Yeni Üyelik
11.
Bölüm

9. Bölüm

@zeyneepaslann

Selamlaaar ben yeni bölümle geldimmm

 

Lütfen yıldıza dokunmayı unutmayalım.

 

Yorumlarda buluşalım🩷

 

 

 

 

✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨

 

 

"Sana diğer varisleri anlatmamı ister misin?"

 

Açıkçası az çok tahmin edebiliyordum. Ama anlatması iyi olurdu. Ayrıca şu an kafamın dağılmasına çok ihtiyacım vardı. Geçmişin tozlu hatıraları tüm ağırlığıyla üstüme yıkılmıştı. Oysa ben onları en derinlerde, en gizli yerlerde tutmaya özen gösteriyordum. Yaşım kaç olursa olsun bu hatıralar beni yaralamaya devam edecekti. Ruhumda kapanmayan çok fazla yara vardı. Şu an sadece kan sızdırıyorlardı. Ancak hatırladığımda yeni açılan ve mikrop kapan bir yara gibi iltihap fışkırtıyorlardı. Asla kabuk tutmayacaklardı.

 

"Anlat, tabii." diyerek sorusunu cevapladım.

 

"Ben Gece Ruhu varisiyim, bildiğin gibi. Serena büyü, Ylena okyanus ve Magnus'ta orman ruhu varisi."

 

Konuşmayı bitirdiğinde sözü ben devraldım. "Tahmin etmiştim. Gece Varisi kendine öylesine arkadaşlar seçmeyecekti."

 

Derin bir nefes aldı. "Biz beraber büyüdük. Beraber eğitildik. Açıkçası birbirimizden başka pekte bir seçeneğimiz yoktu. Ama bu onlara değer verdiğim gerçeğini değiştirmez. Onları önemsiyorum."

 

Gözlerine baktığımda doğru söylediğini anlayabiliyordum. Onlara gerçekten değer veriyordu. Hem hakkında duyduklarımla hemde ilk anda verdiği kötü enerjiyle zihnimde bambaşka bir karakter olarak canlanmıştı. Soğuk, bencil, ukala ve narsist. Ukala kısmına hala katılıyor olsamda ön yargılarım yavaş yavaş kırılmaya başlamıştı. Artık istesekte istemesekte beraber çok fazla zaman geçirmek zorunda kalacaktık. Hatta öyle ki birbirimize canımızı emanet etmek zorunda kalabilirdik. Bu süre içerisinde birbirimize ne kadar güvenirsek o kadar iyi olurdu. Benim için sorun tam burada başlıyordu. Ben insanlara nasıl güveneceğimi bilmiyorumdum ki.

 

"Görebiliyorum. Uzun yıllar geçirmişsiniz beraber aranızda bağ oluşması oldukça normal."

 

Bir süre beni izledi. "Serena bize seni anlatmıştı."

 

Şaşkınlıkla ona baktım. "Öyle mi? Ne dedi?"

 

"Seni çok sevmişti. Onun bizim dışımızda ki ilk arkadaşı sendin. Bir gün ağlayarak geldi yanımıza, seninle artık görüşemeyeceğini söyledi. Nedenini hiç anlatmadı ama bu onu çok üzmüştü. Hepimiz görüşmeyi istemeyenin sen olduğunu düşünmüştük. Arkadaşımı bu kadar üzdüğün için sana çok sinirlenmiştim."

 

Aklıma beni ilk gördüğünde söyledikleri geldi. İncitmek, kırmak için söylenen kelimelerdi. "Benimle ilk tanıştığında o yüzden mi öyle davrandın?"

 

Hafifçe gülümsedi. "Evet. Ben bana ya da sevdiklerime yapılan yanlışları unutmam. Üzerinden ne kadar zaman geçtiği önemli değil. Fırsatını bulduğum anda intikamımı alırım."

 

Söyledikleriyle güldüm. "Evet, onu fark ettim. Bu kadar kinci olmak sana zarar verir. Bazen geçmişimizi arkamızda bırakmamız gerekir. Huzura erebilmek için."

