@zeynep_813
|
Helloo sevgili okurlarım... Umarım iyisinizdir. Bölümlerimiz birazcık uzun oluyor kusura bakmayın, sıkılmanızı asla istemem ama olaylar çok hızlı gelişiyor ve sizlerinde beklentilerini yarıda bırakmamak adına böyle uzun tutuyorum. Seviyorum hepinizi💖 "Ne zamandan beri beni düşünüyorsun Poyraz Demiroğlu?" Poyraz bir an afalladı ve burnunu çekerek cevap vermeye çalıştı "Seni düşündüğüm falan yok sarı civciv. Sadece uyarı..." dedi... Ve Akın'ı gösterip bakışlarını yerde gezdirerek konuşmaya devam etti "Hem şu şerefsiz ayağa kalkıyordu o yüzden..." dedi ve yine afallayarak sustu. "Neyse." etrafa göz gezdirdiğimde Alev'i görememiştim. Sahiden o nereye kaybolmuştu... "Alev nerede, az önce öpüşüyordunuz?" Poyraz bir kaç saniye bana imalı bakışlar atarak derin bir iç çekti "Bizi mi takip ediyordun?" kendimi düzelterek yutkundum ve "Yoo hayır, onu yalnız bırakma diye yine bizi yanlış anlamasını istemiyorum." dedim düz bir sesle. O da "Anlamaz" diyerek kestirip attı ve birden masada duran içkiyi tek yudumda kafasına dikip gözlerini sıkıca yumdu. "Hem bana diyorsun içme diye hem de kendin içiyorsun!" bu dediğim karşısında gözlerini belerterek "Sen içmeyeceksin zaten, ben alışığım." dedi. "Allah Allah" diyerek karşılık verdiğim sırada Akın'ların masasına kaydı gözlerim. Hepsi dağılmıştı... Funda bitkin bir halde yanıma gelmeye çalışıyordu... Hemen oturduğum yerden kalkıp elini tuttum. "Funda iyi misin?" yorgun ve bitkin hali sesine de yansıyordu. "Sanem, çok kötüyüm midem bulanıyor gidelim lütfen." dedi ve yere yığıldı. Funda'nın bu hali beni iyice endişelendirmişti. Kerem koşarak yanımıza geldiğinde öfkeyle bağırdım ona "Ya ne oldu!" telaşla cevap verdi. "Bilmiyorum bir içki içti sonra bu hale geldi anlamadım ki." dedi. Ellerimi saçlarımın arasından geçirip geriye doğru iterken kereme döndüm. "Ya Funda hayatında hiç içki içmedi ki neden içiriyorsun!" Kerem bu kez sert çıkıştı "Ya ben nerden bileyim be ilk kez bölyesini görüyorum, götürürüm şimdi eve." dediği sırada kolunu cimcikledim. Bu hareketime karşı hepsi gülmeye başladı. Poyraz ise dudağının bir kenarını kıvırmış beni inceliyordu. "Kesin sesinizi, hala eve diyor!" dediğim anda Poyraz araya girdi. "Kerem, bizim eve götürecek." kerem'e odaklandığım sırada yüzünde ki telaşı görebiliyordum fakat yinede güvenemiyordum. "Güvenemiyorum ama..." Poyraz yine araya girdi. "Kerem, Funda'yı bizim eve bırak sonra geri gel." dedi ve Kerem, Funda'yı kucağına alarak bir taksiye bindirdi. Onun için endişeleniyordum ama evde ablam ve hizmetlilerde vardı bu yüzden korkum azalıyordu. Ben onların gidişini izlerken birden telefonum çaldı. Arayan Kenan Amca'ydı... Bu telefonu açmak zorundaydım. Ne istediğini anlamak zorundaydım! Hemen dışarıya doğru yöneldiğim sırada Poyraz beni durdurdu. "Nereye?" telefonumu gösterek cevap verdim. "Telefonum çalıyor, annem olmalı." dedim ve dışarıya doğru ilerledim. Bar kapısının önünde dikilip telefonu kulağıma dayadığımda Kenan Amca hemen söze girdi. "Yarın eve geliyoruz, Annenlerde gelecek sakın kimseye bir şey belli etme bende sana ait olan şeyi de aldıktan sonra hepinizle işim bitecek ve Poyraz bu işin peşini bırakacak!" dedi. Bende hemen "Ne demek istiyor-" diyordum ki telefonu yüzüme kapattı. Ne işinden bahsediyordu bu adam, Poyraz nasıl bir işe bulaşmıştı? Offf bu adam beni deli