Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@zeynep_813

Hepinize selamlar sevgili okurlarım... Geceniz çok çok güzel olsun🤍


Hele ki konu Alevse...” dedi vurgularcasına. Belki de haklıydı Poyraz çok sessiz kaldı ve bu işin sonu hiç iyiye gitmeyecekti. Aferin bana yine başıma bir bela almayı başarmıştım ama bu kez Poyraz Demiroğlu belası. Tam bir yıkımın vakası... Akın yanımızdan giderken bizde Funda’yla birlikte pistten ayrıldık. Funda bacağını tutarak yürüyordu yolda.


“Funda iyi değilsen akşam...” dediğimde sözümü kesti aniden. “Hayır Sanem geleceğim sorun yok.” Dedi ve devam etti “Üzülme artık iyiyim çok acımıyor hadi git sende oyalanmadan.” Diyerek gülümsedi... Bende sıkıca sarıldım ona ve eve girmesini izledim. O girdikten sonra kendi evime doğru yürümeye başladım elimdeki patenlerimle... Bir elim eteğimin cebindeyken düşüncelerim yine aklımı bulandırmaya başlamıştı bile... Poyraz’dan korkuyordum evet ama Alev’den asla! O tam bir şımarık... Poyraz’ın kuklası. Gerçi o da Alev’in kuklası gibi... Off kafamda ki bu düşünceler beynimi tüketiyordu artık.  Yolda yürürken manav hüseyin amcanın elmaları yine yerlere dağılmıştı. Belli ki yine motorcular mahvetmişti... Hemen ona yardım etmek için patenlerimi bir kenara koydum ve koşarak elmalarını toplamaya başladım. O da bana gülümseyerek teşekkür ediyordu ki arkamdan hızla geçen bir motor saçlarımı savururken kafamı çevirdim ve motorcu patenlerimi hızla eline alarak son sürat sürmeye devam etti. Yüzümü korku sararken motorcunun peşinden koşmaya başladım. Ama motor bu yetişemezdim... Nefesim kesilirken hangi sokaklardan geçtim inanın bilmiyorum bile... En son motor bomboş bir araziye girdi ve patenlerimi savurarak hızla üstünden geçti... Patenlerimin parçaları tek tek etrafta savrulurken hızla yere yığıldım. Vücudum kaskatı kesilmiş göz yaşlarım birer birer süzülüyordu yanaklarımdan. Haykırarak ağlıyordum bomboş arazide. Ellerimi koyduğum küçük kaldırım taşlarından destek bile alamaz olmuştum... Her yerim titriyordu. Motor aniden durdu ve motorcu inerek kaskını çıkardığı gibi saçlarını umursamazca savurdu. Gözlerim Poyraz’ı gördü aniden... Motoruna yaslandı ve kollarını göğsünde birleştirerek ağlamamı izledi. Başını sırıtarak bükerken yavaş adımlarla bana doğru geldi ve tek dizinin üzerine çöktü. Ben tepkisizdim hala, vücudum asla hareket etmiyordu... Şok ve korku bütün bedenimi sarmıştı. Poyraz eliyle çenemden tutarak başımı hafifçe kaldırarak gözlerime odaklandı. Beni aşağılayarak bakan gözleri her zaman ki gibi tepkisiz, soğuk, öfkeli ve yıkıcıydı. “Seni uyarmıştım sarı civciv, bak.” Dedi patenlerimi göstererek “Bir anda yok oldu, sende yok olursun beni dikkate alman gerektiğini öğreneceksin, sevdiğim kıza ne hakla saldırırsın!” dediğinde gözlerim öfkeli ve hüzünlüydü... Poyraz başını yine hafiften bükerek bir kahkaha savurdu. “İşte seni korkutmak bu kadar basit, kendini bir bok sanma sakın!” dedi ve beni ayağa kaldırdı... Poyraz bana temas ettiğinde nefesim aniden kesilmişti ve bedenimi o kontrol ediyor muş gibi hissediyordum. “Şimdi anlıyor musun ciddiyetimi!” diyerek bileğimi öyle bir sıktı ki. Canımın yanması asla önemli değildi onun için, tam tersi bundan zevk alıyordu ve ben her bağırdığımda gülüyordu. Bileğimi döndürerek iyice sıkmaya devam etti. Gözlerine yalvaran bir ifadeyle bakarken o beni hiç umursamıyordu bile. Birden bir ses geldi arkadan “Poyraz bırak!” dedi. Akın’dı bu... Buradaydı. Belki de buna sevinmem gerekiyordu. Poyraz, Akın’a  öfkeyle bakarken