Yeni Üyelik
28.
Bölüm

28. Bölüm

@zeybik_yz

Yorum yapmayı ve yıldızı parlatmayı unutmayın kankişleriim💖

 

Seni düşünmek güzel şey,

ümitli şey,

dünyanın en güzel sesinden

en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey...

Fakat artık ümit yetmiyor bana,

ben artık şarkı dinlemek değil,

şarkı söylemek istiyorum.

 

Nazım Hikmetin dizeleri doluştu aklıma. Banada artık ümit yetmiyordu, artık alparslanı yaşamak istiyordum. Her zerresini zerreme katmak, onunla her anlamda bir olmak, aile olmak istiyordum. Bunun ilk adımını da bugün atmıştık. Rüya gibi bir evlilik teklifi almıştım çünkü hiç beklemediğim bir anda olmuştu. Şu an içimde sayısız kelebek oradan oraya uçuşuyor hatta midemde kramplar oluşmasına sebebiyet veriyordu. Mutluydum,huzurluydum.

 

Herkesi evlerine yollamış bizde alparslanla minderleri üzerinde oturuyorduk. Esra bugün dide'm le bizde kalacaktı, alparslan dideyi annesine göstermediği için esra oraya götüremez ve alparslanın evinde de tek kalamazdı. Ne hikmetse ters yönde olduğu ve abimin arabası zaten eve gidecek olduğu halde tuğrul abi bırakacaktı esrayı. E tabii bıraksındı sevgilisiydi sonuçta ama bunu üçümüzden başka bilen olmadığından, yani alparslan da bilmediğinden ben bile tedirgin olurken onlar oldukça rahattı.

 

Alparslan her ne kadar bana karşı minik bir civciv olsada normalde sinirli bir adamdı. Bakışları her daim sert dalyan gibi dev cüssesi her zaman dikti. Tanımayan insan soru soracak olsa bile ilkin bir çekinirdi yani. Mizacı sertti ne yapalım ve ben öğrendiğinde vereceği tepkiyi kestiremiyordum bu yüzden.

 

Alparslan arkadaki ağaca sırtını vermişti bende bacaklarının arasına girmiş alparslanın göğsüne sırtımı vermiştim. Huzurun kucağındaydım yani. Etrafta kimsecikler yoktu, sadece alparslan ve ben vardık. Ben bir yandan parmaklarımı yüzüğümün üzerinde gezdiririyordum. Alparslanın bir kolunu belime sarmış karnımı okşuyordu bir yandanda saçlarıma minik buseler konduruyordu.

 

"alparslan şimdi biz evlenecek miyiz gerçekten"

 

Sesimden bile heyecanım belliydi. İçim içime sığmıyordu. Alparslansa daha dingindi. Uzun süredir aradığı huzuru bulmuş gibiydi.

 

"hemde en kısa zamanda evleneceğiz. Ben artık gün sonunda ayrı evlere dağılmak istemiyorum. Seninle aynı evin anahtarını paylaşmak istiyorum, kendi yuvamızı kuralım istiyorum efsun"

 

Alparslan ve kızımızla birlikte bir ev. Ev dediğin dört duvardı, ona yuva yapan içindeki bağlılık, huzur, sevgi, saygıydı. Ve ben üçümüzün olduğu bir yuvayı çok istiyordum.

 

"alparslan dönünce işlemleri hallettirip hemen evlenelim mi hem neyi bekleyeceğiz ki"

 

Şu an hayatımda alparslanın beni çiçeğiyle çikolatasıyla isteyeceği anne babam yoktu, ya da evinden telli duvaklı çıkacağım bi aile evim yoktu. Babam çoktan çıkmıştı o delikten, annem çok pişmandı ben babamdan o şiddeti görürken sessiz kalıp kılını bile kıpırdatmadığı için ama babam için aynı şeyi söylemek pek mümkün değildi. Yaptığımız hataydı evet aramızda bir nikah en azından bir resmiyet bile olmadan neredeyse yatmıştık ama her koyun kendi bacağından asılmaz mıydı. Dertleri buysa eğer cennet ya da cehennemin bileti herkes için tek kişilikti. Eğer el alemin lafıysa sorun duyuran zaten onlardı.

