Yeni Üyelik
2.
Bölüm

ÇOCUKLUK HAYALLERİ

@zeynepakbas_

"Özlediğin gidip göremediğindir; Ama gidip görmek istediğin.."

 

Günümüz-Ankara

 

Kendimi kurtarmak istediğim her duygudan kurtarmış, kaçmak istediğim her duygudan kolayca uzaklaşabilmiştim.

Ama bazen içimdeki duygularıma söz geçiremediğim zamanlarım olurdu.Ve o zamanlarda ne yapacağımı bilmeyerek oturup ektiğim Karagül bahçesini izlerdim.

Kendimi o günlerden birinde hissediyordum ve hiç olmadığım kadar yoğun duygular içerisindeydim.

Hayattaki en büyük başarılarımdan biri tıp kazanmaktı.

Annem gibi tıp okumuştum ve hala çok şaşkındım. Uzatmadan altı yıl tıbbı bitirmiştim. Nasıl başarmıştım buna hiç anlam veremiyordum.

Hayatta fazla bir beklenti içinde değildim zaten. Tek amacım annem gibi olmaktı.Ve oldum da. Bu da bana Ömrümün sonuna denk yetecekti galiba.

Çok şükür Zafer Benimdi.Peki muvaffaklımıydım? Evet öyleydim. Şaka. Değildim.

Altı yıl tıbbı her defasında kopya çekmek için çabalayan, bazen çekebilen, bazen ise çekemediği için oturup saatlerce ağlayan.İlk ameliyatta girdiğimde bütün stajyerlere söven, komitlerden geçmek için sabaha kadar zırlayıp dua eden, en sonunda her şeyi başaran bir Gülşahdım.

Annem gibi olabildiğim için hep Kendimle gurur duymak için artık bir sebebim vardı. Altı yıl tıbbı bitirmiştim. Üstü Üstelik atanmıştım bir hafta sonunda zorunlu hizmet için ilk görev yerime gidiyordum.

Hakkari / Yüksekova

Babamı ikna etme konusunda çok dil döküp, zırlamıştım. Lakin en sonunda yumuşatmıştım sanki.

Annem gibi gidip oralarda bombalı eylemleri düşeceğim diye adamın yüreği ağzına geliyordu. Haksız da sayılmaz aslında Hakkari'ye gidecektim.

Evet basbaya yıllar önce doğudan kaçalım derken doğunun sınırına gidecektim.

Değişik heyecanlar içerisindeydim. Farklı şehir, farklı İnsanlar, fazla farklı olduğu söylenmezdi ama neyse. Ve en önemlisi ise ilk görev yeri..

Umarım her şey güzel olurdu.

Karagüller'den derin bir nefes çektim ciğerime.Oldukça tatmin olmuş bulunuyordum.İçimdeki heyecanı, kaygıyı dizginleyeceğim en iyi yer Gül bahçesiydi.

Geçmiş kilitli tuttuğu anılardan birinin daha kilidini kırdı.Sandık açıldı.Bütün tozlu Anılar olduğu gibi zihnimde belirdi.


"Baba! Baba bak ne buldum." diyerek neşe ile elindeki Karagülü babasına doğru sallıyordu, Gülşah.


Altay kızının bu haline tebessüm edip yanağına minik bir öpücük bıraktı.

"Bak baba! Bak! Kara kara hemde."diyerek elindeki Karagülü sallamaya devam etti Gülşah.

Altay kızının elindeki çiçeği nazikçe eline aldı."Nereden buldun sen bunu bakim."

"Giray'ların evinin arkasında bir sürü var."Dedi Gülşah hevesli hevesli.

Altay kızının bu heyecanına kocaman bir gülümseme ile karşılık verdi.

"Sen bu çiçeğin adını biliyor musun?"

Kırpıştırdığı gözlerle baktı Gülşah."Hayır.Bilmiyorum."

"Karagül"

"Karagül mü?"Dedi Gülşah söyleyeni tekrar ederek.

"Evet."Dedi Altay Elindeki gülün dikenlerine bakarak.

"Bunu kopartırken batmadı mı eline, dikenleri?"

Başını olumlu anlamda aşağı yukarı salladı Gülşah.

"Acıdı."Dedi elini babasının gözlerine sokmaya çalışarak,"Bak bak."

Minik kızın bütün parmaklarını teker teker öptü Altay.O sormayana kadar acıdı diye bir şey dememişti oysaki. Sırf o sorduğu için nazlanmak amacı dedenin farkındaydı Altay.

Kızının bu haline tebesümle karşılık verdi."Geçti mi acısı bakim?"

Ciddiyette başını sağladı Gülşah. "Geçti."

Babasının elindeki gülü kapmasıyla seke seke kapıya koştu Gülşah.

"Nereye gidiyorsun kızım?" diyerek arkasından bağırdı Altay.

Gülşah arkasına dönmeden,"bunu Giray'a da gösterecem baba" diyerek koşmaya devam etti.

Sokağa çıktığında arkadaşlarıyla ebelemece oynayan Girayla karşılaştı.

Heves de ona doğru koşmaya devam etti yanına yaklaşınca,"Giray Giray"diyerek bağırmaya başladı Gülşah.

"Ne bağırıyon kızım?" Ters ters baktı karşısındaki minik kıza.

"Bak ne buldum."

Giray,"bu ne?"diye sorarken ters bakışları yumuşamış bulunmaktaydı.

