@zeybik_yz
|
Yorum yapıp yıldıza basmayı unutmayın kankişlerim😽🥳
Fazlasını verdiğiniz hiçbir yerde kıymetiniz bilinmez. İnsanlara ne gerektiğinden fazla değer verin ne hakettiklerinden fazla tolerans gösterin. Kimin yüreği neyi götürüyorsa o kadarını alsın sizden.
Şimdi elimde çay tepsisiyle birlikte divandaki kadınlara çay götürüyordum. Av olmayı bekleyemezdim. Ben kaçtıkça üzerime geleceklerdi farkındaydım. Çünkü hep böyle olmuştu.
Ve kadınlar hissederdi. İçimize düşen şüphe en büyük kanıttı.
Kapıdan içeri girdiğimde tüm gözler bana döndü.
"Ah yavrum sen niye zahmet ettin"
Dilşad hanımın konuşmasıyla gülümseyip çay tepsisini bir elimde tutup diğeriyle önlerine sehpa koyduktan sonra çayları dağıttım. Kızların ikisi hemen hemen benimle yaşıt gibi duruyorlardı. Avzem hanımın yanındaki kadın ise ellilerinin başlarında olmalıydı.
"Ellerine sağlık kızım"
Avzem hanımın gülümseyerek konuşmasıyla bende gülümseyip konuştum.
"Afiyet olsun"
Son çayı da verdiğimde elimde tepsiyle doğrulurken nereye oturacağım konusunda kararsız kalmıştım çünkü fena halde yabancı hissediyordum.
"Geç kuzum ayakta kalma gel yanıma"
Dilşad hanımın elini yanına vurup beni çağırmasıyla elimdeki tepsiyi boş sehpanın üzerine bırakıp yanına oturdum.
"Aliye yoruluyor diye yeni bir çalışan daha alacağım diyordun dilşad, hanım kız o mu"
Tahmin ettiğim gibi konu benim üzerime çevriliyordu. Bismillah dedim içimden başlıyoruz.
"Yok abla feraye benim misafirim. Henüz bulamadım ki uygun birini işe alayım"
"Zaten hizmetçi gibi bir hali yok yenge. Üzerindeki elbise marka, fiyatı neredeyse bir maaş"
İlk geldiklerinde demirhanı yanımda görünce beni öldürecek gibi bakan kızdı bu. Şimdide oturduğu yerde kollarını birbirine dolamış bacak bacak üstüne attığı ayağını hırsla sallıyordu.
Simsiyah saçları ve esmer teni, kara gözleriyle güzel bir kızdı ama simasında bir iticilik vardı. Yüzünde sevimlilik yoktu hemde hiç yoktu.
Üzerimdeki elbise sabah demirhanın benim için aldırdığı elbiseydi. Fiyatı hakkında bilgim yoktu. Ayrıca bir elbiseye bir maaş vermek demirhana koymazdı. Adam karun kadar zengindi. Sorun yoktu yani.
Sözleriyle üzerime baktığımda gayet zarif gözüktüğüme kanaat getirdim.

"İsmin feraye demek. Simanda çok tanıdık ama çıkaramadım"
Yeğeni benim üzerime kuma gelip evliliğimi mahvetmişti. Ve o beni tanımıyordu öyle mi? Bu işten bir şey anlamamıştım ki ben.
" Abinizin konağında çalışıyordum birkaç yıl önce. O zaman görmüş olabilirsiniz"
Kafasını salladı anladım dercesine. O arada siyah saçlı kız hemen lafa atladı.
"Şimdi hatırladım sen osun! Feraye bu yenge. Dilanın kuma gittiği kadın. Dilan bu kadın yüzünden mutsuz!"
Bir hışımla söylediği sözleri anlayamıyorum. Neden durduk yere böyle bir şey söyleme ihtiyacı hissetmişti. İnsanlar neden bu kadar vurdumduymazdı?
Ayrıca o mendeburların mutsuz olacağını düşünmüyordum. Dilan berzana deli oluyordu. Berzanınsa aklı şeyinde olduğundan mutsuz olmazlardı onlar.
Avzem halanın bana dönmesiyle gözlerimi kapatıp bir iki saniye bekletip açtım. Az önce kendimi ezdirmeyeceğim diye kendime telkinler veriyordum ama görünen o ki yıllarca ezilen bir insanın öz benliğini kazanıp kendini ezdirmemesi o kadar kolay olmuyordu.
" Berfin laflarına dikkat et kızım. Karşında bir kadın var onu bil rencide etmeden konuş!"
Avzem halanın konuşmasıyla adının berfin olduğunu öğrendiğim kız dişlerini sıkıp arkasına yaslandı.
"Demek oradan tanıyorum seni. Berzan seni boşadı diye duydum. Artık ne dilanla ne de berzanla bir bağın yok. Adlarını duyunca öyle ezilip büzülme"
Ne diyordu bu kadın Allah aşkına! Az önce beni koruduğunu düşünürken şimdi beni ezmeye çalışıyordu. Güya nasihat veriyordu. Ama asıl amacı beni küçük düşürmekti.
