Yeni Üyelik
25.
Bölüm

25. Bölüm

@zeybik_yz

Aslında bu yoktu yoktu içimden geldi 🥳

Görüşlerinizi satır aralarında benimle paylaşmayı ve yıldızı parlatmayı vee safderuna da bir şans vermeyi unutmayın Kankişleriim✨🥳

Kader... Kader aslında bir örgü gibidir. İlmek ilmek örer bir ömrü de insan başına gelecekten habersiz yaşar.
Bu kez kadar ağlarını ayrı örmüştü. Beni bir dönüm noktasında bırakıp ailem dediğim, canım, kanım dediğim insanları benden ayırmıştı.

Bana yapılanları unuttuğumdan ya da sindirdiğimden değildi bu sözlerim. Sitemkardım olanlara, hayata. Benden aldıklarına. Belki de aslında hiç vermediklerine...

"işte yeni evimize gelmiş bulunmaktayız efsun hanım"

Abimin sözleriyle karşımdaki beş katlı oldukça nezih duran apartmana baktım. Arabalar için park alanı, çocuklar için oyun parkı ve sanırım komşuların çocukları oynarken iki lafın belini kırmaları için parkın yan tarafına konumlandırılmış şuanda da içinde üç dört kişinin oturduğu bir kamelyası olan güzel bir bahçesi vardı. Sıcak hissettiriyordu insana. Burası artık bizim yeni evimizdi. Yeni yuvamız, yeni umutlarımız, yeni yaşanmışlıklara ev sahipliği yapacak dört duvarımız.

Abim arabadan inince bende peşinden indim. Peş peşe binanın bahçe kapısından girip ana kapıya ilerledik.

"henüz otomatik kapı kumandasını almadım şimdilik şifreyle girelimde. Konuştum zaten binanın görevlisiyle ben getireceğim dedi o verecekmiş"

Abime kafamı salladım. Sözlerine devam etti.

"kapının şifresi kare bin dört yüz yirmi beş. Evin anahtarı da bir tane amaa onu da halledeceğim. Eve yerleşmeden iki tane daha çıkarttırırım. Biri senin için biri de yedek."

Asansöre binip dördüncü kata bastı. Asansör kabini yeni gelin evlerini andırıyordu cidden. Her yeri altın kaplama gibiydi kocaman da bir aynası vardı. Asansörden inince karşılıklı iki daire karşıladı bizi. Zemin katta da iki daire olduğu için 9 numara bizim dairemizdi.

Karşı dairenin kapısında çiçeklerle kaplı pleksi kapı süsü vardı. Üzerinde ayetel kürsi yazıyordu. Alt tarafında ise tosun ailesine holgeldiniz yazıyordu. Kapı önü paspası da çiçekliydi. Tatlıydı ve karşı komşumun yeni gelin olması muhtemeldi.

Düşüncelerimden sıyrılıp abimin bismillah diyerek açtığı kapıdan içeriye girdim. İkimizinde içinde buruk bir heyecan vardı.

"abi önce mutfağa bakalım"

Mutfakta zaman geçirmeyi severdim. Bu yüzden ilk orayı görmek istedim. Giriş kapısından sağa döndüm direk mutfağa açılıyordu. Kapısı sürgülüydü ve beyaz olması hoşuma gitti.

"yaa abi burası şey kadar ya çok küçük amaa"

"neresi küçük yavrum sanki ordu mu yaşayacak evde. Bir sen bir ben. Yeter ikimize."

"tamam o zaman camın kenarına küçük bir masa alırız, iki de sandalye ama bi tane de çift kişilik puf alalım tamam mı bizim evdekinden ben hep onda otururdumya"

Abim kafasını sallayıp tamam diyerek güldü. Alışmamız lazımdı artık evimiz burasıydı. Ev demek rahat, huzurlu ve güvende hissettiğin sığınak demekti. Eski düzenimiz devam edecekti burada da doğal olarak. Daha fazla ne kendimi ne çevremdekileri yıpratmayacaktım. Olan olmuştu ve hayat durmaksızın devam ediyordu.

Abimle evin kalan odalarını da gezip ufak bi büyük oda benim tartışması yaptıktan sonra yatak odalarımız için mobilya bakıp alparslanın evine doğru yola koyulmuştuk. Ev güzeldi içime sinmişti. Üç odası vardı ve ferahtı. Odaların birisi abimin birisi benim birini de muhtemelen oturma odası yapardık. Onun için henüz eşya bakmamıştık.

