Yeni Üyelik
26.
Bölüm

26. Bölüm

@zeybik_yz

Yeni başlangıçlar yeni umutları heybesinde taşır. Yeni başlangıçlara adım atmıştık bizde. Yeni evimize taşınmıştık dün. Üç gündür bununla uğraşıyorduk. Yeni evimizdeydik, içimizde buruk umutlarımızla.

Abim evden eşyaları almaya gittiğinde annem peşinden ağlamış, yalvarmış eve dönün, babanı da o delikten çıkarın diye. Şehrazat yılanı anneme gitmiş anlatmış attığı iftirayı. Alparslan gözünü daha beter neyle korkuttuysa artı bir bir dökmüş gerçekleri ortaya. Annemde duyunca kriz geçirmiş tabii. Ben oğlumu, kızımı evimde istiyorum, anlamadab dinlemeden hata ettik demiş. Demişte geç kalmış. Bundan sonra ben o eve adımımı dahi atmazdım. Yanımda kalanlarla birlikte ben yoluma bakacaktım.

Eşyaları da eve yerleştirmiştik. Oturma grubu da gelmişti akşam üstü. Firmanın çalışanları kurup öyle gitmişti. Ben yeni görüyordum. Abim seçmişti koltuk takımını. Zümrüt ve krem rengi chester mobilya seçmişti. İki tane de berjeri vardı gayet hoş duruyorlardı. Bugün halıları da halletmiştik biz esrayla. Düşündüğümden daha da yorucu bir olaydı bu ev dizip oturmak.

Sadece mobilyaları alıp geçeriz eve sanıyordum ama işler hiçte öyle ilerlemiyordu. Daha birçok mutfak eşyasına ihtiyacımız vardı. Tuvalet ve banyo için paspasta almalıydık mesela. Mutfak için masa ve sandalyede ihtiyaçtı bizim için. Yataklarımız için çarşaf, yastık, pike gibi zaruri ihtiyaçları almıştık. Ayrıyeten birkaç yastık, çarşaf ve pike de almıştık. Daha birçok ıvır zıvıra ihtiyaç vardı yani. Dolayısıyla ufak bir borç batağının altına girmiştik.

Bu süreçte alparslan, esra, tuğrul abi ve anneside dahil bize fazlasıyla yardımları dokunmuştu. Tuğrul abinin annesi bizi yemeğe çağırmıştı beni de esrayı da ayrı ayrı aramış yorgunsunuz yemekle uğraşmayın bize gelin yemeğe diyerek tatlı bir davette bulunmuştu ama tatlı bir dille reddetmiştim. Şuanda o mahalleye gitmek istemiyordum.

Esra eve gidip geldiğinden haberdardı. Benim olayımı bilen pek kimse yoktu ama biz şehrazatı bir mahallenin diline düşürdüğümüz için ve şehrazatta her yerde beni ve esrayı suçlayarak gezdiği için pek hoş bakışlarla da karşılaşmazdım. Evli adamla beraber olan oydu ama foyasını ortaya çıkaran biz kötü oluyorduk. İnsanlara güvenilmezdi işte nede olsa insan çiğ süt emmişti.

"kızım niye bu kadar huzursuzlandın ki sen ya"

Bir yandan kucağımdaki dide'nin sırtını sıvazlayıp gazını çıkarmaya çalışıyordum belki gazı olduğu için ağlıyordur diye.Diğer yandan da ağladığı için ona laf verip susturmaya ama oda fayda vermeyince ayaklarıma alıp sallayayım dedim çünkü ayakta sallanmayı çok seviyordu belki böyle dururdu.

Evde sadece ikimiz vardık şuan. Abim bir iki gündür işten izin aldığı için bugün mesaiye kalacaktı. Esra eve gitmişti işleri vardı. E alparslanında tuğrul abiyle birkaç işi varmış onlarda birlikteydi.
Garip bir histi aslında böyle. Yeni bir evde dide ve ben vardık. Sanki...sanki biz alparslanla evlenmiştik. Babamızın akşam eve gelmesini bekleyen anne kız gibiydik.

Son bir haftadır sürekli bunu düşünüyordum. Ben yakın zamanda işe dönecektim. Alparslanda öyle. Dide ne olacaktı peki. Bakıcı eline bırakmak istemiyordum, hiç içime sinmiyordu. Esra sürekli dideye bakamazdı ki kız sırf bu yüzden işe bile başlamıyordu. Söyleyince inkar edip kendi isteğim diyordu ama herkes biliyordu ki dide içindi.

