Yeni Üyelik
28.
Bölüm

28. Bölüm

@zeynep_813

İyi okumalar sevgili okurlarım🤍


Barış'ın çaresizliği yüzünden anlaşılıyordu fakat her şeyi hakediyordu. Bende öfkeli adımlarla onların yanından uzaklaşıyordum ki bir araba sesi adımlarımı yavaşlatmaya yetmişti. Arkamı döndüğümde annemin arabadan sinirli bir ruh haliyle indiğini fark ettim. Hızla yanımıza gelerek önce Barış ve Poyraz'ı süzüp daha sonra bana döndü "Ben sana evden çıkmayacaksın demedim mi Sanem!" nefeslerimi düzenlemeye çalışırken annem bu kez Barış ve Poyraz'a söylendi "Sizde bir daha kızlarımın etrafında dolaşmayacaksınız yoksa sizi de mahvederim duydunuz mu?! Benim sizin gibi serserilere emanet edecek kızlarım yok!" annemin bu tehditkar sözleri ikisini de şok içinde bırakmıştı başlarını yerden bile kaldırmadan öylece duruyorlardı annemin bu halleri beni krize sokarken bu kez babam araya girdi, ağır adımlarla Barış'a doğru gelerek söz aldı "Hala akıllanamadın değil mi Barış? Kendine çeki düzen ver herkesin iyiliği için." tüm bunlar ne demek oluyordu gerçekten anlayamıyordum... Babam bakışlarını bana çevirdiği sırada gözlerimden birer damla yaş akmıştı, buna bir son vermeleri için onlara yalvaran gözlerle bakıyordum fakat asla işe yaramıyordu, bakışlarını Poyraz'a diken babam bu sefer sert bir sesle uyardı "Ve sende Poyraz Demiroğlu, Sanem'in peşinde dolaşmayacaksın eğer bir kez daha sizi kızlarımın etrafında görecek olursam babanla bu konuyu konuşacağım gerisini siz düşünün!" Poyraz iyice sinirlenmişti, gözleri dolmuş ve dudakları titriyordu. Çene kaslarını sıkarken öfkeli gözlerini babama dikti "Benim vazgeçmeye niyetim yok." Poyraz'ın bu sözleri yutkunmamı zorlamıştı. Babama nasıl da böyle bir söz söyleyebilmişti... Babam iyice gerilmişti evet. Allah'ım birazdan biri birini öldürecek diye aklım çıkıyordu. Babam kaşlarını havaya kaldırarak sırıttı ve ellerini cebine koydu "Sen bilirsin, ben uyarımı yaptım bir dahakine bu kadar yumuşak davranmam ve babanla konuşurum." Poyraz öfkeli adımlarla yanımızdan ayrılırken Barış'ta onun peşinden gitti.  Bende hızla eve doğru giderken annem seslendi "Sanem! Odana geç, telefonunu ver ve yat." ağlayarak attığım adımlarım boyunca kalbim acıyla doluyor, ruhum her geçen saniye parça parça oluyor gibiydi. İnsanın sevdiğiyle ayrı kalmak zorunda olması kaçıncı seviye? Soruyorum size ben ne yapacağım. Ağlasam ne değişecek, vazgeçmemem gerektiğini bilsem bunun için çabalasam ne değişecek! Hayatımı mahveden bir ailem var. Annemle ikimiz yaşarken asla böyle sorunlarımız yoktu bizim... Şimdi ne değişti de böyle oldular anlayamıyorum... Gerçekten anlayamıyorum. Sadece benim değil ablamın hayatını da mahvediyorlar! Ablam başından beri soğuk ve değişik huyları, tepkileri olan biriydi. Acaba onun bu hale gelmesinde babamın bir etkisi olabilir miydi? İhtimaller çoğalıyordu. Asıl şimdi ne yapacaktık!


