Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13. Bölüm

@zeynep_813

Hız kesmeden devammm🌙


Akın ağlamama karşılık öfkesine hakim olamadan kollarımı sıkıca tutup beni sarsamaya başladı. "Yeter lan yeter! Ağlama artık seni ilk ben gördüm benimle olacaksın yoksa Poyraz'a ettiğin o ihaneti anlatırım, babasının kasasında ki parasını bana getirdiğini anlatırım!" göz yaşlarım asla dinmiyordu. Bu sözler yüreğimi sıkıştırıyordu ve çaresizlik yine benimleydi... Sürekli çaresiz kalmaktan nefret ediyordum. Akın nasıl birden böyle biri olmuştu... Poyraz haklı çıkmıştı. "Canımı acıtıyorsun bırak!" diye bağırdığım sırada beni sürüklemeye başladı. "Yürü benimle geleceksin." dedi ve hiç acımadan çekiştirdi beni. Ben ona direnirken arkadan "Sanem!" diye bağıran Poyraz koşarak Akın'a bir yumruk geçirdi ve yere düşürdü. Bende olduğum yerde sarsılırken ağlamaya devam ediyordum. Akın öksürerek burnunu çekerken yerden kalkmaya çalıştı. "Sana dokunmayacaksın demedim lan ben!" diye bağırdı Poyraz. Akın sadece gülüyordu. Sürekli kahkaha atıyordu... Poyraz artık anlam veremiyordu. "Ne gülüyorsun lan!" Akın'ın yaptığı göz işaretiyle birlikte arkadan gelen beş tane adam Poyrazı tutuğu gibi sopalarla dövmeye başladı. Ben "Poyraz!" diye bağırıp adamların arasına girmeye çalışırken Akın benim belimden kavrayarak bana engel olmaya devam etti ve beni çekiştirip durdu. Ağlayarak bağırdığım o arazide başka hiç kimse sesimi duymuyordu. Sesim kısılıyordu ve hala Poyraz gözümün önünde can çekişiyordu. "Yapmayın, bırakın!" adamlar Poyraz'ı bırakıp saçlarından tuttu ve yüzünü gördüğüm anda ellerimle ağzımı kapatıp şok içinde onu inceledim. Yüzü kan içindeydi. Nefes nefese kalmıştı ve çok çaresizdi. Ona doğru koşarken Akın beni yeniden durdurdu ve "Sen benimle geliyorsun" dedi. Poyraz ise konuşmaya çalıştı "Dokunma Akın, bırak onu." Akın asla dinlemeden gülerek ağzımı kapattı ve beni sürüklemeye devam etti. Beni bir arabaya bindiriyordu. "Poyraz yardım et, lütfen korkuyorum Poyraz!" diye bağırıyordum ama o bana şuan asla yardım edemezdi. Yinede çaresizce bağırıyorum o an ki ruh halimle. Onun o halini gördükçe yüreğim sızlıyordu. Kendimi düşünmeyi bırakmış sadece Poyraz için endişeleniyordum... En sonunda Akın, beni arabaya bindirmeyi başarmıştı. Kapıyı ardımdan hızla kapatarak kendiside direksiyon koltuğuna oturdu ve hiç düşünmeden gaza yüklendi. Araba hızla giderken gözlerimi bir saniye bile Poyrazdan ayırmamıştım. Elleri kolları bağlıydı ve çaresizdi. Poyraz ve çaresiz kalmak... Asla aklıma gelmezdi. Koca bir yıkım da çaresizliğe bürünebiliyormuş demek ki... Araba bir süre sonra ani bir frenle durdu ve göz yaşlarım dinmekten vazgeçmeden süzülmeye devam etti. Akın arabadan inip hızla benim tarafıma doğru yöneldi ve kapıyı açtığı gibi beni çekiştirerek çıkardı. "Bırak Akın ne olursun korkuyorum!" asla umursamıyordu. Her zaman ki gibi kaşları çatıktı ve yüz ifadesi buz gibiydi. Tehlikeyi temsilen buradaydı biliyordum. Üzerimde ki etkisi oldukça yoğundu. Korkmamak elde değildi. Beni değişik bir yere getirmişti. Etraf bomboştu sadece bir mekan vardı ve içeriye doğru sürüklüyordu beni. Karanlık bütün iliklerime işlemiş, iyice korkmama sebep olmuştu. İçeriye giirdiğimizde yine kapkaranlıktı her yer ve hiçbir şey göremiyordum. Akın ise karanlığa aldırış dahi etmeden beni bir sandalyeye oturtup ellerimi arkamdan bağlamaya başladı. "Akın lütfen yapma dayanamıyorum yalvarırım çok