Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22. Bölüm

@zeybik_yz

(şarkı sözleri yazılan yerde dinleyerek okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum!)

 

Çekme baba saçlarımı yalvarırım incitme daha fazla beni. En azından ileride seni affetmem için bana sığınabileceğim sebepler bırak ama bunu yapma. Babam içimden kendi kendime konuşmamı duymadı. Sinirle konuşuyordu ama onu duyduğum halde anlamıyordum. Yine vuracaktı hissediyordum.

 

"utanmadan ağrı kesici alıyorsun birde ha.. Utanmadan gelip birde ağrı kesici içeceksin ne yaptıkta efsun hanım ne yaptıkta. Önceden olsa seni darağacında sallandırırlardı darağacında"

 

Öfkeyle yüzüme yüzme konuşuyordu yine. Bana sanki iğrenilecek bir şeymişim gibi bakıyordu.

 

"sokağa çıkacak yüz bırakmadım bende ulan.. Şehrazatın dedikleri de doğru mu söyle onu da yaptın mı söyle "

 

Şehrazatın dedikleri neydi bilmiyordu. Belki de onu da yapmıştım yine suç benimdi ama ne olduğunu bilmiyordum ki. Ben bunları düşünüp babama cevap vermezken babam birden yüzüme tükürdü ve tokadı bastı. Annemin vurduğu yanağıma vurmuştu oda. Babamın vurduğu tokatla beynim sarsıldı böyle bir güç olabilir miydi. Anında yeri boyladım.

 

Babam sessizliğimi kendine cevap olarak bilmiş olacak ki yüzüme tükürüp saçlarımdan çekiştirerek beni ayağı kaldırdı.

 

"ulan haysiyetsiz, namussuz bunu da mı yaptın ulan. Utanıyorum senden utanıyorum kızım demeye"

 

Babam bir güçle saçlarıma asılmıştı. Karşı koymamak imkansızdı bu sefer. Sanırım sabahkinden mütevellit bu sefer dayanamıyordum. Ellerimi daha fazla çekmesin diye elinin üstüne koydum. Abi uyan lütfen uyan kurtar beni. O arada kapı çaldı. Annem bizi fark etti ve ne yapacağını şaşırmış gibi kaldı orda. Kapı o kadar sert vuruluyordu ki.

 

Babam tekrar bana tokadı yapıştırdı. Çok sert vuruyordu feleğim şaştı evet. Gözlerim kaydı. Bayılacak gibiydim. Yere düştüğümde karnıma darbeler indiriyordu küfürler savurarak. Annem o arada kapıyı açtı. Abimde aynı anda merdivenlerden indi. Alparslan girdi içeri. Yerde yatan beni ve karnıma ve yüzüme tekmeler savuran babamı gördü.

 

Alparslan adımı sayıklayarak yanıma koştu. Babamı tuttuğu gibi kenara fırlattı. O kadar sertti ki babam yere kapaklandı. Abimin babama bağırıp anneminse hala aynı yerde ağladığını gördüm. Odağımı alparslana çevirdim. Sadece gözlerimi hareket ettirebiliyordum.

 

"efsun.. efsunum kendine gel"

 

Alparslan başımı tutup kaldırdı dizine koydu aynı zamanda yüzümdeki yeni açılmış yaralara bakıyordu öfkeyle.

 

"efsun iyi misin..iyi misin güzelim"

 

Değildim. Telaşla soruyordu alparslan. Sesimi çıkaramıyordum ki. Zar zor konuştum.

 

"geldin"

 

"özür dilerim geç kaldım özür dilerim. İyi olacaksın efsun. Sana bunu yapan herkesin burnundan fitil fitil getireceğim"

 

Sadece baktım ona. Öfkeyle konuşuyordu. Başımı yavaşça dizinden indirdi. Ardından babama döndü. Babam ayağa kalkmıştı çoktan, abim yanımdaydı şimdi benimle ilgileniyor. Duymadığı için kendine küfürler ediyordu.

 

"sen nasıl kıyarsın ulan benim sevdiğime.. Sende baba mısın lan"

 

"sen karışma densiz. Hem kızımı alt-"

 

Babamın sözünü kesen şey alparslanın babamın yüzüne gömdüğü kafasıydı. Ardından durmadı. Bir iki yumruk daha indirdi yüzüne.

