@zeybik_yz
|
Yorumlarınızı içinizde tutmayın Kankişlerim. Keyifli okumalar
Her bitiş insanoğluna bahşedilmiş yeni bir başlangıçtır. Heybemdeki umutlar ve gönlümdeki buruk heyecanımla yeni hayatım için bilimmez bekleyişler içindeydim.
Bir gece ansızın, herkesten ve her yerden.
Bundan sonra ne yapar ne ederdim bilmiyorum ama akışına bırakmıştım her şeyi. Üzerimden öyle bir yük kalkmıştı ki kuş gibi hissediyordum kendimi.
Şu saatten sonra bana zindan olan o eve dönmeyeceğimi bilmek...
Sabahın nuruyla hazırladığım o kahvaltı sofralarında, binbir emekle bahçesine çiçekler diktiğim o bahçede, her gün kendi ellerimle hazırladığım o akşam yemeklerinde, uzun lafın kısası üç yılda kendimi ait hissedemediğim hissettirilmediğim o konakta benim yerim yokmuş.
Şimdi benim boşanmama vesile olup beni prangalarımdan kurtaran bu adamla birlikte buradan gidiyordum. Motorun yanına geldiğimizde ikimizden de çıt çıkmıyordu.
"Motorla gideceğiz eve kadar. Sorun olur mu senin için?"
Sorun olmazdı. Hatta iyi bile gelebilirdi. Yıllar sonra ilk kez hız'ı kucaklamak iyi hissettirirdi. Lakin üzerimdeki elbiseyle motora binemezdim ki.
Ben bilmezce dudaklarımı büzüp üzerimdeki kıyafete ve ayağımdaki topuklulara baktığımda derdimin ne olduğunu anladı. Çünkü elbise A kesimdi ve altları dar geldiği için bacaklarımı iki yana açıp motora oturamazdım.
Topukluyla artçı olarak binmem sorun olmazdı ama elbiseyle oturamazdım işte.
Demirhan gözlerime bakıp hallederiz dercesine kafasını eğip bir bakış attı ve bana yaklaşarak tam önümde eğildi.
Elbisemin alt uçlarını tuttuğunda bit adım geri çekildim.
"Napıyorsun demirhan?"
Eteği katlayacaktı anlamıştım aslında ama çok çekiniyordum.
Önümdeki adam sayesinde az önce boşanmıştım, gidecek yerim ya da ne yapacağım hakkında hiçbir fikrim yoktu ve yıllardır görmediğim bu adam motoruna binebileyim diye elbisemi katlamak için önümde diz çökmüştü. Çokta fena bir halde değildik sanki hı!
"Bu şekilde binemezsin biliyorsun. Sana yardım ediyorum sadece, kötü bir niyetim yok"
Sözlerini gözlerime bakıp söyledikten sonra kafasını tekrar ayaklarıma çevirmişti. Kendime kızdım içimden. Adam bana yardımcı oluyordu bende onu kötü niyetli olmadığına dair açıklama yapmak zorunda bırakıyordum.
Sessizce beklediğimden onay almış olacak ki elleri yavaşça eteğimin iki yanından tutup içe doğru çevirdi ve eteğimi tutan parmakları yavaşça eteğin iç tarafından yukarı doğru çıkmaya başladı.
Parmakları tenimi gıdıklıyordu ve benim bacaklarımdan tikim vardı! Her zaman olmazdı ama bir huylandım mı daha da dokundurtamazdım. İçimden dua ediyordum huylanmamak için.
Elleri sonunda üzerimden çekildiğinde diz kapağımın tam orta kısımlarına gelmişti etek. Yeterli olurdu belki ama demirhan bana daha çok yaklaşıp dizlerinin üzerinde durdu ve kollarını bacaklarımın arkasına götürüp iki bacağımın üzerine gelen noktalardan eteği tekrar bir avuç kadar içe katladı.
Yüzü neredeyse bacaklarıma değecekti ve ben çok geriliyordum. Öyle ki nefesimi tutuyordum. Arka tarafı bitirip yanlardan da içe katlandığı sırada huylandım bacağımdan ve birden geri adımlayıp omuzlarından onu itmemle bir eliyle geriden destek alıp düşmeyi engelledi.
