Yeni Üyelik
24.
Bölüm

24. Bölüm

@zeybik_yz

Yorum yapmayı ve yıldızı parlatmayı unutmayın bebişleriim💖

 

Yaşadığımız duygu selinden sonra alparslan tekrar arabayı çalıştırdı. O kadar büyülü bir andı ki bu tarif edemezdim. Kalbimde öyle büyük bir huzur oluştu ki. Şuan mideme kramplar giriyordu heyecandan. Kesinlikle benim şifam kızımdı. Dide kucağımda ağlamaktan yorgun düştüğü için göğsüme yaslanmış duruyordu öyle.

 

"alparslan nereye gidiyoruz şimdi"

 

Alparslan daldığı yerden çıktı. Gözünü yoldan alıp bana çevirdi. Gözleri bana bakarken yumuşuyordu her zaman. Çok seviyordum bunu. Ardından tekrar yola döndü.

 

"sizi eve bırakıp babanın yanına geçeceğim. Halletmem gereken birkaç şey var."

 

Tamam dedim ona. Gelmek ister misin der gibi baktı ama götürmek istemediğine emindim. Henüz ailemle yüzleşmeye hazır değildim.

 

"tamam öyleyse. Biz eve geçelim."

 

Tamam dedi ve şehrin biraz ötesinde kalan eve doğru sürmeye başladı.

 

Didenin saçlarını okşarken esra ve alparslana doğru konuştum.

 

"yüzünün bu hale gelmesinin sebebini anlatacaktın"

 

İtiraz edeceğini anladım hemen set çektim.

 

"hayır esra itiraz yok. Dinliyorum"

 

"evde konuşsak bunu efsun."

 

"hayır esra lütfen öğrenmek istiyorum "

 

Kafasını salladı sağa sola. Ve anlatmaya başladı. Ağzım açık kaldı söyledikleriyle.

Ağzımın içinde mırıldandım onlarda duydular eminim.

 

"demekki babamın bana fahişe demesinin sebebi bu kadınmış"

 

Alparslan duyduğuyla sinirle konuştu.

 

"efsun o kelimeyi bir daha duymayacağım ağzından"

 

Dalmış gibi kafamı hızla iki yana salladım sesiyle. Kafa salladım aynı anda geçiştirmek için. Çok sinirliydim. Öfkem bedenimi aşıyordu. Kasıldı her yanım. Kucağımdaki sulusepken olmasa titremeye başlayacaktım ama tuttum kendimi.

 

Esra devam etti sözlerine.

 

"bende ona haddini bildirmek için evine gittim işte. Yoldum saçını başını. Ayı gibi cüssesi var tabi oda beni hırpaladı biraz. Ama inan efsun değdi. Solmaz ablanın eşi alim abi varya onunla bastım işte. Videoya bile aldım onları. Rezil edeceğiz onları rezil."

 

" esra benim yüzümden sende zarar gördün.. Özür dilerim "

 

" saçmalama efsun. Sen benim kardeşimsin. Böyle bir şey duymayayım bir daha "

 

Minnetle baktım küçüklüğümden beri her derdinde yanımda olduğum, her derdimde yanımda olan arkadaşıma. Arkadaş değildik biz artık kardeştik, kardeşten öteydik.

 

Şehrazata gelince bana yaşattığını yaşatacaktım ona. Aklıma gelenle gülümsedim.

 

" video nerde şimdi "

 

" abime verdim. O halledeceğim dedi "

 

Kafamı sallayıp alparslana döndüm.

 

" alparslan videoyu bana ve-"

 

" hayır güzelim. Bunu ben halledeceğim.. Siz sadece hazırlanın. Yarın akşam mahalledeki açık hava sinemasına gidiyoruz"

 

Ne alakaydı sinema. Ben bu halde hiçbir yere gitmek istemiyordum ki.

 

Eve geldik. İçeri girince alparslan kızını aldı kucağımdan. Hasret giderircesine sarıldı, öptü kokladı.

 

Dide'de fazlasıyla özlemiş olacak ki heyecanla babasının yüzünü gözünü ağzına alıp selikliyordu.

 

Esrayla içeri geçtik yanıma oturdu hemen.

 

"aç mısın efom bir şeyler hazırlayayım mı hı"

 

"aç değilim ki"

 

Yine bir durgunluk çökmüştü üzerime. Dide yanımdayken ona hissettirmemek için daha dik durmuştum ama şimdi dağılmıştım tekrar.

