Yeni Üyelik
9.
Bölüm
@zeynegul

Hayat risk almak için fazla mı kısa yoksa uzun mu bilmiyorum ama ölümün tam dibimde olduğunu biliyorum.

 

Nefes almak beni hep korkutmuştur çünkü nefes almak bir o kadar da ölmek demektir.

 

Masada oturan yüksek kuruluşmuş izlemini veren bir kaç kişi şokla bana bakıyordu. Kısacası ilk defa insan görmüş gibi.

 

Ona döndüğüm de attığı sırıtıştan midem bulandı. Belki bazı kızlara mükemmel biri gibi gelebilirdi ama ben için sadece o bir avdı.

 

Sırıtışına karşılık kaşlarımı kaldırdım.

 

" Ne oluyor? " Dedi Lider hala bana bakarken, masada oturan orta yaşlı adam.

 

Lider gülümsemesini hafifleterek, şaşkınlık dolu bakış atan adama döndü. " Birşey yok abicim " Abicim mi?! Ne?!

 

Bu sefer şok dolu bakışlar atan bendim.

 

Adamın yanında da küçük bir kız vardı.

 

"Abicim? " Dedim şaşkınlıkla.

 

" Senin ki fazla utandı galiba " Dedi adam sinsi sinsi gülerek.

 

Senin ki mi?!

 

Bayılma numarası mı yapsam, bu durumdan kurtulmak için çünkü şuanda onu öldüremem, küçük bir kız var.

 

Sinir damarlarım atmaya başlamışken zoraki bir şekilde göz teması kurdum adamla.

 

Öyle oturmalarının sebebi, liderin abisi olmasıydı, yani saygı duymak zorunda olduğumuz biri daha.

 

Sıkılmışçasına nefes verdim.

 

Demek ki bizim üyelerin hatta liderin ayakta durmasının sebebi buymuş.

 

Desen'e döndüğümde gülmemek için dudaklarını bir birine bastırdığını gördüm. Gülmesinin hesabını vericekti.

 

Yemekler gelince ayakta duran Den ışık hızıyla masaya oturdu ve onun için o anda saygı bile unutuldu ama liderin abisi ona gülerek baktı. Lider ise alışıkmışçasına baktı. Ben bile alıştım.

 

Yaka ise iki eli arkada ciddi bir şekilde liderin abisine bakıyordu.

 

Desen'in dediğini yapmıştım. Birinci işlem tamamdı, umatım ikinci işleme gerek kalmazdı.

 

Lider abisine dönüp gülümseyerek beni gösterdi " Benim ki biraz fazla cesurdur " Dedi .

 

Benim ki mi?!

 

Tam elim yumruk bir adım atıyordum ki, abisinin bana dönmesiyle adımım yarıda kaldı.

 

Gülümseyerek " Baya hanım hanımcık bir kızmış " Dediği anda masadan ağız dolusu bir kahkaha patladı. Ağız dolusu olmasının sebebi ağzında ki yemekti.

 

Den ne ara çiğnediği ni anlamadığım lokmayı yutmuşken "Hanım hanımcık? " Dedi alayla kaşlarını kaldırıp. " Tanrı aşkına onun hanım hanımcılığı en fazla karşısında ki ni öldürmemesidir" Haklıydı. Bir kahkaha daha attı. Desen yine gülmemek için büyük çaba sarf ediyordu.

 

Canım iyice sıkılmıştı. Rezillik yetmezmiş gibi bir de benimle dalga geçiyorlardı.

 

Yeter desem fazla mı yersiz olurdu. Gerçi az önce ki girişimin yanında bir hiç olucağı kesin.

 

Lider bana dönerek gülümsedi.

 

Ona sen birazdan bitti temalı bir bakış atarak önüme döndüm.

 

Keşke Desen'in dediğini yapıp, hiç konuşmasaydım.

 

Yerimde kıvrınıyordum. Utanıyormuydum?! Onlar utansın! Ailemi yıktıklarında utanmadıkları gibi bende şuan ki durumdan utanmıyacağım! Nede olsa en büyük rezillik onların...

 

Bana baktığın da utanmışlıktan daha çok yüzünde mutluluk vardı.

 

Kurallar.... Lider... Kurallar... Onları ne çabuk unutuyorsun...

 

Daha fazla dayanamayarak o yerden ayrılmak için arkamı döndüm.

 

" Beni odada bekle " Dediği anda yerimde şaşkınlıkla kaldım.

 

Bunu herkesin içinde dedi mi az önce?

 

İtibarım yerle bir olmuştu.

 

Desen'nin dediğini yapıcaktım.

 

Sanki sözleri beni rahatsız etmiyormuş gibi davranıyordum.

 

Onların yanından ayrılıp, Han'ın kapısının önünde bekledim.

 

Temkinliyim.

 

Desen arka kapıdan bana bir kere başını eğerek tamam ifadesinde Han'a geçti.

 

Tahminin iki-üç dakika sonra Aker önümde belirdi.

 

Gülümseyerek önümde hafifçe eğilip, elini öne doğru uzattı. Ona tiksinerek baktım. Midemi bulandırıyordu.

 

" Tamam yeter bu kadar gösteri. Bitti işte " Dedim daha fazla dayanamayarak.

 

Duruşunu dikleştirip bana baktı. "Bu bir oyun değildi " Dedi tek kaşını kaldırarak.

 

Ne oyun değilmiydi??

 

Ofladım. Sıkılmıştım gerçekten. Acilen ustamla görüşmem gerekiyordu.

 

Şimdiden benim için endişelendiği biliyordum, o yüzden acele etmeliydim.

 

Desen'e güvenerek Han' a doğru ilerledim.

 

Ona yandan bakıyordum ve ciddi ciddi odasına doğru gidiyorduk.

 

Ciddi mi diye ona yandan baktım.

 

Gülümseyerek kapının kolunu çevirdi ve içeri girmem için arkamdan hafifçe ittirdi. Arkamdan ittirmenin hesabını vericekti.

 

İttirmesine rağmen kapının önünde tereddütle bekledim. Bana tamamen dönüp, sırıtarak baktı. Saçları önüne gelmişti. Diğer günlere nazaran daha resmî giyinmişti. Siyah kapşunlu bir ceket ve içine beyaz bir tişört.

 

Çalışan kızlara göre bugün oldukça şıktı.

 

Ben şimdi gerçekten içeri mi gidicektim?!

 

Ölümüne mi susamıştım?!

 

Amcam öğrenirse ne olucağını biliyordum ama belki merhamet ederdi.

 

Derin nefes alarak ve Desen'e güvenerek içeri girdim.

 

Desen'e neden güvendiğimi bilmiyordum, yada daha doğrusu birine niye güvendiğimi bilmiyordum , nede olsa Desen' de bu katilin yandaşı değilmiydi?

 

Arkama bir kez bakarak içeri girdim.

 

Ya bu Desen'in de içinde olduğu bir oyunsa? Bir kız olarak bu kadar düşmez değil mi? İzin vermez yani...

 

Ben ne zaman dan beri içimi rahatlatmaya çalışır oldum?!

 

Neyse Desen'in bilmediği planım daha vardı.

 

İçeri girdiğim gibi kolunu uzatarak arkamda kalan kapıyı hızla çarptı.

 

Bir adım daha yaklaşmıştı.

 

Yüksek sesle sırıtarak, kafasını hafifçe sağa doğru eğdi.

 

Tek kaşımı kaldırarak ona baktım.

 

" Yakından daha da güzelsin " Dedi gözlerini kısarak.

 

Gözlerimi devirdim.

 

" Gözlerini devirince de güzelsin" Dedi gülerek.

 

Acaba seni öldürünce de güzel olucakmıyım?

 

Beni kısıtlayan kolunu, elimle sertçe çektim.

 

Gülmemek için dudaklarını bastırdığını gördüm ona arkam dönmeden önce.

 

Bu katilden beklediğim gibi sapıkça mumlar, güller gibi şeyler yoktu hatta aksine masasının üzerinde fazlasıyla iş kağıdı vardı.

 

Soru sorarcasına kaşlarımı çatarak ona döndüm.

 

Kollarını kavuşturarak yanımdan geçti ve yüzünde hiç silinmeyen alay edercesine olan sırıtması mevcuttu.

 

" Gördüğün gibi gardiyan... " Gardiyan... Tuhaf gelmişti ama öyleydim aslında ve sanki bir aydınlanmayla ne olduğumu hatırlayarak kollarımı arkamda tutuşturdum.

 

Yerini unutursan birisi sana mutlaka hatırlatır.

 

Odanın içinde gözümü gezdirdim, zaten aşina olduğum bir yerdi ve bundan da nefret ediyordum.

 

Bu oda onu öldürmek için oldukça küçük, o kadar kanı kaldıramaz ama bir yandan da daha iyi o kadar akıttığım kan bu koyu kahve düşemeli oda da belli olmayacaktı.

 

" Buraya seni o düşündüğün fikirle getirmedim"

 

" Benim ne düşündüğüm önemli değil, etrafımdakilerinde önemli değil, sadece böyle anılmaktan hoşlanmam" Eğer gerçek bir gardiyan olsaydım, başımı eğerdim ama saygıyı hakedene bile boyun eğmem ben. Onun saygıyı haketmesi, benim aciz konumuna düşüceğim anlamına gelmez.

 

Dudaklarını menunmuş gibi bükürek " Bu durumda anlıyorum ki ailen senin için oldukça önemli"

 

Yüzüne sadece baktım, sanki her şeyi biliyorda , bilerek böyle davranıp, konuşuyormuş gibiydi.

 

Bakmamdan rahatsız olmayarak güldü.

 

Masasına tekrar baktı ve kollarını açarak masasına seri bir şekilde ilerledi.

 

Üstünde ki kapşonlu ceketi sandelyesinin sırt kısmana özlemle koydu.

 

Gömleğinin kollarını sıvıyarak, yukarı çekti.

