Yeni Üyelik
11.
Bölüm

11. Bölüm

@zeyneepaslann

Şok içinde yerde ağlayan Sedef'e baktım. Resmen bütün kollarını ve yüzünü yırtmıştı. Bir insanın kendine bunu nasıl yapabildiğini aklım almıyordu. Akıl sağlığı yerinde olan hiç kimse kendine bunu yapamazdı. Acilen tedavi olması gerekiyordu.


Ömer hızla kardeşinin yanına giderken, Aslan benim yanıma geldi. "Elzem, ne oldu? İyi misin?"


Ben cevap veremeden Sedef çığlık atarak konuştu. "Aslan bana neler yaptığını görmüyor musun? Nasıl hala onun yanına gidersin?" krize girmiş gibiydi.


Aslan ise sadece bana bakıyordu. Ona dönerek konuştum. "Aslan, ben yapmadım."


Girdiğim şokun etkisiyle hafifçe titriyordum. Sedef ise bağırmaya devam ediyordu. "Sen yaptın! Bugün öpüştüğümüzü gördüğün için, üstüme saldırdın!"


Geri kalan herkes şok içinde bir bana bir Sedef'e bakıyor ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Kızlar bana doğru gelecekken Aslan eliyle durdu. Bu sırada Eymen hızla mutfaktan çıktı. Aslan bir elini omuzuma koydu, diğer eliyle yüzümü kendine çevirdi. Sakin bir ses tonuyla konuştu. "Elzem, sana inanıyorum. Senin böyle bir şey yapmayacağını biliyorum. Sadece sakinleş ve bana ne olduğunu anlat, olur mu?"


"Aslan hiçbir şey anlamadım. Konuşuyorduk, ben onu yıllardır seviyorum elimden almana izin vermeyeceğim gibi şeyler söyledi. Sonra kollarını ve yüzünü çizdi tırnaklarıyla. Kendini yere atıp çığlık atmaya başladı. Allah aşkına, onu bu kadar hırpalamış olsam ben de nasıl hiçbir yara, kızarıklık olmasın. Öylece durup onu dövmeme izin verecek hali yok ya?"


Ben konuşmayı bitirdiğimde içeri elinde bilgisayarla Eymen girdi. "Eve yeni bir kamera sistemi taktırmıştım. Hem ses hem görüntü kaydediyor. Madem Sedef ona Elzem'in saldırdığı konusunda ısrarcı, izleyelim bakalım doğru mu söylüyor?" derken ters ters Sedef'e bakıyordu.


Sedef'in ise rengi tamamen atmış korku içinde bilgisayara bakıyordu. Aslan yerinden kıpırdamamıştı. Onu elinden tutarak bilgisayarın önüne götürdüm. Herkes bilgisayara bakarken Ahsen ve Melek ellerini omuzlarıma koymuştu. Ahsen fısıldayarak konuştu. "Elzem, iyi misin?"


Başımı sallayarak onayladım. "İzleyin, lütfen." Eymen kaydı başlattı, 10 dakika öncesine sardı. Kızlar mutfaktan çıktığında Sedef bana doğru yaklaşıp konuşmaya başlıyordu. Ne söylediği net olarak anlaşılıyordu. Daha sonra kendine yaptıklarını izledik hep beraber. Herkes dehşet içinde bakıyordu bilgisayara.


İlk konuşan Aslan oldu. "Ömer kardeşini de al evimi terkedin."


Ömer hala ağlayan kardeşini yerden kaldırdı. Sedef bize doğru geldi. "Aslan seni sevdiğim için yaptım. Neden anlamıyorsun? Neden sevmiyorsun beni? Elzem'de olup ben de olmayan ne var?" ağlayarak bağırıyordu. Aslan ise sadece izledi. Ne söyleyebilirdi ki zaten? Bazı şeylerin açıklaması yoktu. Sevdiğimiz herkes bizi sevmek zorunda değildi ki.


Ne diyordu Nazım Hikmet şiirinde;


Seversin dünyayı dolu dizgin


Ama o bunun farkında değildir.


Ayrılmak istemezsin dünyadan


Ama o senden ayrılacak!


Yani sen elmayı seviyorsun diye


Elmanın da seni sevmesi şart mı?


Yani Tahir'i Zühre sevmeseydi artık


Yahut hiç sevmeseydi


Tahir ne kaybederdi Tahirliğinden


Tahir olmakta ayıp değil Zühre olmakta


Hatta sevda yüzünden ölmekte ayıp değil!