 

Başını olumsuzca salladı. "Hayır. İntikam almadan huzura eremem. Bana acı çektiren herkes acı çekmeli ki hesabımız kapansın. Kural basit. Bana zarar vermeyi göze aldıysan, senin için ölüm uzakta değil."

 

Söyledikleriyle ürperdim. Sesi öyle keskindi ki doğruyu söylediğine hiç şüphe yoktu. Öldürmek onun için çok basitmiş gibi konuşuyordu.

 

"Ya sen, Alyssa? Sana acı çektirenlerden intikam almak istemez misin? Mesela ailenin katilini bulsan? Onun ellerinde acılar içinde can vermesi seni rahatlatmaz mıydı?"

 

Sözleri vücudumda olan her bir sinir hücresini harakete geçirmişti. Damarlarımdan akan kanın donduğunu hissettim. Ben can alabilir miydim? Peki ya ailemin katilinin ellerimde can vermesi beni huzura erdirir miydi? Ben bir katil olabilir miydim? Hayatımın alt üst olmasını sağlayan, beni hiçbir zaman geçmeyecek bir acının kollarına atan o insanı öldürmek, içimde yanan yangını söndürür müydü sahiden? Peki intikam can almak için yeterli bir sebep miydi? Verecek cevabım yoktu. Şu an 'hayır, ben kimseyi öldürmem' demek oldukça kolaydı. Ama ya ailemin katili karşımdayken? Aynı şeyleri söyleyebilir miydim?

 

"Ben cevap vereyim, Alyssa. Öldüreceksin. Ellerinin kanla kaplandığına şahit olacaksın. Ciğerlerin akıttığın kanların keskin kokusuyla dolacak. Ve öyle bir an gelecek ki canını aldığın o boş bedene gözünü değdirmeye bile gerek duymayacaksın. İlk başta kabuslar göreceksin. Her gece gözlerini kan ter içinde, ızdırapla açacaksın. Aynaya bakamayacaksın. Çünkü o yansımada ki kişi sen olmayacaksın. Bazen sanrılar göreceksin. Ellerinden damlayan kanın sıcaklığını hissedeceksin. Ama sonra hissizleşeceksin. Artık bir önemi olmayacak. Sen, katil olmaya alışacaksın."

 

"Çok eminsin. Güçlerinin arasında kahinlik olduğunu bilmiyordum."

 

Güldü. Normal bir gülüş değildi bu. İçinde hiçbir duyguyu barındırmıyordu. "Bana ölüm getiren isminin neden verildiğini sanıyorsun. Ben katil olmak için eğitildim. Serena, Magnus, Ylena hepimiz katil olmak için eğitildik. Şimdi sıra sende, Alyssa. Hayatta kalmak istiyorsan öldüreceksin. Duymuyor musun, yaklaşan savaşın ayak seslerini? Şanslı varisler biz olduk. Bir an önce kendini buna alıştırsan iyi edersin. Öğrenmek için fazla zamanın kalmadı."

 

Gözlerim boşlukta takılı kaldı. Ne düşünmem, ne hissetmem gerektiğini kestiremiyordum. Belki katil olacaktım ama binlerce insanın hayatı kurtulacaktı. Belkide katil olamadığım için binlerce insan hayata gözlerini yumacaktı. Peki hangi ihtimal beni daha kötü bir insan yapardı? Hiçbir zaman hayata toz pembe bakabilen bir insan olmamıştım. Şartlar ne yazık ki elvermemişti. Bu dünyanın iyiler kadar kötülerede yuva olduğunu çok erken yaşta öğrenmiştim. Ölüm bana hiçbir zaman uzak olmamıştı zira ben onunla çok erken tanışmıştım.

 

Hümanist bir insanda sayılmazdım. Ben realisttim. Gereken neyse, bana göre doğru olan neyse onu yapardım. Eğer gerekirse birini öldürürdüm. Kader keskin yol ayrımlarından oluşuyordu. Hayat insanı acımasız seçimler yapmak zorunda bırakıyordu. Binlerce insanın ölmesindense onlarca insanın benim elimde can vermesini tercih ederdim. Ben beyaz olacak kadar masum, siyah olacak kadar karanlık değildim. Ben griydim. Bütün insanlar gibi...

