@zeyneepaslann
|
Ertesi gün hafif bir baş ağrısıyla uyandım. Bugün işe başlayacaktım. Kendimi hızla duşa attım. Duştan çıkınca saçlarımı kurutup, sıkı bir atkuyruğu yaptım ve giyinmeye geçtim. Altıma siyah kumaş pantalon, üstüme koyu yeşil bir gömlek giydim. Hafif bir makyaj yapıp, takılarımı taktım. Mutfağa geçip kendime bir sandviç hazırlayıp, kahve yaptım. Kahvaltımı ederken Irmak'tan gelen mesajı gördüm. "Öğle yemeğine çıktığında mutlaka konuşalım." yazıyordu. Onu onaylayan bir mesaj attıktan sonra bulaşıkları yerleştirdim. Kabanımı ve ayakkabılarımı giyerek evden çıktım. Arabamın yanına geldiğimde binip çalıştırmayı denedim. Denedim diyordum, çünkü asla çalışmıyordu. Derin bir nefes alarak arabadan indim ve kapıları kilitledim. Taksiye binmek istemiyordum o yüzden bugün otobüsle gidecektim. Kapıda duran askerlerden durağın yerini ve hangi otobüse binmem gerektiğini öğrendim. Otobüs durağına geldiğimde ise sadece bir adam bekliyordu. Gözlerini bana diktiğinde tedirgin olsamda belli etmedim. Telefonumu açarak ona odaklandım. Neyse ki otobüs çabuk gelmişti. Bindiğimde duraktaki adamında bindiğini farkettim. Otobüs fazla kalabalık değildi. Arka tarafa doğru geçip oturdum. Duraktaki adam ise hemen arkamda ki koltuğa oturmuştu. Umursamamaya çalışarak kulaklıklarımı taktım ve bir şarkı açtım. Fazla uzun sürmeyen yolculuk sonrası ineceğim durağa yaklaştığımda ayağa kalktım. İndiğimde arkamdan inen adam ile iyice tedirgin oldum. Adam resmen beni takip ediyordu. Neyse ki şirketle aramda fazla mesafe yoktu. Adımlarımı hızlandırarak şirkete girdim. Beni selamlayan çalışanlara aynı şekilde karşılık verirken kendi odamın olduğu kata çıktım. Asistanım yerinde oturuyordu. Ona doğru ilerledim. "Nisa, dün Fatih bey ile karşılaştık. 1 haftadır bana ulaşmaya çalıştıklarını söyledi. Benim neden bu durumdan haberim yok?" dedim hafif sert bir sesle. "Elzem hanım, siz raporluydunuz. Ben o yüzden söylemedim size." yaptığı açıklama beni hiç tatmin etmemişti. Raporlu da olsam, evden çalışmaya devam etmiştim. "Bu seferlik görmezden geliyorum, Nisa bir daha tekrarlanmasın. İzinli olsam bile her şeyden haberdar olmak istiyorum. Bu arada arabam çalışmıyor, ilgilenmesi için birini ayarlayabilir misin?" Beni onaylarken odamdan içeri girdim. Bilgisayarı açarak çalışmaya başladım. Öğlen arası geldiğinde bilgisayarı kapatarak ayaklandım. Şirketin yanında olan restorana inecektim. Çantamı ve kabanımı alarak şirketten çıktım. Etrafıma bakarken sabahki adamı farkettim. Üstüme alınmamaya çalışarak, restorana girdim. Sipariş verdikten sonra, kulaklıklarımı takarak Irmak'ı aradım. "Selam bebeğim, nasılsın?" diye konuştum açtığı anda. "Ben iyiyim, balım. Sen nasılsın?" Hal hatır sorduktan sonra ona bir şey olup olmadığını sordum. Bir nefes aldı. "Elzem, bu Melih tekrar kudurmaya başladı. İyice kafayı yedi. Ortak tanıdığınız kim varsa arayıp senin yerini soruyor. Kendine dikkat et bak. Henüz öğrenemedi ama her an öğrenebilir nerede olduğunu. Benden bile korkmuyor artık, iyice kopardı kayışları. Endişeleniyorum senin için." Açıkçası söyledikleri benimde endişelenmeme sebep oldu. Neredeyse iki buçuk yıl olmuştu. Melih'in hala benden ne istediğini anlayamıyordum. Irmak'ı iyi olduğuma ve dikkat edeceğime ikna ettikten sonra kapattım. Biten yemeğimin ücretini ödeyerek çıktım. Şirkete dönerek çalışmaya devam ettim. Çalışmak