@zeybik_yz
|
Meğer yanı başımda filizlenen her ihaneti kendi ellerimle sulamışım. Olanlar aklıma düştüğünde zihnimde çarpan en belirgin sözdür bu.
Sakin bir sabaha gözlerimi açtığımda kaygısızdım. Gamsızdım. Ve bu o kadar müthiş bir duyguymuş ki. Yeni bir hayata başlamıştım, dahası artık anı yaşamak istiyordum. İlerisini düşünmeden.
Bugün bu evden de gidecek kendime bir düzen kurmaya çalışacaktım. Onun kaygısı bile benliğimi sarmıyordu. Olması gereken buydu, yapacağımı biliyordum ve yapacaktım.
Bu güne dek kimse ne denli yorgun olduğumu sormamıştı. Aksine herkes bende dinlenmek istemişti. Ben bilirdim içime içime ağladığım geceleri.
O aileye ben kendimi adamış, kul köle olmuştum. Şimdi anlıyordum omuzlarıma aldığım yükün ağırlığını.
Genç yaşımda bir evi boynuma bırakmışlardı meğer. Bir aileyi sabah akşam ben doyurmuş, Allahın her günü koca konağı temizlemiş çamaşırlarını yıkayıp, ütüleyip birde dolaplarına asmıştım.
Anne yüzü görmeyen anne ne demek bilmeyen ben, bir ailenin annesi olmuştum meğer. Hemde zerre kadar sevgi, saygı almadan.
Daha fazla beni limanı yanmış bir gemideymişim gibi çaresiz hissettiren şeyleri düşünüp moralimi bozmak istemediğimden düşünmekten vazgeçip akışa bıraktım kendimi.
Yeni uyanmış mahmur halimle yatakta öylece tavana bakarken dışarıdan gelen cıvıl cıvıl kuş sesleri, cam açık olduğu için kulağıma dolan rüzgarın o tatlı hışırtısı bana öyle bir dinginlik sunuyordu ki. İstemsizce gülümsedim.
Bir süre daha gözlerimi kapatıp hem doğayı hem kendimi dinlediğimde derin bir nefesi içime hapsedip özgürlüğüne kavuşturduktan sonra kendi özgürlüğüm için yataktan doğruldum.
Tekli klasik berjerin üzerine koyulmuş kıyafetleri görünce gülümsemeden edemedim. Ya dilşad hanım ya da demirhan beni düşünüp kıyafet bırakmışlardı odaya. Düşünüldüğümü, değer gördüğüm hissetmeyeli o kadar uzun zaman olmuştu ki böyle ufacık bir şey bile içimde çiçekler açtırıyordu.
Hızlıca banyoda işimi halledip benim için bırakılan kıyafetleri giydim. Saçlarımı da tarayıp at kuyruğu yaparak aynadaki yansımamı süzdüm.
Güzelliğim sahiden Şehnaz hanımın dediği gibi bir bakanı bir daha baktıracak türden miydi bilmiyorum ama beni yoksunluklara sürüklemişti.
Sevgiden yoksun bırakmıştı beni, değer görmekten, sakınılmaktan, en önemlisi kendi hayatımdan yoksun bırakmıştı. Güzellik gerçekten on para etmiyordu. Beni çaresizlikler içinde bırakmıştı.
Hayat bu ya her kalp kendi mucizesini beklerdi.
Daha fazla oyalanmadan odadan çıkmak için kapıyı açacağım sırada aşağıdan gelen seslerle kaşlarım çatıldı. Bir bağırışma değildi ama kesinlikle birileri tartışıyordu.
Hızlıca merdivenlere yönelip merdivenlerin başına geldiğim sırada aşağıdaki seslerin sahiplerini görmemle yüreğim ağzıma geldi. Başımdan aşağı dökülen kaynar sular beni yaktı yandırdı.
Benim bu dipsiz kuyuya düşmeme sebep olanlar, bir ömrü önlerinde çalışarak çürüttüğüm aile aşağıdaydı. Tabii ne kadir ne kıymet bilmeden oradan oraya savurdukları benim üzerimde hak iddia edip götürmek isteyeceklerdi biliyorum.
Amcam olacak hayırsızın kapıdaki korumayı ittirip içeri girmeye çalışmasına karşın önünde set olan iki koruma ona izin vermiyordu. O da deli dana gibi bağırınıyordu.
"Çekil ulan, yeğenim burada benim."
