Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@zeybik_yz

 

 

Yorum istiyorum yorum yorum yorum.

... 

İçimdeki yaralar çok derindi. Sanırım bir ömrü çürütsem dahi hep taze kalacaktı. Ne sevmeyi bilirdim ben ne de sevilmeyi.

 

Berzan tarafından sevdiğimi ve sevildiğimi sanırdım. Bir sanrıdan fazlası değilmiş.

 

Anne babamı tanımamıştım. Anne sevgisini bilmezdim. Sanıyorum ki anne sevgisi öyle derindir ki bazen çevremdeki annelerin evlatlarına olan şefkati benim yüreğime dokunur, derin yaralar açardı.

 

İnsan bilmediği bir sevgiyi, bağlılığı özler miymiş hiç!

 

Pektabii özlermiş. Yüreğimdeki doyamamışlık yalnızca basit bir sevgiye değildi. Benim doymamışlığım hiç yaşayamadığım o sevecenliğeydi. Hiç tatmadığım o baba korumasına, ilgisineydi.

 

Babalar çocuklarına sevgilerini pek göstermezlermiş. Ama eğer bir mandalina yiyipte sevdiğini söylerse o eve gelirken kasalarla getirenmiş baba.

 

Benim hiç başım okşanmamıştı mesela. Saçlarımda eller yaralarımı sarmak için gezinmemişti. Aksine saçıma değen her el yolmuş, koparmıştı tellerimi. Düştüğümde kanayan dizlerime merhem sürülmemiş aksine düştüğüm için birde dayak yemiştim.

 

İşte hayat bana sillesini böyle böyle atmıştı.

 

Yatakta dönüp durdum ama uyuyamayacağımı fark edince kalktım tekrar. Oda üstüme üstüme gelmeye başlayınca odadan çıktım.

 

Bir yabancının evinde izinsizce dolaşmak istemesemde daha fazla odada duramadığım için mutfağa geçtim.

 

Başımda fecii bir ağır vardı. Öyle ki ağrı gözlerime iniyor gözlerimi de ağırtıyordu. Bir ağrı kesici bulmalıydım birde kahve içmeliydim.

 

Başım sürekli bu denli ağırırdı ve bir ağrı kesici, bir bardakta kahveyle geçirirdim.

 

Saat epey geç olmalıydı. Telefonum yoktu saate bakmam için keza duvarda da saat görememiştim ama gece yarısını çoktan geçtiğine emindim.

 

Bu yüzden bir ağrı kesici için demirhanı uyandıramazdım. Zaten yeterince çekiniyordum ondan. Birde uykusunu zehir etmemeliydim.

 

Her ne kadar izinsiz bir evin dolaplarını karıştırmaktan hoşlanmasamda ağrı kesici bulma umuduyla dolapları ararken ağrı kesici bulamadım ama türk kahvesine rastladım.

 

İlk gözde gördüğüm cezveyi ve birde kupa alıp büyük bir bardak acı türk kahvesi yaptım. O kendi kendine pişerken aklıma gelenle birde buzdolabına baktığımda ağrı kesiciye rastladım. Hemen alıp birkaç yudum suyla içtim ve pişen kahvemi de kupaya doldurup ada tezgaha koydum ve sandalyeyi çekip oturdum.

 

Kocaman camın tam karşısına oturmuştum. Bahçeye açılan bir kapı vardı ve duvar yerine boydan boya cam vardı.

 

Tek dizimi sandalyede kendime doğru çekip oturduğumda kahveme uzanacakken tezgahın üzerindeki sigara paketi ve çakmağı görmemle dudaklarımı dişledim.

 

Tiryakisi değildim ama çok üzgün olduğum zaman berzanın cebinden aşırır tek kaldığımda içerdim. İyi geliyordu. Kafamı dağıtıyordu.

 

Sigara paketini ve çakmağı önüme çekip içinden bir dal aldım. Kahvemden bir yudum içip dalı dudaklarımın arasına koydum ve çakmağı alıp bir elimle önüne set yapıp diğeriyle yakarak sigarayı tutuşturdum.

 

Bir süre öylece elimdeki zehri ciğerlerime doldururken acı kahvemdende yudumladım.

