Yeni Üyelik
8.
Bölüm

Can dostum

@zeynepasyasevilay

Hayat sizi hep şaşırtır beni de öyle günler önce artık bir ümit olmadığını söylemiştim yanılmışım ümit hep vardı fakat ben elimdeki ümit kibritini bir çırpıda söndürüp atmış bir daha hiç bakmamak üzere arkamı dönmüştüm ama arkamı döndüğüm söndüğünü sandığım kıvılcım büyük bir ateşin felaketi olmuş ben ise arkamdaki ateşten aleve dönüşen ümidi hiç görmemiştim belki de korkmuştum orada bir alev değil karanlık bir son göreceğimden. Fakat siz istemesenize hayat arkanıza dönmeyi zorlardı benim ise arkamı dönmekten korktuğum görmek veya görememekten korktuğum şeye zorla dönmüştüm ve o alevi görmüştüm söndüğünü sandığım umut kıvılcımı şimdi bir aleve dönmüş bütünüyle karşımda gözlerimin merceğine yansıyordu. Karşımdaki alevin ismi: Yiğit Karahanlı, can dostum. Vücudum belki de beynim daha fazla böyle durmama izin vermedi kendimi Yiğit’in boynuna sarılırken buldum. Ağlıyor bir yandan gözyaşlarımı siliyordum fakat kafamı omzuna gömmüştüm üstündeki tişörtü ıslatıyordum. O ise bir eli belimde diğer eli sırtımda sarılıyordu ama buna sarılmak denmezdi. Bunun adı özlemdi, bunun adı dostluktu, bunun adı sevgiydi sevgiyi sadece sevgilimize mi söylerdik yoksa çok sevdiğimiz dostumuza da diyemez miydik sonuçta sevgiydi. Bir sürü arkadaşım vardı ama Yiğit arkadaşım değildi o dosttu. Bir sürü arkadaşıma derdimi anlatırdım ama o anlatmadan anlardı. Yiğit farklıydı o benim kardeşimdi o dostumdu o benim her şeyimdi onun canı benim canımdı o farklıydı o herkes değildi herkes anlardı herkes arkadaş olurdu ama o dost olurdu. En önemlisi ben ona güveniyordum canımı bile emanet ederdim. Dakikalarca ağlamıştım sarılmaktan yorulmuştum Yiğit benden uzundu ve dakikalarca hareket dahi etmeden parmak ucumda durmuştum en son pes edip ayrıldım. “Çok özledim” ayrıldığımızda gözyaşımı sildim o ağlamamıştı ama emindim o da benimle aynı duyguları yaşıyordu. “Ben de seni çiçeğim” diyerek beni içeri aldı kapının yanındaydık ve içeri girdik. Kapı kocaman büyük bir salona çıkıyordu sol tarafta büyük merdiven vardı onun yanında yemek masası vardı karşısında uzun bir boşluktan sonra büyükçe bir televizyon vardı altında oyun konsolları vardı onun karşısında L şeklinde büyük bir koltuk vardı. Koltukta Karan oturuyordu gözlerim Karan’da dikmiştim o ise gülüyordu beni kandırmıştı onunla hesabım sonraydı onun çaprazında uzun boylu kumral biri vardı onun yanında dalgalı saçlı yanındaki kadar olmasa da uzun olan biri vardı o ise bu durumdan eğleniyordu. Karşımda duran Yiğit durumu fark etti fakat ne yapacağımız hakkında bir fikrim yoktu burası neresiydi ben bu insanları nereden tanıyordum hepsi yüzüne alışık olduğum kişilerdi ama çıkaramıyordum ve en önemlisi Yiğit niye buradaydı. Arkamdaki o kimdi ben neden sanki yıllardır tanıyor gibi hissediyordum son olarak bu çete Ateş çetesi olduğunu söylemişti ama Yiğit ya o da ajansa onların adamıysa beni kandırdıysa ama bu olmazdı peki benim gideceğim