@zeyneepaslann
|
Ahsen bizim üst katımızda 9 numaralı dairede oturuyordu. Zili çaldım. Kapıyı Aslan açtı. "Toparlanmış görünüyorsun. Hadi içeri gel." diyerek bana geçmem için yol açtı. İçeri girdiğimde tam konuşacakken Asil'in "Meleğim geldi!" çığlığıyla duraksadım. Koşarak bana gelen çocuğu eğilip kucağıma aldım ve dünden beri aklımda olan yanaklarına sulu öpücükler kondurdum. Onu öpmem Asil'in oldukça hoşuna gitmişti. Kıkırdayarak bana aynı öpücüklerle karşılık verdi. "Yakışıklımda buradaymış." "Evet buradayım. Bütün gün seni bekledim. Hadi gel yaptığım resime bak." kucağımdan yere atladı ve elimden tutup salona doğru çekiştirdi. Orta sehpanın üzerinde kağıtlar ve bir sürü boya kalemi vardı. Önüne oturduğunda ben de yanına geçtim. "Kimleri çizdin bakalım?" "Bak annem, babam ve ben. Ama daha bitmedi. Şuraya küçük bir beyin çizeceğim." diyerek babası olduğunu söylediği karaktere yöneldi. Arkamdan gelen sitem ise beni güldürmüştü. "Ahsen! Bu çocuk bana yine laf sokuyor! Küçük beyinli dedi bana!" Ahsen yüzünde ki gülümsemeyle içeri girdi. "Hayatım öyle söylemek istememiştir. Çocuk o daha. Bu arada hoşgeldin Elzem." diyerek yanıma geldi. Gülmeye devam ederken ayağa kalktım. "Merhaba. Hoşbuldum." Arkada Asil'in moralini iyice bozmuş olduğu adama yöneldik. "Eşim, Hakan. Hayatım Elzem dün Asil'in hayatını kurtaran kız." "Memnun oldum Elzem. Çok teşekkür ederiz dün için." yanıma gelerek sarıldı. Hakan abi uzun boylu, kumral, oldukça yapılı ve yakışıklı bir adamdı. "Rica ederim. Kim olsa aynısını yapardı lütfen daha fazla teşekkür etmeyin." Esma teyzeyle sarıldıktan sonra gözlerim salonda duran 3 adama ve yanlarında küçücük kalmış kadına çarptı. Hepsi sırayla kendilerini tanıttılar. "Merhaba, ben Eymen. Gördüğün üzere timin en yakışıklı üyesiyim." gülümseyerek konuşurken ensesine yediği şaplak ile susmak zorunda kaldı. Uzun boylu, mavi gözlü, sarışın ve yapılı bir adamdı. Dediği gibi gerçekten yakışıklıydı. "Merhaba, ben Mert dün karşılaşmıştık." sürekli bağırarak beni korkutan adamdı. Aklıma kucağında Asil'le koşarak uzaklaşması geldiğinde güldüm. "Merhaba, ben de Yiğit." Yiğit diğerlerine kıyasla 5 cm daha kısa ama aynı derecede yapılı ve yakışıklı bir adamdı. Hepsinin boyu o kadar uzundu ve o kadar yapılılardı ki, 1.75 boyum bile beni, yanlarında cüce gibi hissetmekten kurtaramamıştı. Geriye sadece kız kaldığında gülümseyerek bir adım öne çıktı. "Merhaba, ben Melek." Mavi gözlü, kumral, çok güzel bir kızdı. Utangaç bir karakteri olduğu hemen anlaşılıyordu çünkü konuştuğu anda yanakları kızarmaya başlamıştı. "Merhaba, memnun oldum. Ben de Elzem." herkese genel bir cevap verdiğimde Ahsen konuştu. "Herkes tanıştığına göre yemeğe geçelim." Masaya geçtiğimizde Aslan yanıma oturmuştu. Masanın bir başına Esma teyze, diğer başına ise Hakan abi geçmişti. Aslan'ın yanında Yiğit oturuyordu. Karşımızda sırasıyla Eymen, Melek, Mert ve Ahsen vardı. Masayı kelimenin tam anlamıyla donatmışlardı. "Aslan buraya ilk defa geldiğini söyledi, biz de yöresel yemeklerden hazırlamak istedik. Umarım beğenirsin Elzem." "Ellerinize