Yeni Üyelik
12.
Bölüm

10. Bölüm

@zeyneepaslann

Ben geldimmm

 

Lütfen yıldıza dokunmayı unutmayın.

 

Yorumlarda buluşalım🩷

 

 

   

✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨

 

 

"Alyssa Bennet. Işık Varisi."

 

Aaron'un tek nefeste söylediği cümleler, müdürün ve dayımın oldukları yerde donup kalmasını sağlamıştı. Duymayı bekledikleri kelimeler kesinlikle bunlar değildi. Biliyordum çünkü ilk duyduğumda onların şu an hissettiklerinin bir kaç kat fazlasını hissetmiştim.

 

Geçen zamanın ardından ilk kendine gelen müdür oldu. Boğazını temizledikten sonra söze girdi.

 

"Bunu sormak zorundayım, emin misiniz?"

 

Hakkında konuşulan kişi ben değilmişim gibi davranıp köşeme çekilmiş, bütün işi Aaron'a bırakmaya karar vermiştim. Kendim bile henüz hazmetme aşamasındayken kimseyi inandırmak için çabalamak istemiyordum.

 

Aaron konuşmayacağımı anladığında sözü devralmak zorunda kaldı.

 

"Saatler önce yaydığı ışıktan neredeyse kör olacaktım. Üstelik dövmesi oluştu. Yani oldukça eminim, eminiz."

 

Dayım sessizce beni izliyordu. Yüz ifadesinden anladığım kadarıyla hâlâ şaşkınlığı üstünden atamamıştı. Oda yine sessizliğe büründü. Olduğum yerde gergince oturuyor, bacağımı sallıyordum. Tek istediğim şu odadan bir an önce çıkmak ve kendimi sıcak suyun altına atmaktı. Dövmenin oluştuğu sırada acıdan bütün vücudum kasılmıştı. Sıktığım kaslarım şu an benden acısını çıkarıyor, her hücrem sızlıyordu.

 

"Işık kralına haber yollamalıyım. Seni görmek, tanışmak isteyecektir. Onbeş yıldır senin gelmeni bekliyor."

 

Ah. Evet. Bu kısımı düşünmemiştim. Açıkçası krallar, tanışmak istediğim insanlar listesinde asla yer almıyordu. Tanıdığım tek kralla yaşadıklarım belliydi. Bir tane daha kendini beğenmiş, bencil, acımasız bir kral, ancak kabuslarımın konusu olabilirdi. Lakin hayat benim istediklerimi gram umursamıyor, aksine beni tam tersi ile sınıyordu. Elimden ise hiçbir şey gelmiyordu.

 

Müdürün bana bakan gözlerine daha fazla kayıtsız kalamayarak başımı salladım. Ben Işık Varisiydim. Kral tabii ki benimle tanışmak isteyecekti. Bunu engellemenin hiçbir yolu yoktu. Kaderime küfretmeye devam etmektense onunla yüzleşmeliydim.

 

Aaron'la izin isteyerek ayaklandığımızda dayımda kalktı. Yanıma gelip tekrar bana sarıldığında ilk anki şaşkınlığı yaşamaktan kendimi alıkoyamadım. Yıllardır aynı evi paylaşırken bile bu kadar yakınlaşamamışken araya giren mesafeler dayımı oldukça etkilemişe benziyordu. Çünkü birbirimizden hiç bu kadar uzak kalmamıştık. Onaltı yıldır aynı evde yaşamanın getirdiği alışkanlıklar kolay silinmiyordu görünüşe göre.

 

Sarılmaya devam ederken kulağıma fısıldadı. "Seçildiğin için kendini zorunda hissetme. Eğer istemiyorsan seni hemen şimdi kaçırabilirim."

 

Söyledikleriyle gözlerim büyürken hızla cevap verdim. "Hayır, hayır. Kimseyi yüz üstü bırakamam, dayı. Eğer seçilmişsem mutlaka bir nedeni vardır. Burada kalacağım." Sesimi kimsenin duymaması için oldukça alçak tutmuştum. Bu sözleri kimse, özellikle müdür Hall, asla hoş karşılamazdı.