 

Alparslan bize doğru adımlarken kapı çaldı. Evin girişi kısa bir hol'ün ardından sol taraftaki geniş salona açılıyordu direk.

 

Esrayla ben L koltukta oturuyorduk. Alt tarafa gelen bölümünde dört küçük kare yastık diziliydi. Üst tarafta da dikdörtgen gelen dört yastık ve önlerinde biri yandaki kare yastıkların gold rengindeki kılıfla kaplanmış hali ve onunda önünde küçük peluş bir yastık vardı. Bu kadar yastık olmasına rağmen geniş bir oturma alanına sahipti.

 

Gözüme dünden beri çarpmayan bej rengi istiridye koltuk çarptı. Benim istediğim koltuktu bu. Esrayla çarşıya çıktığımızda gözüme çarpmıştı ve odama almayı istemiştim ama koyacak yer olmadığından vazgeçmiştim.

 

Beni düşüncelerimden ayıran şey abimin kapıdan içeri girmesi oldu.

Hızlı adımlarla yanıma gelirken bende ayağa kalktım. Sıkıca sarıldık birbirimize.

 

Abim saçlarımdan öptükten sonra ayrıldık. Esraya da selam verip yanıma oturdu.

 

Eli yavaşça yüzümdeki yaralarda gezindi.

 

"çok canın acıyor mu"

 

Acıyordu. Yaralarım dışardan kabuk bağlasa bile içimden için için kanayacaktı. Ta ki son nefesime kadar.

 

"yok abim. Az sızısı var sadece"

 

İnanmamıştı ama bunun üzerine konuşmadık.

 

"Efsunum. Güzel kardeşim"

 

Efendim der gibi kafamı sol yanıma eğip hafif tebessüm ettim "

 

" eve geri dönmek ister misin "

 

Yüzünde bunu kabul etmemi istemediğini düşündüğüm bir ifade vardı ama hayır hayır bunu bana sormuş olamazdı. Olmamalıydı. Benim tek sığınağım oydu ve artık ailem yerine koyamadığım o insanların yanında yaşamımı sürdürmemi istemeyecekti benden değil mi. Çünkü eğer bunu benden isterse biricik abimi, tek sığınağımı, güvenli limanımı da kaybedecektim. Belki bundan sonra lebiderya denizlerde kaybolmuş taka gibi oradan oraya savrulacaktım. İstemiyordum ki. Abimi de kaybetmek istemiyordum.

 

"abi isteme.. Yalvarırım abi lütfen bunu benden isteme"

 

Telaşla konuşmamın ardından omuzlarımdan tutarak sakin olmamı söyledi.

 

"istemiyorum bunu sakin ol. Sadece fikrini almadan sormak istemedim"

 

Neyi der gibi kaşlarımı çatarak baktım yüzüne.

 

"ben bu sabah bir ev tuttum. Düşündüm ki o evde kalmak istemezsin artık ki bende istemiyorum evimizde kalmanı, kalmamı.. Bu yüzden oraya taşınacağız en kısa sürede"

 

Gözlerim doldu bu düşüncesiyle. İçimde abime karşı tarifsiz bir sevgiye sahiptim. Kardeş sevgisi elbette farklıydı. Şu fani dünyada kardeşin varsa tek kalmazdın evet ama abim başkaydı. Benim abim benim dayanağımdı. Göz bebeklerim titredi gözlerine bakarken. Fısıltıyla

 

"abi" dedim.

 

"seni hiçbir şeye zorlamak istemiyorum efsun. Sana sormadan evini barkını değiştiremezdim.. Bu yüzden de sana zaman vereceğim. Hazır olduğunda orayı da yuvamız yapacağız. Ev dediğin dört duvardır efsun. Biz o dört duvarı kendimize yuva edineceğiz."

 

Gözlerimden yaşlar akarken sıkıca abime sarıldım. Oda kollarını doladı bana. Kuş gibi titriyordum kollarında.

 

" iyi ki varsın abim. İyi ki varsın. Sen arkandayım deyip gerimde kalkmadıktan böyle dimdik yanımda olduktan sonra biz her şeyi başarırız abim."

 

Beni kendinden uzaklaştırıp anlımdan öptü.