sağlık, çok zahmet etmişsiniz. Beğeneceğime eminim." Çorbaları içmiş, yemeklere geçmiştik. Çorbanın adı höre aşıydı. Beyaz renkli, lezzetli bir çorbaydı. Ortada evelik sarması, haşıl ve elma dolması vardı. Tabii ben hiçbirinin ismini ve neden yapıldıklarını bilmiyordum. Bana açıklama görevini Aslan üstlenmişti. Gözüm hangi yemeğe takılsa almam için tabağı uzatıyor ve ne olduğunu açıklıyordu. Bu hareketi o kadar tatlıydı ki, içimde ki kelebeklerin durmadan kanat çırparak, çıldırmış gibi uçmasına neden oluyordu. Biz kendi aramızda yemekler hakkında konuşurken masada ki gözlerin bize takıldığını fark ediyor ama çok önemsemiyordum. Aslan'ın hareketleri, konuşması o kadar doğal ve içtendi ki, sadece ona odaklanmamı sağlamıştı. Şu an geri kalan her şey önemsizdi. Yemek bittiğinde masayı toplama işini erkekler üstlenmişti. El birliği ile dakikalar içinde bütün masayı topladılar. Ahsen, Melek ve ben ise mutfağa geçmiş bulaşıkları yerleştirmeye başlamıştık. Mutfağı temizlediğimizde Ahsen çayları koyarken Melek ve ben tatlıları servis edip içeri geçtik. Beyler anladığım kadarıyla izinler hakkında konuşuyordu. Yiğit, Aslan'a dönerek konuştu. "Ailemi görmeyeli 6 ay oldu. Bu ay izin alayım diyorum komutanım." Aslan başını sallayarak onayladı. "Tamam kardeşim. Ben konuşurum albayla seni 1 hafta yollarız memleketine." Eymen heyecanla atladı. "Komutanım ben de gideyim mi be? Haydi yap bir krallık bu güzel kardeşine. Sürekli it gibi koşturmaktan bir deri bir kemik kaldım valla. Gideyimde anam biraz beslesin beni." Eh bir deri bir kemik kaldım demesi pek inandırıcı değildi. Eymen en az 90 kilo vardı. Mert dalga geçme fırsatını kaçırmadı. "Ulan bunları söylerken kalıbından hiç mi utanmadın? Besili camış gibisin. Züleyha teyzem daha ne kadar beslesin seni. Önümüzde ki kurban tim olarak sana girmeyi düşünüyoruz. Seni keseceğiz." Herkes kahkaha attığında Eymen arkasında ki yastığı Mert'e fırlattı. Mert yastığı havada yakalarken gülmeyi bırakmamıştı. "Ben sana öyle bir gireceğim ki..." derken sözü Aslan'ın kafasına fırlattığı yastıkla kesildi. "Eymen o ağzına ayar çek, beni ayağa kaldırma." dediğinde Eymen bizi hatırlamış olacak ki oldukça mahcup göründü. Daha fazla üstüne gidilmesini istemediğim için konuştum. "Eymen sen nereliydin?" Konuşmamla bana döndü. "Adanalıyım Elzem hanım. Siz nerelisiniz?" Tatlı tabağını önümde ki sehpaya koyduktan sonra konuştum. "Ben sana isminle hitap ediyorum sen de Elzem de lütfen. Selanik göçmeniyiz biz ama doğma büyüme İstanbul." Göçmen olduğumu duyan Esma teyze gözleri parlayarak konuştu. "Ya ne güzel biz de göçmeniz. Zaten sen göçmenleri andırıyorsun. Maşallah bembeyazsın, sarışınsın. Nazarlara geleceksin. Dur ben bir okuyayım seni güzel kızım." diyerek dua okumaya başladı. Esma teyzenin sözleri beni hem utandırmış hem sevindirmişti. Beyaz teni, kırmızı, hafif tombul yanaklarıyla tam sevilmelikti. Herkes muhabbet ederken Asil yanıma gelip kucağıma tırmandı. İyice yerleşmesine yardım edip ellerimi ona sardım. Başını omuzuma koyup yüzünü boynuma gömdü. Hareketi beni gıdaklayınca