Yeni Üyelik
6.
Bölüm

Vazife

@zeynepasyasevilay

29.12.2023

“Cesurlar her zaman kazanır fakat korkalar ise sadece başarının hayalini kurarlar.” derdi abim. Ben abimle büyümüştüm. Benden 5 yaş büyüktü ne annem ne de babam beni abim büyütmüştü beni ben daha küçük bir bebek iken silahlarla oynatmış beni bir asker gibi büyütmüştü. Beraber koşturarak bir savaşta gibi silahlarla oynardık. Büyüdüğümde abim asker olacağım ben dedi babam karşı çıktı annem de aynı şekilde fakat ben abimin boynuna sarılıp ben sana inanıyorum dedim henüz on dört yaşındaydı ve liseye geçecekti kara harp okulunu istediği ailem izin vermedi fakat abim diretti ve başardı harp okuluna gitti. Beş yıl bizden uzakta Ankara'da yaşamaya başladı. Her seferinde onu çok özledim. Abim lise sonda iken ben liseye başladım bana hep ne istiyorsan onu ol dedi fakat biliyordum o da asker olmamı isterdi ben ajan olmayı seçtim o da beni destekledi. Spor yüksek okulundan mezun oldum üniversiteyi milli istihbarat akademisinde okudum. Hayatım zorlu eğitimlerle ve abimin eğitimleriyle geçti. Abim asker olduktan sonra ben hala lisedeydim ve beni askerlerin eğitim yaptığı parkurlara götürür orada beni çalıştırırdı her seferinde bana daha hızlı olmamı söylerdi artık kendi rekorumu kırma gerektiğini söylerdi hatta onunla yarışmamı isterdi tabii ki de hep o kazanırdı ne kadar anlatsam da anlamazdı sen askersin derdim tabii ki de sen daha hızlısın derdim ama dinlemezdi o gün bana şunu dedi.

“Lavinya sen ajansın karşına zorluklar çıkacak yeri gelecek bir hain kılığına gireceksin yeri gelecek bir asker gibi çatışacaksın yeri gelecek kaçırılacaksın ve kurtulman gerekecek yeri gelecek psikolojik savaşlar vereceksin yeri gelecek bir asker gibi düşmanın karşınsa çıkıp savaşacaksın yeri gelecek etrafında kimse kalmamışken tek başına savaşacaksın Lavinya sen ajansın ve bu toprak için savaşacaksın.”

O gün aklımı başıma topladım ve bu konuşmayı bir daha aklımdan çıkarmadım. Ve daha çok çalıştım her türlü zorluğa yeri geldi abimi yendim kendi rekorumu kırdım. Her sabah kalktım koştum yorulmadım koştum bir kilometre iki kilometre üç kilometre. Ve tekrar spor salona gittim ağırlık kaldırdım 50 kilo 70 kilo 90 kilo 100 kilo. Ve yanımda abim vardı belki her gün yanımda değildi ama yanımdaydı işte. Beraber yapar en son kısa bir maç yapar atışlara giderdik bilerek dürbün olmadan en uzak noktaya attırırdı ilk başlarda ıskalardan ama sonlarda tek atışta yapardım. Liseden mezun olduktan sonra üniversite okumaya başladım orada 4 dil öğrendim İngilizce, Fransızca, Almanca ve İspanyolca öğrendim. Zaten abim sayesinde diğerlerinden çok daha iyiydim eğitimleri tam yaparak geçiyordum fakat benim için en zoru psikolojik sınavdı ilk yıllarda çok zorlanmıştım. Fakat sonrasında bana benim de duyguları olduğu fakat bunları kontrol etmeyi öğrettiler görevde sinir duygularımız açığa çıkmasın diye bize duyguları bastırmayı ve duyguları kontrol edebileceğimizi öğrettiler. İlk başlarda öfkemi kontrol edemiyordum gördüğüm her haini öldüresim geliyordu fakat alıştım hala öfkeli bir insandım fakat görevde iken bunu öne çıkarmıyordum görevden sonra tüm sinirimi dışa vuruyordum. Bunu abime söyledim öfkemi kontrol edemediğimi. O da bana

“Vazife için Lavinya, vazife her şeyden önemlidir.”

O gün anladım vazifenin ne demek olduğunu. Bunu bana söylediğinde 2. sınıfın sonundaydım kalan 2 yılımda psikolojiden de tam yaparak geçtim son yılımda hala tam yaparak geçiyordum tamamen hazırdım. Okulu 1.likle tamamladım o gün mezuniyetimde abimin bana o gururlu bakışı gördüm. Mezuniyet bitimde kolunu omzuma atıp bana şunu söyledi.

“Seninle gurur duyuyorum sen çok iyi bir ajansın” dedi gözlerim dolmuştu.

“Kimin kardeşiyim” dedim o beni buralara getirmişti. Beraber gülerek gittik. Artık sıra bir yerde göreve başlamaya geldi. Abim bir bordo bereli timindeydi benim de bir timde görev yapmamı istiyordu bunu onayladım. Ben ve Ada üniversitede tanışıp çok iyi arkadaş olmuştuk Ada’da üniversiteyi 2.likle bitirmişti. Biz beraber bir time girmek istedik fakat bir gün Hakan soylu adında eski bir binbaşından teklif aldık yeni bir tim kurulacaktı ve bizi istiyorlardı. Biz hemen görüşmelere gittik ve time geldik timin ilk üyesi bendim. Ve ardından Alev Timi oluştu.

