Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@zeybik_yz

 

Tökezlemek de iyidir bazen, dostu düşmandan ayırırsınız. En çok da insanları yanınızda sanıp karşınızda gördüğünüzde tanırsınız.

 

Bu insanlar beni kimsesizliğimden vurup saf oluşuma güvenmişti. En çokta berzan. Beni kaybetmeyeceğini sanıyordu. Beni yerden yere vurup bin bir parçaya da ayırsa gidecek yerim, ardımda güvendiğim dağım, sığınacak bir limanım yok diye gidemem sanıyordu.

 

Öyle bir gidecektim ki esamem okunmayacaktı.

 

Bana safderun derlerdi. Meğer ne çok vermişim bu ismin hakkını. Saftım ben. Gerçekten saftım. Ola ki biri bana kötülük etse, başıma kakana kadar anlamazdım. Kötü düşünmezdim ki ben. İnsanları da kendim gibi iyi niyetli sanardım!

 

Çünkü ben her kötülüğün altında iyi niyet arardım.

 

Yalnızlığımı ve sevilmemişliğimi buram buram hissediyordum. Avluda ki onlarca insan anlamazca yüzüme bakarken ben yine dem vurduğum o yalnızlığıma sığındım.

 

Elimi merdivenlerin trabzanına koydum. Sükunetle indim merdivenleri. Karşımdaki gelin damada doğru ilerlerken etraftan gelen şaşkınlık nidalarını duyuyordum. Kim bu diyorlardı. Kim bu kadın.

 

Gerçekten bilmiyorlar mıydı? Evet beni çok kimse tanımazdı.Evden pek çıkarılmadığım gibi eve gelen misafirler olduğunda da iş yapmaktan mutfaktan çıkamazdım. - Bazı zamanlarda da kaynanamın isteğiyle odamdan çıkamazdım! - Şehnaz hanımın bunu özellikle yaptığını, beni tanıtmak istemediğini hissederdim zaman zaman. Demek ki hislerimde haklıydım.

 

Küçük ama kendinden emin adımlarla salına salına karşılarına geldiğimde ilk konuşan berzan oldu.

 

" Feraye, ne işin var senin aşağıda"

 

Dişlerini sıkarak konuşuyordu. Alev çıkıyordu gözlerinden. Bana böyle bakmasına alışkın değildim. O bana hep güzel bakardı.

 

Keşke hep öyle kalsaydı...

 

"kocamın düğününü yakından izlemek istedim."

 

Kocamın düğünü... Ne kadar da can yakıcı iki kelimeydi bu böyle. Berzan gözlerini kapatıp sinirle bir nefes aldı.

 

"Feraye çık çabuk yukarı, beni deli etme"

 

Hayır dercesine iki yana salladım kafamı.

 

Ben şuan o kadar utanıyordum ki. Utanması gereken asıl bu insanlarken ben içten içe utancımdan ölüyordum.

 

Kimsesizim diye bu durumlara mı düşmeliydim.

 

Anne babamı hatırlamıyordum ben. Tanımıyordum onları. Eğer olsalardı, var olsalardı da bu kadar canım yanar mıydı.

 

Mesela annem kızının üzerine kuma geldi, ölüm elbisesini asıl giyen kızı oldu diye üzülür müydü. Ya da babam dağ gibi arkamda durup beni bu kötülüklerin içinden çeker alır mıydı.

 

Bilmiyordum ki. Anneye sığınmak babaya güvenmek ne demek bilmiyordum ben. Kendi kendimi kurtaracaktım bu aşağılık durumdan.

 

"FERAYE, sana diyorum!"

 

Berzanın bağırmasıyla daldığım diyarlardan çıktım. Üzerimde öyle bir sükunet vardı ki. Üzerimde ki sükunete rağmen beni dışardan gören deli diyebilirdi. Ağzı burnu ağlamaktan şişmiş, bembeyaz yüzü kızarmış, saçı başı birbirine girmiş beni deli bile sanabilirlerdi.

 

"Daha ne kadar hapsedeceksiniz beni bu eve! Çocuklarını doğuracak bir kadında var artık. Bırak gideyim berzan"

 

Sakin sakin konuşuyordum. Uzlaşmaya varmak istercesine. Anlasın istiyordum. Beni anlasın. Baksın ve halimi görsün.

 

Berzan elini koluma sarıp sıkı sıkıya tuttu. Öyle sıkıyordu ki parmaklarının izi çıkacaktı eminim. Berzan benim canımı yakıyordu. Berzan benim canımı yakıyordu!