Bir hemcinsimin bu durumda olması ne olursa olsun beni çok üzmüştü. Sedef'in hissettikleri sağlıklı değildi. Bu sevgi değildi. Sevgi ve aşk incitmezdi, kanatmazdı. Bu gördüğüm takıntı hatta saplantıydı. Çok tehlikeli boyuta gelen bu hislerinden acilen kurtulması gerekiyordu. Aslan için ya da benim için değil. Kendi için kurtulmalıydı.


Ömer zorla götürdü Sedef'i. Onlar çıktıktan sonra herkes sessizce olduğu yerde kaldı bir süre. Aslan bana dönüp elimden tutarak bahçeye çıkardı.


Hepimizin sinirleri çok gerilmişti. Aslan bana baktı. "Bunları benim yüzümden yaşadın. Çok özür dilerim Elzem."


"Özür dilenecek bir durum yok Aslan. Bana bir şey olmadı. Sedef ne yaptıysa kendine yaptı. Ben sadece onun için üzüldüm. Hiçbir kadını bu durumda görmek istemem. Umarım o da en kısa zamanda kendisi için bir şeyler yapmaya karar verir ve tedavi görmeye başlar. Ben akıl sağlığının çok yerinde olduğunu düşünmüyorum. Bu hareketleri beni endişelendirdi."


"Elzem ne kadar güzel bir kalbin var. Sedef sana iftira attı. Buna rağmen sen onun için üzülüyorsun, endişeleniyorsun."


Omuz silkerek güldüm. "Bana olan hayranlığınızı bu kadar belli etmeyin, üsteğmenim." diyerek havayı biraz dağıtmaya çalıştım.


"Size olan hayranlığımı hiçbir zaman gizlemedim ki Elzem hanım."


O gün Aslan'la daha çok yakınlaşmıştık. Sedef yerde ağlarken bile Aslan hiç şüpheye düşmemişti. 'Sen böyle bir şey yapmazsın' demiş bana inanmıştı. Ahsen ve Melek'te benim yanıma gelmek istemişti ancak Aslan onları durdurmuştu. Diğerlerinin bile gözlerinde sadece şaşkınlık vardı. Benim böyle bir şey yapmayacağımı düşünmüşler ama olanlara da anlam verememişlerdi.


Açıkçası o manzarayı dışarıdan gören ben olsaydım Sedef'e inanırdım. Çünkü görene kadar, birinin kendine böylesine zarar verebileceğini hayal dahi edemezdim. O yüzden bana inanmamış olsalar dahi onları suçlamaz, anlayışla karşılardım.


Sonra ki günler ise çok yoğun geçti. İşe başladım. Söyledikleri gibi beni her sabah işe bırakıp, her akşam işten almaya geldiler. Genellikle Aslan'la beraber gidiyorduk. Onun işleri olduğunda ise Eymen beni bırakıp alıyordu. Bu süre zarfında Sedef'i ve Ömer'i ise hiç görmedim.


Defalarca onlara buna gerek olmadığını, kendim gidip gelebileceğimi söylesemde, hepsi sabit fikirli insanlardı. Asla fikirlerini değiştirememiş, en sonunda kabullenmek zorunda kalmıştım.


İşime gelmiyor da diyemezdim açıkçası. Bu sürede Aslan'la iyice yakınlaşmaya başlamıştık. Beni işe götürüp, getirdiğinde sürekli kendimizden bahsediyor birbirimizi daha yakından tanımaya çalışıyorduk. Bazen ise akşamları bana kahve içmeye geldiğinde saatlerce sohbet ediyorduk.


Bir çok ortak noktamız olduğunu keşfetmiştik. İkimizde şiir okumaktan hoşlanıyorduk, aynı tarz müzikler dinliyorduk. Yemek zevkimiz bile oldukça benzerdi.


Aslan tarihe çok ilgiliydi. Mümkün olduğunca okuyor bu konuda kendini geliştirmeye çalışıyordu. Ona babamın tarih öğretmeni olduğundan bahsettim ve küçükken bana anlattığı çok bilinmeyen tarihi olayları anlattım. Bir Aslan bir ben anlatırken zamanın nasıl geçtiğini anlayamadan saatlerce sohbet etmiştik.