"Kız niye ezilip büzülsün abla. Bile isteye bir kadının üzerine kuma giden senin yeğenin, e kumayı getiren berzan denilen cahil insan müsveddesiyken bu kızcağız tek yanlışı olmadığı halde kimsenin karşısında ezilip büzülmez evelallah."
Avzem hanımın kafa sallamasıyla konuşması bir oldu.
"Her neyse dilşad. Bizi ilgilendirmeyen mevzular bunlar. Hanım kızda kurtulmuş düştüğü esaretten daha ne var diyecek. Ben yeğenimin yaptığına doğru demiyorum ama burada oturup kimseyle onu çekiştirmeyeceğim"
İşte buydu. İyi kötü arkanda seni koruyacak birilerinin olması böyle bir şeydi. Yalnız dilşad hanımın beni ezdirmemeye çalışması içimi sıcacık yapmıştı. Belliydi misafirlerini kırmakta istemediği için kontrollü konuşuyordu.
İçeri girip sofraya buyur eden aliye hanımla hepimiz ayaklanmışken dilşad hanımın telefonu çalınca açıp kulağına götürdü.
"Efendim oğlum... Tabii ki evladım veriyorum hemen. Feraye!"
Dilşad hanımın bana seslenmesiyle yanına geldim hemen. Yüksek ihtimalle demirhan ilaçları soracaktı. Çok kısa zamanda gitmişti eczaneye demekki yakındı.
"Demirhan seni istiyor kızım. İlaçları soracakmış"
Tamam deyip aldım elinden telefonu.
"Alo"
"-heh feraye geldim ben ama unuttum ilaçları. Veriyorum şimdi eczacıya sen ona söyle olur mu"
"Tamam ver sen"
Ardından telefondaki adama gerekenleri söyledim. Kimliğim zaten demirhandaydı ama reçetesiz de alabilirdi. Sadece fiyatı oldukça artardı. Önemli değildi öderdim demirhana.
Telefonda tekrar demirhanın sesi geldiğinde gerginlikle nefes verdim. Odadaki herkes beni dinliyor gitmiyorlardı yemeğe.
"-Tamamdır feraye. Başka bir isteğin, ihtiyacın var mı"
"Yok demirhan teşekkür ederim."
Tamam hemen geliyorum deyip kapattığında berfin bana yaklaşıp herkesin duyacağı şekilde konuştu.
"Ne iş! Demirhanla bu kadar yakın olduğunuzu bilmiyordum. "
Bu kadının demirhana hasta olduğunu anlamak hiçte zor değildi. Benimde umrumda değildi. Benim demirhanın peşinden koşup ona yapışacağımı falan sanıyorsa büyük yanılıyordu. Lakin bunu bilmesine gerek yoktu değil mi? Çünkü amacı beni emekti.
" Olur öyle şeyler. İnsan hayatta her şeyi bilemez sonuçta."
Tam ağzını açmış bir şey diyecekti ki dilşad hanımın korumacı bir tavırla beni yanına çağırıp hadi demesiyle birlikte indik yemeğe.
Herkes masaya oturduğunda bende en uca yani masanın bir başının yan tarafına oturmuştum. Diğer başta dilşad hanım oturuyordu.
"Servise başlayayım mı"
Aliye teyzenin dilşad hanıma sorusuyla dilşad hanım ona dönüp konuşacakken berfin lafa atladı.
"Başla başla kurt gibi açım valla"
Dilşad hanım sakince gülümseyip lafa girdi.
"Ferayenin iğneleri şimdi gelir, birkaç dakika bekleyelim diyecektim ama tamam kızım sen acıktıysan başlayalım"
Dilşad hanım ona doğru konuştuktan sonra bana dönerken berfinde bana bir gülüş attı. Bu beni alt ettiğini düşünen bir gülüştü. Bu kız kendi kendine benimle bir yarışa girmişti farkındaydım ama anlamıyordum sebebini.
"Aliye servise başlayın. Feraye kızım, demirhanda gelmedi zaten oğlum gelince sizde birlikte yersiniz olur mu"
Hızlıca kafa salladım. Benim için misafirlerini bekletmesini istemiyordum. Mahcup hissediyordum bu şekilde.
"Olur olur benim için fark etmez"
Tamam kızım deyip servis edilen çorbasına döndü ve yemeğe başladılar. Aslında aç değildim ama yemekler o kadar iştah açıcıydı ki. Onlar yerken bende suyumdan yudumluyordum.
Sonunda demirhan içeri girdiğinde derin bir oh çektim. Hayır yemek yiyeceğim için değildi. Sadece o kadar gerilmiştim ki onu görünce rahatlamıştım nedensiz.