korkuyorum." yine tepki vermiyordu. Ellerimi bağladıktan hemen sonra ayaklarımı da bağladı ve yanımdan uzaklaştı, hissediyordum... Birden ışıklar yandı. Göz yaşlarımın arasında açmaya çalıştığım gözlerim ağlamaktan, ağırlık yapıyordu bana. Açık tutmakta epey zorlanıyordum. Akın'a odaklandığım sırada ağır adımlarla nefes nefese bana doğru yürüyordu. "Akın bak lütfen bırak beni!" diyordum yine ama o sadece kahkaha atıyordu. Normal değildi evet, bu çocuk şuan normal değildi! Üzerime doğru iyice eğildi ve kollarını sandalyeye dayadı. Nefesi tenime işlerken konuşmaya başladı "Sen bunu hak ettin, bana karşı çıkmamayı öğreneceksin!" ağlamaktan harap olmuş gözlerim bir kez daha yalvarırcasına baktı ona. O da bu yalvarışımı anlamış olacak ki ellerini saçlarına geçirerek gözlerini sıkıca yumdu ve yerinde durmadan "Hayır, hayır, hayır!" dedi kısık bir sesle. Ben ne yaptığını anlamaya çalışıyordum ama Akın'ın girdiği bu haller asla normal değildi. Sonra arkasını dönerek ellerini ensesinde birleştirdi ve bağırarak sol tarafta duran masayı öfkeyle devirdi. Bana döndüğünde ise ellerini yumruk yapmış bir şekilde öylece durmakla yetindi. "Bana sakın Poyraz için yalvarma!" diye bağırdı. Ağzım yine açık kalmış, korku ve şok arasında gidip geliyordu tüm büiründüğüm duygular. "B-ben onun için değil, kendim için yalv-" dediğim sırada sözümü keserek bana doğru hızla geldi ve elini kaldırdı. O an ki refleksimle kafamı çevirip gözlerimi sıkıca kapattım fakat bu kez bu tokattan kurtulamayacaktım. Yanımda Poyraz yoktu... Beni o kurtarmıştı ama şimdi onunda kurtarılmaya ihtiyacı vardı. Arkadan gelen kalın ve tok bir ses Akın! Diye bağırdı. Gözlerimi açıp o yöne baktığımda artık bedenimi hissedemiyor hale gelmiştim, içimde ki korku yavaş yavaş yerini garip bir hise bırakmıştı çünkü olanlara anlam vermek oldukça güçtü. Karşımda ki adam, o işittiğim sesin sahibi... Kenan Amca'ydı. Evet yanlış duymadınız kesinlikle oydu! Ağır adımlarla yüzünde ki sert ifadeyle bize doğru yürüdü ve tam karşımda dimdik durdu. Gözümün önüne gelen ve göz yaşlarımdan ıslanmış sapsarı saçlarım Kenan Amca'yı görmekte zorlanıyordu. "Merhaba Sanem." dedi. Ve bu cümle beynimin zonklamasına sebep olmuştu. Kelimeler ağzımdan zor çıkıyordu... "S-sen... Nasıl?" diyebilmiştim sadece. Kenan amca sağ tarafta bulunan bir sandalyeyi aldığı gibi tam karşıma oturdu ve gömleğinin kollarını sıvayarak derin bir iç çekti. Ardından sırıtarak konuştu "Babanlar yutdışındalar hala meraklanma, Akın'a seni getirmesi için ben söyledim." başımı neden dercesine büktüğümde devam etti. "Sen bizim işlerimize karıştın tam iki yıl önce ve bunun farkında bile değildin, hala değilsin ama bu bir gerçek." gerçekten de anlamıyordum... Kenan Amca nasıl bir işle uğraşıyordu ki bende buna karışmıştım. "Anlamıyorum..." dediğimde yine sırıttı. "Şuan anlayamıyorsun evet, ama anlayacaksın Sanem." dedi ve Akın'a döndü "Poyraz ne durumda?" yine şaşırmıştım. "Ne! Poyraz'ı o hale siz mi getirttiniz?!" hiçbir tepki vermeden gözlerini belerterek cevapladı "Evet sorun yok o alışıktır." bu durum beni hissizleştiriyordu... Nasıl bu kadar acımasız bir baba olabilirdi. Kendi oğlunu bile bile neden bu hale getirirdi ki bir adam. "Neden, neden ona bunu yaptınız o sizin oğlunuz!" diye haykırdığım sırada kolunda ki saati oynatarak cevap verdi "Bu seni neden ilgilendirsin, burnunu bu tarz işlere karıştırma güzel kız şimdi yapacakların Poyraz'a yakın olmak