Yeni Üyelik
29.
Bölüm

29. Bölüm

@zeynep_813

Hepinize merhaba sevgili okurlarım uzun bir bölüm oldu farkındayım ama son bölüm. yazmak için ben çok çaba sarf ettim çünkü çok zor oldu benim için şimdiden iyi okumalar umarım beğenirsiniz (Yorum yapmayı unutmayın olur mu💖)


Not; Şarkı bittiğinde başa sarıp veya başka bir şarkıyla okumaya devam edebilirsiniz...


gözlerim yavaştan dolarken Volkan yanımıza gelerek bir kupa sıcak kahveyi bana uzatırken diğer kupayı da Barış'a uzattı ve karşımızda ki koltuğa geçip oturdu ellerini dizlerinin üstünde birleştirirken ikimizi de süzüp durdu. "Ee anlatmayı düşünüyor musunuz?"


Barış derin bir iç çekti, Volkan'a olanları anlatmayı istemediği belliydi.


"Off Volkan sorgulama işte senin için sıkıntı olacaksa gideriz." Volkan'ın kaşları çatıldı "Saçmalama Barış benim evim senin evin ama merak ettim." Barış sıkıntıyla elini başına koydu ve "Etme." diye söylendi... Volkan ise Barış'ın bu hallerini acınası bir ifadeyle izliyordu. Birden ayağa kalktı ve "Ben size yastık ve battaniye getireyim." diyerek yanımızdan ayrıldı. Barış'a döndüm yüzünü biraz inceledikten sonra dudaklarımı hafifçe araladım "Yarın sabah ne yapacağız peki?" sesim oldukça ince ve naif çıkmıştı. Barış bir an durup gözlerini gözlerime odakladı ve birkaç saniye susup öylece yüzümü inceledi. "Hiçbir şey yapamayacağız." şaşırmıştım, hiçbir şey yapamayacaksak şuan neden buradaydık ki... "Peki daha ne kadar burada kalmaya devam edeceğiz?" sıkıntılı bir nefes verdi ve gözlerini benden ayırdı "Gerekene kadar..." dudaklarımı bükerek anlıyorum der gibi bir hareketle cevap vermekle yetinmiştim. Ardından Volkan yanımıza geldi ve iki yastık, iki tane de battaniyeyi koltuğa fırlattı. "Hadi kalkında yatın uyuyun saat gecenin üçü." Barış onaylayarak başını salladı, yanımdan kalkıp koltukta ki yastığı düzeltip battaniyeyi de güzelce serdi daha sonra kafasını bana çevirip düz bir sesle "Hadi gel uyu artık yorgunsun baya." kafamı sallayarak karşıda ki koltuğa doğru ilerledim ve battaniyenin altına usulca yerleşip üzerime çektim. Barış ise tepemde dikilip sadece beni izliyordu... Sanki bir şey söyleyecekti veya yapacaktı ama çekiniyor gibiydi... Şuan yanıma oturup oturmaması gerektiği hakkında beyninin içinde savaş veriyor gibi bir hali vardı. Otur adam, sen hep yanımda dur... Öhöm öhöm tamam bunları istemiyorum değil mi? (DELİ GİBİ İSTİYORUM!) Her neyse...


"İyi geceler bir sorun olursa beni uyandır mutlaka." kafamı yine sallamakla yetinmiştim. Barış'ta karşı koltuğa geçip battaniyenin altına girdi ve yönünü bana doğru döndü. "İyi geceler..." dedim kısık bir ses tonuyla. O da küçük bir tebessüm etti fakat beni izlemeye devam ediyordu. Hiç kapatmıyordu gözlerini, kırpmıyordu bile. Utanç bedenimi alev almış yakarken yanaklarımın kızardığını hissediyordum... Sonra gözlerimi kapatan ben olmuştum ki Volkan geldi "Hadi iyi geceler size ışığı kapatıyorum." dedi ve gitti... Işıklar söndükten sonra Barış'a yeniden baktım sadece gözlerini görebiliyordum ve o da yetiyordu. Karanlıkta bile ruhumu aydınlatan okyanus mavisi gözleri içimi yakıp yıksa da kalbim aşığım diye bağırıyor, bedenim ise uyuşuyor bu adam beni deli ediyor. Beni deli eden de aşık olmak değil, ona aşık olmak. Gözlerine bakıp bakıp kitlenmek değil, o adamın gözlerine kitlenmek. Aşkla yanan bedenim değil de hep, hep o adamı hissedince ruhumu kaybetmem, kendimi bulamamam.


Gözlerimi kapattıktan sonra derin bir uykuya dalıyordum. Deliksiz uykumun ardından gözlerimin bir süre yandığını hissettim, ellerim karıncalanıyor, bacaklarım uyuşuyordu. Ellerimi zorlayarak gözlerime götürdüm ve gözlerimi ovuşturup yavaşça açmaya çalıştım. Gözlerimi açtığımda yattığım yerden doğrulmaya çalışınca yanımda ki sehpanın önüne oturmuş ve uyuyakalmış Barış'ı görünce gözlerimi kırpıştırıp derin bir iç çektim. Elimi dizlerinin üstünde duran koluna götürdüm ve onu hafifçe sarstım "Barış... Barış uyan." birden irkildi ve masmavi, kızarmış gözlerini üzerime dikti. "İnci..." dedi kısık bir sesle "İyi misin?" yutkunarak başımı salladım. "Neden burada uyudun?" sıkıntılı bir nefes verdi "Gece boyu öksürüp nefesini tuttun İnci, korktum." kaşlarım aniden çatıldı "Nefesimi mi tuttum?" diye vurgulamak istercesine sordum istemsizce başını salladı "Biliyorsun, nefesinin sesine kadar ezberimde her şeyin sadece korktum tek sebep bu..." ne deseydim bilmiyorum, beni böylesine bilen bir adam... Neyse ya neyse işte. "Anladım, nefesimi tutuğumu hissetmemiştim teşekkür ederim." dudaklarını hüzünle büzdü "Uyumaya devam etmek ister misin?" diye usulca sordu. Bense istemiyordum. "Hayır." diyerek kafamı balkona doğru çevirdim ve gökyüzüne baktım. "Biraz balkona çıkalım mı?" Barış'ın göz bebekleri irileşirken dudağının kenarı ise hafifçe kıvrıldı "Çıkalım..." koltuktan kalkıp yavaş adımlarla balkona yöneldim ve kapıya açtım. Rüzgar ılıktı, tenimi hafif bir esinti kaplarken tüylerim diken dikendi gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldığım sırada Barış'ın gözleri bendeydi bunu hissediyordum. Dudaklarını bir şey söylemek için araladı fakat sonra vazgeçti ve sustu, konuşmak için aldığı nefesten anlamıştım bende. Sonra ben dudaklarımı araladım "Ne demek istiyorsan tutma ve söyle, artık hissetmiyorum." bu sözlerim karşısında bu kez utanmıştı. Ellerini balkon demirlerine yaslayıp başını hafifçe öne eğdi ve yandan gözlerime odaklandı "Hissedemeyeceğin sözler söylemek bana zarar verir." kaşlarımı havaya kaldırıp bu sefer bende ellerimi demirlere yasladım ve başımı ona çevirdim "Hissettiğim zaman söylediklerin neden bana zarar verdi peki?" sustu, sadece boş boş yüzüme baktı ve sustu. Gözleri doluyordu evet görebiliyordum pişmandı biliyordum ama bunları düzeltmek için gerçeğe dair hiçbir şey söylemiyordu. Bunu yapamıyordu sebebi? Korkuyor muydu belki de, o savaşmayı değil ömür boyu kaybetmeyi tercih etmişti. Daha sonra bir mesaj geldi telefonuna, cebinden çıkarıp mesaja girdi ve tepkisiz bir şekilde telefonu geri cebine koydu. Yüzüme bile bakmadan "Hadi içeri girelim artık, yarın evine git İnci." dedi ve içeri girdi. Ne demek oluyordu bu? Ben o eve gidersem bir daha nasıl çıkacaktım ki! Hiçbir şey demedim şimdi ona bağırıp çağırsam asla anlamayacak ve susmaya devam edecekti. Bende susmayı, konuşmamayı tercih ettim.