çete buydu ama nasıl denk gelmişti tahminen 2-3 gün sonra gideceğim masum gibi sığınacağım bu çete beni kaçırmıştı yoksa bizim tim de ajan mı vardı ve bunları biliyorlardı. Şüpheciydim ama öyle olmak zorundaydım ve olanlar oldu benim bakışlarım Yiğit’i bulunca tüm bu şüphemin nedenini bulmak istedim onu göğsünden ittirdim Yiğit’in yüzü şaşkınlıkla bakarken bağırmaya başladım “Ne işin var burada Yiğit ajan mısın yoksa kandırdın mı beni ha söylesene” onu ittirmeye devam ediyordum o ise kollarımdan tuttu “Sakin ol açıklayacağım” ben ise hemen istiyordum “Kandırdın beni” hala bağırıyordum tekrardan itecektim ama arkadan birisi kollarımı tuttu “Sakin olacaksın” dedi ve durmamı sağladı. “Tamam anlat” dedim o da kollarımı bıraktı Yiğit bileğimden tutarak beni Koltuğa sürükledi. Koltuğa oturduğum da Yiğit karşımdaydı ben ise onu bekliyordum “Ateş çetesi sen de biliyordun mektuplardan” 12.05.2023 Yiğit’ten Akşam elimdeki kahvem ile oturuyor koltuğun karşısındaki televizyona bakıyordum. Sıkıcı haberler bir kedinin civcivi kurtardığını söylüyordu. İnsanların sıradan hayatları haberlere yansıyor buda haberleri bir kadar sıkıcı kılıyordu. Haberlere odaklanmışken bir ses duydum. Aramdaki camın kırılma sesi geldi elimdeki kahvem sallanmış ve birazı dökülmüştü kahvemi masaya koyduğum gibi eğilip arkamdaki cama baktım bir mermi delmişti saldırı olmalıydı koltuğun arkasında sürünerek duvarın olduğu yere geçtim yan taraftaki odama girdim ve yatağımın üstündeki silahımı aldım aldığım gibi çıktım ve salona döndüm salona döndüğümde karşımda 3 Adam vardı üçünde de silahları bana doğruydu ortadaki yanıma yaklaştı ikimizde hamle yapmıyorduk aramızda 3 adım mesafe vardı “Bizimle geliyorsun” dedi “Gelmiyorum hiç bir yere bir kere sen kimsin” dedim alayla ama daha durumun ciddiyetinde değildim. Cebinden telefonunu çıkardı ve bana gösterdi karanlık bir sokakta yürüyen bir kadın fakat bu Lavinya’ydı telefonla konuşuyordu sesinden tanımıştım yutkundum ardından videoyu çeken adam kamerayı eğdi ve elindeki tabancayı gösterip kamerayı kaldırıp Lavinya’ya doğrulttu ve video bitti. “Sakın” dedim sinirle “Geliyor musun?” gitmek zorundaydım Lavinya için yapmak zorundaydım silahımı indirdim karşımdakini vursam diğerleri vardı hepsini vursam o adam vardı onları öldürdüğümü anlayacak ve Lavinya’yı vuracaktı gözlerimin önünde buna izin veremezdim. Silahımı elimden aldı. Arabada giderken planı anlattı ben görev var gibi gidecek ve sonra ölü olacaktım ve eğer yanlış bir şey yaparsam Lavinya’nın canını tehlikeye atacaktım. Günümüz Lavinya’dan “Öyle işte” dedi Her şeyi biliyordum artık. “Peki Neden sonra haber vermedin sen benim neler yaşadığımı biliyor musun ne kadar ağladığımı kaç gece uyumadığımı ya da işimden olma noktasına geldiğimi ne kadar zorluk çektiğimi yıkıldığımı hiç mi düşünmedin beni hiç mi sevmedin ya bu kız nerede ne yapıyor iyi mi kötü mü hiç mi aklına gelmedim oysa ben hep seni düşündüm” kırgınlıkla. “Lavinya... tehdit