"Afiyet olsun hanımlar"
Demirhanın konuşmasıyla berfin kaşığını masaya bırakıp heyecanla konuştu.
"Hoş geldin demirhan. Gelsene şöyle"
Ayağa kalkıp yanındaki sandalyeyi gösterince demirhan konuştu.
"Yok berfin şimdi oturmayayım ben. Feraye, bi baksana"
Kafa sallayıp kalktım yerimden. Hiç kimseye bakmadan demirhanın peşine takıldım.
"Biz yarıladık yemeği oğlum feraye işini halletsin size de birlikte servis açsınlar. Tek yemesin kızcağız"
"Tamam annem afiyet olsun size"
Dilşad hanımla konuşmasını bitirince hadi der gibi baş işareti yapıp benimle mutfağa yöneldi.
Mutfağa doğru ben önde o arkada ilerliyorduk.
"Ne kadar tuttu toplam. Vereyim ben sana"
Ben birden durup arkamı döndüğüm için demirhan da hemen arkamda olduğundan çarpıştık. Koca cüssesine çarpınca geri doğru sendelediğim anda demirhan arkadan belimden tutup beni sabitledi.
"Çok tuttu feraye, ödeyemeyeceğin kadar çok"
Göz devirdim dediğine.
"Ama ben bu şekilde iyi hissetmiyorum. Borçlu kalmayayım sana, bir daha görürüm göremem."
Son kelimelerimi söylerken öyle derin bakıp iç çekti ki. Verdiği nefes saç tellerimi oynattı.
"Daha sonra hesaplaşırız feraye. Şimdi şu iğneni vuralımda yemeğimizi yiyelim"
Baskın ses tonu aksini iddia etme der gibiydi. Sakince kafa salladım. Bundan sonra kimseye eyvallahım olmayacak dedikçe bu adam bir şekilde bana yardım ediyordu ve benim karşı çıkasım gelmiyordu. İşin garibi rahatsızda olmuyordum.
Mutfağa geldiğimizde Aliye hanım kendi kendine konuşup tabaklara içli köfteleri yerleştiriyordu.
"Aliye teyze bizim iğneler dolapta mı"
Hızla doldurduğu tabakaları eline alıp bize döndü.
"Evet oğlum dediğin gibi dolaba yerleştirdim. Verdiğin diğer poşette bak masanın üzerinde. Ay allahım dur beni konuşturma içli köfteleri götürmeyi unutmuşum"
Sözünü bitirdiği gibi mutfaktan fırlayıp çıktı. Boyu küçük ama işlevi büyük olanlardandı galiba Aliye teyze.
"Şeker ölçüm cihazı ve iğne uçları falan o poşette"
Demirhan masanın üstündeki poşeti göstererek konuştuğunda ben masaya ilerlerken o da dolaptan iğnemi çıkarıyordu.
Ben sandalyeye oturup şekerimi ölçmeye başladım. İğneyi parmağıma batırıp ilk kanı sildim ve parmağımın ucunu sıkarak biraz daha kan gelmesini sağladım ve onuda cihaza tuttum.
"Hiih acıdı mı?"
Parmağıma peçete bastırırken demirhanın sesiyle başımı kaldırıp ona baktım. Öyle bir tepki vermişti ki gözüme komik gelmişti. Güldüm hatta bunun için.
"Küçücük bi iğne öyle çok acıtmaz hem alıştım ben artık"
"Öyle diyorsan"
Pek inanmamış gibi söylemişti bunu.
Elindeki iğneyi bana uzatırken konuştum. Gece iğnesini getirmişti. Yanlıştı yani.
"Yok turuncu olanı vuracağım. Bu gece iğnesi şöyle on, on bir gibi vuruluyorum onu."
"Aa tamam dur diğerini vereyim"
İğneyi dolaba koyup turuncu olanı aldığında iğne ucunu da poşetteki kutudan alıp yanıma geldi. İğnenin kapağını açmış iğne ucunu takmaya çalışıyordu ama ben yapardım. Bu kadar yardım yeterdi. Elimi uzatıp almaya çalıştım.
"Teşekkür ederim, ben hallederim gerisini... Yok getir sen bana"
Kafa sallayıp hala takmaya çalılıyordu. Elini de almayayım diye benden kaçırıyordu. Bazen cidden çocuk gibiydi. Takmayı başaramadığı için elimi tekrar uzatıp almaya çalıyordum ki iğne ucunun minik kapağını da açmış meğerse ve iğne elime battı.
Minik bir iğneydi ama böyle ele batınca can alıyordu resmen. O kadar acımıştı ki hemen elimi geri çekip sızlandım istemsizce.
"Noldu, iğne mi battı. Özüt dilerim feraye, nasıl oldu ki öyle. Bakayım getir hiih kanamışta. Ulan elimin ayarını sikeyim."
Errafına baktı ve hızla tekrar bana döndü. O kadar acele ediyordu ki. Ve fazla abartıyordu. Tekrar önüme gelip parmağımı tutup dudağına götürdü ve dilini parmağıma bastırdı.