 

" Hadi hadi başlıyoruz " Dedi ellerini bir birine vurup, kağıtlara doğru eğilerek. Eğilince saçının öndeki tutamı da sarkmıştı.

 

Ona afal afal baktım. Ciddimiydi bu?! Bir lider beni.... Of saçmalama Nafya, diğer türlü beni çağıramazdı zaten.

 

Kafasını hareket ettirmeden bana baktı, tek kaşını kaldırarak "Ne diye dikiliyorsun orada " Hadi dercesine kafasını sağa doğru hareket ettirdi.

 

Tereddütle bakmaya devam ettim, bir plan olabilirmiydi?

 

Sanki bunlar umrumda değilmiş gibi içeri tamamen girdim. " İlk defa girmiyorsun ya " Dedi dalga geçercesine.

 

Bu adım atıldı ve ben bunun her sanise işkencesine çekeceğimi bilerek girmiştim içeri.

 

Ve bir kez daha kendimden nefret ederek.

 

Derin bir nefes aldım. Sigara küllüğüne batıran zavallı sigaraya baktım. Kokusu gitmiş, dumanı bitmiş bir sigara, oysa kirli ağızlarımıza değmeden önce ne kadar da temizler tüm kirlerine rağmen, insanoğlu zaten tüm kirleri çıkarma da üstüne yoktur.

 

Senin için amca ; çünkü ne kadar teleşlanacağını biliyorum.

 

Odanın melankolik bir havası vardı.

 

Ona doğra ilerledim kollarımı göğsümde bağlayarak.

 

" Hadi ne duruyorsun? Yapacak çok işimiz var " Üzerine eğilen kağıtlara odaklanmış durumdaydı.

 

Acaba ilk iş sonra....

 

Saçma sapan düşünme Nafya?!

Ama karşında ki sürekli gülümseyen bir katil olunca da , kendini korumak için bunları düşünmeden edemiyorsun.

 

" Hadi hadi " Dedi kızar gibi.

 

Yüzümü buruşturarak ona baktım, bunu görmediğini sanmıştım ama aksine görmüştü ve şuanda gülüyordu.

 

Yerinde doğruldu " Evet sevgili Nafya , madem işlerim, burası benim odam sayılmayacak kadar kolaymış... Şimdi de seninle çözelim bu meseleleri... "

 

Sadece ona bakmakla yetindim ve masanın üzerinde ki kağıtlara anlamsızca baktım.

 

Yani... Gerçekten bumuydu....

 

Ona kaşlarımı çatarak döndüm ve derin nefes aldım, benimle oyun oynamıştı " Bak seninle açık konuşucam-"

 

" Benimle her zaman açık konuşabilirsin " Diyerek sözümü kesti ve iğrenç bir sırıtışla devam etti " Gösterebilirsin de " Cümlesini tamalayıp güldü.

 

Yüzüne yumruk çakabilirim de !

 

Olduğumuz mekana bakmadan böyle konuşması bile planı uygulama ma yeterdi.

 

Ona doğru bir adım attım. " Hem beni yanlız başıma iğrenç bir şekilde çağrıyorsunuz, hemde böyle mi konuşuyorsunuz? "

 

Birşeyi test etmek istercesine tek kaşını alayla kaldırdı. " İğrenç bir şekilde çağırdığım doğru ama iğrenç bir şey yapmamı istemiyorsan " Gözlerini kapattı "Uzatma" Diyerek açtı.

 

" Uzatsam ne olucakmış" Dedim diklenerek.

 

Masasının önünden ayrılıp, tam önümde durdu. Bir adım attı ki aramızda az denilecek bir mesafe oluştu.

 

" İstemediğin şeyler olucak " Dedi kısık bir sesle.

 

Gözlerimi devirdim alayla.

 

İstemediğim şeyler olucakmış?! Zaten şuan da istemediğim bir şey olduğu için senin katilin olucam lider.

 

Beklemediği bir hareket yaparak, bir adım attım ve aramızda ki mesafe daha da kısaldı.

 

Bu hareketi me sırıtarak baktı, sanki ateşle oynuyorsun dermiş gibi.

 

" Ben buraya herşeyin bilinciyle geldim lider" Dedim son kelimeyi bastırarak. " Yani beni böyle korkutamazsın " Çünkü her olucaklara dair bir planım vardır.

 

Gözlerini yumdu ve sarkak adımlarla geriye doğru ilerledi.

 

Gözlerini açık bana baktı bı sefer aramıza büyük ve iyi bir mesafe koyarak.

 

Buruk bir tebessümle bakıp " Hadi yapıcaklarımız var " Diyerek başını sağa çevirerek tonlarca kağıdı gösterdi

 

⚔️

 

" Bence bu adamın dosyası hepten yanık. Acil idam" Dedim ketum bir sesle.

 

" Sana kalsa herkesi idam edicem zaten. Kent de adam kalmayacak "

 

Sende idam edilmelisi ama bunu şimdi söylemeye gerek yok.

 

O masanın bir kenarına dağınık olan saçlarını daha çok dağıtarak oturmuş ve bende masanın bir ucunda ondan oldukça uzak tarafa oturmuş kent de ki insanların insan sorununu çözüyorduk.

 

Bu adamın işi buymuş.... Zor ve oldukça yüksek bir işi vardı zaten o yüzden bu pisliğe o kadar saygı gösteriyorlardı.

 

Görevi yazılı olan şikayetleri çözmek, kıtlığı idare etmek , insanların arasına karışıp onların yazılı olmayan dertlerini dinlemek ve kenti dış düşmanlardan korumaktı.

 

Ve benim ailemi mi öldürmekti?!

 

Öyleyse benim de bir görevim vardı lider ; seni öldürmek.

 

"Adam istediği kadını karısı diye alıp onlara şiddet uyguluyor! İdam değilde ne?! "

 

Bu ani ve haklı çıkışıma sırıtarak baktı. " Bu iş böyle daha eğlenceliymiş ya " Dedi gülerek.

 

Yumruğumu göstererek "İstiyorsan daha eğlenceli yapalım bu işi"

 

Islık çaldı etkilenmiş gibi.

 

Bu adam benden dayak yemeğe çok meraklıydı ve bir gün dayağımı belki ama kurşunu mu yiyecekti.

 

" Sanane karısını ister döver ister severde " Dedi sanki tepki daha ne kadar yükseğe çıkıbilicek diye test etmek istermiş gibi.

 

Bu lafına karşı, yirmi bir yaşında ki genç kızın zorla evlendiği adamı kızgın yağla yaktığı dosyayı kaldırdım " O zaman bu da ister sever " Dedim tiksinerek " İster kızartır da " Dedim alayla çünkü dosya da bu adamın karısının önünde başka kadınlar lâ olduğu yazıyordu. Kadının arkasındaydım.

 

Bana tek kaşını kaldırarak baktı "Peki ikisini idam edelim. Berabere. " Dedi testi devam ettirerek.

 

"Beraberlik falan yok! Burada haklı olunan bir intikam var ve ben bu intikamın sonuna kadar arkasındayım! " Dedim diklenerek.

 

İki kaşını kaldırdı bu sefer, sanki konu beni test etmek değildi de birşeyi öğrenmek istiyor gibiydi ve yüz ifadesine baktığım da öğrenmek istediği her ne varsa öğrenmiş gibiydi.

 

Bakışından rahatsız olarak konuyu değiştirdim. " Ben artık amcama gidebilirmiyim " Dedim sıkılarak.

 

" Ne çabuk sıkıldınız Nafya Hanım " Dedi kinayeli bir sesle. Hanım mı kulağa fena gelmedi değil...

 

Ona tek kaşımı yeterince sıkıldığımı belli ederek kaldırdım ve döndüm ama bu lanet adamın dediğini de yapmam gerekiyordu.

 

Amcam kim bilir neler düşünüyordur.... Başaramadığı mı, öldüğü mü, kaybettiği mi?

 

Bu düşünceleri kafamdan silip, yapmam gerekenleri yapmaya koyuldum.

 

Ama bu adamla zordu çünkü düşünce biçimimiz anlaşılan oldukça çelişiyordu.

 

" Peki " Dedim elimde ki ve aslında aklımda olan dosya yı kaldırarak "Buna ne diyeceksiniz? " Dedim ona dönerek. Sorarcasına bana baktı " Ailesini lanet bir adama kurban veren küçük kızı " Dedim dişlerimi sıkarak.

 

Elime aldığım dosya da öyle bir şey yazmıyordu, öylesine bunun yazılı olduğunu göstermek istercesine kaldırmıştım sadece.

 

Ne de olsa bu benim aklımın dosyasıydı.

 

" O lanet adama ne yapılmalı? " Dedim sinirle başımı sağa eğerek.

 

" Öldürülmeli " Dedi hiç düşünmeden.

 

Katılım le şimdi düşüncelerimiz pekişiyordu.

 

Alayla baktım ona. Yapmam gerekeni kendisi değil zaten yapacak olduğum şeyi söylemişti.

 

Bana bakışı farklılaştı.

 

Bunu fark ettiğim anda " Şimdi bilginize olsun diye söylüyorum. Amcamın - yanına- gidiyorum. " Dedim son cümlemi heceleyerek ve ondan artık izin almıyordum, sadece haberi olucaktı.

 

Bana yaptıklarını bir kere daha aklıma getirdiğin için teşekkürler küçüklüğüm. İşte teşekkür etmeyi de biliyordum gerekirse .

 

Yanından hızla geçtim, ona bakmadan.

 

Ama arkamda o lanet bakışlarını hissedebiliyordum.

 

( Yazarın anlatımıyla )

 

Öfkesi bol olan Nafya odadan bir hışımla çıktığın da Lider Aker'in bakışı ondaydı.

 

Nafya odadan gidip, kapıyı sertçe kapattıktan sonra derin bir nefes aldı.

 

Sandelyesinden kalkıp , kendine dinlendirici, kentin sürekli yaptığı meşhur olan yeşil çayı yaptı.

 

Başı ağrıyordu ama kendisi belli etmiyordu.

