@zeyneepaslann
|
Muhteşemdi. Koskocaman bedeni üzerimizde durduğunda hepimizi gölgesi altında bırakmıştı. Herkes çığlık atarak uzaklaşırken ben olduğum yerde mıhlanmışçasına kalakalmıştım. Güzelliği beni öylesine büyülemişti ki başka hiçbir şey düşünemiyordum. Sonunda yere indiğinde yüksek bir şekilde kükredi. Bu hareketi çığlıkların artmasına neden olmuştu. Bir anda kolumdan çekilmemle dengem bozuldu ve geriye doğru sendeledim. Başımı arkaya çevirdiğimde beni çekenin Aaron olduğunu gördüm. Hiçbir tepki vermeden önüme döndüm. Ejderha bana döndüğünde göz göze geldik. İçimde oluşan hareketlenmenin artmasıyla gülümsedim. O benim ruh hayvanımdı.
Gülümseyerek ona doğru ilerleyecekken Aaron'un kolumdan tekrar çekmesiyle yine sendeleyerek geriye doğru adımladım. Tam kaşlarım çatık bir şekilde ona dönecekken duyduğumuz kükremeyle irkildik. Aaron'un ruh hayvanı ona yaklaşarak çekiştirmeye çalışıyordu.
Zihnimde sesini tekrar duyduğumda gülümsemem geri geldi. "Bu aciz insan, seni benden korumaya mı çalışıyor? Bu ne cüret! Onu kızartıp yiyeceğim!" diyerek bize doğru yaklaşmayı denediğinde hızla öne çıktım.
"Hayır! Hayır sadece korktu. Sakin ol lütfen." diyerek ona yaklaşmaya başladım. Benim onun yanına gidiyor olmam duraksamasına neden olmuştu. Homurdanmayı ise kesmemişti. Huysuz yaşlı dedelere benziyordu! Önünde durduğumda bir süre birbirimizi inceledik. Kafasını bana yaklaştırarak beni koklamaya başladı. Yerimde hareketsizce durarak bitmesini bekliyordum. Sonunda bittiğinde kafasını çekti ve homurdanarak çimenlerin üstüne yattı.
"İğrenç kokuyorsun, insan." dediğinde şok içinde ona baktım.
"Ne? Ben mi? Hiçte bile seni kaba, huysuz ejderha! Sen hiç nefesininin kokusunu aldın mı?" Sinirle konuştuğumda homurdanması artmıştı. Uzun kuyruğunu bana savurarak yere düşmemi sağladı. Zihnimde duyduğum kahkaha sesleri ile sinirden delirecek duruma gelmiştim. Sinirle attığım çığlık onun daha çok gülmesini sağlamaktan öteye gitmemişti, ne yazık ki.
Oluşan hareketlilik ile gözlerim ejderhanın arkasına kaydı. Müdür Darren ve Işık Ustası Maya koşarak bize yaklaşıyordu. Yakınımızda durduklarında gözlerini ejderhanın üstünden ayıramıyormuş gibi görünüyorlardı. Bu çok normaldi çünkü ejderhalar kolay rastlanan hayvanlar arasında yer almıyorlardı. Krallıklardan oldukça uzakta dağların arasında yaşamayı tercih ediyorlardı. Zaten sayıları oldukça azalmıştı. Bu yüzden bir ejderha görmek herkes için çok yeni ve ilgi çekiciydi. Benim içinde öyleydi.
İlk konuşan müdür Darren olmuştu. "İnanamıyorum gerçekten bir ejderha var burada. Üstelik bir ruh hayvanı olarak." dediğinde gözleri beni bulmuştu. Omuzlarımı silkerek hiçbir fikrim olmadığını anlatmaya çalıştım. Gerçekten yoktu. Ruh hayvanını biz seçemezdik. Ejderhanın kimseye zarar vermeden sakince yatmasıyla insanların korkusu bir nebze olsun azalmıştı. Aralarında ne kadar büyük ve ihtişamlı olduğunu konuşuyorlardı. Herkesin onu hayranlıkla izlemesi ejderhamın hoşuna gitmiş olacak ki, yerde uzanmış kuyruğunu sağa sola sallayarak konuşulanları dinliyordu. Bazen zihnimin içinde boğuk kıkırtısını duyuyordum.