Odaya gittiğimde ablam yatağın ucuna oturmuş ve buz gibi bakışlarıyla pencereden dışarıyı seyrediyordu. Yutkunurken annem birden kapıyı hızla çarptı ve odaya girdi "Telefonu ver! İnci sende." ablam başını ağır ağır anneme doğru çevirdi gözleri dolmuştu, her an ağlayacak gibiydi fakat ablam asla göz yaşı dökmüyordu... Göz altları mosmor olmuş ve kas katı kesilmiş ellerini sıkıca yumruk yapmıştı. Çok korkuyordum, yine bir şey olursa bu kez ablamı nasıl kendine getireceğiz diye çok korkuyordum! Ablam nedenini asla bilmediğim bir şekilde sadece Barış'ın sözleri ve hareketleriyle kendine geliyordu Allahın belası biri sayesinde! Ablam yataktan ağır ağır kalkarken annemin karşısına geçti ve dudaklarını araladı "Sen, benim hayatıma yeni girdin ben bu zamana kadar annesiz büyüdüm her şeyimi kendim yaptım. Düştüğümde tektim, başardığımda tektim, hayal kurarken tektim, mutluyken, ağlarken ben hep tektim. Şimdi karşıma geçip bana anne rolü yapamazsın hayatımda ki yerini bile sorgulayamazsın o yüzden Sanem'in annesi olabilirsin ama benim üzerimde hüküm kuramazsın şimdi beni rahat bırak benim yüküm bana yetiyor!" ablam esti gürledi resmen annem ablamın karşısında ayakta durmakta zorlanıyordu. Bir an dengesini kaybedince babam arkadan annemi destekledi ve ablama öfkeyle baktı "İnci haddini bil!" ablam bu kez babama doğru döndü ve haykırdı "Ben hep haddimi bildim baba! Beni sen bu hale getirdin, her şeyimi hayatımı mahfettin ben senin yüzünden bu haldeyim. İyi baba olmayı beceremedin evet, aç artık gözlerini. Artık o eski İnci yok baba, her lafınla boyun eğecek İnci yok! Bana yaptıklarını en iyi sen biliyorsun her gün bunun acısıyla nasıl yaşıyorsun ben anlayamıyorum ama bitti artık." ablam nefes nefese hepimizde gözlerini gezdirirken "Çekilin!" diye bağırdı ve odadan hızla çıktı evin kapısını açıp çıplak ayakları ve beyaz pijamalarıyla koşarak gitti. "Abla nereye!" diye pencereden bağırsam da asla aldırış etmeden çekip gitti. Babam elini omzuma koyduğunda sinirle elini itip gözlerine odaklandım "Allah'ım siz nasıl insanlar oldunuz ben anlamıyorum ablamın dedikleri gerçek mi baba? Ablama ne yaptın ya ne! Cidden bilmiyorum ama ablamın yanında olacağım asla beni bundan alı koyamayacaksınız!" diyerek hızla odadan çıkıyordum ki annem sertçe kolumdan kavradı. Sinirli bakışları beni iyice deli ederken işaret parmağını tehditkar bir tavırla salladı "Hiçbir yere gitmiyorsun!" masanın üstünde duran telefonu mu hızla alıp odadan çıktı ve kapıyı kitledi. Kapıya doğru koştuğumda öfkeyle kapıyı yumruklamaya başladım. "Bizi böyle mi cezalandıracaksın anne! Yeter ya yeter neden böyle davranıyorsun!" ağlayarak yere doğru dizlerimin üstüne çöktüm ve saçlarımı tutarak kafamı kapıya vurup bağıra bağıra ağlamaya devam ettim. Bu hiç adil değildi... Ablam kim bilir şuan nerede ve ne yapıyor. Ona neden böyle davranıyorlar biz ne yapacağız...