"Karagül'müş.Babam öyle dedi."

Minik kızın elindeki Karagülü aldı Giray."Ben bunu biliyorum." Yapraklarına naifçe dokundu."Bizim evin arka bahçesinde çok var bundan."

En ters bakışlarını atmaya çalıştı Gülşah. Kaşlarını daha da çattı. Bu görüntüye şaşkın şaşkın bakan Giray "ne bakıyorsun öyle"diye sormadan edemedi.

"Ben bunu biliyorum dedin."

Başını aşağı yukarı salladı Giray."Evet dedim."

"Bana neden göstermeden o vakit Nemrudun oğlu."

Bu soru Giray'ın kaşlarını çatmasına neden oldu. Oldukça tatlı görünüyordu.

"Neden göstereyim kırmızı kurdeleye?" diyerek son harflerini uzata uzata söyledi Giray.

Gülşah karşısındaki bu umursamaz, Giray'ın vurdumduymaz halleri karşısında sokağın ortasında yere çöküp bağırmaya başladı.

Korkulu gözlerle sokağın salına soluna bakmaya başladı Giray. Oldukça da şaşırmış bir şekilde yere oturan Gülşah'a baktı.

"Ne bağırıyon kızım." diyerek yere oturan Gülşah'ın kolundan tutup kaldırmaya çalıştı. "Kalk şuradan."

Başını sağa sola sallayıp derin bir iç çekti Gülşah. "Neden göstereyim dedin sen bana."

Ofladı Giray. "Çünkü her yerde bundan var Gülşah. Neden göstereyim. Görüyorsun zaten."

"Hayır banane banane. Sen göster bana."

Yine mızmızlandığını anladı Giray. Tedirgin bakışlarla etrafı yokladı. "Sus. Tamam sus."

Elini yerde oturan kıza uzattı. "Hadi kalk."

Gülşah zafer kazanmış gibi ona uzatılan eli baktı."Gösterecek misin?"

Başını aşağı yukarı saladı Giray. "Hadisene kızım. Kalk. Tut şu elimi."

Uzatılan eli kavradı Gülşah. Melül melül baktı.

"Ne?" dedi Giray. "Yine ne oldu?"

"Sana Nemrudun oğlu diyorum. Ama sen Nemrud değilsin ki. Beni Gül bahçesine götürüyorsun."diye mırıldandı Gülşah.

Kaşları çatıldı Giray'ın. Böyle bir şey diyeceğini beklemiyordu."Gülşah. Susar mısın. Sinirlerimle oynuyorsun bak."

İyi madem der gibi kafasını salladı Gülşah. Susmayı tercih etti.

"Hadi gidelim o vakit."diyerek sessizliği bozdu Giray.

"Tamamm."

El ele Gül bahçesine doğru yürüdüler. Çok uzak olmadığı için vardılar hemen.Giray Gülşah'ın kavradığı eli yavaşça bıraktı.

"Al." Dedi Giray. "Bak getirdim seni işte.

Uçsuz bucaksız Gül bahçesine dikit bakışlarını. Hayran hayran her bir karagül'e baktı Gülşah.

"En sevdiğin çiçek siyah güler mi Gülşah?"

"En sevdiğim çiçek siyah güler Giray."

Elini Gül dalına uzattı. Yavaş yavaş okşadı her bir yaprağını."Çok güzel değiller mi."

Bu manzara karşısında tebessüm etti Giray. "Evet çok güzeller." dedi ve ekledi. "Senin gibi."

Gülümsedi Gülşah. Elini yapraklarda çekip dalına uzatı."Ah."diyerek geri çekildi."Elime battı Girişo."

Hemen öne atıldı Giray.Gülşah'ın minik ellerini avcunun içine aldı."Niye hemen öyle dokunuyorsun kızım."Diye bağırdı.

Gülşah elini hızlıca çekip," Bağırma bana salak."diyerek dudağını büzdü.

Ağlayacağını anlayan Giray hemen," özür dilerim."dedi."Çok acıdı mı?"

Başını olumlu anlamda saladı Gülşah."Evet."

"Tamam gel bakayım bi."

Başını tekrardan saladı. Diken batmış eline pür dikkat bakıyordu.Paramağında hafif kızarıklık vardı.Yavaşça diken batmış paramağını öptü.Yavaşça okşadı. Tekrar öptü.

Giray tüm bunları yaparken Gülşah pür Dikat karşısındaki çocuğa bakıyordu.

"Geçti mi?"

Onaylar bir mırıltı Çıkartı. "Hı hı."

Minik kızın elerini bırakmadan daha sıkı tutu Giray.Canı yandığında korktuğunda eleri titredi Gülşahın.Bunu Giray çok iyi biliyordu. Şu an da canının yandığını anladığı için minik kızın elerini sıkı sıkı kavramıştı.Bi nebze de olsa titremeyi durdura bilmek için.

Ta ki Gülşah "Girişo.Girişo."diyene denek. İşte şimdi başarmıştı. Zafer onun du. Minik kızın elerinin titremesini durudumuştu.

Pür Dikat gülün dikenlerine bakan kıza döndü."Ne var?"

"Neden gülün dikeni var?"Diye sordu Gülşah.

Bu soruyu beklemiyor olacak ki oldukça şaşırmıştı. Ama ona sorulan soruyu ihmal etmeden de cevapladı.

"Dikensiz Gül olmaz!Her diken gül vermez!"