Aslında alparslan iki üç ay önce esrayla konuşmuş hayatından fedakarlık yapmasına gerek olmadığını iyi bir bakıcı bulup yakın zamanda da taşınacağından bahsetmişti. Yük olmak istemiyordu o kadar belliydi ki. Orası her ne kadar kendi evi olsa da diken üstündeymiş aslında. Zaten şırnaktan döndüğünden beri evde olduğu her an kızının her şeyiyle elinden geldiğince kendi ilgileniyordu. Yıkanan çamaşırlarını sarmaya kadar her şeyiyle.

Ben alparslan ve dideyle yaşamak, yaşlanmak istiyordum. Geceleri minişimden ayrılmak zor geliyordu mesela. Bir haftadan fazla süredir her gün birlikteydik. Gece gündüz. Her ne kadar önceden de sürekli görsem yanında olsamda aynı değildi işte. O kadar alışmıştım ki şimdi tekrar ayrı evlerde olmak zor gelecekti. Ve artık karşımızdaki evde yaşamıyordu.

Ben bunları düşünürken dide ayaklarımda salladığım için azıcık sersemlemiş ve sakinleşmişti. Artık uykusu gelmiş olmalıki esnemeye de başlamıştı. Ağzını yediğim öyle tatlıydı ki. Baldı bu kız bal.

 

Telefonum çalınca yasladığım koltuğun üzerinden alıp açtım. Kara gözlüm yazıyordu ekranda. Alparslan arıyordu yani. Abimden de mesaj vardı. Onu es geçip alparslanın aramasını yanıtladım.

"yavrum napıyorsunuz"

"oturuyoruz minişimle. Onu uyutmaya çalışıyorum daha doğrusu."

Hala ayaklarımda sallıyordum ve uykuya teslim olmak üzereydi. Bu hali o kadar tatlıydı ki.

"huysuz mu yine. Rahatsız etti mi seni"

Alparslanın ödü kopuyordu başkalarına yük olmaktan. Kızını bir yük gibi hissettirmekten. Artık daha iyi anlıyordum bunu. Dide bana yük olmazdı ki oda bunu anlamalıydı. Ben ona bir anne edasıyla, anne şefkatiyle bağlıydım. Sefası da cefasıda başım gözüm üstüneydi.

"alparslan neden beni rahatsız etsin. Biz mutluyuz kızımla sadece diş çıkardığımız için birazcık huzursuzuz o kadar"

"tamam güzelim. Geliyorum ben şimdi bir şey lazım mı marketten"

Ağzım kulaklarıma vardı sorusuyla. Evliymişiz ve alparslanda bana akşama kaç ekmek lazım diye soruyormuş gibi hissettim. Güzeldi ya bu his. Hayali saç beyazlatır dedikleri türden hani. Bazı hayaller gerçek olmayı fazlasıyla hak ediyordu.

"yavrum sana diyorum lazım mı bir şey"

" değil sevgilim. Sen gel yeter"

"tamam güzelim. Öptüm seni.. Her yerinden"

Telefonu kapattım. Arsızdı buda benim gbi. Abimin mesajına girdim.

Güzelim işlerim fazla uzadı. Bitirmem gereken işler birikmiş. Sabaha yakın gelirim muhtemelen. Esrayı senin yanına getirecek alparslan korkmazsın gece. Kapıyı kilitlemeyi de unutmayın benim anahtarım var.

Ona kısaca bir cevap verip esrayı aradım bir iki çalıştan sonra meşgule attı.

Dide uyumuştu bile. İyice uykuya dalmasını beklemiştim yerine yatırmadan yoksa kaldırırken sıçrayıp uyanıyordu, sonra da uyutabilene aşk olsun basıyordu yaygarayı.

Tam kucağıma alıp ayağa kalktığım sırada kapı çaldı. Alparslanla esra gelmiş olmalıydı. Dideyi yerine götürürken kapı tekrar çalardı ve zilin sesine uyanabilirdi. Şuna kucağımda başını omzuma koymuş uyuyordu. Sessizce önce kapıyı açtım.

"hoşgeldin alparslan"

"çok hoşbuldum güzelim de niye fısıldayarak konuşuyorsun"

Yan dönüp didenin uyuyan bal suratını gösterdim. Oda güldü bu halimize. Kızının başından öptü hafifçe sonra da benim saçlarıma öpücük kondurup ayakkabılarını çıkardığı gibi sessiz olmaya dikkat ederek içeri girdi. İki tane ekmek almıştı. Gördüğüm kadarıyla poşetin içinde bir pakette çikolata vardı benim sevdiğimden sütlü fıstıklı. Dide içinde meyveli yoğurt almıştı. Az önce oturup hayalini kurduğum şeyi yaşıyordum şuan. Yüzüne bakıp öyle deve kuşu gibi sırıtınca göz kırptı bana tebessümle. Bende bir şey yok der gibi gülümserken omuz silktim.