 

"İlk kez birini öldürdüğünde kaç yaşındaydın, Aaron?"

 

Gözlerini gözlerimden çekip mağaranın soğuk ve kirli duvarına çevirdi. Ancak ben gözlerinden geçen o duyguyu yakalayabilmiştim. Saf acı. Nerede olsa tanırdım. Kendisine fazlasıyla aşinaydım zira her aynaya baktığımda kendi gözlerimde görüyordum.

 

"On yaşımdaydım. Babam yeterince büyüdüğümü düşünüyordu."

 

İlk kez ellerine kan bulaştığında henüz on yaşındaydı. İlk kez ölüm gördüğünde henüz on yaşındaydı. Ondan katil olması istendiğinde henüz on yaşındaydı. Çocukluğunu kaybettiğinde henüz sadece on yaşındaydı. Bir çocuğun omuzuna kaldıramayacağı kadar büyük bir yük bırakmışlardı. Bunu yapan ise özbeöz babasıydı. Hepimizin çocukluğunu çalmışlardı. Ben, Aaron, Serena, Ylena ve Magnus. Biz çocuk olamadan büyümek zorunda kalmıştık.

 

Aaron'un verdiği cevaptan sonra ikimizde sessizleşmiştik. Ne diyeceğimi bilememiştim. Söyleyeceğim hiçbir şey onun acısını azaltmayacaktı. Hayal kırıkları, öfkesi ve nefreti geçmeyecekti. Hakkıydı. Velum krallığının prensi olarak, bolluk ve mutluluk içinde bir hayat geçirecekken çocuk olmasına bile izin verilmemişti.

 

Bu ruh parçası kimine göre bir armağanken kimine göre bir lanetti. Birilerinin en büyük hayali, birilerinin en büyük hayal kırıklığıydı. Birilerinin ödülü, birilerinin cezasıydı.

 

Olrian konuşma boyunca sesini çıkarmamış, sadece dinlemişti. Aaron'a olan önyargısının hafif kırıldığını sezsemde yüksek ihtimalle hala ondan hazmetmiyordu. Onun insanlara olan tavrını göz önüne alırsak beni çok çabuk kabullenmişti. Tabii bunda bağın tamamlanmasıyla gelen duygular büyük bir önem taşıyordu.

 

"Kara büyü insanın ruhunu emer, Alyssa. Onları öldürmen seni bir katil yapmaz. Onlar bir canlı değiller, kuklalar. Kara büyünün kuklaları. Hiçbir canlı mükemmel değildir. Kader yolunu bazen bizim seçimlerimizin dışında ilerletir. Zorunda oldukların için üzülme."

 

"İyi ki varsın, Olrian. Sana sahip olduğum için çok şanslıyım." Ejderhamın sallanan kuyruğunu gördüğümde gülmemi bastırmam çok zor olmuştu. Devasa bir canlının, sevindiğinde küçük bir köpek gibi tepki vermesi ne kadar komik olsada oldukça sevimliydi.

 

Aaron'un elini sırtımda hissettim. "Dövmen tamamlandı. Yeni hayatına hoş geldin, Alyssa."

 

Yattığım yerden doğrularak Aaron'un gözlerine baktım. "Hoş bulacağımdan emin değilim, Aaron."

 

Sözlerim onu güldürdü. "Büyük umutlar beslememen güzel. Hayal kırıklığına uğramanı istemem. Eski hayatından daha kolay olmayacak. Hatta daha zorlu bir yol olacağına söyleyebilirim. Sakin hayatının son dakikalarının keyfini çıkar."

 

Olrian'ın gür sesi zihnimde yankılandı. "Yolun ne kadar zorlu olduğu önemli değil. Unutma ben her zaman yanında olacağım."

 

"Unutmam mümkün değil."

 

Aaron'un konuşmasıyla gözlerini tekrar onda sabitledim. "Artık gitmeliyiz. Çocuklara ve müdüre vereceğimiz hesaplar var."

