Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@zeybik_yz

Selam arkadaşlar, uygulamayı yeni indirdim henüz çözemedim ama yine de buradayım. Burada ne kadar bi kitleye ulaşırım ne kadar okunurum bilmiyorum ama eğer feraye'nin hikayesini merak ederseniz yorumlarda buluşalım ❤️

 

Safderun =kolayca aldatılabilen, temiz yürekli kimse.

 

Kimsesizliğin ağır sancıları vardır. Öyle ki bu sancılar bazen yüreğini tek sıkımlık canı olan bir serçenin devasa eller arasında sıkışıp can vermesi gibi hissettirir. Öyledir ki bu meret yalnızlık, koca koca dağların altında kalırsın da yanan canın için bir parça şefkat dilenecek kimseyi bulamazsın.

 

Koskoca konağın içinde yıllardır aynı kaptan yemek yediğim bu insanların içinde ben yalnızdım. Kimsesizliğime kimse olur sandığım bu insanlar bana el olmaktan ileriye gidememişlerdi meğerse.

 

Saf derlerdi bana. Öyle ya safderun' du benim adım. Ensesine vur ekmeğini al derlerdi arkamdan.

 

Yanlış! Benim hakkımda bildikleri çoğu şey yalandan, yanlıştan ibaretti. Beni nasıl görmek istiyorlarsa, nasıl işlerine yararsam öyle yaftalar verirlerdi bana. Ne de olsa bu konaktan başka gidecek yerim, yurdum yoktu.

 

O yüzden bedenimden, virane ruhumu da alsalar gıkım çıkmaz sanıyorlardı. Tıpkı arkamda kimsem yok diye üstüme kuma getirip benim sessizce üç beş gün ağlayıp sızlayıp kabul edeceğimi sanmaları gibi.

 

Üç yıldır yoldaşlık ettiğim adam, şu fani dünyadaki tek kimsem. Sevdiğim dediğim, başımı okşayan tek el.

 

Beni yalansız dolansız, benden bir çıkar gütmeden beni sevdiğine inandığım tek insanın yani kocamın beni hiçe sayıp üstüme gül koklayacağına inancım yoktu. Ta ki bugüne kadar.

 

"Berzan, Allah aşkına doğru değil de. Hem söz verdin sen bana. Ne yapar eder o kadını bu eve getirtmem, tenime teninden başkası haram dedinya berzan."

 

Berzan ellerini sıkıntıyla saçlarından geçirip derince offladı. Önüme gelip ellerim tuttu ve diz çöktü.

 

"Feraye, güzel ferayem. Sende gördün, çok direndim babama, anama. Çok üzerime geliyorlar çocukta çocuk diye. Dayanamıyorum artık. "

 

Feraye, ak yüzlü, kara bahtlı feraye.

 

Şaşkınlıkla bakıyordum yüzüne. Bu adam benim üç yıldır aynı yatağı paylaştığım, sevgisine koşulsuz şartsız inandığım adam mıydı gerçekten?

 

Derince yutkunup kafamı iki yana sallıyordum bilinçsizce. Beynimden bedenime bir alev topu yayıldı sanki. Tenim karıncalandı.

 

Yüreğim gümbür gümbür atıyordu. Yüreğimden Önümdeki adam için saçılan korlar alev olup bir beni yaktı.

 

Öyle ya yanan her zaman ben olurdum. Her zaman ilk vazgeçilen olduğum gibi...

 

"Ee ne diyorsun yani berzan. Sen dayanamıyorsan ne olacak. Ben nasıl dayanacağım. Kalkamayız berzan altından. Ne sen kalkabilirsin ne ben ne de biz."

 

"Güzel feraye'm deme öyle kurban olayım. Biz nelerin altından kalktık. Bununda altından kalkarız evelallah"

 

"Sen neyin altından kalktın berzan. Ben üstüme atılan iftiraların, yaftaların altından kalkamadım ezildim altında.

 

Yahu ben... Ben sana bir gün olsun hissettirmedim, gelip söylemedim ki tek sen üzülme. Kafana takma, canını sıkma"

 

Kaşları çatıldı sözlerime.

 

"Ney, neyi söylemedin bana feraye"

 

Ellerimi elinden çekip sıkıntıyla oflayıp arkamı döndüm. Artık bir önemi yoktu ki bunların.

 

Kolumdan tutup beni kendine çevirdi. Bedenim kuş gibi hafifti sanki. İtaat etti döndü ona.

 

"söylesene feraye. Kim ne dedi sana. Kim cesaret edebilir benim karıma iftira atmaya"

 

Sinirleniyordum artık. Bu adam ne dediğinin farkında mıydı sahi!

 

O benim üzerime kuma getirecekse bu konakta herkes ezerdi beni. Zaten insan yerine koyulmadığım bu konakta kendinden başka herkesin beni buldukları her fırsatta ezdiklerini bilmiyor muydu cidden. Bana değeri kocam vermeyecekse kim verecekti Allah aşkına!

 

"ne önemi var berzan"

 

"söyle dedim feraye!"