 

Bizim ailemizin inancına ve yetiştirilme tarzımıza fazlasıyla ters düşen bir davranıştı ama yapmıştık. İş işten geçmişti ve onlar bizi karşılarına alıp yaptığımızın yanlış olduğunu, belki yanlış yolda olduğumuzu söylemek ya da en azından ataerkil bir ailenin vereceği en olası kararı yani bizi evlendirmeyi falanda gündeme getirmemişlerdi babam hariç tabii ki o namusunu temizle evimden götür demişti. Sonuç olarak isteme söz nişan gibi törenleri ve düğünü istemiyordum. Sevdiklerimle birlikte olduğum sade bir nikah yeterdi de atardı.

 

Kimi genç kız babasının evinden telli duvaklı gelinliğiyle çıkmanın hayalini kurar kimisiyse benim şuan düşündüğüm gibi sade bir nikahın. Aslında bende güzel bir düğün isterdim ama maalesef ki bu şartlarda düşünmüyordum.

 

"olur mu güzelim öyle. Tamam bende çok istiyorum bir an önce evlenmeyi ama senin içinde kalan şeyler olmasın istiyorum. Bindallını giyeceksin kınanı da yapacağız, telli duvaklı gelinliğini de giyeceksin güzelim"

 

Bunun üzerine alparslanla biraz daha bu konuda konuştuk ve zorla da olsa sade bir nikaha onu ikna ettim. Birazda gelecek hakkında hayaller kurduktan sonra el ele karavana döndük. İçeri girince alparslan kapısını kapatıp bana döndü kollarını açtı sarılmam için. Bende bu daveti kabul ettim. Sıkıca sarıldım ona. Alparslan öyle bir sıkıyordu ki kemiklerim iç içe geçti sanki. Aynı zamanda kafasını boynuma gömmüş kokumu ciğerlerine çekiyordu.

 

"Efsunum, efsunkarım çok özledim seni"

 

Bende seni çok seviyorum diye mırıldandım. Alparslanın boynumla omzum arasına bıraktığı öpücükler gitgide derinleşti. Isırıyor, dişleriyle çekiştirip boynumda boylu boyunca dilini gezdiriyordu. Adı döküldü dudaklarımdan bir inilti gibi. Ardından boynumun yerini dudaklarım aldı. Alparslan benim alt dudağımı emiyordu. Şefkatli bir öpüşmeydi bu ve oldukça iyi hissettiriyordu. Son kez öpüp alnını alnıma dayadı. İki eliyle başımı tutuyordu benimde ellerim onun göğsündeydi. Gözleri kapalıydı ve gülümsüyordu, ikimizde gülümsüyorduk. Adını seslenince gözlerini açtı.

 

"sence de biraz özleşmedik mi kara gözlerine bir ömür verdiğim"

 

Hem komik hem cilveli tarzda konuşmamla alparslan erkeksi bir kahkaha attı. Eliyle sertçe kafamdan aşağı saçlarımı okşadı.

 

"özleştik tabi. Birazda sevişelim değil mi"

 

Sözlerini bitirmesiyle dudaklarıma yapışması bir oldu. Bu sefer az önceki şefkatli öpücük yoktu daha doğrusu ikimizde de şuan şefkatin kırıntıları bile yoktu. Birbirimizi tüketircesine öpüşüyorduk. Ellerim alparslanın gömleğinin düğmelerine gitti. Aceleyle açmaya çalışıyordum ama ellerim titrediği için beceremedim. Alparslan dudaklarını dudaklarımdan ayırıp yırtarcasına gömleği üzerinden çıkardı. Bende o arada elbisemi çıkarıp bir kenara attım. Vakit kaybetmeden tekrar buluştu dudaklarımız. Alparslan beni belimden tuttuğu gibi aramızdaki yatağa uzattı. Sütyenmin kopçasını açarak sıyırdı üzerimden. İkisinede birer öpücük bırakıp sol göğsümü dudakları arasına alıp ucuna işkence etmeye başladı. Dili göğüslerimde boydan boya geziyor uçlarını sıkıştırıyordu. Aynı anda diğer göğsümü de eliyle yoğuruyordu. Bense altında kendimden geçmiş kısık kısık inliyordum. Son bir öpücük kondurup yerinde doğruldu.

