Yeni Üyelik
2.
Bölüm

Siparişten aşka bölüm 2

@zeylalvci

Asıl olay işe gidince başlıyor sonuna kadar okumayı unutmayın ki bir anlamı olsun🧸

Pencereden gözüme vuran ışık ile uyandım. Yataktan hiç kalkasım yoktu keşke tüm gün izinli olsaydım da gün boyu yatsaydım. İşe başlayalı 3 ay olmuştu ama ben hâlâ her gün aşırı yorulmayı becerebiliyordum. Telefonuma uzandım ve saatin 10 olduğunu gördüm. Annemi dinleyip perdeleri çekseydim bu saatte uyanmazdım. Güne düzgün başlayıp işe gidene kadar düzgün değerlendirebilirdim ama ben tembel bir kızdım ayağa kalktım ve perdeyi çekip tekrar kendimi yatağa attım. Yok olmuyordu bir kez uyanınca tekrar uyuyamıyordum. Mecburi olarak kalktım ve doğrudan lavaboya gidip yüzümü yıkadım. Basit bir kahvaltı "gevrek" yaparken aynı anda instagram da Bertuğ Barlas'ın bir reelsini gördüm. Türkiye'nin en iyi motorcularındandı. Hakkını yememek lazım çok güzel kullanıyordu. Motorsikletine ayrı bir hayranlığım vardı zaten. Hep kendimi o motorsikleti sürerken hayal ediyorum işte sadece hayal edebilirim. Kurye maaşıyla onun kullandığı BMW s1000rr 'yi ancak rüyamda alırdım. Gerçi rüyamda bile hiç alamamıştım orası ayrı konu. Kendimi şeker satıp çok mu tatlı bir gün bende yiyeceğim diyen Sezercik gibi hissediyorum. Bakabiliyorum ama alamıyorum. Ben hesabına bakarken yeni hikaye attı hemen tıkladım motoru ile yine yollara çıkmıştı. Hem profesyonel hem de çok şık sürmeyi nasıl başarıyordu? Yüzünü hiç görmemiştim hep kasklıydı ve özel olarakta araştırmamıştım. Belki aşağılarda bir yerde vardı belki de postlarında paylaşmıştı ama hiç merak edip bakmamıştım. Gözüm tekrardan saate kaydı 11.23 olmuştu gün hiç geçmiyordu ve benim de yapacak hiçbir şeyim yoktu. Ben böyle oflayıp puflarken birden bir mesaj geldi

"Günaydın."

Kaşlarım çatıldı bilinmeyen numaradan gelen mesajlara alışık değildim.

"Tanıyamadım da kimsin?" Yazdım. Anında yanıt geldi.

"Ah benim hatam Doruk ben"

"Doruk sen miydin ben de bu kim diyorum. Da numaramı nereden buldun?"

"Sen veririm veririm diyip 2 aydır erteleyince bende mecburi Merve'den aldım."

Merve neden numaramı benden habersiz veriyordu ki. Neyse en azından yabancıya değil Doruk'a vermişti. Bu bile hiç hoş değildi ama neyse.

"Anladım."

"Ben şey diyecektim bugün akşama kadar boşuz ya hani belki bir şeyler yaparız diye düşünmüştüm yani başka işin yoksa tabi"

"Aslında parkta resim yapmayı düşünüyordum. Ama istersen bana katılabilirsin"

"Çok iyi olur. Nerede park?"

"Ben sana geçince konum atarım."

"Tamam o zaman görüşürüz. "

"Görüşürüz."

Tek başıma kafa dinlemek güzel olabilirdi. Ama Doruk da kötü birisi değildi aksine çok mizahlı ve eğlenceli biriydi ve iyi de bir arkadaştı. Evde olan birkaç işimi hallettikten sonra hazırlanmaya başladım. Beyaz crobumun üzerine siyah deri ceketimi geçirdim. Altıma klasik siyah kot pantolon giydim hafif bir makyaj yaptım ve saçımı at kuyruğu şeklinde bağladım. Havalar çok soğuk değildi ama belli de olmuyordu malum Ekim ayıydı. Çantamı hazırladım ve kapıya yöneldim beyaz sporlarımı giyip evden çıktım. Park fazla uzak değildi 10 dakika içinde varmıştım. Yere oturdum. Hava güneşliydi güneş yüzüme vururken içim huzur doluyordu. O an hatırladım Doruk'a konum attım. Çizim defterimi çıkardım ve kendimce bir şeyler karalamaya başladım. Birkaç dakika sonra bir şey yüzüme vuran güneşi kapattı kafamı kaldırıp baktığımda ise Doruk olduğunu gördüm. Gülümsedim ve o da gülümsedi ve yanıma oturdu.