"O ne demek be?" diye cıkladı Gülşah.

Anlamazsın sen demek yerine açıklamaya başladı.

"Şöyle ki."

"Nasıl ki?"diye sordu Gülşah.

"Bir sus diyeyim kızım."Diye çirkefleşti Giray.

Ağzına hayali bir fermuar çekmiş gibi yapıp,"sustum"dedi Gülşah.

Ha şöyle dercesine başını salladı Giray.

"Gül;beni yalandan değil gerçekten seven tutabilsin diye dikenlerim var demiş."

"Nasıl yani?' diye sordu Gülşah.

"Yani her güzel şeyin önünde bir engel var demek.Önemli olan o engeli aşabilmek, ama kırmadan, ama üzmeden, ama parçalamadan!"

"Anladım" diye mırıldandı Gülşah. Halbuki hiçbir şey Giray bunu anlamış olacak ki gülüm Neden dikenleri var diye düşünüp koluna bacağımıza dikenlerin içinde gülü yetişiyor diye sevip sevmemeliyiz dedi.

Gülşah tekrardan"Anladım" diye mırıldandı. Halbuki yine hiçbir şey anlamamıştı.

"Hadi koklayalım o zaman." Diyerek Giray'ı boy hizasına çekip kara gülleri Derince koklamaya başladılar.

Geçmiş kilitli tuttuğu anıların birinin daha kilidini kırdı.Sandık açıldı. Bütün tozlu anılar zihnimde belirdi ve açılan sandık bütün tozlu anıları ile birlikte tekrardan kapandı.

Karagüller'den çektiğim derin nefes beni eski tozlu anılara götürdüğü gibi elime batan Gül'ün dikeni de beni tekrardan kendime getirdi.

Ankara'nın havasından derin bir nefes daha çektim ciğerlerime. Güllerden bir tane kopartmak istedim fakat kopartmadım. Güller dalarında güzeldi.

Yürü Gülşah, dalma yine. Yürü. Düşünmeden yürü.

Bahçeden seri adımlarla evin kapısına doğru yürüdüm.

Gitmem, görmem gerek yerler vardı. Ama ondan önce üzerimdekilerden kurtulmam gerekiyordu.

"Elimizden bir şey gelmez dilimizde şarkılar.Sonumuz yoktu bizim kaderin de hakkı var.

Yine de insan sorar işte öylesine 'Acaba bi' başka yolu yok muydu? diye. Bıraktığı sigarayı alıp eline üfler itirafını kendi kendine.

Çok eski bir şarkının nakaratı gibi. Tekrar tekrar kafamda çalıyorum seni. Hece hece içimde ezberimdesin. İznin olmadan hala seviyorum seni.."

Ağzımın içinde mırıldandığım şarkıyı babamın sesi böldü.

"Nereye kız?"

Eve Baba.Nereye olacak.Kaçmadım merak etme demek yerine,"üzerimi değiştirmeye gidiyorum."dedim.

Gülümsedim.

Gülümsedi.

"Nereye gideceksin bakalım?"Yavaş adımlarla yanıma geldi. Çok iyi biliyordum bu gelişi. Hadi Bismillah.

Derin bir nefes verdim."Gitmeden önce halletmem gereken birkaç işim var baba." Tatlı tatlı gülümsedim.

Elimi tuttu. Üzerine minik bir öpücük bıraktı."Anladım."diye mi mırıldandı. Tontiş yanaklarına Ben de minik bir öpücük bıraktım."Geç kalmam merak etme."

"Kızım?"dede içli içli.

"Efendim baba."

"Biri daha mı düşünsen şu Hakkari işini?"

Ofladım."Oflama babaya.

"Bunu seninle konuştuğumuzu düşünüyordum."

"Hayır konuşmadık."diye direkt çıkıştı.

"Ama baba."

"Aması maması yok bu işin Gülşah. Gel vazgeç şu işten. Alalım tayinini buraya.Ha?"

Göz devirmekle yetindim. Ellerini tuttum. Yanağına küçük bir öpücük daha bıraktım."Olmaz babacığım. Gitmem gerekiyor."onun aksine oldukça sakindim.

"Hakkari'ye gideceksin Gülşah."

Olumlu anlamda başımı salladım."Ankara gibi değil oralar Gülşah.Sen de çok iyi biliyorsun bunu."

Evet biliyorum baba. Teröristlerin gelip beni kaçıracak hali yok ayrıca yüksekova'ya gidecektim. O kadar da tehlikeli bir yer değildi aslında. Tamam bu birazcık yalan oldu gibi. Ama bu teröristlerin gelip kaçıracağı anlamına gelmiyordu ki. Ayrıca ben de yıllarca Doğu tarafında yaşadım neyin ne olduğunu biliyordum artık.

Neyse tam yol ileri ikna etmeye devam Gülşah."Biliyorum baba. Ama gitmem de gerekiyor Sen de bunu biliyorsun."

"Hayır bilmiyorum."derken sesi titremişti. Yerdim ya. Kıyamazdım. Çaresiz bir bakış attım."Baba.."diyebildim sadece.

Dudak büzdüm."Bunu daha sonra tekrardan tartışırız. Şimdi gitmem gerekiyor."

Şehitliğe gidecektim annemin yanına. Ona son kez derdimi anlatmaya gidecektim. Anneme Doktor olduğumu gösterecektim.