edildim” masumca söyledi. “Ne ile?” kaşlarım çatılmıştı. “Seninle” gözlerimdeki masumluğun yerini öfke aldı kimin yaptığını biliyordum. Ayaklandığımda Yiğit tutmayı bile denemedi. Hak Etmişti çünkü. Çaprazımdaki katile doğru ilerledim. Tam karşısında durdum. “Yiğit’i benim canımla tehdit ettin ne olacaktı eğer Yiğit risk alsaydı öldürecek miydin beni?” onu ittiriyordum ama pek işe yaramıyordu. “Bana bak katil bırak beni sevdiklerime senin yüzünden zarar gelirse canını okurum.” “Ne yapacaksın?” alayla. “Yalvaracaksın ölmek için yalvaracaksın kendi ellerinle ölmek isteyeceksin ama öldürmeyeceğim yaşatacağım canını yakacağım işte o zaman cehennemde yanmak isteyeceksin çünkü benim alevim sana fazla gelecek katilim.” Yüzünden ifadeyi okuyamıyordum düşünceliydi ama mutsuz muydu öfkeli miydi bilmiyordum bilmek istiyordum. “Yemeğe gidelim” dedi umursamazca göz devirip peşine takıldım sanırsam 1 gündür hiçbir şey yememiştim su dahi yoktu ve açlıktan ölüyordum. Büyük masaya geçtik Yiğit yanımdaydı masanın başında uzun vardı çaprazında Karan yanında katilim yanında her dakika gülen vardı. Karşımda katilim vardı fakat bu adam L’idi o meşhur Ateş çetesinin başı L, katilim L’idi. Şaşkınlıkla dururken önümdeki çorbanın kaşığına çorbayı dolduruyor geri döküyordum aslında açtım ama yersem kusacakmışım gibi hissediyordum katilim bunu fark etmiş olacak ki “Bu Mert” elini masanın başında bulunan uzuna çevirdi. Yanındaki sürekli güleni gösterdi “Bu Barış” sabahtan beri yaptığı gibi gülümsedi “Ve ben Alaz, Alaz Soylu” Alaz: Ateşin alevli ve parlak hali. İsmi güzeldi hem de çok. “İsminin güzel olduğu katilim olduğunu değiştirmez” dedim. “İsmim güzel mi?” dedi şaşırmıştı. “Evet” dedim omuz silkerek ve yemeğime başladım. Çorbamı yedikten sonra etrafa bakındım diğerleri yemeklerine devam ediyordu ben ise masadan çoktan kalkmıştım. Alaz bana döndü “Odam nerede?” dedim herkes şaşkındı bu kadar kolay kabul etmemi beklemiyorlardı ama ben bir şeye çabuk alışıp kabul ediyorsam o işte bir planım vardır. “Çabuk alıştın” dedi Barış “Yapacak bir şey yok kader” dedim kaderi değiştirecektim ama. “Ben göstereyim” diyerek ayaklandı Alaz çorbasını bitirmişti. Onu takip ettim masadan ayrılıp merdivenleri çıktık 2. katta ful odalar vardı 6 tane oda vardı 5 tane karşı duvarda kalan biri ise en sağdaydı benim odam ortadaki odanın sağındaydı odama girdik tek kişilik bir yatak vardı yanında büyük bir pencere vardı yatağın yanında komidin vardı sağ tarafında ise büyük bir dolap vardı onun dışında boştu ve dolabın cam bölmelerinde içinde kıyafet olduğu belliydi “Burası odan” dedi “Tuvalet ve banyo hem sağında benim odamda en soldaki oda” benim en sağdaki gördüğüm odadan bahsediyordu başımı salladım ve odadan çıktı. Aslında oturup plan yapmalıydım fakat hızlı bir banyo yapıp rahatlamak istiyordum. Dolaba yöneldim ve içine hızlı göz attım lacivert bir eşofman ve beyaz bisiklet yaka tişört aldım ardından iç çamaşırları son olarak bir havlu