 

Koca elini sol bacağımdan yukarı sürterek göğsümün üzerine getirdi. Elinin altındaki avucunu dolduran dolgunlukları bir kez sıktı. Ardından eli boynuma geldi ve boynumu tuttu. Kalın parmakları çeneme değiyordu boğazıma doladığı için. Sıkmıyor ama baskı uyguluyordu. Diğer eliyse kadınlığıma gitti. Parmaklarını iç çamaşırımdan içeri soktu ve o tepecikle oynamaya başladı. Artık altında hem inliyor hem adını sayıklıyordum. Kendimden geçmiştim çoktan. Dudaklarını dudaklarıma yaklaştırdı. Nefeslerimiz birbirine karışıyordu. İçimde büyüyen bir volkan vardı. Kadınlığımdaki parmağını girişime dayadı, ileri geri hareket ettiriyordu. Tekrar dudaklarımı sömürmeye başladı. Açlıkla karşılık verdim ona. Boğazımdaki gevşeyen eliyle tekrar baskı uyguladı.

 

"mahvediyorsun beni efsun.. Şimdi sen altımda pelte kıvamında kendinden geçmişken" kadınlığımdaki eli bu arada hareketlerini bir hızlandırdı bir yavaşlattı. Dayanamıyordum artık içime almak istiyordum onu. Büyüktü ve bu daha çok istememe sebep oluyordu. Alparslan şuan kedinin fareyle oynadığı gibi oynuyordu benimle.

 

"seni bu yatağa gömerek tüm deliklerini sikmemem için bir sebep söyle bana efsun"

 

Erkeksi ses tonu beni daha çok azdırıyordu ve artık eli hareket etmeyi bırakmıştı. Bilerek yapıyordu ki çıldırayım. Gösterirdim ama ben ona. Yarım kalmanın verdiği hissiyatla alparslanı üzerimden ittim ve tam üzerine oturdum. Saçlarım omuzlarımdan göğsüme dökülüyordu. Alparslan yavaşça çekti saçlarımı omuzlarımdan.

 

Boş durmadım alparslanın kemerini çıkarmaya uğraşıyordum ki bana yardımcı oldu kendi çıkardı üzerindekileri. Tamamen çıplaktı şuan bende öyleydim. Kendimi alparslana sürtüyor ileri geri hareket ediyordum üzerinde. Erkekliği artık göbeğine değiyordu neredeyse. Altımda hırlıyordu alparslan. Beni belimden tuttuğu gibi altına aldı ve kadınlığıma bir derin bir öpücük bıraktı.

 

"birazda küçük kızınla ilgileneyim yavrum." parmakları her yanında geziyordu. Boydan boya yaladı ve parmağını girişime dayadı. "baksana bu delikler alparslan beni siksin diye bağırıyor" işine odaklıydı şuan ve ben artık kadınlığımdaki sızıdan duramıyordum ki iyice arsızlaşmıştı inlemelerim.

 

"hep bana hep bana olmaz alparslan. Çıkarda gölgesinde ateşimiz dinsin"

 

Bunu gerçekten ben mi söylemiştim. Hemde arsız arsız gülerek. Alparslan önce bir şaşırdı ama ardından tehlikeli bir şekilde güldü. Hoşuna gidiyordu bu arsızlıklarım. Üzerime doğru uzandı bende boş durmadım karnıma değen organı tuttum, avucumda bir kez sıktım. Alparslanın kulakları kızarmıştı. Alparslan dudaklarıma bir öpücük bırakıp ona çevirdi dikkatimi. İzin ister gibi bakıyordu. Artık ikimizde birbirimize karışmak, bir olmak istiyorduk. Evlendiğimiz yani gerdek gecesini bekleyecek halde kalmamıştı ikimizdede. Alparslanla bir olmak istiyordum. Keza oda benimle aynı fikirdeydi. İlk gecemize bırakalım düşüncesine girmedi çünkü ben zaten alparslana aittim. Kalbim onundu. Ruhum, bedenim onundu. Oda benimdi, her şeyiyle... Alparslan alnımın ortasına derin bir öpücük bıraktı.

 

"canın yanacak biliyorsun ama hemen geçecek güzel bebeğim hemen geçecek. Elimden geldiğince canını acıtmamaya çalışacağım."

 

Korkmuyordum ki. Azıcık tedirgindim sadece. Kafamı salladım ona. Alparslan parmaklarıyla okşadı tekrar.

