@zeyneepaslann
|
Sonların hüzünü var içimde sanırım Aslan ve Elzem'den ayrılmaya pek hazır değilim🥺
Lütfen yıldıza basmayı unutmayın.
Yorumlarda buluşalım🩷
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Sokakta yankılan kurşun sesi korkuyla olduğum yerde donup kalmamı sağladı. Aslan beni hızla arkasına çekmişti. Ben ise neler olduğunu anlamakta güçlük çekiyordum. O ses hâlâ kulaklarımda yankılanmaya devam ediyordu.
Bu sesi en son duyduğumda yerde kanlar içinde Melih'in cesedine bakıyordum.
Gözlerime sanki kırmızı bir perde inmişti. Etrafı kırmızı bir tülün ardından görmeye çalışsamda pek başarılı olduğum söylenemezdi. Neler olup bittiğinin farkında değildim.Ellerimi hızla kulaklarıma bastırdım. Silah sesleri durmuş olsada beynimde yankılanmaya devam ediyordu.
Bitsin istiyordum. Bitsin. İstiyordum.
Biri beni sarstığında hızla kendime geldim. Yerde çığlık atarak ağladığımın farkında bile değildim. Gözlerim Aslan'ın gözleriyle birleşti. Benim yanıma çökmüştü.
"İyi misin? Elzem iyi misin? Bir yerine bir şey oldu mu, konuş benimle?"
Yavaşça başımı sallayarak kendime gelmeye çalıştım.
"İyiyim. İyiyim merak etme. Sen iyi misin? Sana bir şey oldu mu?"
Ben konuşurken Aslan'ın sırtı yerle buluştu. Ancak o zaman fark edebildim göğsünden akan kanı. Bembeyaz gömleği kana bulanmıştı. Bize doğru gelen adım seslerini ve bağırışları duysamda gözlerimi Aslan'ın göğsünden ayıramadım.
"Aslan. İyi misin? Bir şey söyle bana yalvarırım!"
Yerde sürünerek ona daha çok yaklaştım. Gözlerini bulduğumda artık açık tutmakta zorlandığını fark ettim. Gözlerimden sicim gibi yaşlar boşalıyordu. Herkes etrafımızı sarmıştı ama umurumda değildi. Aslan'dan gözlerimi bir saniye olsun ayırmadım. Zorlandığını belli eden kısık bir sesle konuştu.
"Ağlama. Bir şey olmayacak."
Daha fazla dayanamadı. Gözleri kapandı ve başı yana düştü. Hızla uzanıp ellerimle yanaklarını kavradım.
"Hayır, hayır. Aslan kapatma gözlerini. Uyan nolur. Hadi bana bak. Yalvarırım kapatma gözlerini Aslan."
Yalvarmam hiçbir şeyi değiştirmiyordu. Gözlerini açmıyordu. Uyanmıyordu. Elim istemsizce kan akmaya devam eden göğsüne gitti. Dokunduktan sonra elimi kaldırdım. Titreyen elimden Aslan'ın kanı damlıyordu.
"Aslan!"
Boğazımdan firar eden çığlık saniyelerce kulaklarımda yankılanmaya devam etti. Üstüne kapanıp ağlarken beni kollarımdan tutup zorla ondan ayırdılar.
"Hayır. Bırakın beni. Bırakın beni ölmedi!"
Beni tutan kolların arasında deli gibi çırpınarak ağlıyordum. Çığlık atıyordum ama beni bırakmıyorlardı. Bırakmaları gerekiyordu. Onun yanında olmam gerekiyordu. Ona gitmem gerekiyordu. Onlar beni uzaklaştırmaya çalışıyorlardı.
"Yalvarırım bırakın. Bana ihtiyacı var onun. Nolur bırakın yanına gideyim. Ölmedi. Ölmedi diyorum size!"
Beni belimden tutup bir bankın üstüne oturtmaya çalıştılar. İstemiyordum. Oturmak falan istemiyordum. Ahsen dizlerinin üzerine çökmüş Aslan'ın göğsüne tampon yapıyordu.