aldım ve elimdekilerle odamdan çıkıp banyoya ilerledim. Banyoya girdiğimde elimdekileri sağımda duran çamaşır makinesinin üstüne koydum hızla üstümdekileri çıkarıp makinedeki kısa programa attım telefonumu almamıştı belki bakmamıştı bile ardından lavabonun yanından geçtim en sonda duran duşakabine girdim sıcaklık ayarını yapıp hızla duş aldım saçımı köpürtüp durulanıp çıktım. Havluya sarılıp kurulandıktan sonra üstümü giyindim ve saçlarımı açık bıraktım makine hala çalışıyordu 20 dakikası vardı o sırada odama geçip plan yapacaktım. Yan taraftaki odama geçtim yatağımın üstüne oturup bağdaş kurdum ve telefonumu aldım. Ada 7 Gökhan 3 abim ise 5 kere aramıştı Ada’ya mesaj attım herkesi arayıp konuşamazdım. “Ada ben iyiyim Ateş çetesi beni kaçırdı ama zarar görmedim merak etme burada iyiyim benden istediği şey ajanı olmam istediğini yapmış gibi rol yapacağım size gelişmeleri bildireceğim” diyerek mesaj attım burada olduğum sürece çok konuşmayacaktık gerek yoktu çünkü Ada mesajımı gördü fakat bir şey yazmadı olması gerekende buydu zaten. O zaman; “Let the game begin” 1- Buraya alışmış gibi ve onlardan biri gibi davran. 2-Vazifeyi unutma. 3-Bitir bu işi. 3 adımda burayı bitirecek alevlerim ile yakacaktım. Odamdan çıkmadan saklayacak bir yer aradım, telefonumu saklayacaktım ama saklayabileceğim tek yer yataktı yatağımın çarşafının altına koydum ve üstünü kapattım bir deli gelip yatağımı açmadığı sürece görünmüyordu. Saçlarım hafif kurumuştu. Odamdan çıktım ve merdivenlerden aşağıya ilerledim salonda oturanlara baktım uzaktan Yiğit kollarını birleştirmiş arkasına yaslı haberi izliyordu Alaz gülümseme ile izliyordu Barış ağzı açık izliyordu Mert ortalarda yoktu. Merdivenden inerken bakışlar bana döndü. “Ölü gelinde geliyor” dedi kahkaha atarak Alaz güldü Yiğit mimik bile kıpırdatmadı yanlarına indiğimde televizyona baktım. Son dakika! Türkiye’nin en iyi ajanı Lavinya Arslan öldü! “Nasıl olduğu bilinmeyen olayda 2 gün önce kaybolan ajanın öldüğü haberini aldık polisler araştırmaya devam edecek” diyerek sözü bitirdi spiker. Güldüm kısa bir kahkaha halinde “Sen o kadar hizmet et 30 saniye ansın geçsinler” böyleydi işte sen pelerinsiz kahraman olurdun ama kimse görmezdi çünkü pelerinimiz yoktu. Koltukta Yiğit’in yanına oturduğumda daha rahattı kafa dağıtmak için olmalı Alaz oyun konsollarını aldı ve futbol oyununu açtı o sırada yanında oturuyordum tek kişilik oyunu seçecekti ki “Ben de oynuyorum” diyerek bacağının üstündeki konsolu aldım bana şaşkınlıkla bakıyordu “Hadi o zaman” rahatını hiç bozmadı kazanacağından emindi. Karşılıklı oyunu seçtik ben Fenerbahçe’yi seçmiştim oysa Galatasaray’ı “Galatasaray’ı mısın?” bakışları bana döndü göz göze geldik gözlerine bakınca sanki bir katile değil sevgi dolu bir adama bakıyordum bakışları bu adamın masum bir insanı öldürme ihtimali yoktu büyülenmiş gibi bakıyordum. Onun bakışları bana büyülenmiş ve kitlenmişti sanki dünya yansa umurunda olmazdı. Yiğit öksürdü yapmacık