Alev Timi

Ajan Lavinya ARSLAN

Ajan Ada KANDEMİR

Kıdemli Teğmen Gökhan ALTINAY

Teğmen Kerem BAŞARAN

Biz Alev timiydik gerekirse birbirimize canımız verirdik gerekirse ortalığı yakardık çünkü biz alevdik.

Ve Binbaşı Hakan Soylu gün geldi ve bize bir konuşma yaptı.

“Sizler özel olarak seçilen kişilersiniz bu tim özel olarak oluşturuldu. Sizler düşmanlarla savaşacak bir ekip olarak birlik olacaksınız. Gerek ajanlarımız gerek askerlerimiz birlik olacak gerektiğinde beraber savaşa gidecek beraber operasyona gideceksiniz hepiniz şaşkın bakışlarını anlıyorum evet aramızda ajanlar var fakat bu ajanlar milli istihbarat üniversitesini 1.lik ve 2.likle bitirdiler yani emin olun bir asker gibi savaşabilirler. Kıdemli Teğmen Gökhan Altınay emir komuta sende bu timin komutanı sensin son olarak unutmayın siz bu ülke için savaşacaksınız.”

Hepimiz ayağa kalktık aynı anda “Emredersiniz komutanım” dedik planlanmış gibi.

İlk görev geldi bize ne yapacağımız anlatıldı. Öncesinde tim ile operasyona gitmiştik fakat bu görev daha gizli kalması gereken bir ajanlık göreviydi. Ben bir teşkilata ajan olarak girecek ve oradaki casusluları bulacaktım tabii ki de bunun yanında delil de toplayacaktım ilk görev zorluydu fakat yapmam gerekirdi büyük bir teşkilatta 5 tane farklı casus vardı bu görev yaklaşık bir buçuk yıl sürecekti ve bana bu görevde yanım da olması için oradan bir arkadaş edinmemi söylediler bu işi ne kadar hızlı halledersem o kadar iyi Ada'da bana teknoloji anlamında yardım edecek ve casusluların bilgisayarlarına girerek delil toplayacak ve bana verecekti fakat genel anlamıyla tektim bu görevden sonra yeni görevlere gidecektik. Görev günü geldi Binbaşı Hakan komutan içeri girdi hepimiz hazır ola geçtik. “Lavinya göreve hazırsın sanırım” “Hazırım komutanım” dedim ve vedalaştık tüm ekiple sonra ekip yanıma geldi çıkışa ilerledik komutanın yanında vedalaşmıştık ama gerçek bir veda değildi. Ben arabanın yanına geldim baştan Ada’ya sıkıca sarıldım “Kendine dikkat et” “Sende” yanındaki Kerem’le de sarıldım “Canını tehlikeye atma” dedi ve güldü başımla onayladım ve yanındaki Gökhan'a doğru ilerledim ona da sarıldım bu tim oluşalı kıssa bir süre olmuştu ama biz timdik ve kardeş gibi olmalı canımızı emanet edebileceğimiz kadar kardeş olmalıydık olduk da “Dikkat et kendine eğer bir sorun olursa haber ver” dedi bunu zaten biliyordum. Başımı salladım abi kardeş gibiydik Gökhan ile, o benden 4 yaş büyüktü bana hep bir abi gibi davrandı. Vedalaşmadan sonra arabaya ilerledim bundan sonra o teşkilatta çalışacak ve casusları toplayacaktım. 5 casusun işini halledip sanki farklı bir durum varmış gibi istifa edecektim ama o duruma daha sonra karar verecektik. İlk gün kendi evime yerleştim ve çalışmaya başladım.

Casus 1

Gün 1 ilk ismimiz Fetih Baykoz buraya gizli bir örgütün adamı olarak gelmiş bu teşkilat İstanbul’un en kalabalık teşkilatı bu yüzden casusları bulmak zor olacak ama işim bu. Bu adam buraya bu örgüte teşkilattaki planları aktarıyor ve ben de bu kanıtları bularak onlar hakkında dava açıp savcıya ileteceğim gerisi adaletin işi olacak.

İlk gün herkesle tanıştım ilk casusla da tanıştım sakallı gür saçlı bir adam CV’sini okudum liseyi spor lisesinde okumuş sonra zaten bir örgüte katılmış. Geldiğim ilk gün CV’mi verdim ve bana bu ajanların hepsini gözden geçirme gibi bir hakkım olduğunu söyledi mili istihbarat üniversitesini 1.likle bitirmem çoğu yerde bana öncelik tanırdı böylece ajanları tek tek kontrol etme şansı bulurdum. Ve ilk gün bitti herkes dağıldı bir ben bir de dışardaki nöbetçiler kaldı kurumda tek iken Fetih’in odasına girdim uzun koridoru geçip odasına ulaştım odasını kitlenmemişti direk girdim herkesin odasında olan o masaya ilerledim üstünde bilgisayar duruyordu. Bilgisayarı hemen açtım. Tabii şifresi vardı fakat bende kendi bilgisayarımı getirdim ve kurmaya başladım yanda getirdiğim bağlantı kablosu ile kendi bilgisayarım ile onunkini bağladım kendi bilgisayarım ile eşleştiği anda derin bir oh çektim resmen bir hacker gibiydim. Kendi bilgisayarımın şifresin girdim benimki açıldığı an onunkinde açıldı hemen onun bilgisayarından dosyalara girdim çok bir dosya bulamadım hep teşkilatın bize verdiği dosyalar vardı ta ki bir dosyaya kadar AK dosyasına kadar dosyaya girdim ve içini okudum dosyada bağlı olduğu örgütün planı vardı. Bu dosyanın bir kopyasını kendi bilgisayarıma aktardım bu dosyayı evde okuyacaktım. Bilgisayarıma aktardığımdan emin olduktan sonra kablo çıkardım dosyalarda çıkıp bilgisayarı kapattım ve odadan çıktım elektrikleri açtım kapatmıştım çünkü koridordaki kameralar görürse benden şüphelenirlerdi zaten odalarda kamera yoktu. Elektrikleri açtım ve odadan çantamı alıp eve geçtim bilgisayarımda yanımdaydı. Eve gelip üstümdeki kıyafetleri çıkarıp rahat bir pijama takımı giydim ve yatağıma oturup bağdaş yaptım ve bilgisayarımı kucağıma yerleştirdim ardından dosyayı okumaya başladım.