Korumalardan biri geçişine izin vermezken diğeri avluya hızla girip konuşan demirhana cevap vermek için yanına ilerledi.
"Destur ulan! Kerim , bu saatte evime densizce girmeye çalışan bu herifler kim."
Adının kerim olduğunu öğrendiğim koruma ceketinin önünü ilikleyerek konuşmaya başladı. O arada amcamda 'tamam ulan bırak' diyerek diğer korumanın elinden kurtulmuş dağılan üstünü düzeltiyordu.
" Beyefendi konakta yeğeninin olduğunu iddia ediyor, onu görmek istiyormuş. Destursuz içeri girmek isteyince izin vermedik. O yüzden kargaşa çıktı kusura bakmayın"
Demirhan bakışlarını sorun yok dercesine konuşan adama değdirdi.
"Siz görevinizi yaptınız koçum. Sizlik bir durum yok"
Demirhan amcama dönüp bariton sesiyle konuştu.
"Hayırdır bey! Derdin ne senin"
Demirhanın sesine karşın amcam derince yutkundu. Ondan çekiniyordu, çok belliydi. Çekindiğini belli edercesine bir adım geri çekilerek söze girdi.
"Benim seninle bir derdim yok demir ağam. Duydum ki yeğenim feraye bu konaktaymış onun yeri amca ocağıdır el kapısı değil"
Geçmişten utanmadan yerimin amca ocağı olduğunu söylüyordu. Hiçbir değerimin olmadığı, köle gibi önlerinde olduğum o evden beni yaka paça gelin ederken amca ocağım değil miydi o ev.
Karşımda duran adama da karısına da kendi oğullarından çok iyiliğim dokunmuştu. Bir gram dahi karışık alamadığım nice iyiliklerim. Zorundalıklarım...
Layık olmayana yapılan iyilik, körün odasında mum yakmaya benzer.
"Yeğenini görmeye geldin anladım, onda sorun yok. Lakin misafirliğe böyle destursuz gelen adamı ben kapımdan içeri almam. Yalnızca feraye için geldiğinden seni buyur edeceğim içeri bilesin."
Amcamın sinirlendiği her halinden belli oluyordu. Eminim ki şu an sinirden köprüyordu.
" Efendi benim senin evine girmek gibi bir niyetim yok. Ben ferayeyi alıp gideceğim. Ya bana o'nu çağırın ya da çekilin önümden ben alayım "
Korkuyordum. Sonumun ne olacağından korkuyordum. Tam kurtuldum derken başa dönüp esaret altına gitmekten deli gibi korkuyordum.
Her ne kadar değiştiğimi, artık hiçbir allah kulunun boyunduruğu altına girmeyeceğimi söylesem de iş başa gelince kadar kolay olmuyordu.
Demirhan hasbinallah çekip tam konuşacaktı ki arkadan ağır ama yeri titreten adımlarla gelen dilşad hanımın sesiyle sustu.
"Destuur cemil efendi. Benim çatımdan benim kızımı götürmek öyle kolay mı sandın"
Annesinin verdiği tepkiyle demirhanın kaşları çatıldı usulca. Yüreğim pare pare çarparken bir yandan da olanları izliyordum lakin yanlarına gitmek için güç bulamıyordum.
Dilşad hanımın benim için aitlikle bahsetmesiyle yüreğim titredi ayrıca. Dilşad hanım tanıyordu. Amcamı da yengemi de, ve az çok o evde yaşadıklarımı biliyordu. Zaten o yüzden bu denli sert başlamıştı söze.
Amcama gerek kalmadan dilşad hanımı görünce yengem hemen öne atıldı.
"Hanım ağam sizi görmek ne güzel. Uzun zaman oldu haliniz keyfiniz yerindedir inşallah"
Sırf yaranmak için dilşad hanıma yanaşması bile o kadar iticiydi ki. Utanıyordum bu insanlardan. Dilşad hanım yengeme göz değdirip amcamın karşısına aynı zamanda demirhanın yanına geçtiğinde amcam söze girdi.
"Benim hiçbirinizle bir işim yok hanımım, çağırın ferayeyi size de daha fazla rahatsızlık vermeyelim"
Demirhan sert sesiyle amcama karşılık verdi.
"Ne yani siz ferayeyi götürmeye mi geldiz? Feraye'nin bu durumdan haberi olduğunu sanmıyorum."
Dilşad hanım da oğlunun peşine sözlerini sıraladı.