şekilde. Birbirimizin gözlerinden ayrıldık. Alaz kendini toparladı “Evet öyleyim” ve ortamı toparlayıp ciddiyeti ile önüne döndü ben de önüme dönünce maç başladı. Konsolun tuşlarını profesyonelce oynattık ilk golü o attı ve bir kahkaha attı. Cidden anlamıyordum böyle bir adam nasıl katil olabilirdi bir derdi olmalıydı bir sorunu vardı. Bu kadar kusursuz bir insanın en büyük kusuru kendisiydi. Ona bakıp gülümsedim o da baktı geri çevirdi kafasını. Devam ettik bu sefer ben gol attım gülümsedim sadece Alaz ise kahrolmuş gibi bakıyordu. Maç 1-1 bitmişti. Oyunu kapattım. Sonrasında ise hiç konuşmadık. Akşam olduğunda oturduğum yerde uyuya kalmıştım. “Hadi uyan uyuyan güzel” demesi ile uyandım başımda dikilen Barış’a baktım gülüyordu ben de somurtarak olduğum yerden kalkıp karşıdaki masaya yürüdüm “Bana sürekli takma isim mi takacaksın?” hala somurtuyordum gülerek başını salladı. Masaya geçtiğimizde saçlarımdan rahatsız olduğumdan bileğimdeki toka ile saçımı yukardan topuz yaptım. Önümde duran sarmaya uzun uzun baktım gözlerim dolmuştu o günden sonra hiç yememiştim görüntüsünü dahi görmemiştim ama şimdi karşımda duruyordu. Gözlerimdeki yaş damlamasın diye gözlerimi kırpmadım. Elimdeki çatal ile oynadım bir süre ve dayanamayıp masadan kalktım herkes bir bana bir tabağıma baktı “Tokum ben” Yiğit fark etmişti durumu garip bakışlardan sakınıp odama çıktım odama girdiğim an gözümden yaşlar aktı yatağımın üstüne oturdum. Dakikalar sonra kapı çalındı elimin tersi ile gözyaşımı sildim ve cılız sesimle “Gir” dedim kapı açılınca Yiğit girdi içeriye elindeki tepsi ile yatağıma geldi. Elindeki tepsiye baktım bir tabak soslu makarna vardı yanında ise meyve suyu vardı. Tepsiyi bana verdi alnımdan öpüp gitti bu durumlarda konuşmazdım Yiğit bunu bilirdi bu yüzden bir şey söylemeden çıktı biraz sonra kapıdan ses duydum. Ayaklanıp kapıdan dinlemeye başladım Yiğit konuşmaya başladı. “Gitme” “Neden?” “Lavinya bu durumlarda konuşmayı sevmez” Ardından sesler uzaklaştı. Yatağıma geri geldiğimde makarnamı bitirdim içeceğimi de bitirip tepsiyi yanımdaki komidine koydum aşağıya indiğim zaman götürürdüm. Fakat bu yarına ertelendi çünkü beynim bu kargaşayı kaldıramayacak kadar karmaşıktı ben ne olduğunu anlamadan gözlerim kapandı. Uyandığımda hava aydınlanmış güneş odayı aydınlatıyordu bense gözlerimi aralayıp etrafa bakındım gözlerimi kapatıp uyumak istedim fakat uykum yoktu uykumu almıştım. Yataktan yavaşça doğruldum ve kısa bir esneme yapıp banyoya gitmek için odamdan çıktım. Karşımda duran 2 merdivene baktım biri yukarıya çıkıyordu diğeri ise aşağıya iniyordu yukarıda ne vardı acaba. Banyoya girip önce ayılmak istedim yüzüme soğuk su çarptım ardından aynadan kendime bakıp saçlarımı düzelttim ellerimi kurulayıp çıktım. Tekrardan üst kata çıkan merdivene baktım bir sorunun cevabını bilmek istiyorsak o şeye gitmek gerekirdi. Merdivenlerden yukarı çıktığımda karşımda kapı vardı kapıyı yavaşça açıp içeri girdim karanlık bir