"Ha baba? Gideyim mi?"Ellerime art arda öpücükler bıraktı. Başını olumlu anlamda salladı."Geç kalma konuşacağız daha seninle."

Derin bir nefes verdim. O bana ters ters bakarken tontik yanaklarına minik bir öpücük bıraktım. Tripli bakışı yumuşak gibi oldu. Tepeden tereddütle bir bakış attı. Bir şey daha demesine fırsat vermeden koşar adımlarla odama gittim. Emindim arkamdan ters ters bakışlar attığını ama kanıtlayamazdım.

Hiç istemiyordu hakkari'ye gitmemi. Beni de kaybetmekten korkuyordu. Kendince haklıydı da. Annemin ölümünden sonra daha çok bağlanmıştı bana. Bunca yıl annemin yokluğunu hissettirmemek için hep benim için çabalamıştı. Hem anne hem baba olmuştu. Şimdi ise görev amaçlı olsa dahi gitmemi istemiyordu.

Güneşli bir ağustos günüydü saatler ondört'ü vuruyordu. Her zamanki gibi hava yine çok sıcaktı.

Üzerimdeki pantolon ve tişörtten bir çırpıda kurtuldum. Dolaptan siyah dizlerimin altına kadar inen elbiseyi giydim. Beyaz veya farklı bir renk giymek isterdim ama şehitliğe gideceğim için siyah rengini tercih etmiştim. Kaldı ki annemin en sevdiği renk de siyahtı.

Hava çok sıcak olmasına rağmen saçlarımı toplamayıp salık bıraktım.

Makyaj masasına ilerleyip yüzüme sadece güneş kremi sürdüm. Makyajdan hoşlanmazdım. Fazla da kullanmazdım ama kırmızı rujdan da vazgeçemezdim. Niye vazgeçeyim ki kırmızı ruj bir kadının imzası haline gelmişti artık. Fakat şu an süremezdim hava çok sıcaktı ve şehitliğe gidecektim.

Çekmeceden siyah şallarımdan birini boynuma aldım.Beyaz Spor ayakkabılarımı da ayağıma geçirip babama bir kez daha yakalanmadan hızlıca arabanın anahtarını alıp, koşar adımlarla evden çıktım.

Arabaya binip şehitliğe gitmeden önce çiçek diye doğru sürdüm. Bahçedeki Karagülleri kopartmak istemiyordum. Ama hazır alabilirdim çünkü kopartmaya kıyamazdım hiçbir zaman. Başkasını koparttığını görmediğim için fazla sıkıntı etmezdim kendimce ama kendim kopartınca bayağı bir sinirlenirdim.

Ağzımın içinden mırıldandığım Gülden ablanın şarkısı ile son sürat sürerken telefonumun çalması ile ağzımın içinde bir küfür yuvarladım.

Kimdi bu şimdi. Neden beni rahatsız ediyordu. Hadsiz dengesiz insan. Sevmeyi bir kenara bıraktım.

"Ne var?"diyerek telefonu açıp sert bir çıkış yaptım.

"Ne bağırıyorsun be."diyerek şaşkın bir ses tonuyla sordu,Elis.

Bir an bocalamadım değil ama tabii ki bunu ona hissettirmedim. Sahi ben telefonu neden bağırarak ve kızarak açtım ya. Son zamanlarda gerçekten bayağı dengesiz Duygu değişikliği içerisinde olduğumu o an yeniden fark ettim.

"Gerginim biraz ondan.Sorun ne?"

"Seni aramam için illaki bir sorun olması mı gerekiyor Gülşah?"Diye çok makul bir soru yöneltti.

Ne olmuştu bana böyle hiç anlamış değildim. Havasından mıdır, sıcağından mıdır,yoksa yüksekova'ya gideceğinden midir bilmem ama bu aralar gerçekten tuhaf davrandığının farkındaydım.

Durup dururken eski tozlanmış içine tıktığım anı sandıkları zihnimde beliriyor.

"Hayır tabii ki de."Dedim.

"E o zaman?" diye gelişi güzel sordu bu sefer Elis.

Gerçekten de delirtmek istiyordu beni.

"Sadede gelsen mi artık.Ha?"

"Tamam be seninle de konuşulmuyor.Sana şey diyecektim."

"Ne diyecektin?"

"Gerçekten unuttun mu Gülşah?"

Neyi unutmuştum ben?

"Neyi unuttun mu?"

"Gittim ben."

"Ne felsefe yapıyorsun kızım söylesene de."İşte o an aklıma bir şey tak etti. Bu kız da atanmıştı ya Ordu'ya. Nasıl unuturdum? Bu sefer bağırdım için değil de unuttuğum için sıçmişko.Kesin iki saat gideceğini unuttum diye kafamın etini yiyecekti.

"Niye susutun?"diye sormasıyla düşüncelerim yok oldu.

"Dalgınım biraz ondan."diyerek hızlı bir cevap verdim. Ağzının içinde bir şeyler mırıldığında duydum ama anlamadım. Kafamın etini yemek yerine beni şaşırtı."Burası çok güzel ama bayağı soğuk."

Ordu'ya atanmıştı Elis. Birlikte üniversiteyi okumuştuk en yakınım o olmuştu ve tek anlaşabildim. O avukatlık okurken Ben de tıp okumakla sürünüyordum. Onun atama yeri Ordu bana ise Hakkari çıkmıştı. Ve o bugün gidecekti, gitmişti anlaşılan böyle konuştuğuna göre. Ben bunu nasıl unuturdum ya. Gerçekten Ben bir maldım.