öfkesi bedenini de sarıyordu çünkü bileğimi daha kuvvetli sıkmaya devam ediyordu. Artık öyle bir acı veriyordu ki sanki acıya alışıyormuş gibiydim. Akın ani bir hareketle Poyraz’ı ittiğinde beni arkasına aldı ve Poyraz’ın elinden kurtulan bileğime odaklandım. Morarmıştı bile... İyice ağlamaya başlıyordum ki Poyraz Akın’a bir kafa geçirdi ve Akın aniden yere düştü. Poyraz ise bana bakarak bağırmaya başladı “Sen daha o gece yalvarmıyor muydun yardım istedin lan, şimdi ne oldu da Akın’ın köpeği oldun arkasına sığınıyorsun!” bu sözleri beni iyice korkuturken sürekli ağlamama sebep oluyordu. Akın hızla ayağa kalktığında Poyraz bu kez de yakasından tutarak Akın’a odaklandı boynunda ki damarlar belirginleşmişti iyice. Kendini öylesine sıkıyordu ki öfkesi her an belli ediyordu kendini... Sonra başka bir motorcunun motorundan gelen ses doldurdu bomboş araziyi... Hızla motorundan inen kıvırcık sarı saçlı mavi gözlü ve beyaz tenli çocuk Poyraz’ın kolundan tuttuğu gibi Akın’ın üzerinden aldı onu. “Poyraz ne yapıyorsun kendine gel lan!” diye bağırdığında Poyraz hala Akın’a odaklıydı tehditkar bir ifadeye bürünerek “Uzak dur oğlum benden!” dedi ve nefes nefese devam etti. “Anladın sen.” Akın ise hiç ders almamışcasına sırıtarak “Senin olmayan şeylerden uzak durmam imkansız Poyraz, anladım mesajını” diyerek göz kırptı. Hiçbir şey anlayamıyordum. Sanki şifreli konuşuyorlardı... Akın’ın bu umursamaz hali Poyraz’ı daha da öfkelendirmişti ve “Lan seni gebertirim!” diyerek Akın’a yürürken bende ani bir refleksle Akın’ın arkasına geçtim. Arkadaki sarışın çocuk Poyraz’ı durdurmuştu neyse ki... Fakat Poyraz bana döndü bu kez. Bakışlarımı ondan kaçırırken nefes nefese beni inceliyordu “Sende bunun köpeği olmaya devam et!” dedi. Tekrar ona baktığımda sarışın çocuğun elinden kurtularak “Ya bırak Barış!” diye bağırdı. Bu kez de yüzümü şaşkın bir ifade sarmıştı... Bu çocuk Barış mıydı yani? Ablamın eskiden sevdiği o çocuk bu muydu? Açık olmak gerekirse oldukça çekici ve karizmatik biriydi... Poyraz hırsla motoruna bindiği gibi uzaklaştı. Hepimiz onun gidişini izlerken Barış birden mavi gözlerini üzerimde gezdirdi, ellerini beline koymuş hayattan bezmiş gibi bir hali vardı. “Korkma sende Poyraz böyledir, yargı dağıtmayı ve zarar vermeyi sever.” Dedikten sonra gözleriyle Akın’ı işaret ederek devam etti “Arkasına sığındığın adam çok iyi bilir hadi eyvallah.” Dedi ve o da motoruna binip uzaklaştı yanımızdan. Onlar gittikten sonra koşarak patenlerimin etrafa savrulan parçalarını ağlaya ağlaya toplamaya başladım. Sonra bir parça aldım elime ve uzun uzun inceledim... Kar tanesi desenli küçük bir parça... Bu patenlerin kırılmasıyla çocukluğum tamamen ölmüştü bugün. Hayallerim, çocukluğum ve yaşama sebebim... Artık hissetmiyordum hiçbir acı, öfke... Hissizdim şuan aklımda hiçbir düşünce dahi yoktu. Akın usulca gelerek elimde ki parçayı aldı ve beni ayağa kaldırdı “Üzülme, buna pişman olacak!” dedi. Hüzünlü gözlerle ona bakarken sesimin titrememesi için kendimi zorluyordum “Hiçbir zaman anlamayacak, pişman olmayacak...” dedim ve yavaş adımlarla yürümeye başladım. Akın arkamdan gelerek beni çevirdi “Dur, bu halde gönderemem seni ben bırakayım.” Dedi ve motorunu getirdi... Önce öylece motoru inceledim, siyah bir motor H2 yazıyor bir yerinde... Plakası da Akn. Oldukça havalı bir motordu... Poyraz’ın motorunun aynısıydı sadece bu simsiyahtı... Poyraz’ın motorunda ateşin desenleri vardı... Akın beni dürterek bir kask uzattı ve gülümsedi


“E hadi tak.” Bana kask veriyordu...