ediyordu ve ailemin bu adamla beraber iş yapmasıda hiç içime sinmiyordu. Bu düşüncelerle birlikte telefonumu kapatıp çantama attım ve bara geri dönüyordum ki Alev'i, Poyraz'ın boynuna doladığı kollarıyla beraber nasıl dans ettiklerine şahit oldum. Gözlerimin dolduğunu hissederken, bedenimin de terlediğini hissediyordum. Neden böyle belirtiler veriyordum Poyraz'ı ve Alev'i her gördüğümde... Onlar böyle dans edip birbirlerine şarkı söylerlerken bende öfkeyle sildiğim göz yaşlarımla birlikte bardan ayrılıp karanlık olan bir sokağa girdim ve yürümeye başladım. Ne istiyordum ki ben? Poyraz'ın ilgisini mi? Artık kendime anlam veremiyordum. Ne yapmak istiyordum... Alev'in yok olmasını mı? (Fena da olmazdı aslında) ama asıl ne istediğimi bilmiyordum. Poyraz'la... Aaa yeter artık! Poyraz'da, Poyraz! Düşünme Sanem! Kendine gel artık. Olduğum yerde durdum ve kafamı çevirip barı izledim. Kapıdan çıkan Alev, Poyraz'ın kolunu omzuna atmıştı ve onu taşımakta zorlanıyordu. Poyraz'ın sarhoş olduğu oldukça belliydi. Alev, Poyraz'ı güvenliğe emanet edip yeniden bara girdi. Poyraz orada beklerken bende, beni görmemesi için adımlarımı hızlandırdım. Değişik değişik sokaklardan geçmeye başladım. Gözümden akan bir damla yaşı durduramadım. Evet ağlıyordum, göz yaşı akıtıyordum hem de sebepsizce... Sebepsizce ağlanır mıydı? Ağlanır mış. Yine elimin tersiyle göz yaşlarımı silerken bir sokağa daha adım atıyordum ki. Sokağın başında, duvarın kenarına yaslanıp önümü kesen ve ayakta zar zor duran Poyraz'ı gördüğümde olduğum yerde sıçrayarak geriye doğru adım atmaya başladım. Ben geriye doğru gittikçe Poyraz daha çok üstüme geliyordu. Birden eliyle belimden kavrayarak beni duvara doğru yasladı ve nefes nefese kızarmış gözlerini üzerime dikti. "Lütfen Sanem gitme." dedi kısık bir sesle. Oldukça sarhoştu ve ne dediğini bilmiyordu... "P-Poyraz bak Alev seni burada görmesin hem çok sarhoşsun." dediğimde bağırdı birden "Sanem, Saneeem! Bir kes be kızım." diyerek işaret parmağını yanağımda gezdirmeye başladı ve devam etti "Ben şimdi sana her şeyi anlatacağım tamam mı?" kaşlarımı çatarak her hareketlerini takip edercesine cevap verdim "Ne, ne anlatacaksın Poyraz?" sırıtarak cevapladı "Her şeyi..." artık iyice korkmaya başlamıştım. Bütün damarlarımın içinde dolaşan kanı hissediyordum. Vücudum çok kasılıyordu... Poyraz'ın yüzünde beliren o çaresizlik hissi, bir şeyleri açıklamak isteyip bunu yapamaması, kendini sürekli gizlemesi ve sarhoşken bunları yaptığının farkında bile olamaması... Benim canımı inanın çok yakıyor. Neden bilmiyorum... Poyraz'a bakarken hem korkuyor hem de kendimi kaybediyorum. Gözlerinden püsküren alevler beni korkutsa da, bedenimi tir tir titretip kasılmama neden olsa da, tenime değdikçe nefesi, üzerimde hissettirdikçe dokunuşlarını ruhumu teslim etmiş gibi oluyorum, sanki beni zincirlere vurmuşlar anahtarı elimde ama bilerek serbest bırakmak istemiyorum o zincirleri. Sonsuza dek kalbimi sarsın istiyorum! Ve tüm bunların sebebini inanın bilmiyorum... Gözlerimden akan bir damla yaş Poyraz'ın işaret parmağına düştü. Parmağını usulca kavrayıp kısık bir ses tonuyla "Anlat, ne derdin varsa anlat. Aç bana kendini tutma içinde Poyraz..." bu sözlerime karşı Poyraz'ın gözlerinin dolduğunu fark ettim. Dudakları titriyordu... Başını öne doğru eğdi ve içini çekerek konuşmaya çalıştı. "B-ben... Boğuluyorum