Ardından o ekmek poşetini mutfağa bırakmak için ilerledi. Bende dideyi benim odama getirdim. Tek elimle sırtından tutarken diğeriyle küçük yastığı yatağın ortasına koydum. Bunu alışverişte dide için almıştım. Pembe üzerinde renkli bulutlar olan küçük bir yastıktı.

Ben dide'yi yatağa yatırırken alparslanda odaya girdi, kapının pervazına yaslanıp bizi izlemeye başladı. Dejavu gibi bir şeydi şu an. Alparslanların evinde ben dide'yle altına yaptığı için konuşurken aynı böyle kapıya yaslanıp bizi izlemişti. Zaman ne çabuk geçiyordu.

Ben dide'nin üzerini örttüm küçük kare battaniyesiyle. Ardından yatağımın üzerindeki iki yastığıda kenarlarına koydum. Ama ayak tarafına da lazımdı hemen gardrobumun en üst rafından bir yastık daha alıp ayak altına koydum ve kapıyı ağlarsa duymak için aralık bırakarak alparslanı da kolundan çekiştirerek çıktım odadan.

Alparslan hafifçe eğilip bacaklarımdan tuttuğu gibi beni kucağına aldı. Şu adam beni her seferinde un çuvalı gibi sırtına atmak zorunda mıydı ya.

Bir anda kendimi sırtında baş aşağı bulunca sırtına vurdum iki kez.

"koç bu koç, sen döndür öyle nevrimi ben biliyorum sana yapacağımı"

Söylediğime güldü oturma odasına ilerliyordu. Beni de iyice sarkıttı omzundan aşağı ki beynimin suyu aksın. Bilerek yapıyordu ya vallahi. Şu an resmen alparslanın poposuyla yüz yüzeydim. Baya da sıkı duruyordu ha. Acaba azıcık ellesem bir şey dermiydi. Hayır yani merakımdan değilde kalite kontrol amaçlı yoksa ne işim vardı canım alparslanın kıçıyla.

"alparslan kıçınla bakışıyoruz şuan indirsen mi beni artık"

"daha ne istiyorsun güzelim, iyi bak arasanda bulamazsın böyle manzarayı"

Beyefendiye bak. Neydi ya bundaki bu özgüvenli haller. Çırpındığım halde beni indirmedi sırtından. Hatta üstüne mutfağa geldi. Camlı gözden bardak alıp su doldurdu, yudum yudum içti. Delirecektim, ters durduğumdan midemde ağzıma gelmişti ki nasıl.

" alparslan indir artık beni, öyle iç suyunuda.. Ya ben seninle romantik romantik hayaller kuruyorum sen gelmiş beni un çuvalı gibi sırtında taşıyorsun aa"

kahkaha attı dediğime. Beni biraz daha sarkıttı baş aşağı. Düşmemek için kollarımı ona sardım bende.

" güzelimin romantik hayalleri neymiş anlat bakalım"

İşte bu alparslan işte bu. Benden günah gitti. Dişlerimi poposunun sağ üst köşesine geçirdiğim gibi afiyetle ısırdım. oooh olsun sana alparslan canıma da değsin. Dişlerimi etine geçirdiğim gibi bağırtıyı bastı.

"ahh napıyorsun kızım."

"e indir artık sende. Bak bidaha ısırırım ha"
ikimizde inada bindirmiştik. Alparslan benim aksime bayağı eğleniyor gibiydi. Eğer benimde midem ağzıma gelmemiş olsa bende eğlenebilirdim belki.

"o kadar da değil ben senin kıçını ısırıyor muyum"

Elinden alan mı var alparslan aşk olsun. Gel ısır buyur ama ben seni sırtıma atamam baştan söyleyeyim. Acımadım dişlerimi tekrar geçirirdim aynı yere. Kot pantolonunun tadını almıştım resmen ama bu sefer daha sert ısırdım. Canı yanmış olacak ki oda benim popoma şaplağı bastı. Bu sefer bağırtı benden koptu. İyi hoştuda binbir zorlukla uyuttuğum kızım uyanacaktı. Sen misin benim popoma vuran alparslan birdaha ısırdım. Kedi köpek gibi didişiyorduk şuan şaka gibi. Oda altta kalmadı tabii aynı yere yine bastı şaplağı kürek gibi elleriyle.