“Başka kask var mı?” diye sordum o an. “Var tabi.” Diyerek bir kaskta kendi taktı... Oysa Poyraz bana vermediği kaskı Alev’e vermişti ve bana yok demişti. Akın’dan birden böyle bir hareket görünce de şaşırmıştım... Onu daha fazla bekletmemek için hemen kaskı taktım ve motora atladım. Akın motoru Poyraz gibi kullanmıyordu. Daha yavaş sürüyordu... Eve geldiğimizde Akın evin önünde durdu ve bahçeye girmedi annemler görmesinler diye. Kaskı çıkardığımda Akın bana acıyla bakıyordu... “Sakın üzülme olur mu halledeceğiz bu durumu.” Diyerek beni teselli etmeye çalışıyordu. Bense sadece kafamı sallamakla yetinmiştim. Ve teşekkür ederek eve doğru ilerledim. Gözlerim birden Poyraz’ların evinde ki bir cama kaydığında Camın önünde bana bakan Poyraz’ı gördüm. Ellerini yumruk yapmış dağ gibi duran vücuduyla beni inceliyordu. Bir süre ağlayan gözlerimle ona bakarken öfkeyle sildiğim göz yaşlarımın ardından hızlı adımlarla evime girdim. Annem babamla bir yere gitmişti. Ablamsa henüz eve gelmemişti. Koşarak ablamın odasına gittim ve patenlerimi yatağa bıraktım... Göz yaşlarım bu kez hiç durmadan akmaya başladı... Yılların acısını biriktirdiğim içindi bu göz yaşları... Onların parçalarıydı her biri. Biliyordum ki bir gün bir şeyler olmayacak, yenik düşeceğim. İşte o gün bugün, o an bu an. Patenlerimi bir süre inceledikten sonra dolaba koydum ve göz yaşlarımı silmeye çalıştım. Yüzümü yıkamıştım ki ablam odaya girdi. Yüzüme neden ağladığımı sorgularcasına baktı ve Kapıyı hızla çarparak yanıma geldi “Sanem, ne oldu neden ağlıyorsun?”