"hazırsın zaten. O kadar ıslaksın ki.. Benim için hazırsın." konuşurken bir yandan da yandaki çekmeceden bir jel aldı. Vay anasını adam bizi s... 'ye gelmiş zaten. "canını daha az acıtması için. Sana zarar vermek istemiyorum güzel bebeğim" açıklamaya gerek yok kurban olduğum biliyorum zaten. Jeli sürdü ardından izin ister gibi gözlerime bakıp onay alınca bir parmağını yavaşça içime itti. İnlemelerim artık artmıştı kendimde değildim ki.

 

"gözlerime bak güzelim. Gözlerin gözlerimden ayrılmasın."

 

Gözlerine diktim gözlerimi ve alparslanın içime girmesi bir oldu. İçimdeki doluluk hissinin verdiği acıyla boğazımdan koptu iniltiler gözlerimden birer damla yaş aktı. Alparslan içimden ne çıktı ne hareket etti. Kocamandı bu canavar nasıl hepsi girmişti içime. Alparslan yüzümün her yerine öpücükler bırakıyordu.

 

"geçecek yavrum geçecek güzel bebeğim."

 

Kafamı salladım. İçimdeki acı dinmişti artık sızı vardı sadece ve hareket etmedikçe artıyordu. Alparslan alışmam için bekliyordu ama artık beklemesi daha da sızlatıyırdu. Ateşim harlanıyordu. Dişlerimi sıkıyordum.

 

"hareket et artık yalvarırım"

 

Alparslan komuta uydu ve içimden çıkıp tekrar girdi.

 

"aahh alparslan.. Alparslan bu..acısı bile bal"

 

İçimdeki doluluk neredeyse mideme değiyordu öyle hissediyordum. Az önce sadece yarısını alabilmiştim demek ki. Alparslan yavaşça ritmik gitgeller yapıyordu içimde. Kanamam olmamıştı. Ben fark edince ilk bir tedirgin oldum ama alparslan hiç oralı olmadı çünkü hymen esnek ve ince yani elastik bir yapıda olduğu için ve hymenin çeşitleride olduğundan kanamaması da normal fizyolojik bir durumdu. İkimizde bunun bilincinde olduğumuzdan üzerinde durmadık. Sadece ben alparslana baktım ve o anladı bakışımdan ne demek istediğimi. Anında karşı çıktı 'ben senin namusunu iki damla kana bağlamıyorum efsun' dedi. Bir kez daha şükrettim alparslanı bana verene.

 

"o kadar güzelsin ki efsunum, efsunkarım. Hastayım kızım sana,aşığım ruhuna"

 

Nefes nefeseydi konuşurken çünkü canımı yakmamak için yavaştı ve zorlandığı belliydi. Alparslan içimden çıkıp belimden tuttuğu gibi yüz üstü çevirdi. Kalçalarımı tutup havaya kaldırdı. İki kez tokat attı bense altında arsız arsız gülüyordum. Bedenini sırtıma yaslayıp soluklandı. Boynuma bir öpücük bıraktı. Tekrar girdi içime sırıtma öpücükler bıraktı duvarlarıma sertçe çarparken ve çok geçmeden ikimizde çıktığımız o yüksekten yere çakıldık.

 

Alparslan içime boşalmıştı. İkimizinde suları birbirine karışmıştı. Beni çevirip göğsüne yasladı. Öpücükler bıraktı her yanıma. Kıkırdıyordum altında ama ben bitmiştim alparslansa tabiri caizse çakı gibiydi hala. İnmemişti bile erkekliği ama benim halim yoktu artık ve sızım vardı. Alparslan başlarda çok yumuşak davransa da sonunda kendini tutamamış duvarlarıma sert sert çarpmıştı. İlkim olduğu için duvarlarım zedelenebilirdi zaten istesemde alparslan devam etmezdi şuanda.

 

"rüya gibisin efsun. Hayallerimden daha güzelsin. Adın gibisin efsunkarsın, büyülüsün, benimsin, her şeyimsin. "

 

Alparslan beni biraz daha sevdikten sonra kucaklayıp küvete götürdü. Sanki ben kırılacak bir eşyaymışım gibi narince yıkadı her yanımı. Üzerimi de kendisi giydirdi, aç olup olmadığımı sordu.

 

" ağrın yok değil mi eminsin güzelim. Bak senin için ilaçta aldım zaten eğe-"

 

Dudaklarına bir öpücük bırakıp sözünü kestim.

