Yeni Üyelik
12.
Bölüm

12. Bölüm

@zeynep_813

Dedim; Sevgili okurlarım bu gece de Poyraz ve Sanem'i okumadan uyumasın... İyi geceler asklarım umarım iyisinizdir❤


dedi ablamda. Ardından gözlerim Akın'ı aramaya başladı ve tam karşımda motorunun yanında telefonuyla uğraşırken buldum. Hızlı adımlarla yanına doğru ilerliyordum ki o da başını kaldırıp beni baştan aşağı sırıtarak süzmeye devam etti. "Neden çağırdın buraya?" diye sordum hemen... O da beni yumuşatmak istercesine "Ooo sakin ol buzlar kraliçesi, sadece yanımda olup bana destek olmanı istedim hata mı ettim?" dedi naif bir ses tonuyla. Gözlerimi etrafta gezdirmeye başladığımda Poyraz'ı gördüm. Ağzım hafiifçe aralanmıştı. Poyraz gülerek Volkan'la konuşuyordu ve Alev'de sırtına atlayıp ona destek çıkıyordu. Tekrardan Akın'a döndüm "Burada neyi destekleyeceğiz ki?" Akın gülerek elini omzuma attı ve "Bizler motorla yarışırken sizde bizi destekleyeceksiniz. Herkesin bir tane destekçisi vardır..." dedi gerçektende haklıydı... Poyraz'ın destekçisi de Alev'di... Ah Alev, bugün olanlardan bir haber gülüp eğleniyordu. Ondan nefret ediyorum ama ona acıyorumda. Neyse etrafıma bakınırken Funda'yı görmemle olduğum yerde kala kaldım. Etrafına çekinerek bakıyordu... Koşarak yanına gittim ve "Funda senin ne işin var burada?!" diye seslendim. Funda beni görünce çok mutlu oldu ve sımsıkı sarıldı bana. "Kerem, beni çağırdı buraya eğer gelmezsem zorla getireceğini söyledi biliyorsun annem evde ve bu hoş olmazdı bende mecburen geldim." bakışlarım öfkeyle Kerem'i süzerken o sadece bize bakarak sırıtıyordu... "Ah salak şey nasılda gururla sırıtıyor!" Funda da bana katılarak "Haklısın pislik işte, destekleyecek miyiz?" diye sordu... Çaresizce başımı sallayarak Poyraz'a odaklandım... Göz göze geldiğimizde kaşlarını çatarak beni incelemeye sürdürdü. "Yapacağız bakalım neler olacak." bu sözlerime Funda oldukça şaşırmıştı çünkü benden böyle bir tepki beklemiyordu. Aslında bende kendimden böyle bir tepki beklemiyordum fakat Poyraz'ın kaybetmesini deli gibi istiyordum. Ahu abla yanımıza geldi ve bizi uyaran bir ses tonuyla "Kızlar herkes yerlerine geçsin takım arkadaşınızın yanına gidin çünkü birazdan başlayacağız." ikimiz de tereddüt ederek birbirimize bakıyorduk. Kerem yanımıza geldiğinde Funda titremeye başladı... Funda'nın elinden tuttu ve "Hadi takım arkadaşım beni takip ediyorsun." diyerek Funda'yı götürdü... Funda arkasını dönüp bana sıkıntılı bir ifadeyle bakarken içim nasıl rahat olacaktı... Akın'ın çaldığı ıslıkla kafamı ona çevirdim ve bende onun yanına gittim. Bakışlarım etrafta dolanırken ablamı Taylan'ın yanında gördüm. Barış'ın takım arkadaşı ise Ahu ablaydı... Ablamla Barış birbirlerine kaçamak bakışlar atıyorlardı. Ah çok gergin bir ortamdı... "Hey, Sanem beni destekleyeceksin tamam mı?" Akın'a dönerek "Tamam." dedim düz bir ses tonuyla... Ne diyecektim ki. Başlamıştık bir yola... Motorcular belliydi... Volkan, Barış, Poyraz, Taylan, Kerem, Akın ve onun grubu... Hepsi bir işaretle motorlara son gaz basarak birbirlerini geçmeye çalıştılar. O kadar süratliydi ki hepsi... Çok hızlılardı. Ve oldukça da havalı... Poyraz'ın