aklımdaki bütün düşünceleri bir rafa kaldırmamı sağlıyordu. Akşam olduğunda eşyalarımı toplayarak şirketten çıktım. Sabah ki adamı tekrar gördüğümde artık iyice tedirgin olmaya başlamıştım. Hiçbir zaman kıyafetleri ya da görünüşü sebebiyle birini yargılayan insanlardan olmamıştım. Ama adam hiç tekin bir görünüme sahip değildi. Durağa gitmek yerine adımlarımı her zaman kalabalık olan caddeye yönlendirdim. Arada camların yansımasından hala peşimde olup olmadığını kontrol ediyordum. Telefonumu yavaşça çıkartıp kulaklığımı takarak Eymen'i aradım. Açtığında konuşmasına fırsat vermeden ben konuştum. "Eymen bir adam beni takip ediyor sabahtan beri." "Ne? Kim takip ediyor seni?" diye sesini yükselterek konuştu. Gözlerimi devirdim. "Eymen nereden bilebilirim kim olduğunu? Bir adam işte. Sabah arabam arızalandı işe otobüsle gittim. Durakta bu adamı gördüm. İşyerime kadar peşimden geldi. Öğle yemeğinde tekrar gördüm. Şimdi işten çıktım hala peşimden geliyor. Durağa gidemedim." Telefonda Aslan'ın sesini duydum. "Bana tam olarak nerede olduğunu söyle." "Senden yardım isteseydim, seni arardım. Eymen'i ver." Sinirle nefes aldı. "Elzem tribine sonra devam edersin. Peşinde bir adam varken beni daha fazla çıldırtma. Tam olarak neredesin?" Şu an canımı daha fazla önemsediğim için cevap verdim. "Durakta çok insan yoktur diye oraya gidemedim. Caddeye geldim. Migros'un önünden geçiyorum şu an." "Tamam çok güzel. Şimdi karşıya geç. Bir kebap lokantası var. Gördün mü?" Karşıya geçerek dükkanlara baktım. Biraz ilerideydi. "Evet, gördüm." "Oraya gir. Sahibi Adıyaman'ın son kabadayılarından biridir. Kadınlara ve çocuklara verdiği değerle tanınır, Mehmet abi. İçeri girdiğinde haber ver, onu arayacağım. Ben gelene kadar orada kal." O bana bilgileri verirken, ben lokantadan içeri girmiştim. "Girdim. Ayrıca sen gelme, Eymen gelsin ya da Yiğit, Mert ve Hakan abi. Ama sen değil." diyerek bir şey söylemesine izin vermeden telefonu kapattım. Ona olan kinimin bu kadar çabuk geçeceğini sanıyorsa çok yanılıyordu. Bir masaya geçip oturdum. Kapı açıldığında o adamın girdiğini gördüğümde ağlayacaktım. Kalbim çok hızlı atıyordu. Neden beni takip ettiğini, amacının ne olduğunu anlayamıyordum. Bu çok korkunçtu. Ve ne yazık ki bu korkuyu ülkede ki çoğu kadın, her gün yaşıyordu. Kadınlara bu korkuyu yaşatmayı hak gören zihniyet ise hiç azalmıyordu. Bir adamın masama gelmesiyle kafamı kaldırdım. "Elzem sen misin, kızım?" diye sordu. Aslan'ın bahsettiği adam bu olmalıydı. 45-50 yaşlarında, üzerinde jilet gibi bir takım elbisesi vardı. Saçları kırlaşmaya başlamıştı ama buna rağmen dik duruşu ve sert bakışlarıyla çok karizmatik görünüyordu. Adamı incelemeyi bırakarak ayağa kalktım. "Evet, benim." dediğimde oturmamı işaret ederek karşıma geçti. "Kızım Aslan bir şeyler anlattı ama bir de senden dinleyeyim." dediğinde sabahtan beri olanları anlattım. Kaşları çatılmış, bakışları sertleşmişti. "Burada mı o it şu an kızım?" diye sordu. Başımı sallayarak onayladım. Adam elini kaldırarak birini çağırdı. Genç bir çocuk hızla yanımıza geldi. "Bana bir Türk kahvesi getir, Ediz'i yanıma yolla. Sen ne içersin kızım?" diye sorduğunda ben de Türk kahvesi istemiştim. Çocuk onaylayarak uzaklaştıktan hemen sonra 30'lu yaşlarının başlarında olan bir adam yanımıza geldi. Ediz olmalıydı. "Elzem, oğlum Ediz" diyerek tanıttı. Ayağa kalkarak