“AK

Aslı Karaca örgütü. Bu örgüt ajanlardan oluşan bir örgütüdür. Bu örgütün amacı Türkiye’ye hizmet veren ajanları alt etmektir. Bu örgüte ihanetin sonucu ölümdür. Aslı Karaca’nın kurduğu bu örgüt 7 kişiden oluşur.

Örgüt üyeleri

Aslı Karaca

Fetih Baykoz

Aksu Baran

Serdar Gül

Fatih Akar

Selin Demirci

Beyza Akkaya

Bu üyeler farklı teşkilatlarda bize karşı yapılan planları bozup bizlere haber verirler.

Bu örgüt her ay ortak toplantı yapar toplantıya katılım zorunludur.

Toplantı yeri İstanbul dışında bulunan site.

Toplantı tarihleri 03.01.2024/ 03.02.2024/03.03.2024/03.04.2024/03.05.2024/03.06.2024

Bu koşulları kabul edenler imzalamak zorundadır.

İmza

Aslı Karaca. Fetih Baykoz”

Ağzım açık bir şekilde baktım. Örgütün kurucusu bir kadındı anormal değildi fakat her zaman karşımıza çıkan bir durumda değildi o yüzden şaşırmıştım. 7 kişilerdi o an planı kafamda kurdum.

Adım 1: Fetih’in telefon konuşma ve mesajlaşma kayıtları bulunacak. Kanıtlar toplanacak. Ada’dan yardım alınacak.

Adım 2: polislerle haber verilip iş birliği yapılacak. Toplantı günü toplantı alanı basılacak. Üyeler göz altına alınacak kanıtlar verilecek ve hepsinin işini halletmiş olacağım.

2 adımda bu işi bitiririm. Bilgisayarımı kapattım ardından elime telefonumu aldım aldığım dosyayı telefonuma da aktarmıştım Ada’ya dosyayı attım ve hemen onu aradım. Bir süre sonra telefonu açtı.

“Efendim”

“Ada san bir dosya yolladım ona bak tüm bilgiler var içinde artı olarak Fethi Baykoz’u araştırmanı istiyorum onun telefonuna mesajlarına ulaşmam lazım.”

“Tamam o iş bende fakat telefon için senin o adamın telefonunu almış olman lazım. O yüzden onu sen ne zaman alırsan o zaman halledebiliriz. Diğer işler bende.”

“Tamam teşekkür ederim ben seni gelişmelerden haberdar ederim.”

“Tamam görüşürüz”

Telefonu kapattığımda biraz daha rahatlamıştım. Bilgisayarımı yatağımın yanına yere koydum. Ve telefonumu yastığımın altına yerleştirip başımı yastığa koyup günün yorgunluğunu atlatmaya çalıştım.

