@zeyneepaslann
|
Aradan geçen 1 ayın sonunda tamamen iyileşmiştim. Malum olayın üzerinden 2,5 ay geçmişti. Aslan hala görevden dönmemişti. En azından bir kaç kez aramıştı. Sesini duymuş olmak bile inanılmaz iyi gelmişti. Endişe ettiğim hayatıydı çünkü. Hayatta olması bile yeterliydi. Buna alışmak zor olacaktı ama olacaktı. Aslan için dayanamayacağım bir şey yoktu. Kötü şeylerde oldu tabii ki. Melih'in ailesi bana bir kaç kez ulaşmaya çalışmış ve hakaret yağdırmışlardı. Sinirleri oğulları ölmüşken, benim hala hayatta oluşumaydı. Bir anlam veremesem de beni çok üzmüştü. Bu insanlar evimde oturmuş, uyumuş, yemeğimi yemiş, suyumu içmişlerdi. Şu ana dek onlara hiçbir saygısızlığım olmamıştı. Aksine oldukça anlayışlı bir şekilde yaklaşmaya çalışmıştım. Çoğu zaman soktuğu lafları bile alttan almıştım. Ne olursa olsun onlar senin büyüğün demiştim kendime. Ne kadar yanlış yaptığımı şimdi anlıyordum. Eğer onlara zamanında gereken cevabı vermiş olsaydım, şimdi beni böyle yaralamaya cesaret edemeyeceklerdi. Oğulları beni öldürmeye çalıştığı halde, suçlu olarak beni ilan etmişlerdi. Oysa oğullarına silah doğrultan ben değildim. Onu aldatanda ben değildim. Aldatılmış, aşağılanmış, tehdit ve tacize maruz kalmıştım. En sonunda ise canıma kastedilmişti. İnsanda olması gereken en önemli duygulardan biri merhamet, diğeri adaletti. Bu insanlar iki duygudan da yoksunlardı. Zihniyetleri asla değişmeyecekti. Bu cehalette ki insanların yetiştirdiği çocuklardan da farklı bir şey beklenemezdi zaten. Daha çocuk yaşta empoze ettikleri 'o erkektir yapar' minvalinde ki cümleler, bu yaşa geldiklerin de insanların hayatını tehlikeye atıyordu. Kendilerine her şeyi hak gören, hep doğru olduklarını düşünen, kadınlara değer vermeyi bilmeyen, merhametten, nezaketten, görgüden, saygıdan ve kibarlıktan uzak, bencil ve narsist çocuklar yetiştirilmeye devam edildikçe, ne yazık ki kadınların kaderi değişmeyecekti. Eğitim ailede başlardı. Ailesinin eğitemediği çocuklardan vatana, millete, ailesine faydalı bireyler yetişmesini beklenemezdi. İnsanlar alçakgönüllülük ve nezaketi eziklik olarak değerlendiriyorlardı. Ben artık eski Elzem değildim. Olmayacaktım. Kendimi ezdirmemem gerektiğini öğrenmiştim. Artık haketmeyen kişilere anlayış göstermektense, karşımda ki insana ayna olmayı tercih ediyordum. Bana iyi geldiklerinde nasıl iyi muamele göreceklerse, kötü geldiklerinde karşılaşacakları tavırada katlanmak zorundaydılar. Günlerimi Asil, Esma teyze, Ahsen ve Melek ile geçirmiştim. Aslan'ın yokluğunda birbirimize destek oluyorduk. Onlar olmasaydı çok daha fazla zorlanacağım bir gerçekti. Hepsi öylesine alışmıştı ki bekleyen olmaya, beni sakinleştirme görevi onlara düşmüştü. Ben hala bu yoğun korku ile yaşamaya alışmaya çalışıyordum. Aslan ile attığımız adımdan ise çok mutluydum. Hayatın nasıl bir pamuk ipliğine bağlı olduğunu bizzat deneyimlemişken hiçbir şeyi uzatmaya gerek duymuyordum. Bu sürede Ahsen ve Melek'le evlilik için gerekli olan bir çok şeyi konuşmuş, hatta gezerek fikir bile edinmiştik. Esma teyze