"Çok güzel çiziyorsun"

"Öyle bir şeyler karaladım işte çokta güzel olmadı"

"Hayır gerçekten güzel olmuş"

Gülümsemekle yetindim. Doruk her ne kadar iyi bir arkadaş bile olsa çok fazla samimi değildik ve onunla daha önce hiç iş dışı konuşmamıştım. Ne konuşacağımı bilmiyordum o yüzden susuyordum. Bu sessizliği bozan o olmuştu.

"Boş vakitlerinde genelde resim mi yaparsın?"

"Yani yorgun olmadığımda yapıyorum"

"İş çok yoğun oluyor pek sık çizmiyorsundur o zaman."

"Çat pat evet diyebilirim. Sahi sen bugün gündüz çalışacaktın neden gitmedin? "

"İzin aldım. Zaten kurye sayısı da yeterli olduğu için bir günlük kaçamak yapmama ses çıkarmadılar"

"Anladım"

Bütün bunları konuşurken aynı anda resim de çiziyordum neredeyse bitmişti. Gözüm bir anda elinde telefonu tutan Doruk'a gitti. Bunu yapmam yanlıştı ama bir anda gözüm telefona kaydı güneş parladığı için net görünmüyordu. Net görünen tek şey saatti ve ben burada az daha oturursam işe geç kalacağımı biliyordum.

" Doruk geç kalıyorum gitmem gerek kusura bakma şimdi eve geçsem ancak yetişirim" Dedim ve ayaklandım

"Tamam acele etme daha var yetişirsin saat 17.34"

"Trafiği bilmiyor musun sanki otobüsle gideceğim birde of yetişmez şimdi hadi görüşürüz"

Diyip hızla ilerlemeye başladım. Arkamdan Doruğun sesini duydum ama ne dediğini anlayamadım görüşürüz demiştir diye pek takılmadım eve doğru yola devam ettim. Eve vardım ilk önce duş almam gerekiyordu kıyafetlerimi ayarlayıp duşa girdim. Sıcak duştan sonra uykum gelmişti ama zaten tüm gün evdeydim şikayet etme gibi bir hakkım yoktu. Kıyafetlerimi giydim ve saçlarımı taradım. İş çantamı da hazırladım ve hızla evden çıktım saat 18.23 olmuştu ben geç kalmak üzereydim otobüs ile gitmeye vaktim yoktu taksi çevirmek için elimi salladım ilki durmadı güzel bir beka okuduktan sonra ikinci taksi durdu ve bindim. İş yerine vardığımda geçikmiştim 18.34 tü çok bir gecikme değildi ama 4 dakika içinde yeni sipariş gelme olasılığı da yok değildi yani. Arka tarafa geçip üzerimi değiştirdim. Ön tarafa geçmemle sipariş geldi iş başını devral demeleri bir oldu. Siparişi alıp yola çıktım ve günün ilk siparişi böyle başlamış oldu. Siparişi götürdüm ve teslim ettim geri döndüm ve yine bir siparişe gittim. Bu saatlerde çok yoğun sipariş oluyordu akşam yemeği için malzeme sipariş edenler ve direkt akşam yemeği söyleyenler ikisi de bu saatte birleşiyordu. Saatlerce en uzunu 15 dakika olan siparişleri götürüp getirdim. Artık saat gece 2 olmuştu siparişlerin sakinleştiği zamana girmiştik. Sipariş hiç olmuyor değildi ama sabahları olan yoğunluk gibi olmuyordu. Bizim gibi vardiyalı çalışanlar ve birkaç genç dışında sipariş genelde verilmezdi. Boş boş telefonumla oynarken Merve'nin yerine gelmiş olan Ayça'nın "Sipariş var Zeren" demesiyle ayıldım.