hafifçe kıkırdadım. Başımı kaldırdığımda Aslan ile göz göze geldim. Gülümseyerek bizi izliyordu. Gözlerim gözlerinde kalırken ben de gülümsedim. Ne kadar süre öyle birbirimize baktık bilmiyorum. Hakan abinin boğazını temizleyerek konuşmasıyla ona döndüm. "Elzem sen ne zaman işe başlayacaksın?" "Abi 1 hafta sonra başlayacağım. O sürede tamamen yerleşip, biraz yolları öğrenirim diye düşünüyorum." "Şirket araba verecek mi?" Başımı sallayarak onayladım. "Evet verecek ama 1 ay sonra. Motorunda bir sorun varmış sanırım." Hakan abi başını salladı. "Araban gelene kadar biz yardımcı oluruz sana. Buraları hiç bilmiyorsun. İçimizden biri muhakkak müsait olur. Bırakıp, alırız seni. Hem sen de gidiş geliş yollarını öğrenmiş olursun." Gerçekten hepsi çok düşünceli insanlardı. Yeni tanışmış gibi değil, yıllardır tanışıyormuşuz gibi davranıyorlardı bana. Ama kimseye yük olmak istemiyordum. "Yok abi zahmet etmenize gerek yok. Ben hallederim otobüs ya da taksiyle." Bu sefer Aslan konuştu. "Bu tarafa gelen tek bir otobüs var, onunda saatleri sınırlı. Üstelik merkeze uzak kaldığı için otobüste çok insan olmuyor. Akşamları tehlikeli. Takside çok yazar. Her gün binemezsin. Biz hallederiz. Kimseye yük olmazsın merak etme." Aslan'ın konuşmasıyla herkes onaylayan sesler çıkardı. İyilikleri karşısında mahcup hissetmekten kendimi alamıyordum. Yeni tanıştıkları bir insana bile bu derece düşünceli yaklaşmaları beni mutlu etmişti. Melih sevgililiğimiz ve evliliğimiz boyunca hiçbir zaman bu kadar ince düşünceli bir adam olmamıştı. Saat, mekan farketmeksizin kendi işimi kendim halletmeye alışkındım. Ne kadar alışkın olsamda düşünüldüğünü görmek insana iyi hissettiriyordu. Ahsen yanıma gelip uyuyan Asil'e baktı. "Normalde tanımadığı insanlara yaklaşmaz, soğuk davranır. Ama seni çok sevdi. Bütün gün senden bahsediyor." Söylediklerine gülümsedim. "Ben de onu çok sevdim. Asil hayatım da gördüğüm en tatlı çocuk. Gel yatağına yatıralım. Sen alırsan uyanır." Kucağımda Asil ile yavaşça ayaklandım. Ahsen'in açtığı kapıdan geçip yavaşça yatağına yatırıp, üstünü örttüm. Alnına bir öpücük kondurup sessizce çıktım. Su içmek için mutfağa girdiğimde mesaj sesiyle duraksadım. Cebimden telefonu çıkartıp mesajı açtım. "Şehir değiştirerek benden kurtulabileceğini sanıyorsan yanılıyorsun sevgili eşim. Efsun, nereye gittiğini söylememekte kararlı ama er geç bulacağım. Kavuşmamıza az kaldı." Mesajı okuduğumda rengim atmıştı. Allah'ın cezası adam 2 yıldır peşimi bırakmıyor, tacizlerine bıkmadan devam ediyordu. Sinirden dolan gözlerimi kapatarak sakinleştirmeye çalıştım. "Elzem iyi misin? Bir sorun mu var?" Aslan kaşları çatık bir biçimde karşımda duruyordu. Sakinleşmeye çalışarak konuştum. "Hayır, hayır bir sorun yok. Su içecektim." Kaşları daha çok çatıldı ve derin bir nefes aldı. "Balkondaydım, senin gelişini gördüm. Sonra telefonunu çıkartıp baktın ve rengin attı, tedirgin oldun ve gözlerin doldu. Elzem ben askerim. İnsanların olaylar karşısında nasıl tepki vereceğine hakimim. Her ne olduysa seni korkuttu. Lütfen benimle paylaş sana yardımcı