Sanem." dedi ve öksürmeye başladı. Ardından başını hafifçe kaldırarak kızarmış gözlerini gözlerime odakladı. "Kendi içimde ki yalnızlık ve çaresizlik hissi beni boğuyor... Ben her saniye yıkılıyorum Sanem." dedi son cümlesini vurgularcasına bastıra bastıra söyledi. Yıkım dediğim adam kendi içinde ki yıkımı bile düzeltemiyormuş meğer. Etrafa saldığı yıkım kendini her saniye tüketen o yıkımmış işte. Başını tekrardan önüne eğdiğinde ani bir hereketle ellerimi yüzünde gezdirerek bana bakmasını sağladım. Ona böyle dokunmak içimi ısıtıyordu... "Bak Poyraz, anlat lütfen tutma kendini..." dediğimde bu kez dudaklarıma dikti gözlerini. Bende ister istemez onun dudaklarına odaklandım... Yutkunarak dudaklarıma bakmaya devam ediyordu ve bu sırada kendini kaybediyor gibi elleri titriyor ve gözleri sürekli açılıp kapanıyordu. Nefes alış verişleri ise kesik kesikti. Poyraz şuan hiçte iyi değildi! Gözlerini dudaklarımdan ayırmadan konuştu "Sana güvenebilir miyim?" bu sözleri kalp atışlarımı hızlandırmış ve beni iyice telaşlandırmıştı... Onaylayarak başımı hafifçe salladım ve sadece bakmaya devam ettim. O ise kısık ve kalın olan ses tonuyla sözlerine devam etmeye başladı. "Ben onu kaybettim, onu koruyamadım!" anlayamıyordum. Kaşlarım aniden çatılmış ve Poyraz'ın sözlerine bir anlam vermeye çalışıyordum... Tam dudaklarımı aralayıp cevap verecektim ki "Sanem!" diye seslendi biri. Kafamı sesin geldiği yöne doğru çevirdiğim sırada ablamı gördüm. Poyraz'da benimle beraber ablama bakarken ağır ağır duvara yasladığı elini geriye doğru çekti. Ablamın siniri yüzünden belli oluyordu... "Ne işin var burada? Ne yapıyorsun!" Poyraz benden uzaklaşarak ellerini ensesine koydu ve başını gökyüzüne çevirdi. "Abla Poyraz çok sarhoş, eve gitmemiz lazım." ablam öfkeyle başını sallayarak "Gideceğiz tabii gideceğiz, evde konuşacağız tüm bunları!" dedi ve Poyraz'a döndü. "Sende yürü taksi bekliyor." dedi sert bir ifadeyle. Poyraz ise gülmeye başlamıştı ve konuşmakta da epey bir zorlanıyordu. "İnci, her zaman ki yargı dağıtan İnci." dedi ve yüzünde ki gülümseme yerini sert bir ifadeye bıraktı... "Bana da Barış'a yaptığın gibi emir mi veriyorsun İnci?!" ablam iyice sinirleniyordu. Sinirden başını iki yana sallayarak "Şu haline bak, hala ne konuşuyorsun? Ayakta duramıyorsun, bin şu taksiye kardeşimi de rahat bırak!" Poyraz bana bakarak sarhoş sarhoş ablamı işaret etti ve ağzını yaya yaya konuştu "Ablan sana da mı böyle yapıyor, hayır öyleyse" dedi ve bir kahkaha attı. Sebepsizce gülüyordu sokağın ortasında... En sonunda ablam dayanamayıp Poyraz'ın kolundan tuttuğu gibi taksiye bindirmeyi başardı. Açık konuşmak gerekirse ablama hayranım! Onun bu güçlü halleri beni çok hayran bırakıyor. Onun gibi birine sahip olduğum için bence çok şanslıyım... Ne kadar kızıp bağırsada o hep iyiliğimi istiyor. Hep beraber taksiye bindikten sonra nihayet eve varabilmiştik. Eve girmeden kapıda Kerem ve Barış bizi karşılayıp Poyraz'ı odasına çıkardılar. Bizde bahçeye doğru gidip şezlonglardan birine oturduk. Ablam öfkeyle bağırdı yine "Bu çocuktan uzak duracaksın! İçkisi eksik olmaz, seni üzer seni ele geçiriyor farkında mısın Sanem? Kendine gel!" gözlerim yine dolmuştu. Ablamın bu sözleri karşısında sadece susuyordum çünkü ben daha duygularımdan, hislerimden emin değilim ki. Poyraz benim için ne anlama geliyor