hala dua ediyordu. Söylediğine göre beni ilk gördüğünde göz koymuştu. Ailem ise yaşadığım olaydan en çok etkilenen insanlardandı hiç şüphesiz. Aslan'ı ve ailesini tanımış, hatta çok sevmiş olmalarına rağmen çekinceleri vardı. Onlarıda anlayabiliyordum. Evlat acısıyla sınanmasın kıyısından dönmüşlerdi. Daha tedbirli olmak istiyorlardı. Bana yansıtmamaya çalışsalarda üstlerinden bu korkuyu atabilmek zaman alacaktı. İşe bile henüz başlayamamıştım. Efsun abla bir süre evden çalışmam konusunda hala ısrarcıydı. Sanırım böyle bir patron herkesin hayaliydi. Mutfağa girmiş akşam için yemek hazırlamaya başlamıştım. Bugün ki menüm köfte, patates ve pilavdı. Evde olduğum günler en çok sevdiğim zamanlar mutfakta olduğum zamanlardı. Köfteleri yuvarlamış ve biraz dinlenmesi için buzdolabına koymuştum. Pirinçleri güzelce yıkayarak, bol tereyağında kavurdum. Suyunu ekledikten sonra altını kısarak, kapağını kapattım. Patatesleri kızarması için kızgın yağa attım. Köfteleride kızarttığımda yemek hazırdı ama ben kokmuştum. Kendimi banyoya atıp, kısa bir duş aldım. Üstüne evde giydiğim, mini tişört elbiselerden birini geçirdim. Evde sütyen giymek beni çok sıktığı için tercih etmiyordum. Özellikle sütyenle uyumak dikenli tellerle uyuyormuşçasına bir rahatsızlık veriyordu. Saçlarımı kurutup kendi haline bırakarak mutfağa geçiyordum ki çalan kapıya yönümü değiştirdim. Kızlardan biri olduğunu düşünerek direkt açtım. Hayır, gelen kızlardan biri değildi. Aslan görevden dönmüştü. Bir kaç saniyelik duraksamadan sonra çığlık atarak boynuna atladım. Gülerek belimden tuttu ve kucağına aldı. "Görünüşe göre çok özlenmişim." derken beni kucağından indirmeden içeri geçmişti. Bana gelmeden önce eve uğramış olmalıydı. Üstünde günlük kıyafetleri vardı, ayrıca çok güzel kokuyordu. Başımı boynuna gömdüm. Dolan gözlerimi kırptığında akan gözyaşlarım boynuna akmıştı. Koltuğa oturduğunda ben kucağındaydım hala. "Bak bakayım bana." diyerek kendini hafifçe geri çekti. Ben de geri çekilerek ona baktım. "İyisin değil mi?" diye sordum. Dudaklarım büzülmüş, gözyaşlarım akmaya devam ediyordu. Elleriyle gözyaşlarımı silerken konuştu. "Elzem, bebeğim. Ağlama, lütfen. Geldim bak. İyiyim ayrıca merak etme, yaralanmadım. Ama gözlerinden akan her damla kalbime saplanıyor. Ağlamandan hiç hoşlanmıyorum. Ağlamanın sebebi olmaktan ise nefret ediyorum. Lütfen üzme beni." dedi sakin sesiyle. Başımla onaylayarak, gözyaşlarımı geri ittim. Bana sağ Salim geldiği için çok mutluydum. "Aslan çok özledim seni. Çok uzun sürdü." diyerek tekrar boynuna sarıldım. İç çekerek kollarını belime sıkıca sardı. "Elzem senden bu kadar uzak kalınca kafayı yiyecek gibi oldum. Hiç olmadığı kadar sınırlarımı zorluyorsun. Tanıştığımızdan beri, senin bana hissettirdiğin her duygu sınırlarımın ötesinde. Meslek hayatımda beni en zorlayan görevdi. O kadar özledim ki seni. Gözlerimi her kapattığımda yüzün canlandı aklımda." "Aslan çok zordu. Hep kalbim ağzımda gezdim. Ama bana sağ salim geldiğin sürece hiçbir şeyin önemi yok. Ömrümün sonuna kadar da beklemem