Yeni Üyelik
7.
Bölüm

ANKA

@zeynepasyasevilay

11.07.24

Ben ümitsiz bir bedende ümit arayan bir kadındım. Ümit hep vardı hep düşündüm. “Belki de ölmemişti. Belki görev için yapmıştı ama benim neden haberim yoktu. Öyle olsa söylerdi o benden bir şey saklamaz. Ya çok gizliyse görev sonuçta ben de ona söylememiştim ama döneceğim dedi 1 ay sonra dönecekti 1 yıl oldu dönmedi.” Ümitsiz bir bedendi bu ve ben ümit arıyor bir kıvılcım istiyordum ama yoktu işte. “Çıldıracağım” “Deli olduğunu bilmiyordum.” Merdivenin son basamağındaki durdum ve arkama baktım. Karan saçma sapan sırıtıyordu gıcık etmek için. “Ne alaka?” “Kendi kendine konuşuyorsun” bir basamak daha inip yanıma geldi. “Bir kelime söyledim sadece” yalandı sesli konuştuğum farkında bile değildim ve o bunu duymuştu. Alayla güldü ve beraber mutfağa yöneldik. Ada şeklinde olan masaya yöneldik karşıma oturdu. Önümüzdeki tabağı bitirmeye başladık bir yandan da çay içiyordum. Uzun süre onu inceledim siyah saçları vardı biraz uzundu. Şimdiye kadar gördüğüm kadarıyla sakin biriydi fakat her kedi sakindir kuyruğuna basana kadar. İnsanların vücut dilinden anlardım fakat böyle duygusuz birini anlayamıyordum. “Ne oldu?” Kaşlarını kaldırdı. “Yok bir şey” “Peki” omuzlarını silkti. Yemeğime döndüm ve düşünmeye başladım bugün karargâha gidecektim ilk görevimi tamamlamış ve eski timime geri dönecektim aslında eski değildi sonuçta teşkilata bir görevdi fakat oradakilere bağlanmıştım. Ayağa kaktım ve Karanın arkasındaki tezgâha tabağımı koydum. “Bugün karargâha gideceğim hazırlan ya da gelme.” Mutfağın eşliğinde duyduğum ses ile durdum. “Korumanınım unuttun mu? geleceğim tabi ki de.” Söylenerek çıktım ve ardımda bir kıkırtı duydum umursamadan odama çıktım. Odama geldiğim gibi üstümden kıyafetlerimi çıkarıp duş aldım her zaman suyun üstümdeki ve içimdeki kirleri attığını düşünürdüm ne zaman yeni bir başlangıç yapacak olsam duş alır temiz ve hazır hissederdim. Duştan çıkıp kişisel ihtiyaçlarımı giderip banyodan çıktım. Altıma keten lacivert pantolon ve üstüme beyaz bir gömlek giydim yanıma lacivert bir çanta aldım içine telefonumu koydum silahımı belime yerleştirdim ve saçlarımı ıslak bıraktım zaten kuruyacaktı. Aynı anda odalarımızdan çıktık. Ben merdivenden inerken o da arkamdan geldi. Evden çıktık ve arabaya geçtik arabayı ben sürecektim yolu bilmiyordu o da yanıma oturdu. Üstünde siyah kısa kollu bir tişört altında siyah bir pantolon vardı yanında silahı olduğundan bile şüpheliydim o kadar rahattı ki belki de bu rahatlığı babam sağlamıştı onunla konuşmuş olabilirdi. Onu uzun süre incelediğimi fark ettim ve arabayı çalıştırıp karargâha doğru yol aldım. Karargâha geldim arabadan indim Karan arkamdan geldi. Arkamı döndüm. “Sen gelme” kaşlarını kaldırdı. “Bakma öyle burası karargâh buraya getirdiğime şükret. Dışarıda bekle.” “Tamam” dedi kurnaz sesi ile “Karan sakın aklından bile geçirme aklındaki yapmaya çalışırsan seni delik deşik ederler.” Arkamda Karan’ı bırakıp ilerledim kapıdaki asker kapıyı açtı ben de uzun koridorun sonundaki timi genellikle olduğu odaya gittim. Kapı hafif aralıktı Ada’nın sesisin duydum “Lavinya gelecek bugün” başka bir ses duydum fakat asla tanıdık değildi. “O kızı istemiyorum. Görevini bile tamamlayamamış hani 5. Casus bulamamış.” Dedi sesi ukala ve hoşnut olmamış çıktı. Kaşlarımı çattım çıktığım ilk gizli görevde 5 tane görevden 4’nü başaralı ile tamamlamış üstüne üslük kaçırılmış vurulmuşumdum bir de üstüne laf ediyorlardı ve zaten en yakın arkadaşım ölmüştü bu psikolojinin üstüne hala çalışmaya devam ediyordum. Bu adam her kimse sinir olmuştum. “Sen kim oluyorsun da istemiyorsun, Lavinya bu timde öyle de kalacak” Gökhan’ın sesi sert çıkmıştı. Kapının yanındaki duvarda yaslanmış duruyordum ki kapı sertçe açılıp içeriden biri çıktı Gökhan’dı bu. Yaslandığım duvardan çekildim Gökhan şaşkın gözlerle baktı. “Gel dışarı çıkalım” dedim başını salladı uzun koridordan geçip bahçeye çıktık tam karşımda Karan vardı arabaya yaslanmış telefonla konuşuyordu görmezden gelip manzaraya döndük. “O kimdi?” Manzaradan yüzümü çevirmeden. “Atlas yeni geldi 2 hafta önce üsteğmen olduğu için timin başında o var fakat herkesi kendinden düşük gördüğü için sürekli emir veren bir adam işte çok takma.” Kolunu omzuma attı. O an kendimi güvende hissettim benim için hep bir abi sevgisini verirdi. “Bilmiyorum zor geliyor aylar önce beraber göreve gittiğim sırtımı dayayıp güvendiğim kişinin bir anda yok olması zor geliyor.” Gözlerimden yaş aktı. “Hatırlıyor musun bana kızdığın günü ben bu riskleri göze aldım demiştin.” Gözyaşlarım yanağımdan akarken gülümsedim. “Evet” başımı salladım “Sen bu riskleri aldın Lavinya sen güçlü bir kızsın bunu unutma hepimiz birilerini kaybettik ve şimdi sıra toparlanmada. Sen yaparsın.” Kolunu omzumdan çekti ve beni kendine çevirdi ardından sarıldı onda bir abi şefkati vardı bir abi merhameti bir abi gibi korumacıydı o da korkuyordu bana zarar gelmesinden o da önemsiyordu bir abi gibi. Kollarımız ayrıldığında göz yaşımı sildim. “Gel içeri geçelim” dedi aynı anda kapıya yöneldik asker kapımızı açtı koridorun sağındaki lavaboya geçeceğimi söyleyip ondan ayrıldım. Tuvalete geldim yüzümü soğuk suyla yıkadım ve kendime geldim onun karşısına geçecektim güçlü olduğumu görmesi için. Çantamdan rimel’i çıkardım ve kirpiklerime sürdüm yüzümdeki ıslaklığı kuruladım peçete yardımı ile. Ve gülümsedim mutsuz olduğum zaman Gülümser modumu yükseltmeye çalışırdım. Tuvaletten çıktım ve Gökhan’ın ağladığımı söylemeyeceğini bildiğimden rahat bir tavır takındım. Elimde çantam ile koridorun sonuna ilerledim kapı açıktı içeriye girdim tekli koltukta yabancı oturuyordu Kerem ile Gökhan koltukta yan yana oturmuşlardı diğer koltukta ise Ada vardı. İçeriye girdiğimde beni ilk gören Kerem oldu. “Ooo Lavinya Hanım hoş geldiniz.” Dedi ayağa kalkarak gülümseyerek sarıldık birbirimize “Hoş buldum Kerem Bey” diyerek birbirimizden ayrıldık. Yanındaki Gökhan’a döndüm sanki 2 dakika önce sarılmamış gibi sarıldık. Yanında ise Ada duruyordu ona çok daha fazla sarıldım “Özledim sizi” sarılmaya devam ederken “Ben de seni özledim hem de çok” daha sıkı, ayrıldık en son ayrıldığımızda herkes yerine oturmuştu. Ben yanımdaki yabancıya baktım üstünde üniforması vardı siyah saçları vardı gözleri maviydi. Başımı sallayıp Ada’nın yanına geçtim çantamı yanıma koyup yerleştim. “Ne yaptınız bensiz” dedim yabancıyı umursamadan o da farkındaydı bunun. “Ne yapalım işte aynı şekilde göreve gittik bir de senin yanına geldik” diyerek güldü ben de güldüm. “Görevde teksin diye biliyordum” dedi yabancı. Kafamı çevirdim “Tektim zaten” soğuktu sesim. “O zaman niye yanına geldiler” çok sorguluyordu. “Bu seni niye bu kadar ilgilendiriyor” dedim rahatça oturduğu koltuktan doğruldu ve dikleşti. “Bende bu timdeyim bilmem gerekiyor” kaşlarımı kaldırıp Ada’ya döndüm sanki bir tartışma çıkmasından korkuyordu. “Niye haberim yok?” Dedim bu timde ne oluyorsa bilmek benim de hakkımdı. “Lavinya sakin ol bir gelince kendin gör istedim.” “Peki” başımı tekrar yabancıya çevirdim. “Kimsin?” Sesim sertti fakat istemsizce sert çıktı. “Üsteğmen Atlas Yenilmez Tim komutanı.” Dedi gözlerime bakarak. “Ajan Lavinya Arslan memnun oldum” “Ben de memnun oldum” başını salladı. “Görevden gelmişsin detaylarını öğrenebilir miyim?” Konuşmamız sakindi ama herkes bu sakinliğin altındaki gergin havayı soluyordu sanki birbirimiz boğazlayacakmışız gibi. “Aslında biliyorsunuz ama ben anlatayım. Bir buçuk yıl önce uzun bir göreve çıktım bu görevde yapmam gerekenler teşkilattaki 5 casusu bulmaktı kanıtlar toplamaktı 1. Casusun ekibini toplantıda iken bastık bir polis ekibi ile 2. Casusu teşkilatı bastıklarında tim ve ekip ile teşkilata gittik ve orada hallettik 3. Casus için karakol baskını düzenlenecekti oraya yanımda teşkilattan güvendiğim bir ajan ile gittik ve öldür emri ile görevi tamamladım. 4. Casus için bir baskına gittik ekip ile fakat yanımdaki ajan ve ben rehin alındık” kaşları kalktı. “Orada 1 hafta kadar kaldık en son gün ekipten komiser ve tim geldi o şekilde elimize geçti. 