"Ölmedi. Ölmedi. Ölmedi. Beni bırakmaz o. Aslan beni bırakmaz."
Çırpınmayı bırakmıştım. Başımı ellerimin arasına aldım. Gözlerimi kapattım.
"Ölmedi. Ölmedi. Ölmedi."
Transa girmiş gibi ellerim başımın arasında olduğum yerde sallanıyordum.
"Ölmedi. Ölmedi. Ölmedi."
Biri bileklerimden tutup ellerimi yüzümden çekmeye çalıştığında gözlerimi korkuyla açtım. Irmak önümde diz çökmüş, kıpkırmızı olmuş gözlerinden akan yaşlarla bana bakıyordu.
"Elzem, bir tanem."
Başımı hızla iki yana sallamaya başladım.
"Ölmedi. Ölmedi Irmak. Ölmedi." Boğazımdan firar eden çığlıklara yabancıydım. Ellerimin hükmü bende değilmiş gibi saçlarımdan içeri geçirerek çekmeye başladım. Boğazımı yırtarcasına çığlıklar atıyordum. Engelleyemiyordum. Ben, ben değildim. Ben kendimde değildim.
Irmak ellerimi zorla saçlarımdan ayırdıktan sonra beni kendine çekerek sarıldı. Çığlık atmaktan çatallı çıkan sesimle konuştum.
"Ölmesin Irmak. Ölmesin yalvarırım. Bırakmasın beni. Ben ölürüm onun yerine. İlla birinin ölmesi gerekiyorsa, ben ölürüm. Yemin ederim ben ölürüm onun yerine. O ölmesin nolur."
Irmak titreyen sesiyle konuştu.
"Deme öyle Elzem nolur. Yaşayacaksınız, ikinizde yaşayacaksınız."
"Irmak biz bugün evlendik. Daha bir saat bile olmadı. Aldılar onu benden. O olmazsa ben yaşayamam. O giderse ben kalamam."
"Gitmeyecek Elzem. Aslan bırakmaz seni."
Yavaşça ayağa kalkıp biraz ileride yerde yatan kocamın yanına yürüdüm. Bu sefer kimse bana engel olmadı. Ahsen ağlayarak göğüsünden akan kanı durdurmaya çalışıyordu. Kendimi yanına düşer gibi bıraktım. Aslan'ın yüzünü avuçlarımın arasına alıp okşadım. Teni soğumuştu. Yüzü bembeyazdı. Dudaklarının bile rengi gitmişti. Az önce bana gülümseyen kırmızı dudakları şimdi soluk bir mor rengini almıştı.
Kısık sesle konuştum. Zaten istesemde sesim çıkmıyordu artık.
"Beni bırakıp gidemezsin. Duydun mu? Beni bırakıp gidemezsin, Aslan. Beni kendine bu kadar aşık etmişken olmaz. Eğer gidersen-"
Cümlemin devamını getirmeden önce kuruyan boğazımı ıslatmak için yutkundum.
"Eğer gidersen bende arkandan gelirim. Sen yoksan geri kalan hiçbir şeyin önemi yok. Hâlâ nefes alıyorsam senin için. Kalbim hâlâ atmaya devam ediyorsa eğer senin için. Sen yoksan kesilsin nefesim, dursun kalbim. Sen neredeysen ben oradayım. Her zaman yanında olacağım."
Titreyen ellerimle yüzünü okşamaya devam ediyordum. Güzel yüzünün her bir zerresini sevdim. Yüzünü ezberlemek istiyormuş gibi uzun uzun baktım. Oysa zaten ezberimdeydi her bir zerresi. O yanımda uyurken ben onu izlemiştim geceler boyu.
Uzaktan kulağıma ulaşan ambulans sesleriyle başımı kaldırdım. Sonunda gelmişlerdi. Ellerinde sedyeyle koşarak bize doğru yaklaştılar. Biri kolumdan tutup beni yerden kaldırdı. Kim olduğunu bilmiyordum çünkü gözlerimi Aslan'dan ayıramıyordum.
