@zeyneepaslann
|
Akşam aileme gideceğimi söylediğimde olumsuz bir tepki almamıştım. Herkes en doğru olanın uzaklaşmam olduğunu görebiliyordu. 2 haftam hazırlanmak ile geçti. Adıyaman, Efsun hanımın memleketiydi. Ağabeyide orada albay olarak görev yapıyordu. Benim hiç bilmediğim bir şehirde tek başıma zorlanacağımı düşünmüş olacak ki ağabeyi ile konuşup lojmanda kalıp kalamayacağım hakkında bilgi almıştı. Efsun hanım kimseden bir şey istemeyecek kadar gururlu bir insanken beni bu kadar düşünmesi aramızda ki bağın ne kadar sağlam ve gerçek olduğunu kanıtlıyordu. Yolculuğum başlamadan önceki gün ailece yemek yedik. Annem tüm duygusallığıyla "Güzel kızım, gitmek zorunda değilsin biliyorsun değil mi? Sen her zaman bizim evimizin prensesi olarak kalacaksın. Sakın kendini hiçbir şey için zorunda hissetme. Olurda yapamazsan, zorlanırsan hemen dön gel. Biz senin arkandayız." derken aynı zamanda göz yaşlarını tutmaya çalışıyordu. "Tabii ki biliyorum anneciğim. Ama gitmenin bana iyi geleceğini hissedebiliyorum. Hem aylardır benimle ilgileniyorsunuz, siz de biraz baş başa kalıp aşk tazelersiniz fena mı?" dedim kıkırdayarak. Annem anında kızararak "Ay Ömer şu edepsizin ettiği laflara bak. Bu yaştan sonra çoluk çocuğun maskarası olduk." diye sitem etti. Babam bıyık altından annemin bu hallerine gülerek " Sana benim çiçeğimi utandırma demedim mi ben eşek sıpası?" dediğinde tekrar kıkırdadım. "Yalnız bu yaştan sonra kardeş istemiyorum dikkatli olursanız sevinirim." dedikten sonra koşarak kaçtım. Annemin 'ay bu çocuk beni öldürecek' dediğini duyduğumda kahkaha atarak odama girdim. Onları çok özleyecektim. Üniversiteyi İstanbul'da okumuştum. Evlendikten sonra yine burada yaşamaya devam etmiştik. Annem ve babamdan gerçek anlamda hiç ayrı kalmamıştım. Bazen 1 hafta görüşemediğimiz oluyordu ama ne zaman ihtiyacım olsa 10 dakika içinde yanımda olacaklarını bilmek bana her zaman güven veriyordu. Şimde ise kilometrelerce uzağa gidecektim ve belki aylarca onları göremeyecektim. Onlara belli etmemeye çalışsam da bu durum beni de çok üzüyor ve korkutuyordu. Akan göz yaşımı silip 'kendin için Elzem daha 28 yaşında genç bir kadınsın daha mutlu bir hayat senin de hakkın." diyerek kendimi teselli ettikten sonra bavulumun son kontrollerini yaptım. Uçağım yarın 15.30'da kalkacaktı. Ailemi düşünerek uykuya daldım. Sabah annem çay doldururken "Evet evinizin prensesi bugünde uyanarak gününüzü aydınlattı efendim." diyerek mutfağa giriş yaptım. Sevgili ailem bu enerjimi kahkahalarla karşıladı. "Sabah sabah bu enerjinizi ve mutluluğunuzu neye borçluyuz acaba evimizin prensesi?" diyen annemi babam yanıtladı. "Baksana Zehra, bizden ayrılacağı için ne kadar mutlu alınmalı mıyız acaba?" diye takıldı. "Aşk olsun evimizin direği, tabii ki sizden ayrıldığım için çok üzülüyorum. Benim heyecanım yeni başlangıçlara." derken çayımı höpürdetiyordum. Babam ciddileşerek "Kızım seninle gelmemizi istemediğine emin misin? Nasıl yerleşeceksin yalnız başına?" dedi. "Eminim babacığım. Zaten gittiğimde otelde kalacağım. Yarın albay ile görüşmem var. Görüşmede lojmanda kalıp kalamayacağım belli olacak." "İçim hiç rahat değil ama istediğin gibi olsun güzel kızım. Eğer zorlanırsan mutlaka haber ver hemen atlar geliriz biz annenle." "Merak etme babacığım bir sorun çıkacağını düşünmüyorum.Kötüyü düşünerek kendinizi sıkmayın lütfen. Her şey yolunda gidecek." Konuşmadan sonra hazırlanıp yola koyulduk. İstanbul trafiği her zaman ki gibi insanı çıldırtacak düzeydeydi. Havaalanına geldiğimizde bol ağlamalı ve sarılmalı bir vedalaşmanın ardından son kontrollerden geçip uçağa bindim. Yolculuğum 1 saat 45 dakika sürecekti. Sorunsuz bir yolculuğun ardından Adıyaman havaalanına iniş yaptık. Yolculuk boyunca midemde ki kelebekler hiç durmadan kanat çırpmıştı. Yeni hayatım beni oldukça heyecanlandırıyordu. Havaalanından taksiye binip rezervasyon yaptırdığım otelin adresini verdim. Geçtiğimiz yolları merakla inceledim. Güzel ve sakin bir şehirdi. İşlemleri halledip