Sabah gözlerimi açtım ve saate baktım 5 idi. Her gün aynı saatte kalkardım bunu abim sayesinde yapmıştım her gün uzun yıllar aynı saatte uyandım bu yüzden çok yorgun olmadığım günler alarma bile ihtiyaç duymazdım. Yatağımdan kalkıp banyoya gittim. Yüzümü yıkayıp saçımı topuz yaptım ardından dişlerimi fırçalayıp odama gittim. Üstüme sporda giydiğim kıyafetlerimi giydim altıma spor ayakkabımı giydim. Yanıma boynumdan küçük bir çanta geçirdim içine telefonumu ve tabancamı koydum. Evden çıktım ve sahilin yanındaki koşu yoluna gittim yürüyerek ardından koşu yolunun başlangıcına geldim saatimden koşu modunu açtım ve koşmaya başladım hem koşuyordum hem de daha doğmamış güneşin bıraktığı karanlığı izliyordum bir taraftan yavaş yavaş gün doğuyor bir taraftan ay batıyordu denizin dalgaları manzaraya muhteşemdik katıyordu. Burada huzur buluyordum saatime baktım 15 dk olmuştu ben bir buçuk kilometre koşmuştum bile. Artık güneş görünmeye başlamıştı denizin dalgası azalmış siyah gökyüzünü açık mavi ve turuncu bir hal kapladı. Saatime baktım bir saat 1o dk olmuştu ve yedi kilometre koşmuştum. Rekor değildi benim için fakat ortalamadı. Yavaş yavaş geldiğim yere geri dönerken alnımdaki teri sildim terlemiştim susamıştım da fakat yanımda su yoktu çünkü kendimi zorlamayı seviyordum arabama döndüğümde arabayı çalıştırdım boş olan trafikte 5 dakika içinde eve vardım. Eve geçtim ve kendimi banyoya attım güze bir duştan sonra spor kıyafetlerimi kirli sepetine attım. Dolabımdan atıma lacivert kumaş bir pantolon üstüme ise beyaz uzun kollu bir gömlek giydim. Çantamı hazırladım içine bilgisayarımı koydum telefonumu cebime attım tabancamı belime koydum. Makyaj masama geçip gözümün altına biraz kapatıcı uyguladım maskara biraz ruj ve hazırdım saçımı açıp biraz taradım zaten düz olan saçımı. Çantamı koluma taktım ve ayakkabılarımı giydim. Aşağıya indim lima bana sandviç hazırlamıştı onu bana verdi teşekkür edip montumu giydim üstüme ve evden çıktım bahçe yoldan ilerleyip arabamın yanına geldim şoför kapımı açtı oda yerine geçti ve yolculuğa başladık. Teşkilata geldiğimde cebimden çıkardığım kartımı okutmak için elime aldım o sırada arkamdan birinin yürüdüğünü hissetim adımlarımı yavaşlattığımda arkamdaki yanıma geldi kısa bir bakış atıp kim olduğunu anladım bu Fetihti “Merhaba” dedim gülerek “Merhaba” dedi gülerek “Bugün birkaç arkadaş ve siz ile toplantı yapacağım toplantı odasında haberiniz olsun zaten size mail atacağım.” Dedim yalandan “tabii ki de teşekkür ederim haber verdiğiniz için” dedi kapıya geldiğimizde çaktırmadan kartına baktım göze çarpan bir farklılık yoktu ben kartımı okutup içeri geçtim odama geçtim ve bilgisayarımı açtım 3 arkadaşa fetih dahil yarım saat sonra toplantı olacağının mailini attım.

“Gönderen: Lavinya Arslan

Toplantı odasında saat 9’da olun. Telefon vb. teknolojik alet getirmeyin önemli bir toplantı olacak herhangi bir risk almayacağız.”

Yarım saat vardı ben de biraz oturdum 15 dakika kala toplantı odasına gittim çağırdığım herkes gelmişti.

“15 dakika sonra geleceğim” deyip odadan çıktım şimdi sıra adım 1’i uygulamaktı Fetih’in odasına gittim. Masasına baktım bir yandan adayı aradım.

Masasında bilgisayarının yanında duruyordu.

“Efendim”

“Ada ben de şu an telefon hızlıca halletmemiz lazım.”

“Tamam beni dinle Lavinya telefonu aç şifre herkese özel örgüt tarafından verilmiş. Şifre şu Feba88 hemen gir”

“Tamam açıldı”

“Şimdi telefon konuşmalarına gir Aslı’nın telefon numarasını bana söyle”

Numarayı söyledim.

“Tamam şimdi mesajlara gir ve hesabının şifre artı ismini bana at yeni güncelleme ile ben mesajlara ulaşacağım” dedi anlamadığımı anlamış olacak ki ben de dediğini yaptım.

“Tamam şimdi tüm sekmeleri sil ve telefonu kapat işimiz bitti hallettik” dedi o an derin bir oh çektim. Kapıya yöneldiğim anda kapı açılı Fetih girdi içeriye.

“Ne oldu Lavinya?” Dedi ciddi sesi ile

“CV ‘nizi bırakmaya geldim” dedim elimdeki dosyayı göstererek

“Emin misiniz?” Dedi

“Tabii ki de” dedim o da başını salladı ve elimdeki dosyayı aldı. Ben odadan çıktım ve telefonumu odamdaki çantama koyup toplantı odasına geçtim ardından fetih geldi. Toplantıya başladım.

“Evet arkadaşlar önemli bir konu var AK örgütü”

Dedim ve Fetih'e baktım huzursuzca yutkundu. Sırıttım.

“Bu örgüt hakkında bilgi toplamanızı istiyorum” dedim ve 3 kişiye farklı görevler verdim Fetih'e ise zaten bildiğim bir bilgiyi vermesini istedim bu örgütün kurucusunu bulmasını istedim. Bu kısa toplantıyı bitirdim. Ve odama geçtim. Adayı aradım

“Ada ben odasına ses kayıt cihazı bıraktım büyük ihtimalle şimdi Aslı’yı arayacak onu dinlememiz lazım”

“Tamam ben hemen ayarlıyorum” dedi ve uzun bir sessizlik oldu

“Tamam hallettim kayıttı başlattım şu an sende duyuyorsun cihazı bağladım. Kayıttı başlattım ne konuştularsa duyacağız ben sana atacağım sonra delil olarak” dedi

O an yüzümde bir sırıtış oldu. Boşuna özel olarak seçilmemiştik.

Dinlemeye başladım.

“Önemli bir durum var”

“Ne oldu?”

“Benden seni araştırmamı istediler”

“Ne nasıl?

“Ciddiyim çağırdılar ve benden bunu istediler.”

“Tamam sen bilgi bulmadığını söyle ve toplantıya gel orada konuşuruz”

Ve telefon kapandı ses kayıt cihazı ile Fetih’i Aslı’nın numarasından aldığımız veri ile Aslı’yı dinlemiştik. “Sağ ol Ada sen at bana bu kaydı bir de araştır demiştim araştırdın mı?”