 

"sen efsunu nasıl o hale getirirsin nasıl kıyarsın ona nasıl"

 

Babamın yüzünü kaldırmış yüzüne yüzüne tükürürcesine bağırıyordu. Tıpkı babamın baba yaptığı gibi...

 

Abim ikisini güç bela ayırdı. Babam durmadı beni yaralayan sözlerine devam etti.

 

"evleneceksin şerefsiz. Kızımın namusunu temizleyeceksin. Tabi o yataktan çıkıp senin yatağına gelen kadını için alırsa"

 

Tükürürcesine konuşuyordu. Babamın sözleri beni öldürdü, diri diri gömdü kara toprağa. Kimden bahsediyordu hangi yatak. Alparslan tekrar babamın yüzüne kafasını geçirip küfürler savurdu. Babamın yüzü gözü dağılmıştı. Burnu kanıyordu, dudağı patlamıştı. Babam...

 

"elimde ölürsün ulan leşin çıkar bu evden ağzından çıkanı kulağın duysun. Efsunun adını ağzına almayacaksın bundan sonra duydun mu"

 

O arada eve birden polisler girdi. Alparslan mı çağırmıştı derken ardından da esra ve tuğrul abi. Ben hala yerde cansız gibi yatıyordum. Esra hemen yanıma koştu ağlaya ağlaya. Alparslan polislere kimliğini gösterip babamı teslim etti. Bizzat ben ilgileneceğim götürün dedi. Sonra polisler babamı götürdü.

 

Annem yanıma gelmedi hiç. Ben soğuk parkede, dayaktan bitap düşmüş yatarken sadece baktı bana ama babamı polisler götürürken peşlerinden yalvardı götürmeyin diye. Kızı için bir kez bile dur demeyen kadın, babam için yalvardı polislere.

 

Alparslan yanıma gelip beni kucakladı. Saçlarımı öpüyordu hızlı hızlı. Aynı zamanda sayıklıyordu özür dilerim diye.

Onun bir suçu yoktu ki. Olanlardan haberi bile yoktu. Beni kucağında göğsüne yaslayıp konuşmaya devam etti.

 

"yanındayım artık geçti güzelim.. Geçti. Kılına zarar veremezler artık korkma. "

 

Alparslanın bir anda gelmesi, yanımda olması. Beni bu halde görmesi çok karmaşıktım şuan. Konuşamıyordum.

Alparslan kucağında benimle evden çıkarken diğerleriyle de konuşuyordu. Abim beni almak istedi ama izin vermedi.

 

"savaş sakın. Bu eve bir daha adımını dahi atmayacak sakın engel olma."

Alparslan hızla beni kapıdaki arabasının ön koltuğuna oturttu.

 

"kardeşime bakacağım lan"

 

Abim yanıma geçti. Saçlarımı okşarken bir öpücük bıraktı. Dişlerini sıkıyordu bakarken o kadar mı kötüydü yüzüm.

 

"efsun, şimdi hastaneye gideceğiz güzelim.. Güzel kardeşim benim"

 

Tekrar öptü anlımdan. İstemiyorum dercesine kafamı salladım.

 

"olmaz.. Efsun olmaz. Gideceğiz o hastaneye"

 

Gözlerimden yaşlar tekrar akmaya başladı. İstemiyorum dercesine tekrar sağa sola salladım kafamı. Alparslan ağladığımı da görünce abimi çekti yanımdan kapıyı kapattı. Beni evine götüreceğini söyledi. Hayır hayır ölürdüm de o eve gitmezdim. Abim de onu onayladı gerçek olmazdı. Ardından alparslan, gözlerini benim üzerimden çekmeyen esraya döndü. Dideye bakmasını onu almaya geleceğini söyledi ve arabaya bindi. Yani o eve gitmeyecek miydik. Alparslan yüzüme baktı dayanamıyor gibi gözlerini kapattı kaldı öyle bende yaşlar akan gözlerimi kapattım.

 

Alparslan bana doğru eğilip dudaklarını saçlarıma bastırdı. Tekrar tekrar özür diledi. Neden özür diliyordu ki onun suçu yoktu. Gözlerime bakarken kara harelerinden akan yaşları gördüm. Elimle uzanıp silmek istedim ama kolumu kaldıracak halim yoktu ki. Hemen geri çekilip elinin tersiyle akan göz yaşlarını silip arabayı sürmeye başladı. İkimizde konuşmuyorduk. Daha doğrusu ikimizde sessiz sessiz ağlıyorduk. Ben başıma gelenlere, ailemi kaybettiğime ağlıyordum. Alparslan bana, yanımda olup beni koruyamadığına, bunları yaşamak zorunda kalışıma ağlıyordu.