olabilirim, yardımcı olamayacağım bir konu ise en azından destek olurum." Sözleri beni düşündürdü. Melih'in tacizlerini kimseye anlatamamıştım. Ailem zaten çok yıpranmıştı. Onları daha fazla üzmek, endişelendirmek istemiyordum. Irmak ise çok sinirliydi. Melih'in hala beni rahatsız ettiğini duyarsa İstanbul'a gelip onu parçalardı. Mecazen değil, gerçekten parçalardı. Sevdiklerine karşı aşırı korumacı bir tavrı vardı. Bu çocukluğundan beri yaptığı kick boks ile birleşince onu ciddi anlamda tehlikeli bir hale getiriyordu. Liseye gittiğimiz sıralarda bir çocuk bana fazlasıyla kafayı takmıştı. Bir okul çıkışı yolumu kesip, beni sıkıştırmaya çalışırken Irmak görmüştü. Çocuğu hastanelik edene kadar dövmüştü. Çocuğun kolunda ve bacağında kırıklar oluşmuş, yüzü tanınmayacak hale gelmişti. Çocuk korkusundan polise kimin yaptığını bile söyleyememişti. Efsun abla tam anlamıyla bilmese bile seziyordu. Beni buraya yollamasının bir nedeninin de bu olduğunu düşünüyordum. Çözümü beni biraz uzaklaştırmakta bulmuştu. Aslan ise bana yardımcı olabilirdi. En azından başıma bir şey gelirse kimi araştıracağını bilecekti. Anlatmaya karar verdim. Derin bir nefes alarak başladım. "Eski eşim, beni aldattığını öğrendiğim için boşandım. Ama anlaşmalı bir boşanma olmadı. Beni aldattığı halde bunun benim suçum olduğunu düşünüyordu. Ben kendimi düzeltir, ona daha fazla ilgi gösterirsem bir daha beni aldatmayacağını söyledi. Ona göre boşanmak söz konusu bile değildi. Ama ben, bana ihanet eden biriyle daha fazla birlikte olamazdım. Eşyalarımı toplayıp şehir dışına, arkadaşımın yanına gittim. Avukat tutup boşanma davası açtım. Çekişmeli olarak açılsada elimde sevgilisinin bana attığı özel fotoğraf ve videolar vardı. O yüzden tek celsede boşandık. Ama bunu kabullenemedi. 2 yıl geçti aradan ama asla pes etmeden beni rahatsız etmeye devam ediyor. Engellesem de farklı numaralardan ulaşıyor. Sürekli tehdit ediyor. Şu an yerimi bilmiyor ama öğrenecek." Anlatmak beni çok rahatlatmıştı. Ama aynı şey Aslan için geçerli değildi. Ben anlattıkça onun bedeni kasılmış, kaşları çatılmıştı. "Korkana gerek yok. Araştıracağım. Buraya gelse bile ben olduğum sürece sana zarar veremez Elzem. Söz veriyorum. Eğer bir daha mesaj atarsa ya da karşına çıkarsa bana söyle olur mu?" Gülümsedim. "Tamam, söylerim. Teşekkür ederim Aslan. Tanıştığımızdan beri bana her konuda çok yardımcı oluyorsun." Gülümsemem üstünde ki gerginliği atmasını sağlamış, onu da gülümsetmişti. "Teşekkür etmene gerek yok. Sadece saklama yeter." Mutfağa giren Ahsen ile konuşmamız bölündü. "Uzun süre gelmeyince merak ettik." diye açıklama yaptı. Herkesi unutmuş konuşmaya dalmıştık. "Konuşmamız gereken bir konu vardı. Kusura bakmayın. Ben artık kalksam iyi olacak, saat geç oldu." Benim ayaklanmam ile beraber Aslan'da ayaklandı. "Ben de eve geçiyorum abla." İçeride ki herkesle vedalaşıp aşağıya indik. Kapıyı açtığımda Aslan'a dönüp gülümsedim. "İyi geceler, Aslan." Gülümseyerek göz kırptı. "İyi geceler, Elzem." İçeri girip kapıyı kapattım. Bu adamın benim kalbimle ciddi sorunları vardı. |
0% |