 

Bir ağıt timsali o türkü koptu içimden. Dilime döküldü. Sesim güzeldi. Hele türküleri yanık sesimle söylediğimde duyan hayran kalırdı. Bağırmadan kopan kelimeler sesimle buluşup can buldu.

 

Karadır kaşların ferman yazdırır

Bu dert beni diyar diyar gezdirir

 

Lokman Hekim gelse yaram azdırır

Yaramı sarmaya yar kendi gelsin

 

Ormanların gümbürtüsü, başıma vurur

Nazlı yârin hayali karşımda durur

 

Ormanlardan aşağı aşar gezerim

Nazlı yâri kaybettim ağlar gezerim ah

 

Ah neyleyim karşımızda ölüm var

Ölüm dedikleri kanlı zalım var

 

Ne ağlayıp ne gülecek halım var

Yaramı sarmaya yar kendi gelsin

 

Ne ağlayıp ne gülecek halım var

Yaramı sarmaya yar kendi gelsin

 

Ormanların gümbürtüsü başıma vurur

Nazlı yarin hayali karşımda durur

 

Ormanlardan aşağı aşar gezerim

Nazlı yari kaybettim ağlar gezerim

 

Türküyü söylemeyi bitirdiğimde gözümden akan yaşı sigara olan elimin tersiyle sildim ve artık soğumuş olan kahvemden bir yudum daha alırken duyduğum sesle yan tarafıma döndüm.

 

"Ağzına yüreğine sağlık. Çok güzel söyledin feraye"

 

Demirhan uyanmış omuzunu kapıya yaslamış bana bakıyordu. Paniğe kapıldım bir anda. Elimdeki bardağı hızla masaya koyarken diğer elimdeki sigarayı parmağımda çevirdiğim için ucundaki ateş elimi yaktı ama çaktırmamaya çalıştım.

 

"Özür dilerim ben uyandırmak istemedim. Çok mu çıktı sesim. İnan...İnan farkında değilim. Sigara duruyordu burda tek dal ald-"

 

"Feraye"

 

Her zaman duyduğum o bariton ses bu kez fazla yatıştırıcıydı.

 

"Hı"

 

"Senden hesap sormuyorum ya da kızmıyorum sana sakin ol. İstersen evi üstüne yaparım ulan. Yemişim sigarasını, bir dal sigara bir fincan kahve için bana böyle korkarak bakma"

 

Derince yutkunup kafamı salladım. Geçmişi geride bırakmalıydım artık.

O konakta çoğu gece uyuyamadığım için mutfağa inerdim kahve yapmak için. Ama bazen Şehnaz hanımla karşılaşırdık ve öyle laflar ederdi ki boğazıma dizilirdi o kahve.

 

Alıp başımdan aşağı dökse daha iyi derdim. Halbuki ne yapmışım? Bir bardak kahve almışım. Keyif düşkünüymüşüm. Bu saatte kocamın gönlünü yapmak yerine burada kahve içtiğim için o bana haram zıkkım olsunmuş.

 

Zaten sürekli bu durumla karşılaştığım için daha da inmedim hiçbir gece o mutfağa. Aklıma gelenler yüzündendi korkum.

 

Ani bir refleksle öyle davranmıştım. Çünkü aynı tepkiyi alacağımı düşünmüştüm bir an. Halbuki şu fani dünya da bir fincan kahvenin ne önemi vardı allasen.

 

Kaç kere pay ettik dünya malını, herkese en çok bir mezar düşüyor.

 

Demirhan yanıma oturduğunda o da bir sigara yakıp dumanını tüttürdü.

 

"Uyku tutmadı galiba"

 

Evet dercesine hafifçe başımı salladım.

 

" Sen eskiden güzel pasta yapardın. Hala aynı mı yeteneklerin."

 

Bilmem dercesine omuz silkip dudak büzdüm karşıma bakarken. Kafamı dağıtmak için bir şeyler söylediğinin farkındaydım ama kafamı toparlayamıyordum.

 

Burnuma yediğim fiskeyle kendime geldim. Dönüp demirhana baktığımda gülmeye başladım. Basit bir gülmek işi değildi bu kahkahalara boğuluyordum.