"Öyle mi?"Sesimde mahçupluk vardı.

Önce sessiz kaldı ardından mırıldandığını işittim."Evet."dedi ve ekledi "sen iyi misin?"

Gerçekten bana son zamanlarda neler oluyor diye düşünmeden edemedim.Durup dururken gül bahçesinde anımsadığım anılar. Yılların ardından Giray ile olan zamanlarımı anımsaman.

Durduk yere onu anımsamam gerçekten tuhaftı. Nerede? Nasıl? Evlendi mi? Aşık oldu mu? Ona dair bildiğim tek şey asker olmasıydı. Rütbesini bile söylememişlerdi bana. Ben de biliyordum asker olmak istediğini. Babası gibi Sinan amca gibi güçlü bir adam olmak istediğini. Peki ben şu an yine neden bunları anımsamıştım.

Elis"hey orada mısın?" diye telefonda bağırması ile olduğum yerin ve durumun tekrardan farkına vardım.

"Ne bağırıyon be kızım."

"Bunu gerçekten soruyor musun?" diyerek bir daha bağırdı. Bağırmakta haklıydı da.

"Sonra konuşalım mı?"Çiçekçiye varmıştım. Cevap vermesine dahi fırsat vermeden telefonu kapattım.

Annemin sevdiği karagüllerden bir demet alıp tekrardan Şehitlik için yola çıktım.

Şehitliğe varmıştım.Kendimi olduğum gibi hissetmekten ziyade karmakarışık duygular içerisindeydim. Kendimi olması gerektiğinden daha kötü hissediyordum. Elis'in gönlünü de daha sonra alırdım.

Varmak istediğim yere gelince aklımdaki düşüncelerden bir çırpıda kurtulmak istedim bu biraz zordu. Ancak gördüğüm her bir beyaz mezar taşının üzerinde dalgalanan Türk bayrağına görünce duygularım daha da karmaşık hale büründü.

Derin bir nefes alıp indim arabadan. Her zamanki gibi yine derin Bir sessizlik hakimdi bu sessizliğe alışkın olduğum için fazla yadırgamadım. Her bir mezar taşının başında dalgalanan ay yıldızlı bayrak vardı.

Vatan için canını veren evlatların yeriydi. Onlardan geriye kalan insanlar için tek odak noktasıydı şehitlik.

Yavaş adımlarla annemin mezarından yanına ilerledim. Ezbere bildiğim yollarda yürürken artık yadırgamıyordum. Annemin yanına varınca durdum. Yavaşça dizlerimin üzerine çöktüm. Mezar taşına dokundum. Yavaşça okşadım isminin fotoğrafının üzerini. Sıcacıktı beyaz mermer. Annem gibi. Sıcak olmasının aksine sertti. Oysa ki annemin elleri yumuşacıktı.

Yavaşça toprağın avuçladım. Toprağındaki sıcaklık derin bir nefes almamı sağladı."Anne" dediğimde sesimin titremesini engelleyemedim. Ellerim titremeye başlamıştı."Annem.Ben geldim."

Cevap yoktu.

Sessizlik hakimdi. Bu sessizlik hiçbir zaman değişmemişti. Gözümden yavaşça bir yaş süzüldü. Ellerimin titremesine bacaklarımın titremesi de eklenmişti. Buna hiçbir zaman engel olamıyordum.

"Gidiyorum bir haftaya."

Sessizlik.

"Kızdın mı yoksa bana?"

Sessizlik.

"Senin gibi oldum.Ve ilk görev yerine gideceğim."

Sessizlik.

"Annem" dediğimde titreyen sesimle birlikte,gözlerimden yaşlarda akmaya devam ediyordu. Biliyorum bu hiçbir zaman son olmayacaktı.

Gülümsedim. Avucumun içindeki toprağı kokladım. Kötü kokmuyordu. Aksine annem gibi güzel kokuyordu. Sıcak mezar taşına dokundum tekrardan.

"Kanımın son damlasına kadar senin için savaşacağım anneciğim. Hep sana layık bir evlat olacağım."

Sessizlik.

"Sana layık olmak için ilk adımımı attım bile o çok sevdiğim beyaz önlükten giydim ben de."

Güldüm.

"Senin de çok sevinip gurur duyacağını biliyordum."

Yavaşça toprağın üzerine ekilmiş karagülle dokundum. Yanına benim aldığım karagülleri de bıraktım.

Her bir yaprağına dokundum teker teker. Yumuşacıktı. Bazı yaprakları solmuştu. Neden solmuştu yaprakları? Yoksa annemi üzmüş müydüm. Ben onu üzmemiştim ki hiçbir zaman. Kızmış mıydı acaba bana? O bana kızmazdı ki.

Elime yapraklarından çekip yavaşça ayağa kalktım.Dalgalanan ay yıldızlı bayrağa baktım. Boynundaki kolyede annemin kolyesiydi O da ay yıldızlıydı. Yavaşça dokundum kolyeye.

Hipograt yeminindeki gibi anneme de and içmek istedim. Elim boynumdaki karagülü kolye'deyken derin bir nefes verdim.

"Doktorluğun uğruna yaptığın, savaştığını her şey için ben de savaşacağım. Senin gibi olacağım. Vatanımı senin gibi canım pahasına ayakta tutmak için savaşacağım. Sana layık bir evlat olacağıma and içerim anne."