"offf alparslan acıttın amaaa "

Sesim ağlamaklı çıkınca beni indirdi. Ayaklarım yere basınca bir sersemledim başım döndü. Gözlerimi bir kapatıp açıp kendime geldim. Dudaklarımı büzüp alparslanın gözlerine üzgün üzgün baktım vurduğu yeri acıdığını belli edercesine ufalarken.

" Anlık gelişti kızım.. Napayım ısırmasaydın sende. Çok acıdı mı gel öpeyimde geçsin "

"ya bi git birde öptürecek miyim"

Oyuncu bir tavırla dudaklarını büzdü. Neden bu kadar tatlıydı mesela şu an. Alnına habersizce dağılmış saç tutmaları onu yaramaz bir çocuk gibi gösteriyordu.

"öptürmeyecek misin"

Hayır anlamında kaşlarımı kaldırıp kafamı salladım. Fena sızlıyordu bir tarafım. Yakmıştı beni domuz. Alparslan küskün küskün baktı çıktı oturma odasından. A ne yani şuan benim nazımla oynamayacak mıydı. Sinirle kollarımı birbirine dolayıp tek ayağımla ritim tutturdum hatta tam içimden alparslana küfür edecektim ki elinde didenin kremiyle geldi. Bakışlarımla kremi işaret ettim.

"o ne"

"krem yavrum neye benziyor"

"napacaksın ki onu"

"yüz üstü uzan koltuğa"

Omuz silktim.

"alır kucağımda sürerim. Uzan hadi"

Uzatmadım yüz üstü uzandım ama söylenmeyi bırakmıyordum.

"Ay ne işe yarayacak alparslan. Hangi krem bakayım"

Kremi bana doğru uzattı. Hametanı almıştı. Sızlıyordu şuan muhtemelen birkaç dakikaya da geçerdi ama izin verdim sürmesine. Benimde canıma minnetti değil mi.

Üzerimdeki şortu kalçalarımdan aşağı sıyırdı. Ardından vurduğu yeri parmaklarıyla minicik okşadı.

"sızlanmakta haklıymışsın beş parmağımın izi çıkmış efsun. Tenin o kadar hassas ki"

Ardından söyleyeceği şey her neyse yuttu onu. Parmaklarıyla hafif hafif okşarken dudaklarını bastırdı. İçim alev almaya başlamıştı bile. Krem bahane elleşmek Şahaneydi yani.

Dudakları geri çekildikten sonra tekrar eğildi bu sefer bende kafamı kaldırıp arkama baktım. Göz göze geldik yarım bir gülüş sergiledi bana. Ardından minicik ısırdı kalçamdan. Dişlerimin arasından adını dillendirdim amaa ona ne fayda. Tenimi tekrar dudakları arasına aldı. Bu sefer koklaya koklaya derince öptü. Vallahi gören kıçını öpüyor demezdi ki öyle mi iştahlı öpersin. Utanmıştım da ayrıca, öyle koklaya kolaya...

"alparslann sür artık kremi gözünü seveyim"

İkiletmedi beni. Kremi sürdü ardından tekrar yukarı çekti şortumu.

Kalkıp koltuğa oturduğum gibi dudaklarımdan bir öpücük çaldı. Elleri saçlarımı okşamaya dadandı sinsice.

"çok güzelsin efsun.Her halin, her zerren, her şeyinle..Benimsin.

Onundum tabii. Oda benimdi. Başımı göğsüne koyup iyice sarıldım. Oda kollarını doladı bana. Az önce her ne kadar birbirimize gitsekte halimizden fazlasıyla hoşnuttuk.

" alparslan aklımı aldın sormayı unuttum. Esra da seninle gelecekmiş niye gelmedi ki"

"tuğrulu gönderdim onu almaya. Az oyalanın gelmeyin dedim. Seninle biraz yalnız vakit geçirmek istediğimden"

Kurta kuzumu emanet ettin yoksa ateşle barutu yan yanamı getirdin bilemedim aslanım. E vardı bunda da bir hayır canım.

Esra'nın ağzından

"baba ben çıkıyorum."

Babam oturduğu koltuktan kalkıp bana doğru geldi.

"tamam kızım. Abin mi geldi seni almaya. Torunumu özledim vallahi söyle getirsin artık"

Annem babamın söyledikleriyle suçlu bir çocuk gibi küçüldü de küçüldü. Çok pişmandı ama toparlayamıyordu. 2 haftadan fazla olmuştu ne abimi ne dide'yi görmüyordu annem. Her gün aramasına rağmen abim açmıyordu telefonlarını. Efsunu da keza öyle ama ona zaten ulaşamıyordu çünkü o numarasını değiştirmişti. Babamla aralarında hiçbir problem yoktu ki zaten dünde bizimleydi. Torununu da efsunu da görmüştü.