"Özür dilerim demirhaan. Huylanıyorum oralarımdan"
Onu düşürdüğüm için üzgün çıkan sesim ve tavrım onu güldürdü. Gülerek konuştu.
"Nerelerinden"
Elimi birden bacaklarıma koyup göstererek masum masum "şuralarımdan işte" dediğimde bastı kahkahayı.
Benimle eğleniyor muydu bu devden bozma insan kişisi? Ve hala gülüyordu. Hemde pişkin pişkin!
Tek ayağımı sertçe yere vurup söylendiğimde "ya komik olan ne, susar mısın lütfen" susup yerden kalktı ve tekrar önüme geldiğinde ben bacağıma dokunacak sanıp hafif eğilerek ve ellerimi dur der gibi kaldırarak geri çekildim istemsizce.
"Boşluğuma denk geldi kusura bakma feraye"
Boşloğomo donk goldo kosoro bokmo.
İçimden onun sözlerini söylerken benimde sinirlerim bozulmuş olacak ki bende kahkaha atmaya başladım. İkimizde amaçsız ve çok saçma bir sebepten kahkahakara boğulurken benim beynim aslında ağlamamak için savunma mekanizmasını çalıştırıyordu. Demirhan ise bana ortak oluyordu.
Sonunda motora bindiğimizde tek kask olduğu için demirhan takmam için bana vermişti. Son kez arkamı dönüp konağa baktığımda berzanın merdivenlerden koşar adım inerek bize doğru ilerlediğini gördüğümde hızla demirhanın omuzuna vurdum birkaç kez.
"Bas demirhan bass!"
Demirhan hızla gaza yüklendiğinde etkiye tepki olarak ve tabii ki düşmemek için kollarımı bir koala gibi demirhana doladım.
Ana yola çıktığımızda demirhana seslendim.
"Beni bir pansiyona bırakabilir misin"
Motor hareket halinde olduğundan ve kafamdaki kasktan dolayı bağırarak sormuştum. Keza oda öyle cevap verdi.
"Gecenin bir yarısı seni ne idiği belirsiz bir pansiyona bırakmayacağım feraye! Yarın ola hayrola"
Baskın sesle söylediğine sessiz kaldım. Bugün yorgundum. Yeni bir hayata ve artık sadece kendim için çabalamak istediğim bir evreye başlayacaktım ve bu gecelik her şey için fazlasıyla yorgundum. Her zaman ben çevremdeki insanlara yardım ederdim. Bir kereliğe mahsus yardım almamda sakınca yoktu değil mi?
Sonunda motor iki katlı bir evin önünde durduğunda ikimizde indik. Etrafa pek bakmadım. Demirhanın açtığı kapıdan içeri beni buyur etti. Kafamı eğip teşekkür ederken geçtim içeriye. Ardımdan da o geçip ışıkları yaktı.
"Buyur, burası da bizim fakirhane"
Fakirhane demesiyle yan yan baktım.
"Malikane demek istedin heralde"
Kafa sallayıp tebessüm etmesiyle bende minik bir tebessüm edip önüme döndüm. Ayakkabılarımı çıkardığımda o da çıkarıp phortmantodan önüme kırk numaradan fazla olduğuna emin olduğum siyah terlikleri koydu.
"Kadın terliği yok evde, bunlar benim ama hiç giymedim sayılır rahat ol"
Önce terliklere sonra sıkıntıyla demirhana baktım.
"Giyip giymemen önemli değil ama benim ayaklarım 37 numara. Ayağıma pek olmazlar gibi. Hem rahatım böyle sorun değil"
O'da benim gibi bir ayaklarıma bir bana baktı. Kafasını kaşırken konuştu.
"Hadi ya, o kadar küçük mü?"
Dudaklarımı içe bastırıp kafamı salladım hafifçe. Ardından beni odaya buyur edip peşimden geldi. İkimizde koltuklara oturduğumuzda bir süre ikimizdende ses çıkmadı.