 

"başarırız efsunum. Başarırız güzel kardeşim"

 

Aklıma işim düştü bir anda. Aklıma gelmemişti bile ve arayan soranda yoktu bugün gitmediğim halde.

 

"abi işim. Ben bu halde işe gidemem ki habersiz şekilde gitmemezlikte yaptım nolacak şimdi. Beni işten çıkaracaklar mı"

 

"senin için bu sabah izin aldım. Ücretsiz izne ayırdılar seni. Başta biraz sıkıntı çıkardılar ama ikna ettim. Tek sorun en kısa sürede bizimle iletişime geçsin süre uzarsa çıkarmak zorunda kalırız dediler"

 

Abim bunu da benim için düşünmüştü. İşe gitmek istemiyordum bir süre. Kendimi toparlamam lazımdı. Abime teşekkür ettim.

 

Abimle biraz daha konuştuktan sonra alparslanla esra da girdi içeri. Minişim babasını özlemiş olacak ki koala misali yapışmıştı babasına. Alparslan berjere geçerken esra da koltuğa oturdu.

 

Alparslan abimin elini ve yüzünü göstererek hayırdır der gibi göz kırptı.

Doğal olarak bende deminden beri baktığım ama görmediğim yani fark etmediğim ellerinin sırtındaki soyulma ve aşınmaları fark ettim. Harici olarak elmacık kemiğinin üzerindeki hafif kırmızımsı tonu. Yani dayak atmış ve dayak yemişti.

 

Telaşla abime doğru döndüm iyice.

 

"abi kiminle kavga ettin "

 

"önemli bir şey değil gülüm"

 

"ne demek önemli değil ya. Şu ellerinin haline bak. Sende pek hasar yok belli ama Allah bilir karşı tarafı ne hale getirdin abi. Yüzü gözü dağılmıştır şimdi yazık. "

 

Böyle söylememin sebebi bi anlık boşluğa gelip sinirle kavga ettiği kişinin ismini söylemesini istememdi. Ki öyle de oldu. Sinirle ağzını önce açtı kapattı ama dayanamayıp söyledi.

 

" domuz gibi o semih olacak it. Sonra zaten hastanenin kapısına attım "

 

Semih mi. Şehrazatın abisi ve şehrazatın onunla yattığımı iddia ettiği semih.

Yutkunamadım bile duyunca. Yüzümde tiksindirici bir şeye bakar bir ifade oluştu.

 

Alparslan hemen söze atladı.

 

" savaş sen nerden biliyordun o itin yerini. Ben onu aldırttım dün. Efsunu bırakıp gidemedim birazdan gidecektim. Sen nasıl ulaştın ulan.. Hem nasıl hastaneye götürürsün bıraksaydın ölseydi piç"

 

Sinirle söyledi bunu. Sanırım abimin yaptığını kendi yapmak istediği içindi.

 

Abim alparslana ne saçmalıyorsun der gibi baktı. Alparslanla işleri farklı olmasına rağmen ortak arkadaşları çoktu. Yani bulması onu pek zorlamazdı.

 

"kardeşinin attığı iftiradan haberi yokmuş semihin."

 

Alparslan kucağında dideyle aniden ayağa kalktı. Abime doğru konuştu.

 

"siktir lan nereye yoktu haberi çocuk mu kandırıyor şerefsiz"

 

Abim daha sakindi alparslana göre. Aklım karışıktı şuan ama abim emin olmadan bırakmazdı onu. O yüzden dediği doğru olmalıydı.

 

"alparslan.. Güzel kardeşim. Haberi yok diyorum yok. Benden duydu. İnan bana o an bıraksam gidip o kadını tuttuğu gibi öldürecekti"

 

Alparslan daha da sinirleniyordu abim böyle diyince. Onu bana savunuyor musun gerçekten dedi. Abimde saçmaladığını düzgün düşünmesi gerektiğini söyledi.

 

"alparslan açık hava sinemasının ayarladın mı sen."

 

Konu nerden buraya gelmişti ya. Hem sinemaya gidecek halimiz mi vardı Allah aşkına.

 

Alparslan tehlikeli bir bakışla kafasını salladı.

 

"her şey hazır. Sen sadece semih itini en önlere oturt yeter."

 

Abimde alparslanın dediğini onayladı. O iş bende der gibi göz kırpıp bize döndü.