Yerden kalkıp pencereye doğru yöneldim Poyraz'ın perdesi çekili ve odasının ışığıda sönüktü. Ona ulaşmam gerekiyordu Barış'ın ablamı bulması gerekiyordu... Tek çarem buydu şuan. İçimden "Allah kahretsin" diye söylenirken ağlayan gözlerle penceremi açıp önüne oturdum ve Poyraz'ın pencereden beni görmesini bekledim... Esen rüzgar saçlarımı savurup yüzüme çarparken kulaklarım sızlamaya başlamıştı. Burnum hafiften kızarmış ve akmaya başlamıştı... Gözlerim yavaş yavaş kapanırken bir ışık yandı karşıdan, hemen doğrulup oraya odaklandım. Poyraz odasına girmişti ve ışığını açmıştı, ardından gölgesini gördüm. Telefonu eline almıştı... Daha sonra pencereye yaklaşıp perdesini hafifçe araladı ve beni gördü, bende elimle camı aç diye bir işaret yaptıktan sonra kaşları telaşla çatıldı. Camı açtığında kısık bir ses tonuyla derdimi anlatmaya çabaladım "Ablam evden gitti ve nereye gittiğini bilmiyorum" Poyraz eliyle sakin ol der gibi bir işaret yaptıktan sonra "Barış peşinden gitti" diyerek işaret etti. Ağzım bir karış açık kalırken derin bir nefes aldım şuan çok rahatlamıştım... Ablamı bulacağına adım gibi emindim sonuçta o ablamı benden daha iyi tanıyordu. Aslında canımı en çok yakan şeylerden biride buydu... Ablamı mahveden bir adamın her şeyini çok iyi biliyor olması, fakat benim onun hakkında hiçbir şey bilmiyor olmam... Umarım iyilerdir. Umarım Barış ablamı bulur... Kafamı sallayarak Poyraz'ı uzun uzun inceledim. O da bana çaresizlikle bakarken yüreğime bir acı saplandı... Onsuz olmak zorunda kalmak çok zor... İnsan neden sevdiğinden uzak tutulur ki.


Seviyorsan uzak durmalısın...


Nasıl bir cümle bu!


Nasıl bir eylem bu!


Aşk kavuşamamak olmamalı.


Kavuşamamaksa da zorla ayrılmamalı.


Birbiri için atan iki kalp


Ölümden öte koparılmamlı!


Hayat bu kadar zalim,


Eylemler bu kadar kötü


Olmamalı, olamamalı!


İçimden bu sözleri herkese haykırmak geçiyor ama şu dört duvar arasındayken ruhum sıkışıyor. Kaçmak istiyorum, gitmek ve mutlu olmak istiyorum sevdiğim adamla, sevdiklerimle! Baskı olmadan, zorlama olmadan... Poyraz'a sanki kurtar beni der gibi bakıyordum. O da beni çaresizce izliyordu işte.


İNCİ'NİN ANLATIMIYLA;