Ben bugün ne kadar çok konuşmuştum bu adamla. Normalde iki günde bu kadar anca konuşurdum. Sabah kahvaltıyı hazırlar, sofrada sadece konuşulanları dinlerdim. Bir şey istenirse yapar ya da sorarlarsa cevaplardım.
Ben konuştuğumda Şehnaz hanım hep bir dudağını tek yanlı yukarı kıvırır ve iğrenç bir şeye bakıyormuş gibi bakardı. Sanırım o evde sessizleşmem böyle başlamıştı.
Öyle ki bazı zamanlar berzan işe gittikten sonra akşama kadar koşturduğum sırada benden istenilenlere tamam, yapacağım anlamında kafa sallarsam o gelene kadar ağzımı bıçak açmazdı.
İlk zamanlar hep benimle ilgili bir sorun olmadığını, her gelinin gittiği ailede böyle karşıladığını ya da onlarında pek konuşkan insanlar olmadığını düşünmeye çalışırdım.
Tolstoy diyor ki; ben farklı bakmayı da denedim fakat gördüklerim hep aynıydı.
Ama hepsi bir aradayken hep bülbül misali susmazdı dilleri. İşte tamda tolstoy'un dediği gibiydi.
Tanıyorum sandığım insanları tanıyamamak beni de hezeyana uğratmıştı. Lakin ben üstüme yıkılan o dağların altından yara bere içinde de olsa çıkmayı başarmıştım.
Ani bir dürtüyle oturduğum koltuktan bedenimi kaydırıp yere oturduğumda dizlerimi de kendime doğru çekip kollarımı etrafına sardım.
Başımı da dizlerimin üzerine kapatacaktım ki karşımda oturduğu koltuğun neredeyse yarısını kaplayan adamın bakışlarını görmemle duraksar gibi oldum ardından kafamı da dizlerime gömdüm. Saçlarımın her iki yanıma düştüğünü hissettim.
Yerde oturmayı çok severdim ben. Hatta yerde yaşardım bazen. Televizyon izlerken halıda yuvarlanırdım resmen. Seviyordum.
Bir süre aklımdaki seslerde sustuğunda düşündüğüm bunca şeyin aslında beynimin üzüntüye karşı beni korumak için kurduğu bir oyun olduğunu anladım.
Saniyeler dakikaları kovaladığında ben hala öylece duruyordum. Kafamı gömdüğüm dizlerimdeki karanlık bahtımdaki karaya eş değerdi.
Kaç dakika ya da saat yerde öylece sessiz sedasız oturdum bilmiyorum.
Kızgınlık gürültülüdür. Kırgınlık ise sessizlik.
Uykudan önceki uykuyla uyanıklık arasındaki o sersemlik anındaydım. Birisi bana uyanmam için sesleniyor hatta ufakça omzumdan sarsıyordu ama gerçekliğinden emin değildim.
"Ferayee, uyan hadi tutulacak her yerin. Yatak açtım sana orada uyu"
Huysuzca mırıldanıp istemediğimi belli ettiğimde o bariton sesi tekrar duydum ama rüya aleminde gibiydim.
Mental yorgunluğum bedenime vurmuştu sanki. Fazlasıyla halsiz hissediyordum ve her yanım dövülmüş gibi ağırıyordu.
"Bir şekilde sürekli kedi gibi kucağıma düşüyorsun küçük hanım"
Duyduğum bir fısıltı gibi olan ama sert tonlu o sesle eş zamanlı olarak sırtıma ve bacaklarıma dolanan kollarla bedenim birden havaya yükseldiğinde düştüğüm delhizden uyandım.
Ne halde olduğumu anlamazca mel mel kollarında olduğum adama baktım. Ben niye kendimi sürekli bu adamın kollarında buluyordum yahu!
"Uyandırmaya çalıştım ama sen uyanmayınca yatağa taşımak niyetiyle aldım"
Anladım dercesine kafamı salladım. Ne o hareket edip beni yatağa götürüyor ne ben hareket ediyordum. Kıçı kırık gibi kalmıştım adamın kucağında.