Ona dönerek konuştum. "Bakıyorum çok hoşuna gitti. Birde bana bağırıyordun. 'Hayır, istemiyorum. Beni çekiştirmeyi kes." diyerek onun taklidini yaptım. Bu sefer sinirlenmek yerine gülmüştü.
"Ah siz aciz insanlar. Bana olan hayranlığınızı anlayabiliyorum. Ben muhteşem bir ejderhayım. Burada olan varlığımla sizi ödüllendiriyorum." Cümleleri beni tekrar şaşırtmıştı. Gerçekten çok egoistti.
"Benimle bağı tamamlayacak mısın?" Masumca sorduğum soru ile keyfi kaçmış gibi tekrar homurdandı.
"Reddetme şansım olsaydı eğer kesinlikle reddederdim. Ama ben bile bazı kurallara karşı gelemem. Doğa ne derse o olur. Sen kimsin, insan? Nasıl bir güce sahipsin ki doğa seni bana bağladı?"
Sorduğu sorularla duraksadım. Bilmiyordum. Hiçbir şey bilmiyordum. Gücümün boyutunu bilmiyordum çünkü daha kullanmaya bile fırsatım olmamıştı. Doğanın neden bizi bağlamayı seçtiğini bilmiyordum. Kaderimin nasıl yazıldığını bilmiyordum. Her şey benim için büyük bir soru işaretiydi. Ben kim olduğumu bile bilmiyordum. Keşfetmeye hiç fırsatım olamıştı ki. 16 yıldır bir kulenin içinde yaşıyordum. Ejderhanın beni burnuyla iteklemesi sayesinde daldığım düşünce bulutunun içinden sıyrıldım.
"Adın ne senin, insan?" Huysuzluğunu hale koruyordu.
"Alyssa. Alyssa Bennet. Senin bir adın var mı?"
"Tabii ki var, seni aciz insan! Benim adım Olrian. Ben soyumun en yaşlı, en bilge ejderhasıyım. Sen daha benim kim olduğumu bile bilmiyorsun. Size bu saçma yerde ne öğretiyorlar ki?" Olrian'ın egosunun nedeni şimdi daha iyi anlaşılmıştı. Bu huysuzluğu beni güldürüyordu.
"Bennet mı dedin? Bu adı bir yerden hatırlıyorum. Emma Bennet senin neyin oluyor, insan?"
Bana büyük büyük annemi sorması beklediğim sorular arasında kesinlikle yer almıyordu.
"Babamın bir kaç kuşak önceki büyükannesi olur. Neden sordun, onu tanıyor muydun?"
"Tanıyorum. Emma ilk Işık varisiydi. İyi bir insandı. Aynı zamanda oldukça güçlü ve yetenekliydi. O da bir ejderha ile bağlanmıştı. Demek sen eski bir Işık varisi torunusun."
Olrian'ın ne kadar yaşlı olduğunu daha iyi anlamıştım. Büyük savaşı görecek kadar çok yaşamış bir ejderha ile bağlanıyordum. Bu benim için çok büyük bir şanstı. Doğa neden beni onunla bağladı bilmiyordum ama minnettardım.
Herkes susmuş benim Olrian ile olan konuşmamın bitmesini bekliyordu. Bir ejderhayı sinirlendirmek istemiyor olacaklardı ki kimse bizi bölmemişti. Bu çok doğru bir karardı bana kalırsa. Olrian pek insan canlısı bir ejderha değildi. En ufak bir yanlışta onları midesine indirmek için fırsat kolluyor gibi görünüyordu.
Ders profesörü Tyler herkesi inceledikten sonra konuşmaya başladı. "Evet, çocuklar. Şimdi hepiniz beni dinleyin. Bağlanmanın tamamlanması için az önce olduğunuz gibi zihninizi tamamen boşaltmanızı istiyorum. Elinizi ruh hayvanınızın alnına yerleştirin. Zihninizden bir kapının onun zihnine açıldığını düşünün. O kapının içinden geçin. İki tarafta zihinlerini tamamen birbirine açtığında bağ tamamlanacak. Kolunuzda oluşacak dövme ile bittiğini anlayacağız."