 

"Çık yukarı, birazdan geliyorum konuşacağız. Sana sakın aşağı inme dedim feraye. Çık şimdi!"

 

Dişlerini sıka sıka konuşup kolumdaki eliyle beni savurunca tökezledim ama düşmedim. İnsanlardan gelen hayret nidalarını duyuyordum. Ama hala aklım almıyordu. Bu adamın üç yıllık evli olduğunu bilmediklerine inanmıyordum. Bilenler de bilmemezlikten mi geliyordu.

 

O kadar mı yoktum ben bu insanların hayatlarında. Hiç mi var olmamıştım sahi?

 

Ortama dağılan bariton sesle kalabalığın dikkatleri arkama çevrildi.

 

"NE DÖNÜYOR ULAN BU EVDE! KİM BU HANIMEFENDİ?"

 

Arkamdaki sesi ilk defa duysam da kimden çıktığını biliyordum. Merdivenlerin başında göz göze geldiğim o adamdı eminim.

 

"Bir şey döndüğü yok! Feraye de şimdi odasına çıkıyor. Hadi ferayee!"

 

Öfkeyle soluyordu berzan. Gerginliği her halinden belliydi.

 

"Odam falan yok benim. Benim bu konakta bir yerim var mı ki odam da olsun.Sen beni boşayacaksın, bende defolup gideceğim buradan berzan! "

 

Zaten hiç olmamış ki.

 

Birden kolumdan tutularak geriye çekilmemle sendeledim. Şehnaz hanım tırnaklarını etime öyle bir bastırıyordu ki dişlerimi sıktım.

 

Aslında benim canım çok tatlıydı. Elime kıymık batsa oturur ağlardım.

 

" Sen ne yaptığının farkında mısın soysuz köpek! Geç yukarı, senin hesabını kendi ellerimle keseceğim"

 

Artık beni korkutamazdı ki. Kaybedecek tek bir şeyim kalmamıştı. Bana soysuz köpek diyordu ama asıl soysuz kendisiydi.

 

Hem anam, babam yok diye soysuz olmuyordumya!

 

Kolumu elinden sertçe çekip kurtardım.

 

"Bırakın kolumu şehnaz hanım! Boşasın beni gideceğim. Daha ne istiyorsunuz? Bir parça canım var bırakın oda bana kalsın "

 

"Birisi burada ne haltlar döndüğünü anlatsın! Ne diyor ulan bu kadın? Ne kocasından bahsediyor berzan ağa!"

 

Ardımdaki heybetli bedenin yanımdan geçip biraz önümde durmasıyla gölgesi üzerime düştü. Öyle büyüktü ki.

 

Etraftan gelen uğultulara rağmen kimse bir açıklama yapmıyordu. Benim söylediğimin bir değeri yoktu yani.

 

"Kimsenin edecek tek kelimesi yok demek" o adam, berzanın yanında dikilen dilanın kolundan tutup kendine çekti.

 

"yürü dilan gidiyoruz! Yarından tezi yok boşanacaksınız. Şirketle bağladığınız tüm anlaşmalar da feshedildi. Kız kardeşimle hiçbir bağınız kalmayacak. Evcilik mi oynuyoruz ulan burada!"

 

Dilan o adamın elinden ellerini kurtarmaya çalışarak çırpınıyordu. Berzansa öküzün trene baktığı gibi olanları izliyordu.

 

"Abi dur kurbanın olayım dur. Yanlış anladın sen"

 

Civan ağanın sert sesi yankılandığında ikiside olduğu yerde durdu. Tüm sesler kesildi.

 

"Benim evimden, benim gelinimi çıkarmak öyle kolay mı sandın demir ağa. Dilan artık çalhanoğlu değil bir koçark'tır. Haddini hududunu bilesin!"

 

"Haddini aşan sizlersiniz Civan ağa! Bu kadın ortaya düşmüş daha bir saat önce kardeşimle nikahlanmış adama kocam diyor, sizin oğlunuz da ağzını açıp ne kocası ulan demiyor."

 

Berzan zaten en iyi susmayı bilirdi. Onun dili bir bana çıkardı.

 

"Deli o deli! Ne dediğini bilmiyor demir oğlum. Bu konakta yaşıyor bizimle. Anası atası yoktur, yazıktır sahip çıktık bizde. Beni de anası sanar bazen. Aklı gidip geliyor!"