5. Casus ise” yutkundum. “5 casusun kim olduğunu bilmiyorduk benim onu bulmam gerektiği söylendi delil aradım fakat bulamadım en sonunda geri dönmek zorunda kaldım.” Diyerek bitirdim. Dikkatlice beni dinliyordu. “Yani görevi. Tam olarak tamamlayamadınız değil mi?” “Bakın Atlas Bey sizin için başarılı bir görev olmasa da 5 casusun 4’nü buldum bu sürede birçok kez yaralandım rehin alındım ardından yakın arkadaşımı bir görevde kaybettim bunun üstüne 5. Casus için çabaladım ama hiçbir iz bulamadım. Eğer çok daha iyisini istiyorsanız arayın ve bulun bulabilirseniz." sinirlenmiştim ben görevimi layığıyla yapan biriydim ve böyle bir şeye maruz kalamazdım. “Seni bu timde istemiyorum.” Söylediklerimden memnun olmamıştı. “Buna sen mi karar veriyorsun?” “Ben senin komutanınım benimle düzgün konuş ve evet ben karar veriyorum.” “Benim tek bir komutanım var oda Gökhan komutanım.” Gökhan bana bakıp sırıttı. “Bak Lavinya ben bu timin en iyi olması için uğraşıyorum ve görevini bile tamamlayamamış bir ajanın olmasını istemiyorum.” “Bana bak Atlas ben bu görev için çok çalıştım biz bu tim için özel seçildik her birimiz ve sen buraya sonradan gelip istediğini timden atamazsın son olarak bu timdeki kimseyi Hakan komutanın haberi olmadan atamazsın.” Cidden sinirlenmiştim sesim artık sert ve daha yüksek çıkıyordu. “Ben senin komutanınım bana öyle bir arkadaşına konuştuğun gibi konuşamazsın bir ikincisi eğer bu timde kalmak istiyorsan eğitimden geçeceksin.” “Öyle bir eğitimden geçmeyeceğim ben zaten bu time gelmeden önce zorlu eğitimlerden geçtim.” “Öyleyse neden yakın arkadaşın öldüğü için bir yıl boyunca kendine gelemedin madem ajansın öğreneceksin yeri gelecek bu timdeki herkesi kaybedeceksin ama savaşacaksın.” O cümleyi bastırarak söyledi. “Peki yapalım bakalım şu eğitimi” diyerek arkama yaslayıp ellerimi bağladım. “2 hafta boyunca olacak benimle yapacaksın.” Oda arkasına yaslandı. Gökhan sert bir şekilde Atlas’a bakıyordu. Ortam sakinleşsin diye “Gel kahve yapalım biz” dedi Ada. Başımı sallayıp ayaklandık. Odadan çıktık ve karşıdaki kahve makinasının ve buzdolabı gibi yemek ihtiyaçlarının olduğu bölmeye gittik makineye bardak koydum ve tuşuna bastım. “Lavinya sence de çok sert olmadı mı?” Dedi Ada “O adam kendini ne sanıyor ya benim neler çektiğimi sen biliyorsun hiçbir şey bilmeden konuşuyor” hala sinirliydim arkadan bir ses geldi “Eğitim 1 komutanının dedikodusunu yapma” dedi Atlas arkadan gelerek “Bu dedikodu değil yüzünde söyledim içeride” dedim ve Ada’ya döndüm. Kahvelerimizi alıp içeriye geçtik. “Kızım içinden canavar çıktı resmen o ne öyle” dedi Gökhan şaşırmış sesi ile “Bakışlarını görmen lazımdı yemin ederim dişi kurtsun sen” Kerem devam ettirdi. Gülerek “Öyleyimdir” dedim. Bir süre kahvelerimizi içtik. Ada ile havadan sudan konuştuk erkekler kendi aralarında maç konuşması yaptılar bir ara konu bu haftaki derbi maçına geldi Galatasaray Fenerbahçe derbisi vardı. “Galatasaray 2-1 alır net söylüyorum” Gökhan’ın sesiydi. Bende Ada’da maç izlemeyi severdik hatta fanatiktik. “6-0 fener diyorum var mı arttıran?” Dedim Gökhan gözlerini devirdi dalga geçiyordum. Atlas şaşırmış bir şekilde baktı. “7-0 Cimbom diyorum” Ada bana meydan okudu. Şimdi de ben göz devirdim Ada’ya. “Siz maç mı izliyorsunuz?” Atlas hala şaşırmış bakıyordu. “Evet yine bu kadar şaşırdın” Ada ile planlı gibi aynı anda söyledik. “Onlar dişi kurt her şeyi yapar onlar” dedi kerem gülerek gülüşüne ortak olduk. “E herhalde” dedim sanki daha 1 saat önce Atlas ile kavga etmemiş gibi şimdi ise gülüyorduk. “Girelim iddiasına” dedi ve serçe parmağına iddiaya girmek için uzattı. Kerem ve ben fenerliydik Ada ve Gökhan ise Galatasaraylıydı fakat Atlas’ı bilmiyordum. “Girelim 2-1 fener alır” serçe parmağına serçe parmağımı geçirdim. “2-1 Galatasaray” dedi “Kaybeden forma alsın” dedim “Tamam” dedi ve elini çekti. Bir tim olmanın en büyük gerekçesi birbirinize canınızı bile emanet edebilecek kadar yakın olmanızdır. Ailenizden çok güvenmeniz gerekir. O insanlar için ölmeniz gerekirse ölürsünüz canınızı tehlikeye atar onlar için yaşarsınız işte tim olmak bunu gerektirir. İstediğim time güvenmekti fakat Atlas bunu engelliyordu o adam da farklı şeyler vardı. Her şeyi boş verip onu tanımak istedim. “Sen hangi takımlısın?” Atlas’a çevirdim. “Galatasaray, Galatasaraylıyım ben” başımı salladım. Kapıya geldim ve çıkıp arabaya yöneldim. Karan arabanın içinde oturmuş ellerini bağlamış arkasına yaslanmış beni izliyordu. Arkamdan gelen adım sesleri ile yavaşladım. “Lavinya” Atlas seslendi arkamı döndüm. “Efendim” yanıma gelmiş yüzüme bakıyordu. “Şu eğitim hakkında konuşalım diyecektim bir de seni tanımam gerekiyor” dedi sanki saatler öncesinde bana seni istemiyorum dememiş gibi. “Olur konuşalım” “O zaman bir kafeye geçelim öyle konuşalım benim bildiğim bir yer var” “Olur” başımı salladım. “Beni takip edersin” başımı salladım ve arabalarımıza yürüdük. Arabanın sağ koltuğuna geçip Karan’a baktım. “Şu arabayı takip et” Atlas’ın arabasını göstererek. “Sıkılmadın mı?” bana döndü. “Yoo” “Önüne baksana” dedim önünü göstererek. Önüne döndü. Anında frene bastı. Kemerlerimiz bizi tuttu. “Önüne baksana Karan” sinirle. “Tamam tamam” güldü. Atlas'ın söylediği kafeye geldik saat 7 olmuştu. Arabayı park edip arabadan indik. Atlas kafeye yürürken yanıma geldi Karan arkamızdaydı. “Bu arkadaş kim?” Karan’ı kastederek. “Korumam” dedim bıkkınlıkla. “Koruman mı var?” şaşırmıştı ve sanki eline koz geçmişti. “Babam yüzünden yaralandığımı ve saldırıya uğradığımı söyleyerek koruma tutmuş bana inkâr ettim ama işte” kafeye girmiş oturacağımız masaya gelmiş karşılıklı yuvarlak küçük masaya yerleşmiştik yanımda ise Karan duruyordu. Ona biraz daha uzaklaşmasını söyledim oda dediğimi yaptı. Masaya yerleştik. “Senin soy adın Arslan mı?” “Evet” şaşırmıştım niye sormuştu ki. “Abin Giray Arslan doğru mu?” “Doğru ama sen nereden biliyorsun?” resmen ağzım açık dinliyordum. “Harbiye’de tanışmıştık çok iyi bir askerdi. Bu time gelmeden önce beraber aynı timdeydik. Gölge timinde demir derlerdi çok dayanıklıydı her şeye karşı.” “Abim hiç bahsetmedi peki konumuzla alakası ne?” sırıttı ardından konuşmaya başladı. “Yani Demir’in kardeşi olman beni şaşırttı sonuçta seni o yetiştirdi daha güçlü olursun sanmıştım Demir gibi.” hala oyun oynuyordu kısasa kısas bende oynardım. “Daha adam olursun sanmıştım sonuçta abim ile aynı timde yetiştiniz.” sinsi bir gülümseme ile. Yüzü düştü. “Konumuza dönelim.” ve zafer! “Peki anlat bakalım ne bu eğitim şeyi” boğazını temizledi ve konuşmaya başladı. “Bak anlıyorum seni zor şeyler yaşadın fakat toparlanman gerekiyor sen Demir’in kardeşisin güçlü olman gerekir.” Abimin sesi yankılandı kulağımda. “Lavinya sen ajansın karşına zorluklar çıkacak... etrafında kimse kalmamışken tek başına savaşacaksın Lavinya sen ajansın ve bu toprak için savaşacaksın.” “Farkındayım zaten büyük ve zorlu eğitimlerden geçtin hem abinden hem de üniversitede fakat toparlanman ve yeniden bir Anka gibi doğman gerekiyor. Bu yüzden 2 haftalık bir eğitime başlayacaksın ilk hafta fiziken eğitim alacaksın 2. hafta psikolojik olarak.” “Peki ama nasıl?” “İlk hafta sana program vereceğim ve onu uygulayacaksın 2. hafta daha zor olacak 1 hafta herkesten uzak bir yerde kalacaksın bir dağ evinde ve eğitim sonlanacak eğitimi geçersen time gelirsen geçemezsen-” “Ne olur abime mi şikâyet edersin?” “Hayır seni abinin yanına gönderirim orada daha da zorlu bir eğitimden geçersen fakat bir daha buraya geri dönemezsin” tehditkâr sesi ile. “Bu bir eğitim değil bu bir sınav” “Doğru bu bir sınav” “Ve ben kaybetmem” “Kendinden çok eminsin” “Eminim” sesim emindi vücudumda zihnim de kalbim de hepsi emindi hepsi güveniyordu vücudumun her parçası hissettiriyordu bunu hepsi bana güveniyordu hepsi benden emindi en çok da bakışlarım bir kurt misali bakarken emindi. “Peki al o zaman” masanın üstünde duran programı bana doğru ittirdi. Programı okumaya başladım. Koşu Kuvvet antremanı Parkur Dövüş antrenmanı Atış antrenmanı Dinlenme Saat 6’da başlıyor 1’de bitiyordu. “Bu kadar mı?” fazlaydı fakat saat açısından erken bitiyordu. “Kolay mı geldi?” kaşını kaldırdı. “Hayır sadece erken bitiyor” “Sonrasında karargâha geri döneceksin” başımı salladım. “Ne zaman başlıyoruz?” hazır bir şekilde söyledim. “Yarın” kaşlarım kalktı o ise bunu görünce güldü. “Tamam o zaman yarın görüşürüz” diyerek ayaklandım da ayaklandı. Tam arkamdan bir mermi geçti ve arkamdaki camı patlattı cam tuzla buz olduğu anda kafamı karşıya çevirdim elim belimdeki silahıma gitti. Silahımı çıkardım karşıya doğrulttum fakat görünürde kimse yoktu. Her kimse profesyoneldi. Bir mermi daha geldi bu sefer masaya denk gelmişti. O kişi görünerek çıktı