"Sabahın bu saatinde feraye nerden aklına düştü cemil, hayırdır"
Amcam sorulardan sıkılmış olacak ki bu sefer daha yüksek tonda ve yerinde hareketlenerek konuştu.
"yeğenim nerde benim. Niye saklıyorsunuz. Başına bir şey mi geldi yoksa, ağam nerde benim ferayem "
Beni candan bir şekilde sever gibi kendini acındırarak bağırmasıyla yerimde sıçrayıp koşarak aşağı indim. Beni önemser gibi konuşup hakkımda telaşlandığını sezdirmeye çalışıyordu. Eminim ki bu hislerin esamesi okunmuyordu onda.
Bir insanın elbisesini bilmem de yüzünde taşıdığı ifadeden kalbini görmek çokta zor olmuyordu.
"Amca, ne işiniz var sizin burada"
Sesimi duydukları gibi herkesin gözü üzerime çevrildi. Demirin ismimi söylemesiyle bakışlarımı ona değdirip tekrar amcam olacak adama çevirdim. Yanlarına da gelmiştim.
" Feraye, senin için geldik kızım, seni almaya. Topla eşyalarını gidelim kızım, el kapısına daha fazla zahmet vermeyelim ayıptır."
Kaç yıllık amcamdan ilk defa kızım kelimesini duyuyordum. Ne yani gözümü boyamaya falan mı çalışıyordu. Eğer. Önceden olsa belki de kanacağım bu sevgi kırıntıları artık bende yaprak kımıldatmıyordu.
Ağzımı açıp amcama cevap veremeden üstüme atılan yengemle neye uğradığımı şaşırdım. Kollarını sıkıca iki yanımdan dolmamış sıkıca bana sarılıyordu.
"Ah yengemm ne kadar özledim seni. Ne aradın ne sordun yıllardır, burnumda tütmüşsün yavrum" kollarını benden çekip yüzüme bakıp birdaha sarılınca bu sefer kendimden iterek uzaklaştırdım onu.
Ne olmuştu da ben böyle değere binmiştim anlamıyordum. Ben boşandığım için benim yüzüme bile bakmamaları gerekiyordu. Çünkü berzandan aldıkları bir para vardı ve evliliğim bittiğine göre kesilecekti.
Ben aklımdaki düşüncelerle boğuşup üç yıldır görmediğim insanların beni bu denli sahiplenmesinin şokunu da üstümden atamadığım için sessiz kalırken ne yapacağımı bilmezce gözlerimi onların üzerinde gezdiriyordum. Herkesin benden bir tepki bir cevap beklediği açıktı.
"Annem haklı feraye, çok özledik seni burnumuzda tüttün. Sana geldik feraye, senin için"
Amcamın oğlu harunun konuşmasıyla yüreğim korkuyla titredi ve gözlerim anında hemen yan çaprazımdaki demiri buldu. Bakışlarımla gözlerine sığındım o an. Korunmak isteyen küçük bir kız çocuğunun aciz bakışları vardı göz bebeklerimde.
Demirhan ne düşündü bu halime bilmiyorum ama bu durumdan çıkmak istediğimi anladı. Önce annesine baktı ve hafif bir baş hareketi yaptıktan sonra amcamlara dönüp konuşmaya başladı.
"Cemil bey bu böyle ayak üstü halledilecek bir mevzu değil. Feraye bizim misafirimiz ayrıca götürmeye geldiğinizden haberi bile yok. Buyurun bi kahvemizi için öyle konuşalım bu konuyu"
Demirhanın davetine gözleri ışıldadı amcamın, ona göre demirhan büyük bir insandı ve tahminimce onunla yakınlaşmaya çalışmak için fırsat elde ettiğini düşünüyordu. İnsan malını tanırdı sonuçta.
"Siz nasıl derseniz beyim, size zahmet vermemek için öyle alelacele gidelim demiştik. Madem öyle davete icabet etmek düşer değil mi dilşad hanımım"
Amcam dilşad hanımdan da onay almak istercesine konuşması ve dilşad hanımın nezaketen tebessümle karşılık vermesi üzerine baş hareketiyle karısı ve oğluna da işaret verdiğinde demirhanın gösterdiği yoldan divana ilerlemeye başladılar.
En sona harun kaldığında ben hala yerimde duruyordum. Kısa adımlarla yanıma gelip karşımda durdu.