gerekse, beklerim. Yeter ki bana geri gel." "Benim bütün yollarım sana çıkar Elzem. Benim çıkmaz sokaklarımın sonunda bile sen varsın. Benim bütün kapılarım sadece sana açılır. Ne olursa olsun sana geri geleceğim." dediğinde dudağından öptüm. Öpüşüme hemen karşılık verdi ve beni daha çok kendine çekti. Bir süre dudaklarında hasret giderdikten sonra geri çekildim. "Gel bakalım, kim bilir en son ne zaman düzgün yemek yedin. Köfte, patates ve pilav yaptım." diyerek elinden tutarak mutfağa götürdüm. Hızlıca ikimize de tabak hazırlayıp, içeceklerimizi doldurdum. Sonunda masaya oturduğumda ona döndüm. "Herkes iyi değil mi? Yaralanan yok?" diye sordum. "Herkes iyi merak etme. Yorucu bir görevdi sadece." dediğinde içim rahatladı. Hepsiyle vakit geçirmiştik. Hepsini oldukça sevmiştim. İçlerinden birine bir şey olma düşüncesi bile çok korkutucu ve üzücüydü. Daha sonraki dakikalarımız ise sohbet ederek ve yemek yiyerek geçti. Ona o yokken neler yaptığımdan bahsettim. İyileşme sürecimi anlattım. Yemek yedikten sonra kahvelerimizi alarak salona geçtik. Bir süre daha sohbetimize devam ettik. Onunla konuşmayı bile çok özlemiştim. Saatlerce konuşmadan onu izlesem bile hiç sıkılmazdım. Kahvelerimiz bittiğinde daha fazla uzak kalmak istemeyerek kucağına yan bir şekilde oturdum. Aslan bu hareketime gülümsedi. Tek kolunu belime sardı, diğerini ise çıplak bacağımın üstüne koydu. Elimi sakallarına koyarak okşadım. Yüzünün her yerini sevdim. Biraz daha yaklaşarak dudaklarına küçük bir öpücük bıraktım. Aslan geri çekilmeme izin vermeden belimdeki kolunu sıkılaştırarak üst dudağımı dudaklarının arasına aldı. Karşılık vermekte gecikmedim. Alt dudağını emdiğimde bacağımda ki elini sıkılaştırarak bacağımı kavradı. Öpüşmemiz her geçen saniye derinleşirken dili dilime değdiğinde hafifçe inledim ve omuzlarını sıktım. Bacağımdaki elini okşayarak yukarı doğru çıkarttı. Kucağında yan oturmayı bırakarak yüzüm ona dönecek şekilde yerleştim. Üstümde ki elbise kalçama kadar açılmış, bacaklarım tamamen çıplak kalmıştı. Kalçalarımdan tutarak ayağı kalktığında bacaklarımı beline, kollarımı boynuna sardım. Tekrar dudaklarıma kapanırken yürümeye başladı. Yatak odama geldiğimizde beni yatağın üstüne bıraktı. "Elzem, emin misin? Pişman olmanı istemiyorum." diye sordu. Ayağa kalkarak derin bir nefes aldım. "Eminim, Aslan. Seni seviyorum, seninle yaşadığım hiçbir şeyden pişman olmam." diyerek yaklaştım ellerimi üzerindeki gömleğin düğmelerine attım. Bir kaç tane açtıktan sonra sinir olup elimi iki yanından geçirip hızla çektim. Gömleğin düğmeleri etrafa saçılırken Aslan hafifçe güldü. "Sana bir gömlek borcum olsun." diyerek elimi bu sefer kemerine attım. Çözdükten sonra pantolonunun düğmesini ve fermuarını açtım. Aslan pantolonu çıkarırken ellerini tişörtümün yakasına getirdi. Hızla çektiğinde tişört yırtıldı. Şok içinde ona bakarken tekrar güldü. "Sana bir tişört borcum olsun." dedi. Sonrası ise hayatımın en güzel dakikalarındandı. Aslan ile yaşadığım her duygu gibi bu anlarda oldukça özel ve değerliydi. |
0% |