motorunu seçmek epey bir kolaydı. Siyahtı ama yanlarında Ateş desenleri bulunuyordu... Sembolleri harikaydı, göz alıcıydı. Karanlıkta parlıyordu ve sanki buranın sahibi benim diyordu motor... Ortalığı ateşe veriyordu adeta... Haykırıyordu, ben geliyorum diyordu YIKIMIN TA KENDİSİ! Alev'e baktığımda öyle bir bağırıyordu ki neredeyse sesi kısılacaktı... Funda olduğu yerde öylece duruyor ve yanlarında ki kızların onu ezmesine, ona çarparak tezahürat yapmasına göz yumuyordu ablamsa öfkeyle Barış'ı izliyordu. Ve ben... Bense Akın hariç herkesi izliyor ve inceliyordum. Sonuçta ilk defa bulunduğum bir ortamdı. Diğer kızlar gibi uyum sağlayamazdım ki. Motorların aynı anda çıkardığı o ses yavaş yavaş azalıyordu ve bitiş çizgisine tek tek yaklaşıyorlardı... Hepsi durduğunda kasklarını havalı bir şekilde çıkararak dağıldılar. Akın kaskı elinde bana sırıtarak geliyordu... "Gördün mü ilk turu biz kazandık buzlar kraliçesi." tabii ki görmedim aptal seni izlemiyordum bile... "Aaa evet harikaydınız." dedim. Karizmatik olduğunu sanan koca bir aptalsın Akın! Poyraz sinirliydi çünkü ilk turu kaybetmişti. Alev her ne kadar onu sakinleştirmeye çalışsa da Poyraz durmuyordu... Poyraz'ın gözleri beni bulduğu sırada Akın'da bunu fark etmiş olacak ki. Belimden sıkıca kavrayarak beni kendine doğru çekti ve kulağıma fısıldamaya başladı. Gözlerim kocaman açılmış ve kalbim hızla çarpmaya başlamıştı. "Şimdi bizim sıramız hazır mısın?" dedi ve geri çekilerek Poyraz'a kaçamak bakışlar atıp onu kışkırtamaya çalıştı. Poyraz ellerini yumruk yapmış Akın'ı izlerken Alev onun bakışlarını üzerine toplamaya çalışıyordu. "Bizim sıramız derken anlamadım?" sırıtarak cevap verdi "Birlikte yarışacağız, bu tur partnerlerimizle yarışa katılacağız." dudaklarım hafifçe aralanmış ve şok içinde baka kalmıştım. "A-ama ben korkarım, motora binemem ki..." dediğim sırada Akın saçımın bir tutamını kulağımın arkasına doğru itti ve "Şşt sakinleş biraz rahatla ben yanındayım korkma hiçbir şey olmayacak sende çok eğleneceksin inan bana." dedi ve göz kırparak kaskı bana uzattı. Uzatılan kaskı incelemeye başladım... Yapabilecekmiydim, veya yapabilir miydim. Daha önce de korkuyorudum ve Poyraz'la birlikte binmiştim motora. Ama ona neden bilmiyorum güveniyordum, Akın'a güvenemiyorum ki... Beni en çok sinir eden o adama güvenirken bana iyi davranan adama neden güvenemiyordum bilmiyorum... Offf kafamın içi yine allak bullaktı. "Hey! Buzlar kraliçesi hadi tak yarış başlayacak." Akın'ın beni dürtmesiyle kaskı alıp kafama geçirdim. Kaskın içinde kafam küçücüktü ve sesler oldukça boğuk geliyordu... Simsiyah kaskın içinde gözlerimi açtığımda hiçbir şey göremedim. Hem kaskın gözlük kısmıda siyahtı ve ortamda ki ışıklarda çok fazla değildi. Strese girmiş gibi "Ama ben hiçbir şey göremiyorum Akın!" diye bağırdım... Akın ise bu tepkime gülerek karşılık verdi. "Sakin ol sen görmesende olur, motoru ben kullanacağım sen sadece sıkı tutun anlaştık mı?" kaskla birlikte kafamı sallayarak cevap verdim ve önce o bindi motora. Ardından bana uzattığı elini tutarak bende bindim ve sıkıca tutundum... Poyraz'la bindiğimde ona tutunurken hiç tereddüt