Onu kaldırarak sedyenin üzerine yatırdılar. Ahsen ise yanına hem ağlıyor hem bilgi veriyordu. Hızla ambulansa doğru ilerlediler. Ambulansın kapıları kapandığında bacaklarımın bağı çözüldü. Yere düşecektim ki yanımda duran kişi ben son anda yakaladı. Biraz başımı çevirip baktığımda Eymen'i gördüm.
Onunda gözleri buğulanmış, kan çanağına dönmüştü. Her zaman gülümseyen, haylaz yüzü kaskatı kesilmişti.
"Eymen, beni ona götür." Zorlukla konuştuğumda başını sallayarak onayladı. Onun desteğiyle arabaya kadar yürüdüm. Beni ön koltuğa oturtup kapıyı kapattı. O sürücü koltuğuna geçerken geri kalanlar önümüzde ki arabalara biniyorlardı.
Vücudumun hiçbir yeri tutmuyordu. Başımı arabanın camına yaslayıp gözlerimi kapattım. Ne ara ilerlemiştik ne zaman hastanenin önüne gelmiştik bilmiyordum. Aslan'ı götürdüklerinden beri hiçbir şey benim için net değildi.
Hastanenin içine girdik. Arkamızdan diğerleri geliyordu. Eymen sekretere Aslan'ın nerede olduğunu sorduğunda ameliyata girdiğini öğrenmiştik. Ameliyathanenin önüne ulaştığımda kendimi yavaşça yere bıraktım. Ayakta duracak gücüm kalmamıştı. Kanım çekilmişti.
Sanki bir kabusun içine sıkışıp kalmıştım. Bunları yaşayan ben değildim. Uyanacaktım ve her şey bitecekti. Kalkıp yanımda uyuyan Aslan'ı görecektim. Öpecektim, sarılacaktım. Ona gördüğüm rüyayı anlatacaktım. O ise öperek beni sakinleştirecek, beni hiç bırakmayacağını söyleyecekti. Sonra beraber kahkahalar eşliğinde kahvaltı hazırlayacaktık.
Ama değildi. Keşke kabus olsaydı ama olmadığını biliyordum.
Başımı aşağı indirerek ellerime baktım. Ellerimde hâlâ Aslan'ın kurumuş kanı duruyordu. Beyaz gelinliğim onun kanıyla lekelenmiş çirkin bir kırmızıya bürünmüştü. Yerde süründüğümden bazı yerlerleri yırtılmış ve çamur içinde kalmıştı.
Gelinliğim kocamın kanıyla kaplanmıştı.
Gözlerimden akan yaşlar hızlandı, boğazımdan bir hıçkırık firar etti. Canım yanıyordu. Canım çok yanıyordu. O kurşun Aslan'a saplanmıştı ama benim canımı alıyordu.
Yanımda bir hareketlilik olduğunda bile başımı kaldırmadım. Ellerime, gelinliğime bakarak ağlamaya devam ettim. Yanıma oturan kişi kollarını bana sararak göğsüne çekti.
Eymen titreyen sesiyle konuştu.
"Ağlama, Elzem. Abim uyandığında böyle ağladığını, perişan olduğunu görürse çok kızar. Bilmiyor musun hiç kıyamıyor sana?"
Kızardı. Ama engelleyemiyordum. Gözümden akan yaşlar hiç durmuyordu. Hıçkırıklarım kesilmiyordu.
"Eymen, canım çok yanıyor. O kurşun bana saplansaydı keşke. Geride kalmak, bekleyen olmak çok zor. Dayanamıyorum."
Derin ama titrek bir nefes alırken bana sardığı kollarını sıkılaştırdı.
"Böyle söyleme. Abim çok güçlüdür. Bir, iki kurşun yıkamaz onu. Bizi bırakmaz. Seni bırakmaz."
"Bırakmasın. Onun gitmesine dayanamam."
