Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12. Bölüm

@zeyneepaslann

Market alışverişini bitirip, eve geldiğimde ilk işim üstümü değiştirmek oldu. Rahat bir şort ve tişört giydikten sonra mutfağa geçtim. Yemek yapmak benim için terapi gibiydi. Çocukluğumdan beri mutfakta vakit geçirmeye bayılırdım.


Mutfakta ilk kez kendi başıma yaptığım yemek, ıslak kekti. Çok güzel olmuştu ve bunun heyecanıyla bütün mahalleye yaptığım kekten dağıtmıştım. Herkes tadına baksın istiyordum. Aldığım iltifatlarla yaşadığım mutluluk dün gibi aklımdaydı.


Bugün ise yemek yapmaya mezeleri hazırlayarak başladım. Haydari, havuç tarator, amerikan salatası, ve şakşuka yaptım. Marketten dönerken çiğ köfte almıştım. Böyle masa kurduğum zaman mezelere çok önem verirdim. Çünkü içerken asıl yenen meze olurdu.


Mezeleri hazırlayıp dolaba kaldırdıktan sonra ana yemeği yapmaya geçtim. Hızlıca patatesleri soyup, haşlanması için suya koydum. Islattığım pirinçleri iyice süzdükten sonra, kavurup suyunu ekledim. Haşlanan patatesleri süzüp tereyağı, süt, tuz ve kaşar peyniri koyarak, pürüzsüz bir kıvam alana kadar ezdim. Aslan geldiğinde etleri kızartacaktım sadece.


Orta sehpa oldukça geniş ve uzundu. Masayı oraya kurmayayı tercih ettim. Bütün gece sandalyede oturmaktansa, koltukta daha rahat ederdik. Hem daha samimi bir ortam olacağını düşünüyordum.


Masayı kurduktan sonra hızlı bir duş aldım. Dolabın önüne gelip kıyafet seçmek için bir süre oyalandım. En sonunda tayt ve kısa bol bir tişört giymeye karar verdim. Bugün daha rahat olmak istiyordum. Saçlarımı kurutup önüme gelmemesi için ön tutamlarını arkamda tutturdum. Parfüm sıkıp, içeri geçerken kapı çaldı.


Kapıyı gülümseyerek açtım. Aslan karşımda, elinde bir buket çiçek ile duruyordu. En son geldiğinde çiçeklerin kuruduğunu farketmişti. Bugün ise daha önce söylediği gibi elinde yeni bir demetle gelmesi, gülümsememin büyümesine neden oldu.


Çiçekleri elinden alarak, sarıldım. "Hoşgeldin. Çiçekler çok güzel, teşekkür ederim." dedim gözlerine bakarak.


"Hoşbuldum. Ve rica ederim, senden güzel değiller." Yüzümü incelerken söyledikleriyle, yanaklarım hafif yanmaya başladı. Ben iltifat alınca utanıp, ne diyeceğini bilemeyen insanlardandım. Bana her iltifat ettiğinde donup kalıyordum.


Tekrar teşekkür ederek, çıkardığı ceketini alıp astım. "Ben mutfakta etleri pişirip geliyorum. Sen içeri geçebilirsin."


"Yardım edilecek bir şey var mı?" diye sordu. En çok sevdiğim huylarından biri buydu. Kendiside, ekibide 'biz anlamayız' deyip kenera çekilmiyor, hizmet beklemiyorlardı. Hepsi yardımcı olmak için, elinden geleni yapıyordu.


"Rakıyı ve şalgamı içeri götürebilirsin. Bir de mezelerin üstünü açsan yeterli." Tabakları mutfakta hazırlayıp, içeri götürecektim. Ben etleri kızartırken, Aslan söylediğim işleri halletti. En sonunda içeri geçip oturduğumuzda Aslan rakıları, bardaklara doldurdu.


"Evet Elzem hanım hazır mısınız? Çok iddialı konuşuyordunuz." diye sordu, gülerek.


"Tabii ki, üsteğmenim. Ben söylediklerimin her zaman arkasındayım."


Bardağını kaldırıp bana doğru uzattı. "Şerefe." dediğinde ben de bardağımı uzatıp onun bardağına hafif çarptım. "Aşka."


Televizyondan kısık sesli müzik açtım. Sohbet etmeye başladığımızda, zamanın nasıl geçtiğini anlayamadan üç duble içmiştik bile. Aslan'ın sohbeti çok keyifliydi. Saatlerce konuşsam sıkılmazdım.


