Yeni Üyelik
20.
Bölüm

20. Bölüm

@zeyneepaslann

Saatlerdir bekliyorduk. Elzem'in ameliyatı çok uzun sürmüştü. 4 saattir hepimiz ameliyathanenin kapısına dizilmiştik. Ahsen ve Melek sürekli ağlıyordu. Benim sinirlerimi daha fazla bozuyorlardı.


Bu hastanede bir çok insanı beklemiştim. Hepsi için çok üzülmüş, korkmuştum. Ama bu farklıydı. Bu acı bütün ruhumu, bedenimi ateşler içinde yakıyordu. Biri kalbimi avucunun içine almış tüm kuvvetiyle sıkıyordu sanki.


Geçen her saniye bana saatler gibi geliyordu. Kapı açılmadıkça her geçen saniye korku zihnimi ele geçiriyordu. Kötü düşünmemek için kendimi zorluyordum ama bir işe yaramıyordu. Melek haber almaya çalışsada 'ameliyat devam ediyor' cümlesinden ötesini duyamamıştık.


Ne kadar uzun sürerse tehlikenin o kadar fazla olduğunu biliyordum. 2 kurşun. Elzem'in bedenine tam 2 kurşun isabet etmişti. Biri sol boşluğundaydı. Diğeri ise kalbine çok yakındı. Tek duam kalbine isabet etmemiş olmasıydı.


Yıllardır gerek sınır içinde, gerekse sınır dışında yüzlerce yerde görev yapmıştım. Yüzlerce insanın hayatına dokunmuştum, hayatlarını kurtarmıştım. Ama en sevdiğime gücüm yetmemişti. Elzem'e yetişememiştim. Çok kanıma dokunuyordu.


Onu yine kanlar içinde görmek, ruhumu derin bir azaba sürüklemişti. En çok ona zarar gelmesin istiyordum. Bir tek ona zarar gelmesini engelleyemiyordum. Üstelik o şerefsiz kendi kafasına sıktığı için hesabını sorabileceğim kimse kalmamıştı.


Onun canını kendi ellerimle almak isterdim. Elzem'e çektirdiği her acıyı katlayarak ona çektirmek isterdim. Bu kadar kolay bir şekilde ölmemeliydi. Elzem hala hayatta kalma savaşı verirken, o huzura ermemeliydi.


Altıncı saatin sonuna yaklaşırken ameliyathanenin kapısı açıldı. 2 doktor çıktı içeriden. Hemen ayağa kalktım.


"Elzem Tekin'in yakını siz misiniz?" diye sordu doktor başından bonesini çıkartırken.


"Evet, biziz. Durumu nasıl?" Sabırsız bir sesle konuştum.


"Çok zor bir ameliyattı. Vücudundan iki kurşun çıkardık. Biri sol karın boşluğuna saplanmıştı. Diğeri ise kalbine oldukça yakındı. Tek avantajımız kalbine zarar gelmemesi oldu. Ameliyatta 2 kere kalbi durdu. Geri getirdik ama bundan sonrası ona kalmış. Yoğun bakıma alacağız. Hayati tehlikesi devam ediyor." diye tamamladı cümlesini doktor.


Yaşıyor olması bile içime bir nebzede olsa su serpilmesine neden olmuştu. Ama hayati tehlikesi devam ediyordu. Elzem benim hayatımda gördüğüm en güçlü kadınlardan biriydi. Beni bırakmayacaktı. Biliyordum.


Bilinci kapanmadan hemen önce beni affettiğini söylemişti. Buna sevinebilecek durumda bile değildim. Beni affetmesede olurdu. Yeter ki yaşasın. Yeter ki nefes alsın. Benim yanımda olmasada olurdu. Tek önceliğim onun hayatıydı.


Kabullenemiyordum. Bu olanları kabullenemiyordum. 5 dakika erken gidebilmiş olsaydım eğer Elzem bu durumda olmayacaktı. Hayatı için savaşmak zorunda kalmayacaktı. Benim yüzümden olmuştu. Çiçek almak için durmasaydım eğer yetişebilirdim ona. Ama yetişememiştim. Çok geç kalmıştım.