Benim gözlerimden şok emareleri okunurken o gayet sakin bakıyordu şuan gözlerime. Bu adamın çok ani hareketleri vardı ve nereden ne gelecek tahmin edemiyordunuz.
Derince yutkunup konuştum. Ne diyeceğimi de bilemiyordum.
"Ee...Alayım mı ben artık"
Neyi dercesine göz kırptı. Ah demirhan bıraksana parmağımı. Görende ne sanacak. Minicik bir kan çıkmıştı nokta kadar hemde.
"E parmağımı. Lazım oluyor. Ondan yani"
Dudakları parmağımın etrafını sardığında şaşırdım. Parmak ucumu mu öpmüştü o benim! Hayır dedim sonra kendime.
Adamın senin parmağınla ne işi olur feraye!
Dudaklarını çektiğinde bende hızla parmağımı çektim.
"Bi an panikle oldu feraye. Parmağın yaralanınca"
Sıkıntıyla konuşmasına bende karşılık verdim.
"Ufacık bir iğne. Yara bile sayılmazdı ki"
Kendince bana hak verdiğini belirten bir şekilde kafa salladı. Bende o arada iğneye uç taktım ve dozunu ayarladım.
"Ben vurayım mı feraye?"
Kafamı şaşkınlıkla ona doğru kaldırdım. Ne diye o vuracaktı ki iğnemi. Zaten zebellah gibi dikilmişti karşımda.
Ne zebellahı be! Olsa olsa yunan tanrısı olur bundan.
Kafamı salladım aşağı yukarı evet anlamında. Ve bir anda ne yaptığımı fark edince gözlerim açıldı panikle. Evet mi demiştim ben!
Bilincim istem dışı hareket etmişti. Ben hayır diyecektim ama nasıl olmuştu ki bu.
Elimden iğneyi aldı yavaşça. Ben hala verdiğim saçma cevabın içsel çatışması yaşıyordum.
"Nerenden vuralım. Kolundan mı, bacağından mı, göbeğinden mi"
"sen nerden biliyorsun ki vurmayı"
Cidden nereden biliyordu ki vuracağı yerleri. Daha iğne ucunu takamamıştı.
Babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendi?
"eczacı anlattı. Her detayına kadar öğrendim sen merak etme"
Tek kaşımı kaldırdım öyle mi dercesine.
"Ama iğne ucunu takamadın"
"O bir anlık panikle oldu kızım"
Tek yanlı bir gülüş konu dudağıma. Öyle olsun dercesine kıvrıldı dudaklarım.
"Niye panik yapasın ki. Bence ben vurayım sen hiç paniğe girme"
Ben alttan alttan adama laf mı sokmuştum bana mı öyle geliyordu! Allah aşkına ben burada ne yapıyordum. Kendimi kaptırmıştım farkında olmadan. Birde adama üstten üstten konuşuyordum.
Birden demirhanın iki elini de yanımdan uzatıp sandalyeye tutunmasıyla nefesimi tuttum. Yüzünü yüzüme yaklaştırınca bende refleks olarak kafamı geriye yasladım ama alanım bitti ve kaldım öyle.
Yüzüme öyle yakındı ki. Taze nefesi saçlarımı okşuyordu. Derince yutkundum.
"Belki çok etkilenmişimdir, heyecandan elim ayağıma dolaşmıştır feraye. Olamaz mı"
Gözlerime bu kadar yakından niye bakıyordu bu adam. Ayrıca olamazdı. Niye benim taa ağzımın içine girmişti şuanda. Hiçbirinin sebebini bilmiyordum. Tek bildiğim bir an önce çekilmezse nefessizlikten öleceğimdi.
" Feraye"
Adımı seslenmesiyle başımı kaldırıp tekrar yüzüne baktım. Gözlerimi yumup açtım efendim dercesine. Güldü. O kadar içtendi ki gülüşü.
Ardından elinin tekini çenemin altına koyup çenemi kaldırıp yüzümü yüzüne yaklaştırdı.
"Nefes al"
Nefes al diyip çekilince ciğerlerime derin bir oksijen çektim ve bedenime bir rahatlama yayıldı.
"iğnemi verir misin artık"
İnsülin kalemini bana uzatırken konuştu.
"sadece nasıl vurulduğunu merak etmiştim, al"
Elinden şekeri alınmış mızmız bir çocuk gibi davranıyordu şuan. Niye gözüme bu kadar masum gözükmüştü bilmiyorum ama dayanamadım.
"Tamam sen vur bu seferlik"
Hemen iğneyi geri çekti. Gözleri patlamıştı resmen. Kocaman adamın düştüğü hal gerçek miydi yahu.
"Bakma öyle, ben küçükken hep doktor olmak isterdim. O sebepten bu hevesim. "
Öyle mi dercesine baktım.