bilmiyorum kendi içimde onu anlamlandıramıyorum... Ablama hiçbir şey demeden öfkeyle kalktığım şezlongu terk ettim ve eve doğru yöneldim. İçeriye girdiğimde Kerem ve Barış bahçeye çıkıyordu. "Funda iyi mi?" diye sordum hemen... Kerem ise içini çekerek cevapladı. "İyi, sizin odada uyuyor korkma." gözlerimi devirerek hızlı adımlarla Funda'ya bakmaya gittim. Kapıyı yavaşça açıp hemen ona odaklandım. Neyse ki iyiydi güzelce uyuyordu... İçim öylesine rahatlamıştı ki anlatamam. Ardından Poyraz geldi aklıma, kafamı çevirip üst kattaki odasının kapalı olan kapısını incelemeye başladım. Acaba gitsemiydim, acaba onu da bir kontrol etsemiydim... Gidecektim, gitmek istiyordum... Yavaş adımlarla merdiven basamaklarını çıkıp, tam Poyraz'ın kapısının önünde durdum. Elimi usulca kapının kulbuna götürüp yavaş hareketlerle kulbu çevirdim ve başımı kapı aralığından uzatarak Poyraz'a baktım. Yatağında siyah bir tişört ve gri bir eşofmanla öylece uyuyordu. Uyurken aldığı nefesler oldukça hızlıydı... İçeriye girip kapıyı hemen kapattım ve yavaş adımlarla ilerleyerek, yatağının kenarına doğru oturdum. Gözlerim birden çoraplarına kaydı ve yüzüme yerleşen gülümsemeyi engelleyemedim. Çünkü çorapları çok güzeldi, motor resimleriyle dolu beyaz bir çorap... Tam da Poyraz'lıktı yani. Birden telefonuma gelen bildirim sesiyle yerimden sıçrayarak telefonumu elime aldım ve sesini kıstım. Üstten gelen bildirimi okuduğum sırada Poyraz hafifçe kıpırdanmaya başladı neyse ki uyanmamıştı. "Komidinin üzerinde ki hapı içir." kaşlarımı çatarak yatağın ucunda ki komidinin üzerinde bulunan hapları inceledim. Mesaj Barış'tandı... Ne yani beni buraya girerken görmüş müydü? Ahh aptal kafam, o kadar da etrafıma bakınmıştım. Her neyse şuan bunu düşünmek istemiyordum, telefonumu kapatıp cebime attım ve komidinin üzerinde ki hapı alıp Poyraz'ı uyandırmaya çalıştım. Elimi omzuna attığımda içime dolan o garip his beni uyarıyordu sanki, strese giriyordum. "Poyraz..." dedim kısık bir sesle, o da kalın ve tok bir ses tonuyla gözlerini açmadan "Hııh?" dedi. Bir anlık bir gülümsemeyle konuşmaya devam ettim. "Hadi kalk şu hapı içmen gerekiyor." dedim ve gözlerini açmasını bekledim. Gözlerini açmakta zorlanıyordu, homurdanıp yüzünü buruşturdu ve yeniden söylenmeye başladı. "Ne hapı ya off hap falan istemedim ben." ona karşı gözlerimi devirerek "İstedin diye değil zaten zorunda olduğun için içmen gerekiyor." dediğim sırada oflayarak olduğu yerde doğruldu ve küçük bir inilti çıktı ağzından. Acı çekiyor gibiydi... "İyi misin?" dedim telaşla. O ise gözlerini iyice açarak bana soğuk soğuk bakamayı sürdürdü. "İyiyim." elini uzatıp hapı vermemi bekliyordu. Ama ben onun bana olan soğuk bakışlarını kilitlenmiş, put gibi yüzüne bakıyordum. Bakışları soğuk, kendisi soğuk ama bakarken derinlerden hissediyorum içinde ki o sıcak kanlı Poyraz'ı, veya hissetmek istiyorum bilmiyorum. Ben ona öyle bakmayı sürdürürken elimde ki hapı sert bir hareketle alıp ağzına attı ve suyu tek yudumda kafasına dikip yatağına yerleşti... Gözlerini kapatıp uyuma moduna geçti. Beni takmıyordu bile, umursamıyordu. Oysa ben onu merak ettiğimden gelmiştim yanına. Beni fark etmesi için beklerken tek gözüyle bana imalı bakışlar atarak konuştu "Gitmiyor musun?" kaşlarım havada cevap verdim "Seni merak ettiğim için geldim Poyraz, gitmemi mi bekliyordun?" yine oflayarak