Gözlerimden bir bir yaşlar akmaya devam etti. Bakışlarımı mezarın başından dalgalanan bayrağı çevirdim.

Derin bir nefes verip bakışlarımı tekrardan mezar taşına çevirdim. Öylece baktım önce. Ezbere bildiğim yazıyı tekrardan içimden geçirdim.

Şehit doktor:Leyla Yener

Memleketi:Ankara

Anne adı: Songül

Baba adı: İbrahim

D.T.1965 Ş.T.1999

Yokluğuna alışmıştım ancak ona karşı duyduğum özlemi hiçbir zaman dindirememiştim.

Son defa mezarın üzerine dikilmiş karagüllere baktım.

"Yaşadığım müddetçe vatanım için insanlık için yaşayacağım her şey sizlere armağan olsun."

***

Bir hafta sonra..

Elimdeki bavullarla havalimanında uçağa binmek için beklerken babamın yaşlı gözlerini izliyordum. "Baba yeter ama.." "

Sus konuşma."Sesiz kaldı bir süre. Başını omzuna doğru yatırdı." "Kararın kesin mi? Hiç mi vazgeçmedin?"

Omuzlarım çöktü. Başımı sağa sola salladım."Hayır hiç." Gözlerini kırpıştırdı.Aşırı tatlı görünüyordu. Yanaklarını öpmemek için kendimle direniyordum.Bunu yaparsam yumuşadığımı anlar daha fazla üzerime gelirdi.

"Bir tık da mı vazgeçiremedim."

"Bir tık da vazgeçiremedin."

"Hiç mi umut yok?"

"Ama Baba yapma böyle.Konuştuk bunları seninle." Sesim oldukça kısık çıkmıştı.

Derin bir iç çekti. Kabullenmiş duruyordu.

"Hı?" Çaresiz bir bakış attı.

"Bir kere de sözümü dinlesen." Derin bir nefes verdim.O bana ters ters bakarken ben ellerinden sıkıca tutup sarıldım. "Baba.."

"Bana baba deme!" dedi tiripli tiripli. Bu yaşta bile bana bezdirdiğine inanamıyorum.Hafifçe gülümsedim.Tiripli bakışı biraz yumuşar gibi oldu. Tepeden tereddütlü bir bakış attı. Kabullenmiş görünüyordu. Bu sefer işim gerçekten de zordu. Ama kazanmış görünüyordum.İyi bari bunu da atlatmıştım.

Uçağın anos etmesiyle son defa sıkıca sarıldı bana. Ona göre terörün inine gidecektim. Yani zaten teröristler de azıcık düşüne bilse gelip benim gibi baş belası bir kıza yaklaşmazdı. Yok bunu kabul etmiyordu babam. Teröristlerin beni kaçıracağına ya da hastaneye kumpas kuracaklarına adı gibi emin davranıyordu.

***

Hakkari'nin havasından derin bir nefes alıp, verdim. Uçaktan yaklaşık beş dakikadır inmiştim. Ancak iner inmez yakalandığım soğuk hava beni bozguna uğratı. Karanlık yıldızsız gök yüzüne baktım.Gülümsedim. Başarmıştım.

Geldim sana Hakkari yüksekova. Herşeyden uzak belasız bir hayat geçirme dileğiyle.

Yarın ilk görev günümdü. O yüzden geceden gelmiştim Hakkari'ye. Karanlık olduğu için anlaşılmıyor da ancak görünen dağların üzerindeki karlar,sığ ağaçlar muazzam görünüyordu.

Yüksekova abartılacak büyüklükte değildi ama Hakkari merkeze gitmek için birazcık uzun bir zamana ihtiyacım olacaktı.Umarım kazasız belasız geçirirdim günlerimi. İnce giyindiğim için oldukça üşüyordum. Buranın bu zamanda bu kadar soğuk olacağını tahmin bile etmemiştim.

Gördüğüm ilk Taksiye binip orta yaşlarındaki şoföre kiraladığım evin adresini verdim. Yolları da güzeldi aslında En çok da Dağları. O dağlara çıkıp oradan manzaranın nasıl göründüğünü merak etmiştim açıkçası. Bir saatlik süre diliminde kendimi Apartmanın önünde buldum. Büyük bir apartman değildi.Çift bloklu ve beş katlıydı.

Benim kiraladığım ev üçüncü katın sol bloğundaydı.Zaten bu apartmanda atanan doktor ve öğretmenlerin olduğunu bildiğim için tutmuştum.Ha bir de ev sahibi bir katta asker oturduğunu söylemişti. Bu yegane bilgiyi Tabii ki babamda söylemişti. 'Bir şey olursa git asker abiye söyle' demesi karşısında kendimi çocuk gibi hissetmiştim.

Apartmanın kapısında bavulları asansöre koyup ben direkt merdivenlere yönelmiştim.Asansör fobim olduğu için asla yalnız asansöre binemiyordum.Tanıdığım güvendiğim biri olunca ise kendimi binmek için zorluyordum.

Ulaştığım katın kapısıyla bakıştım. Yüzümde engel olamadığım bir sırıtış vardı.Utanmazsam yuppi sana geldim Hakkari diye bağıracaktım.Apartmanın içinde ilk günden şikayet alıp kovulmak istemezdim.