1 HAFTA SONRA;


Ablam o gecenin sabahında eve gelmişti ve tamamen bitmiş bir haldeydi, Barış ise o günden sonra görünmedi ama Poyraz sürekli pencereden beni izliyor bende onu görünce onu izliyordum. Tam bir haftadır dışarı çıkmıyorduk ablam kendinde değilmiş gibi evdeki kimseyle konuşmuyordu. Benimle bile... Soru sorduğumda sadece başını sallıyor veya kaş göz işaretleri yapıyordu. Onun bu halleri beni her zaman ki gibi korkutuyor ve üzüyordu... Yine bir kahvaltı masasındayken annem oldukça ciddi ve kesin bir ses tonuyla "Biz birazdan yurtdışına gideceğiz babaanneniz ile ilgili bir durum var sizinde ev hapsiniz bitti ama o çocuklarla görüşmenizi istemiyorum onlar tehlikeli insanlar Sanem." ağzıma bir parça ekmek attım ve tek bir kelime bile söylemedim. "Ablamın hali ortada zaten bu halde kiminle görüşeceksek." diye söylendim o da çatalını öfkeyle tabağına bırakıp "Onu bu hale getirende o serseri çocuk değil mi? O yüzden iyiliğiniz için kendinizi korusanız iyi edersiniz." dedi ve babamla birlikte sofradan kalktı. İkiside kabanlarını giyip kapının önünde ki valizleri alıp çıktılar. Allahım insan bir hoşçakal der sarılır ben annemi tanıyamaz oldum ne yapacağım... Bende sofradan kalkıp ablamın yanına gittim. Beyaz pijamalarıyla makyaj masasına oturmuş aynadan kendine bakarak saçlarını tarıyordu, saçları öylesine güzledi ki upuzun, simsiyah... Ablam ruh gibi bembeyazdı ve sanki yaşayan ölü gibiydi hal ve hareketleri. Gözlerimi ablamdan alıp masaya çevirdim telefonum oradaydı... Tam bir hafta sonra telefonuma kavuşmuştum. Hemen telefonumu alıp cebime koydum ve yatağın kenarına oturup ablamı izlemeye devam ettim. "Abla... Annemler yurtdışına gittiler, ev hapsimiz bitti." tepki yok... "Dışarı çıkmak ister misin hem hava alırız." tepki yok. "Ee peki film izlesek, müzik dinleyelim ya da yüzelim evet uzun zamandır yüzmüyorduk." tepki yok, tepki yok, tepki yok! Gözlerim dolduğunda ablam tarağı usulca masaya bıraktı ve yatağın diğer ucuna geçip yorganın içine girdi sanırım uyumak istiyordu. "Peki iyi geceler ablacığım seni seviyorum tamam mı rüyanda beni gör olur mu?" yorganı iyice çekip burnunu çekti. Bu bir işaret miydi anlamamıştım ama onu yalnız bıraksam iyi olacaktı. Bende odadan çıkıp salona yöneldim ve telefondan Poyraz'ı aradım... İkinci aramada açılan telefonun ucunda sesi heyecanlı çıkmıştı "Sanem, iyisin değil mi?" yüzümde oluşan küçük bir tebessüm ruhumu hafifletmişti. "Alo, Sanem duyuyor musun orada mısın?" kendimi toparladım "E-evet duyuyorum iyiyim sen nasılsın?" derin bir iç çekti "Bıraktığın gibi. " ikimizde birbirimizi nasıl bıraktıysak öyleydik aslında. Ruhlarımız sadece birbirine bakan iki tane pencere arasında birbirine kavuşmayı bekliyordu... Sevdiğine uzak kalmak çok zormuş, onu severken ona yaklaşamamak daha da zormuş. "Ablan nasıl oldu iyi mi?" diye bir soru yöneltti şaşırmıştım doğrusu... Çünkü Poyraz ablamı pek sevmezdi. "Yani kimseyle konuşmadığını, gün boyu uyuyup yataktan çıkmadığını, akşam yemeklerini tek tük yediğini saymazsak iyi." derin bir iç çekti Poyraz telefonun ucundan. "İnci hep böyleydi, o çok zor toparlanmıştı fakat yine bu hale gelmesi beni de Barış'ı da üzdü." Barış'ın ismini duyduğum anda damarlarımda ki kan buz gibi oldu sanki, içim titremeye ve sinir beynimin tüm hücrelerine yayılmaya başladı. "Onun üzgün olduğunu düşünmüyorum Poyraz kusura bakma." diye kestirip attığımda sesi anlamıyorsun der gibiydi "Ah Sanem ah neyse bu akşam buluşsak olmaz mı?" kaşlarımı havaya kaldırıp dudaklarımı büzdüm ve birkaç saniye ablamın odasında gözlerimi gezdirdim. Onu yalnız bırakmayı istemiyordum... Ama Poyraz'ı da çok özlemiştim. Ben suskunluğumu sürdürürken Poyraz söze girdi "Hem Kerem'le Volkan'da gelecek biraz kafa dağıtacağız. Barış'ın durumu için bir araya gelecektik ama araya İnci'yi de katabiliriz." böyle dedikten sonra hemen kabul etmeliydim... "Tamam o zaman nerede buluşuyoruz?" sesi düz ve kalındı "Ben seni alacağım." dudaklarımı ıslatıp "Tamam o zaman şimdi kapatıyorum ablama bakayım." dedikten sonra o da onaylayarak telefonu kapattı. Ben yavaş adımlarla ablamın yanına gittiğim sırada çoktan uyumuş olduğunu gördüm. Göz altları şişmişti bile... Diyorum ya yaşayan ölü gibi diye, uyurken de tamamen ölü gibi işte. Korkuyor muyum? Deli gibi hemde ama elimden de bir şey gelmiyor, onunla konuşabilmek için her şeyi deniyorum fakat ablam asla tek kelime bile etmiyor. Bugün ablam için konuşacak olmak bana da iyi gelecek hem bir fikrim olacak ama Barış için bir şey diyemem sonuçta ablamın bu hale gelmesinde en büyük suç onun. Ondan nefret etsemde ablam aşık, ablam nereye etsede o çok aşık. Sonuç yine ablam deliler gibi aşık! Aşktan bıktım... Poyraz'dan asla her neyse... Akşam olana kadar odada oturup kitap okumuştum ve başımı kitaptan kaldırıp telefonuma baktım, saat yedi olmuştu... Kitabı kapatıp usulca masanın üzerine koydum ve ablama odaklandım. Hala uyuyor olması garip gibiydi ama değildi de çünkü bir hafta boyunca neredeyse her günü böyle geçiyordu, arada geceleri uyanıp su içiyor nefes alış verişlerini düzenliyor ve on'a kadar sayıp geri uyuyordu. Nedenini asla anlayamıyordum sanırım kendince bir terapi geliştirmişti. Ben ablamı incelerken titreşimde olan telefonum çalarken direkt açtım arayan Poyraz'dı. "Kapıdayım hadi gel." onaylayarak telefonu kapattım ve altımda ki pembe eşofmanı hiç çıkarmadan buz mavisi bulüzumu giyip beyaz hırkamı da üzerime geçirdim. Ablamın üzerini iyice örterek odadan çıkmadan önce ona küçük bir not yazıp masanın üstüne bıraktım. Odadan çıkarken hüzünümü bırakıp yüreğimi saran bir heyecan ve umut fırtınasına karşı iliklerime kadar hissettiğim her duyguyu peşimde sürüklüyordum. Evet mutsuzluk vardı içimde fakat uzun bir zamandan sonra Poyraz'ı görebilecek, ona dokunabilecek olmanın verdiği bir heyecan da vardı. Dış kapıyı açtığımda saçlarımı yüzüme doğru savuran hafif bir rüzgar beni karşılarken, siyah kot ceketinin ceplerine ellerini koyup yaslandığı motordan beni inceleyen bir Poyraz Demiroğlu'nun karşısında kalbimi de esir alıyordu rüzgar. Gözlerim yapcaz yavaş yanmaya başlarken ağlayacağımı anlayarak burnumu çektim ve koşarak Poyraz'ın boynuna atladım. Beni kucaklayıp kollarını belime doladığında nefesi titriyordu, saçlarımın ardından kafasını boynuma gömüp kokumu içine çekti ve uzun bir süre öylece kaldı. Ama her aldığı nefes titrekti, onun dokunuşları da beni titretirken ağlamamak elimde değildi. Gözümden akan bir damla yaş Poyraz'ın omzuna düşerken birden beni serbest bıraktı ve sanki anlamış gibi gözlerime baktı. Onun da hafiften kızarmıştı gözleri yanaklarımı acuçlarının içine alarak kalın ve kızarmış dudaklarını araladı "Sakın, sakın ağlama Sanem." burnumu çektim "A-ama çok özledim Poyraz." dediğimde başını hafifçe büküp gözlerimi uzun uzun inceledi. "Bende, bende çok özledim..." yüzüme hafif bir tebessüm yerleşirken "Sensiz olmak çok kötü hissettiriyormuş." dedikten sonra başımı göğsüne yasladı ve derin bir iç çekti. Kalbi ise deli gibi çarpıyordu, sesi kulaklarımda yankılanıyordu... "Senden vazgeçemem Sanem, vazgeçmem kim ne derse desin bunu yapmam çünkü bu hayatta güvendiğim tek kadınsın annemden sonra." derken "annemden sonra" kelimesine vurgu yapmıştı... Başımı kaldırıp gözlerine odaklandım sizcede gerçekten güvenilmesi gereken biri miydim ben? Poyraz'a karşı hiçbir yanlışım olmamış mıydı? Evet, evet hatırladınız o gece... Gizlice Poyraz'ların evine girip babasının kasasında ki parayı alıp Akın'a vermiştim. Ama zorla yapmıştım... Yinede ona karşı bir yanlış yapmıştım ve ben kesinlikle güvenilmesi gereken biri değildim ona karşı. O ise her şeyden habersiz masumca güveniyordu bana, çünkü seviyordu... Bende seviyordum, bende güveniyordum fakat o bana ihanet etmemişti... Poyraz'ın sözlerinin yoğunluğu üzerimde huzursuz edici bir baskı bırakıyordu kendimle ilgili. İçimde verdiğim savaşlar henüz bitmemiş daha da çoğalmaya yemin etmişti sanki. Ben ona sadece bakabilmekle yetinirken elimi tuttuğu gibi motora bindirdi beni ve kafama bir kask geçirdi. Son hız sürmeye başladığı motorun üzerinde kollarım Poyraz'ın belini sararken içimde ki sıkıntı hala geçmiyordu ve sonsuza dek geçmeyecekti biliyordum... Motoru lüks bir villanın bahçesine park etmişti ve oturduğu yerden hareketlenince kollarımı belinden çekip kaskımı çıkardım. Poyraz motordan indiğinde bakışlarını karşımızda duran lüks villaya çevirerek dağılmış saçlarını düzeltti ve kaskını motora bıraktı. Ardından gözleri beni bulduğunda "Hadi gel." diyerek yine elimden tuttu ve beni eve doğru peşinden götürdü. Kapıyı tıklattığı sırada kapıyı aniden açan Volkan'ı karşımda görünce bir an şaşırdım. Bu evin ona ait olabileceği bir ihtimaldi fakat Volkan daha serseri ruhlu biri olduğundan böyle bir evin onun olabileceği aklımı karıştırmıştı. Gerçi neden karıştırıyordu ki? Her serseri ruhlu ve yakışıklı erkeklerin içinden bir zenginlik akmıyor muydu? Yani sizi bilmem ama benim çevremde böyle çocuklar çok fazlaydı.