“Evet araştırdım bulduğum dosyayı atıyorum sen incelersen.”

“Tamam” deyip kapattım ve rahat bir nefes aldım. Bu işte tamamdı artık sadece polislere haber verip toplantıyı basmak kaldı.

Bildiğim kadarıyla yarın için izin almamıştı fetih alsaydı haberim olurdu bu yüzden iş çıkışında olacaktır. Yarın işe biraz geç gidecek karakola gidip görüşecektim.

Günün geri kalanı kalan dosyaları hallettim iş çıkışı geldi. Çantamı aldım montumu üstüme atıp arabama geçtim. Eve gelip üstümü değiştirip spor için kıyafetlerimi giydim ve evin kapalı havuzunun yanındaki cam bölmenin içinde olan spor alanına geçtim kulağımdaki kulaklığım vardı önce biraz ısınma ve ardından ağırlık kaldırmaya başladım 60 kilo ile başladım ardından 70 kiloya çıkarıp çalıştım 7o kilo bir tık zorluyordu fakat dayanıyordum. Bir saat sonra ağır bir antrenman yapmıştım. Ve çok yorulmuştum yanıma aldığım suyu kafama diktim. Çok terlemiş şekilde odama çıkıp duş aldım. Biraz daha rahatladıktan sonra akşam yemeği için aşağıya indim yemeği yiyip yukarı çıktım ve Ada’dan gelen dosyaları inceledim.

Fetih Baykoz spor lisesi mezunu 19 yaşında AK örgütüne giriyor zorla fakat sonra bu örgütte çalışmaya başlıyor Aslı Karaca’nın sağ kolu.”

Bu bilgileri hemen dosyaya aktardım ve yazıcıdan çıktı aldım ardından dosyayı bir zarfa koydum ses kaydının ise sadece telefon konuşması bölümü vardı bunu da telefona kaydettim ve yatağıma geçip biraz ada ile dertleştim.

“Bir arkadaş buldun mu?”

“Yok daha değil”

“İyi bakalım”

“Siz ne yaptınız?”

“İyiyiz bizde operasyona hazırlanıyoruz”

“Vay bensiz hem de”

“Yapacak bir şey yok”

“O da doğru ee diğerleri nasıl?”

“Onlarda iyiler bir sıkıntı yok”

“Dikkat edin kendinize”

“Sen de”

Telefonu kapattığında biraz daha iyiydim ilk görevi yarın halledecektim ve üstümde bir ağırlık yaratıyordu. Şimdi o ağırlık azalmıştı. Saate baktım 10 olmuştu çok geç kalmadan uyumaya çalıştım.

Gözlerimi sabah koşusun da açtım resmen hava aydınlanmış güneşin sıcağı yüzüme vuruyordu. 1 saati doldurmuş arabamla eve dönüyordum. Eve girdim ve direk spor salonuna gittim ağırlık kaldırdım ve biraz daha biraz da bacak çalıştım. En son karın çalışıp antrenmanı bitirdim. Odama çıkıp kendimi duşa attım. Duştan çıkıp. Üstüme kıyafetlerimi giydim altımda pantolon üstümde uzun kollu boğazlı bir kazak vardı. Çantama telefonumu koydum ve belime silahımı yerleştirdim. Aşağıya inip kahvaltımı yaptım ve üstüme montumu alıp evden çıktım. Elimde dosyalarla arabaya geçtim şoförümün yerine ben kendim gittim arabayla. Karakola geldim. Karakola girdim karşımda genç bir polis duruyordu.

“Ne için geldiniz? Dedi beni durdurarak.

Cebimden üstünde Ajan Lavinya ARSLAN yazan kartımı gösterdim. Polis başını eğdi buyurun der gibi. “Pardon, buyurun ajan hanım.” Ben de başımı eğdim hafifçe teşekkür edercesine. Zaten bildiğim karakolun koridorlarından başkomiserin odasını buldum. Kapıyı tıklattım içeriden gel sesini duyunca içeriye girdim.

“Hoş geldin Lavinya bir sorun mu var?”

“Aslında yardım isteyecektim ama biraz uzun bir konu”

“Buyur geç” masanın karşısındaki koltuğa yerleştim.

“Başkomiserim benim olduğum teşkilatta casuslar var” beni pür dikkat dinliyordu.

“Ve bugün bunlardan birisi bağlı olduğu örgütle bir toplantı düzenlenecek ben son bir haftadır kanıt topluyorum bunun için eğer bugün baskın yapar ve hepsini Karakola getirirsek ifadelerini alıp bir de benim topladığım kanıtları verirsek halledebiliriz diye düşündüm.”

“Hım, peki yapalım o zaman ben ekibi çağırayım.” Dedi o an başardığımı hissettim.

“Fakat bu ekibe uzun süre ihtiyacım olabilir çünkü bu casuslar 5 tane hepsini yakalamak için onlara ihtiyacım olacak.”

“Tabii ki ekibimiz her türlü şeye hazır” dedi ve telefondan ekibi çağırdı. Ekip içeri girdi tanımadığım 5 kişi vardı. Yakalarındaki isimleri okudum.

İlk gelen Ayhan boyu 1.90’a yakındı iri biriydi.