ve onun her hareketini takip etmek. Zira adamlarım onun hızına yetişemiyor!" diyerek adamlarım kelimesine vurgu yaparak Akın'a baktı sert bir ifadeyle. Akın ise kaşları çatık bir halde başını öne eğmekle yetinmişti. Yani Akın, Kenan'a çalışıyordu... Allahım ben nasıl bir belanın içindeydim böyle! "Neyse şimdi bunlar önemli değil, eğer dediklerimi yapmazsan olacakalardan sorumlu olmam!" dedi ve ayağa kalktı. Arkasını dönüp gidiyordu ki "Poyraz asla beni yakınında tutmaz." dedim düz bir sesle. Kenan Amca ise yavaça başını bana doğru çevirerek "Tutmasına izin vereceksin o zaman!" dedi ve Akın'a döndü. "Ne yaparsan yap, gerisi sende." diyerek arkasına bile bakmadan uzaklaştı. Yutkunmaya çalıştığım sırada Akın bana doğru iyice yaklaşarak kulağıma fısıldadı. Her bir kelimesinde tenime değen o nefesi titretiyordu beni. "Seni her an takip edeceğim buzlar kraliçesi ve sonunda benim olacaksın." diyerek eliyle boynumu saran saçlarımı geriye doğru atıp bana iyice yaklaştı. Boynuma yaklaştırdığı dudakları tenime değiyordu ve ben sadece ağlıyordum. "Yapma!" diye bağırıyordum ama Akın beni duymuyordu, sanki kendini kaybetmişti. Ardından biri Akın'ı üzerimden çekerek "Ne yapıyorsun lan kendine gel!" diye bağırdı. Karşımda ki çocuk yaklaşık 23,24 yaşlarında kumral ve ela gözlü biriydi. Oldukça uzun ve yapılı bir vücudu vardı. Şuan ona şükrediyordum. Sesim çıkmaz olmuştu... Artık inanın hiçbir şey hissetmiyorum. Çünkü hislerimi karanlığa gömdüler, duygularımı yok ettiler. Duygular yok olur mu? Belkide olmaz ama içimde bile hissetmiyorum artık. Korkmuyorum bile... Korkamıyorum. Akın ellerini beline koyarak kafasını kaldırıp sağ sola salladı. Kumral çocuk ise konuşmaya başladı. "Kendine gel Akın! Bu kız bize lazım." önemsemiyordum bu sözleri inanın... "Kes sesini Efe." demek çocuğun ismi Efe'ydi... "Kenan Abi gitti. Artık serbest bırakabiliriz kızı." dedi Efe. Akın ise bana bakarak dudaklarını ıslattı ve bir saniye düşünüyormuş gibi yaptı. "Yok hayır, işim daha bitmedi." dedi. Tehlike geldim diyordu, kaçacak delik aramaya başlasam iyi olacaktı fakat ellerim kollarım bağlı ne yapabilirdim ki... Poyraz haklıydı. Ben gerçekten de savunmasız, güçsüz ve aptal biriydim. Akın üzerime doğru gelerek ellerimi ve ayaklarımı çözdü. Ardından kolumdan tuttuğu gibi beni ayağa kaldırdı. Ayakta bile zor duruyordum, vücudumu taşıyamaz hale gelmiştim. "Yürü!" diye emretti. Efe de peşimizden geliyordu... Beni mekandan dışarıya çıkarıp yere düşmemi sağlayarak itti. Toprağa öyle sert çarpmıştım ki başım bir taşa çarpıp kanamaya başlamıştı. Ben acıyla ağlayıp bağırırken Akın bundan zevk alıyor ve durmadan kahkaha atıyordu. Efe de öylece duruyor hiçbir tepki vermiyordu. Akın üstüme doğru gelip tişörtümün yakasından çekiştirdi. "Benimle olacaksın Sanem, yoksa seni düşünmeden şurada öldürürüm duydun mu beni!" korkmuyorum artık demiştim ya size, galiba gerçektende korkuyorum. Bu çaresizlik bir türlü gitmiyor ve ben her saniye yeniden ölüyorum... Artık yaşasam ne olur ki? Hayatım mahvoluyor, bu benim kaderim mi gerçekten bu mu yani! Her an tehditle, zorla herkesin emirleriyle yaşamaya çalışan bir Sanem mi?! Ben kaderime isyanlar yağdırırken Akın da durmak bilmiyordu. Tişörtümü yırtmaya çalışıyordu. Çırpınışlarımla bunu engellemeye çalışıyordum fakat nafileydi... Beni hızla ayağa kaldırıp "Yeter lan!" diye söylendi ve uçurumun kenarına sürükledi. Saçlarımdan sıkıca kavrayıp beni uçuruma