"efsun ben bugün eşyalarımızı toplamaya gideceğim. Gelmek ister misin sende"

Babam beni yaralarken susan, bir yabancı gibi uzaktan göz yaşı döken ki yedi kat el olsa şiddet gören bir kızı kurtarmaya çalışacağına eminim. Sadece izlemekle yetinen annemi görmek istemiyordum. İçimde hala sindiremiyordum çünkü. Kızıyordum onlara. Biz mutlu bir aileydik ve bu olanlar çok uzaktı bana.

"sen hallet abi gelmek istemiyorum ben"

Abim nasıl istersen dercesine anlayışla kafasını salladı ardından çoktan gelmiş olduğumuz evin ziline bastı. Gitmek istemiyordum. Gidince annem babamın içerden çıkması için binbir şey söyleyecek belki de beni daha da çok kıracaktı. İzin veremezdim. Abim zile bastı.

Esra kapıyı açtığında yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Yanakları da kızarmıştı hayrola.

"gelin, hoş geldiniz"

"hoş buldukta esra hanım bu iç gıdıklayan tebessümünüzü neye borçluyuz"

Göz kırparak sorduğum soruya esra gözlerini kaçırdı. Esra gözlerini kaçırdı diyorum yani aşk meşk işleriydi kesin. Abimde hoşbulduk diyerek içeri geçti ve içeriden oo kardeşim sende mi buradaydın sözleri duyuldu. Ardından da tuğrul abinin hasretine dayanamadım geldim ne yapayım deyip gülmesi. Şimdi anlaşılmıştı esranın o heyecanlı gülümsesinin sebebi. Ben ona yakaladım dercesine bakıp baş parmağımı sallarken :

"seni gidi senii şimdi anlaşıldı yüzünde niye güller açıyor"

"ya efoom hayır yaa ne alakası var"

Utanıp gülerek söylemişti bunu. Bende gülüp omzuna vurdum.

"didoş nerd-"

Sözümü kesen şey didenin emekleyerek hızlı hızlı bana doğru gelmesiydi. Birkaç adım kala koca poposunun üzerine oturdu. E yorulmuştu kızım napsın.

Onu öyle heyecanla bana emeklerle görünce yüzümün tüm kasları gevşedi. Otuz iki diş sırıtırken kollarını bana uzatıp "aanii" diyen minişimi kollarının altından tuttuğum gibi kucağıma aldım. İşte huzuru kucaklamak böyle bir şeydi.

"oyy kızım beni özlemiş mi hıı"

Dide şuan yanağımı o minicik ağzıyla işgal ediyordu. Ağzındaki küçücük dişlerini yanağıma batırdıkça gıdıklanıp gülüyordum. Her özlediğinde böyle yapıyordu küçük şebek. Küçük elini enseme koymuş. Ensemde saçlarımı eliyle çekerken " maa bba bbaa " diye mırıltılar çıkarıyordu.

"ay vallahi baba dedii, abiii koş koş"

"minişim sen anneden sonra baba da mı dediin aferim benim kızımaa"

Esra öyle bağırınca alparslan telaşla aşağıya indi. Duştan yeni çıkmış olduğunu haykıran saçları damla damla suları boynundan aşağıya indiriyordu. Bu adam bu kadar yakışıklı olmak zorunda mıydı allasen.

"esra niye bağırıyorsun, kızım kafan mı güzel ya"

"abi baba dedi kızın babaa sevin diye dedik ay sana da bir şey söylenmiyo hı"

Bağırışına abim ve tuğrul abi de gelmişti. Tuğrul abi esranın hayıflanmasını gülerek izliyordu. Alparslan abime hoşgeldin kardeşim dedi abimde ona baş işareti yapıp tuğrul abiyle tekrar içeri geçince alparslan da bana döndü.

Bize yaklaşırken esrayı da ufak bir baş hareketiyle yanımızdan kovdu. Elini belime dolayıp beni kendine çekti kucağımdaki dide'yle birlikte. Ben iki kolumuda dide'ye sarmıştım. Alparslanda da bir elini belime dolamış diğeriyle de yüzüme gelen saçlarımı geri çekiyordu.

"hoş geldin güzelim"

Ses tonu o kadar güzeldi ki. Hem sert hemde bana karşı kullandığı o yaramaz tını vardı sesinde.