" baba sen dün gördün zaten. Abim değil tuğrul abi geldi almaya. İşi varmış ondan rica etmiş."

Annem sonunda ağzındaki baklayı çıkardı. Söylemek için kıvranıyordu zaten belliydi.

"Kızım söylesende en azından telefonlarımı açsalar ya da ben gelsem senle tekrar dilesem özrümü böy-"

"hayır anne. Bu mesele benlik değil. Onlar istemediği sürece bunu yapamam. Çıktım ben hadi"

Kapıya çıktığımda tuğrul arabadan inmiş. Kaputa yaslanmış elinde ki sigarasından ciğerlerine dumanı çekiyordu. Kaslı baldırlarını saran koyu lacivert kot pantolonu ve üzerini ikinci bir deri gibi saran siyah basic tişörtüyle nefes kesiciydi kesinlikle.

Şehrazat cadısına haddini bildirdiğim gün ona abi dememem hakkında konuşmuştuk. O günden sonra ilk yalnız kaldığımız ve benim ona tekrar abi dediğim bir andaysa tabiri caizse beni haşlamış ve ağzımın içine kadar girerek bir daha abi dersem hoş şeyler olmayacağından bahsetmişti. Çekiliyordum ona.

Efsunla da konuşmuştuk bu konuyu. O bana geç fark ettiğimi söylüyordu o benden çok daha önce fark etmiş. Aman canım geç olsun güç olmasın değil mi.
Daha fazla kapının önünde dikilmeyi kesip yanına doğru ilerledim. Beni görünce sigarasından bir nefes daha çekip tam atacaktı ki dudaklarından aldım.

Gözlerine baka baka dudaklarından çaldığım yarısı içilmiş sigarayı sıcak dudaklarıma yerleştirdim. İçime bir nefes çektim. Normalde sigara kullanmazdım ama onun dudaklarına değen sigarayı dudaklarımla buluşturmak istemiştim sadece.

Tam atacaktım ki iki parmağıyla tekrar dudaklarımdan aldı. Ardından ciğerlerine çekti ve zehirli dumanı içine hapsetti. Ama nefesini geri vermedi. Onun yerine burnundan verdi zehirli gri dumanı. Sonra gözleriyle arabaya geç işareti vererek gelip kapımı açtı. Bu adam bu kadar centilmen miydi önceden de ya. Yoksa ben mi yeni farkına varıyordum bilmiyorum. İkimizde arabaya yerleşince sürmeye başladı.

Oldukça dalgın gözüküyordu. Sanırım bu yüzdendi ikimizinde sessizliği. Tam dudaklarımı araladım ortamdaki sessizliği dağıtmak için ama telofonumun yükselen melodisi buna engel oldu. Abim arıyordu.

"efendim abi"

'esra aldı mı seni tuğrul'

"evet abi geliyoruz"

'tuğrulu aradım açmadı. Gelmeyin. Gecikin, yani biraz ne bileyim söyle tuğrul abin sana bir kahve ısmarlasın.'

Efsunla yalnız kalmak için istiyordu bariz. Çünkü bu ara sürekli beşli takıldığımız için garipler yan yana gelemiyorlardı. İkiletmeden onay verip kapattım.

"alparslan mı"

"evet. Gecikin biraz dedi"

Tuğrul kaşlarını çattı ne alaka der gibi.

"tuğrul abin sana triliçe alsın kahve ısmarlasın ded-"

"sikeceğim ama abisini de bilerek mi yapıyorsun kızım"

Gerginliği aldığı nefesten belli oluğu için şaka yapmak istemiştim aslında ama zamanı değildi anlaşılan. Yüzümü düşürmedim. Canını sıkan bir şeyler vardı belli ki üstelemedim. Ki o da bağırdığının sonradan farkına varıp tekrar konuştu.

" ileride güzle bir mekan var orada durayım"

"hıhı tamam"

"sinme öyle. Sesim yüksek çıktı özür dilerim fıstığım. Gerginim biraz işlerden dolayı mazur gör."

Öyle tatlı bir tonda söylemişti ki. Affettim ya tamam. Sana can mı dayanır be.

"önemli değil tuğrulcuğum"

Güldü. O gergin halinin üzerine gerçek bir gülümsemeydi bu.

"tuğrulcuğum mu"

Çok hoşuma gitmişti ona böyle tatlı bir tonda mırıl mırıl tonda tuğrulcuğum demek.