etmemiştim ama Akın'da baya strese girdim sebebide Akın, Poyraz gibi çevik değildi ve önümü kapatamıyordu... Nasıl anlatsam Poyraz daha çok güven veriyordu. Akın'ın vücudu o kadar sağlam değil gibiydi. Gözlerim Kaskın içinde yavaş yavaş alışıyordu karanlığa. Gözüm Poyraz ve Alev'e kaydı... Alev sıkıca tutuyordu Poyraz'ı. Poyraz ise öfkeyle Akın'a bakıyordu. Öfkesi sürekli gaza yüklenerek motordan çıkardığı dumanlardan anlaşılıyordu. Yine verilen işaret sonrası herkes gaza öyle bir yüklendiki yine son sürat gidiyorduk motorda. Kalbimin hızı gittikçe artıyordu ve korku bütün bedenimi ele geçirmişti... Şuan düşüp bayılacaktım sanki. Son hız geçtiğimiz her yer birer çizgi gibi geliyordu ve bulanıklaşıyordu... Etraftakilerin tezahüratları ve motorların çıkardığı sesler kafamın içinde yankılanırken bedenim de hissizleşmeye başlıyordu. Ellerimi hissedemiyordum, Akın'ın beline doladığım ellerim yavaş yavaş geri çekiliyordu sanki. Şuan bir tek Poyraz ve Akın'ın başa baş kaldığını görebiliyordum. Poyraz yandan bize bakarak motorunu sürmeye devam ediyordu. Akın ise son sürat hala gidiyordu. İkisi de çekişmeli ilerliyordu şuan. Ama benim dayanacak gücüm kalmamıştı. En son dudaklarımın arasından tek bir kelime çıktı "Akın lütfen dur!" ama Akın bana aldırmadan daha da hızlandı ve bitiş çizgisine iyice yaklaştılar.  Poyraz kıl payı öne geçerken benim bedenim artık tamamen hissizleşmişti ve ellerim geriye çekilmişti... Motordan hızla yere düşerek asfalta bacağımı ve kolumu sürttüm ve olduğum yere yığıldım. Hareket edemiyordum... Edemeyecek kadar bitkin ve çaresizdim. Birden etraftaki motor sesleri durdu ama tezahürat sesleri daha da arttı. Birinin yanıma gelerek kaskımı çıkardığını hissettim. Gözlerimi açmaya çalışarak o kişiye baktığımda Barış'ı gördüm. Kaskımı çıkararak eliyle başımı destekledi ve "İyi misin, beni duyuyor musun?" diye sordu. Ardından son sürat yanıma gelen ablam ve Funda da oldukça endişelenmişlerdi... Funda ağlayarak "Sanem iyi misin ses ver ne olursun?" diye bağırmaya başlarken ablamda ona eşlik ediyordu. Funda ağlarken ablamın sadece gözleri dolmuştu. Nedendi, ablam ağlamıyordu... Elbette ağlamayabilirdi fakat neden ağlayamıyordu... Ablamın bu zamana kadar hep gözlerinin dolduğunu gördüm bir kere bile bir yaş aktığını görmedim gözlerinden. "İ-iyiyim." diyerek doğrulmaya çalıştım ve Barış'ın da yardımıyla ayağa kalkmayı başardım. Beni bir sandalyeye oturttular. Funda ve ablam yanımda beni sakinleştirmeye çalışırken gözlerim Poyraz'a kaydı. Çok mutluydu... Sanırım yarışı o kazanmıştı. Herkes etrafına toplanmış onu kutlarken Alev Poyraz'ı öpmeye başladı. Gözlerimi hemen önümde duran masaya çevirerek hüzünle bakmaya devam ettim. Kimse beni önemsememişti. Gözlerim dolarken ağlamamak için kendimi zor tutuyordum... Ahu abla yanımıza geldi ve telaşla "Sanem iyisin değil mi?!" diye sordu. Benim yerime Funda cevap verdi "Şuan iyi kaskı olmasaydı... Neyse ki korumalıkları yerindeydi." dedi. Ahu abla, ablama dönerek "İnci benimle gelde pansuman malzemelerini getirelim." dedi. Ablamda onayladı ve beni Funda'ya emanet ederek Ahu ablayla birlikte yanımızdan uzaklaştı.