"hoş buldum daa sen neden şaşırmadın hiç dide baba dedi"

Tek kaşımı kaldırarak yalancı bir kızgınlıkla sormuştum. Alparslan gözlerime bakıp kocaman gülümseyerek boynumdan bir öpücük aldı koklaya koklaya sonra geri çekildi. Kendi isteğiyle değil benim onu ittirmeye çalışmamla.

"ya alparslan napıyorsuun ortamızda dide var"

"yavrum özledim, özledim. Kokunu, tenini, seni özledim. Bırakta bir soluklanayım. Ciğerlerim nefeslensin, içim şenlensin"

Sitemkar sesiyle saçlarımı ufak ufak okşayarak konuşunca içten bir şekilde güldüm bu haline. Mızmız bir çocuk gibiydi şuan.

Benim cevap vermeme kalmadan dide kucağımda sıkıldığı için "baa abb aabab" diyerek minik kollarıyla alparslanın kucağına gitmek için hızlıca çırpındı.
Alparslanda anlıma minik bir öpücük kondurup kızını kucağına çekti.

"babacım hani uslu kızdın niye durmadın azıcık daha seveyim sevgilimi hı"

Didenin minik burnunu parmakları arasına almış hafif hafif sıkarak söylenmesine dide gülücükler saçarak yanıt verdi. Kız sulusepken baban sana kızdı niye gülüyorsun sen şuanda.

"e alparslaan sen hiç şaşırmadın kızının baba demesine"

İki elimi belime koyup ona doğru göz kırparak sorduğum için oda bana doğru eğildi ve benim gibi tatlı bir yüz ifadesi yaptı.

" e ilk deyişi değil çünkü efsuun"

Taklidimi yaparak benim ona yaptığım gibi onunda benim ismimi uzatmasıyla omuzuna bi tane geçirdim.

"oov tamam tamam sinirlenme.. Efsuncuum"

Konuşurken kucağındaki artık iyice mızmızlanıp durmayan dide'yi yere indirdi. Minişte kaçar gibi emekleyerek hızla içeri gitti. Bende bunu fırsat bilip kolumu boynuna dolayıp hafif sırtına atladım.

"sen niye benim taklidimi yapıp beni sinirlendiriyorsun canın dayak mı istiyor hı. Seriyim mi seni iki seksen yere "

Alparslan dediğime hafif kahkaha attı. Ya bu adam niye bu kadar güzel gülüyordu ki sanki.

"şimdi sen sırtıma çıktın diye ben seni alt edemez miyim ne artistlik yapıyorsun tepemden"

E önünde olsam şansım bile olmazdı. Zaten akıla mantığa sığar mı dağ gibi heybetli bir bedeni, hele o kasları... Neyse aklımız kaymasında mümkün değildi yani. Alparslan istemese sırtında iki saniye daha kalamazdım mesela ama yine de uğraşmayı seviyordum.

"edemezsin tabii. Ben senin sırtını yere getiririm aslanım. "

Kollarımı iyice boynuna dolayıp bacaklarımı da sırtından karnına doğru sardım. Alparslan kafasını hafif yana doğru çevirip gözlerime baktı. Niye öyle baktın ki şimdi. Her an beni tutup bir gülle gibi fırlatabilirdi. Ama öyle yapmadı ellerini bacaklarıma sarıp hızla merdivenlerden üst kata çıkıp odasını girdiği gibi kapıyı örttü.

"ay alparslan düşüyordum napıyosun yaa"

Sırtında benimle merdiven çıktı adam nefesi bile teklemedi şaka mı. Nesin sen alparslan hulk mu.

" ne mızmızlandın, sırtımda jet gibi çıkarken kahkaha atıyordun güzelim"

Alparslan sırtında benimle koşar adımlarla yukarı çıkarken kahkaha atmışım. Evet attım çünkü vücudum epinefrin salgıladı ne yapayım eğlenceli geldi Allah Allah.

Alparslan beni mutlu ediyordu. Her zaman bir şekilde beni güldürmeyi başarıyordu. Bacaklarımı iyice karnına dolayıp çenemi omzuna yasladım.