odaydı odadaki tek ışık karşımda duran tahta masanın üstündeki sarı masa lambasıydı birkaç adım attım ve yanımdaki duvara baktım bin bir çeşit silah ile doluydu tabancadan tutun sniper’a kadar vardı şaşkınlıkla bakıyordum ve adımlarım masaya yöneldi birkaç adım attım fakat arkamdan ses duyunca hızla kapıya döndüm ve o sırada kapı açıldı. Alaz “Yapamam” diyerek içeri girdi ardından beni gördü. Mert ve Alaz yan yana bana bakıyorlardı ikisi de burada ne yapığımı sorguluyorlardı “Özür dilerim sadece merak etmiştim” dedim sahte bir mecburiyet ile. “Tamam çık şimdi” dedi Alaz ilk defa bu kadar sinirli görmüştüm daha dün bu adam nasıl katil olur diyordum ama sinirlenince oluyordu işte. Mert kapının kenarından ayrıldı fakat Alaz orada durmaya devam etti ben de aldırmadan yanından geçiyordum ki omzumu çarptım saçım savrulup yüzüne çarptı mimikleri değişmemişti ben de mimiklerimi oynatmadan devam ettim. Aşağıya indiğimde odama girmeden solana indim salonda kimse yoktu. Biraz salonda bağdaş kurup oturdum. 1,5 hafta geçti çok sıkılmıştım bu sürede sürekli Alaz’ı düşündüm bazen o kadar iyi bir adam oluyordu ki bazen de acımasız bir katil onu çözemiyordum. Onunla bu sürede hiç göz göze gelmemiştik ikimizde korkuyorduk göz göze gelmekte sanki gözlerimiz buluşsa o büyüye kapılıp gidecektik. O ise bunu istemiyordu bana ters cevap veriyordu sanki amacı beni kendinden soğutmaktı. Bu sürede Alaz dışında herkes normaldi. Her şey normaldi benden gizli saklanan bir şey yoktu fakat bugün dikkatimi bir şey çekti Yiğit, Yiğit Türkiye için çalışan bir ajandı ve bu katil çetesinde çok uyum sağlıyordu sanki onlardan biriymiş gibi bu düşünce bile beni korkutuyordu en iyisi sormaktı. Kapıdan çıktığımda sonbahar gelmiş görünüyordu bir ayaz yüzüme vurdu arkamdan gelen ses ile durdum “Nereye?” arkamı döndüğümde Alaz ile aramda 1 adım mesafe vardı ve kokusunu alabiliyordum zihnimde şimşekler çaktı bu adam o adamdı o gün Bora’nın deposunu basmıştı beni rehin almıştı sonra gitmişlerdi ya da kaçmışlardı. “Sen osun” aramızda boy farkı vardı kafamı hafif kaldırıp baktım “Kimim ben?” dedi soru sorarak “O gün Bora’nın deposunu basmıştınız sen beni rehin almıştın oradan hatırladım” dedim gülerek baktı bana “Kokumdan tanıdın herhalde?” sanki yalan söylüyormuşum gibi davrandı “Evet kokundan tanıdım” dedim alayla gülen yüzü düştü ve daha ciddileşti ve o yüz halini aldı düşünceli, üzgün, kızgın sanki sadece bana gösteriyordu bu yüzünü. Arkamı döndüm ve dışarı çıktım aldırmadı. Dışarıda Yiğit’i gördüm yanına ilerledim yanına geldiğimde gülümsedi “Yiğit bir şey soracağım sen neden sanki katilmişsin gibi davranıyorsun?” dedim soruyla bana döndü “Kader Lavinya yapacak bir şey yok artık öyleyiz” Hayır bu o Yiğit değildi benim tanıdığım Yiğit buradaki herkesi öldürür burnu kanamadan çıkardı bu o Yiğit değildi başımı salladım kahvaltı hazırlanıyordu koşarak mutfağa gittiğimde aşçı yemekleri hazırladı 5 tabak vardı hepsine baktım ortada ki tabağın