Beni birden hızla yere indirdiğinde dengemi kaybedip düşecektim ki bu seferde kolumdan tutup düşmemi engelledi.
'Fırlatsaydın direk ya, olmadı böyle!'
Fazla sert davranmıştı tutmasa kesinlikle yeri boylardım.
"Ufak tefek bi şeysin feraye. Fırlatmak gibi bir amacım yoktu ama ne bileyim gücümü ayarlayamadım heralde, kusura bakma"
Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. Ben dıştan mı söylemiştim onları! Suçlulukla duyduklarımı dişledim ve gözlerimi kaçırdım.
" önemli değil"
O da cevap olarak bana kafasını salladığında bulunduğumuz odadan çıkıp bir odaya girdiğinde bende peşinden girdim.
Tamamiyle beyaz döşenmiş bir odaydı. Tek kişilik beyaz başlıklı bir baza. Yanında beyaz bir komodin ve yatağın alt ucunda bulunan beyaz puf. Pufun alt ucunda bulunan beyaz gardrop ve yerdeki beyaz peluş halı ve beyaz perdelerle baştan aşağı beyaz bir odaydı.
Yeni hayatım için açtığım beyaz sayfamı hatırlatır nitelikteydi. Bir insan bir odayla bağ kurabilir miydi? Şahsen ben şu dakika kurmuştum.
"Misafir odası burası. Çarşaflar falan her şeyi tertemiz." kafasıyla pufun üzerindeki kıyafetleri gösterdiğinde devam etti "evde sana uygun bir kıyafet yok ama benimkilerden koydum bir şeyler"
Ardından dönüp beni baştan aşağı süzdü.
"Sana olur gibi durmuyorlar pek ama elbiseyle uyuma diye"
Bana beş xl falan olurdu heralde koyduğu tişört ve şort. Sorun değildi zaten giymeyi düşünmüyordum.
"Hiç önemli değil teşekkür ederim. Benim için bu kadar şey yaptın, evinin kapılarını açtın. Bunlar benim için o kadar kıymetli ki. Tekrar teşekkür ederim"
Aldığı derin nefesle göğsü şişti.
"Rica ederim feraye. Başım gözüm üstüne"
Gerginlikle ellerimi ovalarken aklıma gelenle konuştum.
"hiih çantam orada kaldı benim. Telefonum, kimliğim, para falan hep içinde kaldı. E tabi altınlarda. Ne yapacağım şimdi, nasıl alayım ki? Ben oraya gidersem zozan hanım tek lokmada yer beni vallahi. O yemese dünden sonra rojin atlar üstüme. Ama çantamı almasam gidemem ki ben gide-"
" FERAYE! "
Nefessiz konuşmamı demirhanın ismimi baskın tonda söylemesiyle yarıda kestim.
" Hı"
" Nefes al "
Hızlı hızlı kafamı salladım yutkunurken. Derin bir nefes alırken konuştum.
" Alayım evet "
Benim bu adamın yanında dilim açılıyordu. Daha önce hiç böyle hızlı ve kesintisiz cümleler kurmazdım ki ben. Dilimin ayarı yoktu cidden.
"Yarın çocuklara aldırırım çantayı rahat ol sen... O zaman ben çıkayım sende dinlen. Malum, yorucu bir gündü. İyi geceler feraye"
" Yaptığın her şey için minnettarım. Tekrar teşekkür ederim. İyi geceler demirhan"
Gülümseyip odadan çıkmasıyla kendimi yatağa atıp oturdum. Omzuma dağlar bindirilmişti sanki öyle bir yük vardı. Lakin yüreğim omuzlarımdaki yüke tezat kuş misali hafifti.
Kötü günlerimi elbet unuturdum. Ama derbeder misali şu günlerimde kimin bana elini verip kimin esirgediğini asla unutmayacaktım!
Otururduğum beyaz çarşafın içinde sessiz sedasız, usulca yeni günü beklemeye koyuldum.
Ne de olsa doğan her yeni güneş yeni bir başlangıçtı...
Hata varsa bildirin düzelteyim Kankişlerim
|
0% |