arkasını döndü ve hiçbir şey demedi. "Kusura bakma rahatsız ettim." deyip yataktan kalkıyordum ki kalın ve kısık olan sesi kulaklarımı doldurdu. "Rahatsız etmiyorsun Sanem, sadece kafamı toparlamak istiyorum bana iyi davranma!" son dediği cümleyi vurgulamıştı... "Bana iyi davranma!" ne demek istiyordu bu şimdi? Off bu çocuk neden bu kadar gizemli anlayamıyorum! Kaşlarımı çatıp cevap verdim. "Neden?" derin bir iç çekerek karşılık vermişti... "Çünkü ben sana iyi davranmak istemiyorum!" başımı anlayarak salladıktan sonra "Anlıyorum, tamam sen nasıl istiyorsan öyle olsun Poyraz Demiroğlu." dedim ve odanın kapısını hızla çarparak odadan ayrıldım.çarptığım kapının dibinde ellerimi yaslayarak yere çöktüm ve ağlamayı sürdürdüm. Poyraz'ın böylesine davranması hiç hoşuma gitmiyor! İstesem ondan uzak dururum ama uzak durmak da istemiyorum... Ben ne istiyorum bilmiyorum, ne hissediyorum bilmiyorum, ne hissetmem gerekiyor bilmiyorum. Bildiğim tek şey var o da Poyraz'ın içinde çok iyi biri olduğu... Buna gerçekten inanıyorum. Şimdi toparlanıyorum, beni böyle kimse görmemeli. Ayağa kalktığımda Barış geldi yanıma, başını hafifçe yana bükerek konuşmaya başladı "Poyraz iyi mi?" göz yaşlarımı silmeye çalışarak cevap verdim "Evet, iyi uyuyor." Barış'ın aniden kaşları çatıldı "Sen neden ağladın?" diye sordu. Burnumu çekip Poyraz'ın kapısına bir bakış attıktan sonra "Hiiç öylesine..." dedim ve Barış'ın yanından ayrılıyordum ki düz bir ses tonuyla uyardı beni "Poyraz, zor bir insan Sanem hem de çok zor! Sen çok iyi ve saf bir insansın, korkuyorsun fark ediyorum gitmek istersen yol yakınken git." ne demekti bu şimdi... "Yol yakınken git" hiçbir cevap vermeden yanından uzaklaşıp ablamın yanına gittim. Funda ise hala uyuyordu... Ablam sıkıntılı bir şekilde Funda'yı incelerken bakışları beni buldu. "Hala uyuyor, uyanmaz belki de." dedi. Sıkıntıyla yatağın diğer ucuna oturup başımı ellerimin arasına aldım. Ağlamamak için çok zor duruyordum... İçimi dökmek istiyordum... Ama olmuyordu, güçlü durma gereksinimi beni mahvediyordu! Güçlü olmak zorundaydım ama istemiyordum, dimdik durmak zorundaydım ama haykırmak istiyordum, her zaman kendimi korumam gerekiyordu ama ben teslim olmak istiyordum. İsteklerimi hiçbir zaman yapamadım, engeller buna izin vermedi! Hala da öyle... "Abla, çok canım yanıyor..." dedim çaresizce. Ablam yutkunurken gözleri bana hüzünle bakıyordu. Ellerimi tutarak kısık bir ses tonuyla "Seni o kadar iyi anlıyorum ki her şeyin farkındasın, farkındayım ama, aması var Sanem. Her zaman yanındayım ama lütfen kendini ezdirme ablacığım, ne olursun kendine bunu yapma." haklıydı, bu sözler karşısında ne denebilir di ki... Sustum işte o an. Sadece sustum, her zaman olduğu gibi hep sustum! Funda yavaş yavaş uyanıyordu... Bize bakarak konuşmaya çalıştı "Off annem meraktan ölmüştür." dediği tek şey bu olmuştu... Ablam araya girdi "Biz haber verdik, Sanem'le beraber uyumak istediler diye uydurduk bir şeyler." Funda az da olsa rahatlamıştı. Ama ben hala boşlukta gibi hissediyordum... Ablam benim bu düşünceli hallerimi gördükten sonra elini omzuma atıp söze girdi "Sanem, annemler yarın gelecekler ve bizde evimize gideceğiz lütfen moralini bozma." haklıydı... Artık evimde uyumak istiyordum. Artık Poyraz'a bakmak, onunla karşılaşmak istemiyordum ama aklıma Kenan Amca'nın dedikleri