"kuşun kafese girmesine çok az kaldı feraye, unutma kafeste doğan her kuş sahibine muhtaçtır"
Kendinin benim sahibim olduğunu iddia ediyordu. Aynı zamanda beni tehdit ediyordu. Bu geçen zamanda harun hiç değişmemişti. Gözlerindeki o arzu eskisinden de beterdi. Beni yakmak istiyordu.
Kendi menfaatleri söz konusu olduğu zaman, hiçbir ölçü tanımayan insanların arasında yaşıyorduk ve bu çok korkutucuydu...
...
Harun yanımdan gittikten sonra bir süre bahçede nefeslenmiş ve içeri doğru yönelmiştim.
Herkes büyük divana geçmiş oturuyordu. Kapıdan içeri girdiğim gibi demirhanın gözleri gözlerimi buldu. Beni görünce hafifçe tebessüm etti lakin ben karşılık veremedim. İçimde öyle bir tedirginlik vardı ki tebessüm dahi edemedim.
Yengem ışıldayan gözlerle etrafı izlerken amcam da göz ucuyla ona eşlik ediyordu.
Amcamın gözleri beni bulduğunda önce baştan aşağı süzdü ve dudağının kenarı hafifçe yukarı kırıldı. Biliyordum işte! Ben bu gülüşü tanıyordum. Yine darmaduman olmuş bir enkazın altında onlar için ben kalacaktım.
Amcam beni görünce eliyle yan tarafındaki boşluğa iki kez vurup işaret ederek beni çağırdı.
" sonunda geldin feraye. Gel bakalım yamacıma, amcan senin için geldi kızım."
Öyle konuşuyordu ki sanki canciğer amca yeğendik. Bu sözlerine dudaklarımı iğreltiyle kıvırmadan duramadım.
Onun gösterdiği yerin aksine karşısında ki boş koltuğa geçtim ve oturdum sıkıntıyla nefesimi verirken fark ettiğim şey ise harunun yanına oturduğumdu.
Sıkıntıyla tekrar nefesi ciğerlerime doldurdum.
Demirhanın bakışları üzerindeydi hissediyordum. Tam ağzını açıp bir şey diyecekti ki o sırada Aliye hanım elinde tepsiyle içeri girdi. Elindeki kahveleri bir kenara koyup sehpaları dizdi. Ardından amcam'dan başlayarak servise koyuldu.
Gergin bir sessizlik hüküm sürüyordu. Sessizliği bozan ise amcam olacak meziyetsizdi.
"Kesenize bereket dilşad hanımağam, demirhan beyim. Kahvelerimizi de içtiğimize göre haydi feraye al eşyalarını gidelim"
Amcamın ayaklanıp konuşmasıyla olduğum yerde gerildim. İstemiyordum onlarla o eve dönmeyi. Bir cehennemden ruhu virane bir şekilde çıkıp bir diğerine giremezdim. Bile bile bunu yapsam önce ben bana hakkımı helal etmezdim.
Onlarla gitmeyeceğimi söylemek için ayağa kalkıp konuşacaktım ki dilşad hanımın söze girmesiyle tekrar sustum.
"önce feraye'nin burda olduğunu sen nerden öğrendin onu söyle bakalım sen cemil efendi."
Amcam ya sabır çekip tekrar konuşmaya girdi. Hiç sabrı yoktu. Onlara yağ çekip işine gelirse kullanmak istiyordu ama o sabırsız bi adamdı.
"Avzem, avzem şahin söyledi. Aradı beni yeğeninin el kapısında el'e güne muhtaç bırakmak adamlığa sığıyor mu dedi. Oldu mu şimdi dilşad hanımın. De hayde çekilin önümüzden."
Söyledikleriyle kaşlarım şaşkınlıkla havalandı ve demirhanın bakışları anında bana döndü. Mahcup bir ifadeyle bakıyordu bana. Halası yüzünden.
Çok garipti ki hayat kötülüğünüzün dokunmadığı insanlardan dahi işte böyle darbe yedirirdi.
Yüzsüzdür insanoğlu, kimse bilmez fendini. Kime iyilik yaptıysan ondan koru kendini.
Bu suskunluk bana yetmiş olacak ki omuzlarımı dik tutup konuştum.
"Amca yet-"
Daha sözüme başlayamadan Demirhanın Amcama dönüp konuşmasıyla kaldım öylece.