iyice yaklaştırdı. Artık çıkmıyordu sesim... Bağıracak, haykıracak gücüm kalmamıştı. Ya ölecektim, ya ölecektim! Ama yapmalıydım, dudaklarımı oynatmaya çalışarak tek bir kelime çıkarabilmiştim. "Yapma." Akın ayağımın birine çelme takarak ellerini sırtıma koydu ve beni uçurumdan aşağı itti. Dengemi kaybettiğim sırada kolumu geriye doğru çeken biri beni kendine doğru çevirip eliyle başımı korudu ve beni sımsıkı tutup Akın'a doğru bir silah doğrulttu, elini ceketinin ardından cebine attığında çıkardığı silahı görmüştüm. Başımı yavaşça kaldırdığımda önce boynunda ki damarlarını gördüm öfkeden seğiriyordu damarları, sonra dudakları hafifçe aralanmış nefes nefese kalmıştı, başımı yasladığı göğsü sürekli bir inip bir kalkıyor, kalp atışlarını hissetmeme sebep oluyor, gözleri ise her an bir şey yapacakmış gibi öfkeyle yanıp tutuşuyordu. "Uzak dur Akın!" dedi bağırarak. Akın ise şaşırmış bir halde dona kalmıştı olduğu yerde. Poyraz'ı böyle beklemiyordu. O kesindi... Ardından etrafımızı adamlar sarmaya başladı ve Poyraz gözlerini adamlarda gezdirirken sırıtarak Akın'a odaklandı "Bu mu, böyle mi korkutacaksın beni!" Akın sinirle "Kes lan, nasıl geldin bilmiyorum ama gebereceksin sende!" diye söylendi. Poyraz ise hiç tepki vermeden öylece doğrulttuğu silahla Akın'ı izliyordu. "Göreceğiz." dedi sadece ve arkadan ALLAAAHHH! diye bağırarak gelen Kerem, Barış, Taylan ve Volkan göründü. Barış, Akın'ı döverken Kerem'de Efe'yi yumrukluyordu. Volkan ise etrafımızda ki adamları tek tek elden geçiriyor, Taylan ise nereye gideceğini şaşırmış bir halde "Lan bana adam kalmadı, Volkan biraz da ben döveyim çekil lan!" diye bağırıp Volkan'ın yanında ki adamın üstüne atlıyordu. Şok bütün bedenimi sarıyordu. Sonra Funda'yı gördüm. Efe'nin sırtına çıkıp kafasına vurmaya başlamıştı... Ablam'da Barış'la birlikte Akın'a saldırıyordu. Kurtulmuştum... Evet korku yavaş yavaş terk ediyordu bedenimi. Gözlerimi Poyraz'a diktiğimde bir zafer kazanmışcasına izliyordu tüm olanları. Sonra bana baktı ve yüzünde ki gülümseme yavaşça soldu, yerini sert bir ifadeye bıraktı. Bir süre bana öyle bakarken başımı iyice bastırdı göğsüne. Nefesim kesilirken yutkunmaya çalışıyordum. Kalbi deli gibi hızlanmıştı... Hepsi adamları bir güzel hallettikten sonra nefes nefese yanımıza geldiler. Hepsi bitik haldeydi... Ben onlara bakmaya çalışırken birden gözümün önü karardı ve yere doğru yığıldım... Diyordum ya vücudumu taşımakta güçlük çekiyordum. Ablam korkuyla yanıma gelip "Sanem iyi misin?!" diye bağırıp duruyordu ama ben onu bile umursayamıyordum, sesi çok boğuk geliyordu... Hissizdim şuan evet. Kimseyi göremiyor, dinleyemiyordum... Poyraz elini yanağıma götürüp telaşla yüzümü inceledi. O an telaşı, endişeyi, korkuyu ben Poyraz'ın yüzünde gördüm... Beni kucağına aldı bunu hissettim. Sonra yürümeye başladı... Beni bir arabaya bindirdi ve yanıma oturup başımı desteklemeye devam etti. Onun kollarının arasında küçücüktü bedenim, güvendeydi çünkü güvende hissediyordum. Araba giderken kafam sürekli sallanıyor ve Poyraz'ın göğsüne iyice bastırıyordu... Yol boyunca halsiz ve sarhoş gibiydim. Araba birden durdu ve benim tarafımda ki kapı açıldı. Bedenimi titreten esen soğuk rüzgar üşümeme sebep oluyordu... Başımı eliyle hafifçe koltuğa yaslayan Poyraz diğer kapıyı acıp dışarıya çıktığında hemen yanıma gelerek bir soluk verdi ve sıkıca kavrayarak beni kucakladı... Yine küçücük kalmıştım kollarının arasında. Beni