 

"gayet iyiyim. Sızım var evet ama ilaç alacak kadar değilim vallahi. Kötü olursam söylerim zaten kara gözlüm benim "

 

Alparslan sıcak su torbasına koyduğu suyuda getirdi ve belimin arkasına yerleştirdi. Saçlarımı, gözlerimi sevdi biraz sonrada sarılıp uyuduk. Uyandığımda alparslan çoktan üzerini giyinmiş saçlarımı seviyordu. Yeni uyanmış bebekler gibi gözümü bir kapatıp bir açtım oda güldü bu halime. Eğilip dudaklarımdan bir öpücük çaldı sonrada ohh dedi.

 

"aynı dide gibi yaptın. Oda uyanınca böyle oluyor aynı.. Ulan.. Çok tatlısın kızım"

 

Elleriyle yüzümü sıkıp her yerime öpücük kondurdu. Bende altında kıkırdayıp beni sardığı mengeneden kurtulmaya çalışıyordum.

 

"ya aşka mı geldin alparslan duur"

 

Alparslan telaşlandı bir anda.

 

"noldu canını mı acıttım. Ağrın mu oldu sarstım mı. İlaç mı getireyim napayım"

 

Böyle acele acele konuşurken beni çevirip her yerimi de kontrol etti. Bu hali çok komik bir o kadar da tatlıydı. İyiyim deyip güldüm bu haline. Kahvaltı hazırlamıştı karavanın önüne. İki de kamp sandalyesi atmıştı. Alparslan her zaman olduğu gibi bu sabahta benimle bir bebekmişim gibi ilgileniyordu. Sürekli ağrımın olup olmadığını soruyordu. Kahvaltımızı yaptık sohbet ettik. sonrada toparlanıp eve döndük.

 

... 

 

"efsun biraz sakin mi olsan diyorum"

 

Sakin mi olsam mı. Bugün benim istemem vardı nasıl sakin olabilirdim. Sonuçta her gün beni istemeye gelmiyorlardı ki. Alparslanın babası isteyecekti beni. Nefise teyze ve eşi demir amcadan ve tabii abimden. Nefise teyzelerde olacaktı isteme. Aslında başta karşı çıkmıştım ama ikna edememiştim ki. Her şey hazırdı. Alparslanların gelmesini bekliyorduk. Zeynebe doğru konuştum.

 

"Kızım nasıl sakin olayım. İstemem var. Ay çok heyecanlıyım"

 

 

 

Efsunun kıyafetini tasvir etmiyorum çünkü ikisi arasında kaldım. 🥲😝

 

Birazdan gelirlerdi ve ben aşırı heyecanlıydım. Nefise teyze ve teyzem yapmam gerekenleri anlatmıştı bana. Nefise teyze ve eşi, tuğrul abi, zeynep, benim teyzem ve eniştem birde nuran vardı şuan evde. Nuran davetsiz misafirdi. Nefise teyzeye yanaştığı için sürekli duyunca sormadan gelmişti. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi birkaç ay öncesine kadar ama değişmişti artık ya da biz yeni görüyorduk asıl yüzünü. Aramız yoktu artık aslında ama buradaydı şuan ve esrayı çıldırtacaktı eminim. Beni bile bezdirmişti.

 

Tuğrul abiye yanaşıp duruyordu. Kapı çalınca heyecanla kapıya koştum. Yanımda zeynep ve nefise teyze vardı. Demir amcayla abim ve tuğrul abide karşımızda duruyordu nuran da arka taraftaydı.

 

Kapıyı açtım. Alparslan jilet gibi giyinmiş. Geniş omuzlarını ikinci bir deri gibi saran takımları, heybetli duruşu kucağında çiçek çikolata... Arkasında babası yanında esra kucağında didoşum. Ve alparslanın iki arkadaşı ve amcasıyla yengesi, halası, halasının eşi vee bir kuzeni daha vardı. Çiçeğimi bana verdi çikolatayı ve birde küçük buket çiçeği nefise teyzeye verdi. İnce düşünceli adamım. En son esra da girince kapıyı kapattım. Esrayla sarıldık ve bana gelmek için çırpınan kızımı kucağıma aldım.

 

Ardından her şey çok hızlı gelişti isteme olacağı için kahveleri yaptık getirdik esrayla. Nuran esrayı çıldırtıyordu fazlasıyla vallahi en son dövdürecekti kendini. Anne babamında yanımda olmasını isterdi gönlüm. Kendimi eksik hissediyordum ki eminim alparslanda öyleydi. İsteme olduğu sırada Gözlerimden düştü incilerim istemsizce.