 

Alparslan iki katlı bahçeli bir evin önünde durdu. Neresiydi ki burası. Şehrin biraz uzağında kalıyordu. Sessiz sakin bir siteydi. Alparslan sitenin güvenliği olduğunu düşündüğüm adamla konuştu ve ondan anahtar alıp benim tarafıma geldi ve kapımı açtı.

 

Beni kucağına aldı. Kollarımı boynuna doladım hemen. Ondan başka sığınacak limanım yoktu ki. Eve girip beni koltuğa oturttu. Yolu ezbere biliyor gibiydi. Ardından ışıkları yaktı ve arka tarafa doğru gitti. Bej rengi büyük L koltukta oturuyordum dizlerimi kendime doğru çektim ve kollarımı dizlerime sararak başımı dizlerime gömdüm.

 

Türk sanat müziğini çok severdim ben. Aklıma o dizler doluştu sinsice. İçimden eşlik ettim mırıltılarla.

 

Sessiz bir köşede her şeyden uzak

Meçhul yarınlara terkedilmişim.

Dostluklar yalanmış, sevgiler tuzakmış, tuzak...

 

Hayret yanılmışım, yalnızım şimdi.

Oysa mutluluğu hayal etmiştim.

Gidenler unutmuş, aşklarım yalanmış, yalan...

 

Güneşin doğuşu batışı farksız,

Nasıl yaşanırsa yaşadım ben aşksız.

 

Demir attım yalnızlığa bir hasret denizinde

Ve şimdi hayallerim o günlerin izinde.

Yüreğimde duygular, ümitlerim nerede...

 

Hiçbir şarkıyı bu kadar yüreğimde, derinde hissetmemiştim. Benim ağlamalarım bu yüzdendi.

 

Alparslan yanıma gelmiş önümde diz çökmüştü. Başını kollarını dizlerime sardı başını da dizlerime yasladı.

 

"sana acı çektiren herkesi senin önünde diz çöktüreceğim efsun. Andım olsun ki hepsini bin pişman edeceğim.."

 

Alparslanın konuşunca ağlamam iyice arttı. Başımı kaldırmadım dizlerimden. Oda bırakmadı. Ama dizlerime sardığım kollarımın üzerinde alparslan başını dizlerime koyduğundan ağladığını anladım. Çünkü göz yaşları elime damlıyordu. Alparslanda halime ağlıyordu..bizim suçumuz yoktu ki. Bizim suçumuz yoktu.

 

Alparslan kafamı dizlerimden kaldırdı ve ellerimi de çözüp bacaklarımı kendi dizinin üzerine koydu. Babamın kırdığı bardağın parçaları bacağımı kestiği için yer yer kanamış ve kurmuştu. Acısını şimdi daha derinden hissediyordum. Çok fena sızlıyordu.

 

Alparslan yanında getirdiği ilk yardım çantasından krem ve sargı bezi, pamuk ve oksijenli su çıkardı. Öylece onu izliyordum.

Eğilip ayak bileklerimden öptü. Ağlamam artık iç çekişlere dönmüştü.

 

Alparslan canımı yakmaktan korkar gibi oksijenli suyla kuruyan kanları temizledi. yavaşça kremi kesilen yerlere sürerken sordu :

 

"bunlar nasıl oldu efsun"

 

Gözlerime bakmıyordu. Elindeki yandan sargı bezini aldı onu saracaktı bileklerime.

 

"babam.."

 

Alparslan sert bir küfür savurdu ağzından. Ben devam ettim.

 

"babam dünde böyle yaptı.. Yani yine akşamki gibi.."

 

Dile getiremiyordum. Babam beni evire çevire dövdü. Köklerinden koparırcasına saçlarımı çekti diyemiyordum. Ben dile bile getiremediğim bu şiddeti yaşamıştım.

 

"dünde mi sana böyle zarar verdi"

 

Ilımlı bir ses tonuyla soruyordu bana.