siyah maskeli biriydi üstü tamamen siyaha kaplanmıştı. Bana doğrulttu silahı ben ateş edecektim fakat sol tarafımda biri kolumu tutup beni çekti bu Atlas'tı önüme Karan geçti ve ateş etti aynı şekilde Atlas'ta fakat Atlas tek eliyle kolumu tutuyor tek eli ile ateş ediyordu ve kolumu sıkıyordu bu yüzden ateş edemiyordum hem de önümde Karan vardı adamı dahi göremiyordum. “Atlas kolumu bırak” o da önce koluma baktı ve bıraktı. Karan’ın arkasından biraz çıktım ve ateş ettim fakat o kişi çoktan kaçmıştı. Artık gözden kaybolunca üçümüzde silahlarımızı rahat bir nefes vererek indirdik. “Böyle giderse sınavı geçemezsin” silahlarımızı belimize yerleştirdik. “Ateş etmeme bile izin vermedin” “Vuruluyordun” Karan önümde ben ve Atlas yan yana ilerliyorduk. “Haklı” “Siz başıma bela mısınız?” ofladım. Gülerek arabaya ilerlediler. “Görüşürüz” dedim o da başını sallayıp arabasına bindi. Üstümde kısa kollu siyah bir tişört altımda ise spor bir tayt vardı aynanın karşısında saçlarımı tepeden topluyordum. Saçımı sıkı bir at kuyruğu yaptım. Saatime baktım saat 5’e çeyrek vardı. Silahımı belime yerleştirip. Elimdeki telefonum ile evden çıktım. Atlas’ın attığı konumdan eğitim alanına doğru yola çıktım. Karan’a haber vermemiştim uyandırmamıştım da. Navigasyon geldiğimi belirtti ve sağ tarafıma baktım duvarlarla çevrili büyük bir alandı. Arabamı Atlas’ın arabası olduğunu düşündüğüm arabanın yanına park ettim. Arabadan inip kapıya ilerledim kapıdan içeri girdim alanın etrafında koşu alanları vardı onların yanında parkurla vardı ve ortada kapalı bir alan vardı spor salonu olduğunu düşünüyordum. Kapalı alana yaklaştıkça sesler yükseliyordu. En sonunda kapıya geldim ve kapıyı açtım büyük bir spor salonu ve küçük bir boks alanı vardı. Yan tarafta bana bakan abim ve Atlas vardı sırtlarını duvara yaslamış bekliyorlardı. “Hoş geldin Lavinya” abim yaslandığı duvardan doğruldu. Ben de yanlarına gittim. “Hoş buldum da senin ne işin var burada?” yanına gittim karşı karşıya duruyorduk. “Atlas seni eğitime sokacakmış onunla ilgili konuşuyorduk” abim kolunu açtı ben de sarıldım abim benden uzundu bu yüzden kulağına bir şey söylerken ayak ucumda söyledim. “Kurtar beni deli bu adam” abimden ayrıldım abim güldü. “Mızıkçılık yok hadi başlayın siz” dedi dışarıyı göstererek. Oflayıp dışarı çıktım. Atlas peşimden geldi daha güneş gökyüzünü yeni selamlıyordu. Koşu alanın başına geldim Atlas da yanıma geldi ve elini belime götürdü belimdeki silahı aldı ve kendi beline yerleştirdi. “Niye aldın?” ona döndüm. “Rahatsız eder” tam konuşacaktım fakat geri sustum komutanımla kavga etmek istemiyordum. “3 2 1 başla” hazırlıksız yakalandım fakat koşmaya başladım şeritler daire şeklinde kapalı alanın etrafında ilerliyordu. Tahminimce 1 ya da 2 kilometre uzunluğundaydı. Başladığım noktaya geri döndüm nefes nefeseydim ellerimi dizime koydum normalde yorulmazdım fakat sanki arkamda biri beni kovuluyor gibi koşmuştum. “Güzel devam et tempolu ve hızlı koşacaksın 1 saat daha koşacaksın” başımı salladım ve koşmaya devam ettim bir turu 7-8 dakikada bitiriyordum 7 tur atmıştım tam sekize başlayacaktım Atlas tuttu “Yeter bu kadar içeriye geç bir su iç geliyorum” içeriye geçtim ve teflonumun yanındaki şişeyi alıp su içtim. Ardından telefonuma baktım Karan 5 sefer aramıştı tekrardan onu aradım beni bu kadar önemsemesi garip geliyordu. “Efendim Karan” “Lavinya sen neredesin?” bağırıyordu. “Eğitimdeyim” benim cevaplarım onunkinin aksine sakindi “Niye bana haber vermedin” daha sakindi. “Uyuyordun ve gerek yok zaten Atlas var gerçi sana da ihtiyacım yok ama neyse” uzun süre durdu. “Tamam” dedi ve kapattı o sadece korumamdı niye bu kadar önemsiyordu insanlar bazen gereksiz değer veriyor. “Koruma mı?” abimin sesiydi başımı salladım. “O çocuk benim elimde kalacak” sinirle. “Abartma abi o sadece koruma” haklı olduğumu biliyordu bu yüzden sustu Atlas içeri girdi. “Eee sırada ne var?” yaslandığım duvardan ayrılarak “Kuvvet antrenmanı geç hadi” “Peki” dedim ve gösterdiği yere geçtim. Yanıma geldi aletleri gösterdi zaten bildiğim şeyleri ardından antrenmana geçtim önce kol antrenmanı yaptım sonra bacağa geçtim ardından halter kaldırmamı istedi yaparken çok zorlandım fakat kaybetmeye hiç niyetim yoktu sonunda kaldırdım ve birkaç saniye sonra yere indirdim. “Tamam bitti bu” bozulmuştu çünkü o da pes edeceğimi düşündü ama ben Lavinya Arslan’dım Demir’in kardeşiydim benim doğamda pes etmek yoktu. Dışarıya parkur antrenmanına çıktık üniversitede yapılan sınavlarla aynıydı aynı zamanda abimle de yapmıştık bunu. Parkurun başına geçtim “Kendi rekorunu kır 1 dakika 12 saniye kır bu rekoru” bana meydan okuyordu çok yorulmuştum fakat pes etmezdim o time geri dönecektim o da anlayacaktı benim kim olduğumu. Başla dediği an başladım önce sürünmeye girdim ardından tırmanma vardı tırmandım ardından yukarı çıktığımda atladım kumun üstüne düştüm tekrar toparlanıp kalktım. Önümdeki çamur engelini sürünerek geçtim ardından yapay çukurun içene girdim sonrasında ipe tutunarak çıktım tekrardan tırmandıktan sonra yere atladım yerde fakat ayak bileğimin üstüne düşmüştüm ilk başta ağrımıyordu geri kalktım zaten az kalmıştı yapmam gereken şey koşmaktı fakat bileğimin üstüne bastıkça ağrıyordu en sonunda bitiş çizgisine yaklaştım ve bitiş çizgisini geçtiğim an kendimi kumun üstüne atım nefes nefese bileğimi tuttum oynattıkça acıyordu. Yanıma Atlas ve abim geldi abim diz çöküp bileğime baktı. “İyi misin?” abim bir yandan bileğime bakıyordu “İyiyim fakat sanırım incittim” Atlas koşarak içeri gitti geri geldiğinde elinde ağrı kesici krem vardı bir de ağrı bandı direk abime verdi elimi bileğimden çektim abim sol bileğime önce kremi sürdü sonra bileğimi ağrı bandı ile sardı sonra ayağa kalktı ardından benim de kalkmam için elini uzattı elini tutup kalktım. Yürürken zorlanıyordum “Biraz dinlensem geçer” “Hastaneye gidelim mi?” dedi Atlas. “Gerek yok 10- 15 dakikaya geçer” başını salladı içeriye geçtim ve oturdum bir sandalyeye “Bu arada 1 dakika 9 saniye yeni rekor” “Beni pes ettiremezsiniz komutanım” dedim ve gülümsedim. 10 dakika sonra daha iyi hissettim “Devam edelim” dedim ayağa kalktım. Sırada dövüş antrenmanı vardı nasıl olacağını bilmiyordum. Alana geldiğimde karşıma geçti ve belindeki silahları kenara koydu yanına telefonunu da koydu ve karşıma geçti. “Görelim bakalım seni” ellerini yumruk yaptı ve gardını aldı. Bene aynı şekilde yaptım abim ise bizi yandan izliyordu. “Hazır başla!” dedi abim ilk hareketi ben yaptım yumruk geçirmeye çalıştım fakat kafasını geriye çekti elim havada kaldı tekrar gardımı aldım bu sefer onu bekledim o da yumruk geçirecekti fakat ben kafamı geri çektim havada kalan elini sol kolumla kolunu aşağıya indirip eş zamanlı yumruk geçirdim o da geri kalmadı ve indirdiğim kolunu sertçe çekti sol yanağıma yumruk geçirdi kafamı tekrar ona çevirdim bu sefer bir adım daha yaklaştım ve dizimi kendime çekip karnına tekme attım ilk başta yüzü buruştu sonra ayağımı ayağına geçirdi ve dengemi kaybettim kendimi yerde buldum önümde o vardı yapabileceğim tek şey ona tekme atmaktı öyle de yaptım vakit kazanıp ayağa kalktım tekrar gardımı aldım tam yumruk atacaktım eliyle yumruğumu tuttu “Tamam yeter bu kadar” dedi yumruğumu çektim “Korktun mu?” dedim sırıtarak “Ben korkmam Lavinya” dedi ben de o sırada suyumun yanına gittim sudan biraz içtim sırada atış antrenmanı vardı. Atış alanına geldik burası büyük bahçenin arkasındaydı. Silahımı verdi. Atacağım yeri ayarladı yaklaşık 35 metreydi nişan aldım ve ateş ettim ardından yanındaki 4o metre olana geçtim tekrar ateş ettim böyle böyle 55 metreye kadar attım en sonunda attığım yerlere baktık. 