 

Yüzüklerimizi de ali amca taktı. Yüreğime dokunan bir konuşmada yapmıştı.Herkesle sarıldık teker teker. Alparslanla tekrar sandalyelerimize oturduk. Kızım kucağımdan hiç inmemişti bugün. Herkes kendi arasında sohbet ederken alparslanda kucağımdaki kızımıza sehpadaki tabaktan kek yediriyordu. Pasta değildi yalnız kekti.

Gelin keki vi

 

Gece sona erdiğinde esra ve tuğrul abi hariç herkesin yüzünde güller açıyordu. Abim zeynebi çıldırtmıştı yine. Nuransa esrayı katil edecekti. Didoşum hiç kucağımdan inmemişti. Benden uzak kaldıkça daha çok bağlanıyordu bana. Daha doğrusu özlediğinden bırakamıyordu beni görünce. Küçüktü ama uyurken ayrıldığımızı anlıyordu sanırım. O yüzden inmiyordu kucağımdan küçük bebeğim.

 

Nefise teyze orada kalmamızı söylesede gece on bire yaklaşırken evden çıktık. Alparslanın evinde kalacaktık hep birlikte. Abim zeynebi eve bırakıp oradan gelecekti. Nuranda bizimle gelmek istediğini söylemiş ama kimse oralı olup evet sende gel demediği için saf dışı kalmıştı. Alparslan kucağımdaki uykusu geldiği için uyuşuk uyuşuk bakan kızımızı kucağına aldı. Bir kolunu da bana sarmıştı. Yavaş yavaş arabaya doğru yürüyorduk. Alparslan omuzuma öpücük bıraktı. Aynı zamanda belimdeki eli bulunduğu yeri okşuyordu.

 

" yalnız kalıp konuşamadık bir türlü. Çok güzelsin, güzel olan her şeyden daha güzelsin efsun.. Öyle çoksun ki içimde. Öyle seninle doluyum ki. Saç tellerine kadar sevdiğimsin, yakında eşim olacak sevdiğimsin"

 

Ses tonundan mutluluk akıyordu resmen keza benimde öyleydi. Heyecanla ve İçtenlikle gülümsedim.

 

"ya kara gözlerine kurban olduğum sen hep beni güzel sözlerle şımartıyorsun yoksa sen hanımcı mı olacaksın"

 

Güldü dediğime.

 

"bilemedim şimdi. Kocamcı olursan hanımcı olurum"

 

O öyle değildi ama ya onu benim demem lazımdı. Dönüp alparslana cevap verecektim ama karşımdan duyduğum ses buna engel oldu. Annemin sesi. Karanlık sadece sokak lambalarının aydınlattığı sokakta bana doğru geliyordu. Arkasında bir beden daha vardı. Münevver teyze de peşindeydi. Ali amca alparslana annesini affetmesi gerektiğini ve en mutlu gününde yanında olması gerektiğini söylemişti ama alparslan kesin bir dille reddetmişti. Annem gelip tam önümüzde durdu. Aramızda altı yedi adım vardı. Beklenen yüzleşme gerçekleşecekti anlaşılan.

 

Annemin üzerinde evde her zaman giydiği kahverengi eteği ve siyah penyesi vardı. Saçlarını kısacık kestirmişti. Kulaklarını ancak geçiyordu ve omuzlarına gelmiyordu bile. Oysa ne çok severdi saçlarını, ne çok severdim.

Bana doğru adımladı tekrar.

 

"efsun kızım niye açmıyorsun telefonlarımı yavrum"

 

Gözlerime pişmanlıkla, karar bağlamış gözlerle bakan gözlere karşın benim ifadem sert ve soğuktu.

 

"neden açayım ki ne bağımız kaldı artık"

 

Gözlerinde hazır bekleyen yaşlar düştü.

 

"öyle deme kızım kırk kat el gibi. Annenim ben senin yavrum annenim bitanem"

 

Uzatmak istemiyordum. Babam beni evire çevire döverken gıkını çıkarmayan anneme kızgındım, kırgındım.

Kafamı salladım sadece dediklerine sonra alparslan döndüm.