Duvara dayadığım başımı kaldırmadan birkaç yumruk attım bağırarak. Ahsen yanıma gelip sarıldı. Ablamın sarılmasıyla zorla tuttuğum o güçlü duruşum kırıldı. Gözümden yaşlar süzülmeye başladı.


"Abla ona bir şey olmasın. Yalvarırım ona bir şey olmasın. Ben onsuz yapamam. Dayanamam abla. Nolur bir şey yap. Ben ona aşık oldum."


Ne kadar süre omuzunda ağladım bilmiyordum. 'Erkekler ağlamaz' lafına inanmazdım ama kolay ağlayan bir adamda olmamıştım hiçbir zaman. En son gözümden iki damla yaş döküldüğünde Asil'i ilk kez kucağıma almıştım. Şimdi ise sevdiğim kadının hayatı için ağlıyordum. Ahsen'in de gözünden yaşlar süzülüyordu.


"Biliyorum ablacım, biliyorum. İyileşecek. Ben inanıyorum, Elzem iyileşecek. Ama sen şu an güçlü durmak zorundasın. Ailesine haber vermemiz gerekiyor Aslan. Bilmeliler."


Doğru söylüyordu. Ailesini aramamız gerekiyordu. Ne kadar düşünmek istemesemde belkide kızlarını son kez göreceklerdi. Melek yanımıza geldi. Gözleri ve burnu ağlamaktan kızarmıştı.


"Halamı aramam gerekiyor benimde. Ama nasıl konuşacağımı bilmiyorum." dedikten sonra tekrar ağlamaya başladı. Melek çok duygusal bir kızdı. Üstelik Elzem'i çok sevmişti. Olanlar onuda çok üzmüştü.


Derin bir nefes aldım. "Numarasını ver bana." dedim. Zaten elimden bir şey gelmeden oturmak yeterince ağrıma gidiyordu. Efsun hanımın numarasını atarken, Mert'e Elzem'in ailesinin numarasını bulmasını söylemiştim.


Bütün numaralar elime ulaştığında bahçede oturmuş, boşluğu seyrediyordum. İnsanlara kızlarının vurulduğunu nasıl söyleyecektim? Derin bir nefes alarak ilk önce Efsun hanımı aradım.


"Merhaba, Efsun hanım. Ben Üsteğmen Aslan Öztürk."


"Merhaba Aslan bey, buyurun?" Sesindeki şaşkınlık ve endişe kırıntıları bir şeylerden şüphelendiğini anlamamı sağladı.


"Efsun hanım, Elzem hastanede şu an. Eski kocası tarafından vuruldu."


Kelimler bir insanı ne kadar yaralayabilirdi? Benim söylediğim her kelime bir kurşun olup kalbime saplanıyordu. Yıllardır aldığım eğitimlerin hepsini bugün kullanmaya çalışıyordum. Bugün güçlü olmalıydım. Elzem için ayakta kalmalıydım.


"Yaşıyor mu?" sesi titreyerek, korkuyla sordu.


"Ameliyattan çıktı, şu an hayatta ama tehlike henüz geçmedi." dedim. Geçecekti. Geçecekti biliyordum.


"Oraya geliyorum." diyerek telefonu kapattı.


Bir sonraki konuşmam ise daha zor geçecekti. Bu sefer aradığım Elzem'in babasıydı.


"Ömer bey merhaba. Ben Üsteğmen Aslan Öztürk." diyerek kendimi tanıttım.


"Elzem senden bahsetmişti. Buyur oğlum, hayrolsun inşallah?"


"Ömer bey, Elzem şu an hastanede. Eski kocası tarafından vuruldu. Ameliyattan çıktı hayatta ama tehlike devam ediyor."