 

"yarın 7.30 gibi hazır olun. Malum 8 de film başlayacak"

 

Esra da ne alaka der gibi bakıyordu. Omuz silktik birbirimize belki iyi olurdu kafamız dağılırdı.

 

Alparslan dide'yi kucağıma verdi. Sonra abimle çıktılar. İşleri çok uzun sürmezmiş öyle dediler. Babamın yanına gittiklerini biliyordum. Sorgulamadım o yüzden. Henüz o adamla yüzleşecek gücüm yoktu.

 

Esra kafam dağılsın diye sürekli konuşuyor beni güldürmeye çalışıyordu. Onun gibi bir dosta sahip olduğum için kesinlikle şanslıydım.

 

Alparslan'ın ağzından

 

"gelecek misin benimle savaş. İstersen arabada bekleyebilirsin"

 

Düz bir ses tonuyla "geleceğim" dedi.

 

Ardından savaşla arabadan inip karakola doğru ilerledik. Sorgu için beni beklediklerinden mevzuatı uzatmadan cengiz şerefsizini sorgu odasına çektiler. Bende birazdan girecektim yanına.

 

"sorgu bitsin sonra görüştüreceğim sizi"

 

Savaşa doğru konuşmamla kafasıyla onayladı beni. Durgundu. Onun içinde zordu. Bir yanda haysiyetsiz de olsa babası ve annesi bir yanda kız kardeşi vardı. Omuzuna elimle iki kez vurup sorgu odasına geçtim.

 

Kapının kolunu çevirip gri duvarları ve tepeden sarkıtılmış ve verdiği ağır ışıkla kasvete boğulmuş sorgu odasına girdim.

 

Cengiz amca demeye dilim varmıyordu artık. Boğazına yapışıp nefesini kesmemek için zor tutuyordum kendimi.

 

Cengiz sorgu masasının sağında kalan sandalyeye oturmuş karşıya bakıyordu. Fark etmemişti geldiğimi. Karşısına geçip oturdum. Onunda gözleri bana döndü.

 

Karşımda ilk defa gördüğüm aile içi şiddete başvurmuş rastgele bir adam varmış gibi davranmaya çalışacaktım. Aksi takdirde sağ çıkaramazdım onu burdan.

 

Gözleri ağır ağır üzerimde gezindi.

 

+seni bekliyordum demek dünden beri.

 

Sesine dahi tahammülüm yoktu.

 

-beni bekliyordun evet.

 

+ sana konuşmam. Başkası gelsin

 

Ellerimi masanın üzerine koyarak ona doğru eğildim.

 

-sana seçenek sunduğumu hatırlamıyorum.

 

Ses tonumun sert ve taviz vermeyen havasından olacak ki tedirginliği kapıldı. Çünkü benim tersimi bilirdi cengiz. Sevdiklerime zarar geldiğinde dönüştüğüm kişiliği bilirdi. Telaşa bürünmüş ses tonuyla :

 

+ avukatım gelene kadar konuşmayacağım. Ağzımdan tek kelime alamazsın.

 

Dediğiyle alayvari güldüm.

 

- avukatın yolda geliyor. Avukatın hazır. Kim olduğunu da öğrenmek istersin tabii.

 

Kaşlarını çatarak baktı bana.

 

- Avukat Tuğrul Ağca. Sorguda avukat bulundurma hakkına sahipsin. Ama sorgu bitmeden göremeyeceksin.

 

Ben istemediğim sürece göremeyeceksin. Anlamıştı alttan verdiğim mesajı.

Oturduğum yerde dikleşirken masadaki bir bardak suyu önüne doğru itip elimle gösterdim. İçmek istersen der gibi.

 

-aile içi şiddetten hakkında şikayet var

 

Biliyorum der gibi kafasını salladı sinirle.

 

- cumartesi akşamı kızın efsun erdem'e şiddet uyguladın mı

 

Derince yutkundu. İtiraz edecekti anladım.

 

-efsun erdem'e tarafından yapılan saldırının görgü tanıkları var. Birisi benim. Birisi oğlun savaş erdem. Diğeri de avukatın tuğrul ağca.

 

+haketti. Namussuzluk yaptı.

 

Dayanmam lazımdı. Sorguda kötü davranmak bile işkenceye girerdi ve yanında avukatı da olmadığı için sıkıntı çıkarırdı.