 

"alparslan gidelim lütfen"

 

Münevver teyzeyle annem aynı anda bize doğru atıldı.

 

"durun nereye oğlum"

 

"yetmedi mi efsun" annem arkamdaki abime döndü sonra "yetmedi oğlum, yetmedi mi bu ayrılık savaş"

 

Dayanamıyordum ki konuşmasına. Üzülüyordumda. Çökmüştü resmen, zayıflamıştı da. Onca olana rağmen ben annem için üzülüyordum. Annesinden dayak yiyen küçük bir çocuğun yine de anne diyerek ağlayıp annesine sığınması gibiydi. İstemezdim annem babam hayattayken annesiz babasız kalmak ama kalmıştım işte, kalmıştık. Hatta abimi de birlikte sürüklemiştim. Günahımızın bedelini böyle ödemiştik belki de.

 

Abim anneme doğru geldi ve geri göndermek için koluna koydu elini. Abim annemle görüşüyordu. Nereye kadar oda görüşmeyecekti ki. Ama tuttuğumuz evde kalıyordu. Birdaha dönmezdi de evimize eminim. Evimi de özlemiştim ki...

 

"anne sokaktayız yeri değil. Eve git sonra konuşalım haydi. Sende münevver teyze"

 

Annem iyice ağlamaya başladı.

 

"sizde gelin oğlum. Efsunda gelsin dönün yuvanıza" içini çeke çeke hem ağlıyor hem zorla da olsa konuşuyordu. "dayanamıyorum efsun. Bana yabancıymışım gibi bakma kızım bakmaa"

 

Kendini yırtıyordu resmen. Üzülüyordum bu haline ama babamın annemin gözleri önünde yüzüme, karnıma attığı tekmelere rağmen kılını kıpırdatmayışna olan kırgınlığım elimi kolumu bağlıyordu işte. Boğazıma oturan yumruya aldırmadım. Konuştum.

 

"acıtıyor değil mi anne. İpek saçlım diye sevdiğin öz kızın, tanımıyor gibi gözleri. Söylesene değdi mi sessizliğine."

 

Elini ağzına kapatıp ağlayarak kafasını sağa sola salladı.

 

"sesini çıkarman gereken zamanı çoktan geçtik anne. Ben beni düşürdüğünüz enkazdan kendi ayaklarımla çıktım. Siz beni toz toprak içinde bir moloz yığınının altında bıraktınız. Hatamın bedelini ödedim anne ben. Babam ödetti sende müsade ettin. Daha benden alabileceğiniz bir şeyim yok inan."

 

Sözlerimi kesti gelip ellerime yapıştı. Alparslan yanımda duruyordu. Abimde hemen dibimdeydi. Diğerleri biraz daha gerimizde durarak bize müsaade etmişlerdi. Alparslan kucağındaki dide'yi tuğrul abiye verdi.

 

" efsunum. Güzel kızım, yavrum. Özür dilerim yavrum özür dilerim affet. Dayanamıyorum sizssizliğe kurbanın olayım çıkın gelin yuvanıza. Evimizin neşesi gitti. Yetsin ayrılık.. İstediler bugün seni. Teyzenden duydum ben.. Annemin ben senin annen. Elin evinde oldu senin istemen. Yuvanı kuracaksın bak ayrı gayrı olmaz artık. Gel affet bizi. Baban da çok pişman hem-"

 

Sözünü kestim. Kendini savunacak tek kelimesi dahi olmadığı için bozulmuş plak gibi aynı şeyleri tekrarlıyordu. Ayrıca babamın pişman olmadığına adım gibi emindim. O namussuzluk yapan kızının ağzını burnunu dağıtarak hak ettiğini verdim diyordu.

 

" Ağlama. Ağlama artık anne ağlamaklar fayda vermez. Yakında nikahımda olacak evleniyorum görüyorsun. Hem istediğiniz buydu. Demek ki aynı evin içinde yaşamak kimseyi aile yapmıyormuş. Siz bana çok güzel anlattınız bunu ama ben yinede bir cesaretle kendi yuvamı kuracağım. Lütfen uzak durun"

 

Dizlerimin önünde diz çöktü. Abim kaldırmaya çalışıyordu ama nafile. Hiçbir kadın annesinin ayaklarına kapandığını görmek istemez. Tam eğilip ben kaldıracaktım ki babamın sesi engel oldu buna.