Lafı uzattıkça söylemem zorlaşacaktı. Bu yüzden bir anda söylemek zorunda kaldım. Adamcağız bir süre konuşamamış derin nefesler almıştı. 'Geliyoruz' demiş kapatmıştı.


Son olarak Irmak'ı aradım. "Irmak merhaba, ben Aslan."


Hemen konuştu. "Elzem'e bir şey mi oldu?"


"Eski kocası vurdu. Ameliyattan çıktı şimdi. Hayati tehlikesi devam ediyor."


Çığlık attı. "O şerefsizi öldüreceğim. Onu döverek öldüreceğim. Biliyordum rahat durmayacağını. Uyarmıştım Elzem'i, keşke yanında kalsaydım." diyerek ağlamaya başladı.


"Maalesef öldüremezsin. Kendi kafasına sıkmış, öldü."


"Cehenneme gitsin. Yola çıkıyorum."


"Efsun hanım ve Ömer beylerde haber verdim, bir görüş istersen. Geldiğinde görüşürüz. Ben hastanede olacağım."


Tekrar yoğun bakımın önüne gittim. Camdan Elzem'i izledim. Zaten beyaz olan teninin rengi iyice solmuştu. Bir sürü makinaya bağlamışlardı. Yüzünde oksijen maskesi vardı. Eline damar yolu açılmış, serum bağlamışlardı. Onu böyle görmek nefesimi kesiyordu. O kendi kendine nefes alamazken, benim nefes alabiliyor olmam bile üstüme yük bindiriyordu.


Keşke orada yatan ben olsaydım. Ona bir şey olmasaydı, ben onun yerine her acıyı çekmeye razıydım. Ona gelecek her şey bana gelsindi. Onun acıyan canı, benim canımı katbekat daha fazla yakıyordu.


Saatlerce onu izledim. Tek bir belirti beklesemde, yoktu. Gözleri bile kıpırdamamıştı. Ölü gibi yatıyordu. Ahsen ve Hakan eve gidip üstümü değiştirmem konusunda çok ısrar etmişlerdi. Ama onu burada bırakıp gidemiyordum. Ona yeterince geç kalmıştım. Ya ben gittiğimde ona yine bir şey olsaydı?


Onu izlerken makinelerden gelen seslerle işlerin yolunda gitmediğini anlamıştım. Bir kaç saniye içinde hızla gelen doktorlar beni iterek içeri girdi. Hemşire perdeyi kapattı. Artık görüşüm kesilmişti. Olduğum yerde yere çöktüm.


Hayır, hayır. Olamazdı. Gidemezdi. Beni bırakıp gidemezdi. Elzem olmadan olmazdı artık. Ablam hemen yanıma çöktü.


"Aslan bana bak ablacım. Sakin ol. Bir şey olmayacak. Elzem direnecek ben biliyorum. Sen de inan. Dua et ablacım. Elimizden gelen tek şey dua etmek. Bak annem evde Kur'an okuyor Elzem için. İyileşeceğine inan, iyiyi çağır ablacım. Hem seni uyandığında seni bitik görmesin değil mi?"


Diyerek beni sakinleştirmeye çalışsada algılayamıyordum. Sanki beynim çalışmayı durdurmuş gibiydi. Gözümün önünde yüzü canlanıyordu. Göz yaşlarımı tutamadım yine. Allah'ım bu acı, bu korku çok fazlaydı.


Kaç dakika o şekilde bekledik bilmiyordum. Zaman algım kaybolmuştu. İçeriden çıkan doktorlarla ayaklandık.


"Ufak bir kriz atlattı. Kalbi durdu tekrar, ama çalıştırmayı başardık. Hayati tehlikesi devam ediyor."


"Allah'ım çok şükür yarabbim." Ölmemesine bile şükreder hale gelmiştik.


Koridordan gelen ağlama sesiyle döndük. Ömer bey, Zehra hanım, Efsun hanım ve Irmak gelmişlerdi. Hepsi perişan görünüyordu.


Hızla yanımıza geldiler. "Durumu nasıl, bir değişiklik var mı?" diye sordu, Ömer bey.