odama giriş yaptığımda kendimi şimdiden yorgun hissediyordum. Beynim sürekli yeni ihtimaller üreterek hiç durmadan çalışıyordu ve bu beni çok yoruyordu. Odama yemek siparişi verdikten sonra yarın giyeceğim kıyafetleri ayarlamaya başladım. Ekim ayına girmiştik havalar serinlemeye başlamıştı. Yarın albay ile olan görüşmemde iyi bir izlenim vermek istiyordum. Şık ve resmi olmaya karar vererek beyaz saten bir gömlek, siyah mini kalem etek ve siyah stilettoda karar kıldım. Serin havaya karşılık ince siyah kilotlu çorap giyecektim. Yemek yedikten sonra günün yorgunluğuyla uyuyakaldım. Sabah 07.00'da uyanıp hızlıca bir şeyler atıştırdıktan sonra hazırlanmaya başladım. Sarı saçlarıma hızlıca dalgalar verip makyaja geçtim. Ağır bir makyaj istemiyordum. Göz altlarımı kapatıcıyla kapattıktan sonra ela gözlerimi ortaya çıkaracak bir eyeliner çektim. Allık, aydınlatıcı ve kahve tonlarında ki rujumu sürdüğümde hazırdım. Otelden çıkıp lojmanlara geçmem yarım saatimi aldı. Lojmanın önünde inip saati kontrol ediyordum ki, biraz yanımdan koşarak caddeye doğru kaçan topun peşinden giden çocuğu ve ona doğru gelen arabayı farkettim. Çocuğun yanına gidip kolundan çektiğimde araba korna çalarak bizi sıyırmıştı. Biz ise çekmemin etkisiyle beraber yere düşmüştük. Kalbim ağzımda atıyordu. Bacağımda hissettiğim acının nedenine bakamadan kucağımda ki çocuğun ağladığını duydum. O sırada yanımıza koşarak bir adam yaklaştı. "Asil! İyi misin?" diye telaşla konuştuğunda çocuk ona cevap verebilecek durumda değildi. "Bir şey olmadı ama çok korktu izin verirseniz ben sakinleştireyim." diye sorduğumda başını sallayarak onayladı. "Asil bana bakar mısın lütfen? Evet çok korktun seni anlayabiliyorum, ben de çok korktum. Ama geçti. Hiçbir şey olmadı. Lütfen sakinleş. Hem babanda geldi." sakin ve anlayışlı bir sesle konuştuğumda biraz durulmuştu. Burnunu çekerek cevap verdi. "O benim babam değil ki dayım." "Tamam o zaman bak dayında yanımızda o sana bir şey olmasına izin vermez değil mi?" söylediklerimden sonra iyice ağlaması duruldu. Ellerini yanaklarıma koyup bir süre beni inceledi. "Sen melek misin?" dediğinde beklediğim şey kesinlikle bu soru değildi. "Hayır bir melek değilim. Neden böyle düşündün?" "Annem bana dedi ki çocuklar masum oldukları için büyüyene kadar melekler çocukları korurmuş. Sen de beni korudun. Hem sen çok güzelsin, benim meleğim sen olur musun?" Kucağımda ki çocuğu ısırarak sevmemek için müthiş bir çaba harcamam gerekti. Yemyeşil gözlerini kocaman açarak umutla bana bakıyordu. "Biliyor musun bu aldığım en güzel iltifattı. Seve seve senin koruyucu meleğin olurum yakışıklı." Sözlerimden sonra yüzünde oluşan gülümseme o kadar güzeldi ki böyle gülümsemeye devam etmesi için her şeyi yapabilirdim. "Dayı bak, gördün mü? Benim meleğim var artık." diye bağırarak dayısının yanına koştu. Asil kalktığında bacağıma bakma fırsatı buldum. Yerde ki cam bacağımı kesip kanatmıştı. Üstümde ki etek ve topuklu ayakkabı ile nasıl ayağa kalkacağımı düşünürken Asil'in dayısı yanıma yaklaştı. "Kalkmanıza yardımcı olabilir miyim?" diye sorup ellerini uzattığında ona tutunarak eteğim açılmadan ayağa kalkmayı başarmıştım. "Teşekkür ederim" diyerek gülümsedim "Asıl ben teşekkür ederim yeğenimin hayatını kurtardınız. Asil hiç böyle yola atlayan bir çocuk değildir. Nasıl olduğunu farkedemedim." "Hiç önemli değil dediğiniz gibi çocuk. Çocuklar gerçekten çok hızlılar bir anlık dalgınlığa bile müsaade etmiyorlar. Neyse ki bir şey olmadı. Siz de daha fazla canınızı sıkmayın." Gülümseyerek " Ben Aslan Öztürk" deyip elini uzattı. Elini sıkarken konuştum. "Memnun oldum Aslan bey, ben de Elzem Tekin." "İnanın ben daha çok memnun oldum Elzem hanım." dediğinde gözlerim gülümsemesinde takılmıştı. Gözlerimi gözlerine çıkardığımda çakan şimşekler beni korkuttu. Allah'ım umarım bunları sadece ben görüyorumdur. Umarım duyduğum bu gümbürtü kalbimin sesi değildir. Asil'in "Dayı! Benim meleğimin elini bırak artık!" çığılığıyla irkilerek kendimize geldik. |
0% |