 

Geri masasına işinin başına oturduğun da gözü korumanın eline bir hışımla aldığı dosya ya kaydı.

 

Eli yavaşça o dosya ya ilerledi.

 

Dosyanın kapağın da eylemci olan birinin hayvan katliamından bahsettiği yazıyordu.

 

Dosyanın kapağını çevirdiğinde ise

 

" Sayın kent lideri Aker'e :

 

Bugün karşılaşmış olduğum

Ve gözümün önünde gerçekleşen hayvan cinayetini bildirmek istiyorum. Kimi için önemsiz bir konu olsada bu konuda da birşeyler yapıcağınızı ön görerek iletiyorum bu mesajı.

 

Lütfen gereken yapılsın ve gözlerimin bile görmeye dayanamadığı bu acıyı hayvanların da yaşamaması dilğiyle. "

 

Lider Aker başını geriye atıp, gözlerini kapatıp, derin bir nefes verdi.

 

Ve tek bildiği şey bu kız ona yapmak istmediği şeyleri yaptırıcaktı.

 

Her iki anlamda da.

 

( Ertesi Gün)

 

Hayır acımıyordu.

 

Hayır acıyordu.

 

Hayır!

 

Acımıyor.....

 

O zaman neden bu kadar çok acıtıyor?

 

Bir kez daha!

 

Acımadı.

 

Bir kez daha!

 

Acımadı.

 

Bir kez daha!

 

Acıdı....

 

" Yeter mi?! "

 

Susuyorum. Çünkü ben pes etmeyi bilmem.

 

Şuan da sırtıma dokunan kırbaça rağmen.

 

O kırbaç pes edicek, onun kullanan kol yorulacak!

 

Bir kez daha!

 

Sırtımdan düşen et parçasını hissediyordum.

 

Ve kırbaçı kullanan yüze döndüm.

 

Acımazsızdı. İşte bu yüzden ustamdı. İşte bu yüzden onun dediklerini kusursuzca yapıyorudum.

 

Çünkü ben oydum yada öyle olmam için çabalıyordu.

 

Bu cezayı sonuna kadar çekiyordum.

 

Ustama tüm herşeyi anlattım ve sonunu dinlemeden beni hiçbir zaman girmediğim ama içine oldukça insan kılığında ki kişileri soktuğum işkence odasındaydım.

 

Bu sefer de onun yüzünden fiziksel acı çekiyordum.

 

Amcam belkide benim için telaşlanmıştır ve sevgisini böyle gösteriyordur, kırbaçla.

 

Bir tane daha vuracakken "Anlaşıldı. Eğittiğim gibisin . Böyle ol. Her zaman pes etmeyen. Ölüceğini bilse bile direnen. "

 

Gurur duymam gerekiyordu bu sözlerle ama niye burukluk hariç bir duygu hissedemiyordum.

 

Gözlerimi sıkıca kapatmaktan başka birşey yapamadım o an.

 

Ağzımda oluşan kan tadını sertçe tükürdüm.

 

" Gidiyorum ben " Dedi alayla gülen sesi. " Bunu ne için yaşadığını biliyorsundur ninja? " Dedi.

 

Ninjalarda ustanın dediğini yapmak bir yana dursun, ne için yapmadığın olarak ona göre ceza alırsın.

 

Şuan mutluydu çünkü düşündüğü şeyi yaptığımı zannediyordu. Hatta bu işkencenin ona az geldiğinin de farkındaydım.

 

" Ben öyle bir şey yapmadım! Buna nasıl anlam verebilirsin amca?! " Öfkeyle ona döndüm.

 

Bana bir adımla yaklaştı "Öncelikle senin şuanda amcan değilim ninja " Ne olduğumu unuttuğumu sanarak sürekli aynı tanımı sertçe kullanıyordu. " Ve burada olunca hiçbir şeyden haberim olmadığımı sanıyorsun ama sana şunu söyleyeyim ki ben her yerde gözüm var Nafya " Dedi net bir biçimde.

 

Nereden biliyordu bunları?!

 

" Odaya ikiniz birlikte girdiniz mi ? Girdiniz! " Dedi bir adım daha yaklaşarak.

 

Bu durumda söylemek istedimlerimi sertçe yuttum çünkü onun için önemli olan neden o odaya girdiğim değil sadece odaya girdiğimdi.

 

Bu ayıptı, rezaletti bunun farkında olarak bu cezaya razı geliyordum.

 

Çünkü herşeye rağmen o benim ustam , bende onun ninjasıydım.

 

Ve evet.

 

Bunları bilerek o odaya adımımı atmıştım.

 

Usta odadan sertçe çıktığında vücudum istemsizce yana doğru düştü.

 

Açtım

 

Uykusuzdum

 

En önemlisi yıllar sonra ilk defa kırgındım....

 

⚔️

 

Verilen az zamanı kullanmıştım. Bu yüzden hemen Han'a geri döndüm.

 

Sırtımdan hala oluk oluk kanlar belli olmasın diye sırtıma özensizce bandajla kaplamıştım.

 

Genelde giydiğim koyu renkli, kalın kumaşlı bir elbise giymiştim, hava sıcak olmasına rağmen.

 

Kapım tıklandığın da " Gir" Diyerek sesimi yükselttim.

 

Çalışan başı eğik bir şekilde kapıyı açarak " Hanfendi ; lider Aker sizi emretti " Bu adamın boş emirleri bitmiyordu.

 

" Tamam sen çık. Geliyorum ben " Dedim kafamı sağa eğerek. Cidden sıkılmıştım. Ne zaman öldürücem ben bu lanet adamı?!

 

Elbisemin alt kumaşını düzelterek odadan çıktım.

 

Kapıyı yine çalmadan açtım.

 

Siyah bir gömlek giymişti, bu aralar resmi takılıyordu kendisi.

 

Her zaman ki gibi masasına oturmuş ve elinde ki sigarayı külleğe bastırıyordu.

 

O sigarayı tutan elini kırıcam.

 

Bana bakmadan sırıttı " Kapıyı çalmamakta ısrarcıyız galiba " O konuda ki konuşmaları zerre umrumda değil.

 

Onun yüzünden bu sırtımda ki acıyı acımasızca çekiyordum ve bu olanlar ona olan öfkemin daha derin olmasından başka bir işe yaramıyordu.

 

Bunun için ona ayrı eziyet çektiricektim.

 

Emin ol lider , bu senin en iyi günlerin...

 

" Ne vardı? " Dedim sert bir ses tonuyla. Ondan zerre çekinmiyordum.

 

Bu tavrıma nedense hiç bir zaman sert tepki vermemişti. Yine her zaman ki haliyle güldü. Benden korktuğu için mi böyle davranıyordu?

 

" Senden ricam bu akşam bu suratında ki ifadeye bir son vermen " Ona anlamsızca baktım "Çünkü bugün yeğenimin doğum günü ve onun doğum gününün en güzel şekilde geçmesini istiyorum " Gülüsüyordu ama gülümsemesinin altında bir tehdit vardı.

 

" Size böyle bir günü bozucağımı düşündüren nedir? " Dedim tek kaşımı kaldırarak.

 

Sigarasını küllüğe bırakıp, kollarını masada kavuşturarak, eğildi " Çünkü idam edilmesini istediğin o adam da bu partide olucak "

 

Yüzüne ciddi mi diye uzunca baktım.

 

Kendini masadan geri çekti.

 

Derin bir nefes verdim. Bu pislik için düşüncelerim önemli değilse ne için bu salakça oda dedikodusunu her yerde çıkarmıştı.

 

Onunla tartışmak istemediğimden umursamıyormuş gibi yaptım ama aklımda ki bir soruyuda sormadan edemedim " Peki? Bu adamı yeğeninizin doğum gününe katılmasını layık görüyor musunuz? " Dedim tek kaşımı kaldırarak. Bu söz bile ona yeterdi.

 

" Şimdilik evet. " Dedi kafasını sallayarak.

 

Peki sen bilirsin ne yersen ye.

 

Gözlerimi devirerek arkamı dönüp kapı koluna elimi attım.

 

" Bekle " Dedi arkamda kalan boğuk sesi " Sana akşam için çalışanla birlikte bir elbise göndericem ve onun giymen mecburi " Dedikleri dinliyormuş gibi yaptığım için ne dediği umrumda değildi. Sesi kesilince hızla odadan ayrıldım.

 

Bugün yeğeninin doğum günüyse banane!

 

Sinirle Hân' nın yakınında ki nehire doğru sertçe tekme attım.

 

Artık burada kalmak bana zarar veriyordu.

 

Çimenlerin üzerine oturdum, üstümü toplayarak.

 

Yanımdan hışırtı sesleri duyuyordum ama bakma zahmetine bile girmedim.

 

Kim bilir kim yine kafamı ötüleyecekti.

 

Kafamı güneşe doğru kaldırarak geriye attım.

 

" Çok güzelsin " Diye ince, cılız bir kız sesi geldi.

 

Kafamı oynatmadan kıza yan gözle bakmaya çalıştım.

 

Bu Hân' da küçük bir kız kim olabilir?

 

Ha. Mehşur doğum günü kızı bu anlaşılan .

 

Yalakalık girişimlerini duymamazlıktan gelerek gözlerimi kapattım.

 

Kız ise sanki ilk defa bir kadın görmüş gibi bana bakıyordu.

 

" Bana öyle bakmayı kes ufaklık "

 

" Nasıl? "

 

" Amcan gibi " Dedim iğleneyerek.

 

" Odamı sana böyle bakıyor " Dedi heyecanla gülümseyen sesi.

 

Gözlerimi açıp, kafamı ona çevirdim " Nasıl? " Dedim bu kez bende.

 

" Hayran olmuş gibi " Dedi sırıtarak.

 

Yüzümü buruşturarak ona baktım çünkü amcasının küçük kız hali desem tam yeri olur.

 

O ve ona benzeyen herkesten nefret ediyorum.

 

İçe dönük yanakları vardı. Başında turuncu bir şapkası.