Aslan'ın olmadığı günler beni işe bırakan Eymen ile de bir çok ortak nokta bulmuş ve çok iyi arkadaş olmuştuk. Eymen yapı olarak çok hareketli, espirili ve cana yakın bir insandı. En sevdiğim filmin Harry Potter olduğunu öğrendiğinde çok sevinmiş ve beni en yakın arkadaşı ilan etmişti. Çünkü diğerleri Harry Potter sevmiyordu.


Hatta bir kaç gün bana gelmiş mısır patlatarak Harry Potter'a baştan başlayarak izlemiştik. İkimizde beyaz çikolatayı çok sevdiğimiz için Eymen bana 'beyaz çikolatam' diye hitap etmeye başlamıştı. Herkes bizim bu kadar iyi anlaşmamıza şaşırıyordu. Aslan ise bu lakaptan hiç hoşlanmıyor, her duyduğunda çocuğu ya tekmeliyor ya da ensesine şaplak atıyordu. Oysa Eymen bana Melek'e olan hislerinden bile bahsetmiş ve taktik istemişti.


Verdiğim bir kaç taktik ise oldukça işe yaramış olmalıydı ki Melek'le buluştuğumuzda her Eymen'den bahsettiğimde yanakları kızarıyordu. Ahsen ve Melek ile alışverişe çıkmış, bir kaç kezde kahve içmeye gitmiştik. Oldukça iyi anlaşıyorduk.


Mert bana bir iki kez Irmak'ı sormuştu. Açıkçası ona net bir şey söyleyememiştim. Çünkü işin içine Irmak girince ortalığın karışması kaçınılmazdı. Ben bile ne istediğini tam olarak kestiremiyordum. Mert'e ilgi duyduğunu düşünüyordum bir kez konusu açıldığında 'hoş çocuk' demişti. Bu bile Irmak için büyük bir adımdı.


Ondan gelen bilgiler ise hiç iç açıcı değildi. Arkadaşından duyduğu şeyler doğruydu. Melih boşanma davasından sonra kendini kaybetmişti. Sürekli içiyormuş ve işe bile sarhoş gidiyormuş en sonunda kovulmasına neden olmuş. Kovulduktan sonra ise daha çok batmış.


Para kazanmak için, kenera koydu paralarla kumar oynamaya başlamış. Oynadıkça kaybetmiş, kaybettikçe hırslanmış. En sonunda ortaya yüklü bir miktarda borç çıkmış. Üstelik beni aramaya devam ediyor, herkese barışacağımızı söylüyormuş.


Irmak ilk başta ailesiyle konuşmayı denemiş. Ama aldığı tepkiler hoş olmamış. Ailesi oğullarının bu durumundan beni sorumlu tutuyormuş. Ben evimde doğru düzgün oturup, kocama sahip çıksaymışım, böyle olmazmış. Mahvetmişim oğullarının hayatını. Bu sözler beni güldürmekten öteye gitmemişti.


Erkeğin her yaptığının hak olarak görüldüğü, kadının bir hizmetçiden öteye çıkamadığı zihniyet acilen bitmeliydi. İnsana insan olduğu için değer verilmeliydi. Kadın ya da erkek olmak hiç kimseyi üstün yapmazdı. Cahile laf anlatmak ise uzaya çıkmaktan daha zordu.


Irmak, Melih'i de görmüştü. Hatta biraz hırpalamış ve benden uzak durması konusunda uyarmıştı. "Biraz gözü korktu ama durmayacak, Elzem. Gözlerinde ki o deliliği nerede görsem tanırım. Kendine çok dikkat et." diyerek uyarmıştı.


Ailesi onun daha fazla uzakta çalışmasını istemediği için şimdilik İstanbul'da işe girmişti. Ne kadar dayanacağı ise meçhuldü.


İşte 3 hafta böyle gelip geçmişti. Şu an ise markette alışveriş yapıyordum. Akşam Aslan ile bir şeyler içmeye karar vermiştik. İlk zamanlar söylediğim, 'ben sarhoş olmam' özetinde ki sözlerime inanmıyor, test etmek istiyordu. Seve seve kabul etmiştim. Biraz düşüncelerimden uzaklaşmaya ihtiyacım vardı.


Akşam için alışverişimi tamamlayıp eve geçtim. Çakırkeyif olmanın bana ne kadar cesaret verdiğinden ona bahsetmemiştim. Ona bu kadar çekilirken, kendi yapacaklarımdan ben bile korkuyorum.


Loading...
0%