 

Bu halime demirhanda gülmeye başladı. Sorgusuz sualsiz bana katılıp o da gülmeye başlamıştı. İkimizde kahkahalara boğulduk.

 

Biraz sakinleştiğimde demirhanın elindeki dudağına götürmekte olduğu sigarayı alıp külünü çırptım.

 

"Niye güldük biz feraye"

 

Hala az önceki kahkahasının esameleri okunan sesiyle elimdeki yarsına gelmiş sigarayı dudaklarımla buluşturup dumanı verirken konuştum.

 

"Niye gülüyorsun demişler deliye, bendeki derdi ağlamak kesmiyor demiş"

 

Bir kez daha dumanı içime çekip geri verdim demirhana. Aldığı sigaradan bir nefeste kendi çekti.

 

" Kalk hadi. Uyu feraye. Uyu ki acıların hafiflesin. "

 

Kolumdan tutup beni sandalyeden kaldırmasıyla elindeki sigarayı da küllükte söndürüp içine attı.

 

"İyi geceler feraye"

 

Beni odama yönlendirip kendisi de odasına geçti. Bende yatağa girip uykuyu bekledim.

 

... 

 

Güç bela daldığım uykudan sabah erkenden uyanıp kahvaltı hazırlamaya koyuldum. Kendimce teşekkür edecektim böyle. Menemen ve peynirli gözleme yaptım. Azıcıkta patates kızartıp kahvaltılıkları da çıkarıp masayı hazırladım.

 

Ne sever bilmediğim için üçünü de yapmıştım. Hepsini masaya koyduğumda sadece menemenin yumurtası kalmıştı.

 

Onu kırmadan önce demirhanı uyandırmam daha iyi olur diye düşündüm. Hala uyanmamıştı sanırım çünkü ortalıkta yoktu. Odasına gidip usulca kapısını çalıp seslendiğimde ses alamadım. Aynısını tekrar yaptım ama nafile, yine tık yoktu.

 

Acaba gitmiş olabilir miydi? Bu sefer kapıyı açtığımda yatakta yüz üstü gömülmüş bir şekilde yatan adamla karşılaştım. Ayrıca üstü de çıplaktı!

 

Kafasını yan çevirip yastığa gömmüş ve kollarını da yukarı doğru kaldırıp yastığa doğru uzattığı için kasları boğum boğum duruyordu.

 

Adamı dikizlediğimi fark edince kafamı iki yana sallayıp kendime geldim ve seslendim tekrar. Ama yine duymayınca bu sefer yanına yaklaştım ve yatağın yanında baş tarafına çekip birazda üzerine eğilerek tekrar seslendim.

 

Fakat yine uyanmayınca elimi omzuna doğru götürüp parmağımla omzunu yavaşça dürtüp adını seslenmemle kolumdan yatağa çekilmem bir oldu.

 

'ayyh' diye bir nida döküldü dudaklarımdan.

 

Yatağa sırt üstü düşürülmemle demirhan beni altına alıp üzerime çullandı resmen. O kadar hızlı hareket etmişti ki ne olduğunu anlayamamıştım.

 

Hala melül melül ona bakarken oda şaşkın bir ifadeyle bana bakarken yutkundu.

 

"Nasıl oldu o öyle hiç anlamadım"

 

Neredeyse ağzımın içine girmişti ve bu denli yakın bir pozisyondayken söyledikleri beynime ulaşıyor muydu bilmiyorum.

 

"Seslendim seslendim uyanmadın. Dürteyim dedim de öyle birden yatakta buldum kendimi"

 

Asıl dürtülen ben oldum galiba.

 

Demirhan tüm ağırlığını altındaki bana verdiği için nefes almakta oldukça zorlanıyordum.

 

"Kalksan mı artık üzerimden. Çünkü şey... lazım oluyoda"

 

Hala mel mel suratıma bakıyordu. Kalksana üstümden be adam!

 

"Ne lazım oluyoda"

 

Gözlerimle alt tarafımı işaret edip artık bana yetmeyen nefesimle konuştum.

 

"E ciğerlerim. Biraz daha üstümde durursan sırtımdan çıkabilir."