 

Onu ilk gördüğümde pek gördüğüm söylenemezdi çünkü kendisine ve babasına bakmamıştım.

 

Cılızdı sesi gibi.

 

Melankolik bir havası vardı bu yaşta.

 

Yanımda duran taşlardan elime bir kaç tane aldım ve nehire fırlattım.

 

İkincisini de tam atıcakken " Bende atmak istiyorum " Dedi yine heyecanla.

 

Yerde fazlasıyla taş olabilirdi ama elimde ki taşı ona uzattım.

 

Kolunu kaldırıp, ayaklarının dibine fırlattı . " İyiydi " Dedim alayla.

 

Gülümseyerek bana baktı

" İyimiydi gerçekten " Dedi hevesle.

 

" Berbattı "

 

Yüzünü düşürerek önüne döndü.

 

Elime taşları alıp, ayağa kalktım.

 

" Bak böyle " Diyip hafifçe zıplayarak taşı baya ileri fırlattım.

 

Heyecanla ayağa kalkıp, ellerini bir birine çarptı. " Göremiyorum bile " Dedi şaşkınlıkla nehire bakarak.

 

Eline bir taş tutuşturdum. Kolunu tutarak kaldırdım " Birlikte " Dedim hevesle. Hayır çoçuğa uyum sağlamaya çalıştığım için sesim böyle çıktı. " Fırlat " Dedim sesimi yükselterek.

 

Taş nehirin en uçuk kısmına düştü.

 

" Başardın " Dedim elimi beşlik çakması için uzatırken " Başardık " Dedi beşliğime karşılık vererek.

 

Tatlı bir kızdı aslında....

 

Sert rüzgar birden esince saçlarım usulca uçtu ve ben bunu hiç sevmiyordum. Rüzgarı değil, saçımı.

 

Kız yine bana hayran hayran bakıyordu.

 

" Ne oldu? " Dedim. Bu bakışları hiç sevmiyordum.

 

" Saçın çok güzel " Dedi dağılan saçlarıma bakarak.

 

" Eminim senin saçın benim saçımdan güzeldir " Dedim yüzüme gelen saçları geri iterek.

 

Birşey demeden yüzünü nehire doğru bakarak eğdi.

 

" Bakalım " Diyerek onun gibi heyecanlı davranarak şapkasını hızla çektim.

 

" Nasılmış? Senin ki gibi güzelmiymiş " Dedi duygusuzca.

 

Ne yapacağımı bilmeyerek şapkayı elimde sallıyordum.

 

Birşey demedim çünkü eminim ki bir sürü kez acıma, motive sözler duymuştur.

 

Kafamı sağa çevirerek, bu sefer gerçekten de sinirle o taşı atmıştım nehire.

 

⚔️

 

" Ne oldu lan? Bu sefer kızgın değil üzgünsün " Bu Den'le uğraşıcak vaktim yoktu. Yanından onu görmemezlikten gelerek geçtim.

 

" Hop. Ne oluyor? " Dedi bu seferde Yaka önümü keserek.

 

Han' a girmek istiyorum sadece.

 

Ama belliki siz sizi öldürmemi de istiyorsunuz .

 

Oflayarak bahçede ilerledim.

 

" Ya dur " Dedi Yaka kolumu tutarak. " Anlat bize " Dedi ben ona ifadesizce dönerek. Den'de tam yanıma geldi " Yemin olsun ki bırakmayız seni " Dedi.

 

Beni umursuyorlarmıydı? Yoksa merakmıydı bu ilgileri?

 

Kafamı nehirde hala oturan kıza çevirdim.

 

Orada onunla sessizce beş dakika kadar oturup, aniden kalkmıştım. O da hiçbir tepki vermemişti.

 

" Ha o mesele " Dedi Yaka kolumu bırakıp, burnunun çukuruna dokunarak.

 

" Öğrendin demek " Dedi Den buruk bir gülümsemeyle. " Vay be demek ki üzülebiliyormuşsun mafya " Bakışımla beraber kendini hemen düzeltti " Nafya . " Dedi gülerek. Kolunu omuzuma attı " Demek ki duyguları varmış " Dedi Yaka'ya dönerek.

 

Benim duygum varmıydı ki gerçekten?

 

Niye gülemiyordum o zaman? Ben en son ne zaman gülmüştüm? Yada hiç gülmüşmüydüm?

 

Hafızam silikti yada tamamen gerçekti.

 

Hayır yoktu.

 

" Sadece acıdım " Dedim Den'e duygusuzca baktım.

 

Yaka'ya döndüğümde başka tarafa bakıyordu.

 

Onun tarafına baktığımda bana sadece bu son sözümü duymışçasına bakan bir Aker vardı.

 

" Acıdın? " Dedi buruk bir gülümsemeyle. "Acı? " Ve mutluluktan uzak bir kahkaha.

 

Yavaş , güçsüz bir adımdan sonra hızlı ve sert adımlarla ilerledi bana doğru. " Sen kimsin ki birine acıyorsun? Sen ilk başta şuan ki konumuna bak. Benim kölemden başka birşey değilsin! " Yüzüme tükürür gibi konuşmuştu.

 

Bu sözler ağırıma....

 

Daha fazla dinlememek için hızla odama doğru ilerledim.

 

Saçlar anıları saklarmış. Evet doğruymuş çünkü şuanda hiçbir şey hissetmiyordum.

 

Bir anım yoktu zaten.

 

Kestiğim saçlara tepkisizce yani normal halimle baktım. Benim yüzümde oluşan bir tepkim yoktu, kalbimde de yoktu çünkü benim bir kalbim yoktu ama beynim.... En büyük tepkisi veriyordu beni eriterek....

 

Öldüreceğim katilin niye bu denli sözleri ağırıma gitti?!

 

Yedirmedim mi kendime, öldüreceğim birinin bana köleden başka hiçbir şey değilsin demesine.

 

Sende benim öldüreceğim bir katilden başka birşey değilsin.

 

Yamuk yamuk kestiğim saçlarıma aynada ki yansımamdan baktım .

 

Daha iyiydi. Zaten herşeyin fazlası gereksizdir.

 

Tam kulağımın bitiş hizzasında ki saçlarımı gelişigüzel düzelttim.

 

Kestiğim saçları bir poşete koydum.

 

İhtiyaç giderme yerinden çıkıp, sadece ustamın öğrencilerine özel olarak yapılan hakama mı giydim, kapşonu hızla kafama geçirdim.

 

Yapmam gereken bir iş vardı çünkü vermem gereken bir hediye de...

 

⚔️

 

İzin almadan çıkmıştım ama zaten varlığım her yerde varla yok arasında olduğu için kimsenin yokluğumu bile fark etmediğini biliyorum.

 

Amcamın yanına gittiğimde beni özlediğini sanıp, kırbaçlanmak gibi...

 

Kapı pervazından adım attığım an "Nerdesin sen! " Sesini duymam bir oldu.

 

" Buradayım" Dedim sakince.

 

" Halla halla! Gerçekten mi?! " Dedi taşan sabrıyla lider. Bahçede mi bekliyordu? Komik.

 

" İşime kısa bir ara verdiğim için üzgünüm ama gerçekten bir işim vardı " İşim için endişilenecekti, benim için endişelenmenin bir manası yok zaten.

 

" Konu iş mi?! " Dedi bana doğru büyük bir adım atarak. " Ya başına birşey gelseydi! Burası bana ayak uyduruyu diye düşmanım da yok mu sanıyorsun!? Biraz kendine gel Nafya!" Ne yani benim için mi endişelendi? Kendin için endişelensen iyi edersin çünkü seninde katilin tam karşında, tıpkı benim katilimin tam karşımda olduğu gibi.

 

Yüzüne boş boş baktım. " Bir köle için fazla endişelisiniz şuan Lider " Diyerek yanından omuzuna çarparak hızla ayrıldım. Ama bu omuz çarpma işi fazlasıyla canımı yakmıştı. Kırbaç uzunmuş belliki, ilk başta omuzuma, sonra olmayan kalbime değecek kadar.

 

Akşama ve davetlilerin gelmesine az kalmış olucak ki sofra kurulmaya başlıyordu.

 

Bahçeye geldiğimde, üyeler bir konuyu tartışarak konuşuyorlardı.

 

Desen ayrı kafada gibiydi. Babasını öldürdüğünden mi yoksa babasının yaptıklarından mı böyleydi bilmiyordum ama tek bildiğim ölüme alışık biri olarak fazla hüzünlüydü. Buda bana ikinci seçeneği doğruluyordu.

 

Yaka'yla arası en son ne hal aldı yada nasıl gidiyor hiçbir fikrim yok.

 

Tek sevindiğim Desen'in bir şekil o odadan çıkmasıydı.

 

On sene önce ölen büyükbabamın sözünü hatırlıyordum ...

 

" Bir yer var, nasıl bir yer bilirmisin Nafya? "

 

" Nasıl bir yer? "

 

Karısının yatakta ki haline bakarak konuştu " Sevdiğin biri bile hayatını kaybedince, sana üzülme fırsatı bile vermeyen bir yer"

 

" Neresiymiş o yer? "

 

" Dünya.... "

 

İşte bu durumun özetiydi Desen.

 

Dünya izin vermemişti anne ve babamın ölümüne ağlamama yada üzülmeme, onun yerine bana bir güç verdi ; intikam.

 

Onlara doğru ilerledim.

 

Beni ilk başta Den fark etti " Sende bu aralar fazla gözüme görünür oldun. Bu hiç hoş bir şey değil" Dedi şakacıktan bir tavırla.

 

" Bu kadar korkuyormusun benden? " Dedim alayla. Hatta gülmeyi unutmasaydım, gülerdim bile.

 

" Şu suratına bak sanki geceleri karanlıkta beliren bir canavar gibi bakıyorsun " Dedi yüzünü ekşiterek.

 

"Bak sen canavarlardan korkuyor hatta yatağının altında yattığına inanıyor " Dedi Yaka yarım ağız gülerek, bana bakıp.