 

" kalk gülhanım kalk. Kızın anasını, atasını çoktan silip atmış kenara baksana"

 

Dişlerini sıkıyordu konuşurken. Mutluluk bana haram mıydı. Her ne kadar eksik kalmışta hissetsem mutlu bitirdiğim günüm zindan olmuştu.

 

"neyin nazını çekiyorsun daha. Annen ayaklarına kapandı yetmedi mi. Dön artık evine. Abinide evinden ettin. Alparslanıda evinden ettin. Kendini de evinden ettin."

 

Onunda suçlusu bendim yani. Alparslanla birlikte işlediğimiz bu günahın ceremesini her şeye rağmen yine tek ben çekmeliydim.

 

Alparslan babamı uzaklaştırmak için ona doğru adımlayacağı sırada kolundan tuttum. Yüzünü bana çevirince hissiz bakışlarımı ona çevirdim. İçimde kor alevler yansada bakışlarım hissizdi. Ama alparslan yüzleşmek istediğimi anladı. Alan tanıdı bana. Annem tekrar ağlamaya başladı.

 

"dön evine yavrum döön. Affet bizi de dön. Evini, yuvanı, mutluluğunu göremeyecek miyim ben "

 

Yine kendinden geçercesine ağlıyor hatta elleriyle göğsünden tutup penyesini çekiştiriyordu. Nefise teyze ve ali amca da çoktan gelmiş arkada sessizce izliyorlardı. Bu sefer babam atıldı söze.

 

" yalvartmak mı istiyorsun kadını. Dönün işte eve. Yaptınız bir hata evleniyorsunuz tamam. Affettik işte. Dönün evlerinize"

 

Ev demek dört duvar demekti. Biz yuva kurmayı başaramamış bir aileydik demek ki. Babamın bakışlarının derinlerinde pişmanlık vardı. Oda pişman olmuştu işte. Sert durup istifini bozmamaya çalışsada görmüştüm işte. Bu beni daha çok üzüyordu. Sonradan pişman olacaklarını bile bile beni tüketmişlerdi. Bizi tüketmişlerdi. Babam bana bir bardak suyu bile çok görmüştü mesela. Ömrüm boyunca unutmayacağım, hep sızlayacak yaralar bırakmıştı bende.

 

"Senin derdin kendini affettirip vicdanını rahatlatmak değil mi anne? Bir köşede sessizce affederim seni ben. Sen bilmezsin ama ben affederim. Ama babam... Baba tokatları adam etmez, yara bırakır derler... Senin elin bana kalkarken sustum, gücüm yetmedi ama çok ağrıma gitti baba. Patlattığın kaşım, dudağım. Hunharca tekmeler savurduğun bedenim hiçte. Asıl yaraları içimde açtın sen, ömür billah kapanmaz,kanar durur artık. Baba sen bir gün karşıma gelip yalvarsan da yakarsan da seni affetmem. "

 

Kimseye söz hakkı tanımadan arabaya doğru ilerledim. Annemi zor tuttular peşimden gelmesin diye. Alparslan münevver teyzeyle konuştu bir süre. Münevver teyze de ağlıyordu. Geç gelen pişmanlık fayda etmiyordu işte. Boğazımı sıkan bütün elleri tanıyordum ne yazıkki.

 

Artık kendimi tutamadığım için gözlerimden yaşlarım yanaklarıma indi art arda. Ellerimle gözlerimi silip saçlarımı geriye attım. Hala dağılmamışlardı. Nefise teyze annemi kaldırmaya çalışıyordu. Alparslan bu sefer babamla konuşuyordu, abim annemle ilgileniyordu. Gözüme takılan diğer şeyse karalara bürünmüş bir siluet oldu. Karşıdaki evin duvar kenarına gizlenmiş baştan aşağı kara giyinen birisi. Zaten boğucu olan havanın kasvetini artırıyordu. Dikkatle bizleri izliyordu ve bu kesinlikle o her kimse onu ilk görüşüm değildi. Acının kokusunu alıyordum. Sanki acı bir karadeliktide bizi sonsuz girdabına çekiyordu. İnsanlığın garip sancısı bu ya hayat yeni hüzünlere gebeydi. Gidişler ve kaçışlar çare değildi...

 

 

 

Pek içime sinen bir bölüm olmadı açıkçası., 🥲

 

 

 

 

Loading...
0%