6 atışın 5’ni isabet atmıştım. Ardından eğitim bitti biraz sohbet ettik ve ben eve geçtim üstümü değiştirdim ve kendimi iyi hissedeceğimi bildiğim duşa attım. Duştan çıktım üstüme karargâha giderken her zaman giydiklerimi giydim üstümde siyah bir takım vardı saçlarımı ıslak açık bıraktım ve aşağıya indim. Karan hala söyleniyordu abim ve babam iyi tembih etmiş olmalı. Mutfağa geçip bir şeyler atıştırdım. Biraz dinlenmek için bahçeye çıktım o hamağa oturdum saat daha 12 idi ve vaktim vardı biraz gözümü dinlendirmek için hamakta uyudum. Uyandığımda üstümde örtü vardı hafifçe hamakta doğruldum yanımdaki kişiye baktım sandalyeye oturmuş Karan’dı. O da uyuyordu. Uyandırmak istemedim zaten karargâha gitmem gerekiyordu kolumdaki saate baktım 1’e çeyrek vardı gözlerim fal taşı gibi açıldı ve koşarak eve girdim. Odama çıktım silahı aldım yanıma küçük bir sırt çantası telefonum ve birkaç dosyayı çantama attım son dakika arabanın anahtarını alıp bahçeye çıktım. Karan uyanmış etrafına bakıyordu beni görünce durdu “Nereye?” dedi yorgun sesi. “İşe” dedim ve ona aldırış etmeden yürümeye devam ettim o ise sandalyeden kalktı ve koşarak yanıma geldi elimdeki anahtarı aldı. Arabanın yanına geldik o şoför koltuğuna geçti ben de yanına oturdum 10 dakikam vardı fakat trafik olduğu için geç kalacaktım. Öyle de oldu karargâha girdiğimde 7 dakika geç kalmıştım. Karşımda elinde kahve ile bekleyen Atlas vardı. “Geç kaldın” dedi otoriter sesi ile. “Farkındayım trafik vardı” dedim ve yanından geçtim arkamdan çok uzaklaşmadan “Bir daha olmasın” dedi o an yakınımda olduğunu fark ettim biraz daha hızlanıp odaya geçtim gözlerim Gökhan’ı aradı. Büyük çalışma masasına oturmuş birkaç dosya inceliyordu yanına geldim ve sandalyeyi çekip oturdum. “Hoş geldin” “Hoş buldum şu dosyalara bakman gerekir” dedim ve elimdeki dosyayı ona uzattım dosyada teşkilatta ben istifa etmeden önce konuşulan Ateş çetesi ile alakalıydı bu dosyayı teşkilatta vermişlerdi o zamandan beri bendeydi. “Ateş çetesi mi nereden buldun bunu?” o an tedirgin değildi korkmuyordu fakat benim bunu ona getirmem endişelendirmişti. “İstifa etmeden önce bu dosyayı verdiler yeni görev diyerek o zamandır ben de bende sana getireyim dedim fakat sana söylemek istediğim başka şeyler de var odana geçelim burada olmaz” sonunda sesimi kıstım başını salladı ve önündeki dosyaları topladı ardından ayağa kalktık “Nereye?” Atlas kapıda durmuş bize baktı. “Odama” dedi Gökhan “Neden burada da çalışabilirsiniz” Atlas sınırları zorluyordu sorusu cevaplamayarak kapının eşiğine yaslanmış Atlas’ın yarattığı küçük boşluktan geçecektim fakat Atlas kolunu koydu. “İyi misin bırak geçeyim” “Ne konuşacaksanız burada konuşacaksınız biz bir timiz unuttun mu?” son cümleyi imalı söyledi bana ithafen. “Bak sadece ikimiz ile alakalı tamam mı şimdi bırak” yalan söyledim resmen tüm timi ilgilendiren bir konuydu. Kolunu çekti ikimizde çıktık Gökhan’ın odasına gittik. Masanın karşısındaki sandalyeye oturdum oda kendi sandalyesine oturdu. “Sakın bağırma ama bir şey söyleyeceğim bu Ateş çetesi var ya ben onlardan mektup aldım 2 sefer” Gökhan dikkatle bana baktı. “Ne zaman?” “İstifa ettiğim gün aldım ikisini de” zarfları çıkarıp ona verdim dikkatle okudu. “Hoş geldin ne demek kendine dikkat et ne demek bunlar kim olduklarını zannediyorlar” sinirle bağırdı. “Tamam sakin ol” kapı çaldı “Gir” dedi Gökhan daha sakindi şimdi. Asker girdi ve bana bir zarf uzattı şaşkınlıkla ona baktım. “Çıkabilirsin” dedim başını eğip çıktı. Zarfın etrafına baktım Ateş çetesi yazıyordu her zamanki gibi zarfı açtım içinden çıkan zarfı okudum. “Bu trenin yeni yokuşu, hazır mısın?” Gökhan dikkatle mimiklerime bakıyordu. Kaşlarımı çatmış anlamaya çalışıyordum. Gökhan elimdeki kâğıdı aldı ve okudu onun da kaşları çatıldı. “Bunu bulmamız lazım dedektife vereceğim bunları” elimdeki zarfı da aldı en mantıklısı buydu başka türlü bulamazdık. Ada’dan Oda da Atlas ben ve Kerem kaldık. Kaç gündür aklımdaki o soruyu sordum. “Niye beni de eğitime almadın?” sorum Atlas’aydı yerdeki bakışlarını bana çevirdi. “Niye alayım?” gözleri gözlerime değince. “Sonuçta ben hiç böyle bir göreve gitmedim iyi olup olmadığımı bilmiyorsun” “Güveniyorum demek ki” dedi ve önüne döndü Kerem şaşkın bakışlarla bir ona bir bana bakıyordu. Ortamdaki sessizliği bozdum “Biraz dışarı mı çıksak?” Kerem ayaklandı “Benim işim var” dedi odadan çıktı bunu bilerek yapıyordu. Aynı anda ayaklandık ve odadan sessizce çıktık. Koridorun sonunda kapıdan çıktık hava sıcaktı bahçede biraz yürüdük sessizce akışa bıraktık bir süre onu inceledim kısa kollu yeşil tişörtü altında üniforması vardı elleri cebindeydi mavi gözleri yerde adımlarımızı izliyordu saçlarının tutamları anlına düşmüş bir süre bu büyünün içinde kaldım ta ki o konuşana kadar “Sen beni mi kesiyorsun?” bakışları bana döndü dudağının kenarı kıvrılırken. “Ne alaka?” dedim itiraz ederek gülüşü biraz daha arttı ve bakışlarını manzaraya çevirdi. Ben de manzaraya baktım. Bir banka oturdum o da yanıma geldi. Bir süre sonra telefonum çaldı arayan Lavinya’ydı “Efendim” bakışları bana döndü “Toplantı odasına gelin önemeli bir konu var” dedi kısaca “Tamam” dedim ve kapattım. O da duymuş olacak ki beraber ayağa kalktık. Kapıya yaklaştık fakat bileğini tuttum ve onu durdurdum tamamen ona döndüm o da bana döndü bileğini bıraktım. “Sorumun cevabını alamadım niye Lavinya?” derin nefes aldı ve yanıtladı. “Çünkü şu an iyi değil yeni bir görev için hazır değil tam olarak hazır değil” “Tekrar soracağım benim yeni bir göreve hazır olduğumu nerden biliyordun?” Gözlerimin içine baktı. “O görevde benim için canını tehlikeye attığın an anladım.” 02.07.2024 Bir çatışmanın ortasında mermiler havada uçuşuyordu rehin alınmış bir masum tim ve düşmanlar. Sayıca kalabalıklardı 4 kişi 12 kişiye karşıydı. Düşmanların sayıları azalıyordu. Tim kan ter içinde kalmıştı. Yapılması gereken şey masumu kurtarmaktı Ada ayağa kalktı masumu rehin alan düşmanı vurdu canını tehlikeye atarak koştu ve masumu aldı bir elinde silah diğer elini ise masumun bileğini tutarak koşuyordu masumu Kerem yanına aldı cepheye ulaştı Ada fakat düşman Ada’yı nişan almıştı Atlas Ada’yı ayağından çekti ve dengesini kaybetti Ada Atlas Ada’yı tuttu ve beraber yere yığıldılar Ada nefes nefese kalmış siperin arkasında yerde yatıyordu. Biraz kendine gelince nişan aldılar. Görünürde kimse yoktu fakat hesaba katmadıkları bir şey vardı keskin nişancı dikkatlice ayağa kalktılar temkinli gidiyorlardı fakat keskin nişancı Atlası hedef almıştı Ada bunu fark etmişti “Atlas dikkat et” diye bağırdı fakat çok geçti her şey için Ada bunu fark etti ve Atlas’ın önüne atladı canını tehlikeye attı hem de hiç düşünmeden mermi Ada’nın bacağına isabet etti Ada Atlas’ın kollarına yığıldı Atlas Ada’yı kucakladı Gökhan ise keskin nişancıyı vurdu. Atlas Ada’yı uyandırmaya çalışıyordu fakat Ada kan kaybediyordu Gözerini açamıyordu ilk başta sesi duyuyordu sonra sesler bir uğultu oldu ve ardından tamamen kesildi. Hastaneye geldiklerinde acile geçtiler Ada ameliyata alındı tüm tim onu bekledi. Ada iyileşti yara geçti fakat Atlas bunu hiç unutmadı daha dün tanıştığı adam için kendini öne atmıştı Atlas bu sevgiyi hiç görmemişti oysaki. Günümüz Haklıydı onun için kendimi öne atmıştım. Gülümseyerek başımı salladım. Beraber içeri girdik. Toplantı odasına girdiğimizde bakışlar bize döndü ben Lavinya’nın yanına geçtim o da karşıma oturdu. Gökhan konuşmaya başladı. “Ateş Çetesi'ni zaten biliyorsunuzdur. Lavinya bu çeteden mektuplar alıyor. Zaten bildiğiniz gibi masumları öldürüyorlar. Bir dedektif buldum o bize yardımcı olacak bu mektuplar hakkında” Atlas çıkıştı “Niye Lavinya sizce de garip değil mi her seferinde Lavinya’nın başına gelmesi” “Şimdi de benim hain olduğumu mu söylüyorsun?” “Atlas yeter biz Lavinya’yı tanıyoruz eğer öyle olsaydı şimdiye öğrenirdik ki Lavinya gibi birinin hain olma ihtimali yok” “Peki o zam-” “Yeter saçma bir teorin yüzünden hain ilan edilmeyeceğim eğer kafanda soru işareti varsa gel konuş benimle” Lavinya sert çıktı haklıydı böyle bir ihtimal yoktu. Uzun süre teori ürettik mektuplar hakkında sonrasında ise dağıldık. Lavinya’dan Gün bitiminde yorulmuştum tüm gün mektuplara kafa yormuştum bir de sabah eğitime gitmiştim eve gediğim gibi kendimi yatağa attım üstümü çıkardım zar zor pijamalarımı giyip güzel bir uyku çekecektim öyle de oldu eve gelip yemeğimi yedim ve direk yattım. Erken yatmıştım saat 8’di uyuduğumda çok yorulmuştum ve kendimi uykunun kollarına bıraktım. Giray Arslan Sabah Karargâha geldiğimde tüm tim hazırlanıyordu. Yanlarına gittim. “Ne oluyor?” diye sordum. “Komutanım sizi aradık mesaj attık fakat cevap vermediniz acil bir görev var” dedi Bulut. “Sessizdeydi” dedim ve dolabımın yanına gittim Zaten üstümde olan üniformanın içine çelik yelek giydim üstün de üniformam vardı silahımı kılıfına yerleştirdim şarjörlerimi aldım. Gerekli her şeyi aldıktan sonra time baktım herkes hazırdı. Görev için arabaya bindik Tim anlatmıştı baskına gidiyorduk tüm gece telefonum sessizdeydi bu yüzden duymamıştım telefonuma da bakmamıştım zaten. Görev yerine geldiğimiz de kısaca