geliyordu... "Poyraz'a yakın ol" diyordu. Ama o beni istemiyor, bana zorbalık yaparken bu nasıl olacaktı? Hayatım neden hep böylesine karmaşık ilerlemek zorundaydı ki... Artık uyumalıydım. Hepimiz uyumaya çalıştık, ben Funda'yla yan yana uyurken ablamda diğer yatakta arkasını dönmüş bir vaziyette uyuyordu. Herkes uyuyordu aslında... Ve sabah olmuş, güneş çoktan gökyüzüne çıkmış kendini belli etmişti... Uyanıp gözlerimi kırpıştırdığım sırada Funda'ya baktım. Hala uyuyordu... Ben onu izlerken birden odanın kapısı tıklatıldı. Kaşlarımı çatarak "Kim o?" diye seslendim. Kapının ardından gelen boğuk bir ses cevap verdi "Benim, Barış anneniz geldi sizi çağırmamı istedi." dedi. Bende hemen olduğum yerden fırlayarak kapıyı hafifçe araladım ve Barış'ın tepkisi bakışlarıyla karşı karşıya geldim. "Geliyoruz teşekkür ederim." dediğim sırada bakışları kapının ardında ki uyuyan ablama takıldı, gözlerini ablamın üzerine dikip iyice incelemeye başladı. Bir an dudakları titredi ve başını öne eğip içini çekti... Sonra yere bakarak devam etti "Tamam ben gideyim" diyerek uzaklaştı... Bende hemen kapıyı kapatıp ablamları uyandırmaya başladım. İkisi de uyandıktan sonra evimize gitmek için odadan çıktık ve dış kapıya doğru yöneldik. Kerem yoktu, sanırım gece eve gitmişti Poyraz ise hala uyuyor olmalıydı... Barış bize eşlik edip evimize uğurladıktan sonra annem özlemle bize sarıldı ve Barış'a hayranlıkla bakmayı sürdürdü. "Çok teşekkür ediyorum oğlum, kızlarıma baktığın için." hemen bakışlarım ablama kaydı, oldukça stresli görünüyordu... Barış'a öfkeyle bakıyordu sanki her an saldıracakmış gibi... Barış ise kafasını sallayarak "Ne demek." dedi ve gülümsedi... "Neyse anne hadi gidelim artık." dedi ablam... Barış'ın yüzünde ki gülümseme solarken annem de kafasını sallayarak ablamı onayladıktan sonra evimize gittik. Kahvaltımız çoktan hazırdı ve Funda'da bizimle beraber kahvaltı yaptı... Kahvaltı boyunca annemlerin yurt dışında neler yaptıklarını dinledik. Tabii ki biz kendi yaptıklarımızı anlatmadık... Ah bir de anlatsaydık gerisini düşünemiyorum bile... Kahvaltıdan hemen sonra üzerimizi değiştirip Funda'yla beraber onun evine gitmek için yola koyulduk. Üzerime buz mavisi kısa kollu bir crop bileğime de yine aynı renkte bir fular bağlayıp altıma da siyah kotumu giymiş ve beyaz converslerimi çekmiştim Yola çıktığımız bu sürede telefonum çaldı arayan Kenan Amca'ydı... Hemen açtım ve telefonun ucundan gelen ürpertici ve kalın ses tonu kulaklarıma baskı yapmaya başladı. "Arkadaşını bıraktıktan hemen sonra mahallede ki siyah arabaya bin!" dedi ve telefonu kapattı. Korku yükleniyordu yine... Hangi siyah arabaydı? Bir ton siyah araba vardı etrafımda... Hem de kendi eski mahallemde... Beni burada ki herkes tanırdı. Bunu nasıl yapacaktım? Ah Sanem Ah yine yaktın başını... Funda hemen sorgulayıcı bakışlarını üzerime dikmişti. "Ne diyormuş?" sıkıntılı bir nefes vererek "Beni mahallede ki siyah arabaya çağırdı." Funda kaşlarını çatarak cevap verdi "Gidecek misin?" içimde ki korkuyu belli etmek istemiyordum ona karşı fakat Funda bunu belli etmemeye çalışsamda anlardı... "Mecburum, tehdit altındayım Funda anla ne olur." Funda başını sadece sallamakla yetindi ve bana sımsıkı sarıldı "Sana hep güvenim sonsuz benim minik civcivim sen her zaman en doğru kararı verirsin..." diyerek yanımdan uzaklaştı. Bende hızlı