İkimizde sessizleştik. Yerde ne kadar süre öyle oturduğumuzu bilmiyordum. Zaman kavramını yitirmiştim. Gözlerim ameliyathanenin kapısına kilitlenmiş bir şekilde gelecek güzel haberi bekliyordum.
Koridorda yankılanan çığlık ve ağlama sesiyle başımı çevirdim. Esma anne perişan bir halde buraya doğru geliyordu. Yanında annem ve babam vardı. Hepsinin gözünden yaşlar süzülüyordu. Annem ve babam hızla yanıma geldi. Eymen çekilerek onlara izin verdi.
"Elzem, kızım." Annem titreyen sesiyle konuştu. Beni gördüğünde ağlaması hızlanmıştı. Babam bile gözleri beni bulduğunda olduğu yerde sarsılmıştı.
"Anne. Aldılar onu benden. Kalbimi söküp çıkardılar anne."
Annem ağlayarak bana sarıldı. Babam yanımıza çöküp kollarını ikimize sardı. Dakikalarca onların kollarında ağlamaya devam ettim. Eymen'in seslenmesiyle ayrılarak ona döndüm.
"Elzem senin için bir oda ayarladım. Hadi gel üzerini değiştir, temizlen."
Başımı şiddetle sağa sola salladım.
"Olmaz. Gitmem. Aslan'ı bırakmam."
Babam saçlarımı okşayarak konuştu.
"Tabii ki gitmeyeceksin, kızım. Ama temizlenmen gerekiyor. Aslan uyandığında seni böyle görmesin. Hadi benim güzel kızım. Kırma beni."
Evet, Aslan beni böyle görmemeliydi. Üzülürdü. Üzülmemeliydi. Başımla onaylayarak ayağa kalkmaya çalıştım ama başaramadım. Eymen yetişerek beni yerden kaldırdı. O beni odaya götürürken arkamızdan annem, Irmak ve Melek geliyordu.
Kapıyı açarak odadan içeri girdik. Eymen beni yatağa oturttuktan sonra konuştu.
"Kapıda bekliyorum. Bir şey olursa seslen bana tamam mı? Buradayım ben."
Başımla onayladığımda odadan çıktı. Irmak ve annem beni banyoya götürdü. Aynadan kendimi gördüğümde neredeyse çığlık atacaktım.
Saçım başım dağılmış, elimdeki kanlardan keçe gibi olmuştu. Gözlerimin içi kıpkırmızıydı, şişmiş, altları morarmıştı. Rengim atmış yüzüm kireç gibi beyazlamıştı. Yüzümde kuruyan Aslan'ın kanı, dudaklarımı ısırdığım için akan kanıma karışmıştı. Karşımda duran bir enkaz bile değildi. Karşımda duran bir ölüydü.
Gözlerimi daha fazla yansımamda tutamadım. Annem banyodaki suyu açtığında bir duşakabin olduğunu gördüm. Suyu ayarladıktan sonra yanıma gelerek saçlarıma sabitlenen duvağı çıkarmaya başladı. Irmak ise arkamda gelinliğimin iplerini çözüyordu.
Kocamın çıkartması gereken gelinliğimin iplerini çözüyordu.
İşleri bittiğinde banyodan çıkarlarken annem konuştu.
"Odadayız annecim. Acele etme." Sadece başımı sallayabildim. Konuşmaya halim kalmamıştı.
Gelinliği üstümden tamamen sıyırıp duşakabine doğru adımladım. Kaynar suyla her yerimi derimi kazımak istercesine çitiledim. Bir süre sonra kapı çaldı. Annem sesini duydum. Suyu kapatarak çıktım. Bırakılan havluya sarıldım.
Odaya gittiğimde herkesin bakışları bana döndü. Umursamadan yavaş adımlarla yatağa ilerleyip oturdum. Öylece yeri izlemeye başladım. Annem yanıma gelip başka bir havluyla kurulanmama yardımcı oldu. Yanda duran poşetten siyah bir eşofman takımı çıkardı. Onları giymeme yardım etti. Çorabımı ayakkabımı her şeyimi annem giydirdi. Ben ise bir oyuncak bebek gibi söylediklerini yapıyordum.