İçeriye girdiğimiz anda Poyraz direkt salona doğru yöneldi ve bu kezde Kerem'le Funda tam karşımdalardı. Neler oluyordu? Hadi Kerem'i anlarım da Funda ne alakaydı... Onu çok ama çok özlediğimi itiraf etmeliyim. Kaşlarım çatıldı "Funda?" dudaklarını hüzünle büzerken ellerini pantolonun ceplerinden çıkardı, nasıl hareket edeceğini şaşırmış bir halde sadece gözlerime bakıyordu. Bense koşarak boynuna sarıldım ve başımı omzuna gömdüm "Çok özledim seni..." diye söylenirken sesim boğuktu. O da beni daha sıkı sararak "Bende, bende seni çok özledim sana asla ulaşamadım civcivim annenden haberini aldım ama o kadar sinirliydi ki laf bile söyleyemedim özür dilerim Sanem..." haksız olmadığı halde bile üzüntüsünden dolayı özür diliyordu. Funda böyleydi işte haksız da olsa özür dilerdi. Bu yanını sevmiyordum aslında çünkü kendini çok ezdirirdi... Birden kendimi geri çektim ve omuzlarını tutup sert bir ifadeyle "Sakın bir daha haklıyken özür dileme Funda biliyorsun bu sana zarar verir." sesim uyarıcı çıkmıştı. O da onaylayarak kafasını salladığında gözlerimi Kerem'e çevirdim. Funda'yı işaret ederek "Sen mi getirdin?" diye sordum. O ise gayet rahat bir tavırla ellerini ceplerine koydu ve derin bir iç çekti "Valla pekte öyle olmadı sanki hı Fıstık?" diyerek Funda'ya imalı bir şekilde göz devirdiğinde Funda başını utanarak yere eğdi. Neler olduğunu anlayamıyordum "Şu şifreli konuşmalarınızı bırakıp anlatır mısınız?" Kerem ofladı "Poyraz bazı konuları konuşmamız için beni aradığında sizin mahallede ki telefoncudan kendime bir kılıf seçiyordum, kılıfı seçtikten sonra dükkandan çıktım ve motoruma biniyordum aaa bir de baktım ki Funda Hanım dibimde bitti." gözlerimi Funda'ya devirdiğim sırada öfkeyle Kerem'e bakıyordu. "Konuştuklarımızı duyunca seninde gelip gelmeyeceğini sordu bende sanane dedim sonra biraz atıştık falan gelecek dediğim sırada kafayı yedi mahallenin ortasında salak salak hareketler yapmaya başladı." dediği sırada Funda araya girdi "Sensin salak ayrıca hiç kibar biri değilsin." Kerem tek kaşını kaldırıp Funda'yı küçümser bir ifadeyle baştan aşağı süzdükten sonra "Kibar kelimesi senin için emri vaki bir tavırla hazırlanmanı ve anneni ikna etmek için saatlerce uğraşıp beni otuz beş dakika boyunca kapının önünde bekletmeyi ifade ediyorsa ben gayet kibar bir adamım." Funda'nın dudakları yediği lafın ardından aralanırken bu kez ortamda derin bir sessizlik hakim olmuştu, bense araya girip sessizliği bozmaya niyetliydim. "Her neyse ee sonra buraya geldiniz yani?" Kerem gözlerini bana çevirdi "Zorla da olsa getirdim arkadaşını." onaylayarak başımı sallarken Funda'nın yanına geçip koltuğa oturdum. Poyraz'da benim yanıma oturup kolunu omzuma uzattı ve başımı göğsüne yasladı. Volkan da karşımda ki koltukta dizlerinin üstünde ellerini birleştirirken oldukça düşünceli gibiydi "Barış'ın nereye gittiğini bilmiyoruz ama bitik, eski hallerine dönmesi işimize gelmez." dediğinde öfkeyle araya girdim "Ablamda aynı durumda hemde yıllardır onu ne yapacağız Volkan?" kaşları çatıldı ve gözlerini asla ayırmadan beni izledi. "İkisi de birbirine çok aşıktı ve sonuç ikisinide mahvetti." dedi Kerem... Funda araya girdi "Onlar hala aşıklar..." Funda'nın bu sözleri her birimizi derin düşüncelere sokarken hepimizde bu üzerini örtmeye çalıştığımız gerçekten kaçamayacaktık. Gerçekten de öyleydi... Funda bile ablamı birkaç ay önce tanımış olmasına rağmen bunu anladıysa durum gerçek de böyleydi. Poyraz bakışlarını yerden kaldırmadan düz bir ses tonuyla "Onu bunu bilmiyorum ama ikisininde psikolojisi asla iyi değil, ne olacağımız belli de değil." dedi ve gözlerini bana çevirdi... Bilinmezlikle beraber çaresizlik taşıyan gözleri içimi yakıyordu "Ve vazgeçmek hiç benlik bir hareket değildir, sevdim mi tam severim tutuğum eli de teslimi olduğum yüreğe de ne ihanet edecek kalbim ne de terk edecek ruhum var." Kerem ve Volkan şok içinde Poyraz'a odaklanmış kısık bir ses tonuyla "Ooo" demişlerdi. Bende şaşırmıştım ama hoşuma da gitmişti... Poyraz'ı çok seviyorum, fazla seviyorum! Onun bu sözlerine karşı hiçbir şey söylemedim sadece boynuna sımsıkı sarıldım ve kokusunu içime çektim. O da aynı şekilde karşılık verdikten sonra Volkan söz aldı "Barış illa ki gelecek bence şuan birbirlerinden uzak kalmaları daha iyi, Barış'ın yokluğu bizi geri plana atacak fakat kendini toparlaması ve yeniden bir Barış olarak dönmesi şart." dudaklarımı hayranlıkla büzüp başımı Volkan'a çevirdim "Vay be Volkan, seninde duyguların varmış." küçümser bir ifadeye bürünerek sırıttı. "Ee bizde de var bir şeyler sandığın kadar duygusuz ve ruhsuz bir adam değilim Sanem." sadece gözlerimi devirmiştim... Funda araya girdi "Taylan'ın ayarladığı partiye gidecek miyiz?" şaşırtmıştım, ne partisinden bahsediyordu. "Taylan'ın parti davetini aklından çıkaramamışsın sanırım." dedi Kerem imalı bir şekilde. Funda ise gözlerini kısarak Kerem'e odaklandı "Merakımdan sordum." Kerem sırıtıyordu ve bu halleri Funda'yı daha çok sinir ediyordu. "Valla gitsek bile senin orada olma ihtimalinin olduğunu düşünmüyorum fıstık." sesi uyarıcı çıkmıştı. Funda gözlerini devirdiği sırada Kerem hala sırıtmaya devam ediyordu "O zaman bu ihtimali düşünmeye ne dersin?" Kerem bu kez ciddileşti ve kaşlarını çatıp Funda'ya odaklanmıştı. İkisinin arasına oturup ortamın gerginliğini azaltmaya çabaladım "Ne partisinden bahsediyorsunuz?" Volkan cevapladı "Taylan kendi evinde bir parti verecek yakın bir zamanda bizi de davet etmişti ama bu olaylardan çok çok önceydi şimdi Barış'ın olmadığını da bilmiyor yurtdışında yarın gelecek ve ne yapsak bilmiyoruz." Kerem düz bir sesle "Gideceğiz mecbur hem belki Barış gelir oraya. Sever böyle şeyleri biliyorsunuz..." Poyraz da Kerem'e katılıyordu. Benim elimden tutup kısık bir ses tonuyla kulağıma fısıldadı "Bak Sanem, gelmek istemezsen seni anlarım ablanın yanında olmak isteyebilirsin." haklıydı ablamın yanında olmalıydım ama ne yapacaktım bilemiyordum da... Off kafam yine karışıktı. "Bunu sonra konuşuruz o zaman." diyerek konuyu kapattırmaya çalıştım ve Poyraz'da hiç üstelemedi. Bu da beni rahatlatmıştı... Bir böyle sohbete daldığımız sırada saatin epey bir geç olduğunu fark edememiştik bile. Ben mutfağa gidip sürahide ki suyu bir bardağa boşaltırken telefonuma gelen bildirim sesiyle sürahiyi olduğu yere geri bırakıp gelen bildirimi inceledim. Gözlerim kocaman açıldığı sırada telefonda gördüğüm fotoğraf elimi ayağımı titretiyor bedenimi kasıyordu. Mesaj Akından'dı ve fotoğrafta ablamın odasındaydı ablam uyuyor muydu yoksa ona bir şey mi yapmıştı anlayamıyordum, ellerim titrerken mesaj yazmaya çalıştım "Ne yapıyorsun orada Allah'ın cezası ablamdan ne istiyorsun?!" bu mesajıma sadece kahkaha atan bir emoji göndermişti "Yarınki partide sana sürprizlerim var gelmeni istiyorum buzlar kraliçesi" elimi kalbime götürüp sakinleşmeye çalışırken Funda yanıma geldi "Sanem iyi misin?" ona cevao bile vermemiştim, ama telefondaki mesajları görünce korkuyla elini ağzına götürüp bir iki adım geri çekildi. "Ne diyorsun geri zekalı ne sürprizi!" hala kahkaha atan emojiler göndermeye devam ediyordu "Sabret biraz ama eğer gelmezsen ablanı bir daha uyandıramazsın duydun mu? Hele ki o çok aşık olduğun Poyrazcığına bir şey belli edersen sonun olur!" yutkunmaya çalıştığım sırada Funda'yla göz göze geldik. İkimizde şuan ne yapacağımıza dair birbirimize çaresiz bakışlar atıyorduk... Telefonumu kapatıp cebime koyduğumda bu kez gözlerimi Poyraz'a çevirdim, güliyordu... Volkan ve Kerem'le birlikte basketbol maçlarından konuşup duruyorlar, motor yarışlarında ki taktiklerinden bahsediyorlardı. Arada sırada da Barış ile olan motor anılarını anlatıyorlardı... O partide neler olacak, Akın'ın bahsettiği o sürpriz ne gerçekten çok merak ediyorum ama korkuyorum da. Gitmezsem daha kötü şeyler olacak ki olur, Akın bunu daha önce nasıl yaptıysa ablama da yapabilir. Tek bir çarem vardı ya gidecektim ya gidecektim! Funda kollarını belime dolarken başını omzuma yasladı. "Ne yapacağız Sanem?" gözlerimi kapatıp kendime gelmeye çalıştım "Gideceğiz Funda gideceğiz." Funda başını kaldırıp korkuyla gözlerime bakarken Poyraz bize seslendi "Hey, hadi gelin artık." hepsi tebessüm ediyordu... Kerem Funda'ya bakarak dalga geçiyordu "Hadi ama fıstık yine bekletiyor musun beni." Funda ve ben tepksizdik. Ama onlara belli etmemek için de elimizden geleni yapacaktık elbette...