"alparslan iyi ki varsın"

Sesimi nazlı çıkarmaya çalışmıştım bilerek. Alparslanın sırtını yere serip onu alt edecektim. Yaşanmışlıkların, kötü dünlerin bugünümüzü de sarsmasını istemiyordum. Mutlu olmalı, gülmeli, eğlenmeliydik. Hayat buydu işte. Hayat bizi derin, çaresiz bilinmezliklere atardı ama hep orda kalamazdık değil mi. Çıkabilirsek çıkmalıydık o delhizden ya da kaldığımız yeri benimseyip güzelleştirmeliydik.

Alparslan bacaklarımı tuttuğu koca elleriyle hafifçe okşadı

"sende iyi ki varsın, iyi ki benimsin, benimlesin efsun"

Boynuna sardığım koluma da bir öpücük bıraktı. Bende onun göğsünü okşuyordum. Boynuna da kocaman bir öpücük bıraktım. Alparslanın kasıldığını hissedebiliyordum. Hoşuma gidiyordu benden bu denli etkilenmesi. Onun üzerinde bu denli hakimiyet kurabilmek.

Nefeslerim alparslanın boynuna çarpıp teninde dağılıyordu. Oyuncu bir şekilde adını söyleyip dudaklarımı kulak memesinin alt tarafına bastırdım. Ardından tenine çarpan bir soluk daha vererek kulak memesini dişlerimin arasına alıp bıraktım. Alparslan ağzından bir küfür savurdu ve beni gerçekten bir gülle gibi sırtından yatağa doğru fırlattı. Dünyam ters dönmüştü resmen o nasıl yaptı onu ya. Resmen üzerinden beni ters çevirerek yatağa monteledi.

"ay nevrim döndü naptın öyle"

Alparslanı tersten görüyordum şuan. O benim baş ucumdaydı ve başımın birazı yataktan sarıyordu.

Gülerek göz kırptı bana. Şu göz kırpmalarınında hastasıyım yani alparslan.

"ya sen bir metre elli santim boyunla beni alt edebileceğini nasıl düşündüm güzelim anlatsana biraz."

Tepemin üzerinden bana doğru eğildi. Baş parmağını dudağımın üzerine getirip okşadı. Bayılayım istiyordu heralde. Kalbim metrelerce koşmuşum gibi göğüs duvarımı delercesine atıyordu.

" o güzel ağzınla anlat bakayım "

Dudaklarımı birbirine bastırma ihtiyacı hissettim. Aklıma arabada baş parmağını sıcak dudaklarımdan içeri ittiği an geliyordu, hayır gelmemeliydi.

"hile yaptın. Orantısız güç kullandın"

Alparslan anlıma minik bir öpücük kondurup güldü.

" yavrum güç kullanmadım bile "

"saçmalama istersen alparslan beni un çuvalı gibi sırtından attın yatağa. Ayıdan beş dakika önce mi doğd-"

Alparslan sözümü kesmek için sıcak dudaklarını dudaklarıma bastırıp çekti.

"Bana bir daha ayı dersen güzelim" tekrar dudaklarımdan bir öpücük çaldı.

"bu sefer sadece öpüp bırakmam haberin olsun"

Zaten nevrim dönmüştü başımın birazı yataktan aşağı sarktığı için. Alparslanda tepemde öyle beni öperken beynimin suyu aktı. Hemen yatakta oturur hale gelip alparslana döndüm. Alparslan kollarını birbirine doladığı için kol kasları iyice şişmiş ve gerilmişti. Çok çekiciydi bu adam ya. Oyuncu bir tavırla bana bakıyordu. Yatakta ayağa kalktığım gibi kucağına atladım.

"ulan.. Yavrum atlanır mı öyle ya düşseydin, tutamasaydım"

Alparslan son anda bir elini sırtıma bir elini kalçamın altına koyarak beni kucağında sabitledi.

" sonuçta tuttun. Sen zaten düşmeme izin vermezsin ki"

Tebessüm etti dediğime. Alnını alnıma yasladı. Sırtımdaki eliyle sırtımı sıvazladı.

" bayılıyorum şu şımarık kız hallerine.. Adın gibisin. Efsunsun, efsunkarsın."

Boynuna doladığım elimi alıp tam kalbinin üzerine koydu.

" göğsüme deli gibi vuran kalbim değil efsun. Sensin, seni bilmek"

Alparslan bana huzur vadediyordu. Varlığını bilmek bile huzurdu. İçimde öyle çok öyle her yerime dağılmış ki. Görmesem özleminden öleceğim. Dokunmasam teninden kopmak sonum olacak. Sevmesem ömrüme yazık olur. Aşk... Aşk böyle bir şeymiş demekki.