Funda saçlarımı okşarken benim gözüm hala Poyraz'daydı. "Ah civcivim çok korktum ama geçti şükür." hiç umrunda değildim. Bir kere bile kafasını çevirip bakmadı bana... Etrafında herkes onunla ilgilenirken beni neden düşünseydi zaten. Neden şuan Poyraz'ın benimle ilgilenmesini istiyordum onu da bilmiyorum. Ah! Kendine gel Sanem! O bir pislik ve asla kızlarla amaçları doğrultusunda ilgilenmez! Aklımda ki düşünceleri bir kenara bırakırken öfkeyle masaya vurulan bir el karşısında korkuyla bakışlarımı masaya çevirdim. Akın, tam karşımda bana doğru bağırarak konuşmaya başladı ve herkes bir anda susarak Akın'a odaklandı. "Sen az önce yaptığını farkında mısın?!" dedi ve çene kaslarını sıkarak devam etti. "Senin yere düşmen benim yarışı kaybetmeme sebep oldu aptal!" öfkeyle ayağa kalkarak her ne kadar yürümekte zorluk çeksemde karşına geçtim ve "Dayanamıyordum ve sana durmanı söyledim ama beni dinlemedin bile!" ellerini öfkeyle saçından geçirerek bana iyice yaklaştı ve "Senin için neden durayım zaten geri zekalı bu yarış benim her şeyimdi!" ağlamamak için zor dururken titreyen sesimle "O zaman beni buraya çağırmasaydın senin aptal heveslerin yüzünden hayatım mahvoluyordu farkında mısın?!" dediğim sırada bağırarak "Aptal heves neymiş göreceksin şimdi!" dediği anda bana elini kaldırdı. Ani bir refleksle kendimi korumak istercesine başımı öne eğerken Poyraz'ın, Akın'ın elini tutarak önüme geçtiğini gördüm. Kaşlarını çatarak elini büktüğü sırada sinirle dudaklarını ıslatarak konuşmaya başladı "Her şeyi yap ama o elini benimle aynı ortamda olan bir kıza asla kaldırma!" dedi ve Akın'ı iterek uzaklaştırdı. Akın elini ovalarken iyice öfkelendiği de belli oluyordu. Resmen burnundan soluyordu! Hem korkuyor hem şok içinde izliyordum tüm olanları Funda elimden tutarak beni desteklerken onunda yüzünde ki korku belli ediyordu kendini. Akın gülmeye başladı. Poyraz bana dönerek  "İyi misin?" diye sorarken Akın sallana sallana gelerek Poyraz'a bir yumruk attı ve yere düşürdü. Poyraz acıyla elini patlayan dudağına götürürken, arkadan Volkan ve Kerem de Akın'a saldırmaya başladı. Sonra Akın'ın grubundan iki çocuk daha kavgaya karışırken bu kez Taylan'da aralarına katıldı ve büyük bir kavga çıktı. Alev çaresizce "Yardım bulacağım!" diyerek ortamdan uzaklaştı. Hepsi birbiriyle kavga ederken Funda ve bende ayırmak için araya girmeye çalıştık. Ardından kavgayı gören ablam ve Ahu abla da koşarak bize yardım etmeye başladı ama nafile... Hepsi deli gibi birbirini dövüyordu... En son Barış gelerek bir kaçını ayırmayı başardı fakat bu kez Akın cebinden çıkardığı silahı bana doğrultarak halsiz halsiz konuşmaya başladı. "Ya çekilirsiniz ya da vururum!" korku bütün bedenimi esir alırken ağlamamak elde değildi. Göz yaşlarım yanaklarımdan birer birer süzülürken Barış, Akın'ı sakinleştirmeye çalışıyordu fakat Akın asla dinlemiyordu. "Benim bu yarışı kaybetmeme sen sebep oldun, bana ne kadar pahalıya patladığını biliyor musun?! Aptal gebereceksin." bu sözler iyice kalbimi sıkıştırırken Akın hiç düşünmeden ateş etti. Ben gözlerimi sıkıca kapatırken Poyraz yerden hızla kalkarak "Sanem!" diye bağırdı ve belimden kavrayarak önüme geçti. Silahın sesi beynimde bir süre yankılanırken etrafta ki derin sessizlik etkisini sürdüyordu. Gözlerimi açtığımda Poyraz'ın hala önümde dağ gibi durup beni korduğunu gördüm. Ağlamam devam ederken hiçbir yere de kıpırdayamıyordum. Etrafı polis sirenleri sararken herkesin gözü Poyraz'daydı... Vurulmuştu evet ama hiçbir şekilde tepki vermiyordu. Öylece ayakta duruyordu... Polisler Akın'ın elinde ki silahı hızla alarak ellerini kelepçeleyip arabaya bindirdiler. Onlar giderken polislerden biri Barış'a "Sizde bizimle ifade vereceksiniz." dedi ve