etrafı inceledim etraf küçük tepelerle doluydu bizim hedef alacağımız yer bu tepelerin en büyüğüydü 4 tane tepe vardı saklana bileceğimiz 6 kişiydik bir kaçımız ikişerli saklandık ve beklemeye başladık hilal şeklinde dizilmiş tepelerdi. Ben en uçta Umay ile duruyordum. Yan tarafım da Bulut ve Poyraz vardı diğer ikisinde Gökalp ve Enes vardı. Sırtımızı tepeye yasladık ve elimizdeki silahlarla bekledik. Kafamı sağ tarafımdaki Umay’a çevirdim kafamı Tepeye yaslayarak ona baktım masmavi gözleri vardı gülünce tüm hayat dururdu gözleri kısılırdı. Sarı saçlarının ışığı güneşi kıskandırırdı. Gözleri benim kahve gözlerime değdi uzun süre baktı bir şey söylemek ister gibi sanki niye baktığımı soruyordu fakat ne o ne ben birbirimizden ayrılmak istiyorduk. Gülümsedi tekrar o büyünün içine düştüm sonra önüne döndü. Yaklaşık 15 dakika sonra haber geldi siper aldık. Bizden oldukça kalabalıklardı. Birçoğunu temizlemiştik. Fakat hala vardı Umay yan tarafa gidecekti Gökalp tekti onun yanın gitmesi gerekiyordu gitmemesini söyledim ama diretti en sonunda güvenli bir zamanda şimdi dedim fakat tam geçeceği sırada yere yığıldı vurulmuştu 2 siperin arasına yığıldı onu almak için dikkat dahi etmeden çıktım Umay’ı kucağıma aldım fakat döneceğim sırada omzumdan vuruldum zorla kendimi tepenin arkasına attım. “Umay! Umay aç gözlerini yalvarırım aç” zar zor gözlerini açtı cılız sesi ile “Korkma” dedi her zaman korkusuz çıkan sesi şimdi cılız ve halsizdi. Yarasına baktım göğüs kafesinin altın da biraz sağ dan vurulmuştu çok kan kaybediyordu bacağıma yatmış olan Umay’dan kollarımı çektim ve boynumdaki bandanayı çıkardım yarasına bastırdım çok kan kaybediyordu omzumdan vurulduğumu unutmuştum sevdiğim kadın yanımda can çekişirken benim yaram benim için önemsizdi onun canı yanıyordu fakat ben karşısında elimden bir şey gelmezken daha çok canım yanıyordu. Elim sarı saçlarına gitti elimdeki kanı sarı saçlarına bulaştı. Bunca zaman birçok kez yanımda şehit düşen olmuştu ama hiçbiri bu kadar acıtmadı bunu gözlerimden süzülen yaş sarı saçlarına değince anladım. Ellerimin altındaki bedenini kaldırdım ve alnına bir öpücük kondurdum o an Umay’ın gözlerinden bir yaş süzüldü. Tüm tim yanımıza geldi Umay’ı kucakladım ve hızlıca arabaya götürdüm arabada kucağımda kan kaybediyordu kalbi atıyordu fakat o an içimi bir korku sardı ya bir daha hiç atmazsa ve ben onu hastaneye yetiştiremezsem. “Hızlı sür Bulut hızlı ol” bağırdım “emredersiniz komutanım” dedi Bulut ve daha hızlı gitti. Araba acilin önünde durduğunda hızla arabadan indim kucağımdaki Umay ile acilin içindeydim “Doktor yok mu?” diye bağırdım artık nefesim tükenmiş kollarımda derman kalmamıştı omzum ağrıyordu yaralıydım zaten ben dayanabilirdim fakat Umay dayanamayabilirdi. Doktorlar sedye getirdi Umay’ımı aldılar elimden yanıma Enes geldi doktorlar sedyeye koyarken “Komutanım siz, siz de yaralısınız” doktor bana döndü “Siz de gelin” dedi peşinden gittim. Umay’ı ameliyata aldılar beni ise kırmızı alana getirdi kolumu uyuşturdu mermiyi çıkardı koluma dikiş attı ve sargıya sardı uzun süren bu işlemde tek düşündüğüm Umay’dı. Doktor beni bıraktıktan sonra ameliyathaneye gittim başında bekledim bir sağ bir sola yürüdüm. 1 saat oldu kendimi ameliyathanenin karşısındaki duvarda sırtımı yaslanmış dizlerimi kendime çekmiş boynumdaki künye ile oynuyordum. Kapı açıldı kafamı kaldırıp ayağa kalktım bir sedye çıktı içinde Umay vardı hemşireden bilgi almak istedim o ise sadece yoğun bakımda olduğunu söyledi tüm tim yoğun bakımın oraya gittik. “Siz gidin ben beklerim” dedim time “Ama komutanım” “Aması falan yok gidin dedim” “Emredersiniz” hepsi gittiler Umay’ı bekledim koltuğa oturdum ve Umay’ı bekledim. 3 saat sonra hemşire yanıma geldi “Durumu stabil odaya alıyoruz” dedi ve gitti ardından Umay çıktı sedyede gözleri kapalı sarı saçları yastığa dağılmıştı. O odaya giderken arkasından ilerledim. Odaya geçince bende içeri girdim ve sedyenin başında bekledim hemşire serumunu taktı ve gitti sedyenin yanı başına oturdum uzun süre onu inceledim. Yavaş yavaş gözleri açıldı etrafına baktı ardından gözlerimle buluştu. “Giray” dedi sesi narindi yorgundu. “Söyle, söyle güzelim” Gözleri gözlerimde. “Seni seviyorum” şefkatle. “Seviyorum seni güneş” dedim güneşim olan kadına. O ise sadece gülümsemek ile yetindi. Serumla olan elini tutum. İkimizde uyuya kalmıştık ellerimiz ayrılmamıştı daha sıkı tutum bir daha hiç ayrılmasın diye. Lavinya Arslan Odaya girdiğimde abim ve Umay beraber uyuyorlardı abim sedyenin yanındaki koltukta Umay’ın elini tutuyordu. Bana da Enes abi haber vermişti yavaşça yanlarına ilerledim çok tatlı görünüyorlardı bu yüzden telefon ile fotoğraflarını çektim. Abim tek eliyle gözlerini ovuşturdu fakat diğer elini bırakmadı yattığı yerden doğruldu ve beni gördü. “Hoş geldin Lavinya” dedi ve Umay’ın elini bıraktı ve uykulu gözlerle yanıma geldi. Koluna girdim ve onu odadan çıkardım. “Ne oluyor?” dedi abim terasa çıktığımızda, kimse yoktu. “Biraz konuşalım kafan dağılsın” dedim terasın korkularına yaslandık omzuna baktım baktığımı fark etti “İyiyim bir şeyim yok” dedi anladığımı anlamış olacak ki “Ve sen umursamadın bile” dedim Umay ağır yaralıydı bu yüzden umursamamışı kendi yarasını. Başını salladı ve ayda yılda bir içtiği sigarasını cebinden çıkardı bir eliyle siper etti diğer eliyle yaktı. Sağlıklı kalmaya özen gösterirdi bu yüzden çok içmezdi hatta 2-3 ayda bir tane anca içerdi. “Umay nasıl oldu?” “Dünden beri buradayız ameliyattan sonra daha iyi oldu bir ara uyandı konuştuk geri yattık beraber” “Sen, sen nasıl oldun?” “İyiyim” deyip geçiştirdi. Bir süre sohbet ettik. Telefonum çaldı arayan Gökhan’dı. “Efendim Gökhan” abim dikkat ile bana bakıyordu “Biz geldik siz neredesiniz?” “Terastaydık geliyoruz” “Tamam” dedi ve kapattı “Bizimkiler gelmiş inelim aşağıya” dedim ve yaslandığımız yerden doğrulup yürüdük “Sen Gökhan’a Gökhan mı diyorsun?” şaşkınlıkla baktım “Ne dememi istiyorsun?” “Komutanım mesela” dedi “İş dışındayız” dedim “Karargâhta komutanım diyorsun yani” dedi imayla “Eve-” “Yalan komutanım demiyor” dedi Gökhan yanına geldiğimiz fark etmemiştim hep beraber güldük Atlas dışında sinir adam. Gölge timi ile Alev timinin arasında bir bağ vardı yıllardır çözemediğim. Kafamda sorular vardı mesela niye ben abimin timinde değildim niye bu timdeydim abimin yanında olmam daha mantıklı değil miydi? Gölge timini kim kurmuştu? Abim, Gökhan ve Atlas arasında ne vardı? Tüm soruları kenara ittim ve tim ile Umay’ı ziyaret ettik uyanmıştı bizimle konuşuyordu bir süre sonra Gölge timi geldi en sonunda abim Umay ile kaldı ve hepimiz dağıldık. 1 hafta boyunca Atlas ile aramızdaki gerginlik bitmedi Umay iyileşmişti abimin dediğine göre fakat bir süre izinliydi. Gökhan sessizleşmişti daha sakindi kafasında mektuplar olmalıydı. Ben ise her sabah zorla eğitime gidiyordum artık yorulmuştum git gide daha ağır oluyordu. Son gündü eğitimin son günüydü 2. haftaya başlayacaktım çok merak ediyordum bir yandan işimden uzak olacaktım. Eğitimi bitirdim Atlas’ın yanına gittim “Bitti mi?” kafasını kaldırdı bana baktı “Bitti” elimdeki suyu içtim ve görüşürüz dahi dememeden arabaya geçtim eve gidip duş aldım üstüme klasik kıyafetlerimi giydim. Kahvaltımı yaptım. Tekrar odama gittim silahımı ve çantamı alıp evden çıktım Karan arkamdan geldi o da binince harekete geçtik. Karargâha geldiğimizde arabadan indim Karan her zamanki gibi arabada bekliyordu karargâha yaklaştıkça sesler yükseldi fakat sesler içeriden değil bahçeden geliyordu karargâhın yanındaki bahçeye yöneldim. Bahçedeki sesleri dinledim Gökhan konuşmaya devam etti. “Amacının ne olduğunu biliyorum” “Neymiş?” “Lavinya’yı bu timden göndereceksin 2. hafta zırvalığını yapıp onu buradan göndereceksin ama bunu denemeye dahi cüret etme eğer Lavinya buradan giderse karşında beni bulursun” Gökhan ya da Atlas birbirlerini ittirmişlerdi sesi gelmişti ama kim olduğu görememiştim “Lavinya gitmeyecek ama böyle devam edersen sen gidersin” o an araya girme ihtiyacı hissettim araya girdim. “Ne yapıyorsunuz siz?” bakışlar bana döndü. “Konuşuyoruz” dedi Atlas “Gördük konuşmanızı” dedim sinirle yanlarına gittim Gökhan’ın önüne gittim ve Atlas’ın önündeydim “Kimse gitmeyecek bu timden bunu kafana sok” dedim bir adım yaklaştı elimle göğsünden ittim bir adım geri gitti “Peki” dedi bende bir şey dememden karargâha yöneldim. Sinirliydim çünkü hala