 

" Beni onlara benzetmen ne kadar tatlı Den " Dedim yüzümü tam dediği gibi yapıp, canavar ifadesine bürünmek için gözlerimi açıp, dilimi çıkardım. Canavardan daha çok deliye benzediğimi biliyordum , elimden bu kadar geliyordu işte, taklit yapma konusunda sıfırdım ama rol yapma konusunda on numaraydım , yoksa şimdiye kendimi tutmayıp, bu katili öldürmüştüm bile.

 

Den ciddi ciddi korkup yüzünü eliyle gizlerken, Yaka kahkaha atıyordu hatta Desen'in bile yandan, gülüşünü saklayarak güldüğünü gördüm.

 

Yaka'da görmüş olmalı ki gözü Desen'in gülümsemesindeydi.

 

Bu çoçuk bir değişikti.

 

Den'in yanına aynı yüz ifademle ilerleyip, kolunu tuttum ve ısırmak için kaldırıp, ağzımı açmışken ve Den kurbanlık koyun gibi bağarıp, sağa sola kıvranırken, onun bizi gülümseyerek izleyen bakışını gördüm. Aynı ifademle bir kaç saniye ona baktığımı fark ettiğim anda ifademi düzeltip, elimi Den'in kolundan çektim.

 

" Canavar beni ısırmaktan vazgeçti! " Diye sevinç feryatlarını Yaka'ya sunan Den'in sevincine kahkaha atarak baktı.

 

Bu son kahkahaları olucaktı. Ve o küçük, tüm bu olanları yaşayan Nafya'ya yeminim olsun ki onu öldürücem.

 

Çünkü o bu dünya da mutlu oldukça, ben kendimden daha çok nefret ediyordum.

 

Sadece onu öldürücem. Ondan sonra gelen idam cezası da umrumda değil.

 

" O liderim " Dedi Den, Aker'i gördüğü anda. " Kurtar beni bu canavardan" Çoçuk gibi beni parmağıyla gösterip, dudaklarını büzmüştü. O ilk başta kendini kurtarsın.

 

" Abartma sende. Yemedik ya " Dedim sabrım kalmayarak. Cidden sıkıldım artık.

 

"Kolumu ısırıyordun be! " Dedi böğürerek.

 

Alayla baktım sıfatına. Tam ağzımı açıp, birşey diyecektim ki " Hadi. Davetliler gelmeye başlar birazdan, sizde hazırlanın " Diyerek yanımızdan ayrıldı katil.

 

Den birden ciddileşerek Yaka'ya döndü " Sence kim? " Dedi. Ne kim?

 

" Bilmiyorum. Öldürülecek çok kişi var " Dedi Yaka dikleşerek. Öldürülücek? O ne alaka şimdi?

 

Bakışlarım soru sorarcasına ikisi arasında gezindi.

 

Yaka bakışımı yakalayarak " Bu Hân'da yaşayan birinin doğum gününde, kendi seçtiği kişi idam edilir, böylelikle ondan alınan ömür ona verilir " Diye bir açıklama yaktı.

 

" Ne yani o uydurulmuş bir hikaye değilmiydi? " Dedim şaşırarak çünkü bana büyükbabam hep anlatığın da asla inanmazdım yada daha doğrusu hikaye sanardım.

 

" Hayır " Dedi Desen' de yerinde doğrularak " Ne sandın bu Han'ın bir bireyi olmak o kadar ucuz olasın değil mi? Tabiki de böyle bir lutüf sunulucaktı. " Desen olaya farklı taraftan bakıyordu, onun için bu ödüldü. Ve hepsine baktığım da hepsi bu olaydan oldukça mutluydu.

 

" Nasıl yani şimdi küçücük kız birini ölmesi için seçecek mi? Siz ne kafadasınız?! Küçücük bir kıza-"

 

" On iki yaşını doldurmadan bu kararı onlar yerine Aker veriyor " Diyerek sözümü kesti Yaka.

 

Alayla suratına baktım.

 

Tam istediği iştir pisliğin!

 

Kusura bakılmasın ama ben beş yaşında seçmiştim öldüreceğim kişiyi.

 

Madem öyle.....

 

Harika!

 

Sanırım bir sonra ki doğum günümü kutlucam ve kendime kocaman bir hediye alıcam.

 

Aklıma tonlarca fikir geldi.

 

Bu bu zamana kadar duyduğum en güzel cümleydi.

 

Mimiklerim bile gülmek için oynamıştı.

 

Yarın kasımın başıydı ve doğduğum gün yirmi ocaktı.

 

Tüm Kente yayılsın! Lider Aker'in ölüm günü 20 ocaktır..

 

Aldığım mutlu haberin etkisiyle hazırlanma isteğim oldu.

 

Davetliler beş dakikaya burada olurdu. O yüzden hepimiz hazırlanmaya gittik.

 

Üstüme bordu hakamayı giydim.

 

Kapşonumu takmayı ihmal etmedim.

 

Bugün küçük kızdan bile daha mutluydum.

 

Plan yapmama bile gerek kalmamıştı ama belki ölüm gününü biraz erkene çekebilirdim. Nede olsa oldukça sabırsız bir insanım.

 

Kapşonumu taktıktan sonra önüme gelen saçları elimle düzelttim.

 

Hatta makyaj bile yapabilirdim.

 

Gülebilirdim.

 

Dans edebilirdim.

 

En önemlisi normal bir kadın olabilirim.

 

Huzurla derin bir nefes verip, odadan çıktım. O sadece bir odaydı, odam değildi. Burada hiçbir şeyi sahiplenecek söz dahi söylemek istemiyordum.

 

Odadan çıktığım da koridorda onu gördüm.

 

Üzerinde pembe bir gömlek vardı. Saçını dağınık ama düzgündü.

 

Bu haline daha çok gülmek istedim.

 

Ama duygularım o denli gelişmemişti. Onu öldürdükten sonra gülebilirdim ben, bunu biliyordum.

 

Gözlerimi devirerek yanından geçtim.

 

Sırtım yıprandığı için dik yürümekte zorlanıyordum ama asla benim bu boynum bükülmezdi.

 

" Güzel olmuşsun " Dedi mutluluktan uzak bir şekilde gülümseyerek.

 

Oflayarak ona döndüm " Bir köle ne kadar güzel olabilir ki? " Dedim imayla.

 

Tek kaşını kaldırarak bana baktı "Hı " Dedi uzatarak " Daha oradasın demek? " Dedi dudaklarını büzerek, aynı zamanda da sırıtıyordu.

 

" Senin sözlerin bir şu kulaktan " Dedim sağ elimin işaret parmağıyla sol kulağımı göstererek " Birde bu kulaktan olduğu gibi çıkıyor " Diyip sağ kulağımı gösterdim bu sefer.

 

" Belli oluyor zaten. Yoksa niye izin almadan dışarıya çıkarsın ki? " Gülüyordu ama sinirliydi de. Benim aksime sinirini içine atıyordu ve gülümsemesinin arkasına gizliyordu.

 

" Zoruna mı gitti? " Sesimi alaylı tutmaya çalışsadam sesim beklediğimden farklı çıkarak sanki bu soruyu gerçekten de sormuştu. Hemen kaşlarımı çattım.

 

Sağa dönerek güldü " Çok mu umrunda? " Dedi ciddileşip, bir adım bana atarak.

 

Geri gittim. Lanet olsun! Sırtım acıyarak duvara çarptı.

 

Yüzüme bunu yansıtmamaya çalışarak, sağa doğru çevirdim kafamı.

 

Bir adım daha attı. Tokat atmamı bekliyor galiba . Ama yüzümü yüzüne kaldırdığım da hiç öyle bir hali yoktu.

 

Pembe gömleğine göre yüzü olduğundan fazlasıyla ciddiydi.

 

Gözlerimi istemsizce yere indirdim.

 

Kafasını bana doğru eğdi.

 

Nefes verdi ve nefesi lanet olsun ki dudaklarıma değdi.

 

Neden haraket etmiyorsun Nafya?! Çaksana bir tane suratına!

 

" Eğer biraz daha bu mevzu üzerinden bana trip atarsan " Ne tirp mi o da neydi?! Çocukmuyum ben?! Gözlerimi kaldırıp, gözlerine diktim.

 

Gözleri keskin ve küçüktü.

 

Sırıtarak baş parmağını dudağımın kenarına değdirdi.

 

Ve ben hiçbir şey yapamıyordum bile! O bile şaşırmıştı bu ifademe!

 

" Sırtına dayadığın şey duvar değil, bir yatak olucak "

 

Sinsice gözlerime bakıp, baş parmağını dudağımın kenarından çekti.

 

Ağzım açık ilerleyişini izledim.

 

Ne?! Neden?! Kalbim....

 

Elimi kalbime hızla attım. Ne oluyor?! Neden hayvan gibi atıyor?! Neden sanki göğüs kafesimden çıkmak istiyor?!

 

Bu arsızın hareketlerinden dolayı bana mı kızıyordu?!

 

Ama benim kalbim yoktu ki!!!!

 

Sırtımın acısını bile unutarak duvarda süzülerek, yere oturdum .

 

Hastaydım ben! Başka açıklaması olamazdı!

 

Hızla odaya girip, kendime baktım.

 

"Aptalsın Nafya! " Bu kırbaçlar bana yetmemişmiydi. Aynada ki yansımamızla birlikte gözlerimizi kapattık.

 

Bıkkınlıkla derin bir nefes verdiğimin ve kapının çalınması bir oldu.

 

Yan gözle kapıya bakarak " Gir " Dedim istemsizce.

 

Kapının önünde bir çalışan belirdi " Hanımefendi davetliler geldi ve Lider Aker sizi kutsal göreviniz için çağrıyor " Başı eğitim. Yani demek istediği kalk işini yap tı.

 

Kutsalmış? Onlar için liderlerini korumam büyük bir iş, o yüzden onlar gibi bir çalışan olmama rağmen bana saygı duyuyorlardı.

 

Gözlerimi devirerek ona döndüm.