böylesine tutması, ellerinin bedenime temas etmesi her zaman içimi ısıtıp, yakıp kavuran bir ateşe sürüklüyordu, o bana dokunurken esen soğuk rüzgarların bile bir önemi, bir anlamı olmuyordu. Sallana sallana yürüyerek beni eve getirdi, kapıyı açıp adım adım merdivenlerden çıkmaya başladı... Bir odaya girip yatağa doğru yatırdı beni... Ardından yatağın baş ucunda bulunan gece lambasını yakarak yanı başımda oturdu ve öylece beni izledi... Saçlarım dağılmış, ağlamaktan gözlerim şişmiş ve başımın bir kenarı ise hala kanıyordu... O an ki refleksimle elimi başıma götürüp küçük bir inilti çıktı ağzımdan. Poyraz hemen elini başıma uzatıyordu ki birden duraksayarak kaşlarını çattı ve elini sıkıca yumruk yaparak vazgeçti. Tam yanımdan kalkarken elini tuttum. Elleri benim elimden oldukça büyük ve sıcacıktı. Benim soğuktan donmuş ellerim, onun eline değdiği anda sıcacık oluyordu sanki. "Nereye?.." dedim. Gitmesini istemiyormuşcasına bakmaya devam ederek. O ise yüzüme bile bakmadan sert bir ifadeyle "Dinlenmen gerek." dedi ve odadan çıktı... Bir kaç saniye gözlerimi tavana doğru diktim. Öylece tavanı izleyip durdum... Sonra olduğum yerde yavaşça doğrularak ayağa kalktım... Burası Poyraz'ın odasıydı evet. Tıpkı ablam gibi onunda duvarlarında motor posterleri vardı... Sonra yavaş adımlarla çalışma masasına doğru ilerledim. Masanın üzeri tozlanmış kitaplarla doluydu. Hepsi de romandı... Genelde çizgi romanlar ve polisiye romanlar vardı içlerinde. Poyraz kitap okumayı seviyordu anlaşılan... Kitapları karıştırırken birden bir sembol ilişti gözüme, parlıyordu küçük bir kar tanesi. Fakat bir kenarı kırılmış, bu kesinlikle benim patenimden kopan bir kar tanesi parçası. Çünkü patenlerimde ki kar tanelerinin aynısı, hem de bir kenarı kırılmış... Elime aldığım bu parçayı incelemeye başladım öylece. Zihnimde canlanan bin bir türlü düşünce oluşuyordu. Poyraz sizce neden bu parçayı almış ve saklamıştı ki... Benim patenlerimi isteyerek parçalamıştı, benim canımı isteyerek acıtmıştı... Peki neden bu parçayı saklamıştı? Ah bu düşünceler beni hasta edecekti! Belki de öylesine almış ve cebine atmıştı... Ama bununda bir nedeni olması gerekmiyor muydu?.. Odanın kapısı hafifçe aralandığında içeriye ablam girdi. Koşarak bana sımsıkı sarıldı... Hemen elimde ki parçayı masaya öylesine bırakarak bende ablamın belinden sımsıkı sardım. Ablam yanağını yasladığı omzumun ardından boğuk bir sesle konuşmaya çalıştı. "Çok korktum, Akın pisliği artık sana yanaşırsa neyle karşılaşacağını anladı!" gözlerimi gözlerine odakladım, tamamen tepkisizdim o an... İnanın artık yorgunluktan hiçbir tepki bile veremiyordum. "Doğru, haklısın abla ama ben bunları konuşmak istemiyorum artık yoruldum. " dedim... Ablamda bana hak vererek başını salladı. "Hadi gel şöyle" deyip beni yatağın kenarına oturttu. "Bak Sanem, bu tarz şeyler normal değil biliyorum... Ama ben her zaman yanındayım kardeşim, kılına zarar gelmesine asla izin vermem." gözlerimi dizlerimin üstünde birleştirdiğim ellerimden alarak ablama çevirdim. "Biliyorum abla, Poyraz'da öyl-" diyordum ki ablam hemen sözümü kesti. "Poyraz seni kurtardı bize yol gösterdi fakat ona da güvenme Sanem, o çok tehlikeli birisidir. Asla sadık biri değil inan..." derin bir iç çektiğim sırada içimin titrediğini hissettim. Sanki her an Poyraz'a güvenmek için türlü türlü bahaneler arıyordum fakat ablamın tek bir sözüyle hemen vazgeçiyordum bu arayıştan... Ablam