Ediz ile tokalaştım. Mehmet bey tekrar konuştu. "Kızım bu seni takip eden adam hangi masada oturuyor?" diye sorduğunda Ediz'in de kaşları çatılmıştı. Çok belli etmemeye çalışarak adamın yerini tarif ettim. Ediz camın önünde sigara içen adamlardan birine el işareti yaptı. Adam elindeki sigarayı bırakarak yanımıza geldi. Ediz benim az önce tarif ettiğim adamı tarif ettikten sonra "İçeride misafir edin." dedi. O sırada kahvelerimiz geldi. Arkamda kopan bir gürültüyle dönecektim ki Mehmet bey konuştu. "Bir şey yok, kızım. Merak etme. Söyle bakalım nerelisin sen?" diye sordu. Böylece muhabbetimiz başlamış oldu. Adamı buradan çıkartmaları beni rahatlatmıştı. 20 dakika kadar sohbet ettik. Mehmet abi -kendisi abi demem konusunda ısrarcı olmuştu- hiç göründüğü gibi bir insan değildi. Ya da bana sert yönünü göstermemişti. Ediz'de o da çok espirili ve cana yakın davranmıştı. Ediz bana bakarak konuştu. "Elzem seni eve bırakayım istersen tek gitme." diye sordu. Cevap vermeme fırsat olmadan Aslan'ın sesini duydum. "Gerek yok Ediz. Elzem benimle gelecek." Kaşlarımı çatarak ona döndüm. Oysa onun gelmesini istemediğimi açıkça belirtmiştim. Ne yapmaya çalıştığını anlayamıyordum. Ediz başını salladı ve bana döndü. "Sana numaramı vereyim, bir şeye ihtiyacın olursa çekinmeden arayabilirsin. Her zaman." dedi. Aslan yine benim yerime konuşarak "Gerek yok. İhtiyacı olmaz." dedi. Onu duymazdan gelerek konuştum. "Tabii, olur." diyerek telefonumu uzattım. Numarasını girdikten sonra bana geri verdi. Aslan ise çatık kaşlarıyla "Hadi." diyerek çıktı. Ben ise teşekkür edip Mehmet abi ve Ediz'le vedalaştım. Aslan'a doğru ilerledim. "Sana 'sen gelme' dediğimi hatırlıyorum." dediğimde, sinirle güldü. Bunlar daha başlangıçtı. "Elzem beni daha fazla delirtmeden bin şu arabaya." diyerek arabanın kapısını açtı. Ona kötü kötü bakarak bindim. O da bindiğinde arabayı çalıştırdı. "Neden Ediz'e numaranı verdin?" diye sordu. Sinirle gülen ben oldum bu sefer. "Seni hiç alakadar etmez. Ben bekar bir kadınım. Belki etkilenmişimdir." Hızla bana döndü. "Anlayamadım?" "Neyini anlayamadın? Etkilendim diyorum." "Daha bir kaç gün önce benden hoşlandığını söylüyordun. Şimdi Ediz'den mi etkilenmeye başladın?" dedi alaycı bir tavırla. Bu tavrı beni çok rahatsız etmişti. "Sen de bir kaç gün önceye kadar elinde çiçeklerle kapıma geliyordun. Şimdi başkası ile sevgilisin. Bu konuda konuşmaya hakkı olan son insan bile olamazsın." "İkisi aynı şey değil." dedi. Sinirle güldüm tekrar. "Tabii sen erkeksin. Sen istediğini yapabilirsin." Bu sırada lojmana girmiştik. Arabayı durdurduğunda tekrar konuştu. "Söylesene, sen böyle karşına her çıkan erkekten etkilenir misin?" Yaptığı ima ile bütün kan beynime sıçramıştı. Hızla ona dönüp tokat attım. "Ne bekliyordun, sana 'beni bırakma' diyerek yalvarmamı mı? Beni Sedef'le karıştırma sakın. Ben beni istemeyen bir adamın peşinden koşmam. Sen istemediğini söyledin, ben saygı duydum. Benimle uyuyan adam, bir kaç gün sonra başka kadını kollarına aldı. Size göre namus kavramı sadece kadınlar için geçerli olabilir, ama o iş öyle değil. Sen beni yargılayacak son insan bile olamazsın. Dönüp kendine bakacaksın ilk önce. Bir daha sakın benimle hadsizce konuşmaya kalkma. Hadi şimdi def ol git, sevgilinin yanına." Söyleyeceklerim bittiğinde kapıyı çarparak indim. Eve girdiğimde sinirlerim hala yatışmamıştı. |
0% |