yanında bir şey vardı bu o olmalıydı ilaç Alaz her gün ilaç veriyordu Yiğit’e kötü birisi olması için tahmin ettiğim gibiydi aşçı arkasını döndüğünde mutfağa girip yanında ilaç olan tabağın içinde bulunan domateslerden birinin yerini değiştirdim ve diğer başa koydum ardından hızla geri çekildim olayı izledim aşçı ilacı yemeğine kattı bir tuz gibi sonrasında ise masaya getirecekti. Masaya geçtiğimde tabaklara dikkat ile baktım domatesi farklı olan o tabak Yiğit’in önüne koydu. Yiğit yemeğine başlayacakken “Yiğit dur” Yiğit çatalında duran yemeği tabağına bıraktı ve bana baktı “O yemekte ilaç var” Alaz bana dikkatle bakıyordu “Yiğit’in yemeğine ilaç kattırıyorsun zihnini yönetiyorsun” dedim bağırarak. Masanın başındaydı ben ise çaprazındaydım kolumdan sertçe tutu ve masadan kaldırdı arkasından sürükledi çekmesini söylesem de aldırış etmeden devam etti en sonunda salonun en sonunaydık ona yetmemiş olacak ki dışarı çıkarıp kapıyı kapattı. “Nereden biliyorsun bunu?” Gözlerime bakıyordu resmen 1,5 hafta sonra bu kadar güzel baktı bana uzun uzun baktı sanki içinde bir şey vardı. Gözlerinde özlem vardı sanki yıllardır olmayan birini bulmuş gibi saf, masum ve özlem duygusu ile bakıyordu gözlerim de ki kahveyi gözlerinde ki kahve ile buluşturmak onun için özeldi sanki. Gözlerinde gördüğüm benim gözlerimdi. onunla olmak içimde güvenirlik duygusu oluşturmuştu fakat ben bir katilin yanındaydım! bazen zihnim olmaması gerekeni yapıyordu misal bir katilin yanında güvende hissediyorum. fakat düşüncelerimi dağıtan duygu yani büyülenme duygusu ortaya çıktı. Gözlerinde takılı kalmıştım o da benimle aynı duyguları hissediyordu biliyordum. bazen zihnim olmaması gerekeni yapıyordu misal bir katilin yanında güvende hissediyorum. fakat düşüncelerimi dağıtan duygu yani büyülenme duygusu ortaya çıktı. Gözlerinde takılı kalmıştım o da benimle aynı duyguları hissediyordu biliyordum. “Lahza” diye fısıldadım. “O ne?” “Zamanın bölünemeyecek kadar kısa bir parçası” cevap vermedi “Bölünmesin” diye fısıldadım ama duymadı. konuşmaya başlarken böldü bu anı, lahzamızı. “Nereden öğrendin dedim ajan” sesi sertti o adamdan eser yoktu sanki o gitmişti o adam Alaz’dı sevgi dolu ateşin parlak hali ama katil o farklıydı o nefretti o ateşin kendisiydi. “Gördüm katil” dedim yalan söyleyerek. kaşını kaldırdı. “Yalan söyleme ajan” dedi anlamıştı. “Tahmin ettim Yiğit’i tanıyorum o bura da asla durmaz” diye sesimi yükselttim o da sesini yükseltmişti. Elleri saçlarına gitti ve vücudu sağ tarafa döndü sinirle bana baktı tekrardan “Sakın Alaz eğer devam edersen sonuçlarına katlanırsın” parmağımı ona doğru salladım. “Ne yaparsın öldürür müsün beni?” alayla “Öldürmem ama senin dışında herkesi öldürürüm bu cehennemde yalnız kalırsın yanarsın cehenneminde kendimi bile” son sözü bastırarak söylediğim de yutkundu, korktu. Ardından konuşmaya başlayacaktı ki kapı açıldı ardından Mert çıktı ardına baktım fakat kimse gelmedi. “Ne yapıyorsunuz siz?” diye