@zeynepasyasevilay
|
Yağmur yağarken kafamda ki kapşonlu işlev görmemiş saçlarımın telleri bir dizi yağmura tutulmuştu. Acımasız olan yağmur muydu yoksa kapşonlu mu? Eğer yağmur böyle acımasız olmasaydı kapşonlu ıslatır mıydı? Peki kapşonlu, o bu kadar acımasız olmasaydı korusaydı yağmur böyle ıslatır mıydı? Yağmur acımasızdı. O bu kadar acımasız olmasaydı kapşonluda olmazdı. Belki de tek çözüm kapşonlumu açıp kendimi yağmura bırakmaktı, pes etmekti. Kapşonlumun yanından uzanan saçlarım artık özgürdü özgürce uçuşurken rüzgâr saçlarımı okşadı geçti. Arkamdan açılan kapının sesi gerçekliğe dönmemi sağladı fakat arkamı dönmek zor geldi ve öyle baktım kapının yanına gelenler ve Alaz herkes bana dönmüş bakarken gözlerimle herkesi süzdüm ve gözlerim Alaz’ da kaldı o ise diğerlerine yaptığı el hareketi ile gönderdi. Onlar bizden uzaklaşırken vücudum ona döndü o beni süzdüğünde gözlerinde ki ateş ısıttı beni. “Islanmışsın.” üstüme baktığımda ellerimi önümde bağlamış ıslak kapşonlum ve eşofmanıma baktım. İçimdeki tişörtte ıslamıştı. Başımı salladım. “Üşümüşsündür” hayır anlamında başımı salladım. “Fazla düşünüyorsun” “Kimi?” “Beni” yutkundu. Üstümdeki kapşonlumu çıkardı ben ise yorgun şekilde ona baktım. Kendi üstündeki sweatshirt’i çıkardı üstünde içende sabahtan olan gri tişört kaldı ve bana uzattı lacivert sweatshirt’i, almadım. Kendisi giydirmeye başladı kafamdan geçirdi önce ardından kollarımı kaldırdı ve tek tek geçirdi bıkmadan usanmadan. Tamamen giydiğimde ona baktım “Neden yaptın?” Sesim yorgun olduğumu fazlasıyla belli ediyordu. “Üşüdün” dedi ve kolumdan tutarak beni çekti arkasından yavaş adımlarla geldim kapı bize açıldığında sadece bir araba vardı diğerleri çoktan gitmişti. Arabanın yanına geldiğimde yerimi bildiğimden yabancılık çekmeden yerime geçtim. Bir kapı sesini takip eden diğer kapı sesi Alaz’ın geldiğini beli etti. Arabaya bindiğimde ellerim rutin olarak kemere gitti kemerimi taktığımda Alaz’ın eli gözüme takıldı ortamızda bulunan klimanın düğmelerine bastı anladığım şekilde klimayı açmıştı arabanın içi hızla ısınınca tezimi doğruladım. “Yapma Alaz yapma, bunu yapma bana değer verme, önemseme, düşünme beni, sevme beni Alaz yoksa...yoksa ölürüm öldürme beni Alaz.” diyerek haykırdım kim duydu bilmem ama ben haykırdım gözyaşlarım çığlını atarken ben haykırdım duymayanlar yine duymadı ben hep haykırdım onlar duymadı. “Yapamam Lavinya yapamam, bunu yapamam sana değer vermem, önemsemem, düşünmem seni, sevmem seni Lavinya yoksa...yoksa ölürüm öldürme beni Lavinya.” diyerek haykırdı o benimkini duydu ben de onunkini o beni anladı ben de onu, onun göz yaşı kurumuşken benimkiler ıslatırdı. Arabanın hızı göz yaşlarımı kurutacak derecedeydi. Sıkıldığımdan önümde duran torpidoyu açtım Alaz bakış attıktan sonra önüne döndü torpidoda bir dizi kâğıt buldum bir dosyanın içine konmuştu elime alıp torpidoyu kapattım ve üstündeki yazıyı okudum “Şiir vagonları” yazıyordu altında Yağmur soylu yazıyordu Alaz’a döndüm “Bu kim?” diye sordum bir yandan elimle yazıyı gösterdim “Annem” dedi kırgınlıkla özlemle. İçini açıp okumaya başladım. “Tren vagonları Tren sonsuzluğa gide r Arkasında vagonlar Yüzünde bir hüzün Gözleri kan içinde Ellerinde hüznün yükü Sırtında çanta Arkasında güneş Yolun başında ay Trenin gidişi Onun sana gelişi Gaz lambasının bitişi Ayın sönüşü.” “Gibiydi Bir şiir gibiydi güneş Aşkın tarifsiz alevi