"huzursun alparslan. Huzurumsun."

Esra'nın ağzından

Son iki gündür tuğrulun bir sıkıntısı vardı, kafasını kurcalayan şeyler olduğu belliydi ama anlatmadığı için konunun ailesiyle mi ya da işiyle mi olduğunu bilmiyordum. Sadece fazla huzursuzdu belliydi. Sabah efsunlar yeni evlerine bakmak için çıktıktan hemen sonra tuğrul gelmişti. Abimle önemli bir meseleyi konuşmak için. Konuşmuşlardı da ne olduğunu bilmiyorum ama hoş olmayan bir şeydi belli ki çünkü konuştukları sırada abimin kendine has küfürleri doldurdu evin içini.

Hep beraber bir çay içtikten sonra dide abimin üzerine kustuğu için abim duşa girmişti. Cicibebeyi çayla dadak yapıp yapıp yediriyordum. Dide çok sevdiği için fazla yedi. E abimde severken havaya atıp tuttuğu için didoş başından aşağı bir güzel kusuvermişti.

Ben dide'yi temizleyip oturduğumuz odadaki oyuncaklarını içine oturttum.
Tuğrul hala gülüyordu. E haklıydı da çünkü abimin başından aşağı çaylı cicibebe dökülürkenki o donmuş yüz ifadesi bir hayli komikti.

Tuğrul L koltukta oturuyordu bende çaprazındaki istiridye koltuğa geçtim oturdum.

"hayırdır ayran içtik ayrı mı düştük "

Tuğrulun göz kırparak konuşmasıyla güldüm. Artık aramızda bir şeyler vardı ikimizde farkındaydık. Mesela ben ona yalnızken abi demiyordum artık. Bu bile bizim için büyük bir adımdı bence. Çünkü ben uzun bir süre ona karşı olan hislerimi kendime bile itiraf edememiştim. Ona karşı içimde yavaş yavaş büyüyen farklı bir sevgi vardı hissediyordum.

Özlüyordum mesela. Önceden haftalarca görmesem özlenmeyeceğim adamı birkaç gün görmesem içime özlemi doluyordu. Birde bana çok güzel bakıyordu. Öyle güzel bakıyordu ki yer yüzündeki en değerli varlık benmişim gibi hissediyordum. Birde çok yakışıklıydı. Can yakacak kadar.

"yoo uzak mıyız değiliz ki"

Tatlı bir ses tonuyla söylediğime güldü.

"sen yanımdayken bile özlüyorum kızım ben seni. Gelsene yanıma"

"ay yakınız daha ne olsun"

Gülüp sağ eliyle çenesini sıvazlamaya başladı.

" yiğidi gül ağlatır gam öldürürmüş fıstığım. Gel işte yanıma. Yoksa ben gelip alacağım seni"

Atasözlerinden gidiyorduk bugün demek. Yiğidi öldüren kendisine atılan oklar ya da kılıç darbeleri değildir. Onu ağlatan, sevgiliden ayrı kalması, onu özlemesidir. Gül kelimesi ise sevgili sözcüğünün yerine kullanılır. Kısacası yiğidi sevgilisi ağlatır ondan uzak kalmaksa öldürürmüş bunu diyordu.

Elimi kaldırıp salladım.

"ohoo lafla peynir gemisi yürüseydi tuğrul bey"

Birden koltuktan kalkıp önümde dikildiği gibi kolunu belime sarıp bedenimi bedenine yapıştırdı. Kolunu belime sarmış sıkıca tutuyordu. Öyle ki ayaklarım neredeyse yerden kesilmişti parmak uçlarımda duruyordum. Yüzünü yüzüme yaklaştırdı.

"senin bu inatçılığını ne yapacağız biz ya"

Elimi belime sardığı kolunun üzerine koydum. Kolu kasıldığı için kasları şuan bir araya toplanmıştı. Avucumun içinde şöyle bir sıkıp bıraktım. Kaşlarımı kaldırıp yüzüne bakıp dudaklarımı büktüm Maşallahı var der gibi. Güldü bu hareketime

"ee ne demişler gülü seven dikenine katlanır"

Anlını anlıma yasladı. Dudağımın kenarına tüy gibi hafif bir öpücük bırakıp geri çekildi. Bir eliyle saçlarımı kulağımın arkasına iterek seviyordu.