Bavulları gürültü çıkarmamaya çalışarak içeriye atıp kapıyı kapattım. Pek de mümkün olmadı. Ama içeri ata bildim. Ayağıma bavullara vurduğum için canım acımıştı. Ben de sinirden Kapıyı açıp Serçe baştan kapatım. Ne yapabilirdim? Ayağım acımıştı. Kaldı ki evde benimdi. Neden kendime hesap verme çelişkisi içerisinde olduğumu sorsalardı hiçbir fikrim yok diye Makul bir cevap verirdim. İnanılmaz bir zekaya sahiptim Ben bu zeka ile nasıl tıp çıkardım hala ona şaşırıyordum.

Eşyalarla birlikte kiraladığım ev oldukça temiz ve düzenli görünüyordu. Holde Duran bavulları alıp odama götürdüm. Bu gece bunları dizmek ile uğraşamayacağım için küçük bavuldan içinden iç çamaşır ve pijama takımı çıkarıp yatağa koydum. Soğuk bir duş iyi geleceği için Kozmetik eşyalarımı ve şampuanlarımı alıp banyoya koydum. Geri dönüp havlumu ve çıkarttığım kıyafetleri alıp soğuk bir duş almak için tekrardan banyoya geçtim.

***

Gecenin nasıl geçtiğini bile hatırlamıyordum. Sabah çalan alarmla uyandığımda saat yedi'ye geliyordu. Söyle ne söylene banyoya geçip işlerimi çabucak hallettikten sonra odama geldim.

Dışarıdaki hava pek iç açıcı görünmediği için altıma geniş paçalı bir kot üzerine ise siyah bağsız bir badi giyindim.Badi'nin eteklerini pantolonun altına koydum.Saçlarımı tarayıp salık bıraktım.Açık bırakmayı sevmezdim fakat saçımı dağınık bir topuz yapıp ilk iş günüme gidemezdim. Yüzümü sade bırakıp dudaklarıma imzamı bırakmayı unutmadım. Fazla soğuk değildi. Fakat ürpermemi sağlayacak bir Esinti olduğu için siyah trençkotu mu giyinip, bavuldan çıkarttığım beyaz spor ayakkabıları da giyinip hole doğru ilerledim. Kapıyı açacağım sırada unuttuğum çantam ve telefonumu almak için kendi kendime sövüp onlara da aldım.İlk iş günümde geç kalmak istemediğimden hızlı adımlarla binadan çıkıp evime iki üç sokak uzak olan hastaneye yürüdüm.

Etrafı tanıyabilmek için bugün yürümek istemiştim. Yarım saatlik bir sürede karşımdaki büyük tabelayla karşılaştım. Kocaman harflerle YÜKSEKOVA DEVLET HASTANESİ yazan hastaneye kendimden emin ve yavaş adımlarla girdim.

Kapının önünde büyük bir kargaşa mevcuttu Doktorlar hemşireler hepsi muhtemelen gelmekte olan ambulanısı bekliyorlardı veya ambulansları. İlk iş günümü ne kadar yoğun geçeceğinin belirtisi gibi görünüyordu.

Müdürün odasına geçip başlatma işlemlerini halledip,sıkı bir tanışma faslından geçirmişti. Hastanenin müdürü olan Murat bey aynı zamanda alanın da uzman bir doktoruydu. Kısa boyunun yanında tatlı bir yüzü vardı. Sevmediğimi söyleyemezdim. En sonunda git ve öldüğünü giy terör çatışmasında yaralanan askerler geliyor deyip beni direkt acile gönderdi. Bu kadar hızlı başlayacağımı aklımın ucundan bile geçilmezdim. Neydim lan ben? Gerçekten ilk iş günümde bir tim askere bakacaktım. Şaka gibi. Ama gerçek. Gerçekten bela çekiyordum. Kendimden yılmam için bir sebep.

Hemencecik önlüğümü giyip acile indim. Beni gören hemşireler gelecek olan vakayı unutmuş olacak ki aval aval yüzme bakıp beni süzüyorlardı. Onlar bana bakınca Ben de başımı eğip kendime bakmaya başladım.Onlar neye bakıyordu öyle?

Yanıma yaklaşan hemşire önlüğü üzerinde olan kız bana yakından bakmaya başladı."Sorun ne?"Sesim yumuşak çıkmıştı.

"Yeni gelen Doktor Gülşah Yener siz misiniz?" Vay be gelmeden herkes hünerlerimi duymuş.Sen neymişsin be Gülşah.Aferin kız sana.Böyle devamke.Kız soru sorarken bile hala beni inceliyordu. Gerçekten delirecektim.

"Evet."diye mırıldandım. Anında gülümseyip bana biraz daha yaklaştı."Bahar bende.Buralıyım." Sen neymişsin be Bahar. Kız nasıl bir analitik zekaya sahip hayran kaldım valla. Ben sormadan söyledikleri karşısında gülümsedim.

Başımı salladım. Bu da benim tanışma şeklimdi."O vakit hoş geldiniz Gülşah hanım." Gülümsemem daha da genişledi. "Hoş buldum."

Koluma girdi. Beni hastanenin kapısına doğru yürüttü. Ne yapıyordu lan? Aval aval koluma girdi koluna bakıyordum. Deli olabilir miydim?

"O zaman şaşkınlığı bırakıp toparlanın Gülşah hanım.Ağır yaralı askerler geliyor onların sizin gibi bir doktora ihtiyacı var."Dedi adını yeni öğrendiğim hemşire. Tam konuşacağım sırada ambulans seslerinin hastane önünde durmasıyla kolumdan çıkıp ambulansa doğru koştu. Haydi Bismillah başlıyorduk.