 

Dayım geri çekilerek başıyla onayladı. Kısa bir vedalaşmanın ardından sonunda odadan çıkmayı başarabilmiştik. Sessizce odaların bulunduğu kanada doğru ilerledik.

 

İkimizde konuşmayı denememiştik. Sessizlik içinde odamın olduğu koridora vardığımızda Aaron'a döndüm.

 

"Akşam yemeğinde görüşürüz."

 

Gözleriyle beni baştan aşağı süzdükten sonra konuştu. "Biraz kendini toparla, Alyssa. Şaşkın ve yorgun olduğunu biliyorum ama ne kadar hızlı toparlanırsan ve gerçeklere ne kadar hızlı adapte olursan o kadar iyi olur. Hem senin, hem bizim için. Başka bir seçeneğin yok. Daha önce söyledim. Önümüzde ki günler hiçbirimiz için kolay geçmeyecek. Akşam görüşürüz."

 

Odaya girdiğimde hızla etrafta göz gezdirdim. Kızlar dışarıda olmalıydı, oda bomboştu. Dolaptan kıyafetlerimi çıkararak kendimi banyoya attım. Sıcak suyun altına giren bedenim hızla tepki vermişti. Rahatlayan ve gevşeyen kaslarımla küvette uzanmaya devam ettim.

 

Bedeni rahatlatmanın yolu işte bu kadar kolaydı. Sıcak bir su, bazen iyi bir masaj ve uyku. Bir kaç saat içinde zinde bir şekilde kalkmayı başarabilirdiniz. Ama zihin yorgunluğu öyle değildi. Özellikle benim gibi düşüncelerini susturmayı başaramayan insanlar için tam bir ızdıraptı. Düşünmekten beynimin patlama noktasına geldiğini hissetsem bile bunu engelleyemiyordum. Aklımda Aaron'un söyledikleri dönüp duruyordu.

 

Haklıydı. Onlardan hem fiziksel hemde zihinsel olarak oldukça gerideydim. Onlar çocukluklarından beri kendilerini bu gerçeğe alıştırmışlardı. Amaçları vardı, bunun farkındalığıyla büyümüş, kendilerini geliştirmiş ve olası her sona alıştırmışlardı. Bense yıllardır kendimi yaşamaya bile ikna edebilmiş değildim. Dış dünyadan soyutlanmış bir hayat yaşarken zihnimdeki canavarları bile yenmeyi başaramamıştım. Cılız bedenim ile gerçek canavarlara karşı nasıl savaşacaktım?

 

Yıllardır yaşadığım amaçsız, monoton, birbirini tekrar eden günlerden sonra bir anda kendini bir karmaşanın ortasında buluvermiştim. Belki benim kurtuluşum olacaktı. Elbet Işık Ruhu'nun beni seçmesinin bir nedeni vardı. Tutunacak hiçbir şeyi kalmayan bana bir amaç vermişti.

 

Yaşamalıydım, çünkü insanların hayatları bana bağlı olabilirdi. Yaşamalıydım, çünkü kazanmamız gereken bir savaş vardı. Yaşamalıydım çünkü bana ihtiyacı olan insanlar vardı. Yaşamalıydım çünkü artık Olrian vardı.

 

Bu, benim hayatımda yeni bir sayfa açmak için mükemmel bir fırsat olabilirdi. Onaltı yıldır benimle olan bu bunalımdan kurtulmanın zamanı gelmişti belki de. Artık kendimi bulmalıydım. Bir insan nasıl olurda kendisini tanımazdı? Ben tanımıyordum. Ben kendimi tanımıyordum. Hiç çaba sarfetmemiştim. Başıma gelen her şeyi kabullenip bir bitki gibi yaşamak bana çok kolay gelmişti. Durum buydu, ben bir bitkiydim.

 

Gerçek dünyaya adım attığımda, bu kadar kısa zamanda gerçeklerin böylesine acımasızca yüzüme vurulacağından bir haberdim. Lakin ihtiyacım olan tam olarak buydu. İnsanın kendine yaptığı kötülüğü başka kimse yapamazdı. Canlı canlı mezara gömülmüştüm ve bunu yapan bizzat bendim.

