@zeynep_ezel
|
Sessiz kaldım. Karahanlı ailesi ile büyüseydim hayatımın nasıl olacağını düşündüm. Onları tanıdığım şu birkaç saatte bile çok sevmiştim. Onlarla yaşamak eğlenceli olabilirdi. Resul abinin dışarıya sert ama ailesine yumuşacık olması, Hatice Hanım’ın daha yeni tanışmış olmamıza rağmen anne gibi davranması, Esra yengenin ikizleri abla gibi sahiplenmesi, ikizlerden İsa’nın daha eğlenceli, Musa’nın ise daha içine kapanık olması ama bir araya geldiklerinde ortamın anasını ağlatacak cinsten olmaları… Büyük ihtimalle onlarla büyüsem çok güzel bir ailem olacaktı. Her zaman beni koruyan bir abim, her başım sıkıştığında yanımda olacak bir ablam, hem anne hem baba olacak bir annem, eğlenmek için yanlarına gideceğim, koruyup kollayacağım ikiz kardeşlerim ve dünya tatlısı bir yeğenim olması. Allah’tan başka ne dileyebilirdim ki. O an inşallah dedim. İnşallah onlar benim gerçek ailem olurlar. Sonra Asel’in sorusunu yanıtladım. ‘’İsterdim.’’ Gülümsedi. ‘’Hakkında hayırlısı neyse o olsun.’’ ‘’Amin.’’ Asel ile saat dörde kadar vakit geçirmiştik. En son beraber öğlen yemeği yiyip ayrılmıştık. Ben yapacağım başka bir iş olmadığı için hastaneye geri döndüm. Bahçede bir bankta oturuyordum. Etrafıma bakındım. Eşinden, çocuğundan güzel haber bekleyen aileler, dua eden insanlar, arabasına yaslanmış sigara içen adamlar, iğne olmak istemeyen çocuklar ve bir de bana doğru gelen bir İsa vardı. Veya Musa da olabilir. Biraz yaklaştığında sordum. ‘’İsa mısın Musa mı?’’ Gülümsedi. ‘’Musa’yım.’’ İyice yanıma yanaştı. ‘’Oturabilir miyim abi?’’ Başımı aşağı yukarı sallayıp sağ tarafa geçtim. Musa da soluma oturdu. Bir süre ikimizde sessiz kaldık. İleride bir noktaya dalıp gitti gözlerimiz. Sessizliği bölen Musa oldu. ‘’Zor mu abi?’’ Soruyu anlamadığımı belirten bir yüz ifadesiyle Musa’ya baktım. ‘’Ne zor mu?’’ Anında cevap verdi. ‘’Yaptuğun meslek, askerlik yani.’’ Geri arkama yaslandım. Sağ bacağımı sol bacağımın üstüne attım. ‘’Zor.’’ Gözüm ileride annesiyle konuşan bir çocuğa takıldı. ‘’Fiziksel olarak ta zor, çok yoruluyoruz, uyumadığımız günler oluyor. Ama emin ol diğer yanı daha zor.’’ Bu sefer o anlamadığını belirten bir ifade ile döndü. ‘’Nasıl yani abi?’’ Gözlerimi çocuktan ayırmadan parmaklarımla Musa’ya gösterdim. ‘’Düşün mesela bu çocuğun babası askermiş ve şehit olmuş. Bu çocuğun babası, annesinin kocası, devresinin de silah arkadaşı. Kim bilir belki şehit düşerken devresi de yanındaydı. Nasıl can verdiğini gözleriyle gördü. Kucağında son nefesini verdi belki de. O devrenin vicdan yükünü taşımak çok zor.’’ Çocuğa bakarken acıyla gülümsedim. Gözlerim dolmaya başlayınca kafamı geriye doğu attım. Birkaç saniye öyle bekleyip geri Musa’ya döndüm. ‘’O çocuk kim biliyor musun?’’ Kafasını iki yana salladı. Ben ise gözyaşlarımı geriye atmak için yeniden gülümsedim ve konuştum. ‘’Mesleğe ilk başladığımda, daha time alınmadan önce bir askerle tanıştım, Serkan. Normal vatani görevini yapmaya gelmişti bizim askeriyeye. Son ayındaydı. Askeriyeye saldırı oldu. Bir sürü şehit verdik. O şehitlerden birisiydi Serkan. Ortalık durulunca Ankara’ya, ailesine şehit haberini vermeye geldik. Evinin önüne gittik, kapıyı bir kadın açtı. Karnı burnunda, meğer hamileymiş. Kadın kocasının şehit olduğunu öğrenince kriz falan geçirdi, erken doğum oldu. Bu çocuğun her şeyiyle ilgilendim. Ayda bir para gönderiyorum, Ankara’ya geldiğimde yanına uğruyorum. Mesela düşün, Serkan benim kucağımda can verdi. Son sözü hala kulaklarımda yankılanıyor. ‘’Komutanım, oğlum Efe, karım Ayşe size emanet. Onlara iyi bakın, olur mu…’’ Sonra şehadet getirdi ve bu dünyadan göçtü.’’ Ayağa kalkıp çocuğa ve annesine doğru yürümeye başladım. Yaklaştıkça sesleri artıyordu. ‘’Oğlum ama bak senin iyi olman için bu iğneyi olman gerekiyor.’’ ‘’Ama anne istemiyorum iğne olmak.’’ Efe’nin yanına çömeldim. ‘’Neyi istemiyormuş bu küçük adam?’’ Efe ve annesi hemen bana döndü. Efe bir anda koşup sarılınca istemsizce yüzüm buruştu ama hemen yüzümü düzeltip sağ tarafıma aldım. ‘’Eren abii.’’ Ama Ayşe yengeden farklı, endişeli bir ses yükselmişti. ‘’Eren, yengem iyi misin sen? Hayırdır bir şey mi oldu?’’ Efe’yi sağ tarafımda kucağıma alıp ayağa kalktım. ‘’İyiyim Ayşe yenge bir şeyim yok. Siz neden geldiniz, hasta mısınız?’’ Ayşe yenge kucağımdaki Efe’ye baktı. ‘’Yaz günü hasta olacağı tuttu beyefendinin. İğne olması gerekiyor ama bir türlü ikna edemiyorum.’’ Efe’ye baktım. ‘’Nedenmiş o?’’ Efe hemen cevap verdi. ‘’Çünkü acır.’’ ‘’A aa ama sen adam oldun artık. Hem küçücük iğne, neden acısın ki?’’ Yine aynı cevabı vermişti. ‘’Acıır.’’ ‘’O zaman şimdi beraber gidip iğne olalım, olur mu? Annen de bizi dışarıda beklesin.’’ Ayşe yenge onaylayınca Efe’ye döndüm. İkna olmuş gibiydi. ‘’İğne olduktan sonra da sana bir çikolata bir de meyve suyu alırız. Hem de hangisinden istersen.’’ Hemen gözlerinin parladığını gördüm. ‘’Hangisini istersem mi?’’ ‘’Evet, hangisini istersen onu alırız. Ama önce iğne olmamız gerekiyor.’’ ‘’Tamam o zaman. Anne sen dışarıda bekle biz Eren abimle iğne olup geliyoruz.’’ Ayşe yenge alınmış gibi yaparak ‘’Vay sıpa, demek beni bir çikolataya sattın he.’’ dedi. Kocaman bir kahkaha atıp hastaneye doğru yürümeye başladım. Yaram sızladığı için Efe’yi kucağımdan indirip elinden tuttum. İğne odasının önüne gelip sıraya geçtik. Kısa bir süre sonra sıra bize gelmişti. İçeri geçip koltuğa oturduk. Hemşire ilacı hazırlayıp yanımıza geldi. Gülümseyip Efe’ye sonra bana baktı. ‘’Babası, bu küçük beyefendinin kolunu tutar mısınız lütfen.’’ Birkaç saniye Efe de bende hareket etmedik. Düşündüm. Acaba baba olsam nasıl bir baba olurdum? Sonra bu düşüncemi geriye attım. Hayır Eren, hiçbir kadına yolunu gözletemezsin. Hiçbir çocuğu babasız büyütemezsin. Çıkar aklından bu düşünceyi. Hızlıca Efe’nin kolunu açıp tutarken hemşirenin sesini duydum. ‘’Yanlış bir şey mi dedim? Eğer kırdıysam çok özür dilerim.’’ Kafamı iki yana sallayıp kadına baktım. ‘’Yok, sadece ben Efe’nin babası değilim. O yüzden biraz garip geldi sadece.’’ Hemşire beni onaylayıp hızlıca iğneyi yaptı. Biraz sonra odadan çıktık. Koridorda Esra yenge ve Defne’yle karşılaştık. Önce Esra yenge konuştu. ‘’Ne ediysunuz uşaklar?’’ Cevap verdim. ‘’İyiyiz, siz ne yapıyorsunuz?’’ ‘’Ha bu cimcimenun cani sıkılmış, oni gezdiriydum.’’ Defne’ye baktığımda bir bana bir de Efe’ye bakıyordu. Önce Esra yengeye döndüm. Efe’yi göstererek ‘’Bir arkadaşımın çocuğu.’’ dedim. ‘’Şimdi markete gidip yiyecek içecek bir şeyler alacaktık. Eğer iznin olursa Defne’yi de götüreyim.’’ Kulağıma yaklaştı. ‘’Yaralisun, ikisine birden bakabilecek misun?’’ Güvenmişti. Çocuğumu bırakmam, dememişti. Yanımda kalsın, dememişti. Daha yenisin, dememişti. Beni düşünmüş, bana güvenmişti. Hem de daha birkaç saat önce tanışmış olmamıza rağmen. Cevap vermeme fırsat bırakmadan devam etti. ‘’Yok yok, İsa’ynan Musa’da gelsun senunle. Güvenmeduğumden değil, çocuklar zorlamasun seni.’’ Aslında ikisine de bakardım ama üstelemedim. İsa ve Musa’yı aradı. İkisi de kısa süre sonra yanımızdaydı. Ben sağ tarafıma Efe’yi, sol tarafıma da Defne’yi aldım. İkisinin de ellerinden tuttum. Musa Defne’nin yanına, İsa da Efe’nin yanına geçmişti. Artık ayırt edebiliyordum. Musa’nın üstünde siyah bir tişört vardı, İsa’nın üstünde ise bordo. Hep beraber hastaneden çıktık. Dışarıda bizi bekleyen Ayşe yengeye gözlerimle birazdan geliriz işareti yaptım ve ilerlemeye devam ettim. Bahçeden de çıktık. Karşımızda küçük bir bakkal vardı. Karşı tarafa geçtiğimizde Musa’nın telefonu çaldı. ‘’Abi siz girin olur mi?’’ Musa’yı kafamla onaylayıp içeri girerken ‘’Hasret’umm.’’ diye telefonu açtığını duydum . Çocukların ellerini bıraktım. ‘’Ne istiyorsanız onu alın, bugün bendensiniz.’’ İkisi de teşekkür etti. Gülümseyerek rafların arasında dolaşmaya başladılar. Ben ve İsa’da onları izliyorduk. Biraz sonra yeniden Musa’nın sesini duydum. ‘’Birkaç güne geluruk herhalde, bilmiyrum ki.’’ Sonra bir daha. ‘’Bende seni özledum Hasret’um ama mecbur buradayuk.’’ İsa sıkıntılı bir nefes verip dışarı çıktı. ‘’Ula ne özlemmiş arkadaş, sanki gurbete gitmiş de gelmiy. Geleceğuk Hasret, az daha sabır da.’’ Arkama dönüp camdan baktığımda İsa Musa’nın telefonunu almış, az önce konuştuğu kişiyle konuşuyordu. Musa ise İsa’nın elindeki telefonu almaya çalışıyordu. Büyük bir kargaşa içindeydiler. ‘’Ver ula telefoni.’’ İsa cevap verdi anında. ‘’Vermiyrum ula, başlayacağum sevdanuza, az ötede sevun birbirinuzi, olan var olmayan var.’’ Bu sözden Hasret’in Musa’nın sevgilisi olduğunu, İsa’nın ise sevgilisinin olmadığını anlamıştım. Musa konuştu. ‘’Ula senin sevgilun yoksa bundan baane. ‘’ İkisi de alınılacak laflar söylüyorlardı birbirlerine ama birbirlerine alınmıyorlardı. Biraz sonra beraber içeri girdiler. Çocuklar da alışverişlerini bitirmişlerdi. İkisi de birer kek, çikolata ve meyve suyu almışlardı. ‘’Bu kadarcık mı?’’ diye sordum. ‘’Biraz daha alsaydınız ya. Gelin beraber bakalım.’’ Beraber yeninden rafların arasında dolaşmaya başladık. İkisinin eline de çeşit çeşit abur cubur doldurdum. İkisi de taşıyamayacak duruma geldiklerinde gülümsedim. ‘’İşte böyle. Ama hepsini bir anda yemek yok, annenizi dinleyin tamam mı? Yoksa hasta olursunuz.’’ İkisi de kafalarını aşağı yukarı salladığında yeniden gülümsedim. Beraber kasaya geldik. Kasadaki amcadan ayrı ayrı poşetlemesini istedim. Tam parayı uzatmışken iki kişi daha uzattı. Bir yanımda İsa öbür yanımda Musa vardı. Kaşlarımı çattım. ‘’Hayırdır?’’ ‘’Asıl sağa hayırdur abi.’’ dedi İsa. ‘’Kahvaltıyı da sen ödedun zaten.’’ diye devam etti Musa. ‘’Çünkü kahvaltıya ben davet etmiştim.’’ dedim. ‘’Çocukları çıkarmayı da ben teklif ettim. Atın o parayı cebinize.’’ İnatla uzatmaya devam ettiklerini gördüğümde ‘’Haydi!’’ dedim itiraz kabul etmeyen bir sesle. Mecburen paraları ceplerine koydular. Ben de ödeyip çıktım. Çocuklara poşetlerini verip boşta kalan ellerini tuttum. İlerlerken Musa'nın sesini duydum. ''Şimdi abi, sen bizum Hasret'le konuştuğumuzu duydun.'' Kafamla onayladım. ''Evet.'' Devam etti. ''Sevgili olduğumuzu da biliysun.'' Yine kafamla onayladım. ''İster istemez duymuş oldum.'' Çekingen bir tavırla yeniden konuştu. ''Bizi bir İsa, bir de yengem biliydi, şimdi sen de biliysun. Ama diğerleri bilmiy, Söylemezsun değil mi abi?'' Gülümsedim. ''Söylemem, için rahat olsun.'' Hastanenin bahçesine girdiğimizde Ayşe yenge olduğu yerde bekliyordu. Biraz ötesinde de Esra yenge vardı. İkisi de bir anda bize döndü. Defne Esra yengeye, Efe’de Ayşe yengeye koşarak elindeki poşetleri gösterdiler. Yengelerin ikisi de aynı anda çatık kaşlarla bana döndü. Ayşe yenge ''Bir çikolata ve meyve suyuna anlaşmıştınız. Aşk olsun Eren, bu kadar şey alınır mı?'' dedi. Esra yenge ise ''Ula uşak, tüm maaşı bıraktun da mi geldun? Kahvaltıyı da sen ödemedun mi?'' dedi. Sonra ikizlere döndü. ''Ha bu uşak kasadayken siz neredeydunuz ula?'' İkizler aynı anda konuşurkaen Ayşeyenge ve ben onları izliyorduk. ''Yav yenge ödetmiy ki bize.'' Biz gülerken Esra yenge hala sinirliydi anlaşılan. Ama Ayşe yenge onun yanına gidip elini uzatınca birdenbire başka bir insana dönüştü. Az önce bize kızan o değilmiş gibi samimiyetine büründü. Önce Ayşe yenge konuştu. ''Ben Ayşe, Eren'in bir devresinin karısıyım.'' Esra yenge hemen Ayşe yengenin elini tuttu ve aşağı yukarı salladı. ''Ben de Esra. Tanıştuğuma memnun oldum.'' İki saniyede tanışıp kaynaşmışlardı. Bir banka gidip oturdular ve sohbete başladılar. İsa ikisine bakarak konuştu. ''Aha, yengem sabahtan beridir birini ariydi dedikodu için. Buldu da. Artık akşama kadar konuşurlar.'' Musa da onu onayladı. İsa ve Musa çocuklarla ilgilenirken bende lavaboya gittim. İşlerimi halledip çıkacakken kapıda birisi bana çarptı ve yere bir kağıt parçası düştü. Bana çarpanın kim olduğunu görememiştim. Önce etrafıma bakıp onu aradım am bulamadım. Yerdeki kağıdı aldım ve içini açtım. El yazısıyla bir şeyler yazıyordu, bir tehdit mesajı. |
0% |