Profesörü dikkatlice dinledikten sonra Olrian'a bir kaç adım daha yaklaştım. O da tekrar yere uzanmıştı. Ona başka bir şekilde ulaşabilmeme imkan yoktu. Devasa boyutlardaydı. Elimi alnına yaslamadan önce gülümsedim.
"Kabul ettiğin için teşekkür ederim, Olrian. Seni her zaman seveceğim ve koruyacağım, söz veriyorum."
Sözlerime her zamanki gibi homurdandı. "O küçük bedeninle beni nasıl korumayı düşünüyorsun? Şu haline bak! Pençem bile senden daha büyük." Benimle dalga geçmesini umursamayacak kadar duygu yüklüydüm. Derin bir nefes alarak heyecanımı yatıştırmaya çalıştım. Sağ elimi kaldırarak Olrian'ın alnına yasladım. Gözlerimiz aynı anda kapandı.
Yine zihnimin karanlığına gömüldüğümde ilerleyerek kapıyı görmeye çalıştım. Bulmam biraz uzun sürmüştü. Sonunda gördüğümde hızla kapıya doğru yaklaşarak açtım. Karşımda koskocaman bir orman duruyordu. Onun zihnininde benim gibi karanlık olacağını düşünmüştüm ama anlaşılan çok yanılmıştım. Ağaçların arasında dolaşırken kolumda hissettiğim ani yanmayla duraksadım. Yukarı kaldırarak koluma baktığımda her geçen saniye siyahlıklara bulanıyordu. Acı dayanılmaz bir hal aldığında dizlerimin üzerine çökerek bir feryat kopardım.
Zihnimin derinliklerinde Olrian'ın sesini duydum. 'Dayan Alyssa. Bitmek üzere. Çok az kaldı.'
Dişlerimi sıkarak dediğini yaptığımda gözümden akan yaşa engel olamamıştım. Acı ne kadar süre devam etti tam olarak idrak edemesemde sonunda hafiflelemesiyle derin bir nefes alıyordum ki bu sefer sırtımda omurgamın üstünde hissettiğim acıyla beraber tekrar iki büklüm oldum. Tekrar güçlü bir çığlık atarak gözlerimi açtığımda Olrian'ın zihninden çıkmıştım. Ben yerde uzanırken profesörler bana ulaşmaya çalışıyordu ama Olrian kimseyi yanıma yaklaştırmamakta kararlıydı. Yüksek bir şekilde kükrediğinde herkes korkuyla geri çekilmek zorunda kalmıştı. Son hatırladığım Olrian'ın beni pençesinin arasına alarak havalanmasıydı. Sonrasında bilincim beni tekrar terk etmişti.
Gözlerimi açtığımda bir mağaranın içinde, yerde uzanıyordum. Karşımda Olrian yerde yatmış beni izliyordu. Uyandığımı gördüğünde zihnime konuştu.
"Günaydın insan, sonunda uyanabildin. Ne kadar tembelsin. Bu kadar uyunmaz."
Gözümü açar açmaz laf yemek pek hoş değildi. Homurdanarak doğruldum.
"Olrian ne oldu bana?" Son hatırladığım onun pençesinin içinde gökyüzüne süzüldüğümüzdü. Acı ise ilk gün yaşanan acıyla birebir aynıydı. Tekrar beni kılıçtan geçirmişler gibi hissediyordum.
"Bilmiyorum Alyssa. Ve emin ol bu evrende benim bilmediğim çok az şey vardır. Sen uyurken zihninde gezindim. Bunu ilk defa yaşamıyorsun. Akademinin ilk günü yaşamışsın ama daha önceside var."
Söyledikleri zaten karışık olan zihnimi daha fazla karıştırmaktan öteye gitmemişti. Ben bu acıyı daha önce sadece bir kere yaşamıştım.
"Daha öncesi mi? Hayır. Sadece ilk gün ve bugün oldu. Daha önce yaşamış olsaydım bunu bilirdim."
"Birincisi bugün değil senin bayılmanın üzerinden dört gün geçti. Tam dört gündür uyuyorsun, tembel insan." Dört gün mü?