adımlarla siyah arabayı bulmaya başladım ama hiç bir yerde bulamıyordum. En son girdiğim bir sokakta bir tane siyah araba bana korna çalınca anladım o araba olduğunu, etrafıma bakınarak arabaya doğru ilerlerken bile kalbim hızlı hızlı atmaya devam ediyordu. Arabanın arka kapısını usulca açarak çekine çekine oturdum. Kenan Demiroğlu konuşmaya başladı "Hoş geldin Sanem." bakışları oldukça sertti ve hemen bileğimde ki fulara ilişti gözleri. Uzun uzun inceledi o fuları, ne alaka diye düşünürken "Hoş buldum, beni neden çağırdınız?" diye bir soru sorarken gözleriyle fuları işaret etti ve "Bu fuları nereden aldın Sanem?" diye sordu. Kaşlarım çatılmış vücudum iyice gerilmişti... Korkuyordum. "Neden sordunuz?" diye bende ona soru sordum. "Soruma soruyla karşılık verilmesinden hiç hoşlanmam küçük hanım" niyeti belliydi, bu cevabı alacaktı! İçimi çekerek cevap verdim "Yolda bulmuştum..." dedim. Cidden de yolda bulmuştum bu fuları... O zamanlar on beş yaşındaydım ve bir gün annem ekmek almamı isteyip beni bakkala göndermişti, bende ekmeği alıp eve doğru giderken büyük bir transit siyah araba küçük bir kızı kaçırmaya çalışıyordu, o zamanlar kız 7-8 yaşlarında falandı... Saçları benimkiler gibi sapsarı ve gözleri de benimkiler gibi mas maviydi çok güzel, su gibi bir kızdı... Ama çok ağlamıştı o an. Korkudan ölecek gibiydi, ardından bir başka kadın "Bırak kızımı!" diye haykırıp sarı saçlı kızı kurtarmaya çalışmıştı. İçlerinden biri kadına tokat atınca bu sefer ben dayanamayıp kızın yanına koştum ve bu kez de ben kızı kurtarmaya çalıştım ama benim gücüm tabii ki yetmiyordu. Kız bana yalvarıyordu "Ne olur bırakma beni!" diye bende ağlamaya başlamıştım o anda... Sonra kızın kolundan çekiştirmeye devam ederken artık pes etmişti ve kolunda ki bu fular elimde kalmıştı, kız zorla konuşmaya çalışıyordu "Abla anneme iyi bak fularımı sakla lütfen çöpe atma!" diyordu... Sonra kızı arabaya bindirip hızla uzaklaşmışlardı. Annesi de yolda baygınlık geçirmiş mahalleli ambulans falan çağırmıştı. O günden sonra çok etkilenmiş ve bu fuları o kız için saklamıştım... Ama kenan Demiroğlu bunu neden sorguluyordu anlamıyordum. Boğazını temizleyerek cevap verdi. "O fuları küçük bir kız çocuğunun anısına sakladığını biliyorum Sanem." gerçekten de yok artık! Bu adam tüm bunları nereden biliyordu? Nasıl biliyordu? Sanki her şeyi görebiliyordu... Üç yıl önce ki bir olayla Kenan Demiroğlunun ne ilgisi olabilirdi ki... "S-siz nereden biliyorsunuz?" diye sorduğumda gülerek cevap verdi "O kız benim kızımdı, ben kaçırttım." bu sözler karşısında ağzım açık kalmıştı, kulaklarım yanmaya başlamış nefes alışverişlerim hızlanıyordu... Bu nasıl olabiliyordu ya nasıl?! Yani o kız, o küçük masum kız Poyraz'ın kardeşi miydi? Gözlerim dolarken sesim de titremişti "Neden yaptınız ki bunu?" diye sordum mantıklı bir açıklamasını olmasını beklercesine... "Annesiyle beraber onları yurt dışına gönderdim yapacak bir şey yoktu, Poyraz benim gibi güçlü bir adam olmak zorundaydı." ne alakaydı tüm bunlar, "Çok saçma ama, Poyraz'ı neden bu hale getirmek istediniz ki güçlü olmasıyla bunun ne ilgisi var?" sırıtarak cevapladı "Poyraz için varsa yoksa kardeşiydi, annesiydi... Bana karşı hep uzak ve soğuk oldu bende onu bana daha çok yakınlaştırmak ve güçlü olmasına yardımcı olmak için bunu yaptım." gözümden akan bir damla yaşı