O gece Poyraz beni eve bıraktıktan sonra ablama korkuyla yaklaşmıştım fakat neyse ki uyuyordu sadece... İçim çok rahatlamıştı ama sabah olduğunda ablam öksürerek uyandı. Yataktan hızla doğrulup ablamı tuttum "Abla iyi misin?" kolunda ki elimi sıkıca kavrayarak gözlerini yumdu ve derin bir nefes aldı. Gözlerini tekrardan açtıktan sonra masmavi yorgun gözleri beni buldu, gözleriyle anlatıyordu neler anlatmak istiyorsa... Gözlerini iki defa kırpıştırdıktan sonra elime hafifçe dokundu ve saçlarımı okşamaya başladı. "Çok korktum abla... Dün gece bir şeyler oldu mu?" dediğimde bu kez başını hafifçe bükerek kaşlarını sorarcasına çattı. Demek ki Akın'ın geldiğini anlamamıştı... Şükrediyordum doğrusu. "İyi bari sevindim, benim bu gece Poyraz'la gitmem gerekiyor çok geç kalmam." gözlerini bir kere yumdu ve derin bir iç çekip yatağın içine girdi yorganını iyice üstüne çekip yine uyumaya çalıştı. Neyse ki partiden haberi olmayacaktı... Telefonumu masanın üzerinden alıp Poyraz'a mesaj attım. "Saat kaçta gideceğiz?" Anında görmüştü mesajımı... "Saat altıda hazır ol sarı civciv." yüzümde küçük bir gülümseme yer alsa da içim hala buruktu, yüreğimi sıkıştıran o bilinmezlik sonumun ne olacağı konusunda beni kahrediyordu. Düşünmeden duramıyordum ve bu beni daha da mahvediyordu... Bütün gün boyunca telefonumdan müzik dinleyip film izlemiştim. Ablam da bu sırada hala uyuyordu, sadece iki kere lavobaya gitmiş ve geri uyumuştu... Bende yavaş yavaş hazırlanmak için yataktan kalkıp dolabıma yöneldim. Askıda duran diz kapaklarımın üstünde altı kaparık ve düşük omuzlu pudra pembesi elbisemi çıkarıp aynada kendime tuttum ve uzun uzun inceledim. Sonra aynada ki yansımasını gördüğüm ablama kaydı gözlerim... Onu bırakmayı hiç istemiyordum ama buna da mecburdum. Elbiseyi giydikten hemen sonra beyaz ve bağcıklı olan stelettolarımı giyip iplerini sırasıyla bacaklarıma doladım ve doğruldum. Saçlarımı düzleştirip pembe bir parlatıcıyla makyajımı sonlandırdıktan sonra zincirli beyaz çantamı da alıp odadan çıktım. Kapıdan dışarı adımımı atarken Poyraz'ı görmemle birlikte olduğum yerde durup nefesimi düzenlemeye çalıştım, oldukça karizmatik olmuştu. Altına siyah beyaz desenleri olan bir kot, üzerinede beyaz bir kot ceket giymiş saçlarının dağınık durmasına izin vermiş ve yine siyah beya air force bir ayakkabı giymişti. Koluna taktığı siyah saatin ekranı gözüme çarpıyor, boynunda ki zincir her harketinde damarlarının üzerinden kayıyor... Tamamiyle kusursuz, tamamiyle harika. Yanıma gelip gülümsedi ve boynuma bir öpücük kondurdu. Yutkunmalarım ardı ardına sıralanırken bedenim uyuşuyordu "Çok güzelsin Sanem." gülümsedim "Sende..." kaşlarını çatıp dudaklarını büzdü "Bende mi güzelim?" diye vurguladı Allah'ım ben az önce Poyraz'a güzel mi dedim, dedim valla. Elimi başıma vurarak "Özür dilerim bir an boşluğuma geldi yani çok karizmatiksin." dediğimde utanarak dudaklarımı ıssırırken Poyraz baş parmağını dudaklarıma götürdü ve yumuşak dokunuşlarla dudaklarımda gezdirdi "Senin bu boşluğa düşmelerinin hayranıyım Sanem Baysal ama bana düşmeni tercih ederim." yine klişe laflarından birini söylemeyi de ihmal etmiyordu beyefendi gözlerimi devirdim "Her söylediğimden kendine bir pay çıkaracaksın değil mi?" hoşuna gitmişti, sırıttı. "Her söylediğinden değil bana söylediğin her şeyden kendime pay çıkaracağım sarı civciv." diyerek göz kırptı ve motora doğru ilerledi, bende onu takip edip yavaşça motora bindim. Poyraz kaskını kafasına geçirirken beni baştan aşağı süzmeyi de ihmal etmiyordu ve bir anda kaskı kafasına takmaktan vazgeçip bana iğrenircesine bakmaya başladı "Elbisenin bu kadar kısa olduğunu fark edememiştim." ona eski kafada kalmış yetmişlik dedelerin ettiği lafları benimsemiş biri gibi bir bakış attım "Allah Allah nasılda fark edemediniz sabahtan beri bakıp duruyorsun şimdi mi laf ediyorsun?" geçiştirmeye çalıştı "Fark edemedim işte ayrıca haksız da değilim hani?" saçlarımı geriye savurup onu takmadığımı belli etmeye çalışıyordum "Farkındaydın sadece diğer insanların farkındalığını fark etmemesini istedin ama yapacak bir şey yok hadi gidelim geç kalıyoruz." lafı koymuştum ama değil mi? Poyraz sürekli kendini haklı çıkaramayacaktı buna izin vermeyecektim. Kaşları havada burnunu çekerek kaskını taktığı gibi motora bindi ve bir ara gaz verdi, son hız gidiyorduk çünkü sinirlenmişti... Poyraz sinirliyken motora yüklendi mi ondan uzak durun aksi takdirde hastanelik olabilirsiniz. Taylan'ın evinin bahçesine geldiğimiz dakikalarda evden gelen son ses müzik sesleri insana güzel bir his veriyordu. Evin arkasından yansıyan parti ışıkları harika görünüyordu... Poyraz'la birlikte motordan inip kasklarımızı bıraktık ve Taylan'ın evine doğru ilerledik. Bahçenin arkasına dolandığımızda herkes ama herkes oradaydı... Motor yarışlarının yapıldığı arazide hangi yüzler varsa hepsi yine buradaydı. Biz Poyraz'la etrafa bakarken Taylan, Kerem ve Funda yanımıza geldiler. Funda sanırım yine Kerem'le birlikte gelmişti. Aslında Kerem'i seviyordum ama Funda'yla aralarında ki ilişkiyi anlayamıyordum. Funda çok güzeldi... Üzerine giydiği turuncu ve oldukça kısa ince askılı bir elbise tenini ortaya çıkarmış, altında ki önü açık şeffaf topuklularla adeta zarifliğin temsiliydi. Saçlarını hafif maşayla kabartmış kahküllerini ön plana çıkarmıştı. Taylan hepimizi karşıladıktan sonra partiye yeni gelenleri de karşılamak için yanımızdan ayrıldığında Funda'nın yanına geçip kolunu tuttum ve kimseye belli etmeden kısık bir sesle fısıldadım "Sen Kerem'le mi geldin yine?" diye sorduğum sırada Kerem kaşlarını çatmış bizi dinlemeye çalışıyordu ki hemen masumca sırıttım, daha sonra sırıtışımı yüzümden silip tekrardan Funda'ya odaklandım. "Evet, ama sonra konuşalım çok ısrar etti Sanem ben isteyerek gitmedim bu kez." dedi bakışlarımı Kerem'e çevirdiğimde elleri cebinde bizi izliyor ve egosundan asla ödün vermiyordu. "Neyse tamam o zaman çok fazla yaklaşmasına izin verme olur mu?" başını onaylayarak salladı ve "Merak etme sen ne yapmam gerektiğini biliyorum, hem bu kız boşuna mı o kadar ilişki kitapları okudu" diyerek kendini övmeye başladı. Haklıydı da Funda çok kitap okurdu ve hep bu tarz konulara yoğunlaşırdı... Erkekler konusunda onu uyarmak benim haddime olamazdı. Kerem yanıma gelip kulağıma fısıldadı "Funda'yı almama izinin var mı Sanem?" yüzünde ki ifade hiçte samimi değildi gözlerim kocaman açıldığında koluna sertçe vurdum "Bir daha Funda'yı alıp eve gitmekle ilgili bir cümle daha kurarsan seni gebertirim Kerem!" acıyla inledi "Ya ne evi kızım, sen evle kafayı bozmuşsun içecek almaktan bahsediyordum." gözlerimi imalı bir şekilde kısarken onun doğru söyleyip söylemediğini düşünürken devam etti "Poyraz seni hiç eve atmadı herhalde o yüzden söylenip duruyo-" dediği sırada cümleyi tamamlamasına izin vermeden elimle Ağzını kapatıp susmasını sağladım "Sussana gerizekalı saçma sapan şeyler söyleme öyle bir şey yok, sil aklından!" gülüyordu pislik. Elin hala ağzını kapatırken kolunu çimdikledim bu kez acıyla inleyerek "Aaa tomom borok" diye söylendi. Elimi ağzından yavaşça çektiğimde Funda'nın yanına gidip içecek almak için sıraya girdiler. Bende saçlarımı düzeltip onları izliyordum ta ki Alev cadısını Poyraz'ın yanında görene dek...gözlerim öfkeyle onları izlerken bedenim yanıyordu, sinir bütün iliklerime kadar işliyordu ve kendimi kasmaya başlıyordum. Belimde hissettiğim bir dokunuş beni ürpertirken kısık bir sesle kulağıma fısıltılar yayılıyordu "Poyraz'a aşık olduğunu bilmesem seni asla kaçırmazdım." kafamı aniden çevirirken Volkan'ın yanımda dikilmesi ve beni takmadan Poyraz'la Alev'i izlemesi az önce duyduklarımı hazmetmemi sağlarken bakışlarını bana çevirdi ve sırıtmaya devam etti ben şok içinde ona bakakalmıştım ve duymamış gibi konuyu değiştirmeye çalıştım. "Sence ne konuşuyorlar?" bir kahkaha patlattı "Konuyu değişitrmeni sevdim." dediğinde ellerimi birleştirip duruşumu dikleştirdim ve "Böyle bir şey olmazdı Poyraz olmasaydı bile." sesim kesin, net ve vurgulayıcıydı. Volkan hayranlıkla beni izlerken "Zor bir kızsın, sinir bozucu bir kızsın ama imkansız değilsin Sanem o yüzden susuyorum." gözlerimi devirerek artık tamamen Poyraz ve Alev'e