 

- efsun erdeme uyguladığın bedensel şiddeti kabul ediyorsun yani.

 

+niye beni tanımıyormuş gibi konuşuyorsun arslan .

 

Sabretmeliydim. Efsuna sözüm vardı bedensel zarar vermeyecektim.

 

-sadece sana sorulana cevap vereceksin cengiz erdem..

 

+Ne oldu, yoksa kızımın sıcak yatağından çıkıp buraya gelmek zoruna mı gitti. Ondan mı bö-

 

Daha fazla dayanamadım. Sözünü bitirmesine engel olan şey yüzüne geçirdiğim yumruğumdu.

 

Vurmamla ağzından kan tükürdü yere.

 

"ulan şerefsiz dişimi kırdın ulan. Şikayetçi olacağım senden buna hakkın yok"

 

Sesine dahi tahammülüm yoktu. Otuz iki dişini birden ağzından dökmek vardı. Ama efsunu üzmek istemiyordum. Onu üzen anne babasıydı. Atsan atılmaz satsan satılmaz dedikleri. Fikrine saygı duymak zorundaydım ama beni çok zorluyordu.

 

" davacı efsun erdeme uyguladığın şiddetten altı aydan bir buçuk yıla kadar hapsin istenecek"

 

Üzerime doğru geldi amacı bana vurmaktı. Burnumun dibine kadar girdi kaldı öyle.

 

"bu tavırlar olmadı sana arslan bey. O kızı gelip benden isteyeceksin. Yatağına aldığın kız beni-"

 

Tek elimle boynundan tutarak sırtını duvara yapıştırdım.

 

"öldürürüm ulan seni. Efsun hakkında kötü konuşan dilini ağzında ateş verip yakarım ulan. Haysiyetsiz köpek "

 

Gırtlağını sıkıyordum var gücümle. Nefessizlikten ölecekti köpek. Durduramıyordum kendimi. Benim parmaklarım sıkmaktan beyazlamıştı. Oda nefessiz kaldığı için çırpınıyor elleriyle ellerimi boynundan uzaklaştırmaya çalışıyordu.

 

" efsunun adını ağzına alacağın tek an ona affedilmek için köpek gibi yalvaracağın an olacak şerefiz"

 

Boynundaki elimle tekte yere savurdum şerefsizi. Gömleğine yapışıp tekrar kaldırdım göğsünden.

 

" dükkanına ket vurdurdum. Haberin olsun şaşırma sonra."

 

Yakasından tekrar geriye fırlattım.

 

Çiçekçi dükkanı vardı. İyi bir gelir elde ediyordular ailecek o sayede. Aski takdirde sadece emekli maaşıyla geçinmek zorundaydı. Buda onu epeyce sıkıntıya sokacaktı. Efsuna gelip yalvaracaktı açılması için.

 

Birkaç gün daha nezarette kalıp ardından serbest bırakılacaktı. Efsunun istediği gibi, sadece o korkuyu yaşayacaktı ki öyle de oldu. Sorgu odasından çıkmadan ayaklarıma yapıştı. Efsunu getir özür dileyeceğim yeter ki bırakın ekmek tekneme dokunmayın dedi.

Bu halleri beni iyice çıldırtıyordu. Paranın köpeğiydi demek. Özrü kızı için değil para için dilemek istiyordu şerefiz. Tek kelime dahi etmeden kaldırdım yerden.

 

Savaş geldi yanına. Babasının yüzündeki kanı fark etti ama sormadı bile.

 

"sen nasıl babandan şikayetçi olursun babanım ulan ben senin baban"

 

Savaş ona tiksinerek baktı.

 

"sen benim babam falan değilsin. Karşımdaki bu adam benim bildiğim babam değil."

 

"kendine gel savaş. Seninde mi aklını bulandırdı efsunla bu şerefiz"

 

Sabır diliyordum. Karışmak istemiyordum konuşmalarına.

 

"baba inan tanıyamıyorum seni. Senin yüzünden ben kardeşimin yüzüne bakarken utanıyorum. Sen bizi böyle yetiştirmedin baba. Sen bize kötü söz dahi söylemekten çekinirdin"

 

Savaşın sözleriyle cengizin gözlerindeki kırılmaya şahit oldum. Yaptıklarını yeni idrak etmiş gibiydi bakışları.