Çünkü bana oda bağırıp çağırıp yaklaşsa konuşmazdım asla. Konuşamazdım. Adına travma da diyebilirdiniz. Dünden beri fazlasıyla yüzüme yüzüme bağırılmıştı. Tahammülüm yoktu artık.

 

Alparslanın sorusuna sessizce kafamı salladım.

 

"başım ağırıyordu çok fazla. Abimle odamdaydık ama o uyumuştu. Hani o üzülünce hep derin uykuya dalarya. Oturduğu yerde uyuyakalmıştı. Kıyamadım onu uyandırmaya."

 

Bilerek uzatıyordum sözlerimi. Bilmiyorum neden ama sanırım babamın bana yaptıklarını dile dökmeye çekindiğim içindi ya da üzüldüğüm.

Alparslan beni dinlediğini belirtir şekilde dizimin üzerini okşuyordu.

 

" sonra bende ağrı kesici almak için mutfağa indim..suyu doldurdum peşine babam geldi. Utanmadan birde içecek misin dedi. Şehrazatın dedikleri de doğru mu onu da mı yaptın dedi...önceden olsa seni darağacında sallandırırlardı dedi. Attı elimden bardağı parçandı yerde. O yüzden oldu onlar. "

 

Son cümlemi söylerken sesim içime kaçmıştı. Anladı mı dediğimi bilmiyorum.

 

Alparslan alnıma bir öpücük kondurup yanıma oturdu.

 

" efsun.. Efsun tutamam kendimi. Ben o şerefsizi parçalarım, sana vurduğu, tenine değen her bir parmağını kırarım ama sen yine üzülürsün o senin baban"

 

Telaşla konuştum.

 

"yapma,yapma alparslan allahından bulsun hepsi. Ben daha fazla olay istemiyorum yalvarırım kimse kimsenin canını yakmasın yalvarırım alparslan"

 

Transa girmiş gibi alparslanı omuzlarından sarsarak konuşuyordum. Ben daha fazla yara almak istemiyordum. Şu olay kapanıp gitmeliydi artık.

 

Alparslan bana sarıldı sakinleştirmeye çalıştı. Göğsüne yatırdı beni. İşe de yaradı. İşte ihtiyacım olan şey buydu sevgiydi.

 

Ben aslında çok kolay mutlu olurdum. Mesela babamın geceleri uyumadan bana getirdiği ballı tarçınlı sütle, annem patlıcan yemediğim için patlıcan pişirdiği gün bana da sevdiğim bir yemeği yapınca ya da bahçeden koparılıp bana verilen gül. Babamın market alışverişi yaparken poşetleri hala çocukmuş gibi heyecanla karıştırıyorum diye bana da sevdiğim çikolatadan alması. Savaşın akşam çaylarında anneme hangimizi daha çok seviyorsun diye sorduğunda annemin hep' son beşik evin neşesidir tabi ki kızımı seviyorum' demeleri. Benim ailem güzeldi. Benim ailem çok güzeldi...

 

Alparslanın göğsünde o saçlarımı okşarken iyice mayışmıştım. Ağrılarımda olduğu için hareket etmek istemiyordum ama alparslanın soruları bitmiyordu. Anlıyordum bana bunu çektiren herekese cezasını çektirmek istiyordu. Bunun için olanı biteni benden öğrenmesi gerekiyordu.

 

"güzelim daha iyi misin"

 

Kafamı sallayıp duyduğumdan emin olmadığım bir sesle iyiyim dedim.

 

"yemek söyledim sana gelir birazdan. Sonra ilaç içeceksin güzelim"

 

"alparslan istemiyorum yemek"

 

"itiraz yok yavrum."

 

Kafamı salladım dediğiyle açtım zaten şuan hissediyordum. Midem alır mıydı bilmiyordum ama yiyecektim. Kendime acı çektiremezdim yeterince çekmiştim.

 

"efsun annem sana ne yaptı ne dedi hadi anlat bana."

 

Anlatacaktım. Benim bu hale düşmeme sebep olan kim varsa pişman olacaktı. Belki tek başıma yapamazdım bunu ama eminim ki alparslan hepsinin hakkından gelirdi.