 

Alışık olmasına rağmen korkuyla bana baktı. " Korkma " Dedim ona dönerek. Önümü döndüm. " Yada kork umrumda değil " Diyerek yanından ayrılıp, koridorun ucunda yürümeye başladım.

 

Hayat her zaman adaletsiz olmuştu. Sanki belirli insanların bir tek duyguları varmış gibi davranıyordu. Oysa ki hepimizin duyguları vardı, bu herkesten kendimi soyutlayarak.

 

Gardımı geri düşüremezdim çünkü duygu dediğimiz şey bir tek iyiye yönelik değildi.

 

Onu yumuşak davranırsam yada hepsine, beni kandırabileceklerini sanıcaklardı ve ilk başta liderlerine zarar vereceklerdi sonra da ucu onu koruyamadım diye bana. Ve cezam tabiki idamdı.

 

Halkın bir deyişiyle görevin ne kadar kutsalsa, o kadar ölüme yakınsındır.

 

O yüzden onu herkesten korumalıydım ki, onu kendim öldürebilim.

 

Bahçeye çıktığımda görmeyi beklediğimden daha fazla insan görmüştü. Hepsi bir leşti.

 

Aralarında ilerleyerek, görevimin başında olduğumu gösterircesine demir kapının önünde kollarım arkada durarak sabit bir şekilde bekledim.

 

" Görüyormusun bir kızı koruma yapmış"

 

Dalga geçilen sözler umrumda değildi.

 

Seslerin sahibine yan gözle baktıklarımda, korkuyla yerlerinde sindiler.

 

Keşke bir olay çıkarsanız da size nasıl bir kızmışım göstersem.

 

Hava karanlıktı ve bilerek bahçeyi aydınlatan ışıkları da kapatmışlardı.

 

Göz gözü görmüyordu.

 

Neyse ki karanlığa karşı tecrübem de vardı.

 

"Pışt " Arkamdan gelen sese döndüm.

 

Arsızca sırıtan, hayatım da ilk defa gördüğüm biri.

 

Onu umursamadan önüme tekrar döndüm.

 

Bir adım yaklaştığını fark ettim ve biraz ötemde durmasına rağmen iğrenç kokusu burnumu kırdı.

 

Rahatsız olduğumu belli edercesine nefes verdim.

 

" Bak bakım bana " Elini tam yüzüme uzatıcaktı ki " Ne var? " Diyerek geri adım attım.

 

" Baya güzelsin ha sen " Şimdi o yamuk gözlerine yumruğu çaktığımda da acaba gözüne güzel gelebilecekmiyim?

 

Yaşı baya vardı sapığın. Tanrıya şükür ki hedef bendim. Başka bir kız olsaydı mevkinden dolayı ses çıkarmazdı.

 

Benim de bulunduğum mevki yüksek değildi zaten ama mevkinin umrumda olduğunu kim söyledi.

 

" Kaç paralıksın? " Diye bir adım attığında bu sabrımı taşıran son damla oldu.

 

Tam yüzüne yumruğu çakıcakken, biri benden önce davrandı çünkü bunu adamın neredeyse uçmasından anlayabiliyordum.

 

Güçlü yumruğun sahibine döndüğümde, lider Aker'i gördüm.

 

Tamam anlaşıldı. Yumruk güçlü değildi, adam fazla çelimsizdi.

 

" Sen kendini hiç yorma " Diyerek bir tane daha vurdu adama. Bu sefer adam diğer gözünü de kaybetmişti.

 

Hızını almamış gibi davranarak yere yatırıp tekme attıktan sonra, adamın üzerine oturup, daha sert darbelerde bulundu.

 

Adamı neredeyse öldürücek kadar... Katil gibi....

 

Şuanda gerçek halini görmüştüm aslında.... Mesele beni korumak için adamı hırpalaması değildi.... Yüzünde ki o pis sırıtıştı.... Bunu severek yaptığı belliydi.

 

Dağınık olan saçları daha da dağılmıştı.

 

Pembe tişörtünün üstünde şimdi kan lekeleri vardı.

 

Bu görüntü onun tanımıydı. İyi bir yüze, lekeleri olan iğrenç bir kişilik.

 

Son darbesini de zevkle atarak, yana gözle bana baktı aynı sırıtışla, gözünde ki saç tutamından dolayı gözlerini göremiyordum, tek gördüğüm dudağında ki o pis gülümsemeydi.

 

Hayat sürekli ben hafifçe eğilsem bile hemen gerçeğe geri dönmemi sağlıyor.

 

Korkmuyordum. Çünkü bende onu öldürdüğüm de bu halde gözükeceğimi biliyordum.

 

Adam yamulan gözünü tutarak acı içinde kıvranınca, gözlerini kapattı sanki bu anın tadını çıkarıyormuş gibi.

 

Ona dehşetle baktığım da, gözleri yavaşça açıp, bana baktı.

 

Uzunca....

 

Her zaman baktığı gibi.

 

Derin bir nefes verdim.

 

Tam önüme geçip, karşım da durdu " Fazlasını hakediyor " Derken tam bir adım atıcaktı ki, benim geriye giden adımımla, atacağı adım durdu.

 

Bu hareketime karşı tek kaşını kaldırarak bana baktı. Ne anladığını bilmiyordum ama birşey anladığı belliydi.

 

Burada koruma bendim ama bugün o beni korumuştu.

 

Yada sevdiği işi yapmak için eline bir fırsat geçmişti.

 

Genelde üstler ; böyle olduğunda büyük yada küçük, kişiye göre onu satardı.

 

Ya beni o adama satsaydı?

 

Ama adamı gözlerimin önünde dövmüştü.

 

Rahat davran Nafya!

 

Burukça gülümseyerek baktı bu haraketime. " Ne düşündüğünü bilmiyorum ama tek hissettiğim düşüncenden birinin gerçek olma ihtimali "

 

Düşüncelerim sayısız bir limandı şuan.

 

" Hadi sende bahçeye gir " Dedi kapıya dönüp, hiçbir şey yapmamış gibi.

 

Ona hala öyle baktığımı fark edince adım atmadı bile " Hadi ama etkilendim deme " Dedi bana yandan dönüp, sırıtarak.

 

Ah! ben ne düşünüyorum, bu ne diyor?!

 

" Kendi içinde beni diğer liderlerle kıyasladığını biliyorum. Ama ben böyleyim işte " Dedi omuzlarını aşağı yukarı haraket ettirerek.

 

Bunu mu sorguladığımı düşündü? Gerçi sorguladım bir an.

 

Şuan herşeyi sorguluyorum zaten.

Ama hepsi bir saniyelik gelip, geçiyor.

 

" Hem sana bir şey göstermem gerek. Senin yerine biri bakar buraya " Diyerek devam etti kafasını sağa doğru eğerek.

 

Ne?! Hediye mi?!

 

Bu arsızmıydı?!

 

Söylediklerine daha çok şaşırmaktan başka birşey yapmayıp, bakmaya devam ederken, gözlerini devirip, kolumdan tutarak bahçeye doğru sürükledi.

 

Bahçeye zorla getirilmem, yetmemiş gibi birde kolumu tutması tam sinirlerimi bozuyordu.

 

Bahçeye onu zoruyla gelmenin ardından bahçeye göz gezdirdim ve görmem yada görmemem gereken bir şeyi görmüştüm.

 

Zalimce.... Bir O kadar insanca....

 

O buydu işte. İkisini birlikte götürebilen biri.

 

Eli hala kolumdaydı ama hissetmiyordum bile, dokunuşu tüy gibi hafiflemişti.

 

Beni kendi isteğiyle bıraktığın da tamamen otarafa doğru döndüm ; idam edilmesinin gerekli olduğunu söylediğim adamın, idam tahtasın da asılı olduğunu gördüm .

 

Görüntünün hoşuma gitmemesi gerekiyordu çünkü O hazırlamıştı ama kötü birşey hissetmedim.

 

Ölmüştü. Öldürmüştü.

 

Bir lider benim dediğimi yapmıştı. Altında çalışan birini dinlemişti ve bu ilk de olmuyordu.

 

Neden böyle yapıyordu? Amacı neydi? Yada bir amacı varmıydı?

 

Üyelere baktığım da Yaka gülümsüyordu, sanki adamın nasıl biri olduğunu biliyormuş gibiydi. Gözü bizim tarafa kaydığın da, benimle göz göze geldi. Gülümsemesi bu sefer anlamlı bir şekilde kıvrılmıştı. Bu sefer gözleri arkamda duran lidere bakıyordu, kafasını saygıyla eğerek önünde ki manzaraya baktı.

 

Manzara kötüydü ama yapılması gereken bir manzaraysa, kimse manzaranın iyi yada kötü olduğuna bakmazdı.

 

Herkes merak için buradaydı aslında çünkü merakları bitmiş olucak ki çoğu davetli çıkmak için ayaklandı.

 

" Herşey mükemmeldi Aker. Ama sence idam için doğru bir karar verdin mi? " Tanımadığım davetli olan adam, kravatını düzelttikten sonra lidere elini uzattı.

 

Aker soru karşısın da ilk bana baktı. Sırıtarak adama döndü

" Doğrusu karar iyimiydi, kötümüydü bilmem. Tek bildiğim bu kararı verirken kafamın güzel olmasıydı " Tekrar bana döndü. Fark edilmeyecek bir şekilde göz kırptı. O andan bahsediyordu. İçmemişti ki, kafası niye güzeldi?

 

Adamla bir kaç kelime daha konuştuktan sonra adam yanımızdan ayrıldı. Belli ki hoşuna gitmemişti. Çünkü erkekti, bir kadının bir pislikten çektiğinden O ne anlardı ki. Birde gelmiş burada üstü kapalı soruyor!

 

" Boşver " Dedi gözlerini devirerek " Zaten süpriz onlara değildi " Bana baktı , gözlerimde birşey arayacak kadar yavaşça . Korku? Öfke? ...