İkinci Aybüke 1.80 boyuna yakındı kızıl saçlıydı.

Üçüncü gelen Zehra 1.90 boyu vardı Ayhan ile aynı boyadaydılar sarışındı.

Dördüncü Mert boyu 1.85 gibiydi kumraldı gençti.

Sonuncu ise Ateş 2 metre boyu vardı baya uzundu iriydi.

Bu ekiple ne yapılmazdı ki hepsi işinde iyi insanlara benziyorlardı.

“Gelin çocuklar bu Lavinya Hanım kendisi ajan. Sizle bir konu konuşacak siz toplantı odasına geçin rahatça konuşun.”

Hepimiz toplantı odasına geçtik ben ayakta hepsinin oturmasını bekledim ve elimdeki dosyaları çıkardım hepsi şaşkınlıkla bana baktı.

“Ben Lavinya Arslan ajanım.” Ateş o kadar dikkatli dinliyordu ki sanki dünya yansa yine de beni dinleyecekmiş gibi.

“Buraya sizden yardım almaya geldim. Benim de içinde olduğum teşkilatta 5 tane casus var ben hepsinin hakkında delil topluyorum. Bugün ilk casus yani Fetih Baykoz’un bağlı olduğu örgüt yani AK yani Aslı Karaca’nın kurduğu örgüt ile toplantısı var tahminen iş çıkışı çünkü bugün izinli değil yani mesai saatinde gidemez. Burada sizden istediğim toplantıya baskın düzenleyerek örgüt üyelerini Karakola getirmek sonrasında zaten dava işlemleri olacak. Burada kanıtlar var bir de ses kaydı var.” Diye açıkladım ve elimdeki dosyayı masaya koyup ortaya doğru uzattım. Dosyayı açıp okumaya başladılar. Aybüke “7 kişi mi?” Diye sordu “Evet” herkesin okumasını beklerken iki elimizde masaya koyup beklemeye başladım Ateş dosyayı okudu ve bana verdi ben dosyaları zarfa koyarken göz ucuyla Ateş’e baktım hala bana bakıyordu. Dosyayı koyup plana başladım.

“Akşam saat 4’te teşkilatın önünde buluşacağız ben Fetih’in arabasına takip cihazı yerleştireceğim böylece onu rahat bir şekilde takip edeceğiz. Oraya hazır gelmenizi istiyorum. Bir de şunu soracağım bu ekibin başında kim var?”

Ateş elini kaldırdı ben derim gibi Zehra açıkladı “Ateş komiserim.” Başımı salladım “Ateş komiserim operasyonu beraber yöneteceğiz. Ekibiniz hazır bir şekilde teşkilatın orada buluşalım” dedim Ateş başını salladı “tabii ki de” dedi ve herkes ayağa kaktı herkesle tokalaştıktan sonra toplantı odasından çıktık. Ben herkese teşekkür edip karakoldan çıktım. Arabama geldiğim anda kolumdan biri tuttu tutan kişiyi görmek için arkama baktım. Ateşti “Ne oldu?” Diye sordum. “Lavinya Hanım…” “Lavinya de” diyerek sözünü böldüm. “Lavinya sence de riskli değil mi ya kanıtlanmazsak teşkilata geri döner ve sana zarar verebilir.” Dedi endişe ile endişesi gözlerinden okunuyordu onu niye bu kadar ilgilendiriyor bilmiyordum. “Sıkıntı çıkmaz” dedim kendimden emin sesimle gözlerindeki endişe hala okunuyordu fakat o kolumu bırakıp “Peki” demekle yetine ve arkasını dönüp gitti. Fakat o an aklıma geldi ben numarasını almamıştım çok uzaklaşmadan arkasından hızlıca ilerledim “Ateş” arkasını döndü ben ise hemen dibindeydim boyu benden çok uzundu aramızda 12 cm vardı yaklaşık. “Numaranı almam lazım ihtiyacım olursa” diyerek telefonumun kişiler bölümünde açık olan numara yazma bölümü açık tutarak ona uzattım hızlıca numarasını yazdı. Ben o sırada yüzünü inceledim keskin yüz hatları vardı. Ela gözlüydü. Bana telefonu uzattı “Teşekkürler” diyerek arkamı dönüp ilerledim bir yandan ismini kaydettim arabama binip yakın bir restorana gittim. Bir masaya geçtim ve kendime soslu makarna söyledim yanına ıced americano istedim yemeklerim gelene kadar telefonuma baktım yemeğim geldi bende bir yandan Ada’yı aradım kulağıma kulaklığımın tekini taktım ve Ada’nın telefonu açmasını bekledim ve istediğim şey oldu.

“Efendim”

“Ada biz bugün operasyona gidiyoruz sana dediğim gibi bugün toplantısı var onu basacağız.”

“Hoparlördesin”

“Lavinya kimle gideceksin tek gitme.” Bu Gökhan’ın sesiydi

“Karakoldan bir ekiple gideceğim”

“Ekibin başı kim?” Yine Gökhan

“Ateş komiser.”

“Tamam tanıyorum onu gidebilirsin işinde iyidir.”

“Senden izin almadım Gökhan”

“Ben senin komutanınınım Lavinya”

“Emredersiniz komutanım” dedim bu şaka amaçlı değildi Gökhan komutanımızdı ve onun emrine itaatsizlik edemezdik o gitme derse gidemezdik.

Bir yandan yemeğimi yiyerek.