 

Doğru söylüyordu. Serena, Ylena ve Magnus'u orada öylece bırakıp gitmiştik. Eminim çok merak etmişlerdi. Müdür ile yapacağımız konuşma ise beni geriyordu. Günlerdir ortada yoktum. Akademiye dönmüş ama odama gitmeye bile fırsatım olmadan tekrar buraya gelmiştim. Sağlam bir azar işiteceğim açık olsada umuyorum ki ceza almadan bu işten yırtardım.

 

Aaron'u onaylayarak ayaklandım. Hala uzanan Olrian'ın yanına ilerledim. Üstüne binmeden önce dudaklarımı sert derisine bastırdım. Onu öpmem ikimizinde çok hoşuna gidiyordu. Zihnim her zamankinin aksine mutlu homurtusuyla doldu. Üstüne binmeye artık alışmış sayılırdım. Tekrar dikenlerinden tutunarak kendimi yukarı doğru kaydırdım. Benim arkamdan Aaron'da aynı şekilde bindiğinde Olrian ayaklanarak mağaranın çıkışına yürümeye başladı. Saniyeler içinde havalandığımızda içimi büyük bir huzur kapladı. Evet, Pegasus ile uçmuştum daha önce ancak bir ejderha ile uçmak çok daha farklıydı. Daha yüksek, daha hızlı ve daha heyecanlı.

 

Geçtiğimiz yerleri tekrar hayranlıkla izledim. Bu sefer yalnız değildim. Aaron'un da büyülendiğini göremesem bile tahmin edebiliyordum. Bu güzelliğe hayran olmamak mümkün değildi. Olrian gittikçe hızlandı. Gözlerimi yumup hissettiğim özgürlüğün tadını çıkardım. Ancak akademiye yaklaştıkça içimi kaplayan huzursuzluğa ve gerginliğe engel olamıyordum.

 

Sonunda akademiye ulaştığımızda Olrian aynı yere indi. Bizim aşağıda daha kolay inmemizi sağlamak için yere uzandı. Üstünden atladığımızda tekrar ayağa kalktı.

 

"Gitmem gerekiyor. Unutma her zaman seninleyim."

 

Vedalaştıktan sonra hızla uzaklaşan ejderhamın arkasından baktım bir süre. Keşke hep onunla olabilseydim. O yanımdayken her şey daha kolaydı. Sonunda kaderimle yüzleşmem gerektiğine karar vererek Aaron'a döndüm.

 

"Müdürle yüzleşmeye hazır mısın, gece prensi?"

 

"Kaderimizden kaçamayız, ışığın kızı. Haydi gidelim."

 

Birlikte yürümeye başladık. İnsanların içine karıştığımızda çoğu gözün bize döndüğünü hissettim. Bizim önümüzde bile konuşmaktan çekinmeyen bu insanların, yokluğumuzda yaptıkları dedikoduları düşünmek bile istemiyordum. Olabildiğince hızlı bir şekilde yürüyorduk. Müdürün odasına ulaşmamız buna rağmen zaman almıştı. Kapıyı çalıp içeriye girdiğimizde, beklemediğim bir misafir ile karşılaştım. Dayımla.

 

Hızla oturduğu yerden kalkarak yanıma ilerlerdi. Önümde durduğunda kolumdan çekerek bana sarıldı. Karşılık bile veremeyecek kadar büyük bir şok içindeydim. Dayım temastan hoşlanmazdı. Sarılmaktan ise nefret ederdi. Şimdi kendi isteğiyle bana sarılması beni oldukça şaşırtmıştı. Daha fazla tepkisiz kalmayarak kollarımı ona doladım. Bir kaç saniyenin ardından benden ayrıldı.

 

"Alyssa! Neredeydin? Seni ne kadar merak ettiğimden haberin var mı? Nasıl bu kadar sorumsuzca davranabilirsin? 2 gündür burada seni bekliyorum, adamlarım her yerde seni arıyorlar. Neyseki iyisin." Oldukça kızgın görünüyordu. Benim için gerçekten endişelenmiş olmalıydı.