"Az önce kalbi durdu ama çalıştırmayı başardılar. Hayati tehlikesi devam ediyormuş. Bekliyoruz." diye açıklama yaptım karşındaki adama.


"O it kendi kafasına sıkmış, doğru mu?" diye sordu bu kezde.


Başımı sallayarak onayladım. "Gittiğimde ölmüştü. Elzem'i vurduktan sonra kendi kafasına sıkmış. Aşağıda morgda."


Annesi ağlayarak yere çöktü. Hemen yanına gidip kalkmasına yardımcı oldum sandalyeye oturttum. Hiç iyi görünmüyordu kadıncağız. Ablam yanına gelip bileğini tutarak nabzını saydı. Melek'e dönerek tansiyon aleti getirmesini istedi. Ölçtüğünde tansiyonu 18'e fırlamıştı. İlaç yapılarak bir odaya yatırıldı.


Koridordan kopan bağırmışlar hepimiz o tarafa döndük.


"Nerede o kaltak? Oğluma sebep oldu benim. Oğlum öldü onun yüzünden! O gebermedi mi hala?"


Şok içinde kalakalmışken, Irmak yanımızdan şimşek gibi geçerek kadının saçlarına yapıştı.


"Senin o şerefsiz oğlun yüzünden oldu her şey. Birde içeride hayatı için savaşan arkadaşımı mı suçluyorsun sen hiç utanmadan?" diyerek kadını yere fırlattı.


Irmak'ın üstüne yürüyen adamı gördüğümde yakasından tutarak yere fırlattığım gibi, üstüne çıkıp yumruklarımı art arda indirdim. Hakan ve Eymen beni zorla adamın üstünden kaldırırken, Mert Irmak'ı kucaklamış götürmeye çalışıyordu.


"Oğlum öldü benim, o kız yüzünden. Ondan boşandı, hayatını bitirdi evladımın. Sanki tek aldatılan oydu."


Irmak tekrar konuşan kadının üstüne atlamaya çalışırken konuştum.


"Alın o itin cesedeni siktir olun gidin buradan, belanızı bizden bulacaksınız yoksa. Eymen kaybet şunları gözümün önünden elimde kalacaklar."


Eymen ve Hakan kadınla adamı yaka paça götürürken, Mert Irmak'ı hava alması için dışarı çıkardı. Sandalyeye oturup başımı ellerimin arasına aldım.


Elzem nasıl insanlarla yaşamıştı bunca zaman? Bu insanlar kim bilir neler yapmışlardı, nasıl kırmışlardı kalbini. Düşündükçe delirecek gibi oluyordum. Doktorunu gördüğümde yanına gittim.


"Doktor bey, Elzem'in yanına girme şansım var mı?" diye sordum.


"Normalde yasak. Ama size 5 dakika izin veriyorum. Hemşireler sizi giydirsin ama lütfen 5 dakikayı aşmayalım." onaylayarak hemşirenin yanına gittim.


Steril kıyafetleri giydikten sonra yoğun bakımdan içeri girdim. Elzem'in yanına geçip oturdum. Eline dokunduğumda teni buz gibiydi. Üşüyordu.


"Elzem yalvarırım uyan. Sen affettim dedin ama ben kendimi affedemiyorum. Sana geç kalışımı kabullenemiyorum. Lütfen geri gel. Ben bu kısa sürede sensiz nasıl yaşanacağını unuttum. Sen burada yatıyorsun, ben dışarıda nefes alamıyorum. Kalbim çok acıyor. Ben bu acıyla nasıl baş ederim bilmiyorum. Seninle ilgili bir sürü hayal kurdum. Daha hiçbirini gerçekleştiremedik. Lütfen bırakma beni. Seni bekliyorum güzelim."


Hemşirenin uyarısıyla çıkmak zorunda kaldım odadan. Sonraki dört gün hiçbir belirti göstermeden yatmaya devam etti. 5. gün ise makinelerden tekrar sesler yükseldi.


Loading...
0%