"Neden olmadın peki."
"şimdi doktorlara vaka çıkarıyorum. Daha profesyonel daha pratik"
Otururduğum sandalyenin önünde diz çökerken söylediği şeylere anlam veremedim. Doktorlara vaka çıkarıyorum ne demekti?
"Nasıl yani, anlamadım"
"Güvenlik şirketim var. Bünyemizdeki kurum ve kişiler için tehdit oluşturan her kişiyi ortamdan uzaklaştırıyoruz. E tabii bunu da öpücük atarak yapmıyoruz feraye"
Bunu yeni öğreniyordum. Babasının şirketini devralmak için yurt dışında eğitim almaya gitmişti. Orayı devralacaktı bildiğim kadarıyla. Demek ki kendi düzenini bu şekilde kurmuştu. Ya da ikisini de bir arada götürüyordu.
Anladım dercesine başımı salladım. Kolumdan vuramazdı çünkü kolumdan vurması için elbiseyi komple çıkarmam gerekiyordu. Kolları yukarı o kadar sıyrılmazdı. E göbeğimi de açamayacağımdan bacağımdan vuracaktı.
Elbisemin eteğini diz kapağımın dört parmak yukarısına kadar topladım. Diz kapağımın yan tarafının dört beş parmak kadar yukarısından vuracaktı.
Elini diz kapağımın yanına koyup nereden vuracağına baktı. Kocaman elini etimde hissedince içime bir ürperti geldi.
Eli hala bacağımdayken başını kaldırıp gözlerime baktı.
"vuruyorum buradan."
Evet anlamında gözlerimi yumup kafamı salladığımda bismillah diyerek iğneyi batırdı ve kalemin tepesine basarak deri altıma enjekte olmasını sağladı. Birkaç saniye bekleyip çıkardığında duyduğumuz ses ile ikimizde yan tarafa döndük.
" Napıyorsunuz siz burada!"
Demirhan bağıran berfini görünce yüzünü buruşturdu ve tekrar bana döndü.
"Pamuk bastırmaya gerek var mı feraye"
Bu altı üstü bir insülin iğnesiydi. Kılcal damara denk gelip kanasa bile nokta kadar kanıyordu. Ayrıca arkada korkuluk gibi dikilen berfini umırsamayıp hala benimle ilgilenmesi garip gelmişti.
"Kanamadı ki gerek yok"
Tamam dercesine kafasını salladığında ayağa kalkıp berfine döndü.
"Hayırdır berfin, sorguya mı çekiyorsun"
Paniklediği her halinden belliydi. Konuşurken elleri birbirine dolanıyordu.
"Ha-hayır ben sadece seni merak ettim demirhan, yemekte yiyemedin şunun yüzünden"
Beni göstererek konuşmasıyla demirhanda arkasındaki bana dönüp baktı ve tekrar berfine döndü.
Bana insanların bu şekilde öteleyici konuşması önceden beni rahatsız etmezdi, sanırım alışmıştım. Ama artık tahammül edemiyordum. Bu durum canımı sıkıyordu.
"Demirhan değil demir! "
Demirhanın konuşmasıyla berfin anlamazca kaşlarını çattı.
"Yakınlarım haricinin bana demirhan demesinden hoşlanmıyorum. Ayrıca insanlara şu, diye hitap edilmez. İnsan üslubuyla var olur berfin, unutma. "
Demirhanın sözleriyle berfin alın al morun mor oldu. Bana diyecek söz bırakmamıştı bile. Çok haklıydı söylediğinde, insan gerçekten üslubuyla var olurdu.
Bir insanın hayatından geçtiyseniz o kişi sizi davranışlarınızla, tavırlarınızla ve üslubunuzla hatırlayacaktı.
Dikkatimden kaçmayan diğer bir şey ise demirhanın kendine yakınlarından başkasının demirhan diye hitabından hoşlanmadığını söylemesiydi.
Ben ona bir kez bile demir dememiştim. Her defasında tam adıyla sesleniştim ama bundan rahatsızlık duyduğunu söylememişti bana. Halbuki ben yakını değildim.
"Feraye, yemeğe çıkalım hadi"
Tamam deyip kafamı salladım ve önüne geçmemi bekleyen demirhanın yanına ilerlerdiğimde eliyle belimden destek verip ilerlemem için işaret verdi. Ona uyup yavaşça mutfaktan çıkıp merdivenlere yöneldim.
Masaya geldiğimizde masanın alt baş köşesine demirhan geçti. Yerine oturmadan yandaki sandalyeyi de benim için çekti ve oturdu.
"Heh geldiniz mi oğlum. Aliye servislerini aç yavrum"
Dilşad hanımın komutuyla Aliye hanım bize de servis açtı ve beklemeden yemeğe koyulduk. İçli köftelerden o kadar canım çekmiştir ki aşağıda görünce hemen bir tane alıp mideme gönderdim.