kolumdan tutarak beni Poyraz'ın odasından çıkardı ve kendi kaldığımız odaya giderken koridorun ortasında durdu. "Bahçeye çıkıp biraz hava almak ister misin?" dedi. Önce kafamı koridorda bulunan pencereye çevirdim. Havuzu görüyordum, aslında çıkıp biraz hava almak belki de iyi gelebilirdi. "Olur iyi gelir..." diye cevap verdim ve ablamla beraber havuzun bulunduğu arka bahçeye doğru dolandık. Gözüme Barış ilişti önce, şezlonglardan birine oturmuş, ellerini dizlerinde birleştirmiş ve başını da öne eğmiş, bir elinde tuttuğu bira şişesini sallamakla meşguldü. Ablam onu görünce hemen titremeye başladı. Kolumdan tutan eli öylesine titriyordu ki anlatamam. Ben bunu anladığımda elinden sıkıca tutup onu sakinleştirmeye çalıştım. "Hadi gel, oturalım şuraya." dedim ve bir şezlonga doğru ilerledim. Ablamsa şok içinde beni takip etti... Bizim geldiğimizi fark eden Barış, kızarmış gözlerini üzerimizde gezdirdi yorgun bir ifadeyle. "Nasıl oldun Sanem?" diye sordu... Bende "İyiyim biraz daha, hava almaya çıktık öyle." dedim. O da başını sallayarak onayladı ve elinde ki bira şişesini tek yudumda kafasına dikti. Sonra bir nefes verip yeniden içmeye devam edecekti ki ablam düz bir ses tonuyla araya girdi. "Bırak artık." Barış kızarmış gözleriyle yavaş yavaş ablama doğru bakmaya çalıştı ve anlamsız bakışlarla onu incelemeyi sürdürdü. "Kafana diktiğinden beri sekiz yudum içtin, on yudumdan sonra seni toparlayamayız bunu daha önce yaşadık o yüzden kendine çeki düzen versen iyi olur." dedi ve başını çevirip Barış'ın bakışlarından kaçınarak etrafı izlemeye başladı. Barış ve ben ağzımız açık bir şekilde ablama odaklanmış ve dona kalmıştık. Ablam Barış'ı nasıl da iyi analiz etmişti böyle. Allahım ablam hala aşktı bu kesinlikle ortadaydı! Bunları nasılda unutmamıştı... Barış elinde ki bira şişesini bir kenara fırlatarak içinden bir of çekti ve ellerini saçlarının arasından geçirdi. Sonra birden ayağa kalkıp sallana sallana yürümeye çalıştı. Ablam onun her hareketini her saniye takip ediyordu. İçinden saymaya başladı. "Üç, dört, beş, altı, yedi..." dediği anda Barış sendeleyip yere düşecekti ki ablam koşarak kolundan tuttu. "Sana demiştim, odana git ve yat." dedi emrededcesine. Barış ise ablama yorgun gözlerle bakmaya devam ediyordu. Birden bir kahkaha attı ve ağzını yaya yaya konuştu "Benimle ilgili hiçbir şeyi unutmamışsın İnci..." ablam bu sözlerden rahatsız olmuş gibiydi ki kaçamak bakışlar atmaya başlamıştı. "Neyse hadi yat dinlen artık." dedi son kez, ama Barış durmadan gülüyordu. "Ah İnci, inci, inci çok iyi analizlerin olduğunu söylemiş miydim?.." Dediği sırada ablamın gözleri kocaman açılmış ve dolmuştu, neredeyse ağlayacaktı fakat ablam hiç ağlamıyordu ki... Ağlayamıyordu belki de. Öylece susarken Barış devam etti. "Neden öyle bakıyorsun ki bana, sen çok iyi ve güçlü bir kızsın" dedi işaret parmağını sallayarak. Şuan sarhoştu bu oldukça belliydi. Ablamda bunun bilincindeydi ve hizmetli ablalardan birini çağırarak Barış'ı odasına çıkarmaları için rica etti. Barış yarı baygın bir biçimde yanımızdan uzaklaştıktan sonra ablam arkasından o gidene kadar onu izledi. Ardından Barış izini kaybettirince yanıma gelip derin bir iç çekti ve elleriyle saçlarını geriye iterek "Ben uyusam iyi olur, sende çok durma burada." dedi ve o da içeriye girdi... Hafif esen rüzgar saçlarımı savurup yüzüme çarpmasını sağlarken kalbime bir şey batıyordu. Sanki biri bıçak saplıyor gibi... Etrafımı incelediğim sırada telefonum çaldı, arayan Funda'ydı. "Ne oldu Funda iyi misin?" diye sordum hemen.   "Ya Sanem annem mahallenin alt sokağında ki marketten birkaç malzeme istedi ama orası kapalı olduğu için bende diğer sokakta ki markete gittim. Orası da kapanmış ve bar olmuş ne alakaysa Poyraz'larda herkes orada bir gelsen iyi olacak." gözlerimin yandığını hissettim, nefesim titriyordu konuşurken... "T-tamam geliyorum." dedim ve telefonu kapatarak odaya doğru ilerledim. Üzerime lila rengi bol bir kısa kollu tişört, altıma da siyah kot eteğimi giyip beyaz sporlarımı da çekip evden çıktım. Koşar adımlarla mahalleye indim... Funda'yı köşede beklerken gördüğüm anda hızla yanına doğru ilerlemeye başladım. "Funda, geldim neredeler?" Funda eliyle bar'ı gösterek "Oradalar, hepsi... Akın ve grubu da orada." dedi. Bu hiçte iyi değildi işte... Hemde hiç! "Off şimdi ne olacak Poyraz onu mahveder orada." Funda da bana katılarak başını salladı "Banada öyle geliyor, haddini bildirir." elimi çeneme götürüp birkaç saniye neler yapabileceğimizi düşünüyordum. "Bizde giriyoruz hadi Funda." diyerek Funda'nın koluna girdim... O ise buna hazır değil gibiydi "Sanem saçmalama, biz hiç bara girmedik ki. Hem o ortamları tahmin ediyorsundur!" haklıydı biz hiç bara girmemiştik... Niye girecektik ki? Ama Poyraz ve ortamı böyle yerlere oldukça alışık olmalılardı... "Biliyorum ama belki orada olursak neler olacak anlayabiliriz." Funda'nın gözleri barı inceliyordu. Endişeyle bakıyordu etrafa... "Korkma, hiçbir şey olmayacak söz veriyorum." diyerek onu desteklemeye çalıştım. En sonunda da pes ederek istemeden de olsa benimle birlikte bara doğru yürümeye başladı. İçeriye adım attığımız anda kulaklarımızı dolduran o müzik sesleri her saniye beynimizin içinde yankılanmaya, sürekli yanıp sönen renkli ışıklar ise gözümüzü almaya devam ediyordu. Her yer içki kokuyor, insanlar sürekli içip içip sarhoş oluyor, masaların üzerine çıkıp deli deli hareketler yapıyor ve dans ediyorlardı. Funda ve ben hiç böyle ortamlara alışık değildik, alışmakta istemiyorduk... Her neyse. Bugünlük bu ortamda bulunacaktık! Kafamı yan masaya çevirdiğim sırada Akın'ın keskin ve küçümseyici bakışlarını üzerimde hissettim. Yanında ki arkadaşlarıda gülerek bizi izliyordu... Funda ve ben barın ortasında öylece emanet gibi duruyorduk. Gözlerimi Akın'dan alıp Poyraz'ların masasına çevirdim ve bu kez de Poyraz'ın yakıcı bakışlarıyla karşı karşıya geldim... Kollarını iki yana açarak koltuğun kenarına yaslamıştı, üzerinde ki Siyah gömleği yapılı vücudunu öylesine sarmıştı ki bütün hatlarını belli ediyordu. Gözlerinin önüne gelen saçları ise bana karşı olan bakışlarını daha da keskin bir hale getiriyordu. Yanında Volkan, Taylan ve Kerem vardı. Ben onlara bakarken, Funda kulağıma doğru fısıldadı. "Şu barın önüne geçelim bari." Funda'yı dinleyerek bar masasına doğru ilerledim. Bir sandalye çekip oturdum ve çantamı usulca masaya bıraktım... Birden müzik öyle bir yükseldi ki herkes piste çıkmaya başladı. Poyraz'ların masasında ki Kerem masadan kalkıp bize doğru sırıtarak geldi. Funda'ya dönerek elini uzattı... "Fundacığım bana eşlik eder misin?" Funda başını hafifçe bükerek Kerem'e odaklandı. Sonra bana bakarak ne yapmalıyım diye sorarcasına bakışlar attı. Bense Poyraz'dan bir cevap istiyormuşcasına ona odaklandım. O ise kafasını hafifçe eğerek gözlerini yumdu ve onayladı... Bende Funda'ya doğru başımı sallarken