 

"Dayı lütfen sakin olur musun? Her şeyi anlatacağım."

 

Gözlerim dayımın arkasında kalan müdür ile kesişti. Çatık kaşları ve soğuk bakışlarıyla bize bakıyordu. Anlaşılan gerçekten sinirliydi. Yinede bize eliyle koltukları işaret ettiğinde Aaron'la ikiletmeden ilerleyip oturduk. Hemen karşımda dayım, yanımda ise Aaron oturuyordu. Müdür Darren ise bize masasının arkasından eşlik ediyordu. Harika. Sanırım herkes benim konuşmamı bekliyordu. Herkesin anlayabileceği şekilde anlatmaya başladım.

 

"Buraya ilk geldiğim gün güç belirleme esnasında işler yolunda gitmedi ve büyük bir acı yaşadım. Aynı acı ruh hayvanım ile bağlanırken tekrarladı. Olrian beni burada bırakmak istemedi, yanına aldı. Bilincim üç gün boyunca kapalıydı. Olrian bedenimde bir sorun olmadığından emin olduktan sonra zihnime girmiş. Meğersem ben bu durumu ilk kez yaşamıyormuşum." Sözlerimi dayıma bakarak tamamladığımda dayım gözlerini hızla benden kaçırdı. Bir süre sessizliğin ardından konuşmaya karar verdi.

 

"Doğru, sen beş yaşındayken başladı. Dediğin gibi bedeninde hiçbir problem yoktu. Krallıkta ki bütün şifacıları getirdim senin için, hiçbiri bir şey bulamadı. Haftalarca, aylarca araştırma yaptım ancak elle tutulur hiçbir sonuç bulamadım. Sen ise çok korkuyordun, Alyssa. Gittikçe içine kapanıyordun, sürekli ağlıyordun. Zaten hayatında hiçbir şey yolunda gitmiyordu. Öleceğini düşünüyordun. En sonunda çareyi sana unutturmakta buldum. Bir şeyler bulana kadar en azından. Ama maalesef bulamadım."

 

Oldukça üzgün ve çaresiz görünüyordu. İlk başta ona çok kızmış olsamda anlattıklarından sonra öfkem oldukça azalmıştı. Dayım çaresiz kalmıştı. Elinden geleni yapmış ama bir sonuca varamamıştı. Onun yerinde olsam bende aynı şeyi yapabilirdim. Bu yüzden ona kızamıyordum. O çocukluğum boyunca benim için çabalayan tek insandı. Üstelik karşımda oldukça mahcup görünüyordu. Kıyamıyordum. Müdürün konuşmasıyla ona döndüm.

 

"Ejderha silinen anılarına nasıl ulaşabilir ki?"

 

"Olrian bir zihin kontrolcüsü. Dediğine göre büyü ne kadar güçlü olursa olsun yaşanan hiçbir şeyi silemezmiş. Sadece kilit altına alarak anıya ulaşılmasını engellermiş. Bu kilitleri ise sadece bir zihin kontrolcüsü açabiliyormuş."

 

Müdür başını sallayarak onaylasada şaşırdığı her halinden belli oluyordu. Bir süre düşündükten sonra tekrar konuştu.

 

"Peki bu durumun neden kaynaklandığını bulabildi mi?"

 

Onaylarcasına başımı salladım. Bunu sesli bir şekilde dile getirmeye hazır hissetmiyordum. Ben sessiz bir şekilde önüme bakarken herkesin bakışları benim üzerimdeydi. Ben ise onları umursamamaya çalışıyordum. Sonunda yanımda duran Aaron konuşmayacağımı anlamış olacak ki derin bir nefes alarak söze girdi.

 

"Alyssa Bennet. Işık varisi."

 

 

 

 

 

✨✨✨✨✨✨✨✨✨✨

 

 

Bir bölümü daha bitirdik.

 

Lütfen düşüncelerinizi benimle paylaşın.

 

 

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, öpüldünüz🩷

Loading...
0%