 

Pardon, pardon diyerek üzerimden hızla kalktığı gibi bende derin bir nefes aldım.

Ayağa kalkıp kalkmam için elini bana uzattığında şaşırsamda elimi uzatıp elini tuttum ve beni bir hızla yataktan çektiği için bu kezde az kalsın yere düşüyordum.

 

" Aayyh"

 

"Hopp"

 

Hop diyerek düşmemem için üzerime atıldığında artık çok geçti.

 

Düşmekte olan çuval mıydım ben ya. Hoop diye insan mı tutulurdu!

 

Ben sırt üstü yeri bir hışımla boylarken demirhanda o koca cüssesiyle üzerime düştü. Sanırım ciğerlerim... Bu kez büzüşüp sırtımdan çıkabilirdi. Sırtım fecii şekilde ağırmıştı.

 

Ağrımı belli eder tarzda acıyla inlediğimde hızla üzerimden doğrulup dik durdu. Bacakları bedenimin iki yanına atılmış bende bacaklarının ortasındayken elimi kafama atmış ufalanıyordum. Hayvan gibi cüssesiyle resmen üzerimde oturuyordu.

 

"Senin ayarın yok mu ya. Un çuvalı mıyım ben durup durup fırlatıyorsun beni!"

 

Gerginlikle özür dikerken üstümden kalktığı gibi belimden tutup beni de ayağa dikti. Yok bu adamın ortası yoktu. Beni sarsıp sarsıp koyuyordu oraya buraya.

 

"Sanırım yine biraz sert oldu. Özür dilerim feraye vallahi isteyerek olmadı. Ulan elimin ayarını sikeyim!"

 

Küfür etmesiyle yok artık der gibi ona bakmamla elini ağzına doğru kapatırken konuştu.

 

"Sikmek falan yok. Demek istediğim elimin ayarını si- yok yani seveyim"

 

Gittikçe batıyordu gerçekten. Bir an önce bu durumdan çıkmamız lazımdı.

 

"Kahvaltı hazır onun için çağırdım seni."

 

"Niye zahmet ettin sen. Dışarıdan söylerdik bir şeyler. Ellerine sağlık feraye geliyorum hemen"

 

Kafa sallayıp neredeyse koşar adımlarla çıkıp mutfağa gittim. Ne yaşamıştım ben az önce ya. Ellerimle kendime yelpaze yapıp biraz serinlediğimde menemeni de hazırlayıp masaya koyarken demirhanda geldi.

 

"Ohooy maşallah döktürmüşsün feraye"

 

Ekmeği elinde bölüp menemene daldırırken beğendiğine dair mırıltılar çıkarıyordu. Bu halleri briaz... Komikti. Dev gibi adam bir lokma menemenle kendinden geçmişti.

 

"Kusura bakma ya ben görünce dayanamadım. Hadi otur feraye yapalım kahvaltımızı."

 

Tamam diyip çayları doldurmak için arkamı dönerken beni sandalyeye oturtup kendisi doldurdu çayları. Böyle erkeklerde vardı demek ki. Kendi çayını doldurmaktan aciz olmayan.

 

Sessizlikle kahvaltımızı yaptığımız sırada çalan telefonunu açtı ve kulağına götürdü. Konuştuklarından anladığım kadarıyla dilşad hanım aramıştı. Bir an onu özlediğimi hissettim. Telefondan sesi geliyor ama ne dediğini anlayamıyordum.

 

"Annem ben sana söyledimya ilgilenmiyorum diye, bir kez olsun dinlesen mi beni"

 

Demirhanın sesi uyarır tondaydı.

 

"Sen onu bunu boşver annem. Yalnız gelmeyeceğim yanımda biri daha var... Yok söylemem kim olduğunu gelince görürsün sürpriz."

 

Sonra kısa kesip kapattılar. Umarım yalnız gitmeyeceğim derken beni kast etmiyordu.

 

Üstüme alınmayıp yemeğe devam ederken pek iştahım olmadığı için önümdeki patatesleri didikleyip çayımdan yudumluyordum.

 

Aklıma gelenle demirhana dönüp konuştum. Oda telefonunu masaya koyuyordu.