Evden çıktıktan sonra yalın ayak upuzun bir yolda koşmuşum, ayaklarıma küçük cam parçaları veya küçük küçük taşlar batmış, pijamalarımla sokaklardayım hiçbiri inanın umurumda değildi. Ağlayamıyordum ben yıllardır, yıllar sonra ilk kez Barış için ağlamıştım. Onun yaptıkları, yaşattıkları... Babamın bana yaptığı tonlarca şey. Hangi birini saysam, hangi birini anlatsam bilmiyorum ki kelimelerim yetmez bunlara ama şunu biliyorum artık susmayacağım ben o günlerden sonra çok farklı bir İnci olmuştum. Yıkılmazdım! Kimse yıkamıyordu beni. Kimseye aldırış etmiyor, kimseyi dinlemiyordum... Fakat bu son olanlar artık beni tüketiyordu. Dayanmak istemiyordum kendimi serbest bırakmak istiyordum... Koşar adımlarla koştuğum bu yol beni nefes nefese bırakmıştı. Birazcık olduğum yerde durdum ve nefesimi düzenlemeye çalıştım. Arkamdan gelen bir motor sesiyle kafamı hızla çevirdiğim sırada onu gördüm. Barış'ı... Buradaydı yanımda. Düşüncesi bile yüreğimi yakıp yıkmaya yetiyordu... Motorunu durdurup kaskını oldukça havalı bir şekilde çıkardı ve sapsarı olan kıvırcık saçlarını geriye doğru savurdu. Telaşla motordan inip belimden kavradı ve beni kendine doğru çekip başımı göğsüne yasladı. Ardından dudaklarını aralayıp sesi titrerken "Tutma İnci, ağla göz yaşı dök lütfen tutma kendini artık serbest bırak, bırak çünkü buna ihtiyacın var" bu sözlerle birlikte bir damla göz yaşı yanaklarımdan süzülüp aktı... Daha sonra kocaman yolun ortasında hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam ettim. Buna gerçekten de çok ihtiyacım vardı... Ve yine sevdiğim adamın kollarında ağlıyor, onun kollarında serbest bırakıyordum kendimi. Bu çaresizliğin kaçıncı seviyesiydi? Beni mahvetmiş bir adamın kollarında olmak, ona sığınmayı istemek ve ona deli gibi aşık olmak! Derin bir iç çekerken Barış kollarımdan tutup gözlerini gözlerime odakladı "Her zaman güçlü olmak zorunda değildin İnci, bunları şimdi sana söylemek benim haddim değil biliyorum ama dayanamıyorum seni öyle görmeye dayanamıyorum affet demeyeceğim çünkü affetmeyeceğini adım gibi biliyorum. Ama şunu gerçekten söylüyorum seni sevmekten asla vazgeçmedim! Ben vazgeçirildim İnci..." yutkunmakta güçlük çekerken birden ağlamam kesildi ve kaşlarım çatıldı "Kim, kim vazgeçirdi?" Barış'ın gözleri dolarken etrafa bakındı ve tekrardan gözlerimi yakaldı "Bak inan bana anlatacağım ama şimdi olmaz, şimdi sadece seni toparlamamız gerekiyor. Hadi gidiyoruz" dedi ve elimden tuttuğu gibi beni motora bindirdi. Kafama bir tane kask geçirdikten sonra üzerinde ki deri ceketi bana giydirip motora bindi. Elleriyle kollarımı tutup beline doladıktan sonra bir eliyle motoru diğer eliyle de ellerimi tutarak sürmeye başladı. Onun beline kollarımı dolamış ve başımı sırtına yaslamıştım. Yıllar sonra Barış'a bu denli samimi davranıyordum... Bu kalbimi ne kadar acıtsada değişik bir hisle kaplıyordu. Birkaç dakikanın ardından motoru lüks bir villanın bahçesine sürdü ve park etti. Motordan inip kafamda ki kaskı usulca çıkarıp eliyle yanaklarımı okşadı "Hadi gel..." bende motordan indikten sonra elimden sıkıca tutup villaya doğru ağır adımlarla sürükledi beni kapıyı tıklattığında kapıyı Volkan açtı, kapıda bizi görünce şaşkınlıkla bir bana birde Barış'a baktı "Noluyor lan." diye söylenirken Barış gözlerini devirip Volkanı kenara itti ve benimle birlikte içeri girdi. Volkan da kapıyı kapatıp yanımıza geldi "Ee gecenin bu saatinde neler oluyor anlat Barış?" Barış evi inceliyordu "Bize verebileceğin oda var sanıyorum." Volkan istediği cevabı alamayınca kaşlarını havaya kaldırıp dilini dudağının içinde gezdirmeye başladı "Yok kardeşim şimdi anlat." Barış dudaklarını umusamazca büktü "Sıkıntı yok koltukta kıvrılırız." Volkan sıkıntılı bir ifadeyle elini saçlarından geçirip Barış'a sinirle bakmaya başladı "Barış söyle artık lan neler oluyor ikinizde bok gibisiniz, ne halt ettiniz lan." Barış öfkeyle bağırdı "İnci iyi değildi bende onu alıp buraya geldim gidecek yeri yok, yerimiz yok bugünlük idare et!" Volkan derin bir iç çekti "Onu görebiliyoruz neyse siz geçin oturun ben sıcak bir kahve getireyim için kendinize gelin." Barış kafasını sallarken beni koltuğa oturttu ve üstümde ki deri ceketi usulca çıkarıp omzuna yasladı başımı. Eliyle kolumu sıvazlayarak kısık bir ses tonuyla "Üşüyor musun?" diye sordu "Yok şuan üşümüyorum teşekkür ederim." bunu dedikten sonra nefesimi birkaç saniye tutup gözlerimi on saniye kapattım. Bunu fark eden Barış kafasını olumsuzca sallayarak "Üşüyorsun kadın, üşüyorsun." dedi... Şok içinde gözlerimi kocaman açıp ona diktim. "Nasıl anlıyorsun be adam?" yüzünde oluşan küçük bir tebessüm içimi ısıtıyordu yavaş yavaş "Sözlerime karşılık verdiğin her tepki ezberimde, ezberimde kadın. İstesen de yalan söyleyerek beni başından salamazsın."


Nasıl gidiyoruz bakalım? Yavaş yavaş sona yaklaşıyoruz sizce bizleri nasıl bir son bekliyor olabilir?🤍


Loading...
0%