diğer polisleri bekletti. Poyraz aniden önümde diz çökerek acıyla inlemeye başladı. Elinden tutarak bende onunla yere çöktüm ve kendi acımı unutarak sadece ona odaklandım. "Poyraz, iyi misin bir şey söyle!" hiçbir şey demiyordu. Sadece başını öne eğerek acı içinde inliyordu. Barış hemen ambulansı aradı. Hepsi oldukça soğuk kanlıydı, hiçbiri Poyraz'a yardım etmiyordu. "Yardım etsenize!" diye haykırdım. Volkan düz bir sesle "İlk defa olmuyor, bu yanına kalmayacak inanın bana!" dedi. Ardından Kerem devam etti "Poyraz dayan ambulans geliyor." Barış ta Poyraz'ın yanına çökerek "Dayan, sen güçlüsün sen savaşçısın unutma kardeşim!" dedi Nasıl böyle soğuk kanlı olabiliyorladı anlayamıyordum  ben resmen deli gibi ağlıyordum. Ablam şok içinde bana bakıyordu... Ambulans geldiğinde ise Poyraz'ı sedyeye almak için hızla ilerlediler ve sedyeye yatırdılar. Poyraz nefes nefeseydi... Ambulansa bende bindim. Ablam ve Funda'da Ahu ablayla birlikte bizi takip ettiler. Telaşla "İyi olacak mı?!" diye sordum. "Merak etmeyin omzundan yaralanmış, yarası çok derin değil gibi." dediklerinde içim biraz da olsa rahatlamıştı... İçimden bir sürü dua ederken hala deli gibi çarpıyordu kalbim ve gözlerimi bir an olsun Poyraz'dan ayırmıyordum. Gözlerini sımsıkı kapatmış acıyla küçük küçük iniltiler çıkarıyordu... Onu öyle gördükçe dayanamıyor ve kafamı başka yöne çevirip ağlamamak için kendimi sıkıyordum. Ambulans yavaş yavaş duruyordu ve hastaneye geldiğimizi anlamıştım. Hemen kapı açıldı ve Poyraz'ı sedyeyle alıp hızla götürdüler. Bende peşlerinden giderek onları takip ettim. Ameliyathane yazısını görünce olduğum yerde durdum bir kaç saniye, nefesim birden kesilmişti ve gözlerim yanıyordu. Korkuyordum evet... Yine korkuyordum işte. Olduğum yerde sadece Poyraz'ın sedyeyle Ameliyathane yazılı kapıdan içeri girişini izledim... Ne yapabilirdim ki zaten, elimden ne gelirdi? Kocaman bir boşluğun ortasında duruyorum ve hiçbir şeyim yok! Her şeyimi kaybetmiş küçük bir kız çocuğu olarak  yaşadım. Tam bir şeyleri geri kazandım derken hayatta yeniden zorlukların unutulmamasını hatırladım. Bu olay... Poyraz'ın benim için kurşunun önüne atlaması... Yıkımı temsilen hayatın karşıma çıkardığı bu adam neden kendini benim gibi savunmasız, güçsüz ve korkak bir kıza kurşun gelmesin diye feda eder ki? Bu çelişkiler beni daha da çok yoruyor... Hastanenin ortasında kaldığım süre boyunca bütün herkes gelip geçti fakat Poyraz hala çıkmadı. En son Funda yanıma geldi ve elimden sıkıca tutarak beni sakinleştirmeye çalıştı. Ardından ablam eşlik etti... Hep birlikte bir yere oturup Poyraz'ı bekledik. Biz onu beklerken Barış ve diğerleride çoktan gelmişlerdi... Ama dediğim gibi hepsi öylesine soğukkanlılardı ki hiçbir tepki vermiyorlardı. Ben onlara öfkeyle bakarken onlarda bana aynı şekilde karşılık veriyorlardı. Gözlerim her birinin üzerinde öfke saçarken, Onlarınki de benim bakışlarımdan  farksızdı. Sonra Ameliyathanenin kapısı açıldı ve "Poyraz Demiroğlu'nun yakınları?" diye soruldu. Barış hemen telaşla "Biziz nasıl iyi mi?" diye sordu. Doktor kafasını sallayarak "İyi, kurşun derinde değildi sargı beziyle kalacak biraz, normal odaya alacağız geçmiş olsun. Uyanınca görebilirsiniz." dedi ve gitti. Hepimiz rahatlarken aniden çalan telefonum beni şüpheci bir ifadeye boğdu çünkü Akın arıyordu... Nasıl olurdu ki? Polisler onu götürmüşlerdi... Funda'ya doğru fısıldayarak "Ben bir bahçeye çıkacağım gelirim beş dakikaya." dedim ve yanlarından uzaklaştım. Bahçeye çıktığım anda Akın'a cevap verdim "Ne var!" gülüyordu telefonun ucunda "Benden kurtulabileceğini sandın değil mi buzlar kraliçesi?" öfkem git gide artıyor ve sesime işliyordu. "Nasıl çıktın karakoldan ha?!" yine kahkaha atıyordu "Orasını