“İyi bakalım Allah yar ve yardımcınız olsun” dedi klasik Gökhan’dı.

“Sağ olun komutanım” dedim ve telefonu kapattım.

Yemeğimi yedim saat bir buçuk olmuştu hesabı ödeyip teşkilata gittim. İçeriye girmeden çantamdan takip cihazını elime aldım ve Fetih’in arabasının yanına park etmiştim arabamı Fetih’in arabasının altına takip cihazını yerleştirdim ve telefondan kontrol ettim. Çalışıyordu. Plan tıkır tıkır işliyordu bende kartımı okutup odama geçtim odamdaki askılıda montumu asıp masama geçtim. Masamda not vardı küçük bir kâğıtta.

“Odama gel

Fetih” yazıyordu o an tüm plan bozuldu sandım. Belimdeki silahı kontrol edip odasın doğru gittim korkuyordum plan bozulursa başaramazsın ama yapacaktım netice de bu bir vazifeydi. Cam bölmedeki jaluzi perde kaplıydı. Derin bir nefes alıp içeri girdim. Beni cama yaslanıp bekleyen fetih kapıyı kapatmamla belindeki silahı bana doğrulttu bende silahımı çıkardım ve ona doğru doğrulttum. Bana doğru yürüdü ben dikkatlice onu izlerken o arkamdaki kapıyı kilitledi. Zaten kaçmayacaktım. “Ne istiyorsun?”

“Benden neden Aslı Karaca’yı araştırmamı istedin” dedi güldüm kendi ağzıyla söyledi. “Bu kadar salak olabileceğini düşünmemiştim Aslı Karaca demek ha.” Dedim alay edercesine. O an o da nasıl bir hata yaptığını anladı ve şaşkın gözlerle bana baktı. Üstüne yürüdüm “indir o silahı” dedim eli titredi. Bu fırsatı yakalayıp elinden silahı aldım tekrar üstüne yürüyüp. “Bu yaşanandan kimsenin haberi olmayacak” dedim cama yapıştı kafasındaki silahın emniyetini açtım elim tetikteydi. “Tamam mı?” Dedim sesimi yükselterek rahattım çünkü yalıtım vardı. “Tamam” dedi titrek sesiyle silahın emniyetini kapattım ve belime koydum onun silahını masaya koydum eğer silahını alırsam sıkıntı çıkardı. Ben de vakit kaybetmeden odadan çıktım saate baktım ikiyi çeyrek geçiyordu. Odama geçip bir kahve istedim Şule’den. Kahvemi getirdi ben de keyfini çıkararak. Saate baktım yarım saattir kahve içiyordum artık saat 3 olmuştu izin alıp eve erken gidecektim. Montumu giydim çantamı ve dosyaları alıp çıktım. Aynı anda yandaki arabada çalıştı Fetih’in arabasıydı buydu ben de arabama bindim hızlı olmam lazımdı bunu hesap edememiştim arabamı çalıştırıp Ateşi aradım. “Hadi aç” dedim sinirle fakat telefonun çoktan açıldığını fark etmemiştim ta ki Ateşin sesi gelene kadar “Lavinya iyi misin?” O da telaşlıydı “İyiyim fakat Fetih yola çıktı hızlı olun ben karakola geleceğim.” Dedim hızlıca “Tamam” dedi ve kapattı ben de hızlıca eve gittim odama çıkıp üstüme siyah uzun kollu boğazlı kalın bir tişört giydim altıma kalın siyah pantolon giydim altıma botlarımı giydim üstüme çelik yeleğimi giydim tekrar üstüme yelek giydim yeleğin gözlerinde telsizim yedek şarjörüm vardı. Kaskımı yanıma aldım ve silahı pantolonundaki yerine yerleştirdim. Evden çıktım. Karakola doğru sürdüm arabayı tüm ekip hazır beni bekliyordu hızlıca kurşun geçirmez zırhlı arabaya bindik. Sürücü koltuğunda Ateş yanındaki koltukta ben arka tarafta diğerleri vardı. Ben takip cihazından nerede olduğuna baktım ve oraya doğru ilerledik arabanın içi sessizdi. Konuma yaklaştığımızda “Yavaşla yaklaştık” dedim etrafa bakıyordum ve şehir dışında küçük bir binanın yanında durduk arabayı görünmeyecek bir yere bırakıp çıktık. Herkes silahlarını çıkardı. “Dikkatli olun” dedim “Önce korumaları halledecek sessizce susturucularınız takın” dedim herkesin taktığından emin olduktan sonra binanın etrafı sarılıydı Aybüke’yi, Ayhan’ı ve Mert’i karşıya gönderdim Ateş ben ve Zehra iki yanda kapının yanındaydık ben başımı eğdim ve elimle 3 2 1 yaptım aynı anda açık kapıdan içeri girdik 4 koruma vardı ben bir korumanın boynunu sıktım ve boynunu hızlıca çevirip kırdım adam yere yığıldı yanımda Ateş adamın kafasına sıktı karşıda Mert adamı boğarak öldürdü yanında Aybüke adamı kalbinden vurdu hepsi yerde yatarken yavaşça kapıya ilerledik. Kapıya geldik dur işareti verdik Ateş ile aynı anda ben kapıyı dinledim büyük ihtimalle kapıyı açtığımız anda bir toplantı masası ve örgütle karşılaşacaktık. Bu sefer görevi Ateş’e bıraktım ve 3 2 1 diye eliyle saydı Ateş ve ben kapının bir tarafında Aybüke ve Ayhan bir tarafında aynı anda tekme attık ve kapılar açıldı tüm yüzler bize çevrildi içinde o tanıdık yüz vardı Fetih hepimiz silahlarımızı doğrultmuş bakıyorduk “Elleri kaldır” diye bağırdım hepsi ellerini teslim olur gibi kaldırdı ben Aslı’nın yanına gidip ellerini arkadan kelepçeledim. Yanındaki Fetih’i Ateş halletti kalanlarında kelepçeledik “Zehra masadaki dosyaları topla getir” dedim başını salladı onaylayarak. Hepsini arabanın arka tarafındaki geniş kapalı alana oturtturduk ve yola çıktık. Uzun yolculuğun ardından karakola vardık. Hepsini tek tek nezarethaneye attık. Zehra’nın masadan topladığı dosyalara baktım hepsinde farklı farklı teşkilatların içindeki casusların isimleri ve planları vardı artık tüm kanıtlar toplanmıştı. Bir süre bekledik hepsinin tek tek ifadesi alındı. Savcı geldi ben savcıya dosyaları ve ses kaydını teslim ettim. Uzun bir süre sonra mahkemeye çıktılar ve suçlu bulunup hapis cezası aldılar. Aslı 6 yıl diğer üyeler 3 yıl hapis cezası aldı. İlk görev tamamdı.