Tadı o kadar lezzetliydi ki. Şehnaz hanımda güzel yapardı ama bu bir başkaydı. Aklıma gelen isimle yüzümü buruşturdum.
Ben o konaktan çıktıktan sonra neler olduğunu merak ediyordum. Onları geride bırakmıştım ama aşamımıştım. Her şey çok yeniydi.
Üç yıl o evde o insanları ailem bilmiş başımın üstünde taşımıştım. Benim onları benimsediğim gibi onlar da beni benimsemiş içlerine almış sanmıştım ama bir sanrıdan fazlası değilmiş.
Şimdi daha iyi anlıyordum. Geçmişe dönüp baktığımda ben hep beni kabullensinler, fazlalık olarak görmesinler beni içlerine alsınlar diye kendimden onca ödün vermiştim.
Evde olan her işi yapmış o koca konağı tek başıma çekip çevirmiş hepsinin yardımına koşuşturmuştum, neden? Beni kabullensinler diye.
Oysa o kadar acı bir durummuşki aynı çatıda yaşadığım yabancıların beni sevmesi için çabalamak. Yeni idrakına varıyordum. Ben beni sevmezsem, ben kendi değerimin farkında olup kendime değer vermezsem öyle çirkin insan müsveddelerinden beni değerli görmelerini bekleyemezdim. İnsan önce kendisi sevecekti kendini.
Oysa çatı bile itmez kendisine sığınan kuşu, bir topraktan çiçek çıkaran emek elbet sevmeyi de beraberinde getirirdi.
O insanlar insanlıktan nasibini almamıştı. Harcanan emeğin karşılığını nankörlük bildiler.
Aklımdaki düşünceleri bir yana savurup bulunduğum an'a odaklanmaya çalıştım.
"Feraye sevdin sen bunu. Bak, annem yaptı diye demiyorum eli pek lezizdir tadına doyamazsın."
Demirhan önüme iki tane daha içliköfte koyarken konuşuyordu. Minnetle baktım ona. Tadını beğendiğimi ve yabancı olduğum bu insanlar ve ortamın içinde tekrar o tabağa uzanırken çekineceğim için ikinci kez almayacağımı da anlamış o yüzden kendisi koymuştu önüme.
Minnetle yüzüne bakıp gözlerimle teşekkür ettim ona.
"Ah yavrum ye çocuğum direncin artsın"
Dilşad hanımın gülümseyerek konuşmasıyla gülümsedim. Tam konuşacaktımki berfinin elindeki bardağı sertçe masaya koyup bana hitaben dilşad hanıma doğru konuşmasıyla ağzım açık kaldı.
"O yiyeceğini yedi aşağıda dilşad teyze. Bizzat demirhan yedirdi hemde"
Sözleriyle masaya bir bomba düştü ve herkesin üzerine yangını dağıldı.
Demirhan sakince elindeki çatalı masaya bırakıp berfine döndü. İlk tepki verense azvem hala oldu. Bense hala şaşkındım çünkü söylediği şeyin altındaki ima çok büyüktü. Neyi amaçlıyordu?
"O ne demek oluyor kızım."
Azvem hanım, berfine doğru konuşup keskin bakışlarını bana çevirdi. Kaşlarını kaldırmış alttan alttan bakıyordu.
"Az önce mutfağa indiğimde demirin eli feraye'nin bacaklarında dolanıyordu da... İğnesini vuruyordu yani onu kast ettim"
Demirhanın ona olan sert bakışlarına Karşın cümlesinin sonuna iğnemi vurduğunu eklemişti.
"İlahi kızım senin dilin pek patavatsız. Bizler bunu sorun etmeyiz belki ama ileride el kapısına gelin gideceksin aman diyeyim dikkat et ağzından çıkan söze."
Dilşad hanımın taşı gediğine koyup alttan verdiği mesajla berfinin gülümsemesi soldu.
"E bende beni olduğum gibi kabul eden bir aileye gelin giderim dilşad teyzeciğim."
Lafı lehine çevirmiş uyarı kısmını ti ye almıştı. Dilşad hanımasa sadece tebessüm ederek karışılık verdi.
Yemeği sonlandırıp divana geçtiğimizde gelen kahveleri içiyorduk. Azvem hanımın bakışları yanındaki dilanla konuştuktan sonra bir süre benim üzerimde oyalandı.
Benim hakkımda düşündüğü çok belliydi.
"Feraye"
Baskın sesiyle zaten onda olan bakışlarımı gözlerinden ayırmadan konuştum.
"Efendim "
"E boşanmış dul bir kadınsın artık. Ne yapmayı planlıyorsun merak ettim. Hatırladığım kadarıyla bir amcan vardı senin. Oraya mı döneceksin"
Bu şekilde söze başlanır mıydı? Elbette ki boşanmak ne ayıptı ne günah. Hele de beni mutsuzluğa iten üzerime bir kadın daha getirilen o evlikte prangalarımdan kurtulup boşanmam ne ayıptı ne de günah. Ama allahın kelamına gönül yıkarak başlanmazdı.