sorgulama, şimdi sana dediklerimi yapmazsan daha neler olabileceğini düşünmelisin." yüzümü anlamsız ve sorgulayıcı bir ifade sararken içimde ki korku varlığını sürdürmeye devam ediyordu. "Ne alaka ne diyorsun sen?!" derin bir iç çekerek "Şimdi bana Kenan Demiroğlu'nun odasında ki çekmecenin altında ki kasadan orada ki paraları getireceksin." dudaklarımı hafifçe aralamış ve ani bir şok geçirmeme sebep olmuştu bu sözler. "Yapmayacağım!" Akın'ın rahtlığı sesinden anlaşılıyordu. "Eğer bunu yapmazsan Poyraz'ın bu hayatta en sevdiği şey... Yani motoru saniyler içinde patlar!" bu sözcükler yutkunmakta güçlük çekmeme sebep olurken çaresizlik iliklerime kadar işliyordu. Ben ne zaman bir sorunu hallettim ki zaten, hep bir çaresizlik içerisinde, hep bir çıkmazdaydım... Suskunluğum devam ederken Akın devam etti "Ee ne diyorsun buzlar kraliçesi?" yapacak bir şeyim yoktu kabul etmek zorundaydım, Poyraz benim için bir şey yaptı, bende onun için bunu yapacaktım. Zorda olsa yapmalıydım... "Tamam konum at." dedim istemeyerek ve telefonu kapattım. Sinirle cebime koyduğum telefonum cebimin kenarında kayıp yere düştüğünde ağlayarak telefonumu yerden aldım ve şuan ki çaresizliğime akıttım gözyaşlarımı...  Elimin tersiyle sildiğim göz yaşlarımın ardından hızla hastaneden uzaklaştım. Kimseye haber vermeyecektim, bu işi tek başıma halledecektim. Önce Poyraz'ların evine gittim, kapıyı tıklattığım anda hizmetli abla kapıyı açarak beni karşıladı. Kenan Amcanın odası üst kattaydı ve hızla oraya çıktım. Kapısını hafifçe aralayarak içeriye girip lambayı yaktım. Karşımda duran çalışma masasına ilerleyip çekmecenin altında ki kasaya ulaştım fakat tabii ki şifreliydi. Lanet olsun! Şifreyi nasıl bulacaktım. Hemen Akın'ı aramaya çalıştım ama hızlı hareket ederken bile titriyordum. Yakalanmam an meselesiydi. Telefon iki kere çaldıktan sonra açıldı ve "Şifreyi bilmiyorum Allahın cezası!" Akın soğuk bir sesle "09.09.2012" dedi. Şaşırmıştım, nasılda tek kelimede söuleyebilmişti... Hem bu tarih benim doğum günümdü... 09.09.2005. Tesadüf işte. "Tamam." deyip telefonu yine kapattım ve şifreyi girmeye başladım, tuşlara tıkladığım parmaklarım tir tir titriyordu... Kasa aniden açılınca orada duran zarfları alıp çantama attım ve kasayı kapattım. Odadan yavaş adımlarla çıkmaya çalışıyordum, tam kapıyı açarken hizmetlilerden birinin buraya geldiğini gördüm. Hemen koridordan geçiyormuş gibi yaparak kendimi ele vermemeye çalıştım. "Gidiyor musunuz Sanem Hanım?" gülümsemeye çalışarak cevap verdim "Ee şey... Evet gidiyorum, geç kalmam." dedim ve evden koşarak çıktım. Ardından bir taksiye binerek Akın'ın bana attığı o konuma gittim. Burası az önce silahın da patladığı ve motor yarışlarının yapıldığı o araziydi... Yine aynı yere çağırmış ve beni motorunun önünde ellerimi birleştirmiş bir şekilde inceliyordu. Yanına gittiğimde elimde ki zarfı öfkeyle göğsüne bastırdım. "Al! İstediğini yaptım." diyerek arkamı döndüm, tam gidiyordum ki kolumdan sıkıca kavradı... "Dur bakalım, evet istediğimi yaptın fakat senle işimiz daha bitmedi." bir kolumu tuttuğu eline birde yüzüne acıyarak ve küçümseyerek baktım... "Sen iğrenç birisin Akın!" gülerek cevap verdi Ben buyum Sanem, yarın yapacaklarım var geleceksin!" ona yine küçümseyerek bakmayı sürdürürken kolumu hızla elinden kurtardım ve yine bir taksiye binerek hastaneye doğru yol aldım. Akın'dan kurtulmak zorundaydım, ama imkansız görünüyordu... Kalbim her saniye acıyordu bunu hissediyordum. Hastaneye vardığımda koşar adımlarla ablamları bulmaya çalıştım. En son bir odanın kapısının önünde Funda'yı gördüm. "Funda, Poyraz uyandı mı?" Funda koşarak yanıma geldi "Nerelerdeydin?" Funda'ya henüz anlatmayacaktım bu yüzden geçiştirmeye