durduramamıştım. O düşen bir damla yaş bileğimde ki fulara damlarken içim daha da çok acımıştı. "Peki Poyraz bunu biliyor mu?" düşünmüş gibi yaparak gözlerini kıstı "Ee hayır, ama kardeşini bulmak için araştırıyor benden şüpheleniyor tabii ki hatta çok emin kendisinden ama bulamıyor" iyice öfkelenmiştim. "O zaman asla durmaz ne yapar eder kardeşini bulur." Kenan Demiroğlu beni hayranlıkla incelerken "Vaay iyi analizler yapmışsın oğlum hakkında" dedi ve tehditkar bir ifadeyle devam etti. "Ama sen bunun olmaması için bana yardım edeceksin, Poyraz'ı sürekli takip edeceksin aksi takdirde ailene veda edersin! Seni de kızıma yaptığım gibi yapar ve hayatını zindan ederim!" yutkunmakta güçlük çekiyordum şuan... Tehditler git gide artıyordu ve elimden hiçbir şey gelmiyordu bu adama karşı... Hayatta her zaman güçsüz kalmak çok zor, çok iğrenç! İsyanlarım bu hayatın zorluklarına, güçlüklerine... "Allah belanızı versin!" diyerek arabadan hızla indim ve kapıyı çarparak yürümeye başladım... Ağlayarak yürüdüğüm bu yolda bu kez çaresizliğime ve Poyraz'a ağlıyordum... Onun içinde ki acıyı, söyleyemediklerini, anlatmak isteyipte sarhoşken dahi anlatamadıklarına döküyordum göz yaşlarımı. İyi biriyken nasıl bu hale dönüştüğüne, kendini neden tanıyamadığına haykırıyordum! O an yine acı yüreğimi esir alırken koşarak buz pateni yapmaya gittim. Hava çoktan kararmıştı... Evet buz patenlerimi Poyraz parçalamıştı ama orada ki dolaplarda yedek patenler illa ki bulunurdu. Ne olursa olsun şuan tek istediğim o buz pistinde ağlayarak buz pateni yapmak! Hemen buz pateninin bahçesine vardığımda nefes nefese salona daldım. Kapıları açıp bomboş duran buz pistine odaklandım ve koşarak bir dolabı açtım, içeriden çıkardığım beyaz patenleri giyerek yavaş yavaş piste doğru ilerledim. Piste ilk attığım adımdan sonra hızla sürmeye başladım patenlerimi... Şuan öfkeli ve hüzünlüydüm, içimi acıtan bu his her saniye beni daha da güçsüzleştiriyordu. Hareketlerime yön veriyor ve pistin ortasında süzülmeye, ağlamaya devam ediyordum... Sonra bir ses duydum yine, annemden gizlice geldiğim ilk gece duyduğum o teneke kutu sesi... Aynı sesi yeniden duydum ve bir saniye olduğum yerde kaldım... Pistin arkasında ki perdenin önünde oturmuş ve ellerini dizinde birleştirip yere içki kutularını fırlatıp içini çeken Poyraz'ı gördüğüm sırada nefes nefese onu izlemeye devam ettim. Demek o gece de o sesin sahibi Poyraz'dı... Demek o geceden beri vardı! Gözlerim yine dolarken kendimi toparlamaya karar verdim ve duruşumu dikleştirerek konuşmaya çalıştım "Hey! Çok ses yapmıyor musun sence de?" diyerek onun tepkisini ölçtüm. O ise sadece sırtıyordu... "Ne olacak, burada sen ve benden başka kimse yok!" dedi ukalaca... Anlaşılmıştı, Poyraz yine sarhoştu... Başımı sıkıntıyla bükerek cevap verdim "Olabilir ama içme daha fazla." dediğim anda zorlanarak ayağa kalktı ve bana doğru sallana sallana ilerledi... Kalp atışlarım hızlanırken onun bana yakınlaştığı her an da yeniden titremeye başladım. Gözlerini açık tutmakta zorlanıyordu, göz altları kızarmış ve dudakları da kıpkırmızı olmuştu... Tam önümde durduğunda ağzını yaya yaya yine başladı konuşmaya "Seni ilgilendirmez sarı civciv." ellerimi belime koyarak onu sanki annesiymişim gibi ikna etmeye çalıştım "Çok içmeye başladın sen bu aralar, kendine çeki düzen ver biraz." Devam edecek...❤ |
0% |