 

Ben kendimin katiliydim.

 

Şimdi ise kendimi gömdüğüm o mezardan tırnaklarımla kazıyarak çıkmanın vakti gelmişti. Artık yaşamanın vakti gelmişti. Ailemin bana bıraktığı o büyük acı asla geçmeyecekti ama ben ona rağmen yaşamayı seçecektim. O evden canlı çıkan tek insan olarak, kendime bu kötülüğü daha fazla yapmayacaktım. Annem ve babam bunu isterdi.

 

Suda yeterince vakit geçirdiğime kanaat getirdikten sonra yavaşça çıktım. Zihnimde her şeyi yerli yerine oturtmuştum, şimdilik. İçimde oluşan kıpırtılarla kendimi gülümsemekten alıkoyamadım. Heyecanlıydım. En çokta kendimle tanışacağım için. Hiçbir sınır, engel koymayacaktım, içinden nasıl geliyorsa öyle davranacaktım. Ya batacaktım ya çıkacaktım. Verdiğim karar benim için ya başlangıç olacaktı ya da son.

 

Zihnimin içinden gelen ses ile hafifçe irkildim.

 

"Seninle gurur duyuyorum, insan. Bu kararı verebilmek senin için zor olsada başardın. Bugün yeni hayatının ilk günü. Tadını çıkart."

 

Olrian'dan aldığım bu onaylama bana güç vermişti. Verdiğim karardan her saniye daha mutlu oluyordum. Sanki kendime güvenim gelmişti. Kendimi yenilenmiş hissediyordum.

 

Dolabımın karşısına geldiğimde iç çamaşırlarımı çıkardıktan sonra siyah tulumu elime aldım. İyice kurulandıktan sonra üstümü giyindim. Yeterince uzun olan boyum ve şekilli fiziğim ile bana oldukça yakışıyordu. Ayaklarıma siyah botlarımı geçirdikten sonra ayaklandım. Saçlarımı güzelce taradıktan sonra yarım balıksırtı örüp aşağısını salınık bıraktım. Akademinin içi oldukça sıcaktı kuruması çok vakit almazdı.

 

Aynanın önünü biraz karıştırdığımda gördüğüm makyaj malzemeleri beni mutlu etmişti. Akademinin içinde fazla bir makyaj yapmak istemiyordum. Aslında çok bilmiyordumda. Pek ihtiyacım olmamıştı. Siyah göz kalemini elime alarak ince bir çizgi halinde sürdüm. Sıcaktan kızarmış yanaklarımı öyle bırakmaya karar vererek elime kırmızı ruju aldım. Tamamen sürmektense biraz renk vermek için kullandım. Kendimi incelediğimde gördüğüm görüntü beni memnun etmişti. Bence oldukça güzel görünüyordum.

 

Odadan çıkarak yemekhaneye doğru yol aldım. Kendimle olan kavgamı çözdüğümde insanların bakışlarının beni eskisi kadar rahatsız etmediğini fark ettim. Eskiden umrumda değilmiş gibi rol yapardım. Şimdi ise gerçekten umrumda değildi. Aksine hoşuma gitmeye başlamıştı. Zihnimin, düşüncelerimin ve hislerimin bu kadar hızlı değişmiş olması beni şaşırttı. Bu kadar hızlı adapte olabilmem oldukça garipti. Sanki yıllardır bu anı bekliyormuşta cesaret edememiş gibiydim. Belki gerçekten yıllardır bu anı bekliyordum.

 

Yemekhaneden içeriye girdiğimde hızlıca göz gezdirdim. Köşede oturan dörtlüyü gördüğümde yanlarına gitmeden önce kendime yemek almaya almaya karar verdim. Sebze çorbası, et yahnisi yanına biraz haşlanmış patates ve elma suyu aldım. Yanlarına yürümeye başladığımda beni ilk fark eden Ylena oldu. Koluyla yanında oturan Serena'yı dürttüğünde dönüp bana baktı. Hafifçe gülümseyerek yanlarına gittim.