Lakin azvem hanım sözüne benim boşanmış, dul bir kadın olduğumu vurgulayarak başladı. Eğer ki arkamda benimde bir ailem, sığınacak bir kapım beni koruyup kollayacak anam babam olsaydı böyle lakırdılar edemezlerdi değil mi?
Dilşad hanım sessizce ağzının içinde hasbinallah deyip konuştu.
"O nereden çıktı şimdi abla. Bize mi düşmüş feraye'nin ne yapıp yapmayacağı. Hele de böyle sorulur muymuş canım."
Net bir şekilde kinaye barındıran sözlerine karşın azvem hanım tekrar konuştu.
"Kötü bir niyetim yok dilşad rahat olasın." ardından tekrar bana dönüp sözlerine devam etti.
"Beni yanlış anlama kızım belki hoş olmadı böyle söylemem ama yüz yıllardır dul'a dul demişler ne diyeyim. Gönlünü kırdıysam kusura kalma. Sana bir diyeceğim var ondan açtım bu konuyu"
Kadın kadının kurdu değil yurdu olmalıydı.
Lakin böyle kadınlar birbirini aşağılamaktan, hakir görmekten zevk alıyorlardı. Boşandığım için dul bir kadınım evet lakin boşanan bir erkekte dul olmalıydı. Ne yazık ki toplumumuzda aynı durumda olan kadın ve erkek için sadece kadına yaftalar yapıştırılırdı.
Elimdeki kahve fincanını önümdeki sehpaya koyup ellerimi dizlerimin üzerine koyup konuştum.
"Evet gerçekten hoş olmadı söyleminiz. Gönül yıkmak için konuşuyorsunuz sanki ama önemli değil. Buyurun sizi dinliyorum azvem hanım"
Sözlerimin üzerine berfin hin bir gülüş sergileyip konuştu.
"Yargılamadan önce yengemi bir dinle ferayeciğim. Senin iyiliğin için konuşuyor kadın"
Alttan laf vuruyordu bana aslında. O kadar belliydiki. Ayrıca gönül kırarak iyilik düşünenmi olurmuş Allah aşkına.
Ona sadece göz devirdim.
"şimdi sen kendine yeni bir hayat kuracaksın. Sıfırdan başlayacaksın her şeye. E daha da önemlisi kimin kimsen yok.Amcanları az çok bilirim onlardan da sana hayır gelmez. Gel bizim konağımızda çalış diyeceğim sana. Hemde yatılı. Yerin yurdun belli olur. İstersin istemezsin bilemem ama gönlüm el vermez gencecik kızı öyle sokaklara atmaya. Sonuçta ne anan var ne baban"
Neydi şimdi hu? Gerçekten iyi niyetle bana yardım etmeye mi çalışıyordu ya da beni aşağılamaya mı anlamıyordum. Düşününce dediğinde kötü bir şey yoktu. Gerçekten yerim yurdum yoktu ve elimdeki para da beni bir süre idare edebilirdi.
Zaten bir iş bulacaktım ki yüksek ihtimalle temizlik olacaktı o da. Ama üslubu o kadar küçük düşürücüydü ki...
Şu anda benim paraya, bir işe en önemlisi başımı sokacak bir dört duvara ihtiyacım vardı evet ama öncelikle benim kendime verdiğim sözüm vardı.
Ben bu başı artık eğmeyecektim. Omuzlarım artık dik duracaktı herkese, her şeye karşı.
Safi iyi niyetle ve tatlı dille söyleseydi, eğer o iyiliği hissetseydim dilanın halası olması umrumda bile olmazdı kabul ederdim.
En azından bir süre çalışır bu şehirden gidecek kadar birikim yapardım.
Demirhan sinirli gözlerle halasına bakıyordu ve benim bir şeyler söylememi beklediği çok açıktı.
Demirhanda fark ettiğim bir diğer özellik ise yanındakine söz hakkı tanıyordu. Elbette benim zaten söz hakkım vardı bunu o vermiyordu ama yanında berzan olsaydı şayet bana danışmadan benim yerime çoktan bir şeyler söyleyip konuyu kapatırdı.
"Kötü bir şey mi dedim kızım. Ne öyle kötü kötü bakıyorsunuz hepiniz"
Derince bir nefes alıp konuştum.
"Evet azvem hanım. Kötü bir şey dediniz. Hatta kötü birçok şey dediniz. İnce teklifiniz için teşekkür ederim dediğiniz gibi gerçekten bir işe ve kalacak yere ihtiyacım var lakin bir kadını aşağılayarak, hakir görerek ona iş vermeye, yardım etmeye çalışan bir kadının iyi niyetine dahi ihtiyacım yok "
Ben sözlerimi bitirip arkama yaslanırken demirhanında derin bir nefes vererek bana bakarken gözlerini sorun yok dercesine kırptığını gördüm. Nedensiz bir şekilde ondan güç alıyordum. Garipti ama bu odada o olmasa belki de bu kadar cesaretli davranamazdım.