çalıştım. "Hiç, bahçedeydim işte... Uyandı mı?" Funda bir süre bana inanmayan gözlerle bakmayı sürdürmüştü fakat en sonunda pes etmişti... "Uyandı hatta bahçeye çıktı." şok içinde baka kalmıştım... "Ne şaka mı?!" Funda şaka değil dercesine kaşlarını kaldırırken koşarak bahçeye çıktım... Yüzüme vuran hafif rüzgar ve nefes nefese kalmam dışında her saniye zonklayan beynim beni tüketiyordu... Nefes nefese etrafıma bakınırken bahçede ki ağaçların önünde duran kaldırımda tek başına kolunu sarmaya çalışan Poyraz'ı görmemle hemen yanına gittim ve tam karşısına dikildim. Nefes nefese onu incelerken ağır ağır kaldırdığı başını hafifçe bükerek gözlerime odaklandı... O an gözlerinde söylemek istediğim çok şey var fakat susuyorum dediğini anlıyor ve hissediyor gibiydim. "İyisin..." dedim nefes nefese. O da hiçbir şey demeden kolunu sarmaya devam etti fakat yapamıyordu... Bende yanına çökerek "Ee ben yapayım." dedim titreyen sesimle... Bir kaç saniye yüzüme öylece baktıktan sonra direnmekten vazgeçmişti. Bu kez ona dokunmama, onunla ilgilenmeme izin vermişti. Kolunu yavaşça, canını acıtmadan sarmaya başladım. Ve Poyraz her harektimde beni izlemekten asla vazgeçmiyordu... En sonunda bantı yapıştırdıktan sonra gözlerimi gözlerine odakladım. Bir süre böyle kalırken "Bitti..." dedim ve yanına oturdum. "Sağol." demekle yetindi sadece... Neyse bu da bir şeydir ama değil mi? "Ee neden dinlenmedin odanda?" diye sordum. Tepkisinden oldukça korkuyordum... "Dinlenmeme gerek yok, ilk kez kurşun yemiyorum Sanem." dedi düz bir sesle... Bu ses tonu içimi biraz da olsa rahatlatmıştı, en azından kızmamıştı. "Onu anladım ama benden nefret ederken neden kendini kurşunun önüne attın ki?" gözlerini gözlerime devirdi ve hafifçe eğilerek kısık bir sesle konuştu "Senden nefret etmiyorum, sadece hareketlerin hoşuma gitmiyor." kafamı sallayarak fikirlerine saygı duyuyormuşum gibi sustum sadece. "O zaman neden önüne atlad-" dememe kalmadan ses tonu bu kez öfkeliydi, çene kasları belirginleşmiş ve gözleri ateş saçıyordu. "Sen ne duymak istiyorsun Sanem? Seni korumamdan mı etkilendin ha! Hoşuna mı gitti, yüreğine mi dokundu?!" yutkunmaya çalıştığım sırada konuşmaya çalışıyordum... "Hayır sade-" yine sözümü kesti ve kelimelere bastıra bastıra "Sen çok saf, güçsüz, savunmasız ve aptal bir kızsın Sanem, o kurşunu kaldıramazdın sen. Senin gibi aptallar bu hayatta her zaman birine ihtiyaç duyar bende görevimi yerine getirdim hepsi bu." nasıl gurur kırıcı bir cümleydi bu... Kalbime bir bıçak saplandı sanki. "Benim korumaya ihtiyacım yok!" diye söylendiğimde sırıtarak cevap verdi "Peki sen bilirsin. Beni karşına alma sakın bu sana son ikazım, Akın'dan uzak dur yeter." devam ettirdim "Yoksa başıma kötü şeyler gelir, sen tarafından hemde." diyerek vurguladım. Kaşlarını kaldırmış yüzüme hayranlıkla bakıyordu fakat bu kısa sürdü. "Aferin bunu anladın." dedi. Sonra kolunda ki saate bakıp derin bir iç çekerek ayağa kalktı... "Hoşça kal sarı civciv." bir anlık boşluğuma geldi ve "Nereye?" diye sordum aniden... O da bana doğru dönerek "Motoruma..." dedi ve gülümseyerek yanımdan uzaklaştı. Ama bu halde motor kullanamazdı... Ben Poyraz'ın sallana sallana gidişini izlerken Taylan yanıma gelmişti. Poyraz'a bakarak konuşmaya başladı "Ah, Poyraz her zamanki gibi yenilmez olmaya gidiyor." kafamı yavaşça Taylan'a çevirerek "Nereye nereye?" diye sordum anlamayarak... "Bu yarışın burada biteceğini mi sandın, Poyraz yenilmezdir. Her zaman en iyisi olur." ağzım bir karış açık kalmıştı. "Zaten yarışı kazandı farkında mısın?" gülerek cevapladı "Akın rövanş isteyecek Poyraz da bir kez daha kazanacak bu işler böyledir alış güzelim." dedi ve yanımdan uzaklaştı... Taylan'ın egoist tavırları hiçte hoşuma