 

"Selam." diyerek tepsiyi masaya bıraktım. Herkes selamıma karşılık verirken oturdum. Serena beni izliyordu. Daha fazla sabredemiyormuş gibi oturur otururmaz söze girdi.

 

"Neredeydiniz? Bak Alyssa sürekli ortadan kaybolmayı acilen kesmelisin. Bu gidişle beni meraktan öldüreceksin ya da okuldan atılacaksın. Müdür Hall oldukça katı biri."

 

Hızlı konuşmasından anladığım kadarıyla Aaron onlara hiçbir şey anlatmamış, benim gelmemi beklemişti. Göz göze geldiğimizde bir kaç saniye duraksadım. Ruhlar aşkına, bu adamın göz rengi neydi? Konunun saptığını fark ederek kendimi hızla toparlayıp gözlerimi çektim.

 

Hayır, Alyssa. Ne demiştik? Tabela, yanıp sönen ışıklar ve uyarı yazısı. Uzak dur bu çocuktan.

 

"Sana katılıyorum, insan. Uzak dur ondan. Çok çirkin." Olrian'ın homurtusunu dikkate almadım. Zira asla çirkin değildi. Oldukça yakışıklı, karizmatik ve... tehlikeli görünüyordu.

 

Başımı sallayarak zihnimde ki düşüncelerden sıyrıldım. Serena'ya tekrar baktığımda hâlâ beni izlediğini gördüm. Tamam, başlıyorduk. Sanırım bu sefer benim söylemem gerekiyordu. Ama nereden başlayacaktım? Gözlerim tekrar Aaron'la birleştiğinde gözümdeki belirsizliği ve çekingenliği görmüş olacak ki sözü yine o aldı.

 

"Alyssa, kayıp Işık Varisi. Dövmesi oluştu." Hiç duraksamadan kendinden emin konuşması masadaki herkesi anlık bir şok dalgasına sürükledi. Sessizlik içinde bir süre geçirdikten sonra herkesin bakışları bana döndü. Bir şey söylemem gerektiğini hissederek konuştum.

 

"Evet, doğru." Başka ne diyebilirdim ki. Oldukça garip bir durumdu. Yanımda oturan dört varise benim beşinci olduğum haberini veriyordum. Ve ben bunların hepsini daha bugün öğrenmiştim.

 

İlk kendine gelen Serena oldu. "Nasıl? Nasıl öğrendiniz? Dövmen şu ana kadar neden oluşmamış?"

 

Derin bir nefes alıp en başından anlatmaya başladım. Kafalarında soru işareti kalmasını ve bu konunun tekrar açılmasını istemiyordum. Akademiye geldim ilk günden bugüne kadar olan her şeyi anlatım. Herkes sessizlik içinde ve dikkatle beni dinledi. O kadar güzel açıkladım ki bana soracak soruları bile kalmadı.

 

Konuşmam bittiğinde onlar anlattıklarımı kafalarına oturturken ben hazırladığım tepsiyi önüme çektim. En son ne zaman yemek yediğimi bile hatırlamıyordum. Genelde baygın, ayıkken ise acılar içinde geçen günlerin ardından, sonunda öğrenmem gerekenleri öğrenmiş bir şekilde rahat rahat yemek yiyebilirdim.

 

Yemeğimi bitirdiğimde tepsiye gömdüğüm kafamı kaldırdığımda bana bakan dört çift göz ile karşılaştım. Sanırım çok hızlı yemiş ve görgü kurallarının dışına çıkmıştım. Peki, bu ne kadar umrumdaydı? Hiç. Gözlerimi devirdikten sonra konuşmaya başladım.

 

"Bu konuşmayı daha öncede yapmıştık. Yine, günlerdir yemek yemedim, bu kadar açken bir prenses gibi nazikçe yememi bekleyemezsiniz."

 

Sözlerim masada iki prenses ve bir prens ile oturuyorken biraz garip kaçmıştı. Geldiğimden beri sessizce olanları izleyen Magnus konuştu.