 

Alparslana anlattım a dan z ye her şeyi. Annesinin bana söylediği beni fahişe yerine koymalarını her şeyi anlattım. Alparslanın gözü dönmüştü şuan. Onu en azından sabaha kadar yanımda tutmalıydım. Aksi takdirde bu sinirle gittiği yerden cenaze çıkardı. Ben onlar kadar kötü değildim. Onlar beni öldürdü ama ben onlara insaflı davranacaktım. Alparslan gitmesin diye ağlayıp sızlayıp yanımda kalmasını istedim. Zaten şuan yalnız kalamazdım. Oda kabul etti. Ama ben gözlerindeki yıkımı gördüm.

 

Esra'nın ağzından

 

Efsunun o hali gözümün önünden gitmiyordu. Bu olanların en büyük suçluları şehrazat ve annemdi. Annem...

Şehrazatı parçalamak istiyordum. Daha fazla sabredemezdim. Yaptığına bin pişman edecektim onu. Abim efsunun alıp götürdükten sonra savaş abide peşlerinden gitmişti. Abim her ne kadar gelme desede kardeşini o halde bırakamamıştı.

 

Tuğrul ve ben kalmıştık. Tuğrul benim şuan şehrazatın evine gidip ona zarar vermeme izin vermezdi. Hak ve adaletin adamıydı sonuçta. O yüzden ona hızlıca işim olduğunu sonra görüşebileceğimizi söyledim. Ama ısrarla ne işim olduğunu sorup duruyor anlamış gibi bir delilik yapma diyordu.

 

"tuğrul abi git lütfen. Halletmem gereken bir iş var diyorum ya"

 

Kaşlarını havaya kaldırdı kafasını sağa sola salladı.

 

"esra aklından geçeni söylemezsem hayatta izin vermem. Sen efsunu o halde göndermezdin, mutlaka yanında giderdin. Ne planlıyorsun söyle"

 

Beni bırakmayacaktı. En iyisi doğruyu söylemeketi.

 

"şehrazat ablaya gitmem lazım"

 

Kaşlarını kaldırıp sordu:

 

"neden"

 

"tuğrul abi yeter bu kadar sorgu. Gidiyorum ben"

 

"atla bırakayım"

 

Arabayı gösterip söyledi ama olmazdı. Ya da olurdu ya. O arabada beklerdi. Tamam deyip bindim arabaya. Evlerinin önüne gelince tuğrul abiye arabada beklemesini söyleyip indim. Zile bastım açan olmadı. Evde olması gerekiyordu şuan annesi ve babası geçen hafta memlekete gitmişti ama semih abi ve şehrazat gitmemişti yani evde olmalıydılar. Işıklarda yanmıyordu ki.

 

Tam geri dönecekken bahçeden gelen seslere odaklandım. Şehrazatın kahkaha sesleri geliyordu ve bir erkeğin sesi. Tanıdıktı ama bilemedim. Sessizce arka bahçeye doğru ilerledim. Kahkahalar daha da artmıştı. Gördüklerimle gözlerim yuvalarından çıkacak kadar açıldı.

 

Şehrazat yanındaki adamla keyif yapıyordu şuan ve bahçe duvarların üst tarafı yapay çimenli çitlerle kaplandığı için içerisi görünmediğinden fazla rahatlardı. Telefonumu çıkarıp videoya sindiğim duvarın köşesinden onları kayda almaya başladım. İşte şimdi yaktım çıranı şehrazat.

 

Şehrazat oturduğu sandalyeden kalkmadan masanın üzerindeki çaydanlıktan ikisininde kupalarına çay doldurdu. Adam şehrazatın elini öperek konuştu :

 

"senin elinden içtiğim çay bile farklı be gülüm"

 

Şehrazat ona sadece gülerek cevap verdi. Ardından tanımadığım adam devam etti:

 

"hatırlıyor musun bana bir makarna yapmıştın"

 

Şehrazat adamın sözünü bitirmesine izin vermeden 'ne zaman' diye atladı söze. Ardından adam beni şok uğratacak o cümleyi kurdu.

 

"seviştiğimiz ilk gün hani soslu makarna yapmıştın"

 

"sen sevdiysen tekrar yaparım bebeğim"

 

Adamdan sadece hmm gibi bir ses yükseldi ve şehrazat yüzünü görmediğim adamın kucağına attı kendini ve anında dudaklarına yapıştı. Öpüşüyorlardı şuan bu görüntü fazlasıyla midemi bulandırdı ama dayanmak zorundaydım çünkü şehrazatı, efsuna attığı o iftira yüzünden pişman edecektim.