“Hiç, içim daraldı öyle abla.” Dedim geçiştirmeye çalışarak... “Hiçte öyle durmuyor, başka bir şey olmuş.” Dedi... Ablam sürekli sorgulayacaktı öyle bir hali vardı... “Ya abla sonra anlatırım hem hazırlanalım gidelim akşam oluyor.” Dediğimde ablam kaşları çatık bir şekilde beni izlemeye devam ediyordu. “Hadi ya Funda’ya da haber vereceğim.” Dedim ve hazırlanmaya başladım. Ablamsa en sonunda pes etmiş ve benimle hazırlanmak için dolabından kıyafet seçmeye başlamıştı. Ablam mavi çiçekli sportif bir elbise tercih ederken bende bembeyaz diz kapaklarımın üstünde ve sırtında çapraz ipleri bulunan bir elbise seçmiştim. İkimizde hazırlandıktan sonra Funda’yı da aradım ve evden çıktık. Şoförümüz Asaf abi bizi götürürken yolda annemlere de haber vermeyi unutmamıştık tabii. Funda’nın evine vardığımızda onu da aldık ve yolumuza devam ettik. İçimde ki sıkıntı yerini daha huzurlu ve rahat bir duyguya bırakıyordu sanki. Rahatlamalıydım, hem temiz hava çok iyi gelecekti emindim... Herkesten uzak, en çokta Poyraz’dan uzak... Araba aniden durduğunda geldiğimizi anlamıştım. Hep beraber indikten sonra ormanda yürümeye başladık. Karşımıza harika ışıklandırmalar, minderler, masmavi bir göl çıkmıştı... Her şey o kadar güzel dizayn edilmişti ki ortam çok huzurlu ve sakindi. Birden bize doğru gülerek gelen kumral uzun boylu bir kız ablama sıkıca sarıldı “Hoş geldiniz kızlar, iyi ki geldiniz.” Dedi. Ablamda aynı şekilde karşılık verdikten sonra bizi tanıtmaya başladı “Bu kız kardeşim Sanem ve bu da arkadaşı Funda.” Bu Ahu ablaydı... Bize gülerek bakmayı sürdürürken “Memnun oldum kızlar hadi gelin.” Dedi ve bize gölün kenarında ki minderlere oturmamız için işaret etti. “Birazdan herkes gelir ve güzel bir akşam geçiririz.” Dedi. Bizde etrafı izlerken yavaştan gelmeye başlıyorlardı... Funda içtiği suyu birden ağzından püskürttükten sonra sırtına vurarak “Ne oldu ay Funda korktum!” diye karşılık verdiğimde Funda eliyle karşıda ki çocukları işaret etti ve “Ne!” diye bağırdım. Poyraz ve Alev’de buradaydı... Ayrıca arkasında grubu da vardı. Çok güzel gecemiz mahvolmaya başlıyordu bile... Ben tam onlardan kurtuldum sakin bir ortama geldik diye sevinirken sakinleşmek ne mümkündü... Ahu abla onları içtenlikle selamlarken ablamın bakışları Barış’taydı... Buz gibi bakıyordu. Hepsi bize doğru gelirken Alev’in yüzünde ki aptal sırıtış asla gitmiyordu. Bakışlarımı onlardan çevirerek etrafa odaklandım. Yanımıza oturduklarında ise Alev birden elini uzattı “Ne haber?” dedi pişkince. Bu nasıl bir umursamazlıktı... Yanında Poyraz olduğu için ona güveniyordu ve bu benim canımı sıkıyordu. Bilerek gıcıklık yapıyordu. Ona aşağılayıcı bir bakış attıktan sonra “İyi.” Dedim. Ve yanlarından ayrıldım... Poyraz beni baştan aşağı süzüyordu yine. Tek elini dizine koymuş parmağında ki yüzükleri göstermek istercesine duruyordu. Ablam benim kolumdan tutarak bir kenara çekerken kısık bir ses tonuyla “Sanem sakın Poyraz’a falan bulaşayım deme.” Dedi. Bende ona “Sende sakın Barış’a bulaşayım deme abla.” Dedim ve ablam gözlerini belerterek şok içinde bana bakmaya devam etti “Sen Barış’ı gördün mü?” diye sordu. “Evet Poyraz seslendiğinde öğrendim ama bir önemi yok uzak duralım ikimizde.” Dediğimde ablam kafasını sallayarak cevap verdi ve Ahu ablanın yanına gitti. Bakışlarım yeniden Poyraz’a kaydığında Alev’le gülerek bir şeyler konuşuyorlardı... Poyraz’ı böyle gülerken görmek... Demek ki bu da olabiliyormuş. “Poyraz da gülebiliyormuş.” Dedim içimden... Funda yanlarında tek başına çekine çekine otururken koşarak yanına gittim ve yanına oturdum. Hava iyice kararmaya başlamıştı. Hep birlikte toplanmış otururken Alev konuşmaya