 

"Sorun yemek yemen değil, ne kadar acıktığını tahmin edebiliyorum. Biz sadece durumu çok çabuk kabullenmiş olmana şaşırdık."

 

Gözlerim yanında oturan Aaron'a kaydı. Yine bana bakıyordu. "Kabullenmekten başka bir seçeneğim yok. Duruma ne kadar çabuk adapte olursam o kadar iyi olur. Bende öyle yapmaya çalışıyorum."

 

Konuştuğum süre boyunca gözlerimi üstünden çekmemiştim. Onun cümlelerini kullandığımda dudaklarında hafif bir gülümseme oluştu.

 

Söylediklerim üstüne kimse konuşmadı. Herkes doğru olanı yapmaya çalıştığımı görebiliyordu. Daha fazla söylenecek bir şey yoktu. Geri kalan her şeyi bize zaman gösterecekti.

 

Ylena konuyu değiştirmek istercesine konuştu. "Adrian yarın geliyormuş duyduğuma göre. Yarası iyileşmiş olmalı."

 

Aaron'un gözlerini devirmesiyle çok haz ettiği biri olmadığını anladım. Ama Ylena ve diğerleri onunla aynı hisleri paylaşmıyor gibi görünüyordu. Gerçi Aaron etrafına sevgi saçan bir adam değildi. Onun birini sevmiyor olmasına şaşırmıyordum.

 

"Adrian tek gelmeyecek büyük ihtimalle. Kral ve kraliçe Alyssa'yla tanışmak isteyecektir. Müdür Hall haber yollayacaktı."

 

Bahsettikleri Adrian'ın Yuvia Krallığının prensi olduğunu böylece anlamış oldum. Gerçi nasıl aklıma gelmemişti ki? Adrian denince herkesin aklına ilk Işık krallığının 'altın çocuğu' gelirdi. Ortanca çocuk olmasına rağmen halk Adrian'a oldukça bağlıydı, ona büyük bir sevgi besliyorlardı. Bu ünü diğer krallıklara kadar yayılmıştı. Ona bu yüzden 'Işığın altın çocuğu' diyorlardı. Açıkçası merak ettiğim insanlar arasındaydı. Neden bu kadar çok sevildiğini gerçekten merak ediyordum. O yüzden sohbeti dikkatle dinlemeye başladım.

 

"Geç bile kaldı, o kadar çok yatacağını düşünmemiştim. Kral Michael'ı çileden çıkarmıştır kesin."

 

Sözleri biten Serena bana döndü. "Endişelenme Yuvia ailesi iyi insanlardır. Üstelik yıllardır seni bekliyorlar sonunda ortaya çıkmış olman onları sevindirmiştir."

 

Bir süre birbirimize baktık. Gözlerinde beliren hüzün oldukça tanıdıktı. İkimizin aklınada aynı anılar gelmiş olmalıydı. Ama ben artık bunlardan konuşmak istemiyordum. Zihnimin en tozlu raflarında sonsuza kadar kalmalılardı. Yeterince geçmişin esiri olmamış mıydım zaten?

 

Dayım zihnimdeki büyük canavarlardan biriydi. Yıllardır bana söyledikleri kulaklarımda yankılanıyordu. Gece kabuslarımın konusu olmayı başarıyordu. Yıllardır görmüyor olsamda onunla olan savaşım hiç bitmemişti. Bugüne kadar. Artık onunda maziye karışma sırası gelmişti.

 

Zihnimden ejderhama seslendim. "Olrian, anılarımı kilitleyebilir misin?"

 

Bana cevap vermekte hiç gecikmedi. "Elbette. Bu gece sen uyurken halledeceğim. Artık onlarla savaşmana gerek kalmayacak. Ben halledeceğim."

 

Yüzüme bir gülümseme yerleşti. İlk başta ne kadar bundan nefret etmiş olsada, bağ kurmakta hiç zorlanmamıştık. Birbirimize değer vermeyi başarmıştık.