bağırarak yanımıza geldi yanıma geldiğini görünce boynundan tuttum ve kolumu boynuna dolayıp sıktım diğer elimle belinde olduğunu bildiğim silahı elime aldım ve başına yerleştirdim. “Başlıyorum 1...” dedim ve elimi tetiğe yerleştirdim Alaz elini uzattı dur işareti yaptı zar zor “Dur” diyebildi silahı indirdim Mert’in boğazını bıraktım “Ne yaptın be!” dedi Mert. Elimdeki silaha baktım zaten çok fazla silahları vardı biri eksilse bir şey olmazdı elimdeki silahı kaldırdım ve bahçenin duvarından attım uzağa gittiği belli olan silah tok ses çıkardı kimse fark etmemişti ama emniyeti açık değildi. Alaz ve Mert ağzı açık bana baktılar “Kızım deli misin?” diyerek bana döndü “Deliyim” diyerek onayladım. Ardından onları yalnız bıraktım ve içeriye ilerledim ayakta bekleyen Barış ve Yiğit onları aldırmadan devam ettim arka taraftaki mutfağa ilerledim aşçı ve yanında ki hizmetliler dikkatle baktılar bana “İlaçları ver” dedim emirle bana baktı bir süre ardından gözleri arkama kaydı başını salladı ve içeri geçti arkamdaki kişiyi görmek için arkamı döndüğümde bir adım uzağımda Alaz’ı gördüm bir süre baktı ardından önüme döndüğümde aşçı bir torba ilaç getirdi ve bana verdi. Arkamdaki Alaza döndüm “Çakmağın var mı?” önce şaşkınca baktı ardından arka cebinden sigara kutusu çıkardı ve içinde sigaralarla sıkışmış çakmağı verdi elime aldığım gibi çıkışa ilerledim çakmağı cebime koyduğumda giriş kapısına gelmiştim güvenliğe açmasını söyledim fakat açmayı reddetti uzatmadan oradan ayrıldım. Yan tarafta bahçeyi saran büyük duvarlar vardı onlara yaklaştığımda elimdeki torbayı yukarıdan attım ben ise ellerimi ben 30-35 santim uzun olan duvara tutturdum kendimi yukarı çektiğimde zor da olsa çıktım. ardından en üstten kendimi yerdeki sararmış yapraklara attım yaprakların üstüne düştüğümde tekrar ayaklanıp ellerimi çırptım ve torbayı yerden alarak ilerledim buralarda bir kuyu görmüştüm oraya gidecektim labirent gibi olan ormandan bulduğum kuyunun içine elimdeki torbayı tuttum içinden çıkardığım çakmağı elime aldım ve tık sesini duyduğumda gözümdeki ateşe baktım ardından çakmağı torbaya yaklaştırdım ve yanmaya başlayınca kuyuya attım kuyuda yükselen turuncu ışık sonun da bitince ben de eve ilerledim. fakat evin dışından ismimin haykırışlarını duydum biraz daha eve yaklaştığımda fark ettim ki herkes dışarıdaydı beni görünce rahatladılar şaşırmış bir şekilde onlara bakındım. Yiğit yanıma geldi ve kolunu omzuma attı “Neredesin be kızım kaçtın sandım” dedi ve güldü “Sensiz mi asla” diyerek devam ettim Alaz bize bakarken diğerleri geçmişti içeri en sonunda o da ilerimizde eve geçti. masaya geldiğimize biz yine o masadaydık kısır döngüdeydik her seferinde buradaydık işte. Yemeğimi bitirdiğimde biraz masada bardağımdaki suyu bitirmeye çalıştım su bittiğinde bardağı koyup masadan kalktım. Alaz bakışlarını bana dikti. Ona bakmaya devam ederken. “Hazırlan bir yere gideceğiz” dedi tekrar önüne döndü. “Nereye?” “Bir yere”

Loading...
0%