odaklamıştım kendimi. Anıl'da ortalıklarda görünmüyordu... Yoksa sürprizi partinin sonuna mı saklıyordu. Ne sürpriziydi bu çok korkuyordum... Poyraz bir an kaşlarını çatarak bana baktı, uzun uzun beni inceledikten sonra Alev'e döndü ve onu başından salmak istercesine konuşmaya devam etti. Volkan birden aklına bir şey gelmiş gibi "Has!" dedikten sonra bana döndü ve yumruk yaptığı elini ağzına götürüp donakaldı karşımda. "Ne oldu lan, ne geldi aklına?!" diye merakla sorduğumda cevap vermedi. Kolumdan tutup beni evin içine sürüklerken etrafını kolaçan ediyordu. "Volkan ne oldu ne geldi aklına korkutma beni!" diye söyleniyordum ama asla umurunda değildi. Beni lavobaya sürükledikten sonra kapıyı kapatıp sessiz bir şekilde konuşmaya başladı. "Akın şerefsizi bir haltlar yedi, ve Alev'le iş birliği yapmıyorlarsa motorumu satayım!" kaşlarımı çatıp söylediklerini anlamaya çalışıyordum "Ee yani öyleyse bile ne olmuş?" Volkan kaşlarını kaldırıp bana sinirle bağırdı "Yani birazdan olacaklara kendini hazırlarsan iyi edersin. Daha önce onlar için yaptığın bir şeyi bugün Poyraz öğrenirse bitersin!" gözlerim dolduğu sırada yutkunmakta da zorluk çekiyordum. Volkan bana tepkisiz bir şekilde bakmayı sürdürken lavobonun kapısı hızla açıldı ve Kerem telaşla nefes nefeseydi "Oğlum bittik lan biz, Sanem bittin Sanem Akın götü her şeyi anlatacak Poyraz deliye dönecek!" gözümden akan bir damla yaşı elimin tersiyle silerken sesim titreye titreye konuşmaya çalıştım. "Size her şey için teşekkür ederim ne olursa olsun sizin asla bir suçunuz yoktu. Zaten bu saatten sonra Poyraz sizi değil beni yakar." diyerek lavobodan çıktım ve hızlı adımlarla bahçeye çıktım. Bahçe çıkar çıkmaz karşımda gördüğüm dev ekranda kendimi görünce kalbim yerinden çıkacak gibiydi... Akın... Poyraz'ın babasının kasasında ki parayı ona götürken beni kayda almış ve şuan hepsini izletmeye başlamıştı. Herkes her şeyi görmüş, Poyraz her şeyi öğrenmişti. Akın'a baktığımda bir zafer kazanmışcasına gülerken Alev'de aynı edayla ekrana bakıyordu. Poyraz ise... Öfkeli bakışlarını ekrandan ayırıp bana odakladı. Şuan o kadar sinirliydi ki... Ellerini sıkıca yumruk yapmış, gözlerini ekrana öylesine odaklamış ki boynunda ki damarlar yine seğiriyor gözleri kızarıyor ve ağlamamak için zor duruyordu. Dudakları titrerken Poyraz çok korkunç görünüyordu... Onu bu hale getirip şuan bu ortamda olduğum için kendimden utanıyordum, elimden gelse şimdi kendimi öldürürüm. Video bittikten sonra Akın derin bir sessizlik eşliğinde videoyu kapatıp ellerini alaycı bir şekilde çırptı "Evet gösterimiz bu kadardı izlediğiniz için teşekkür ederiz." diyerek insanların önünde selam verdi ve yanıma geldi, sırıtarak beni izlerken ona olan bakışlarım öfke doluydu şimdi boğazını sıkıp öldürmek istiyordum onu. Kolumdan kavradığında gözlerimi sıkıca kapatarak kendimi sakinleştirmeye çalıştım. "Bak sürprizimi beğendin mi buzlar kraliçesi." dedi ve kolumu iyice sıkmaya başladı. "Sana benimle uğraşmanın, bana karşı gelmenin elbet bir karşılığı olacak demiştim. Şimdi sen düşün!" kolumu bıraktığı sırada acısını bile hissedemiyordum göz yaşları içinde Poyraz'ın dudakları arasından çıkacak kelimeleri bekliyordum ama o tek kelime bile etmiyordu. Video bittikten sonra nefes alış verişlerini düzenleyip bağırdı "Hepiniz siktirin gidin!" herkes birden dağılmaya başladı. Yanımdan korkuyla geçip giden insanları bile fark edemiyordum artık. Ortamda sadece Kerem, Funda, Volkan, Taylan, Akın, Alev ve ben kalmıştık. Alev öfkeyle Poyraz'a bir şeyler ispatlamak istercesine "Bak gördün değil mi bana tercih ettiğin sürtü-" demesine kalmadan Poyraz sözünü kesti "Kes! Kes duymak istemiyorum defol." Alev şaşırtmıştı, böyle bir tepki kendisine karşı beklemiyordu. Bu kez Akın araya girdi... "Neden tek bir kelime dahi edemiyor çünkü evet benimle iş birliği yaptı." ve bana dönerek gözlerini kocaman açıp imalı imalı vurguladı "Yani sana ihanet etti!" bu sözlerden sonra başımı eğip elimle yüzümü kapatırken Volkan Akın'a bir kafa attı, Akın'ın yere düştüğünü hissettmiştim fakat ellerim hala yüzümü kapatmaya devam ediyordu. "Çık git lan bu evden!" diye Akın'a bağıran Volkan, Alev'in de kolundan tutarak evden çıkardı. Akın ise yerden ağır ağır kalkarak sırıtmaya devam ediyordu "Bu iş burada bitmedi şimdi gidiyorum ama geri geleceğim Poyraz Demiroğlu!" Akın da bu sözlerini ardı ardına sıraladıktan sonra yanımızdan uzaklaştı. Artık sadece biz kalmıştık... Poyraz öfkeyle nerede ne varsa devirip yıkmaya başladı. Onun bu halleri hepimizi telaşlandırırken söylenmeye başladı "Ya sen bunu bana nasıl yaptın, ben hayatımda bir tek sana güvenmiştim! Tek sana lan, Allah seni de kahretsin." üzerimde doğru hızla gelip kolumdan sıkıca kavradı "Konuş!" diye bağırdı. Gözlerimi sıkıca kapatmıştım, korkuyordum çünkü söylediğim her sözde daha çok mahfedecektim onu... "Lan konuş, niye!" gözlerinin içine bakmaya çalıştım, bu çok zordu... "Poyraz sana yemin ederim ben bilerek hiçbir şey yapmadım bunun senin iyiliğin için olduğunu söyle-" lafımı kesti "Lan aklın yok muydu, Akın'dan bana ne hayır gelir Sanem!" dedi ve kolumu daha çok sıktı. "Babamla iş birliği yaptın, belkide anmemin de kardeşiminde yerini biliyorsun ve söylemiyorsun bunu benden nasıl saklarsın Sanem!" söyleyecek tek bir sözüm, kendimi savunacak halim yoktu çünkü sonuna kadar haklıydı... Ben ona bir yanlış yapmıştım bir kere. Benden cevap alamadığında iyice sinirlenip beni birden serbest bıraktı ve ittirdi. ben hızla yere düşerken Poyraz üzerime geliyordu ki Kerem'le Volkan önüme geçti. Volkan, Poyraz'ın omuzlarından ittirip onu geri çekilmesi için zorlardı "Geri bas Poyraz, her şeyi yap ama el kaldırma!" Poyraz Volkan'a bir yumruk geçirdiğinde Volkan'ın yüzü yana doğru sarsılmıştı. "Lan sus birde şunu mu koruyacaksınız bana! İstediğimi yaparım." Kerem'i de önümden çektikten sonra korkuyla elimi başımla kapattım. Önümde diz çöktüğü sırada ellerimi başımdan çekip gözlerine odaklandım, elleri yara bere içinde kanıyor, gözlerinden alevler fışkırıyordu. Bütün vücudu kas katı kesilmiş her an her şeyi yapabilirim diyordu, Poyraz yıkım nasıl olur şimdi onu gösteriyordu, bana bu yüzünü daha öncesinde göstermişti fakat bu... Bu yıkım benim yıkımım değil, onun yıkımıydı. Ben onu ilk kez böyle hissettim, ilk kez bu kadar canımı yaktı... "Bana yaptığın bu hatayı ömrüm boyunca unutmayacağım ve ben yaşadığım sürece her gün seni öldürmediğim için şükredeceksin Sanem, bitti! Seninle iyi olmuş birini, seninle kötü yapmayı da becerdin ya..." dedi ve devamını getirmeden ayağa kalktı, bana iğrenircesine bakıyordu. Daha ne kadar utanabilirdim bilmiyorum... "Seninle kaybettiğim zamanımdan utanıyorum bundan sonra "Keşke seninle hiç tanışmasaydım" diyeceksin!" dedi ve öfkeli adımlarla bahçeden ayrıldı. Ben ağlamaktan kahrolmuş bir durumdayken Funda beni kaldırmaya çabalıyordu fakat asla kalkamıyordum. En son kendimi toparlamaya çalışırken Poyraz'ın peşinden gitmek için adım attığımda Volkan kolumdan tuttu "Dur kendini öldürtmek mi istiyorsun, şimdi peşinden gitme." yalvaran gözlerle Volkan'a baktım "Volkan lütfen bana engel olmayın bırak ne olursa olsun onu kaybedemem." Kerem tam bir şey söyleyecekti ki Volkan eliyle sussturdu "Tamam ama çok dikkatli ol Poyraz'ın şuan ne yapacağı belli olmaz." başımı istemeden salladım ve koşarak Poyraz'ın peşinden gittim. Ama tabii ki kaçırmıştım, motoruna binip hızla uzaklaştı. Motora öyle bir yüklenmişti ki o ses hala kulaklarımdaydı... Ona bu şekilde yetişmem imkansızdı. En son tek çare motora binip gitmek olacaktı ama ben motoru nasıl kullanacaktım. Yapacaktım başka türlü onu yakalayamazdım, bu saatte taksinin de gelmesini bekleyemezdim. Hemen önümde duran kime ait olduğunu bilmediğim motora binip kaskı kafama takıyordum ki Volkan koşarak yanıma geldi ve bana engel oldu "Hop, hop, hop nereye sen kullanmayı bilmiyorsun." oflayarak bağırdım "Volkan kes, öğret şunu Poyraz'ı yakalamam lazım!" ellerini beline koyarak dalga geçti "Bak ya öğret deyince öğreniliyor muymuş?" kendimi tutamayıp koluna bir tane geçirdim "Ya sen götürürsün ya da ben kendim binerim!" hiç düşünmeden belimden tuttuğu gibi beni motorun üstünden indirdi ve arka