 

Korku bende her zaman silikti ama öfkeyi görmemesi kaçınılmazdı.

 

" Hadi yeter ama gelin buraya !" Desen'in bağırışıyla ona döndük

" Hediye zamanı! " Gülümseyerek elinde ki paketi bize doğru kaldırdı. İyiydi. Mutsuz değildi. Yada bunu gizlemek için rol yapıyordu.

 

Aker ilerleyince, bende ilerlemeye başladım.

 

" İlk hediye babasından! Meri! Bu senin babacım! " Aker'in abisi büyük bir sevinçle aramızdan geçerek, küçük kızının önünde durdu. Kızının anlına öpücük bıraktıktan sonra önünde çömeldi. Ve sıra doğum günü sahibinin nasıl olmasını veya ne yaşamasını istiyorsan onu söylemeye geçmişti.

 

Küçükken doğum günüm kutlandığın da en sevdiğim an buydu çünkü açıklarımı veya insanlar üzerinde ki izlenimi mi öğrenirdim.

 

Doğum günü kutlamayı bırakın yıllardır birinin doğum gününü bile kutlamamıştım.

 

Bir tek amcam vardı yanımda, O da doğum gününü bilmezdi.

 

Benim her doğum günüm yaklaştığında da doğumun acı bir şey olduğunu hatırlatmak için koluma yaşım kadar çizik çizerdi. Bir süre bunu yapmayı da bıraktı, yaşlıydı unutmuştu doğum günü mü yada umursamamıştı.

 

Annem ve babam öldürüldüğünden beri pasta yememiştim. Şimdi de onun yeğeninin doğum gününü kutluyordum. Acı vericiydi. Küçük Nafya bu sahneye acıyarak bakmıştır.

 

Ve birde utanmadan hediye bile getirmiştim. Rezildim. Ve burada ki en büyük pislik bendim .

 

Kızları hep koruyacağıma söz vermiştim ama konu bunun kanı olduğun da durum sandığımdan da zorlaşıyordu.

 

Bu kızın yaşaması için herşeyi yaparım çünkü seni kendi acımla yaşatmıyacağım. Sen bizzat anneme ve babama çektirdiğin acıyı yaşıcaksın.

 

Gözlerimi sıkıca yumdum. Burada kal Nafya. Karanlık tam arkanda olmasına rağmen, acı, işkence peşini bırakmamasına rağmen.

 

Asıl acınması gereken bu manzara değildi ki. Benim küçüklüğümün bu manzarayı yaşayamamasıydı.

 

Zaten bir ailem vardı. Bir annem bir babam, onu da benden niye aldın ki?

 

Ona döndüm. Gülümseyerek yeğenine bakıyordu. Mutluydu ve onu da mutlu etmek istiyordu, ona öyle bir bakıyordu ki sanki onun için herşeyi önüne serebilir.

 

O benim çoçukluğumun canavarıysa, bu kızın kahramanıdır.

 

" Uzun ömürlerin olsun " Babası sıkıca kızının avucunu tutuyordu.

 

Avucumda ki sayısız çiziklere baktım, O benimde elimi öpüp, iyeleştiricek olan babamı elimden almıştı.

 

Şimdi ise ne hediye almış diye bakmaktı.

 

Küçük elleriyle süslü, kırmızı paketi heyecanla açıyordu. Açamayınca ise Aker yanına çömelip, yardım edercesine paketi kıza nazaran kolayca açtı.

 

Mira içinde ki küçük kırmızı pabuçları gördüğün de sevinçle ağzını açtı. " Amca bak. Babam ne almış" Diyerek, sevincini ilk amcasıyla paylaştı.

 

" Beğendin mi? "

 

" Evet "

 

" Onunki ni bile beğenirsen benimki ni pek alâ beğenirsin "

 

" Ne aldın amca?! " Meri heyecandan çığlık atıyordu. Hepsi bu heyecanına gülerek karşılık verdi.

 

" Sonra " Diyerek Meri'nin burnunun ucuna dokunup, ayağa kalktı.

 

" Madem sonra. O zaman ben hediye mi taktim edeyim. " Desen arkasında büyük paketi çıkardı.

 

Meri heyecanla onu da açmaya çalıştı, bu sefer başarınca daha da sevindi. İçinden büyük pembe bir ayıcık çıkmıştı.

 

" Abla çok güzel. Kocaman! " Küçük elleriyle ayıcağa kocaman sarıldı. Desen yanaklarına solu öpücek bırakarak dileğini söyledi

" Umarım bir sonra ki yaş gününü görürsün " Sıra karışmıştı ama bu kimsenin umrunda değildi. Desen O kadar içten dua etmişti ki göz pınarları titriyordu. Hepsinde hikaye aynıydı. Yaşamasını istiyorlardı. Desen' in dileğine bakılırsa bir yıldan az ömrü vardı ama eğer bir yıl daha yaşarsa, bu iyileştiği anlamına gelicekti.

 

Yaka diğerlerine nazaran küçük bir paketle yanına geldi Meri'nin.

" Umarım bu sefer körebede ben kazanırım " Meri sevinçle kahkaha attı.

 

" Hayır ben kazanıcam. Hem büyüdüm de ben. Daha çok büyücem abi ve sen daha çok kaybedeceksin " O kadar içten söylemişti ki, Desen anında arkasına dönüp, hıçkırıklarını dizginlemek için ağzını sıkıca kapattı. Yaka buruk bir gülümsemeyle, Meri'nin saçlarını geriye attı.

 

Desen artık hıçrıklarını bastıramayarak, ağzından bir hıçkırık kaçtı.

 

" Desen ablaya ne oldu? " Dedi Meri ona bakarak.

 

Desen bu soruyla birlikte hızla yürüdü ve yanımızdan uzaklaştı.

 

" O hep öyledir amcacım. Kesin seni kıskandı " Dedi Yaka, Desen'in arkasından kısa süre baktıktan sonra.

 

" Niye ki? O çok güzel. Beni niye kıskansın? " Dedi Meri şaşırarak.

 

" Sen ona bin basarsın. Ona bunu bir kere söylemiştim ama beni ti'ye almamıştı. Anlaşılan şimdi birşeyler dokundu ona " Yaka yan gözle Den'e sadece bakarak bir talimat verdi, ne olduğunu ilk başta anlamadım ama Den'in hal ve hareketlerine bakınca olayı anlamıştım.

 

" Hadi. Merak etmiyormusun Yaka abin ne almış diye " Den, miniğin yanına oturduktan sonra Yaka yaş göz arasında yanımızdan ayrılarak, tahminen Desen'in yanına gitmiştir.

 

Yaka el emeğiyle yapıldığı belli olan bir bilezik almıştı. Den sevinçle bilekliği ona taktıktan sonra ipin uçlarını bir birine bağladı.

 

" Sıra bende " Den paketini nazikçe uzattı ama paketi de elinden de çekmeden paketi kendi açtı.

 

" En sevdiğim! " Meri'nin sesiyle verilen hediye ye baktığım da güzelce onlara baktım. Bir kutu suşi vardı. Meri'nin ağzına hemen bir tane attı, kendi ağzına da koymayı ihmal etmedi.

 

Kapşonumu tutarak hala aynı yerinde mi diye kontrol ettim. Yerindeydi.

 

Ben kendimi sona saklamıştım. O yüzden Aker bana bakınca gitmesi gerektiğini ifade ederek başımı sağa çevirdim. Kafasını sallayarak onayladı.

 

" Gel bakalım meleğim " Diyerek Meri'yi kucağına aldı. " Bu sefer hediye sana değil, sen hediye ye gidiceksin " Bende merak ederek peşlerinden ilerledim ama benden daha meraklı olan Den önümde hızla yürüyordu.

 

Meri'nin babası ise arkamda yeterince sakin bir şekilde yürüyordu.

 

Bahçeyi az öte geçtiğimizde kocaman bir alanın üzerinde pembe bir örtü asılıydı. Bu aralar fazla pembe takılıyordu, sanırım miniğin en sevdiği renk bu olmalıydı.

 

Benim sevdiğim bir renk yoktu mesela, sevdiğim bir yemek, sevdiğim bir şarkı, sevdiğim bir insan bile yoktu.

 

Ben bugün herşeyden mahrum olduğumu anlamıştım.

 

Meri'yi yere bıraktı ve pembe örtünün ucunu ona uzattı

" Umarım şu güzel yüzün hiçbir zaman solmaz " Dileğini gözleri kapalı bir şekilde diledikten sonra ikisi birlikte örtünün ucunu hızla çekti.

 

Defasaydı, bir çoçuk için.

 

Kocaman prensesler gibi tasarlanmış bir oyun parkı vardı. Pembe salıncak, mor kaydırak, pembe bir küçük çadır ve daha nicesi, mesela çimleri de boyamıştı modu renkleri. Kocaman bir taç vardı ve üstünde Meri yazıyordu.

 

"Senin bile ağzın açık kaldı Mafya" Dedi hemen yanımda ağzı kocaman açık olan Den.

 

Gözlerimi devirerek ona yandan bakarak "Nafya" Dedim.

 

" Her neyse işte " Diyerek büyülenmiş gibi önüne bakmakla meşguldu.

 

Bence güzel değildi. Ama Meri için idael den fazlasıydı ve bu yeterliydi.

 

"Amcacım! " Diyerek Aker'in kocağına atlayıp, sulu bir öpücük bıraktı yanağına.

 

" O çok güzel bir baba olucak " Arkamda ki sesle birlikte hafif irkelerek arkama baktım ve Aker'in abisinin gurur dolu bakışlarının Aker'de olduğunu gördüm.

 

Ne var yani, bunu yapabilcek yetkiye sahip. Zor birşey değildir, onun için.

 

Ne ara yapmıştı ki? Yaptırmıştı!

 

Of Nafya! Cidden bazen beynin bunlar gibi çalışıyor!

 

Güzel baba olur mu bilmem ama benim için fevkalade bir yem olucağı kesin.

 

Oflayarak önüme döndüm. Gerçekten sıkılmıştım. Fazla sevgi vardı şuan.