 

Adam şehrazatın boynuna gömüştü kafasını. Ardından şehrazatı kucağına aldı şehrazat adamın beline bacaklarını doladı adamda onun kalçalarından tutuyordu. Ardından adam dudaklarını ayırdı ve şehrazata 'dün gece sevişirken giydiğin o kırmızı takımları giymeni istiyorum' dedi. Şehrazatta kafasını yana geriye doğru atıp kahkaha atarak 'onu üzerimde parçaladın alim yenisini almadıkça giyemem' dedi ve beni gördü. Adamın omzuna vurup indi ve korkuyla bana bakarken adamda bana döndü.

 

Şehrazatın kucağından indiği adam alim abiydi. Yukarı mahalledeki solmaz ablanın kocası olan ve iki çocuğu olan alim abiydi. Telefonumu arka cebime koyarken şehrazata doğru yürüdüm.

 

"esra ne işin var senin bu- burda"

 

Korkuyla sormuştu bunu. Sesi titremişti hatta.

 

"iffetsiz kadın. Efsuna attığın iftiranın hesabını almak için geldim"

 

"ne saçmalıyorsun esra kes şunu ben iftira falan atmadım olanı söyle-"

 

Şehrazatın sözünü kesen şey yüzünde patlattığım tokadımdı. 1.60 boyumla nasıl bu kadar sert vurmuştum bende şaşkındım ama az bile ona. Elini bana uzatıyordu ki ensesindeki saç dillerinden tuttuğum gibi yere eğdim onu. Saçlarını acımadan çekiyordum. Zerre acıma duygusu hissetmiyordum ona karşı. O arada yüzüne de tükürdüm. Onunda eli armut toplamıyordu tabii ki saçlarını ellerimden kurtarmak için hem ellerimin üzerini hem yüzümü çizmişti. Saçlarını bıraktığım gibi yüzüme bastı oda tokadı.

 

"allahın cezası ölümün benim elimden olacak nasıl utanmadın o şer yuvası dilini açarken nasıl"

 

Tekrar yüzüne tokadı bastım bana uzanırken yüzünü tırnaklarımla çizmiştim. Tekrar üzerine atladım parçalayacaktım bu kadını. O altta ben üstteydim. Onun bana zarar veridiği doğruydu evet ama kesinlikle benim ona zararım daha fazlaydı. Kafasını iki yandan tuttuğum gibi iki kez altındaki zemine çarptım. Oda bana atılıyordu ki birden biri belimden tutup beni havaya kaldırdı. Küfürlerim bitmiyordu. Kaldırana da küfür edip arkamı döndüm ki tuğrul.

 

"esra napıyosun sen kendine gel bunun için mi geldin"

 

"evet sanane ya sanane çekil öldüreceğim onu çekil"

 

Tuğrul beni tekrar kollarımdan tutup bana doğru uzanan şehrazatı da geriye ittirip

 

"sende bir dur ulan" diyerek şehrazata doğru konuştu. Ardından kavga ederken bizi asla ayırmayıp sadece yapmayın çocuklaşmayın diyen alim abiye doğru konuştu :

 

"ulan şerefsiz sen niye bostan korkuluğu gibi dikiliyorsun orada niye ayırmadın lan"

 

Onlar konuşurken şehrazatta bana bakıyordu avına odaklı bir hayvan gibi. Hayvanın ta kendisi hatta. Dayanadım yüzüne yüzüne konuştum.

 

"bak işte şehrazat ilahi adalet tecelli etti. Yatağına girdiğin evli adam seni ellerimden almaya yeltenmedi bile. Değerin bu kadar işte. Bir orospu kadar değerin yok gördün mü"

 

Sonunda bağırarak söylediğimle üzerime doğru atıldı ki o anda masanın üzerindeki sıcak çay kupasını alıp yüzüne doğru septim. Çoktan serinlemiş olmalıydı ama yine de canını yakardı. Ardından tuğrul onun bana ulaşmasına izin vermeyerek ona bana yaklaşırsa fena şeyler olacağı hakkında tehditte bulunup beni kolumdan tutup çıkışa yönlendirdi. Kolumu elinden kurtarıp

Şehrazata döndüm. Parmağımı sallayarak konuştum :

 

"şehrazat seni mahvedeceğim. İnsan içine çıkacak yüz bırakmayacağım sende göreceksin. Efsunu düşürdüğün çaresizliği iliklerine kadar hissedeceksin bak gör"

 

"elinden geleni ardına koyma. Napabilirsin esra Napabilirsin. İyi ki de yaptım pişman değilim. Yine olsa yine yaparım"

 

Seni öldüreceğim naraları atarken tuğrul tekrar koluma yapışıp beni kendine çevirdi ve Şehrazata doğru konuştu.