koltuğa oturttu kendiside ön koltuğa geçip elinde ki kaskı kafama taktı. Kollarımıda sıkıca beline dolayıp son gaz yüklendi motora... Tabii ki Poyraz'ı gözden kaçırmıştık fakat ağaçlıkların dibinde motorunu gördüğümüzde ikimizde motoru park edip hızla motordan indik ve ormanlık alanın içine daldık. Volkan bir ses duyduğunda bende başka bir ses duymuştum ve o yöne doğru ilerledim. İkimizde ayrılmış, Poyraz'a dair küçük bir iz bulabilme umuduyla adımlarımızı atmaya başlamıştık. Etraf oldukça karanlıktı ama çok tanıdık bir orman gibi geliyordu burası bana. Sanki daha önce gelmiş gibiydim... Ağaçların arasından geçip çalılıkları elimle ittikten sonra Poyraz'ı görmemle olduğum yerde kalakaldım. Burası benim için yaptığı buz pistiydi... Ve Poyraz tam şuanda o buz pistinin ortasında dikiliyordu. Ağır adımlarla ona doğru yanaştım ve durup "Poyraz!" diye seslendim. Beni duymuştu bunu biliyordum ama kafasını çevirip bakmadı... Niye baksaydı ki zaten. Sonra yanına gidip tekrar seslendim "Poyraz..." biraz daha yakınlaştıktan sonra ani bir hareket yaptı ve bana doğru döndü. Ben olduğum yerde sıçrarken gözleri kanlıydı! Evet gerçekten kanlıydı... "Neden geldin!" konuşmaya çalışıyordum ama gözlerinin o hali zorlaştırıyordu beni. "G-gözlerin..." diye söylenirken üzerimde doğru gelip omuzlarımdan sıkıca kavradı "Neden geldin lan neden daha ne var bilmediğim daha ne kadar yakabilirsin canımı!" gözlerine bakmadan düz bir sesle "Canını yakmak için gelmedim Poyraz..." diyebilmiştim. Kelimler dudaklarımın arasından zorla çıkıyordu... "Öyle mi, o zaman bekle şimdi ben senin canını yakacağım." sesi kalın ve kısık çıkmıştı. Korku damarlarımda hızla yayılırken telaşlı bakışlarım üzerindeydi. Yerde duran benzin dolu kutuyu alıp buz pistinin üzerinde dökmeye başladı. Aman Allah'ım yakacaktı burayı! Onu durdurmam gerekiyordu ama nasıl? Ellerini tutup yalvaran gözlerle ona baktım "Poyraz yalvarırım yapma, bak yaptıklarımın telafisi olamaz biliyorum ama burayı sen yaptın ne olur yapma!" elini hızla elimden çekti ve bana çaresizce bakmaya çalıştı "Evet burayı ben yaptım ama senin için yaptım! Allah belamı verseydi de yapmasaydım. Seninle geçirdiğim her saniyeme lanet ediyorum git buradan Sanem defol!" göz yaşlarım birer birer yanaklarımdan süzülürken Poyraz cebinden çıkardığı çakmakla yakmaya hazırlanıyordu "Poyraz lütfen yapma lütfen, ben sana ihanet etmedim onlarla iş birliği yapmadım o parayı bilerek isteyerek almadım tehdit ediliyo-" sözümü öfkeyle kesti "O zaman gelip bana anlatacaktın Sanem, kes konuştukça batıyorsun." dedi ve elinde ki çakmağı yakıp hiç düşünmeden yere fırlattı. Yer aniden alev alırken dizlerimi tutamıyordum kendimi ayakta tutamıyordum. Yere yığıldığım an Poyraz'da yanımdan geçip gidiyordu. Birden olduğu yerde durdu ve başını bana çevirmeden konuştu "Umarım burada ölmezsin çünkü seninle işim daha bitmedi!" bu nasıl bir sözdü ki. İnsan aşığım dediği kız için ihanetine karşılık her lafı söyleyebilirdi ama bu... Ölüm son şeydi ve Poyraz bunu benim için isteyecek kadar nefret mi ediyordu benden. Tamam her şeye razıydım ama ölmemi isteyecek kadar mı iğrenç bir insandım ben... Alevlerin ortasında öylece yanan pisti ve ağaçları seyrediyordum. Çaresizce... Ayağa da kalkamıyordum ki istemiyordum da. Daha önce beni ölümden kurtaran adam şimdi beni ölüme terk edecek kadar nefret doluydu. Bedenim yavaş yavaş kendini bırakıyordu... Biri bana sesleniyordu ama kim olduğu bile umrumda değildi, sadece burada kalıp yanan ağaçları ve pisti izliyordum. Alevler yavaş yavaş etrafımı sararken biri geldi yanıma ve bedenimi kucaklayıp kollarının arasına aldı. Beni alevlerin içinden uzaklaştırıp ormandan çıkardı ve yol üzerinde ki bir ağacın dibine oturttu. Ben hala şok içindeydim tabii gözlerim sadece tek bir noktaya odaklanmıştı ve etrafım simsiyahtı. Hiçbir şeyi tam olarak kestiremiyordum... Volkan benim omuzlarımdan tutup hızla sarstıktan sonra "Kendine gel artık!" diye bağırdı. Ben ağlayan gözlerimle ona bakarken telaşla nefes nefese beni kendime getirmeye çalışıyordu. O an ki refleksimle boynuna sıkıca sarıldım ve ağlamaya devam ettim "Ben hiçbir şeyi bilerek yapmadım Volkan yemin ederim." o da belimden kavradı beni ve eliniyle sırtımı sıvazlamaya başladı "Biliyorum Sanem biliyorum ama Poyraz bu..." burnumu çektim ve Volkan'ın gözlerine odaklandım. "Beni bir daha asla affetmeyecek..." dudaklarını çaresizce büzdü ve derin bir iç çekti. "Belki de... Ama sen üzülmeyi asla hak etmiyorsun Sanem, kendine yapma bunu. Poyraz çok zordur ama o seni çok sevdi bilmiyorum illa ki geri döner." başımı olumsuzca sallamakla yetinmiştim. Volkan'da beni daha fazla üzmemek için elimden tutup ayağa kaldırmaya çalıştı. "Hadi seni eve bırakayım dinlen, kafanı toparla biraz." hiçbir şey demeden usulca motora bindim, Volkan da bindikten sonra oradan ayrıldık ve evime getirdi beni. Yine tek kelime bile etmeden motordan indiğimde ağır ağır atıyordum adımlarımı, anahtarımı kapıya taktım ve yavaşça çevirdim. Volkan da gözlerini acıyla bana dikti "Ne zaman istersen arayabilirsin unutma, çok dikkat et kendine Sanem." başımı onaylayarak salladıktan sonra kısık bir sesle "Teşekkür ederim" dedim ve içeriye girip kapıyı kapattım. Koşarak odaya girdiğimde ablam yatağın içinde masum masum oturuyordu beni görünce gözleri korkuyla büyürken yorganı açıp yataktan çıktı bende koşarak ona sımsıkı sarıldım. Hiçbir şey söylemeden... Ablamın kolları beni sarmamıştı, sanırım hala şoktaydı. Ben ağlaya ağlaya ablamın kollarından süzülüp yere yığılırken ablam telaşla boynumdan destekledi beni. "Abla, bitti Poyraz her şeyi öğrendi, Akın'ı beni tehditle yaptırdığı her şeyi öğrendi abla." ben ona yakınırken ablamın gözleri öfkeyle doldu. Beni yerden kaldırıp kolumdan tuttuğu gibi banyoya sürükledi. Beni sıcak suyun altına sokup saçlarımdan akan suları süzdü, daha sonra eliyle sırtımı köpükledi ve saçımı şampuanladı. Saçlarımdan akıp giden köpükleri izlerken konuşmaya çalıştım "Sen nasıl dayandın abla, Nasıl dayanıyorsun?" gözlerini hüzünle yumdu ve dudaklarını birbirine bastırdı. Ne sen sor ne ben anlatayım der gibiydi adeta... "Haklısın abla ama Barış Poyraz kadar kötü biri değil." kaşlarını havaya kaldırıp başını hafifçe yana büktü. "Yani daha ne kadar kötü olabilirler, diyorum ama aklım almıyor." ablam beni güzelce yıkadı ve daha sonra başıma bir havlu sarıp banyodan çıkardı üzerime giymem için birkaç parça kıyafet alıp yatağın üstüne bıraktı. Ben giyinene kadar beni bekledi durdu. Giyindikten sonrada yatağın ucuna oturmam için kaş göz işareti yaparken masanın üzerinde ki tarağı eline aldı. Ben otururken yavaş yavaş saçlarımı taramaya başladı... Dokunuşları öyle yumuşak ve naifti ki, beni incitmemek, canımı acıtmamak için her şeyi yapıyordu. Ben bugünden sonra anladım ki bu hayatta benim canımı yakmayan tek kişi ablammış. Annem yaktı, sevdiğim adam yaktı ama ablam... O her zaman beni düştüğüm yerden kaldırmaya çalıştı (hayatıma girdiği günden beri tabii) ama olsun abla işte... Saçlarımı taradıktan sonra kurutma makinesinin kablosunu fişe takıp bu kezde saçlarımı güzelce kurutmaya başladı. Bana hayranlıkla bakıyordu... Aynadan görüyordum yansımasını, gözleri parlıyor gibiydi ama üzgündü de. Ablamın ruh hali her an değişebiliyordu... Saçlarımı da kuruttuktan sonra yatağın içine girmem için yorganı çekerken yatağın içine girdikten sonra yorganı üzerime çekti ve baş ucuma oturup saçlarımı okşadı. Uzun bir süre beni inceledikten sonra kendisi de yatağın içine girip uyumaya çalıştı. Yaşadığım facianın ardından iki gün geçmişti ve iki gündür odamdan dışarı çıkmamıştım tıpkı ablam gibi. Funda'yla ara sıra konuşup hasret gideriyorduk tabii ama Poyraz'a dair hiçbir şey yoktu hayatımda. Sanki Bu iki gün hayatımdan bir yıl çalınmış gibi geçmişti sanırım artık bütün günlerim böyle geçemeye devam edecekti. Ve o buzların tanrısı, Ateşle yanıp kül olmaya yas tutmuş adam için yok olmuştu... Yataktan doğrulup Poyraz'ın odasını gören penceremin ucuna oturup son ses bir müzik açtım ve defterimi elime aldım. Değişik değişik çizgiler çizen kalemimi bir an duraksayıp sıkıca kavradım ve aklımdan, içimden, kalbimden ne dökülüyorsa kağıda aktarmaya başladım.