"eveet kötü mü. Demeyeyim mi"

Gözlerini gözlerime çevirdi.

"de fıstığım. Ağzından çıkacak her söz benim kabulüm"

Ağzıda iyi laf yapıyordu he. Sonunda araba bir otelin önünde durdu. Ne yani otelde mi... O geceki gibi.

"bistro bar'ı var. Çok güzel tatlıları. Özellikle triliçesi."

Oh öyle güzel güzel göz kırp bana kalpten gideyim.

Otelin üzerinde kocaman WHYNDAM GRAND yazıyordu. Beklemeden girdik içeri. Daha önce geldiği sözlerinin üzerine yolu ezbere gittiğinden barizdi. Asansörün önünde durduk. Kapılar açılınca aynalı asansöre girdik. En üst kata bastı.

Manzaraya yakın bir masaya oturduk. Fazlasıyla nezih ve sakin bir mekandı.

"e burası çok güzel ama niye bu kadar az insan var"

Konuşurken aynı zamanda gelen küçük menüyü açtım.

"seçkin bir yer. Müşterilerin yüzde doksanı vip"

Menüleri çeşitli değildi. Kendilerine özgü birkaç soğuk atıştırmalık, pizzalar, tatlılar ve içecekler bulunuyordu sadece. Fiyatları görünce neden vip olduğunu anlamam uzun sürmedi zaten. Tuğrul yanımıza gelen garsona iki triliçe iki de kahve söyledi.

Tatlılarımız gelene kadar havadan sudan sohbet ettik.

"Bir süre alparslanda kalmayı düşünüyorsun yani"

Hoşnutsuz bir şekilde söylemişti.

"evet mecburen. Bakıcı eline bırakmak istemiyorum dide'yi. E ben istemesem abim teklif dahi etmez bakayım diye biliyorsun. O yüzden bir süre oradayım."

"şu güzel kalbinin hastasıyım esra. "

İçtenlikle gülümsedim ona. Her fırsatta bunu dile getiriyordu. İşlerini sordum ona. Çünkü bu aralar fazlasıyla gergindi, sinirliydi. Hayatı hakkında pek bilgi sahibi olmadığım için işine bağlıyordum bu halini.

" senin işlerinde bu ara biraz sıkıntı mı var."

Kaşlarını çattı soruma karşılık.

"hayır bi sıkıntı yok. Sana öyle gelmiş"

İnanmadım ama zorlamadım da. Anlatmak istemiyorsa şuan zorlayamazdım. Tatlı ve kahvelerimizi garsonlar servis etti. Kahveyi yanımızda hazırladılar. İşte bu şovlarda fiyata dahildi. Servisi bitirip gittiklerinde tuğrulda arkasına yaslanarak rahat bir pozisyon aldı.

"sence de artık bir şeyleri konuşup netleştirmemizin zamanı gelmedi mi esra"

Tok sesiyle itiraz kabul etmeyen konuşması beni bitiriyordu. Evet zamanı gelmişti de geçiyordu. Hem zaten bende artık ona karşı boş değildim hissediyordum. Son zamanlarda olanlardan dolayı sürekli dipdibe olmamızın da çok etkisi vardı. Yoksa hala onun bana olan ilgisinin farkına varmamış olabilirdim. Ona karşı içimde fokurdayan bir şeyler vardı. Kesinlikle ondan etkileniyordum. Bir ilişkiye başlayıp her şeye göğüs gerecek kadar mıydı bilemem ama boş değildim.

"gelmiş mi"

"gelmiş"

Ne diyecekti bana. Nasıl bir konuşma yapacaktı ben ne diyecektim. Kalbim
pır pır atmaya başladı. Heyecanlandım.
Tuğrul yaslandığı sandalyeden masanın üzerine bana doğru uzandı. Gözlerimin içine öyle bir heyecanla bakıyordu ki. Gözleri gözlerime her değdiğinde göz bebekleri parıldıyordu.

"esra"

"efendim"

"seninde artık farkında olduğunu biliyorum be -"

Sözünü kestim hemen. Şuan gelebilecek bir iltifat beni tatlımdan ederdi. Yarısını bile yiyemezdim. E o kadar para vermiştik sonuçta. Yoksa asla heyecandan duracak gibi çarpan, atışlarını beynimde bile hissettiğim kalbimden dolayı değildi asla!

Önümdeki tatlıdan bir çatal alıp ağzına teptiğim gibi sözü ağzında kaldı. Gözleri şaşkınlıkla açıldı. E beklemiyordu birden ağzına soktuğum çatalı tabii. Ağzındaki triliçeyi yutup konuştu.