 

Onun gibi benimde sesim yükseldi.

 

" kısır eşşek dediler, dölsüz, işe yaramaz kadın dediler. Aman böylesi düşman başına, yuva solduran gelin dediler."

 

Sonlara doğru kısılan sesim kırgındı.

Göz pınarlarımdan incilerim düştü yavaş yavaş. Öyle ki kırgınlığım sesime yansımıştı. Küçük bir çocuğum sitemi gibiydi.

 

"Er'ine bir evlat veremedin, yediğin lokma sana helal değil dediler berzan"

 

Ve daha nice aşağılamalar...

 

Berzan sinirle kolumdan tutup beni kendine çekti.

 

"ulan ne hadlerine. Kim söyledi sana bunları feraye kim. Nasıl cesaret ederler seni üzmeye. Ben... Ben senin saçının teline kıyamazken"

 

Histerik bir gülüş döküldü dudaklarımdan.

 

"sen mi bana kıyamıyorsun. Sen üzerime kuma getirmeyi, beni diri diri toprağa gömmeyi kabul etmişken bana nasıl kıyamıyorsun söyle!"

 

Kafasını hayır dercesine iki yana salladı.

 

"anlamıyorsun feraye. Benimde bir evladım olmasın mı. Otuzuma yaklaştım baksana. Evlat hasretiyle mi geçsin bir ömür"

 

Olsun tabii olsun. Seninde evladın olsun.

 

Ama benimle olsun.

 

"Ben istemiyor muyum sanıyorsun. Benimde yüreğim evlat hasretiyle yanıp tutuşuyor. Bende kimsesizliğime canımdan bir parça bir kimse istiyorum. Senden çok ben istiyorum be!"

 

Kollarını bana dolayıp kendine çekti beni.

 

"bende onu diyorum güzelim. Evladımız olsun diyorum. Andım olsun göndereceğim o kadını. Bir çocuk versin bana, kapı dışarı edeceğim."

 

Git gide zıvanadan çıkıyordu. Söylediği iş miydi Allah peygamber aşkına. Kollarından çıkmama izin vermedi.

 

"beraber büyütürüz hem. Sen, ben birde çocuğumuz. Korkma, dilan bize ayak bağı bile olmaz. Gönderirim onu. Olmasa bile konakta kalır hizmet eder... Ana olmak seninde hakkın. Analık edersin. Mutlu mesut yaşar gideriz"

 

Demek adı dilan'dı. Halbuki ne çok severdim bu ismi...

 

"istemiyorum ki. Ben başkasının çocuğuna analık etmek istemiyorum. Berzan kulun kölen olayım yapma. Kıyma bize. Benim senden gayrı kimsem yok. Kabul et gidelim doktora. Vardır belki bir hal çaresi. Hem-"

 

Beni birden kollarından itti.

 

"Yeter! Yeter feraye. Doktor yok dedim. Sok artık kafana. Dediğim gibi olacak. Dilan bana bir erkek evlat verdiği gibi gidecek bu konaktan. Doğan çocukta seni anası bilecek"

 

Sadece yüzüne baktım. Çaresiz, sessiz sessiz baktım. Yıllardır defalarca kez söylemiştim. Gel doktora gidelim, sorunumuz ne öğrenelim, illaki vardır çaresi demiştim. Ama nafile... Artık yalvarmaya gururumdan kalan son kırıntılar bile izin vermiyordu.

 

Kapıyı çekip çıksam gidecek bir ailem yoktu. Bir tek amcam vardı. Onunda evine en son düğünümde gelinliğimle çıkarken ayak basmıştım.

 

Beni amcamlar büyüttü Allah razı olsun. Ama o evde defalarca dövülmekten hastanelik oldu bedenim. Aldığım yaralar sadece bedenime değil ruhuma da işledi. Fiziksel, psikolojik şiddet. Her ikisini de ziyadesiyle yaşadım.

 

Ben o evde günlerce kömürlükte kilitli kaldım. Aç kaldım susuz kaldım. Ateşten cayır cayır yanarken zemheride kapıya atılıp karda kışta da kaldım. Kırık kolumla iki gün boyunca ev ahalisine yemek yapıp evlerini de derlerdim topladım. Taciz edilip tecavüzün eşiğinden de döndüm.

 

Ve daha nice yaşananlar...

 

Demem o ki: tekrar o eve dönmek ayaklarıma ölümüme gitmekti.

 

Ama ben ölmek istemiyordum ki.

Kim ölmek isterdi Allah aşkına!

 

Gidecek yerim, yurdum yoktu. Ama gidecektim. Rızkı veren Allah elbet bana da bir kapı açacakı.

 

"Boşa beni"

 

Ağzımdan dökülenlerle gözleri sinirle açıldı.

 

"Ağzından çıkanı kulağın duysun kadın! Ne diyorsun sen"

 

"Madem beni yalvarttığın, önünde bir diz çöküp köpek yapmadığın kaldı. Yine de sözünden dönmedin. Boşa beni berzan."

 

 

Loading...
0%