Yoğun bir kar akşamı


Ruhların buz gibi olduğu,


Kalplerin dondurulmuş izleriyle


Kalıplaşmış bir hayat.


Adım atılmayan bir gecede


Sana gelmek istiyorum


Gelmemem gerekirken!


Yanımda seni istiyorum


Haddim olmadan!


Ateşle oynuyorum belki ama


Sen o olduğun için,


Hayatlarımız birbirinden bağımsızken


Kalplerimiz donukken


Birlikte kavrulmayı istemek?


İmkansızı çağırmak gibi


Zıt kutuplar her zaman,


Birbirini çekmez.


Eğer öyle olsaydı...


Beni bırakamazdın, kıyamazdın


~P


Ona söyleyecek çok fazla şeyim vardı ama hiçbirini söyleyebilecek cesaretim yoktu... Çünkü haksız olan bendim, ondan her şeyi gizleyen bendim, onu ihanete uğratan bendim! Lanet olsun ki bendim! Onu hala deli gibi seviyorum ama bu onun için bir anlam ifade etmiyor. Edemez ki güvenemez bana... Çok haklı da. Kendimi bütün gün suçlayıp lanet ettikten sonra uyumakla geçiyor saatlerim. Defteri kapatıp bir kenara fırlatırken Poyraz'ın odasında bir hareketlenme oldu, beni görür korkusuyla penceremin altına iyice eğilip sığındım. Neyse ki görmemişti... Ceketini giyip telefonunu camın önünde ki sehpadan aldığı gibi odadan çıktı. Nereye gidiyordu acaba... Yine nelerin peşindeydi kim bilir? Belki de bana düzenleyeceği hain planlarını hazırlamaya gidiyordu ben beklerim. O gözden kaybolduğunda bende penceremi kapatıp içeri geçtim. Odadan çıkıp mutfağa yöneldiğim sırada telefonuma gelen bildirim sesi beni oldukça şaşırtmıştı çünkü bilinmeyen bir numaradandı... İçeriğine tıkladım ve bir ses kaydı çıktı karşıma, hemen açmıştım tabii ses kaydında aynen şöyle diyordu; "O seni benim sevdiğim gibi sevemez demiştim sana, hem bir anda beni silip ona nasıl güvendin anlayamıyorum Poyraz." ses kaydı Alev'e aitti ve devam ediyordu "Kes Alev bunları duymak için gelmedim buraya Sanem defteri kapandı ve bir daha asla açılmayacak..." duraksadı ve "Hem haklısın seni bir anda silmek yanlış bir seçimdi, yarın benden haber bekle." daha fazla dinleyemeden ses kaydını kapattım ve elimi ağzıma götürüp hıçkırıklarımın arasında ağlamaya çalıştım. Sonra bir mesaj daha geldi "Attığım konuma gel her şeyi orada anlayacaksın." demişti. Yutkunmalarım sıralanırken ağlamamı durdurmaya çalışıyordum. Bu nasıl bir oyundu böyle anlayamıyordum... Öfkeyle üzerime kabanımı geçirip evden çıktım. Alev'in attığı konum biraz uzak olduğundan bir taksi çağırdım ve hemen oraya gittim. Hesap soracaktım Alev bunu çoktan hak etmişti hatta elimden bir kaza çıkmaması için dua ediyordum. Ablama bir mesaj çekip beni merak etmemesi için haber verdim. Yaklaşık yirmi dakikanın sonunda Alev'in evine gelmiştim. Kocaman üç tane sitenin olduğu bir yerdi konumda A blok 3.kat yazısını okuyunca direkt oraya yöneldim. Üçüncü kat dört numara... Kapıyı tıklatacak cesaretim vardı ama çok gerilmiştim, sinirliydim de onu mahfedecektim. Kapıyı tıklattım fakat açan olmadı daha sonra tekrardan tıklattım ama açan yine olmadı, bu kez tekrar tıklatmak için elimi kaldırmıştım ki anında açılan kapı kalbimi buz gibi sarmıştı... Gözlerim dolarken ellerim kas katı kesilmişti, hareketlerim ağırlaşmış duygularım yoğunlaşmıştı. Poyraz karşımda üstü çıplak bir halde durup dilini ağzının içinde gezdirirken dudaklarını ıslattı ve bakışlarında ki tepkisizlik, o soğukluk her şeyin bitmiş olduğunun tam anlamıyla kanıtıydı işte. Onu bu halde görmek bana her saniye acı verirken Alev arkadan üzerindeki kısacık beyaz bir gömlekle tam karşımda dikilmişti. Alev bana bakarak alayla sırıtırken Poyraz'ın bakışları tamamen tepkisiz ve soğuktu. Dudaklarımı aralayıp gözlerimi sıkıca yumdum, daha sonra kendimi toparlayarak gözlerimi tekrardan açtım "Beni buraya bu manzarayı görmem için çağırdın değil mi?" Alev derin bir iç çekti ve laubali bir şekilde ağzını yaya yaya konuşmaya başladı "Yani olabilir." o kadar iğrençlerdi ki şuan kör olmayı yeğelerdim. Bakışlarımı Poyraz'a çevirdim ona küçümseyerek bakmayı sürdürüyordum... "Bana söylediğin her şey de haklıydın ama ben bu yaptığını hak etmemiştim. Gerçi bunların senin için bir önemi yok sen sadece eğlenebileceğin kızların peşinde koşan biriydin ama beni kendine aşık etmeyi ve sana inanmamı nasıl becerdin? Beni nasıl o kızlardan ayrı tuttun." alayla sırıttı "Sen beni kendine aşık edip babam ve Akın şerefsiziyle nasıl iş birliği yapıp kendine inandırmayı başardıysan bende öyle yaptım Sanem." dedi be kollarını iki yana açarak gözlerimin tam içine odaklandı "Ben buyum, hep böyleydim." başımı kabul etmek istemiyormuşcasına salladım "Sen bu değilsin Poyraz ayrıca arkandan iş birliği yapan ben değil arkanda ki kız." yine sırıttı "O zaman neden şuan senin yanında değilim, neden onunla birlikteyim, neden sana değil de ona inandım!" göz yaşlarımı tutamazken anlamsızca başımı büktüm "Ne demek oluyor bunlar?" diye çaresizce bir soru sorduğumda oflayarak cevap verdi "Çünkü sana hiç aşık olmadım." bu sözler kalbimi delip geçerken gözlerimin önü kararmaya başlamıştı "Yalan söylüyorsun! Onca yaşadıklarımız yalan değil Poyraz beni affetmemek için yapıy-" lafımı kesti "Kes! Ve defol git artık kendini bu kadar umursama ben yokum bundan sonra, bu dediklerimi sana nasıl kanıtlayacağımı çok yakında anlayacaksın." dedi ve sustu onca şeyden sonra nasıl böyle konuşabiliyordu anlayamıyordum... Alev hala sırıtırken utançtan yerin dibine giriyordum, bana değilde ona nasıl inanır aklım almıyordu ya bunu nasıl yapabilir! Ben sendeleyerek merdivenleri birer birer inerken kapı çat diye kapatıldı yüzüme. Kendimi toparlamam gerekiyordu evet ama bu çok zordu. Artık Poyraz bana ne yapsa canımı yakamazdı, şu gördüğüm tablo beni tamamen yıkan tek şey olmuştu. Poyraz'ın direkt Alev'e gitmesi, yokluğumu onunla doldurmaya çalışması ve bunu başarmış olması çok acı vericiydi. Dışarı çıktığımda başımdan ayaklarıma kadar süzülen yağmura asla aldırış etmiyordum. Sadece ağır adımlarla yürüyordum yolda. İnsanlar koşarak yağmurdan ıslanmamak için bakkallara sığınırken, şemsiye açarlarken ben yağmurdan korunmak için hiçbir eylemde bulunmuyordum, o kadar çok yanıyordu ki içim yağmur bana iyi geliyordu şuan... Yürüdüğüm yolda kafama doğru uzatılan bir şemsiye kafamı o yöne çevirirken gözlerimin kararmasıyla sendelememe sebep oluyordu beni tutan şemsiyeli gölgeyi seçmek zordu. Sonrasını hatırlamıyorum... Gözlerimi açtığımda hastanedeydim. "Sonunda uyanabildin." dedi bir ses, başımı çevirdiğim sırada Volkan'ı gördüm. Kollarını göğsünde birleştirmiş beni izliyordu. "Kaç saattir buradayım?" diye sordum o da kolunda ki saate bakıp düşünüyormuş gibi "Hımm iki saat." dedi şaka herhalde, iki saat boyunca uyanmamış olabilir miydim gerçekten... Allah'ım durumum hiç iyiye gitmiyordu. Her geçen gün daha da berbat bir Sanem oluyordum. "Off ablam meraktan ölmüştür." bilmiyorum derk gibi büzdü dudaklarını. Daha sonra kendime gelince hastaneden ayrıldık ve eve geldik. Volkan bu aralar sürekli yanımda oluyor bana yardım ediyordu. "Beni getirdiğin için teşekkür ederim Volkan" ellerini cebine koyarak başını önüne eğdi ve usulca salladı "Sadece haline üzülüyorum hak etmiyorsun." gözlerimi gözlerinde gezdirdim "Bunu bir tek sen anlıyorsun sanırım." Küçük bir tebessüm yer aldı yüzünde sonra "Hadi hadi çok bekleme dışarıda daha fazla hasta olmanı istemem, sonra sokaklardan topluyoruz seni" diyerek göz kırptı bende gözlerimi devirdim "Hadi ordan be Allah Allah." ikimizde gülümsedikten sonra o motoruna bende evime girdim, sanırım bu sıralar ilk kez gülümsemiştim. Koşar adımlarla odaya gittiğimde ablam pencereden beni izliyor olmalı ki ben odaya girince koşarak boynuma sarıldı gözleri korktum diyordu "Merak etme abla Volkan yanımdaydı..." gözlerini rahatladım dercesine kapattıktan sonra ellerimi kollarımı tutup sağlammıyım diye kontrol etmeye başladı. Onu rahatlatmak için geçiştirmeye başladım "İyiyim abla sorun yok hadi gel." dedim ve yatağa oturdum... Çok yorgundum, halsizdim, bitkindim uyumak istiyordum kısacası hatta bir daha hiç uyanmamak. Dileğim buydu


Bir daha asla uyanmamak!