 

Savaş cebinden evlerinin anahtarını çıkardı babasının avcunu açıp içine koydu.

 

Cengiz bu ne der gibi bakıyordu.

 

"evinizin anahtarı baba. Kız kardeşime bir bardak suyu çok gördüğün evinizin anahtarı."

 

Cengiz anahtarı tekrar Savaşa vermeye çalışıyordu ama savaş almamakta kararlıydı.

 

" efsun da bende yakında kendi hayatlarımızı kuracağız.. Eşlerimiz olacak, belki üç beş seneye çocuklarımız.. Torunlarınız yani. Senin ilk doğacaklara isimlerini bile koyduğun çocuklarımız..ama sen görmeyeceksin baba. Duyacaksın belki varlıklarını, bileceksin ama görmeyeceksin ne bizi ne doğacak çocuklarımızı... Bu saatten sonra ne ölümüzde ne dirimizde"

 

Savaş sözlerini bitirip babasının ona engel olmaya çalışmasına aldanmadan çıktı. Bende ardından cengizi nezarete gönderip belge işlerini halledip hemen çıktım. Hesap sırası şehrazat olacak o kadındaydı.

 

Efsun'un ağzından

 

Alparslanla abim geldikten sonra babam olacak o adam hakkında ufak bir konuşma geçmişti aramızda. Alparslan dükkanı kapattırdığını ve babamın bir hafta kadar içeride kalıp serbest bırakılacağını söyledi. İstediğim gibi yani.

 

Şimdi de alparslan, ben, abim tuğrulabi ve esra oturmuş çay içiyorduk.

 

Havadan sudan konuşuyorduk öyle.

Minişim kucağımda uyuyakalmıştı. Ben onu yatırmak için ayaklanınca tuğrul abide kalktı.

 

"bende eve geçeyim artık geç oldu."

 

Alparslan burda kalması için zorladı onu. Abimle bende burda kalacaktık çünkü tuttuğu evde eşya yoktu henüz.

 

"burada kal işte bir daha yol mu çekeceksin"

 

"işlerim var halletmem gereken gideyim. Esrayı da bırakırım oradan hem"

 

Esra da burada kalacak tuğrul abi şansına küs sen.

 

"aa bende buradayım bu gece. Hatta bir süre abimin yanına taşınmam da muhtemel"

 

Tuğrul abi eminim şuan alparslanın teklifini kabul etmediği için pişmandı.

 

Alparslanla konuşuyordu güya ama esranın gözlerine bakarak.

 

"tamam öyleyse ben eve geçeyim haberleşiriz."

 

Alparslan kapıya kadar geçirdi. Tabii esra da beraber. Bende dide'yi yukarı çıkardım. Odadaki geniş yatağa yatırdım.

Odada sadece bir yatak birde gardırop bulunuyordu. Üst katlar henüz tam olarak döşenmemişti. Mobilyalarda emanet duruyordu zaten.

 

Ardından abime girişteki L koltuğa da yatak açtım. Alparslan kızıyla, bizde esrayla diğer odadaki tek kişilikten hallice yatakta uyuduk. Bedenim zaten yorgun olduğu için uykuya dalmam da çok sürmedi.

 

... 

 

"hadi hazırsanız çıkalım"

 

Alparslanın mahalledeki uyduruk açık hava sineması için neden bu kadar istekliydi hala anlamış değildim.

 

"ay hazırız abi de bu hevesini anlamadım ben"

 

Esraya katılıyordum kesinlikle.

 

Abimle tuğrul abi yoktu henüz. Alparslan bizi en öndeki dizilmiş sandalyelere oturttu. Şöyle bir etrafıma baktım. Neredeyse tüm mahalleli buradaydı ama bir tek çocuk bile yoktu. Normalde açık hava sinemalarında çocuklar da olurdu. Mahallenin yirmi beş yaş üstü çoğu sakini buradaydı. Hatta esranın söylediği şu şehrazatla fingirdeşen alim abi bile buradaydı hemde eşiyle.

Esraya göstermek için ona döndüm ki oda sinirle onlara bakıyordu zaten.