Art arda duran üç ambulans vardı. Bir anda bu kadarını görmem ürpermeme neden oldu. Yapabilirdim. Annem gibi başarılı bir doktor olabilirdim.Annemin çalıştığı hastaneye bir anda bu kadar yaralı asker geldiği gün patlama sonucu şehit düşmüştü.

Ya ben de başlamadan ölürsem?Ya buraları da patlatsalar? Allah'ım ne oluyor? Nereye düştüm ben böyle.

Anneme olanları hatırladıkça başımdan aşağı kaynar sular dökülüyordu.Ölümüm başlamadan mı olacaktı. Ah benim bahtsız kaderim. Kesin patlayacaktı. Basbayağı buna inanıyordum. Tövbe Allah'ım tövbe ne oluyordu. O askerler de neydi öyle?

"Gülşah hanım biliyorum yeni başladınız ama acil bakmanız gerekiyor." Bahar'ın sesi kulaklarımda çınlayınca yerimden koşarak sedyenin üzerinde yatan askerlerin yanına gittim. Durumları ağır görünen de vardı hafif yaralananlarda.

Sedyeleri acile sürüklerken durum bildirim yapıyordu Bahar bana. Acilde İlk baktığım askerin yüzü çamur içindeydi. Kurşunu kolundan ve dizinden almıştı. Dizindeki kurşun sıyrılmıştı. Diğer askerlerin de durumu öyle görünüyordu. En ağırı şu anda önümde kan kaybından bayılan adamdı. Az önce bazılarının durumu ağır bazılarınınki hafif demiştim yeni fark ediyordum en Ağrı şu an önümde yatandı. O da yoğun kan kaybından bayılmıştı.

"Bahar buraya bakar mısın?"Şu an sadece bahar'ı tanıdığım için onu yanıma çağırmıştım."Buyurun Gülşah hanım."

"Hastanın kan grubunu öğrenin.Acil kana ihtiyacı var!Elinizde ona uygun olan bütün ünite kanları getirin.Hemen."

Beni onaylarcasına başını sallayıp uzaklaştı. Hastanın yüzündeki çamura elimle silmeye başladım. Arkadan 'komutanım komutanım' diye bağıran askerlerine dönüp tekrardan baygın yatan hastaya baktım. Üzerindeki üniformayı kesmeye başladım.

Kolundaki yara fazla derin görünmüyordu. Hemen gazda beze yarayı temizlemeye başladım. Boynundaki askeri künyesi yana düşmüş şekilde sallanıyordu. İsmini soy ismini öğrenmek için künyesine bakınca gördüm isim ve soyisim yüzünden yarayı temizleyen ellerim durdu.

Zaman durdu.

Gerçekten Zaman durdu.

Kalbimin durduğunu hissettim.

Ruhumun bedenimden çıktığını hissettim.

Bu o olamazdı.

"Hayır hayır,"diye fısıldadım. Bu o olamazdı hayır. O benden bizden gitmişti.

O da babam gibi asker olacağım demişti. Bu o olamazdı. Olmamalıydı. Ona yaklaşıp künyedeki ismi içimden tekrardan tekrar ettim. Tekrardan geriye tökezledim.

Etrafımda uğultular başladı.

Başım döndü.

Nefes alamadığımı hissettim.

Bahar'ın seslenişini algılaya biliyordum fakat ne dediğini anlamıyordum. Elim boynumdaki kolyeye gitti. Beni rahatlatacağını düşündüm ama ilk defa o kara gül desenli kolye de beni rahatlatmadı.

"Hayır! Hayır!"Sayıklayışım durmadı. Tutunacak bir yer aradım ama bulamadım. Kolumu tutan elleri hissettim ama kim olduğunu çözemedim. Sanki her yer zifiri karanlıktı. Bu oydu lan. Oydu. Büyümüş asker olmuştu.

Dizlerimin üzerine çöktüm. Gözlerimden benden bağımsız yaşlar Akın etmeye başladı. Bir daha nefes alamayacağımı hissettim."Bu o."Sessiz ağlayışımın yanında sayıklayışım durmuyordu.

Durduramıyordum.

Doğum yeri dahi aynıydı. Şanlıurfa yazıyordu. Bu oydu. GİRAY ÖZÇELİK'Tİ.

Gülşah Yener'in kayıp çocukluğunun katiliydi. Aşık oldu tek adamdı. Yıllardır beklediği adam dı."Bu o." Sesimi artık ben bile zordur duyuyordum.

Gözlerim kapandı.

Her yer zifiri karanlıktı..

Hiçbir şey yapamadığımız anlar olurdu,hayatın durduğu,zamanın durduğu o anlar... Canımızı yakan o zorlu anlar, saniyeler, dakikalar belki de saatler... Ya da en kötüsü tüm hayatımız boyunca iz kalacak o anlardan birindeydim ancak o iz bana değil kalbime,canıma işlenmişti.

​​​​​

 

 

 

 

 

​​​​​​

 

​​​​​​

 

 

 

 

 

​​​​

​​​​

​​​​​​

​​

 

 

 

 

 

​​​​​​

​​​​​​

​​​​​​​​​

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


 


​​​​

​​​​​

 

 

 

 

​​​​​​

Loading...
0%