İKİ HAFTA SONRA;


Her şeyin ardından koskoca iki hafta geçmişti. Ablam tabii ki hala konuşmuyordu ama annemler eve gelmişlerdi... Bende bu iki hafta boyunca dışarıya adımımı atmamıştım birazdan Funda bize gelecekti. Onunla ara sıra böyle görüşmeyi ihmal etmiyorduk hem o beni çok merak ediyordu bende onu çok özlüyordum... Annemler eve gelmişlerdi ama hala aynılardı. Birden kapı çaldığında koşarak kapıyı açmaya gittim Funda gelmişti "Hoş geldin hadi gel." Funda gülümseyerek "Hoş buldum iyisin değil mi?" diye sordu bende "İyiyim, iyi olacağım..." dediğimde annem dururmu hemen yanımıza geldi ve Funda'yı karşıladı. Daha sonra düz bir sesle "Size bir haberim var bu akşam Kenan Bey'in yemekli bir davetine gideceğiz, Sanem ablana da haber ver o da gelecek itiraz istemiyorum." çok güzel ya bundan neden şimdi haberimiz oluyordu acaba... İki hafta sonra Poyraz'ı görmeye hiçte hazır değildim hemde. Off ne yapacaktım ben! "Anne bunu neden şimdi haber veriyorsun ben gelmek istemiyorum, ablamın da geleceğini sanmıyorum." annem öfkeli bakışlarını üzerimde gezdirdi "Tek bir söz söyledim ve bitti Sanem ablana da haber ver orada sadece biz değil ortaklarımızın da aileleri ve çocukları olacak." aman ne önemli bir şey... Oflayarak Funda'yla birlikte odaya gittik ablam yatağın içinde kitap okuyordu direkt söze girdim "Annem akşam Davete gideceğimizi söyledi, Kenan Bey düzenliyormuş." dedim vurgularcasına ablamda ben gelmem dercesine omuz silkti. "Senin gelmek istemeyeceğini biliyorum abla ama annem kesin kararlı, kadın illa gideceğiz diyor bütün ortakların aileleri ve çocukları orada olacakmış." gözlerini devirerek elinde ki kitabı yüzüne vurdu ve istemsizce başını salladı "Gidiyor muyuz?" diye sordum o da gözlerini devirdi ve başını salladı. Fund'ya döndüm "Funda sende gel bizi yalnız bırakma." elini omzuma koydu "Gelirim tabii." dedi... Akşam olana kadar Funda'yla birlikte müzik dinlemiş ve Funda'nın annesinin el işlerine yardımcı olmuştuk, örgü yapmayı öğrenmiştim kafamı dağıtmak çok iyi gelmişti. Bir ara gözlerim Poyraz'ın penceresine kaydığında perdenin ardında üstüne giydiği siyah gömleğin yakalarını düzeltirken gördüm. Sonra belinden saran iki kol, Alev'in de orada olduğunu gösteriyordu. İkisi birlikte aynanın karşısında hazırlanırken onları izlemek ızdırap gibi geliyordu. Pencerenin perdesini hızla çeken ablama odaklandığım sırada kaşlarını çatmış parmağını tehditkarca sallıyordu dudaklarımı çaresizce büzerken "Tamam abla özür dilerim." dedim ve Funda'ya döndüm. Ablam da önünde ki kitaba odaklanmıştı... Yavaş yavaş akşam olurken hazırlanmamız gerekiyordu. Asla istemeyerek giyiyordum üzerimdekileri annemin zoruyla. Çünkü ne gitmeye hevesim ne de Poyraz'la, Alev'i o halde görmeye niyetim vardı. Ablamda isteksizdi üzerine sarı ince askıları olan altı hafif kabarık çiçekli bir elbise altına da çiçekli stelettolarını giymiş ve saçlarını da öylesine bir at kuyruğu yapmıştı. Bende üzerime kısa bir saks mavisi ince askılı şifon bir elbise altına da yine aynı renk bir steletto giyip saçlarımı at kuyruğu yapmıştım. Funda zaten beyaz kalın askılı bulüzü ve siyah deri eteğinin altına siyah çizmeleriyle gelecekti. Hepimiz hazırlandıktan sonra evden çıktık. Annem bizi tembihlemeyi unutmamıştı tabii "aman dikkat edin, oturmanıza, kalkmanıza. Kendinizi ağırdan alın güler yüzlü olun" ve buna benzer bir sürü öğüt. Neyse ki hiçbirini takmıyorduk, dinliyorduk, uyguluyorduk fakat annemi dinlemiyormuş gibi yapıyorduk çünkü hala ona kırgındık. Davet yerine vardığımızda arabadan inip kocaman mekanda gözlerimi gezdirmeye başladım onların karşısında durmaya hiç hazır değildim. Ama Kerem ve Volkan'ın da orada olacağını bildiğimden içim biraz daha rahattı, en azından onlar bana inanıyorlardı. Hep birlikte içeriye girdikten sonra bütün masalar doluydu, bizde kendimize ayrılmış olan masaya geçtik ve oturduk. Gözlerim Poyraz'ı gördüğünde Alev'in yanında gelen misafirleri karşılıyordu... Biz geldiğimizde bize bakmamıştı. Derin bir iç çektikten sonra Funda elimi tuttu "Sakin ol Sanem." gözlerimi onaylayarak kırpıştırdıktan sonra küçük bir tebessüm ettim. Tam o sırada Poyraz'la göz göze geldiğimizde nefretle bakıyordu bana. İçinde ki nefrette, gözlerinde ki öfkedd asla dinmeyecekti! Volkan birden arkamdan gelip çıplak olan omuzlarıma dokundu ve kulağıma fısıldadı "Biraz gelir misin?" kafamı ona çevirip kaşlarımı çattım ve sandalyemi geriye itip onu takip ettim. Annemler gittiğimi bile fark etmemişlerdi. Kenan Bey'le konuşmaktan beni görmemişlerdi... Volkan beni teras gibi bir yere götürdükten sonra telaşla "Bu daveti Kenan düzenlemedi Sanem." dedi bende merakla "Ne, kim düzenledi?" diye sorgularken derin bir iç çekti "Poyraz düzenlemiş bizimde bilmediğimiz bir işler çeviriyor bu ara bize de bir şey belli etmiyor." ofladım "Benim yüzümden sizede güveni kalmadı." Bilmiyorum der gibi büzdü dudaklarını ama öyleydi. Hepsi yine benim suçumdu... Funda hızla terasın kapısının önünde görününce telaşla bize seslendi "Sanem, Volkan koşun çok kötü şeyler oluyor Poyraz çıldırdı!" Volkan içinde "Hassiktir!" diyerek terastan koşar adımlarla aşağı indiğinde bende onun peşinden gittim. Poyraz aşağıda sahneye çıkmış eline de bir mikrofon almış ve herkesi toplamıştı. Merakla bizde kalabalığa karşırken gözleri beni buldu ve eliyle beni işaret etti "Ah evet çok beklediğim misafirlerimizde geldiğine göre başlayabiliriz." diyerek Alev'e işaret verdi ve karşımızda ki projeksiyonda benim videom açıldı aniden. Ben şok içinde ellerimle ağzımı kapatırken sendelemiştim Funda ve Ablam beni tutarken gözlerimden akan yaşlar dinmek bilmiyordu ve Poyraz'da beni izleyerek bu hallerimden keyif alırcasına sırıtmaya devam ediyordu. Video bittikten sonra herkes şok içinde bana bakıyor ve hakkımda söyleniyordu, annem ve babam ise onları hiç söylemiyorum bıraksanız şuraya yığılacaklardı. Poyraz aniden videoyu kapatıp herkesin susmasını sağladı ve bana küçümseyerek baktı, daha sonra eliyle beni işaret etti "Ve aşık olduğum kadın... Babamla iş birliği yapıp benim hayatımı mahfeden tek kadın, güvenip ihanete uğradığım biri." bu sözleri beni iyice yıpratırken durmak nedir bilmiyordu... Daha sonra duyulan polis sirenleri kulaklarımızı doldururken herkes neler olduğunu anlamaya çalışıyordu, Poyraz sahneden inip ağır adımlarla yanıma geldi ve kulağıma fısıldadı "Seni hiçbir zaman sevmedim Sanem, aşık olmak benim kitabımda yok hele ki senin gibi saf ve suçlu bir kadına aşık olmak kendini bu masala çok kaptırmışsın ama seni denemek güzeldi, işlerime çok yardımcı oldun." benden uzaklaştığı sırada dudakları titriyor ve gözleri de kızarıyordu... Burnunu çekerek duruşunu dikleştirdi "Suça ortaklık etmekten seni tutukluyorum Sanem Baysal!" dedi... Bunu Poyraz dedi. Kaşlarım aniden çatılırken ceketinin cebinden çıkardığı polis cüzdanını tam karşımda açıp gözümün içine sokmak istercesine tuttu. Herkes şaşkındı, Volkan ve Kerem bile şaşkındı... Polisler Kenan Demiroğlunu tutuklarken Kenan Demiroğlu, Poyraz'a tehditler savurmaya devam ediyordu. Poyraz ise polisten aldığı bir kelepçeyle ellerimi bağlarken ona hala şok içinde bakıyordum. Poyraz'ın bir polis olma olasığlı nasıl olurdu aklım almıyordu...


Evet sevgili okurlarım bir kurgumuz daha wattpad'de son buldu bu hikayemiz buraya kadar bizimle bu yolda olduğunuz, ve olmaya da devam ettiğiniz için her birinize teşekkür ediyorum. Yorumlarınız çok değerli sizleri seviyorum, sağlıkla kalın❄


Loading...
0%