gitmiyordu. Ben bahçede öylece dururken ablam yanıma geldi... "Sanem, Poyraz gitmiş sanırım bizde eve geçelim." dedi. Kafamı onaylarcasına salladım ama aklım hala Poyraz'daydı. Kim bklir şuan ne yapıyordu, ne haldeydi, canı çok acıyormuydu... Gerçi bananeydi ki. O benim ismimi bile aklına getirmezken, onun ne halde olduğundan bananeydi. Kendime kızıyordum evet çünkü Poyraz'a fazla ilgi gösteriyordum farkındaydım. Buna hemen bir son vermeliydim. Biz ablamla eve doğru giderken telefonum titredi, Akın'dan mesaj gelmişti ve beni yine motor yarışı yapılan araziye çağırıyordu. Gitmeli miydim... Poyraz'da orada olabilirdi. Gidecektim. "Ee abla ben bir Poyraz'a bakacağım sen git." dediğimde ablamın kaşları çatılmıştı. "Neden, o kendisi gelir zaten." dedi. Hiçbir şey diyemeden öylece yüzüne baktım. "Bak Sanem, Poyraz'dan uzak dur o çocuk sana zarar verir!" yalvarırcasına elini tuttum "Biliyorum abla ama lütfen gideyim." ablam oflayarak elime baktı, ardından pes ederek yüzüme odaklandı "Tamam geç kalma sakın." kısık bir sesle "Teşekkür ederim." dedim ve yanından hızla uzaklaşarak Akın'ın attığı konumu takip ettim. Oraya vardığımda kimse yoktu... Ben etrafıma bakınırken içimede garip bir korku yayılıyordu. Sanki her an bir şey olacaktı. Birden Akın alkış tutarak yanıma geldi. Salakça sırıtıyordu ellerini iki yana açarak "Hoş geldin buzlar kraliçesi." dedi ve bana doğru iyice yaklaştı... Kaşının üstü kanıyordu ve burnunda ki kan izleri çokta iyi durumda olmadığını gösteriyordu. Kaşlarımı çattım ve olduğum yerde onun hareketlerini izledim, çok korkuyordum hiçte iyi görünmüyordu. Oldukça tehlikeliydi... "Ne var, ne oldu?!" dedim sinirle. O da dudağını ıslatarak yeniden güldü ve burnunu çekerek konuşmaya çalıştı. "Şu yüzümün haline bir bak, kimin yüzünden oldu biliyor musun?" başımı bir yana bükerek kimin der gibi cevapladım. "Senin..." dedi tek kelimeyle. "Ne alaka neden benim yüzümden miş?" dedim. Bu kez bağırarak konuştu, çene kasları sürekli seğiriyordu ve Akın şuan tehlikenin ta kendisiydi "Poyraz beni bu hale getirdi. Şanslıydı adamlarım yoktu!" anlam veremiyordum... "Poyraz neden bunu benim için yapsın ki?!" diye sorduğumda yine sırıtarak cevapladı "Senin kadar aptalını görmedim. Ama şuan bunu konuşmayacağız, seninle yarım kalan hesabımızı kapatacağız." bunları söylerken yavaş adımlarla üzerime doğru yürüyordu. Gözlerini kocaman açarak beni baştan aşağı da süzmekten vazgeçmiyordu... Geriye attığım adımlarım, tosladığım duvarda durdu ve kaçacak hiçbir yerim kalmadı. İşte şimdi her şeyin sonuydu, korku artık tüm bedenime yayılmıştı, bacaklarım titriyordu yine. Kalbim hızla atarken asla durduramıyordum, kendimi kontrol edemiyordum. Akın bir elini duvara koyarak bana doğru iyice eğildi ve kısık bir ses tonuyla "Seninle iş birliği yapacağız Sanem, Poyraz'a karşı benimle olacaksın." bu imkansızdı... Bunu yaparsam Poyraz'ın bana yapacaklarını hayal dahi edemiyordum. "Saçmalama, bunu Poyraz'a asla yapmam!" dediğimde iyice öfkelenmişti. "Yapar mısın demedim yapacaksın dedim o kadar!" gözlerimi belerterek cevapladım "Hayır yapmayacağım!" dişlerini sıkıyordu, öfkesi üzerime öylesine çökmüştü ki sanki koca bir enkazın altındaydım... "Poyraz'ın sana yapacaklarından mı korkuyorsun yoksa ona aşık olduğun için gururuna yediremeyip ona ihanet etmekten mi?!" gözlerim kocaman açılmış, kalbimin hızı yine iki katına çıkmıştı bu sözler karşısında. O an sustum, sadece sustum. Akın ise sumama karşılık haklıyım edasıyla konuşmaya devam etti "Poyraz asla sana dokunamaz inan bana buna izin vermem." dedi ve dudaklarıma bakarak iyice yakınlaştı. Bense gözlerimi sıkıca kapatarak hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım.


Eğleniyor muyuz🙈🥳


Loading...
0%