timden birini göndermeye çalışıyordu benim gitmemi istemesi sorun değildi ama Gökhan’a bunu diyemezdi. Koridorun sonundaki Gökhan’ın odasına geçtim ve Gökhan’ı bekledim. Odaya Gökhan girdi ne konuşacağımı biliyordu oturmam için işaret etti. “Bahçeye çıktığımda telefon ile konuşuyordu biraz dinledim 2. haftada yapacağım dedi bende sinirledim öyle tartıştık işte büyük bir şey değil” dedi “Ben bu adamdan şüpheleniyorum ama eğer Hakan komutan sayesinde girdiyse denetlenmiş olmalı ya da çok iyi bir yalancı” dedim kafam karışmıştı. “Onu boş ver de bizim bir an önce bu ateş çetesini halletmemiz lazım sen time söyle birazdan geliyorum önemli olduğunu söyle” başımı sallayıp odadan çıktım kapıyı kapadığım an masaya vurmuş olmalı ki ses geldi. Timin olduğu odaya geçtim Ada telefona bakıyor Atlas ve Kerem sohbet ediyordu. Bende masaya geçtim ve oturdum onlar koltuktaydılar. Herkes burada olduğu için konudan bahsetmedim ardından Gökhan geldi zaten “Arkadaşlar önemli bir konu var masaya geçin konuşalım” dedi herkes masaya geçti Ada karşıma Atlas Ada’nın yanına Kerem yanıma Gökhan ise çaprazıma oturdu. “Şu mektup konusu hakkında artık bir an önce halletmemiz lazım benim aklıma ajan olarak gönderip planladıkları bir katliamı bozmak geldi böylece yakalayabiliriz ama bir şekilde adreslerini bulmamız lazım fakat bu nerdeyse imkânsız bu yüzden bir katliam sırasında ajan olarak onlara sığınmak için sanki yardıma ihtiyacı varmış gibi davranıp böylece aralarına sızabiliriz” dedi hızla konuşarak. “Bence mantıklı hem mektupların olayını öğrenmiş oluruz” dedim onaylayarak. “Nasıl emin olabileceğiz ya zarar verirlerse” bizi kastediyordu Ada ile aynı anda “Veremez, zarar veremez” bakışlarımız birleşti insanın arkadaşının böyle olması çok nadirdi ve ben bu nadir ile buluşmuştum. “Garantin var mı?” bana bakarak diretti gıcıklığına yapıyordu. “Bu işte hiçbir yerde garanti yok bu saniyeden sonra ne olacağının da garantisi yok ve biz sanki bu işe zorla girmişiz gibi konuşuyorsun biz de biliyoruz kesin olmadığını ve bu riski alıyoruz bu işin kuralı bu; Risk anlıyor musun?” dedim sinirle ona bakıyordum “Lavinya haklı oldu olacak göreve de götürme zarar gelir diye” Ada beni destekledi. Pes emiş şekilde ofladı “Peki sizle cidden tartışılmaz ben sadece görevimi yapıyorum” “Görevin bizi korumak değil vatanı korumak!” diye bağırdı Ada. Buna ben bile şaşırdım hatta herkes şaşırdı. “Tamam eğer başka fikir yoksa bunu kabul edelim” dedi Gökhan ardından Kerem fikrini söyledi sonrasın da yaklaşık 1 saat boyunca herkes konuştu ama hiçbiri ilki kadar mantıklı değildi. “İlkin de karar kılalım böyle uzamasın” dedim “Bence de” dedi Atlas herkes onayladıktan sonra detayları konuştuk. “Kim gidecek?” dedi Atlas “Şu an en uygun Lavinya” ikimizde Gökhan’a baktık. “Ada için başka bir şey düşündüm” Ada dikkat ile baktı “Bunu sonra konuşuruz” dedi Atlas ile bir şey biliyorlardı. “Peki ne zaman?” “Bekleyeceğiz ne zaman katliam olursa o zaman” “Nasıl haberleşeceğiz?” dedim “Zaten onlardan yardım isteyince masum olduğunu düşünecekler bu yüzden çok sıkıntı çıkmayacak telefon konusunda ama riski var tabi bu yüzden birimizin numarasını ezberlemen lazım” dedi Gökhan. “Ada’nınkini biliyorum seninkini ezberleyeyim” dedim. Her şey resmen tamamdı sadece bekleyecektik benim de aklıma görevden önce güzel bir an geçirmek geldi. “O zaman görevden önce güzel bir gün geçirelim çarşamba akşam beraber yemeğe gidelim” bugün günlerden pazartesiydi çarşamba günü uygundu. “Peki ne yiyeceğiz?” dedi Kerem “Pizza?” dedim fikir sunarak “Bana uyar” “Bana da” “Bana da uyar” dedi herkes ardından dağıldık. Her zamanki gibi çok bir şey yoktu. Fakat Ada bizim haberimiz olmadan nasıl bir göreve gidecekti. Bir anda aklıma 2. haftanın eğitimi geldi ve yerimden kalkıp Atlas’ın odasına gittim kapıyı çaldım gir dedi içeri girdim “Ne oldu?” kapıyı kapattım ve masasının önüne geçtim sandalyeye oturdum. “Şu 2. eğitim olayı iptal mi?” dedim hızla. “Evet göreve gideceksin” dedi “İyi o zaman geçtim yani” “Evet başarılı” “Senin için” “Ne demek istiyorsun?” “Benim için başarı denilemeyecek kadar küçük bir şey ama senin için başarı ise” “Çık Lavinya” Haklı bir gururla odadan çıktım. Ada ile sohbetten sonra eve döndüm. Ertesi sabah günlük işlerimi yaptım spor, kahvaltı, iş. Günüm normal geçmişti sürekli haber bekliyordum. Birkaç cümleye sığdırılabilecek kadar sakindi ama akşam maç vardı ve Gökhan hepimiz için bilet almıştı. Eve gelince maç için forma giydim üstümdeki sarı-lacivert renklere aşıktım. Saçlarımı açık bıraktım altıma bir pantolon giydim ve hazırdım evden çıktım. Stadyuma geldiğimizde her yer alevdi alevdi Kerem ile Fenerin bölümüne geçtik Atlas, Gökhan, Ada Galatasaray'ın kısmına geçti. Normalde maçlar bitmişti ama bu süper kupa maçıydı ve ligden sonra yapılıyordu. Yerimize geçtik. Maç kısa süre sonra başladı ilk 20 dakika sadece ataklarla geçti ardından ilk gol 26. Dakikada bizden geldi ani şekilde Kerem’e sarılıp sevinçten bağırdık “Oley oley!” diye bağırdık ardından izlemeye devam ettik. 48. Dakikada onlar gol attı ve bir anda tribün coştu her yer sarı kırmızı oldu ardından hakem ilk yarıyı bitirdi. İkinci yarı başladı ilk dakikalar güzeldi fakat 61. Dakikada 2. golü yedik herkes aynı anda Cimbom diye bağırdı etraf tekrar kırmızıya büründü. Maç sonunda dakika uzatma geldi ve biz 3. golü de yedik moraller bozulmuştu ve 2 dakika sonra hakem maçı bitirdi. Tribünden çıktık ortada buluştuk bizimkilerle 3’ü de aynı formayı giymişlerdi Gökhan kolunu Ada’nın boynuna atmıştı Atlas ise yanlarındaydı morallerimizi fark edip aynı anda kahkaha attılar biz daha da sinirlendik. “Diğer derbide görüşürüz” dedi Kerem “Görüşürüz” dedi Ada alayla. En sonunda dağıldık ve eve geldim formamı çıkardım pijamalarımı giyip uykuya daldım. Odam da dosya incelerken buldum kendimi. Masama bırakılan dosyalara bakıyor bir sonuç çıkarmaya çalışıyordum. En sonunda pes ettim ve kahve içmek için kahve makinasının olduğu yere geçecektim fakat duyduğum sesler dikkatimi çekti Ada ile Atlas konuşuyordu. “Ne bu görev zırvalığı?” dedi ada. “Hiçbir şey senin işin değil mi?” “Evet işim fakat bu Lavinya’nın da işi” “Sen Lavinya’yı kıskanıyor musun?” “Hayır tabii ki de o benim dostum bir adam yüzünden dostumu kıskanmam hiçbir zaman da kıskanmadım aksine ben onun başarılarıyla gurur duyuyorum” sesi yükseldi. That’s my girl. “Sen öyle diyorsun fakat niye sordun?” “Sadece bilmek istiyorum benim için görev nedir?” “Yeni bir çete” gerisini dinlememe gerek yoktu zaten Ada’dan öğrenirdim. Birkaç adım geri gittim ve doğal yürüdüm Atlas’ın yanından geçtim ve kahve makinesine gittim “Sen bizi mi dinledin?” dedi Atlas. “Hayır niye dinleyeyim?” dedim arkam dönüktü kafamı çevirdim. Ada anlamıştı yalan söylediğimi ama sorun etmezdi zaten anlatırdı. Önüme döndüm hazır olan kahvemi aldım ve aralarından geçip odama doğru ilerledim. Masam da 1saat kadar çalıştım ardından Ada geldi elimdeki kalemi bıraktım Ada karşımdaki tekli koltuğa oturdu ve anlatmaya başladı. “Zaten konuşmanın başını biliyorsun beni ajan olarak gönderecekmiş ama onunla beraber gidecekmişim seri katil çetesi ölüm çetesi ismi ne zaman gideceğiz bilmiyorum” gözlerim açılmış bakıyordum “Ne yani bir üsteğmen ajanlık görevine mi gidecek?” “Ben de aynı şeyi sordum bana bir asker her şeyi yapar dedi bir ajan olması mantıklımı dedim ajan tutsaydık keşke dedim ama dinlemedi” sırıttım “Senin yanında olmak istiyor” Ada saçmala der gibi baktı. “Neyse yarın ben de kalsana biraz sohbet ederiz” dedim “” dedi “O zaman akşam bendesin” göz kırptım. 