"Nereyeymiş buraya yakın mı?"

"Neredeyse 30 dakika uzaklıkta"

İçimden oha desemde bunu dışarı yansıtmadım belki de gündüzleri çok çalışıp ameliyata girip hayat kurtaran doktor sipariş vermiş olabilirdi üstelik bu benim işimdi ve itiraz etme durumum olamazdı. Usulca elindeki siparişi aldım ve yola çıktım. Hava çok soğumuştu Ekim ayı ne tuhaf bir aydı gündüzleri sıcak olup geceleri bu kadar soğuk olmak çok dengesiz bir aydı bana göre. Yoluma devam ederken aniden üzerime su damlası düştüğünü hissetmiştim. Yüksek sesle

"Oh hayır şimdi olmaz şimdi olmaz " Dedim ama bir etkisi de olmadı yağmur aktarmaya başladı. Ne köşeye çekip yağmurun dinmesini bekleyebilirdim ne de başka bir şey yapabilirdim. Yağmur çok hızlı yağıyordu gözlerim kısılmıştı açamıyordum havanın da karanlık olması devantaj sağlıyordu. Her yerim sırılsıklam olmuştu. En sonunda sipariş verilen eve gelmiştim. Büyük bir bahçesi vardı daha fazla ıslanmamak için bahçeyi koşarak geçtim artık daha ne kadar ıslanacaksam. Zile bastım ve kapının açılmasını bekledim. Beklerken titriyordum sırılsıklamdım ve hâlâ dışarıda ıslak halimle bekliyordum. Kapı açıldı ve

"Aman ne olmuş sana çok ıslanmışsın"

Siparişi uzattım ve boğuk çıkan sesimle siparişiniz dedim.

"Boşver şimdi siparişi içeriye geç benim yüzümden ne hale gelmişsin kusura bakma reis be geç geç içeri zatürre olacaksın şimdi"

"Yok ben girmeyeyim"

"Titriyorsun inat etme gir iki dakika"

Kimseye güvenmemem gerekiyordu ama dediği gibi içeriye geçmezsem zatürre olacaktım. Tereddüt etsem bile yavaşça içeriye girdim.

"Ben sana havlu filan getireyim de kurulan." Diyip diğer odaha geçti. Şöminesi yanıyordu ben ise o köşede ayakta onu bekliyordum.

"Valla yağmur yağacağını bilseydim sipariş etmezdim hakkını helal et kral." Dedi ve havluyu uzattı.

"Kaskını çıkar da kurulan yoksa içeriye girmenin bir anlamı kalmayacak" demesiyle hala kaskımın kafamda olduğunu fark ettim. Ve kaskımı çıkarmamla kaskıma sıkıştırdığım saçlarımın savrulması bir oldu. Adam bana şok olmuşcasına bakıyordu.

"Alıştım" Dedim usulca

"Neye alıştın?"

"Erkek sanılmaya"

"Yağmurdan sesin duyulmuyor ki yoksa ben anlardım kız olduğunu." Dedi ve hemen ardından

"Kurulanmayacak mısın?" Dedi.

"Hayır teşekkür ederim ben artık gideyim"

"Bu halinle mi? Daha yağmur bile durmadı" Dedi ve hemen ardından "Ben sana giyecek kıyafet getireyim ıslak ıslak kalma " diye ekledi.

Ağzımı açtım tam konuşacağım sırada

"Tek kelime itiraz etme benim yüzümden bu hale geldin bırakta kendi hatamı telafi edeyim." Dedi ve hızla başka odaya geçti. Hiç tanımadığım bir adamın evinde gece yarısı tek başıma bulunmam güvenli değildi ama korkmuyordum nedensizce içimde korku veya tedirginlik yoktu. İçeriye geri döndüğünde elinde siyah bir sweat ve gri bir eşofman vardı.

"Kusura bakma senin bedenine göre kıyafet bulamadım."