başladı “Hadi doğruluk mu cesaret mi oynayalım.” Dedi ve hep bir ağızdan “olur.” Dendikten sonra Ahu abla koşarak bir şişe bulmaya gitti. Funda bana istemeyen gözlerle bakarken bende aynı ifadeyle ona bakmayı sürdürüyordum... Volkan hemen şişeyi alarak “Çeviriyorum!” dedi ve gözlerini hepimizin üzerinde gezdirerek çevirdi şişeyi... Şişe önce ablama ve Barış’a geldi. Tesadüfünde böylesi yani. Ben ağzım açık ikisini izlerken, ikisi de gözlerini bir saniye bile birbirlerinden ayırmadan bakıyorlardı. Barış’ın yüz hatları birden gerildi ve ablama öfkeli bakışlarını savurdu. Ablamsa buz gibiydi ona bakarken. Ortamda ki sessizlik git gide artıyordu ki Volkan sessizliği bozan kişi oldu “Ee hadi Barış sor.” Barış ellerini birleştirerek derin bir nefes aldı ve “Doğruluk mu, cesaret mi?” diye sordu. Ablamsa hala buz gibi bakarken Barış’a kitlenip cevap vermez hale gelmişti. Bende ablamın dikkatini çekmek için “Öhöm abla sana diyor.” Dedim. Ablam birden kafasını bana çevirdiğinde “Doğruluk...” dedi çekine çekine. Ablamı ilk kez çekingen bir halde görüyordum. Barış’a karşı farklı olduğu apaçık belli oluyordu. Barış birden bir soru yöneltti “Pişman olduğun an?” Ablamın buz gibi bakan bakışları birden alev alıp öfkeyle kaplandı sanki. Kaşlarını çatarak düz ve net bir biçimde “Seni tanıdığım o an.” Dedi ve herkes kısık tonlarda “ohoo” diyerek Barış’a ve ablama odaklandı. Barış kas katı kesilmiş ablama bakarken olduğu yerden kalktı ve hızla yanımızdan uzaklaştı. Ablam da ardından başka bir yöne giderek bizi yalnız bıraktı... İkisi arasında ki sorunlar sadece ablamın anlattıklarından ibaret değildi, hissediyordum. Volkan umursamaz bir sesle “Her neyse çeviriyorum yeniden.” Dediği anda arkadan “Selamlar herkese.” Diye bir ses geldi. Hepimiz o yöne odaklandığımızda Akın’ı gördük. Bize doğru gelerek yanıma oturdu ve bana göz kırparak gülümsedi. Volkan hiç aldırış etmeden şişeyi çevirirken Poyraz yine öfkeli bakışlarını Akın’a odaklamıştı. Şişe birden Akın’ ve bana geldiğinde herkesin gözü üzerimizdeydi. Akın sırıtarak başını yerden kaldırdı ve hiç düşünmeden Volkan’a bakarak “cesaret” dedi. Kendinden oldukça emindi fakat bu seçim beni oldukça rahatsız etmişti. Volkan ise gülerek “Öp kızı.” Dedi aniden... Funda ve ben şaşkınlıktan ağzımız açık kalırken Akın hiçbir tepki vermiyordu. Volkan ise hala gülüyor ve Alev’de ona eşlik ediyordu. Poyraz’ın elini sıkıca yumruk yaptığını görmüştüm... Akın bir an duraksadıktan sonra hafifçe bana doğru eğilmeye başladı. Benim vücudum tir tir titrerken nefes alış verişlerim ise yavaşlamaya başlamıştı. Herkes bize bakıp gülerken iyice utanmaya başlıyordum. Akın bana iyice yaklaştığında aramızda sadece 2,3 santim kalmıştı. Ben birden kendimi geri çektiğim anda Poyraz etrafta yoktu. Çoktan gitmişti... Neden ilk ona baktım bilmiyorum sanırım üzerimde kurduğu hakimiyete bağışıklık kazanmıştım. Harika... Ama ondan nefret ediyordum. O benim çocukluğumu tamamen yok etmişti. Patenlerimi hiç düşünmeden ezip geçmişti. Benim bu tavrım karşısında herkes kahkahalar atarken olduğum yerden titreyerek kalkmaya çalıştım ve yürümeye zorladım kendimi. Funda’da koluma girerek benim yanımda geldi. Ablam... Hala yoktu ortalıkta... En son gölün kenarında Funda’yla biraz oturduk Funda saçlarımı okşamaya başladı.  “Korkma civcivim geçti, bak sakinleş ben buradayım.” Nefesim titriyor ve hıçkırıklarım dinmek bilmiyordu. Çok korkmuştum, çünkü birini öpmeye hazır değildim ve bunu Akın’la yapmak asla! “Funda geçti değil mi?” dedim çaresizce. Funda’nın beni sakinleştirmesine muhtaçtım. “Geçti tabii civcivim sakin ol.” Dedi ve bana kocaman sarıldı. Ardından Ahu abla yanımıza geldi.