 

Şehnaz hanımın sözleriyle şok dalgası yayıldı beynime. Demir dedikleri adama dönüp kafamı hızla iki yana salladım. Deli değilim ben diyecektim. Ben deli değilim.

 

"E-evet abi. Hatırlasana seneler önce sen gitmeden bizim konakta çalışan hasta bir kız vardı. Hani sen üzülürdün o haline hep. O kız işte bu. Yazık zamanla bu hale geldi. Amcası da sahip çıkmayınca şehnaz hanım almış kanadının altına... H-hem abi biz resmi nikahımızı kıyıp geldik. Dediği gibi olsa nasıl evlenelim "

 

Acele acele kendini açıklamaya çalıştığından o kadar hızlı konuşmuştu ki arada harfleri yutmuştu.

 

Berzan karşı çıkacaktı. Berzan benim karım deli değil diyecekti. Yavaşça beklentiyle berzana döndüğüm sıra da demir denilen adamın ağzından fısıltıyla adım döküldü.

 

Feraye

 

Feraye ya feraye. Ak yüzlü kara bahtlı feraye...

 

Berzan hala susuyordu. Benim ağzımdan tek kelime çıkmadan onun beni savunmasını bekliyordum. Bilirim bu halde bırakmazdı beni. Beklentiyle dolmuş gözlerimi gözlerine dikmiş bakıyordum.

 

"Bu duyduklarım doğru mu berzan! Bu kadının seninle bir bağı var mı yok mu?"

 

"Yok oğlum elin delisinin benim oğlumla ne ilgisi olu-"

 

"Size sormadım şehnaz hanım! Oğlunuzun ağzı dili var."

 

Demeyecek miydi berzan? Bana sahip çıkmayacak mıydı. Son kez beklentiyle düşmüş sesimle berzana yalvarır tonda seslendim.

 

"Değil desene, kurban olayım benim karım deli değil desene berzan"

 

Tireyen sesime karşın dik durmaya çabalıyordum.

 

Berzan gözlerimin içine baktı. Hala bana sinirle bakıyordu, hala.

 

"Anamın dediği doğrudur, hem senin gözünün önünde nikahlarımız kıyılmadı mı, daha neyi sorguluyorsun"

 

Omuzlarım yenilgiye düştü. Demek ki aynı evin içinde yaşamak kimseyi aile yapmıyordu. Utandım. Halimden çok utandım. Burada benimle evli olduğunu bilen onlarca insan vardı ama ses etmiyorlardı. Hepsinin yerine ben utandım.

 

Emeğine yanarmış insan, giden zaten hikaye...

 

Bedenimi taşıyamıyordum, bir parça canım ağır geliyordu dizlerime.

 

Dilana döndüğümde dilanda korku dolu gözlerle bana bakıyordu.

 

"Duydun işte abi. Daha neyi sorguluyorsun. Düğünümü mahvetti bu deli kadın"

 

Bağırıyordu. Niye bağırıyordu ki zaten herkes etrafında pervaneydi. Duyarlardı ki onu.

 

"Hiç utanmıyorsun değil mi dilan, bir parça olsun yüzün kızarmıyor!"

 

Yalanı diline dolayanın sesi yüksek çıkıyordu. Gerçeği bilenin özünde ise sessizlik vardı.

 

Midem bulanıyor başım dönüyordu. Şekerim vardı benim, ağzım dilim kurumuştu, su içmeli ve bu evden gitmeliydim.

 

Berzan bir şeyler söylüyordu ama duymuyordum. Herkes bir şeyler söylüyordu çok gürültü vardı.

 

Ben bir bardak su içip gidecektim. Mutfağa giden yönümü tekrar avlunun çıkışına yönettim.

 

Yok yok, bir bardak su dahi içmemeliydim.

 

Dışarıdan deli gibi mi gözüküyordum bilmiyorum. Kalbimin yükü artmış kan beynime pompalanıyordu sanki. Bedenimi bir ateş basmıştı ama titriyordum da. Son hatırladığım şey avlunun çıkışına gelemeden güvercin misali beyazlar içinde yere yığılıp kalmam oldu.

 

Yüreği soğuyanın savaşı biterdi. Benim savaşım bitmişti...

 

Sizce feraye ne yapmalı??

 

Demirhan yavaş yavaş kurguya giriş yapıyor. Ne düşünüyorsunuz?

Loading...
0%