"Ben yaramaz bir çocuk değilmişim aslında ama bazı şeylere tahammülüm yoktu. 2. sınıfa gidiyordum, 23 Nisan gösterileri için hazırlanıyorduk. Eşli bir gösteriydi ama eşleştiğim çocuk hareketleri yapmayı asla beceremiyordu. Bir iki kere gösterdim ama baktım olacak gibi değil, dövdüm ben de. Sonra öğretmen değiştirdi eşimi ama yine oynayamayan biri denk geldi. Onu da dövdüm. Öğretmen en sonunda sinirlenip babama şikayet etmişti beni."


Küçük bir kahkaha attı. "Yazık değil mi çocuklara? Ne kadar fenaymışsın."


"Ne yapabilirim? Başarısızlığa tahammül edemiyorum." deyip güldüm.


"Ben çok yaramazdım. Annemler sürekli yeni forma almak zorunda kalıyordu. Bir gün bizim mahalleden bir çocuğu ablamla gördüm. O kadar sinirlendim ki, ablamı paylaşmaya asla tahammülüm yoktu. Gerçi Hakan'dan da hala hoşlanmıyorum ama neyse. Bu çocuk ablamı yanağından öptü bir de gözüm döndü resmen. Gece evden kaçtım, yoldan beş on tane taş topladım. Gittim çocuğun evini taşladım. Bütün camları indirdim ama. Sonra eve kaçarken komşularımızdan biri görmüş, annem ilk o zaman dövmüştü beni."


Kahkaha attım. "Esma teyzenin seni dövdüğü anlar canlandı gözümde. O sakin kadıncağızı bile delirtmeyi başarmışsın, tebrik ederim."


O da güldü. "Gerçekten annem çok sakindir normalde. Ama o hafta eve 3 komşu beni şikayet etmeye gelmişti. Kadın uyarmanın ben de işe yaramadığını anladığında, bir de döveyim diye düşündü herhalde."


"İnanmıyorum, sana. İşe yaradı mı bari?" diye sordum.


Sırıttı. "Hayır." demesiyle kahkaha attım.


Dördüncü dubleyide bitirmiş son dubleye geçmiştik. Aslan bana bakıp inceledi.


"Gerçekten sağlam içiyorsun. 2 kişiye normalde 35'lik verilir, biz 50'yi devirdik ama sen hala kendindesin."


"Söylemiştim, kolay sarhoş olmam ben. Çakırkeyifim şu an."


Masada biten suyu doldurmak için ayağa kalktım. Tam Aslan'ın önünden geçerken ayağımın sehpaya takılmasıyla tökezledim. Aslan düşmemem için kolumdan tutup çektiğinde kendimi kucağında buldum. İkimizde şaşkınlıkla dönüp kalmıştık.


Yüzümü ona çevirdiğimde göz göze geldik. Yavaşça birbirimize yaklaşırken, gözlerim kapandı. Dudakları dudaklarıma değdiğinde hafifçe titredim.


Dudaklarımı aralayarak ona yer açtım. Alt dudağını dudaklarımın arasına aldım. Öpüşü sakin ama derindi. Ellerimi omuzlarına koydum. O da belime sardı. Eli çıplak tenimle temas ettiğinde tekrar titredim.


Beni kendine çekerek öpüşmeyi derinleştirdi. Kollarımı boynuna biraz daha sarıp ona ayak uydurdum. Sakin başlayan öpüşmemiz gittikçe derinleşip, alevleniyordu. Dudağımı ısırdığında hafifçe inledim. Isırdığı yerin üstünden acımı almak istercesine öptü.


Ne kadar sürdüğünü bilmesemde, sonunda nefes nefese geri çekildik. Anlını anlıma yaslayıp soluklandı. Gözlerim kapalı bir şekilde hala kucağında oturduğumu farkettiğimde, kendimi yana atarak koltuğa geçtim.


İkimizde ne diyeceğimizi bilemiyorduk. Aslan bana doğru döndü. Elini yanağıma koyup konuştu. "Elzem, pişman mısın?"


"Hayır, Aslan. Neden pişman olayım ki? Senden hoşlanıyorum." dedim. Evet etkilenmenin ötesine geçmiştim. Ondan çok hoşlanıyordum. Belki daha fazlası ama bunu kendime itiraf etmeye henüz hazır değildim.