“Kızlar hadi gelin bir kura çekeceğiz, sandal turumuz var!” dedi heyecanlı bir ses tonuyla. Bizde onun bu mutluluğunu bozmamak için ayağa kalktık ve hep birlikte toplandık. Herkes üzerinde numaralar yazan kağıtlardan çekti ve kendi numarasına göre dağıldı. Benim ki 5 numara, Funda’nın ki ise 7... Yani aynı sandala binemeyecektik. Funda somurtarak “Off ya aynı çıkmadı.” Dedi. Bende üzülmüştüm aslında... “Bende üzüldüm.” Diyerek karşılık verdikten sonra ablamın Barış’la aynı sandala bineceğini gördüm. Ablam her ne kadar istemiyorsa da sırıtmasını görebiliyordum yüzünde. Fakat 5 numara olan başka hiç kimse yoktu... Ben tek mi gidecektim. Neyse tek kalmak bana iyi gelebilirdi de... Akın’a bakıyordum acaba onunla mı eşleşmiştim. Ama Akın hiç tanımadığım bir kızla sandala biniyordu. Her neyse en iyisi tek olmak... Kafamı dinleyebilirdim en azından. Aklımda ki bu düşünceleri bir kenara bırakarak kendi numaramın bulunduğu sandala doğru ilerledim ve sandalı karşımda görünce çok garip bir hisle doldu içim. Sandalın içinde küçük küçük ışıklar vardı... Çok güzel görünüyordu. Hemen sandala ilerlediğimde içine biniyordum ki arkadan bir ses bedenimin kas katı kesilmesine sebep oldu yüzümde ki mutluluk bir anda soldu. “Tek başına nereye gidiyorsun sarı civciv!” bu Poyraz’dı... Kafamı yavaşça ona doğru çevirdiğimde bana buz gibi bakıyordu ve yıkım geliyordu işte... Hissediyordum. “Tek başına bu sandalı kullanamazsın.” Dedi ve sandala bindi. Sonra bana bakarak “Gel hadi!” dedi emredercesine. Bende yüzümü somurta somurta oturdum sandala ve ellerimi birleştirerek hiçbir şey demeden öylece gölü izledim. Poyraz ise kürekleri almaya çalışırken kolunda ki kasları hareket ediyordu. Bunu görmemek mümkün değildi... Kolunda ki dövmeleri hiç bu kadar yakından görmemiştim. Kolunun bir tanesi olduğu gibi dövmeyle kaplıydı... Ben ona yandan bakarken bunu fark etmiş olacak ki bakışlarımı yakalayarak güldü. Gülmek bir insana bu kadar mı yakışırdı... Hele ki Poyraz gibi yıkımı temsil eden bir adama. Tamam yeter Poyraz’dan bahsediyorduk. “Bakıyorum da gözlerini benden alamıyorsun.” Dedi büyük bir egoyla. Ama ben susmakla yetindim. Ona cevap vermeyecektim...


Derin bir iç çekti ve sandala oturdu. Ellerini dizlerinde birleştirerek bana odaklandı. “Bugün olanlardan böylesin ama karşımda aptal küçük bir kız çocuğu gibi küs oturma!” dediğine kaşlarımı çatarak “Bugün sen benim en sevdiğim şeyi parçaladın, çocukluğumu tamamen yok ettin.” Poyraz’ın yüzünde sadece bir saniye süren bir pişmanlık duygusu oluşmuştu fakat sonradan kestirip attı ve yine umursamadı. “Akın’ın arkasına sığınma sarı civciv, hele ki benim yüzümden.” Dedi daha nazik bir sesle.


Loading...
0%