"herkesten yakın olmak istediğin insana uzaktan bakmak çok zor esra. sen yeter ki bana gel . Yar'da olsan yara da olsan kabulüm"

Bu kalas nasıl böyle şairane konuşuyordu ya. Onu tanıdıkça daha da şaşırıyordum. Gitgide kapılıyordum ona.

Yüzlerimiz birbirine o kadar yakındı ki nefeslerimiz birbirine karışıyordu. Daha fazla dayanamadım çıktım kollarından.
Ellerimle kızaran yanaklarıma yelpaze yapıyordum. İçim yanıyordu içim.

Tuğrul da bu halime gülmekle meşguldü. Oma gözlerimi devirip tekrar önüme döndüm ki dide yoktu. Allah dideyi unutmuştum. Emekliyordu ve bahçeye açılan kapı kapalı değildi.

"Ay tuğrul dide yok dide"

Oda şöyle bir etrafına baktı.

"Nerede olacak fıstığım burada bir yerdedir"

Telaşla bahçeye açılan kapıya doğru ilerledim.

"ne duruyorsun ya. Ben bahçeye bakacağım sende içerilere baksana"

"Hiç gerek yok bakmaya"

O ne demekti ya sinirleniyordum.

"ya ne diyon ne diyon kız yok diyoru-"

Kolumdan tutup beni koltuğun önüne çekti.

"gerek yok fıstığım çünkü fındık faresi buraya gizlenmiş"

Bir anlık paniklemiştim. Elimi göğsümün üzerine koyup baş parmağımla üst damağım yukarı doğru çekip içimden bir oh çektim.


Koltuğun altına girmiş gülen gözlerle minicik ağzını büzüştürmüş bize bakıyordu. Tam yemelikti bu kız ya.

"Gel bakalım kucağıma fındık faresi seni"

Tuğrul kucağına alırken bir yandan da ona laf veriyordu.

"sen halanı korkuttun mu fıstık"

Bu adamın kucağına da bebek pek bir yakışıyordu hı. Dide ellerini tuğrulun kafasına iki yandan şap şap vururken ikiside gülüyordu. Ben dalmış bir şekilde onları izlerken tuğrul iki yanından omuzlarıma sarkıttığım saçımı hafifçe çekip göz kırptı.

Bende saçımı çektiği elinin sırtına bir tane vurdum.

"aa napıyorsun kızım. Öpülecek el ısırılmaz."

Tekrar göz kırptı. Dayak yiyecekti bu benden. Kucağında huysuzlanan dide'yi yere indirip bana yaklaştığı sırada kapı çaldı. Bende kapıyı açmak için ilerledim. Efsunlar gelmişti sanırım.

Efsun'dan devam

"yarın erkenden gidelim efom. Zaten dediğine göre ev temiz öyle bir silip süpürürüz dip köşe. Eşyalarda geldi mi tamamdır."

"aynen zaten abim dönüşte temizlik için gerekli malzemeleri de bırakmış. Onlar yarın perdeleri kestirmeye giderken bizde temizliğe başlarız."

Esra da kafasını sallayıp kahvesinden bir yudum daha aldı.

"ya esra bunlar böyle hararetli hararetli ne konuşuyorlar dersin"

"valla bilmiyorum efom ama sizin olaydan bağımsız başka bir sıkıntı olduğu belli. Hatta sanırım tuğrulun işiyle ilgili ama çözemedim."

Tuğrul mu demişti o. Abi sıfatını kullanmadan.

"hmm demek tuğrul hı. Abisiz"

"yaa efsuun"

Utanıp ellerini yüzüne kapattı. Olmuşlardı bunlarda belli ki. Ne yalan söyleyeyim çok sevindim esranın kaz kafasının sonunda tuğrul abiyi anlamasına

"ne var kızım ne utanıyorsun. Sevindim vallahi ikinizin adınada. E hayırlı olsun diyelim o zaman hı"

Esra iki elini de yanaklarına bastırırken diyelim ya deyip güldü. O arada erkekler bahçeden içeri girdiler. Tuğrul abi esraya bir kez bakıp abimlerle döndü.

" ben gideyim artık geç oldu. "

"kal oğlum burada bugün. Geç oldu zaten tekrar dönme mahalleye. Hem savaşta burada. Koyun koyuna yatarsınız"

Alparslanın göz kırparak alaycı konuşmasıyla tuğrul abide omzuna vurarak konuştu.