 

"oha oha oha gelene bak"

 

Esranın konuşmasıyla gösterdiği yere baktım. Şehrazat geliyordu yaylana yaylana. Şöyle bir göz gezdirdi. Sadece alim abinin yanı boştu gitti oraya oturdu. Alim abinin diğer yanında ise eşi vardı. Yani şuan eşi ve metresinin ortasındaydı.

Şimdi anlamıştım alparslan neden sinema konusunda beden bu kadar ısrarcı olduğunu.

 

Arkadan beş dakika bile geçmedi alparslan, tuğrul abi ve abim yanımıza geldi. Ayakta duruyorlardı. Film başladı.

 

Hayır hayır başlayan şey film değildi. Bu mahalle için büyük haber değeri taşıyan görüntüler vardı şuanda ekranda. Benim dedikodumu hafızlardan dahi silecek.

Esranın çektiği yılan şehrazat ve şerefsiz alimin görüntüleri vardı. Herkes şokla izliyordu. öpüşmeye başladıkları zaman şehrazat ayağa kalkıp kapatın şunları montaj bunlar diye bağırmaya başladı. Aynen canım montaj. Salak montaj yapsak senin o çirkin kafanı koymadık oraya

 

Şerefsiz alim karısından yediği tokatla ona açıklama yapmaya çalışıyordu ama solmaz abla onu dinlemedi dahi. Bi tane de diğer yanağına çakıp alimin arkasında kalan şehrazatın saçlarına yapıştı. Evire çevire dövdü. Kimse de engel olmadı çünkü hakettiği buydu.

 

Solmaz abla yüzüne şöyle okkalı bir tükürdü.

 

"sen ne haysiyetsiz aşağlıkmışsın şehrazat. Soframa oturdun sen benim. Çocuğumu sevdin başını okşadın babasıyla yatmak için miydi utanmaz."

 

Solmaz abla hem hakaretler savurup hem hırpalayarak hıncını alıp olduğu yere bıraktı şehrazatı. Sonra da bastı gitti. Peşinden de kocası olacak şerefsiz. Ardından şehrazatı ayıplayan sesler, cık cık lar, şehrazata fahişeymiş buda fingirdek diyen sesler yükseldi. Şehrazat yerden kalkıp bizi gördü kapatın diye üstümüze koştu.

 

"kapatın dedim mahvederim hepinizi kapatın. Rezil rüsva ettiniz beni kapatın"

 

Hedefi esra olunca alparslan kolundan tutup karşısında sabitledi.

 

"efsundan özür dinlemediğin sürece bu video bu meydanda dönecek duracak. Buradan kalkmayacak. Özrünü dile ancak efsun isterse kapanır"

 

Şehrazat düşünmedi bile ayaklarıma kapandı. Tıpkı münevver teyzenin yaptığı gibi.

 

"efsun kapattır kurbanın olayım hataydı. Rezil oldum herekse kapattır daha fazla gören olmasın kapattı-"

 

Sözünü yarıda kesen şey semih abinin onu önümden kaldırmasıydı. Oda izlemişti videoyu ve çıldırmış durumdaydı. Şehrazatın bileğinden tutup kendine çekti ve alparslana döndü.

 

" sizinde kız kardeşiniz var alparslan, savaş yaptığınız yanlış. Kapattırın şunu artık. Şehrazatın hatasından dolayı başımız yerde diye namusumuzu ortalığa mı dökmeniz lazımdı"

 

Bağırmadı ama ses tonu bağırmış kadar hissettirdi.

 

Cevabını ben verdim.

 

"senin kardeşinin ortaya dökülecek bir namusu kalmamış kusura bakma semih abi. Al kardeşini de git buradan. Görüntüsünü de sileceğiz şüpheniz olmasın"

 

Sözlerimin ardından şehrazata yaklaştım. Gece karası saçlarının bir tutmasını işaret parmağıma doladım.

 

"ee şehrazat hanım etme bulma dünyası. Bu dünyada benden buldun öbür dünyada da allahından bulasın"

 

Sözlerimin peşine semih abi kolundan tuttuğu gibi götürdü onu. Hayat müşterekti işte. Kimsenin ahı kimsede kalmazdı. Kalmamıştı da.

... 

 

Kankişler sizden ricam safderun isimli diğer hikayeme de şans vermeniz. Oraya da gelin yorumlarda buluşalım. İki günde 24 bölüm atan kankişiniz için okursunuz diye düşünüyorumm

 

 

Loading...
0%