 

"şehrazat daha fazla ileri gitme. Dört duvarın arasında ıssız dam deliklerinde zaman çürütmek istemiyorsan durduğun yeri bil yeter"

 

Ona bir tehdit savurup beni tuttuğu gibi kapıdaki arabasına bindirdi.

 

"ya merak edip gelmesem nolacaktı esra. Ne şimdi bu yaptığın"

 

"ya bağırma bana. Az bile yaptım. Daha neler yapacağım ona"

 

Aklıma video kaydı gelince gülümsedim. Mahvedecektim onu.

 

"şu yüzünün gözünün haline bak esra. Neyine güvendin ya."

 

Neyime güvenmiştim bilmiyorum bu anlık bir cesaretti. Efsununa yaptığının hıncını almam lazımdı yanına bırakamazdım. Hemen efsunun yanına gitmeliydim. Anlatınca belki birazda olsa içi soğurdu. Hem çok merak ediyordum onu. Tuğrul abinin tekrar konuşmasıyla daldığım düşüncelerden sıyrıldım.

 

"ilerideki eczaneye uğrayıp yüzün için krem alalım. Mahvetmiş yüzünü"

 

"tuğrul beni efsuna götür.

 

İtiraz kabul etmeyen sesime daha fazla direnmeden kontağı çalıştırdı. Nereye gideceğini biliyor gibiydi. Üstelemedim.

 

Efsun'un ağzından

 

Alparslanla yemek yedikten sonra bana ağrı kesici içirmiş kas gevşetici krem sürmüştü. Çok huzursuzdu şuan aklında her ne varsa hemen gerçekleştirmek istiyordu belliydi. Alparslanla koltukta uzanıyorduk şuan göğsüme doğru uzanmıştım oda saçlarımı okşuyordu.

 

"alparslan geçecek değil mi.. içindeki bu histen kurtulacağım. Aksi takdirde çok ağır gelir bana. Nasıl yaşarım bunu bilerek"

 

Sadece saçlarımı okşayıp arada saçlarıma öpücük kondurarak beni dinliyordu. Alparslan tarafından kaygılarımın, yaşadıklarımın dinlemesine çok ihtiyacım vardı. Oda bunun farkındaydı ve dikkatlice beni dinliyordu.

 

"alparslan belki de başıma kötü bir şey gelse. Yanımda olmayacaktı benim ailem. Belki de beni suçlayacakkardı. Mesela tec-"

 

"şşt şt güzelim hayır böyle şeyleri düşünüp üzme kendini daha fazla. Çıkar aklından bunları."

 

"alparslan"

 

"efendim güzelim"

 

"babam bana ne dedi biliyor musun.. Babam bana fahişe dedi alparslan"

 

Bunu söylerken sesim titremişti. Anında gözlerime yaşlar tünedi. Alparslan ağzından küfürler savurdu. Göğsü hızla inip kalkıyordu.

 

"efsun sana bunu yaşatan. Seni çaresiz bırakan, sana bu yaftaları vuran, gözünden yaş dökülmesine sebebiyet veren herkesi senin önüne getirip sende özür dilettireceğim..Bende onları çaresiz bırakacağım. Tek çareleri senin dudağından çıkacak iki sözün olacak efsun göreceksin. Yaşadıklarını silemem kahretsin ki yapamam. Ama acısını hafifletebilirim"

 

Alparslan yanımda olacaktı. İstiyordum. Evet istiyordum. Beni çaresiz bırakan herkesin çaresizlikle yanıp tutuşmasını izlemek en azından bunu bilmek istiyordum. Belki annem babam için bunu düşündüğümden kötü olacaktım. Ama razıydım kötü olmaya. Ben bana bunu yaşatan herkesin en azından pişman olması için elimden geleni yapacaktım.

 

Hatalar varsa bildirin düzelteyim.

Bölüm hakkında ki düşünceleriniz?

 

 

Loading...
0%