"siktir lan çok istiyorsan sen gir savaşın koynuna"

"ulan sizi koynuna alan kim ki. Siz kim köpeksinizde benim koynuma gireceksiniz"

Dışarıdan oldukça komik görünüyorlardı. Çünkü alparslan dışındakiler gayet ciddi bir yüz ifadesine sahipti. En sonunda tuğrul abi kabul etti burada kalmayı. Abim ve onun için oturma odasındaki koltuğa yatak açtık. E mecbur koyun koyuna yatacaklardı çünkü başka yatacak yer yoktu. Alparslan odasında kızıyla, ben ve esrada misafir odasındaki yatakta birlikte uyuyacaktık.

Üstlerine pikeyi de verip yukarı çıktım. Yarın yorucu bir gün bizi bekliyordu.

...

Abim perdeler için ölçü almış diktirmek için model seçip sipariş vermeye gitmişti alparslanla birlikte. Tuğrul abi işe gitmişti sabah. Bizde esra ben dide evi temizlemeye başlayacaktık ama dide'yle bu nasıl olacaktı emin değildim.

Esrayla iş bölümü yaptıktan sonra işi yarılamıştık nerdeyse. Ben odanın camlarını silerken esra da duvarları silmişti. Ardından ben kapısını silerken esra yerini silmiş bende arkasından tekrar yeri silerek odadan çıkmıştım. Yatak odalarını böyle hallettiğimiz sırada dide artık yürütecinde durmuyordu huysuzlanmaya başlamıştı en sonunda da ağlamaya başladı zaten. Eğilip kucağıma aldım.

"kız sulusepken o ne yaygara kopardın öyle hı"

"efom acıktı heralde o ya."

"E biberonu çanta da değil mi getir ben yedireyim o arada da dinleniriz hem "

Esra kalkıp didenin çantasına baktı. Hatta altını üstüne getirdi.

"efom ben biberonu hazırladım ama koymayı unutmuşum ya tüh.. Neyse ben bir koşu marketten hazır mama alıp geleyim napalım"

"tamam ben oyalarım dide'yi. Dikkatli git bak pek bildiğimiz yerler değil.. Ay yok dur bende geliyorum. Durmayacak miniş. Beş on dakika parkta yoralım onu da eve gelince mamasını yiyip uyusun bizde işimize bakarız."

Park kelimesini duyunca ağlamayı bırakmıştı zaten. Vallahi oyuncuydu bu kız ya.

Hemen üzerimizdeki temizlik kıyafetlerinden kurtulup markete ilerledik. İlk bi mahalle arasında kaybolsakta sonunda marketi bulduk. Esra markete girerken ben dide'ye laf veriyordum.

"sen büyüdün de kendine mama almaya mı geldin zillii"

Ağzında seliklediği elini yanağıma şap şap yaparak "aannii" diyordu. Bana her anne deyişinde kalbim tekliyordu vücudum serotonini basıyordu resmen.

"oy aanisi kurban olsuun yerim o ağzını senin"

"efom hadi gidelim aldım. Evin önündeki parkta oynatırız didoşuda"

Kafamı sallayıp dideyi diğer koluma aldıktan sonra esra da koluma girdi. Bu sefer kaybolmadan eve yaklaştık. Ama nedense takip ediyormuş gibi hissediyordum. Çünkü biz markete giderken peşimizden takip mesafesiyle ilerleyen siyah kapüşonlu adamı dönerken de görmüştüm. Ben arkamı dönünce alttaki sapaktan diğer tarafa döndü. Belki de yanlış görmüştüm bilmiyorum. Esranın dürtmesiyle ona döndüm.

"sana diyorum efsun"

"duymadım ki tekrar söyle dalmışım."

"hızlıca gitsek eve ya ben bir tedirgin oldum diyorum. Yabancı mahalleya ondan heralde"

Bende onay verdim ona çünkü bende telaşlanmıştım. Parka da uğramadan hızla eve çıktık. Alparslan ve abimde peşimzden girdiler binaya.

"nereden böyle"

"markete uğradık bi abi"

"ne lazımdı ki. Bize niye söylemediniz getirirdik"

"ne zaman geleceğinizi bilmiyorduk her neyse geçin hadi az bir işimiz kaldı bitirelim bizde"

Hep beraber içeri geçtik. O arada da tuğrul abi geldi. Saat öğleni geçiyordu. İşini erken bitirmiş olmalıydı.