" bu neydi şimdi laf ağzımda kaldı.. Susturmak için yaptın "

Kaşlarını kaldırıp öyle değil mi diye sorarcasına

"ye diye, çok güzel tadı baksana bal gibi mmh"

"tatmak istediğim ballar başka ama neyse"

Ağzının içinde mırıldanmasını duydum. Duymamazlıktan gelecektim ama şaşkın yüz ifadem beni çoktan ele verdi. Elini uzattı, işaret parmağıyla açılan ağzımı kapatıp baş parmağıyla alt dudağımı okşadı.

"şaşkın balık seni"

Gülümsemesiyle bende gülümsedim. Gözlerimi kaçırıp geri çekildim.

"kaçışın yok bu gece konuşacağız"

Kafamı salladım hızlıca.

"hadi hadi ye tatlını. Kahvende soğuyacak"

Tekrar kafamı salladım. Ah nasılda itaatkardım. Ardından havadan sudan sohbet ettik. Sonra da kalktık. Asansör gelince zemin kata bastı. Aynaya sırtını dönmüş bana bakıyordu. Ah o kaslar o damarlar... Fotoğraf çekesim geldi ama onunki daha iyi çekiyordu. Son modeldi telefonu, birden arka cebine uzanıp aldım. İyice dibine sokulup hemen çektim fotoğrafı.

 

" fotoğraf çektim"

Birden elini belime atıp kendine yasladı beni.

"farkındayım" dudaklarını saçlarımda gezdirip kulağıma doğru getirdi.

" duş jelini mi değiştirdin sen"

E çüş deve yani nerden anlamıştı ki bunu.

"nerden anladın ki"

İyice sokuldu ve bir nefes çekti içine

"badem çiçeği gibi kokarsın sen. Şimdi teninde frambuazlı bir koku var.. Değiştirme birdaha. Badem çiçeği kokarsın sen hep öyle kok. Benim badem çiçeğimsin sen "

Ah! Kalbim. Asansörün kapıları açılınca hemen çıktım kolundan. Utanmıştım gözlerimi kaçırıp saçlarımı düzeltir gibi onunla oyalandım. Arkadan elini belime atarak beni yürüttü.

" hadi yürü hadi konuşacağız. Kaçışlar iptal "

Döndüm ona bir göz devirdim.

"kaçan kim sende sallama şimdi"

Höst ama esra öylede denir mi. Neyse allahtan üstüne düşmemiş sadece başını iki yana sallayarak gülmüştü. Arabaya binince on dakika anca ilerleyip arabayı sağa çekti. Yeşil, büyük ve rengarenk ışıklandırışmış bir alandı ama kimsecikler yoktu. Hava düne göre daha serindi bugün. Yavaş yavaş kış geldiği için insanlar akşamları kapalı mekanlarda geçiriyorlardı genelde. Tuğrul bir sigara daha yaktı ve arabadan indi. Bende onun peşine indim kaputa yaslanmış sigarasının dumanını içine çekiyordu. Karşısına geçtim öylece baktım ona. İlk defa bu kadar uzun baktım gözlerine. Kaçırmadım gözlerini. Yine yüzünde bana bakarken oluşan o tebessüm baş gösterdi.

"esra"

"hı"

"ben sana çok pis aşık oldum"

Kaşlarım havaya kalktı ağzım yine açıldı. Gerçekten dediği gibi şaşkın balıktım. Bu sefer bırakmadan ben kapattım ağzımı gözlerimi kaçırıp geri adımladım. Bu kadar direk beklemiyordum ki ne diyecektim şimdi. Heyecandan ellerim bile titriyordu. Avuç içlerim terlemişti.

"ben öyle süslü cümleler bilmem. Bilirsin beni.. Ben bir seni bilirim. Sevdiğimi, yandığımı, bir seni esra. O güzel gözlerini.. Gözlerindeki elaya kurban olayım. Sen benim ela gözlümsün. Badem çiçeğimsin, fıstığımsın"

"ne zamandır"

Şuan tek derdim ne zamandır onun ela gözlüsü olduğumdu zaten! Heyecandan saçmalıyordum. İçimde içime sığmıyordu ki.