 

Meri parkı inceledikten sonra yan gözle bana baktı.

 

Amcasının yeğeni işte, benden de hediye bekliyor. Hepsi kâr peşinde.

 

Hadi velet git parkınla oyna bana bakma.

 

Öyle bakmaya devam ederken, elimde ki poşet titriyordu.

 

" Hadi Nafya sende ver " Aker'de yeğeninin bakışına karşı böyle konuşmuştu.

 

" Aldığını biliyordum " Yeğeni zafer dolu bir gülümsemeyle amcasına döndüm.

 

"Çekiniyor " Dedi Den gülümsemesini saklamaya çalışarak ama malesef pek becerikli olamıyordu. Ona attığım keskin bakışla birlikte gülümsemesini sildi.

 

Kafamı tamamen sağ tarafa çevirerek paketi sertçe ona uzattım.

 

Gülme sesinin ardından parmaklarıma değen minik ellerden Meri'nin aldığını anlamış oldum.

 

Paketi hızla açmaya çalıştığı paket sesinden anlaşılıyordu. Bir adım geriye gittim. Ayak uçlarıma baktım bu sefer. Yanlış anlayabilirdi. Yada anlasın banane!

 

Paket tamamen açılmış olucak ki kimseden zerre ses çıkmıyordu.

 

"Bu ne-" Aker'in tamamlanmamış cümlesiyle birlikte karşımda bulup, kapşonumu hızla geriye atması bir oldu.

 

Gözlerinin içine baktığım da şaşkınlık vardı. Ona acıdığım için yaptığımı düşünücek. Düşünceleri umrumda değil.

 

Sevinç çığlıkları.

 

Ben az önce sevinç çığlıkları mı duymuştum.

 

Hemen gözlerimi Aker'den çekip, Meri'ye baktım. Gülüyordu ama gözlerinden yaş akarak. Bu ne demek oluyordu?

 

Den'de kahkaha atarak Meri'nin yanına çöküp, sıkıca ona sarıldı.

 

Aker ve abisi ise bana bakmakla meşguldü. Abisinin bakışı giderek anlamlı bir gülümsemeye dönüştü.

 

Aker'i omuzundan iterek Meri'nin yanına ulaştım.

 

Yanlış anlamamıştı üstelik, mutluydu ama Aker'den hiçbir şey anlayamamıştım.

 

" Mutlumusun şuan? " Dedim tedirginlikle.

 

Birden boynuma atlayınca, bu sefer ben olduğum yerde kalmıştım.

 

Çoçuk kokusu; masumluğun, şefkatin, sevginin kokusu.

 

Bir elimi zorlukla da olsa kaldırıp, en azından sırtına dokunabilmiştim.

 

" Bu güzel saçlar şimdi benim mi? " Dedi ağlayarak. O sevmişti, bense sevmediğim için ona vermiştim olay buydu işte, niye seviniyordu ki?

 

"Güzel değildi bir kere " Dedim oflayarak.

 

Kahkaha atarak daha çok sarılmıştı. Boğulucam şimdi. Bu amca ve yeğen sevgi gösterimi ayağına beni boğmayama karar vermişti?

 

" Aaa yeter " Dedi Den Meri'yi kucağına alarak. " Doğumundan beri bizimlesin bir kere bana böyle sarıldığını görmedim " Diye devam etti şakacıktan kırılgan bir sesle. Meri ise daha fazla kahkaha atmakla yetindi.

 

" Dilek? " Dedi Den bana dönerek.

 

Bir adım onlara yaklaştım. " Ben.... Dilek dilemeyi bilmem ama eğer geleneğe uyucak olursam.... Her zaman böyle kalmanı isterim. "

 

" Nasıl yani iyimiyim böyle? "

 

" Fazlasıyla "

 

Yüzünde tekrar bir ışıltı parladı.

 

Hep böyle güzel gül. Işıltın gülümsemen olsun. Benim gibi karanlığa girme çünkü kendini kandırarak yaşamak daha kolay oluveriyor.

 

Den arkamda kalan Aker'e bakarak başını bir kere eğip, gülerek birşeyler anlatıp, yavaşça yanımızdan kayboldular.

 

Arkamda döndüğüm de abisi ve o karşımdaydı.

 

" Ne düşündüğünüz inanın ki umrumda değil ama düşündüğünüz şey olmadı " Böyle konuşmamla birlikte Aker'in abisi gözlerini açarak Aker'e baktı.

 

Bende onlara tip tip.

 

Aker alt dudağını ısırıyordu.

 

Abisi ise gülümseyerek bir adım attı. Bugün de herkes fazla gülümsüyor.

 

" Teşekkürler " Dedi tek nefeste.

 

Şaşkınlıkla ona döndüm. Ne yani bana ceza falan verilmeyecek mi?!

 

" Önemli olan da benim için bunu ne niyetle yaptığın. Sadece kızımın yüzünü bu kadar güldürüp , ona istediği vermendi. O hep bunun hayalini kurmuştu ama beni şaşırtan bir kısım da sen bunu nereden biliyorsun? " Soru karşısın da Aker'de bana baktı. O da merak ediyordu anlaşılan.

 

" Sizi bilmem ama bence zaten bir insana bakınca neye ihtiyacı olduğu , neyi sevdiği, yada neyden rahatsız olduğu anlaşılıyor . Tek gereken daha dikkatli bakmak aslında " Dedim ve saygı niyetine başımı bir kere eğdim.

 

Abisi açıklamamla birlikte gülüşü derinleşmişti.

 

" Daha dikkatli... " Diyerek Aker'e baktıktan sonra arkasını dönüp, Han'a doğru ilerledi.

 

Buda neydi şimdi?

 

Of ben yine mi bununla yanlız kaldım. Miniğe hediye olarak bunu vurmak vardı ama sen bu pisliği fazlasıyla seviyorsun.

 

" Daha mı dikkatli bakmam gerekiyormuş? " Diyerek bir adım atıp, vücudumu süzdü.

 

" Sözüm sana yönelik değildi " Dedim kafamı gözlerinden çekmek istercesine sağa çevirerek.

 

" Abimin de dediği gibi bunu ne amaçla yaptığın önemli değil, ki zaten kötü bir amaçla da yaptığına inanmıyorum. Sadece yeğenimin sevinmesi önemliydi. "

 

" Tamam. Sorgulamaya gerek yok o zaman " Dedim Omuzlarımı yukarı aşağı hareket ettirerek.

 

" Niye? " Dedi kaşını kaldırarak

" Senin için ne düşüneceğim önemlimiydi? " Bir adım daha atmıştı.

 

Ona sorgularcasına döndüm " Böyle bir şeyi neye dayanarak söylüyorsunuz? " Dedim. Rahatsız olmuştum.

 

" Resmiyet? " Dedi yüksek sesle gülerek. " İşimize gelmeyince resmiyet işimize gelince istediğini söyleyebiliyorsun ha? " Sırıtıyordu pislik. Evet nasıl istiyorsam öyle olucaktı. " Hı. Neye dayanarakta söylediğimi söyleyeyim , gözlerinden. " Gözlerim de nefret dışında neyi görebilirsin ki?!

 

" Bu gözler de sadece bir duygu var ; Nefret " Dedim keskin bir dille. " Az önce ki sevgi gösterisine yer yok mesela "

 

" Vardı. O da malesef ki gözlerinden belli oluyordu "

 

" Yok " Dedim çenemi yukarı kaldırarak. " Dediğim gibi burada olmuş olmam, bu saçma gösterinin ne olduğunu bildiğim anlamına gelmez "

 

" Sen sevginin ne olduğunu biliyorsun eğer sevginin ne olduğunu bilmeseydin nefreti de bilmezdin" Bir adım daha atarak, mesafeyi kısıtlmaş oldu.

 

Dalga geçercesine ona baktım. " Ne alakası var şimdi? "

 

" Çünkü nefret sevgiden gelir. Ve şunu bil ki birinden nefret ediyorsan " Dedi imayla " Ya onu önceden çok seviyorsundur yada gelecekte çok seviceksindir " Öyle bir kendine güvenerek söylemişti ki bunu, sanki gelecekten gelmiş gibi.

 

Nefret ettiğim kişi sensin. Geçmişin de vardı ve şuan da bende eminim ki geleceğim de asla olmayacaksın çünkü senin geleceğini ben yok edeceğim.

 

" Yalan söylemeyeceğim, az önce beni oldukça etkiledin "

 

" Etkilemediğim insan sayısı zaten sıfırdır "

 

Gülerek, yana doğru döndü.

 

Ve bana dikkatlice döndü bu sefer. Gözlerinin tam içine baktı dikkatlice.

 

" Şimdi sana söyleyeceklerim küçük bir çoçuğun yalvarmasından farksız olucak ama... " Durdu ve kesik bir nefes alarak gözlerini kaçırdı." Beni de sev. " Diyerek gözlerimin içine tekrardan döndü. " Çünkü az önce sevdiğin bir insana nasıl baktığını gördüm. Bana da baksın o gözlerin öyle. Belki kendimi Meri'yle kıyaslıyorum ama ona nasıl baktıysan bana da bir kez olsun öyle bakarmısın? Bana artık öyle bakma Nafya, ne için bana öyle bakıyorsun umrumda değil ama yalvarırım öyle bakma " Tek nefeste konuşmuştu. Sanki karşısın da ben yokmuşum gibi cesaretle.

 

Umrumda değil miydi? Seni öldürmek istediğim... Neden aptal cesareti gösteriyorsun şuan?

 

Neden bana gerçekten de yalvarıyorsun?

 

O çoçuğa nasıl bakıyordum bilmiyorum ama sevgiyle bakamam ben kimseye, bunu biliyordum.

 

Sen katilsin ve bir katil için benden çok fazla şey istiyorsun...

 

Ama şuan da kafamı kurcalayan ne istediği değil, ne için istediğiydi?

 

 

 

 

Neden seni sevmemi istiyorsun ki?...

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%