"Orada bi duracaksın efendi! Ben ferayeden sizinle geleceğine dair hiçbir şey duymadım. Aksini söylene kadar feraye sizinle hiçbir yere gelmiyor! "
Amcam sinirle iki elinin avuçlarını yüzüne sürüp konuştu.
"Ne olmasını bekliyorsun sen bey! Dul bir karıdır artık o, senin evinde, yamacında ne işi olur. O bana kardeşimin emaneti, onun namusu benim namusumdur, el diline düşürmem bilesin!"
Gerçekten benim namusumu kendi namusu bilen adam bu muydu? Beni resmen berzana gelin olmam için satıp üstümden para kazanan bu adam şimdi benim namusumu koruyordu güya! Hıh ne ironiydi ama!
Onlar tartışırken onlara doğru bir adım arıyordum ki kolumdan yavaşça çekilmemle harunu dibimde buldum. Dilşad hanım ve demirhan sırtı bize dönük bir şekilde amcamla tartışıyorlardı. Bizi fark etmiyorlardı bile.
"Harun bırak kolumu"
"şşşş"
Harun beni susturup elindeki telefonu bana uzattı. Anlamaz bakışlarla ona bakarken telefonda ortaya basıp bekleyen videoyu oynatmaya başladı. Burası... Burası bizim odamızdı. Berzan ve benim yatak odam. Anlayamadım ilk başta ama saniyeler içinde berzanın ve benim çıplak bedenlerimiz belirdi ekranda.
Biz... Biz sevişirken daha doğrusu berzan bana sahip olurken çekilmiş bir videoydu bu. İkimizinde vücudunun her detayı ortadaydı. Lakin bir farkla. Bana dokunan adam berzandı eminim ama yüzü tamamiyle harunun yüzüydü. Sanki... Sanki berzan değilde o pislikle...
Nasıl, nasıl olurdu böyle bir şey. Böyle bir video neden vardı, videodaki kişi neden berzan değil de yanımdaki şerefsizdi!
"Yeminim olsun feraye bir şehire değil bir dünyaya yayarım bu görüntüleri. Sessizce bizimle eve döneceksin, ha dönmezsen eski kocan ve aileside, şu karşındaki iki kişi de dahil bir şehir seni orospu yerine koyacak. Gitsen bile hiçbir yerde barınamayacaksın. Şimdi karar senin, iyi düşün"
Harunun beynimin içine işleyen sözleri çok ağırdı. Böyle bir şey nasıl olurdu hala anlayamıyordum. Asla şüphem yoktu, dediğini yapardı bir şehire değil bir dünyaya yayardı bu görüntüleri biliyorum. O kadar gerçekçiydi ki herkes buna inanacaktı herkes
Aklım darmadağın oldu. Tüm algılarım kapandı. Beynim uyuştu, bedenimi bir alev bastı. Titremeye başladım. Kendimi kontrol etmeye çalışıyordum ne yapmam gerektiğini bilmiyordum tek bildiğim o görüntülerin yayılmaması gerektiğiydi.
Çünkü inanmazlardı. Kahretsin bana kimse inanmazdı! Zaten bana inanıp arkamda duracak kimsem de yoktu. Ne yapacaktım bu beladan kurtulmak için. Aklıma ilk geleni bağırarak söyledim.
"Gitmek istiyorum!"
Herkesin bakışları üzerime çevrildi. Demirhana kaydı bakışlarım sadece. Bakışlarımda be ne gördü bilmiyorum ama kaşları çatıldı.
"Emin misin feraye, ben kendine yeni bir hayat kurmak istediğini sanıyord-"
Arkamdan koluma dokunup eliyle uyarı verircesine sıkan harunla aceleyle tekrar konuştum. Söylenecek çok şey vardı ama söylememeye karar verdim.
"Gitmek istiyorum demirhan, kimim kimsem yok o- onlardan başka. Teşekkür ederim bana evinizi açıp yardım ettiniz."
Düşünmeden konuşmak nişan almadan ateş etmeye benzerdi ve ben bilemeden namluyu kendime doğrultmuştum. Tam on ikiden.
Sözlerimin üzerine demirhanın anlamaz bakışları üzerimde dolaştı. Bakışlarında bariz bir öfke ve bir şeyler daha vardı. Lakin ben daha çözemeden kapanan bilincimle kendimi yerde buldum...
Düşman uzakta aranmazdı. Ya can bağımız vardı, ya kan bağımız...
Umarım keyifle okumuşsunuzdur🙃
|
0% |