"Garipliklerle dolusun Alyssa. Bunu zihnine ilk girdiğim an anladım. Zihnin karanlık, derin bir boşluk. İlk defa böyle bir zihine rastladım. Dövmen tamamlandığı halde çektiğin acı geçmemişti. Bu yüzden seni ben aldım. Bir dostum var, büyücü. Ama sıradan büyücülerden çok daha yetenekli. O geldi senin yanına. Beraber kontrol ettik ama bu acı bedeninle ilgili olamaz. Tamamen sağlıklısın. Bu iyi haber."
"İyi haber dediğine göre sırada kötü haber var. Gönder gelsin Olrian."
"Bedeninin aksine zihnin sağlıklı değil. Dediğim gibi bedeninde bir sorun olmadığını gördüğümde zihnine girdim. Bir çok kilitli sandık vardı. Onları açtım. Bu acıları onlarca kez yaşamışsın Alyssa. Sana unutturulmuş. Unutturma büyüsü çok güçlü bir büyüdür ancak beyin karmaşık bir yapı. Yaşadığın hiçbir şey silinmez. Sadece kilit altına alınır. Bu kilitleri ise sadece bir zihin kontrolcüsü açabilir. İnsanlar arasında zihin kontrolcüsüne neredeyse rastlanmaz."
"Sen bir zihin kontrolcüsüsün."
"Doğru. Ejderhalar kendi aralarında bir çok türe ayrılırlar. Ben bir zihin kontrolcüsüyüm. Ne yazık ki benim türümden hiç kimse kalmadı. Savaştan sonra hayatta sadece ben ve eşim kaldık. Aldığı yaralar onu yüzyıllardır uyutuyor."
"Üzgünüm, Olrian."
"Üzülme. Uyanacak. O çok güçlü bir ejderhadır. Sadece iyileşmeye çalışıyor."
"Umarım uyanır. Onunla tanışmayı çok isterim."
Olrian daha fazla eşi hakkında konuşmak istemiyor gibi görünüyordu. Anlaşılan bu durum onu oldukça üzüyordu. Nasıl üzmedi ki? Onların bilinçleri vardı. İnsanlardan ayırılan tek yanları görünüşleriydi.
"Alyssa, sana unutturma büyüsünü kimin yaptığını göremedim. Aklına biri geliyor mu? Bu basit bir büyü değil. Her büyücü başaramaz. Zihinle oynamak bedel ister. Bazen ölümle bile sonuçlanabilir."
"Dayım yapmış olmalı. Onun dışında kimse ile bir bağım yok. Üstelik çok güçlü bir büyücüdür."
"Neden? Neden sana unutturmak istedi?"
"Bilmiyorum. Bunun beni etkileyeceğini düşünmüş olmalı. Zaten iyi bir hayatım yoktu. Birde bununla uğraşmamı istememiştir."
Olrian sözlerinden sonra bir süre sessiz kalarak düşündü. "Emin değilim, Alyssa. Ama şu an daha önemli olan neden bunu yaşadığın. Yıllardır acı çekiyorsun ama neden? Bu kadar sağlıklıyken çektiğin bu acıların kaynağı ne?"
"Olrian baygınken bir ses duydum."
"Kimin sesi? Ne söyledi sana?"
"Kimin sesi olduğunu bilmiyorum. Gerçekleri öğrenmem gerektiğini, insanların bana ihtiyacı olduğunu söyleyip durdu. Senden saklananları bul dedi."
"Alyssa seni akademiye geri götüreceğim. Bir süre dinlen ve zihnini rahatlatmaya çalış. Daha sonra seni almaya geleceğim."
"Neden?"
"Sana bir meditasyon yaptıracağım. Ama biraz zamana ihtiyacım var."
Nedenini anlayamamış olsamda başımla onayladım. Bana zarar vermezdi. Aramızdaki bağ tamamlanmıştı. İkimizde birbirimize zarar gelmemesi için her şeyi yapardık.
Gözlerimi koluma indirdim. Sol kolum dirseğimden bileğime kadar ejderha dövmesi ile kaplıydı. Bu bağı çok hayal etmiştim. Şimdi kavuşmak beni çok mutlu etmişti. Artık yalnız değildim. Olrian vardı.
|
0% |