 

"Çantam geldi mi acaba?"

 

Çayından bir yudum alırken konuştu.

 

"Getirdiler çocuklar, saat erken olduğundan güvenliğe bırakmışlar"

 

"Tamam, çıkarken alırım o zaman...Her şey için teşekkür ederim demirhan. Beni o bataklıktan kurtarıp rahat nefes almama yardımcı oldun. Yetmezmiş gibi bana evinin kapılarını açtın. Allah razı olsun."

 

"Yerimde kim olsa aynı şeyi yapardı. Yardıma ihtiyacı olan bir kadını ortada bırakmak yakışmaz bize"

 

Sert sesi toktu.

 

"Kahvaltıdan sonra mutfağı toplayıp çıkayım ben artık. Yeni hayatıma başlamam gereken konular var"

 

Gülerek söylediğime o da güldü.

 

"Yok öyle hemen gitmek."

 

Kaşlarım çatıldı sözlerine. Bana yeterince yardım etmişti. Daha fazla ona yük olamazdım.

 

"Dilşad sultanın yanına gidelim seninle. Eminim o da seni özlemiştir ve görmek isteyecektir"

 

Hızla kafamı salladım.

 

"Yok yok. Ne işim var benim dilşad hanımın konağında. Ben sadece onun çalışanıydım ne sıfatla gideyim şimdi kapısına. Hem, hem artık düzenimi kurmam lazım önce bir otel ya da pansiyon bulayım sonra bir iş bulmam lazım."

 

Keskin sesiyle konuştu.

 

"Feraye, artık yeni bir hayata başlıyorsun. Önceden kim olduğunu bir kenara bırak artık. Nasıl istiyorsan öyle yaşa. Kiminle istiyorsan onunla görüş, nereye gitmek istiyorsan orada gez dolaş... Feraye, bu hayat senin ve sen bir daha yirmi iki yaşında bir feraye olmayacaksın. Nasıl mutluysan öyle yaşa...Ayrıca hayatı akışına bırak. Gidelim bugün anneme, annem seni bu gece bırakmaz zaten. Hem sende kafanı toplarsın biraz daha. Yarın ola hayrola feraye"

 

Sözleriyle zor yutkundum. Çok haklıydı. Ben bir daha bu yaşımdaki feraye olmayacaktım. Çok şey yaşamış olsam da henüz yolun çok başındaydım. Ömrün baharı bu yaşlardı değil mi?

 

Bu yaşlarda kimisi okul okur derslerle boğuşur, kimisi evlenir çoluk çocuğa karışır, kimisi ailesinin evinde onların boyunduruğu altındadır, kimisi kendi hayatını kurmuş gezip dolaşırken kimisi bulunduğu noktadan bir adım ileri gidebilmek için çabalar durur.

 

Bende on dokuz yaşımda rızam alınmadan gerildiğim bir evliliğe mahkum edilip hapis hayatı yaşadığım hayatta her şeye rağmen mutlu olduğumu düşünürken hayat beni tepetaklak etmişti. Olsundu.

 

Hem nerden biliyordum hayatımın altının üstünden daha güzel olmayacağını?

 

Bu hayatı nasıl istiyorsam öyle yaşayacaktım. Yardıma ihtiyacım vardı evet. Şimdiye kadar insanlardan alacağım her türlü yardımı acizlik olarak görmüştüm ama asıl yanlış olan buymuş. Tonlarca para, yatlar, katlar istemiyordum ne de olsa. Bana uzatılan yardım elini geri çevirmiyordum sadece.

 

Zaten kimsem yoktu bu hayatta. Dilşad hanımla bir bağım vardı ve ben onu yıllar sonra görmek istiyordum. O halde görecektim.

 

"Tamam, gidelim" kafamı kaldırıp demirhana döndüm. "Dilşad hanımı özledim. Onu görmek istiyorum, birlikte gidelim"

 

Ohoyy bu demirhan ve ferayem beni öldürecek çok seviyorum merkeez

 

Ay durun kankişler konağa gidince ortalık biraz karışıcak ama olsun dimiiğ severiz 😝

 

Sizcee sonraki bölümde ne olacak?

 

 

Loading...
0%