10 dakika sonra gitti. Ben de işime döndüm. Mesai saati bitiyordu odamdan çıktım Otoparka ilerledim Ada hariç herkes arabasının önünde bekliyordu. Ada’da arkamdan geldi arabalarımıza bindik ben herkese gideceğimiz yerin konumunu attım. Pizzacıya geldiğimizde 5 kişilik bir masa vardı herkes ona oturdu Ada yanıma Gökhan karşıma Kerem yanına Atlas'ta masanın başına oturdu. Garson masamıza geldi bize menüyü verip masadan ayrıldı. Herkes dikkat ile menüye bakıyordu. Herkes karar vermiş olmalı ki etrafta garson aramaya başladılar en sonunda Kerem garsonu çağırdı garson hepimizden sipariş aldı. Ada, ben ve Atlas karışık istedik Gökhan ve Kerem margarita istedi. Bizimkiler dünkü maç hakkında yorum yapıyorlardı benim de aklıma forma geldi çantamdan Galatasaray poşetini çıkardım ve iddiaya girdiğim Gökhan’a uzattım “Aaa formamda gelmiş” uzattığım poşeti masanın üstünden aldı. “Keşke ben de iddiaya girseydim” Atlas kahrolmuş gibi davranıyordu. Bu yemeğin iyi geleceğini biliyordum tüm her şeyi unutup gelmiştik kimse planlamamıştı fakat herkes bu yemeğin bir veda değil başlangıç olduğunu biliyordu. Kahkahalar havada uçuştu. “Hakem ile kazandınız” dedim savunurcasına. “Alakası yok” o sırada garson pizzalarımızı getirdi “Teşekkürler” önümdeki pizzaya iştah ile bakıyordum öğle yemeği yememiştim bu yüzden daha açtım. Pizzadan bir dilim aldım ve afiyetle yemeğe başladım. “Hatırlıyor musunuz bir keresinde...” diye söze başladı Gökhan. Tüm anılarımız canlandı kahkahalar sanki hiç olmamış gibi vardı. Herkesin yüzünden okundu mutluluk. Filmlerdeki gibi güneş yoktu ama sevgi, dostluk ve arkadaşlık ısıttı bizi kalbimizi. O an hissettim kan bağı olmadan da aile olabileceğini yıllar önce geldiğim o timin kardeşim olacağını ailem olacağını ailem den çok güvendiğim insanlarla olacağımı bir kardeş bir abi edineceğimi bilemezdim. Güvenmek insanları var ederdi güvenmeden olamazdın biz vardık çünkü güveniyorduk, herkes emindi herkes şurada canını istesek verirdi fakat bu güven değildi fedakarlıktı. Feda ederdik biz her şeyimizi canımızı bile. İşte bunlar birtakım insanı var eden şeylerdi ve biz birtakım insanlar bunlarla var olduk. Bütün bunlar etrafımıza kalkan sararken herkesin gözünde ve dudaklarından çıkacak 2 çift sözde bu vardı; Dostluk. Kahkahalarla yemeklerimizin tadı birleşti. Kahkahalar artık bir uğultuydu çünkü her şey öyle bir hal aldı ki sanki birbirimize baksak gülüyorduk ve herkesin buna ihtiyacı vardı. “Gülmekten karnım ağrıdı” diyerek durmak istedim. Ada beni destekledi her zamanki gibi. Pizzalarımızı bitirmiştik. Garsondan 5 tane çay getirmesini istedik. Çaylarımız sıcak sohbetin ortasına daha da sıcaklık katıyordu. Belki çok anımız yoktu ama eğleniyorduk onlar harbiyeden anılarını anlatırken biz Mit’de ki anılarımızı anlatıyorduk. Sanki yıllardır birlikteydik sanki hep birlikteydik çocukluğumuz gençliğimiz hep beraberdi belki de dostluk buydu hep birlikteymiş gibi hissettiren güvendi dostluktu. Son muydu bilinmez ama ilk kez bu kadar güvende hissetmiştim belki gerçekten güvende değildik ama güvende olmak birlikte hareket etmekti sırtımızı dayanıp güvenmekti işte biz de öyleydik. Biz Alev timiydik Ada Gökhan Kerem Atlas Ve ben. Rütbelerimiz önemsizdi. Biz bir tim değil bir aileydik. Biz Alevlerin içinden çıkar Alev yaratırdık çünkü biz Alevdik alevlerin en büyüğü bizdik. Çaylarımız bitmiş koyu sohbet sonlanmış saat geç olmuş herkes kalkmamız gerektiğinin farkındaydı. Ayaklandık fakat o an restoranın camı kırıldı hepimiz aynı anda silahlara sarıldık çünkü bu camı kıran bir mermi olduğu çok belliydi silahlarımızı göremediğimiz yere doğrulttuk ben etrafıma bakıyordum ve beklediğimiz an geldi 7 kişilik bir grup elinde silah ile etraftaki masumları rehin aldılar saniyeler içinde gerçekleşen olay karşısında Gökhan ve Atlas emir yağdırdılar. “Ada, Lavinya sağ taraf sizin” Atlasın sesi. Ardından Gökhan “Kerem sol senin ön taraf bizim” arkamız duvardı. Ada ve ben hızla sağ çevirdik vücudumuzu ve karşım da o vardı Bora hapisten kaçmış olmalıydı ya da rüşvet ile çıkmıştı ama sonuç olarak karşımdaydı Ada ve ben aynı anda “Bora” dedik şaşırmıştık Bora yavaş adımlarla ilerledi yanında bir adam daha vardı. “Yaklaşma” dedim bağırarak. Yanımdaki Ada’ya baktım arkamızdan biri geliyordu oda fark etmişti başımı eğdim ve şimdi anlamında komut verdim ben ve Ada sırt sırta geldik sırtımı onun sırtına yasladım güvendiğim canımı emanet edeceğim kişi ileydim. Karşımda kalan Bora ve yanındaki adama baktım bir risk aldım ve hızla silahının yönünü değiştirip yanındakine doğrultum kalbinden vurdum adam yere yığıldı tekrar eski halime dönüp Bora’ya baktım oda silahını çıkarmıştı. “Seninle görülecek bir hesabım var Lavinya Arslan” Arkamda Ada diğer adamla uğraşıyordu. Bora yaklaştı doğrulttuğum silahın tam önüne geldi onun bana doğrulttuğu silah önümdeydi tek elimle silahına vurdum oda benim silahıma vurunca savunmasız kaldık. Elimde silahım yoktu ama ellerim yeterdi ellerimle yaptığım yumruktan alevler çıkarken nefret kustuğum adama baktım. Yüzüne bir yumruk geçirdim kafası sağ tarafa çevrildi tekrar yüzü bana dönünce göleğinin kolunu sıvadı gülüp geçtim. “Gel ama dikkat et o hesap başına düşmesin” dedim elimle gel işreti yaptım artık bu iş bitecekti. Yüzümde hissettiğim yumruk dudağımın kanamasını sağlamıştı ben de sinirle güldüm bakışlarım bir kurt kadar keskin gülüşlerim intikam hırsıyla yanıyordu. Ayağımı kaldırdım ve karnına bir tekme geçirdim ayağımın altıyla. Yere düştü artık ayağa kalkamazdı önüne gittim ve eğilerek yakasından tuttum sert bir kafa attım tekrardan kafası yere düştü bu sefer kolumdan biri tuttu tam onun adamı olduğunu düşünüp dirseğimi geçirecektim ki “Dur” dedi Gökhan onu görüp rahatladım ve Boranın üstünden çekildim elimde kalacaktı kafamı kaldırdığımda etraf kan gölüydü polislerin sirenleri masumların çığlığı polis arabalarının ışıkları bir polisiye kitabını andırıyordu. Olduğum yerden ana girişe gittim etrafta yerde yatan adamlar vardı bazılarını tutuklamışlardı bazıları tahminen ölüydü. Elimin tersiyle dudağımdaki kanı sildim. Atlas hayret ile bakıyordu Gökhan, Kerem ve Ada ise gururla. Güldüm Atlas’a bakarak “Şaşırdın mı komutanım?” dedim alayla “Ellerine sağlık” dedi “Hepimizin” dedim. Eğlenceli bir geceydi biraz da aksiyonlu. Polisler yanımıza geldi “Ellerinize sağlık komutanım” dedi ve Atlas ile Gökhan'ın elini sıktı. Gökhan bu timde uzun süre komutanlık yapmıştı şimdi resmiyette Atlas'tı ama Gökhan da komutan sayılırdı ikisinin de emrine itaatsizlik edemezdik zaten bir timde olay üst değildi Gökhan’ın emri Atlas içinde geçerliydi ikisi de komutandı bu yüzden ikisinin de verdiği karalar doğru olurdu genellikle fakat bizim amacımız her zaman en doğru kararı en doğru zamanda vermekti eğer birinin verdiği karardan daha doğrusu varsa kısaca analiz edilir ve karar verilirdi yanı burada herkesin söz hakkı vardı. Bizde kısaca başımızı eğip teşekkür ettik ardından çıkma vakti gelmişti. Biz dışarı çıktık fakat Atlas içeride restoranın sahibi ile konuşuyordu muhtemelen olanlar yüzünden özür diliyordu ama asıl özür dilemesi gereken bendim çünkü Bora’nın hesabı benimleydi. “Birazdan gelirim” dedim ve içeri geçtim Atlasın yanına geldim direk konuşmaya başladım. “Olanlar adına bizzat çok üzgünüm gelenler benim peşimdeydi benim yüzünden oldu gereği neyse yapacağım tekrardan çok üzgünüm olanlar için” Elimi uzattım oda karşılıkla elimi sıktı. Atlas’ta el sıkıştı beraber restorandan çıktık dışarıda bizi bekliyorlardı yanlarına gelince “O adam senin mi peşinde?” Atlas kaşlarını kaldırmıştı. “Evet” herkes dikkatle beni dinliyordu kimseye Bora’dan bahsetmemiştim. “Bir dakika neden?” Gökhan kaşlarını çatmış beni dinliyordu. “Casus görevinde kaçırılmıştık ya işte o adam Bora’ydı bizi kaçırmasının nedeni intikammış biz ilk görevimize çıktığımızda sevdiği kadını vurmuşuz bu yüzden bizden yani timden intikam almak için yapmış sonra ben onu hapse attırınca derdi ben olmuşum” Kısaca anlattım. “Keşke tutmasaydım seni” Gökhan dedi ama yüzünde endişe değil rahatlama hissi vardı fakat o Boray’dı en güçlü 2 çeteden birisiydi Bora’nın çetesiydi. “Aynen neyse geç oldu artık dağılalım” herkes başını salladı arabalarımıza yöneldik biz Ada ile bana gidecektik bu gece bende kalacaktı sohbet falan edecektik işte. “Geliyorsun değil mi?” Ada’ya bakarak. “Geliyorum tabii” Diyerek yanıma geldi “Kız partisi falan mı?” dedi Kerem gülerek “Aynen” dedi Ada göz kırparak. Eve geldiğimizde Karan dışarıda bekliyordu yanıma almamıştım. Geldiğimde odasına çıkabileceğini söyledim öyle de yaptı odasına çıktı. Ada ile oturma odasına geçtik Lima ikimize de 2 Türk kahvesi getirdi. O kadar koyu bir sohbete daldık nerede olduğumuzu dahi unutmuştuk. Bir ara Atlas'tan bahsetti bugünkü konuşmaları ve Atlas için kendini öne attığını her şeyi anlattı. Tabii ki şok olmuştum nerdeyse her cümlesi bir gerilim kitabı gibi heyecan vericiydi ağzım açık dinliyordum. Saat gece 2 olmuştu artık kahkaha atmaktan yorulmuştuk bu yüzden uyumaya karar verdik odama çıktığımda hem kendime hem ona pijama aldım dolabımdan birini ona uzattım ikimizde yatmaya hazırdık çift kişilik yatakta derin bir uykuya daldık. Uyandığımda hissettiğim çok farklıydı