Gülümsedi. "Bu konuşmanın böyle olmasını istemiyorum. İkimizde tam olarak kendimizdeyken konuşalım, olur mu güzelim?"


Başımı onaylarcasına salladım. Öpücüğün ve alkolün etkisiyle iyice ağırlaşmış, mayışmıştım. Bu halimi farkeden Aslan derin bir nefes alarak beni kendine doğru çekti. Şimdi başımı göğsüne yaslamış, kendimi iyice salmıştım.


İnsana huzur veren bir kokusu vardı. Güçlü kollarının arasındayken kendimi dünyanın en güvenli yerindeymiş gibi hissediyordum. Sanki o varken kimse bana zarar veremezmiş gibi. O olduğu sürece hiç kimseye ihtiyacım yokmuş gibi.


Uykuya dalacakken havalanmamla gözlerimi açtım. Aslan beni kucağına almış odaya götürüyordu. Yatağa yavaşça yatırdı. Doğrulurken, gideceğini anlayınca bileğini tuttum.


Gözlerine bakarak konuştum. "Gitme, bu gece kalsan olmaz mı?"


Ne diyeceğini bilemiyormuş gibi, bir süre bana baktı. En sonunda karar vermiş olacak ki yanıma uzandı. Ona yaklaşıp başımı tekrar göğsüne koyduğumda kollarını belime doladı. Saçlarıma bir öpücük kondurup, konuştu. "İyi geceler, meleğim."


Gözlerim kapalı olmasına rağmen gülümsedim. Ama konuşacak kadar halim yoktu. Anlamsız mırıltılar çıkararak onu onayladığımda kısık gülüşünü duydum.


Kolları arasında hayatımın en rahat uykusunu uyuyordum ki çalan telefonla bölündü. Korkarak gözlerimi açtığımda hala Aslan'ın göğsünde yattığımı gördüm. Daha gün tam olarak aydınlanmamıştı. Çalan Aslan'ın telefonuydu. Göğsünden kalkıp, onun kalkmasına olanak sağladım. Yataktan kalkıp komodinin üstüne koyduğu telefonunu alıp hızla açtı.


"Emredin komutanım." diyerek cevap verdi. Karşıda konuşan kişiyi bir süre dinleyip, "Emredersiniz komutanım." diyerek telefonu kapattı ve bana döndü.


Bir kaç saniye baktıktan sonra konuştu. "Elzem benim gitmem gerekiyor. Görev emri geldi." dediğinde kalbim sıkışmıştı. Korkuyla yerimde doğruldum.


"Nasıl yani, hemen mi? Ne kadar sürecek?" diye hızlıca konuştum.


Derin bir nefes aldı. "Hemen gitmem gerekiyor. Ne kadar süreceği belli değil. 1 hafta da sürebilir, 1 ayda. Geldiğimde, hala yarım kalan konuşmamızı tamamlamak istiyor olursan, konuşuruz olur mu?" dediğinde hemen onayladım.


Ayağa kalkıp yıllardır hiç çıkarmadığım, bana uğur getirdiğine inandığım ip bilekliğimi çıkardım. Elini alıp bileğine taktım ve konuştum. "Bu bilekliği uzun zamandır hiç çıkartmadım. Bana uğur getirdiğine inanıyorum. Şimdi sana emanet ediyorum. Onu bana geri getir lütfen."


Gülümseyerek sarıldı ve kulağıma fısıldadı. "Getireceğim."


Dış kapıya doğru ilerlerken kendimi çok kötü hissediyordum. Hayır, alkolden kaynaklanmıyordu. Bu daha farklı bir histi. Ona son kez sarılıp uğurladığımda daha çok arttı.


Evet onun bana hissettireceği her yeni duyguya açtım. Ama bu duygudan hiç hoşlanmamıştım. Sanki biri kalbimi avucunun içine almış, sertçe sıkıyordu. Oysa beni öptüğünde hissettiğim duygular hala tazeydi.


Bana sağ Salim gelişini ummaktan ve dua etmekten başka elimden gelecek bir şey yoktu. Bu onun mesleğiydi. Onunla gurur duyuyordum ama korkum çok yoğundu. Gözlerimi kapatıp, az önce yanımda olan sıcaklığının hayaliyle uyumaya çalıştım.


Bana geri gelecekti, biliyordum.


Loading...
0%