Her şey bittiğinde odanın kapısına doğru ilerledim. Aslan'a gitmem gerekiyordu. Kapıyı açıp ameliyathanenin olduğu koridora döndüm. Bir kaç adım daha atmıştım ki dönen başım ve kararan gözlerimle duraksadım. Yer ayağımın altından kayıyormuş gibi hissederken her yer karanlığa gömüldü.
~~~~~~~~~~~~~~~~
Yanımda boğuk, ne olduğu anlaşılmayan sesler duyuyordum ama gözlerimi açamıyordum. Kapının kapanma sesi geldiğinde zorlukla gözlerimi araladım. Benden başka kimse yoktu. Koluma bağlanmış bir serum vardı. Bir kaç saniye ne olduğunu anlamaya çalıştıktan sonra aklıma dolan görüntülerle hızla olduğum yerde doğruldum. Aslan'ı bulmalıydım.
Serumu kolumdan söküp ayağa kalktım. Odadan çıkıp ameliyathanenin önüne gittiğimde kimseyi bulamadım. Hemşireyi durdurup sorduğumda yoğun bakımda olduğunu öğrenmemle adımlarımı oraya yönelttim. Koridora girdiğimde herkes oradaydı. Beni kimse fark etmemişti. Yavaşça yaklaşırken Mert'in sesini duydum.
"Kalbi durdu. Allah kahretsin, kalbi durdu."
Herkes korkuyla yoğun bakımın içini görmeye çalışırken olduğum yerde bir kaç saniye durdum. Kalbi durmuştu. Ölmüştü. Yavaşça en arkada duran Eymen'in yanına yaklaşıp belindeki silahı hızla çektim. Eymen korkuyla bana doğru dönerken bütün gücümle kaldığım odaya koşup son anda kapıyı kilitlemeye başardım.
Kapıya vuruyor, açmamı söylüyorlardı. Umurumda değildi. Aslan ölmüştü. Kocam ölmüştü. Benimde yaşamam için hiçbir sebep kalmamıştı. Ona söz vermiştim. O nereye giderse bende peşinden gidecektim.
O beni bırakmıştı ama ben onu bırakmayacaktım. Onun olmadığı bir dünyada yaşamayacaktım.
Silahın emniyetini açıp titreyen ellerimde başıma dayadım. Tam o sırada kırılan kapıyla irkildim. Eymen, Irmak, Melek, Mert, Hakan abi, annem babam karşımda durmuş bana bakıyorlardı.
Bana doğru hamle yaptıklarında hemen geri çekilerek konuştum.
"Sakın. Sakın gelmeyin."
Korkuyla yerlerinde kaldılar. Annem babam ve kızlar ağlıyorlardı. İlk konuşan Eymen oldu.
"Elzem bırak o silahı. Saçmalama."
Başımı reddercesine salladım.
"Hayır. Hayır o gitti. Onsuz yaşayamam söz verdim. Gidersen bende peşinden geleceğim dedim. O gitti! Şimdi sıra bende."
Tetiğe basacakken koşarak gelen Ahsen ile duraksadım.
"Elzem sakın. Sakın. Hamilesin."
Kulaklarım uğuldadı. Hayır, hamile olamazdım. Değildim.
"Elzem hamilesin! Sonuçların geldi. Yapma nolur. Kendinede onada kıyma. 2 aylık. 2 aylık hamilesin."
Elim boşluğa düştü. Ben hamileydim. Bizim bebeğimiz olacaktı.
Aslan, ben ikimizden bir parçayı bırakıp yanına nasıl geleceğim?
Ona nasıl kıyacağım?
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Bu bölümü yazması çok zordu. Yer yer gerçekten ağlayarak yazdım.
Lütfen düşüncelerinizi benimle paylaşın.
Final bölümünde görüşmek üzere, öpüldünüz🩷 |
0% |