Alevi söndüren Denizin köpükleri gibiydi roman Kan içinde aydı İçinde beyaz köpük olan Sevgi gibiydi Şimşeklerin alevi Bulutun yağmuru Bir derenin coşmasıydı Nefret alevdi aşk gibi beraber harlanan alevdi.” Daha fazla okuyamayacağımı fark ettiğimde elimdekini hızla kapatıp yerine koydum halihazırda akan gözyaşlarımı sildim. Alaz şaşkın gözlerle baktı. “Beğenmedin mi?” dedi 5 yaşında bir çocuğun resmini yırtıp atmışım gibi davrandı. “Hayır aksine bayıldım sadece duygulandım.” diyerek sustum 2 dakika sonra geleceğimiz bir yere varmıştık. Arabadan indiğimde nereye geldiğimizi anladım burası mezarlıktı. Alaz’ı aramak için etrafa bakındım ama o karşımdaydı orada daha fazla durmadan arkasından ilerledim. Bir mezarlığın önünde durduğunda zaman akamadı, saatler durdu akrep yelkovanı bıraktı, kumlar akmadı, güneş soldu, şimşek çakmadı, gök gürlemedi ne şeytan ne melek yazdı ne de tanrı kaderi, kader burasıydı buraya kadar olan hikâye başlarken mezar taşında benim ismim yazıyordu Lavinya ARSLAN DT:10.07.2000 ÖT:02.08.2024 Öleli 2 hafta olmuştu. Boş mezarıma baktım ben buradaydım fakat ruhum, duygularım onlar ölmüştü onlar bu mezardaydı ben ise buradaydım onların ölümüne şahit olmuşken kendi ellerimle gömmüştüm benim sağım onun ölüsü iken. Arkamda ki gerçekliğe döndüğümde yanındaki mezar Yiğit’indi bir gün gireceğimiz mezarlar şimdiden tutulmuştu. Bu kadar çok istiyorlardı ölmemi, ölmemizi. Biri eksikti Alaz gözüm onu aradığında gözlerim bir yere takılı kaldı Alaz bir mezara yaslanmış sigara içiyordu. Onun yanına gitmeye başladığımda unutmadan arkamı döndüm “Siz eve geçin geliriz biz” dedim Yiğit’e başını salladı “Dikkat et” ben Alaz’a ilerledim. Önce mezara baktım mezarda Yağmur SOYLU ve Derin SOYLU. Annesi ölmüştü yıllar önce 16 yıl önce ve diğeri de öyle. Yanına oturdum ve sırtımı mezara yasladım. “Derin kim?” dedim sakince ama onu kırdım bunu anladığım an sigarasını bitirdi ve bir yenisi bu kokudan rahatsız olsam da rahatsız etmek istemedim. “Kardeşim” dedi ağlıyordu yorgundu güçsüzdü o şu an bir katil değil bir masumdu tek suçu doğmak olan bir masumdu. “Özür dilerim” dedim ona baktım o da bana döndü ağlamaktan gözleri kızarmıştı. Yorgun olduğu her halinden belliydi. Sigarasının dumanını üflediğinde rahatsız olarak yüzümü buruşturdum bunu görüp kaşlarını çattı ve daha bitmemiş olan sigarasını yere attım üstüne bastı ayağı ile. Uzun süre gözlerime baktı bir şey aradı gözlerimde bir ev bir yuva bulmak istedi. “Yuva bul bana” kırgınlıkla bakmaya devam etti. “Ben daha kendime bulamamışken sana nasıl bulabilirim” benim yuvam yoktu. Tekrar baktı bıkmadı usanmadı yorulmadı. Yağmur tekrardan yağdı bizi boğmak istedi ama biz zaten çoktan boğulmuştuk. Dakikalarca bana baktı en sonunda karşıya çevirdi kafasını kolunu omzuna attığımda ne yaptığını anlamadan ona baktım o ise aldırış etmeden kolunu omzuma atıp yanına çekti. Kafasını gök yüzüne kaldırdığında sanırım tanrıdan yardım diledi. Ben ise bir ümit iyi hissetmesi için başımı omzuna yasladım belki yuvasını bulurdu. 20 dakika sonra yağmur daha hızlandı daha da sinirlendi. Yavaşça ayağa kalktık beraber en son mezara baktık ve mezarlıkların ardımızda bırakıp arabaya ilerlerken bir yandan kapşonlumu kapatmaya çalıştım en sonunda kapşonlumu geçirdim ve arabaya attım kendimi Alaz en başta da olduğu gibi çalıştırdı arabayı. Araba hızla giderken düşündüğüm tek şey onalardı. |
0% |