"bilmiyorum ne zamandır. Ne zaman düştün yüreğime. Ne zaman daldım gözlerindeki elaya.. Sana uzaktım esra. Yaklaştım. Yaklaştıkça harlandı özlemim. Sana öyle hasretim ki esra. Muhtacım sana.. Sevgine, kalbine, iki güzel sözüne. Sensiz nasıl geçsin artık günüm..Harab oldu meskenler uzak duramam ki senden. Yüreğimdesin esra..derinimdesin, sevdamsın, sevdiğimsin. "

Öyle güzel anlatmıştı ki bana olan hislerini. Ben gerçekten bir kalpte bu kadar seviliyordum yani. Ağzımı açıp tek söz edemeden devam etti.

" istiyorum esra. Ben seni istiyorum. Bir yola çıkalım. Elimden tut. Acı tatlı ne varsa birlikte göğüs gerelim. Benim ol, senin olayım... İstemem dersende beklerim. Bir ömür, virane ömrüm seni bekler..Tutacak mısın elimden esra"

Göz bebekleri titriyordu konuşurken. Bana öyle bir bakıyordu ki muhtaçtı sanki. Ellerim titriyordu heyecandan. Ellerine uzandım kendini kasıyordu ve onunda elleri titriyordu. Elimi onun kollarından yukarıya doğru sürterek çıkardım. Elimin altındaki sakallarını okşadım acelem yokmuşçasına. Dudaklarını avuç içime bastırdı. Gözlerim doldu nedensiz. Mutluluktanda dolardı değil mi. Kafamı iki yana salladım dolu gözlerimle. Bir elim omzunda bir elim hala yüzündeydi.

"varım.. Seninle olmak, senin olmak, seni yaşamak istiyorum tuğrul"

"allaah beee. Ölürüm ulan sana"

Beni birden kucaklayıp kendine sardı. O kadar sıkıyordu ki nefes bile alamıyordum. Yüzüm tamamen göğsüne gömülmüştü. Bir eli belimi bir eli kafamı sarmış kendine bastırıyordu. Kafama sürekli öpücükler bıraktı. Ölecektim fazla sevgiden vallahi. Ellerimi sırtına vurdum pat pat bıraksın diye.

"boğuldum bıraak"

Ağzım göğsüyle bütünleştiği için sesim boğuk çıkıyordu. Bırakmak ne kelime iyice bastırdı kafamı göğsüne. Üstüne birde kafamı ısırıp öpücük bıraktı.

"aaah napıyorsun yaa kafamı ısırdıın"

Sonunda beni aldığı mengeneden serbest bıraktı.

"ölürüm ulan sana. Mızmızlanmanı yerim, kafanı da yerim. Seni komple yerim"

Kafamı ısırdığı yeri elimle ufalıyordum dudağımı da büzmüştüm.

"acıttın amaa"

Tekrar kolunu başıma sarıp öptü.

"geçti mi fıstığım"

"geçti fıstığım"

Ona fıstığım dememe güldü tekrar. O kadar içten gülüyordu ki. Gülüşünde kavuşmak vardı. Gülüşü çok güzeldi.
Çok geçmeden arabaya binip efsunların evine doğru sürmeye başladı. İkimizde salak salak sırıtıyorduk, ağzımız kulaklarımızdaydı.

Ben üzerimden gerginliği atmış bıdı bıdı konuşuyordum. O'da benim her anlattığımı dikkatle dinliyordu sanki çok önemli bir şeymiş gibi. Şimdiye kadar eve gitmemiz gerekiyordu ama yolu değiştirmişti ve gitgide gaza yükleniyordu. Bana belli etmemeye çalışıyordu ama gerginliği direksiyonu sıkıtığı için boğumları bembeyaz olan parmaklarından dahi belliydi. Sürekli dikiz aynasını yokluyor, önümüzdeki arabaları soluyordu. Trafic racer deki gibi aynen.

"bir sıkıntı mı var, yolu da değiştirdin"

Ses tonu gerginliğini gizliyordu kesinlikle ama ters giden bir şeyler vardı. Bana dönüp göz kırptı

"seni daha çok görebilmek için"

"kurtun kırmızı başlıklı kızı yemeden söylediği repliğe benzedi"

Tek taraflı gülüşünü sergiledi. Çok yakışıklıydı, çok can yakardı "

" belki bende seni yemek için kaçırıyorumdur hı"

Muzipçe burun kıvırdım dediğine

" yediren varda sanki "

Gür bir kahkaha attı.

" yemeden bırakan tuğrulu tüm ankara si-"

Hemen uzanıp elimi ağzına kapattım.
İkimizde güldük dediğine.

Tekrar hız ibaresini artırmaya başladı.
Yüz ifadesi de gittikçe gerginleşti bir gözü sürekli dikiz aynasındayken bir küfür savurdu. Sanırım takip ediliyorduk.

...

Keyifli okumalar 💖

Loading...
0%