Şaşkın ve alaycı bir gülüş döküldü azvem hanımın dudaklarından. Benden böyle bir cevap beklemediği çok açıktı. Eski ben olsa ağzını bile açamazdı. Ama ben artık kendimi ezdirmeyecektim. Yeterdi gururumun ayaklar altına alındığı. Elbette ki artık bu gibi insanlara minnet etmeyecektim. Bugün düşsemde yarın kalkardım.
Sezai karakoçun dediği gibi ; neyseki yarın var, umutların en sevdiği gün.
"Yanlış bir şey söylediysem söyleyin, ne dedim kızım. Sana sahip çıkacak anan baban yok, dul kadınsın sana sahip çıkalım ded-"
Avzem hanımın sözünü kesen şey demirhanın hiddetle önündeki sehpaya elini vurup ayağa kalkması oldu.
"Yeter hala! Feraye kendi kendine sahip çıkabilecek bir kadın. Ayrıca yolunu da çoktan çizdi. Yeri yurdu da hazır sen merakta kalma."
Avzem hanımın gözleri aldığı tepkiyle şaşkınlıkla açıldı. Yerinde diklendi ve konuştu.
"Hasbinalahu ve nimel vekiil, ne dedimde suçlu oldum şimdi ben oğlum. Kız kimsesiz, evi barkı yok yardım etmek istedim"
Her cümlesinde özellikle kimsesiz oluşuma vurgu yapan azvem hanıma karşın bu kezde dilşad hanım gerginlikle konuştu. O'da bu durumdan rahatsız olmuştu. Çünkü bir insanı hele de bir kadını kimsesizliğinden vurmak çok alçakçaydı.
"İlahi abla! Bugün sizin dilinizi eşek arıları soksun vallahi."
Dilşad hanımın ardından demirhan devam etti.
"Hala, sen madem iyilik etmek istiyorsun, iyi niyetin kabarmış ben gördüm onu. E ille de kimsesiz biri olsun diyorsun takdir de ettim...Biliyorsun şirketimiz her yıl kimsesiz çocuklara fon topluyor ve yardımda bulunuyoruz. Bu yıl da koruncuk vakfı için bağış yapacağız. Bir milyonunu sen tahsis edersin "
Azvem hanım aceleyle kalktı yerinden. Ağzı bir açıldı bir kapandı. Böyle bir durumla karşılaşacağı aklının ucundan geçmiyordu doğal olarak. Bir milyon çok paraydı ama demirhanda böyle rahat istediğine göre verebileceğinden emindi.
" Oğlum akıl karı mı dediğin. Bir milyon diyorsun. Tamam yapalım yardım, bilirsin ben çok severim hayır işlerini ama o kada-"
Demirhan telefonunu çıkarıp birini aradı hemen ve halasına bir dakika işareti yapıp susturdu.
Telefonda konuştu bir süre.
"Yok bizzat avzem şahin karşılayacak bir milyonunu. Sana eşinin adresini atacağım, sen kendisiyle görüşüp transferi yaparsın serdar"
Ardından birkaç kelime daha konuşup birisini daha aradı ve onunla da konuşup kapattı. Aradığı kişi sanırım eniştesi oluyordu, yani avzem hamının eşi.
"Enişteyle de konuştum halacığım iş tamam. Bak, feraye ne güzel bir iyiliğe vesile oldu değil mi hala "
Demirhanın göz kırpıp halasına doğru konuştuğu an gerçekten komikti. Avzem hanım koltuğa kendini atmış eliyle kendini yelliyordu.
"Of tansiyonum çıktı, kolonya getir berfin kolonya"
Berfin kolonyayı alıp bileklerini ovalarken o resmen ayılıp bayılıyordu. Dilşad hanımsa sarımsaklı ayran yaptırmıştı. O 'da alttan alta gülüyordu.
Çok geçmeden hepsi kalktı. Evli evine köylü köyüne dağıldı. Bende gitmek istedim ama dilşad hanım izin vermedi ve bu gece misafir etmek istedi. Bunu diyeceğini de biliyordum o yüzden itiraz etmedim.
Onlar gittikten sonra avzem hanımın hallerine çok gülmüştük. Lakin çok gülen çok ağlardı. Berfinin kıskançlığı ve avzem hanımın benim yüzümden kaybettiği bir milyonu dolayısıyla bana bilenmesinin başıma patlayacağını bilmeden koydum o gece başımı yastığa.
Yeni doğan günün bana getireceği belaları bilmeden kapadım gözlerimi.
Ay bu bölümde ortalığı karıştıramadık anacım nooluyoo
Sizce başımıza ne belalar gelecek? Öpüldünüüz 😽
|
0% |