sanki kötü bir şeyler olacaktı. Nedense ne zaman kendimi iyi hissetsem ardından zor şeyler yaşıyordum. Yine aynı his vardı sanki her şey daha kötüye gidecekti bir yokuşun başında bekliyordum ve yuvarlanacaktım. Banyoda dakikalarca bunu düşündüm fakat artık çıkmam gerekiyordu. Banyodan çıkınca Ada çoktan hazırlanmıştı ben de hazırdım aşağıya kahvaltıya indik Karan mutfakta tezgâha tabağını koydu ve yanımızdan hızla çıktı bu aralar bir garipti sanki tedirgindi bir yandan heyecanlıydı. Daha sessiz daha hareketliydi resmen benimle hiç konuşmuyordu işime geliyordu bir yandan. Ada ile sohbet eşliğinde çaylarımızı içtik kahvaltımızı yaptık. Kahvaltının ardından arabada şarkı eşliğinde ilerledik. “Issız bir adada doğmuşum Yalnızlığın ilacını bulmuşum İçmişim İçmişim Aşık olmuşum” Aynı anda bağırarak şarkıyı söylüyorduk çok eğleniyorduk ama içimdeki o hissi durduramıyordum. Karargâha geldiğimizde arabadan indik her zamanki gibi ilerledik üstümdeki siyah kargo pantolon bedenimi sarıyordu üstümdeki kısa kollu siyah tişört pantolonum içine sıkıştırılmış duruyordu silahım kılıfında saçım yukarda at kuyruğuydu boğazlı ayakkabım ile tamamen siyahlara bürünmüştüm. Ada’da aynı şekildeydi mükemmel bir uyum içerisindeydik. Aslında bugün anlatılacak bir şey yoktu. Her şey sakindi ve normaldi birkaç evrak işini üstlendim onları hallettikten sonra ise oturup kahve içmiştim. Akşam saat 5 olmuştu artık çıkacaktım. Karan aradı beklemediğim şekilde. “Efendim” “Dışardayım bekliyorum” “Tamam” çok da sorgulamadan kabul ettim. Dışarı çıktığımda arabaya yaslanmış bekliyordu. Yanına geldiğim de aynı anda arabaya bindik. 3 dakika sonra yol ayrımına geldik. Normalde bu yol ayrımından sağ dönmemiz gerekirdi ama sola döndü şüphelendim. “Sağ dönmen gerekirdi” dedim sesimi yükselterek. “Biliyorum fakat çok trafik var burası daha kısa” sesi sakindi bu yüzden güvenmek istedim. Hazırlıklı olmam gerekirdi yanımdaki telefonumu pantolonum ve üstümdeki tişörtün altına sıkıştırdım. Silahımı kılıfından çıkardım belime yerleştirdim üstüne tişörtümle kapattım böyle biraz daha iyiydi. Araba çok hızlı gidiyordu ben bunları yaparken bir yandan arabanın hızına baktım 140 ile gidiyordu kafamı kaldırıp dışarı baktığımda karanlık bir yoldaydık. O an tedirgin oldum. Elim solumda duran silahıma gitti “Ne yapıyorsun?” bağırdığımda daha da asıldı gaza “Evine gidiyoruz” alayla “İndir beni Karan yoksa” elim silahımı kavradı. “Yoksa ne?” dedi ve tişörtümün altındaki silahımı bir çırpıda aldı. Ben ise şaşkınlıkla ona bakıyordum. “Ne yapacaktın vuracak mıydın korumanı?” silahı camı açıp camdan aşağıya attı. Yapabileceğim bir şey yoktu şu an. Araba ormanın önünde durdu 2 tane daha araba vardı. Arabanın kapısı kitliydi araba yavaşladı hızlı bir hamle ile kilidi açmak için düğmeye bastım ve arabanın kapsını açıp atladım araba zaten yavaştı sadece yere düşmüştüm ve dirseğim asfaltta sürttü bir sefer yuvarlandım ve ardından kendimi toparlayıp koşmaya başladım. Yanımda kendimi savunabileceğim hiçbir şey yoktu fakat ellerim vardı onlar benim silahlarımdı. Koşabildiğim kadar koştum. En sonunda bir ağacın yanında durdum ve sırtımı yasladım nefes nefese kalmıştım artık hiçbir ışık görünmüyordu havada kararmıştı. Uzaktan ses duydum çalılara basıp koşan bir ses adım sesleri yaklaştı ben de aynı şekilde uzaklaştım koştum yaklaşık 40 metre koştum adımlar daha çok yaklaştı ve olan oldu yere yığılmış bir kütüğün üstüne düştüm ardından yuvarlanarak tekrar yere yığıldım ve Karan üstüme geldi kaçacak yerim yoktu bu ormanda hapsolacaktım. Karan üstüme gelip eğildi kollarımdan tutup kaldırdığı anda dizim ile karnına tekme attım iki büklüm oldu kaçmak yerine onu öldürmek istedim bu sefer ayağımla çelme taktım oda yerde yuvarlandı eğilip yakasından tutup tam kafa atacaktım ki belimden tutup yere yatırdı ayaklanmaya çalıştım hızla hamleyle önce ayaklanan o oldu. Ellerimi yere bastırıp güç aldım fakat bacağımda hissettiğim acı engelledi iğne girmişti bacağıma birkaç saniye sonra gözlerim bulanık kulaklarım uğultuluydu gördüğüm tek şey Karan ve yanındaki yabancıydı ve duyduğum son ses “Lavinya” oldu bu ses yabancınındı ve o kadar. Güvenmek neydi? Bir insana nasıl çabuk güvenirdin. Şu hayatta insan korumasına dahi güvenemez iken kime güvenirdi sonuna kadar kim yapardı hata. Herkes hata yapardı ama biz hata yapmamayı öğrenirdik ve bizim yapabileceğimiz iki büyük hata vardı 1. Güvenmek 2. Aşık olmaktı. Ben ise en büyüğünü yapmıştım güvenmiştim daha 2 hafta önce tanıştığım insana hem de. Güvenmeyi hayatım boyunca nadir kişiler için kullanmıştım; Ada, Gökhan, abim ve Yiğit. Güvenmek her zaman zordur her zaman şüpheci olmak zorundaydım ve şimdi yaptığım bir hata yüzünde buradayım güvendiğim için. Başımı yavaşça kaldırdım gözlerim uykulu ve bulanıktı hızla açıp kapadım ve bulanıklığı giderdim. Gözlerim bomboş olan sadece sol çaprazımda duran sandalye olan odada gezindi hatta kulübeydi burası ben ellerim ve ayaklarım bağlı şekilde duruyordum ellerimi ve ayaklarımı yokladım ama halat baya sıkıydı ağzım bantlı değildi zaten ormandaydık kimse duymazdı. Etrafı inceledim kulübe tahtadan yapılmış çatısı üçgen şeklindeydi 2 metre yüksekliği rahat vardı eni 2,5 metre vardı ve ben tam ortada bir sandalye üstündeydim kapısı iki taneydi ve kocamandı demir görünüyorlardı. Bir süre bekledim hatta geri uyumayı bile düşündüm. Tam o sırada ses gelince hızla yerdeki kafamı kaldırım dik durup bakmaya başladım. Kapı 2 tarafa açıldı sert kapı tahtaya çarptı ve durdu içeriye siyah gömlekli siyah pantolonlu o kişi girdi 195 boyunda vardı kahve gözleri vardı kumral dalgalı saçları vardı vücuduna tam oturan gömlek kaslarını çokça belli ediyordu. Yavaş adımlarla boş sandalyeye yürüdü sandalyeyi sertçe aldı ve çevirip ters koydu önüme ve sandalyeye ters oturdu sandalyenin gövde başına ellerini koydu ve beni inceledi. “Lavinya Arslan ajansın demek” Yakından inceleyince fark etmiştim bu o adamdı Bora’nın yanında iken gelmişlerdi. “Seni biliyorum sen o yabancısın sen Bora ileyken gelmiştiniz sen benim kafam silah dayamıştın” aydınlanmıştım resmen. Kaşlarını kaldırdı. “Türk ajanı olduğunu biliyordum Bora’nın adamı mısın?” dedi aynı yüz ifadesi ile. “Hayır tabii ki ben Türk ajanıyım o görevdi” deyip kestirip attım. “Ölüm çiçeği” yüzümdeki duygusuz ifade yerini korudu. “Hoş geldin biz Ateş çetesi” o an her şey daha kötü kolu bir yokuşun başındaydım ve yuvalanmaya başladım parçalar yerlerine otururken. “Ve se artık bu çetedesin, sen artık ölüsün şimdiden haberlerde ölü haberin çıktı” ben şaşkınlıkla bakarken bana doğru eğildi “Buradan kaçış yok” geri çekildi “Ne istiyorsun benden?” diye bağırdım bir yandan ellerimi açmak için uğraştım. “Ajanım olmanı” sırıtarak rahat bir tavırla baktı. “Öyle bir şey olmayacak” bağırdım. “Olacak bal gibide” Sandalyeden kalktı ve kenara çekti ayağımdaki halatı sökmeye başladı ayağımı açınca tekme geçirmek istedim ama izin vermedi ve geri çekildi ayaklandı arkama geçti ve omzumdan tutup ayağa kaldırdı silahı belime doğrulttu “Sakın kaçmaya çalışma” dedi silahı daha da bastırdı “Beni canımla mı tehdit ediyorsun?” alayla güldüm “Canım beni için önemli olsaydı bu mesleği seçmezdim” hala dalgaya vuruyordum ama hiç bir şey bilmediğim bir labirente girmiştim. “Hadi kızım bu ilk labirente girişin değil her seferinde çıktık şimdi de çıkacağız bu ilk değil, hadi yaparsın” sessizce fısıldadım başım yerdeki ayaklarıma bakıyordu. Bu kulübeden çıktığımızda tanıdık geldi burası kaybolduğum ormandı. Yan tarafımdaki büyük eve baktım 3 katlı dev bir villaydı. Adımlarımızı oraya yönlendirdi. Büyük bahçe kapısına geldik güvenlik kapıyı açtı. İçeriye girdiğimizde taşlı yolun etrafında bahçe vardı yeşil çimlerle doluydu ve taşlı yolun sonunda kapı vardı beyaz büyük bir kapıydı. Taşlı yoldan gidiyorduk o an şunu düşündüm bana nasıl güvenmişti bu kadar kolay da evine alıyordu bu tam bir aptallıktı benim gibi birini evine almak hele ki düşmanımsa kendi sonunu kazmaktı. taşlı yolun sonunda başımı kaldırdım 3 basamak vardı durdu ve ellerimi açtı “Sakın ajan seni canınla değil canından çok sevdiğin insanlarla tehdit ediyorum” yutkundum silahını çekti belimden. “Kapıyı çal” dedi 3 basamağı çıktım. Bu bir başlangıç sonları sevmem zaten ama bu sefer her şey daha zordu bu kapı bana yeni şeyler getirecekti iyi ya da kötü ve şimdi yeni bir labirent, görev; Çıkışı bul!

Loading...
0%