 

Sohbeti sonlandırıp ayaklandık. Saat oldukça geç olmuştu. Yatakhaneleri ayıran koridora geldiğimizde Aaron ve Magnus'la kısaca vedalaşarak odamıza girdik. Üstümü değiştirip yatağa girmeden önce Serena'nın yanına gittim. Yatağına oturduğumda merakla bana baktı.

 

"Eskiden olan hiçbir şey senin suçun değildi. Sana kızgın değilim Serena. Bana her baktığında gözlerinde ki mahcubiyeti görebiliyorum ama bunu istemiyorum. Babanın hatalarını sırtlanmak zorunda değilsin. Sen baban değilsin. Ben artık geçmişin prangalarından kurtulmak istiyorum. Lütfen sende bırak. Kaybettiğimiz yılların acısını yaşamayalım, yerlerini yeni anılar biriktirerek dolduralım."

 

Gözleri dolmuş bir şekilde beni dinledi. Konuşmam bitince uzanıp sıkıca sarıldı. Hemen karşılık verdim. Bir süre öyle kaldık. Ayrıldığımızda yanından kalkarak yatağıma geçtim. Kendimi rahatlamış hissediyordum. Bu konuşmaya ihtiyacımız vardı. Onu hâlâ seviyordum.

 

Gözlerimi kapattığımda bugün aldığım bütün kararlardan son derece memnundum. Olrian'ın zihnimi rahatlatmasıyla yarın çok daha iyi bir güne başlayacağımı umut ederek gözlerimi kapattım.

 

Gözlerimi açtığımda bir uçurumun kenarındaydım. Üstümdeki uzun beyaz elbise esen rüzgarın etkisiyle uçuşuyordu. Nerede olduğumu anlamak için etrafımda döndüm. Tam arkamı döndüğüm sırada ormanın girişinde gördüğüm beden ile duraksadım. Bir kaç adım yaklaştığımda annem karşımda duruyordu. Güzelliğinden hiçbir şey kaybetmemişti. Üzerinde benim elbiseme benzeyen beyaz bir elbise vardı. Kızıl saçları uçuşuyordu. O ise yüzündeki nahif gülümsemesi ile bana bakıyordu.

 

'Anne.' Gözlerimin dolmasına engel olamadım. Yıllar olmuştu. Onu görmeyeli yıllar olmuştu.

 

'Güzel kızım.' Yumuşak sesini çok özlemiştim. Bana bakarken gözlerinden taşan sevgiyi bir aptal bile görebilirdi.

 

Ona ilerlemeye çalıştım. Yürüdüm, koştum ama bir türlü yaklaşamadım.

 

'Anne yanıma gel, sana sarılmak istiyorum. Seni çok özledim.' Yüzündeki kırık gülümseyle çabamı izledi.

 

'Gelemezsin, güzel kızım. Bende gelemem, aramızda engeller var. Şimdi beni dinle. Seni çok seviyorum, Aly. Babanda bende seni çok seviyoruz, güzel kızım. Bunu hiçbir zaman unutma. Seni hep izliyor olacağız. Biz aslında hep senin yanındayız, birtanem. Güçlü ol kızım. Kimsenin seni yıkmasına izin verme. Yaşa, Alyssa.'

 

Annem konuşmasına devam ederken ilk önce sesi gitti sonra görüntüsü silikleşmeye başladı. Ne kadar uğraşsamda yanına gidemedim. Ona sarılamadım, gitmesine engel olamadım. Gözümden akan yaşlarla onun az önce durduğu yeri izledim.

 

'Yaşayacağım anne, senin için. Sizin için. Sizi çok seviyorum.'

 

 

 

 

 

✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨

 

 

 

 

Evet bir bölüm daha geride kaldı. Artık Aly o depresif halinden sıyrılmaya karar verdi. Sizce gerçek karakteri nasıl olacak?

 

 

Diğer bölüm yeni karakterler katılacak aramıza.

 

 

Lütfen düşüncelerinizi benimle paylaşın.

 

 

Bir sonra ki bölümde görüşmek üzere, öpüldünüz🩷

Loading...
0%