"hoş geldin tuğrul abi. O elindekiler ne ya"

"hoş buldum efsun. E acıkmışsınızdır yemek getirdim size"

"ay sağol tuğrul abii. Abimler balkonda sen geç onların yanına.

Ben hemen teşekkür edip ellerindeki poşetleri alıp tezgaha götürdüm. Mis gibi kokuyordu lahmacun ve ayran almıştı.

"tuğrul mu geldi"

Esranın heyecanla sorduğuna gülümsedim. Ardından kısa sürede işi bitirdik hep beraber. Tuğrul abinin üzerindeki jilet gibi takımlarla esraya yardım etmek için mutfak dolaplarını silerkenki hali hem tatlıydı hem komikti. İşimizi bitirip yemeğe geçtiğimiz sırada kapı çaldı. Abim ben bakarım deyip kapıya gitti. Bir süre ses gelmeyince ardından gittim bende.

"kimmiş"

Yanına gelince gördüm .kapıda elinde koca bir tabak kekle çok tatlı bir kız duruyordu. komşuydu sanırım.
Abim kıza çatık kaşlarıyla bakıyordu ki kızda aynı şekilde memnuniyetsizce abime bakıyordu. Muhtemelen abim karşısındaki kıza insan görmemiş bir davar gibi tek kaşını kaldırıp baktığı içindi. Ay abi ilk komşumuzu da korkutup kaçıracaksın. Hemen güleryüzle kızın karşısına geçtim. Ya benimle yaşıtı ya da bir iki yaş büyüktü.
Güleryüzle kıza doğru konuştum.

"buyurun"

Oda bana samimi bir gülümsemeyle karşılık verdi.

"öncelikle hoşgeldiniz. Ben karşı komşunuzum ismim zeynep."

"hoşbulduk sağolun."

"yeni taşınıyorsunuz sanırım temizliğe geldiniz bugünde. Acıkmışsınızdır diye kek yapmıştım sizin için havuçlu tarçınlı. Ama bu ökü- öhü yani beyefendi yeni yemek yedik gerek yok deyip verdiğim tabağı geri elime tutuşturdu. Olsun yine de alın siz diyorum bu seferde biz yabancıların elinden bir şey yemiyoruz diyor. "

"ay çok teşekkür ederiiz elinize sağlık. Çokta güzel koktu. Siz onun kusuruna bakmayın lütfen aç o aç kafasına vurdu heralde. "

Abim yandan kolumu dürtüklüyordu öyle dediğim için. O arada isminin zeynep olduğunu öğrendiğim kız tabağı bana tekrar uzatıp buyurun dedi.

" tekrar teşekkür ederim mis gibi kokuyor gerçekten elinize sağlık. Bu arada bende efsun. Tanıştığıma memnun oldum"

"bende sizinle tanıştığıma memnun oldum. Ben gideyim artık. Bir ihtiyacınız olursa çekinmeden gelebilirsiniz"

Sizinle kısmına vurgu yapmıştı. Yani az önce yanlışlıkla öküz diyerek hitap edeceği abimi katmıyordu içine gerçekten çok tatlıydı. Kanım ısınmıştı zeynebe. Ardından o karşıdaki dairesine geçti. Kek getirdiği tabağı da bayağı süslü ve fazlasıyla özenliydi. Evet sanırım gerçekten yeni gelindi bu kız.

Yeni evimiz yeni arkadaşlıklara, dostluklara, yeni umutlara, yeni yarınlara gebeydi. Anne ve babamdan yediğim darbeyi kendi hayatıma odaklanarak atlatacaktım. Bir yerlerde okumuştum. 'kırılmış birisi öyle güzel susar ki öfkesine hasret kalırsın' diyordu. Haklıydı. Kırgındım. Beni kıran insanlarla yüzleşmeyecek kadar kırgındım. Sonuç olarak vedalar acıtsa da bazen gitmek gerekirdi.

 

Kendisi karşı komşumuz Zeynep olur. Duyanlar duymayanlara anlatsıın.
Karakterler temsilidir. Okurken istediğiniz kişiyi düşünebilirsiniz!!!

Selam kankişleer umarım keyifle okumuşsunuzdur.

Loading...
0%