Kıyafetleri elime verdi. "Gel benimle" Dedi. Her ne kadar korkmuyor olsamda kapıya yakın durmak kapıdan uzaklaşmamamın en doğrusu olduğunu biliyordum bu yüzden kıpırdamadım. O bunu anlamış olacak ki "Peki buradan uzaklaşmak istemiyorsun madem ben mutfağa gidiyorum kapıyı kilitle giyindikten sonra aç ve bana haber ver" dedi ve elime anahtar uzattı. Odadan çıktı kapıyı örttü. Hemen ardından kapıya koşup kapıyı kilitledim. Üzerimi hızlıca değiştirdim. İş için giydiğim mor gömlek sırılsıklamdı üzerine giymiş olduğum siyah montta öyle. Giydiğim sweat bana geniş ve uzun olmuştu. Islak kıyafetlerden kurtulup kuru bir şeyler giymek az da olsa ısınmamı sağlamıştı. Kapı çaldı "Kıyafetini giydiysen girebilirmiyim?"

Islak kıyafetlerimi kucakladım. Yeri ıslatsın istemiyordum. Kapının kilidini çevirdim. Adam içeriye girdi elinde tepsi tepside ise kahve ve kurabiye vardı. "İçin ısınsın diye getirdim." Dedi kendini açıklama gereksinimi duyar gibi. Bana baktı ve ıslak kıyafetlerimin kucağımda olduğunu gördü. "Ne yapıyorsun bırak ıslak kıyafetleri yine ıslanacaksın"

Çekingen bir tavırla "Yer ıslansın istemedim" Dedim

"Islansın. Bırak şöminenin yanına kurur onlar orada. Sen al şu kahveyi iç için ısınsın"

Usulca kıyafetlerimi şöminenin kenarına bıraktım. Koltukta oturuyordu yanına gitmedim şöminenin yanında ayakta bekliyordum.

"Kahveyi içmeyecek misin?"

"..."

"Pekala belli ki insanlara güvenmiyorsun ve haklısın da o yüzden ısrar etmeyeceğim. Yine de içmek istersen diye buraya bırakıyorum. "

Çok düşünceli birisiydi kötü niyetli olduğunu düşünmüyordum. İlk başta erkek sanmıştı kötü bir niyeti olsa bir erkeği içeriye çağırmazdı diye düşündüm. Yanıma koymuş olduğu kahveyi elime aldım ve bir yudum içtim. Gerçekten de içim ısınmıştı. Ona güvendiğim için mutlu olmuştu belki de bana öyle gelmişti bilmiyorum.

"Teşekkür ederim "

"Neden teşekkür ediyorsun ben yapmam gerekeni yaptım "

"Hayır" diye itiraz ettim.

"Benim görevim bu sipariş alıp götürmek. Yağmur da olsa kar da olsa . Sen en başından beri yağmur yağacağını bilseydim sipariş vermezdim diyorsun. Üstelik evine alıp kuru kıyafet ve kahve veriyorsun. Bunlar senin yapman gerekenler değil"

"Ben bir insanım ve benim yapmam gerekenler tam olarak da bunlar "

"Ama yağmur yağması senin suçun değildi kendini yağmurda sipariş verdim diye suçluyor gibisin."

"..."

Cevap vermedi bende üstelemedim. "Ben artık gideyim teşekkür ederim tekrardan"

Camdan dışarıya baktı ve

"Hala yağmur yağıyor gidemezsin şuan " Dedi

"Şimdi gitmezsem gidecek bir işim olmayacak"

"Bu yağmurda motorla yola çıkmak çok tehlikeli. İşin mi daha önemli yoksa canın mı?"

Neden bu kadar düşünceliydi. Daha önce hiç kimse böyle önemsememişti. Ben kuryeydim ve işim buydu onlar da hep böyle düşünüyorlardı. Ama bu adam farklıydı kuryeden çok insan olarak bakıyordu ve insan olarak yapması gerektiğine inandığı şeyleri yapıyordu.

"Biraz daha dur yağmur dinerse git. Seni zorla tutmuyorum fakat tekrar ıslanmanı ve yağmurda yola çıkıp kaza yapma olasılığını düşünmek bile istemiyorum"

İtiraz etmek için ağzımı açtığımda ise

"Ne inatçı kızsın ya" Dedi

Kaşlarımı çattım.

"Ben inatçı değilim "

"Bunu diyerek bile benimle inada girmiş oluyorsun"

Gözlerim duvardaki saate kaydı 3.30 u çoktan geçmişti.

 

Loading...
0%