Kerem bunu fark ederek "Onay almana gerek yok Sanem, Funda'ya bir şey yapmayacağım." dedi. Bende sırıtarak "Yaa öyle mi? Kusura bakma  daha önce eve davet ettiğin için emin olamadım." dediğimde Funda mahcup olmuş ve yanakları kızarmıştı. Kerem de kızgın bir ifadeyle önce bana baktı, sonrada yüzünde ki ifadeyi yok ederek Funda'ya gülümsedi. "Neyse Funda, gel." dedi ve ikisi birlikte pistte dans etmeye başladı. Funda tabii ki rahatsız oluyordu. Kerem elini tutmaya çalışırken elleri titriyordu. Sürekli gülmeye çalışıyordu... Onlar öyle dans ederlerken barmen bana doğru gelerek önüme bir içki koydu. "Bunu deneyin." diyerek göz kırptı... Tek kaşımı havaya kaldırıp bir önüme konan içki bardağına bir de barmene baktım. Hafifçe barmene doğru eğilip "Ben içki içmem." dedim kesin ve net bir tavırla. O da sırıtarak cevap verdi "Bunu diyen herkes bu içkiden bir yudum aldıktan sonra içmekten sarhoş olmuştur emin ol." dedi. Bende önemsemeyerek arkama doğru yaslandım. Fakat barmen ısrarcıydı "Hadi ama güzelim, bir bardak." rahatsız olduğumu ifade edercesine bir bakış atıp oturduğum yerden kalktım, hafifçe eteğimi indirdim ve Akın'a kaydı gözlerim... Bana doğru bakıyor ve sürekli beni baştan aşağı süzüyordu. Bu kez Poyraz'a odaklandığımda bakışları sertti. Kaşlarını havaya kaldırıp başını yana doğru büktü ve içki bardağını işaret ederek olumsuzca başını salladı. Bense dudağımı bükerek omuz silktim. Ona neydi ki benim içkimden... Tamam içmeyecektim fakat o karışmamalıydı. O kadar da değildi! Kafamı içki bardağıma çevirip barmenin sırıtmasını izlerken Alev çoktan Poyraz'ı öpmeye başlamıştı bile. Ağzımı bir karış açıp Alev'i izlemeye başladım. Ne kadar da küstah. Herkesin içinde utanmıyor mu diye düşünürken herkesin sarmaş dolaş dans ettiğini fark edince pekte şaşırmamak lazımdı. Ellerimi göğsümde birleştirip onları izlemeye devam ettim. Volkan, Taylan'ı dürterek beni işaret ettiğinde ikiside gülmeye başlarken kafamı hemen çevirdim. Akın tam ayaklanıyor ve bana doğru geliyordu. Bende içki bardağıma doğru yönelip Akın'ı görmezden gelecektim ki arkamı döndüğüm sırada içki bardağımı tuttu, tam arkamda dağ gibi dururken üzerimde ki etkisini hissediyordum. Bedeni çok yakındı bana... Bardağı alıp sıkıca tutmaya devam etti ve başını hafifçe eğip yüzüme odakladı. Bende kafamı yavaşça ona doğru çevirdiğim sırada irkilerek tepki gösterdim... Çünkü yanımda ki Akın değil Poyraz'dı! Evet doğru duydunuz Poyraz tam şuanda benim arkamda durmuştu. Bir süreliğine böyle bakıştıktan sonra bakışlarını benden alıp Akın'a çevirdi ve Akın'da kalktığı yere yeniden sert bir ifadeyle oturdu. Poyraz öfkeyle bardağı kenara doğru itip elini tezgaha koydu ve bana iyice yaklaştı. Boynunda sallanan zinciri dikkatimi çekmişti. Parfümünün koskusu her hareketinde burnuma geliyordu. Gözlerinin önüne gelen saçlarının ardında ki keskin bakışları beni strese sokuyordu. "İçme diye işaret ettim neden içmeye kalkıyorsun!" diye söylendi. "Hesap vermek zorunda mıyım?" diyerek karşılık verdim... O ise bu dediğime iyice sinirlenmişti. "Bak Sanem! Bu içki anında sarhoş eder seni hem sen savunmasız bir kızsın bunu içsen neler olur biliyor musun?!" kaşlarımı çatarak ellerimi göğsümde birleştirdim.


Hislerinizi kelimelere dökmekten kaçınmayın sevgili okurlarım sizlerin her bir harfi bile çok değerli unutmayın... Sizin tek bir cümleniz bütün senaryoyu değiştirebilir çok ama çok değerlisiniz🤍


Loading...
0%