İlk casus halledildi peki sırada ki?

Casus 2

Artık sıra yeni bir görevdeydi. Teşkilatta alkışlarla karşılanmıştım fakat buna gerek yoktu bu benim görevimdi. Mesut Bey bana bir gün izin vermişti. O günümü de dinlenerek geçirmiştim fakat bir yandan da bu casusu düşünüyordum şu an teşkilatta 3 casus vardı bir tanesini yakalamıştık bir diğeri ise daha teşkilat gelmemişti fakat geleceğini biliyorduk kayıtlarda vardı. Aslında bir ajan için zorlu bir görevdi çünkü yakalanmamak nerdeyse imkansızdı fakat imkansızın imkânsız olması da imkansızdır.

Kahvaltımı yaparken düşünüyordum. Tabağımda bir şey kalmadığını fark ettiğimde çayımın son yudumunu alıp odama doğru ilerledim. Odama geçtim. Üstümdeki pijamalardan kurtuldum bugün hava güneşliydi altıma termal bir tayt üstüme gri bir Sweatshirt giydim altımda beyaz çoraplarım vardı saçımı örmek için banyoya geçip önce taradım sonra balıksırtı 2 tane ördüm. Makyaj masama geçip yüzüme nemlendirici sürüp çıktım bugün makyaj yapmak istemiyordum. Yatağımın yanındaki kitaplığıma geldim ve daha önce okumadığım bir kitap seçtim Reçel Kavanozu yazarı Asya Sevilay’dı daha önce bir kitabını okumamıştım pembe kapaklı bir kitaptı. Kitabı elime aldım telefonumu ve kitabımı aldım aşağıya indim ve evden çıktım bahçeden ilerledim ve çimenlerin üzerindeki büyük hamağa oturdum. O an eski anılarım canlandı burası dedem ve babaannemin eviydi abimle bu hamakta oturmak için kavga ederdik bu bahçede koşuştururduk kendi evimizden çok buradaydık burayı seviyorduk dedemlerin ilk torunuyduk bu yüzden bize hep çok daha iyi davranıyorlardı her geldiğimizde çeşit çeşit yemek yapardı en çok da sarma yerdik abimle favorimizdi hala öyleydi fakat o gün den sonra hiç yememiştik.

Hayal meyal hatırlıyorum o günü 10 yaşındaydım bir sabah uyandım abim yanımda oturmuş ağlıyordu yatağımın yanına çökmüştü ilk başta anlamadım ne olduğunu sordum fakat cevap vermedi sadece sarıldı bana ben de ağlamaya başladım o an anladım kötü bir durum olduğunu sonunda abim konuşmuştu dedem vefat etti dedi o an mahvolmuştum daha dün sımsıkı sarıldığım dedem şimdi yoktu. Ölüm ne demekti? Ölüm, bir organizmayı ayakta tutan tüm biyolojik işlevlerin geri döndürülemez bir şekilde sona ermesidir. Beyni olan organizmalar için ölüm, beyin sapı da dahil olmak üzere tüm beynin işlevinin geri döndürülemez bir şekilde sona ermesi olarak da tanımlanabilirdi fakat ölüm bu değildi ölüm o çok sevdiğiniz kişiyi bir daha görememekti onun varlığını unutmak sanki hiç yaşamamış gibi ağlamaktı sallanan sandalyede oturan dedem yoktu o sandalye şimdi boştu bilmiyorum anlar mısınız ama acıydı işte kalbinize saplanan bir bıçak gibiydi ölüm zordu ölüm ölene değil kalanlara zordu ölüm ölen kişinin kalanlara yaptığı en büyük ihanetti ölüm bırakırdı şu dünyada yalnız başına kalmaktı o bıçak hala kalbimdeydi ta ki dedemin evine gidene kadar eve geldiğimizde çok kalabalıktı salona geçtik herkes ağlıyordu gözlerim ağlayan babaannemi seçti koşarak yanına gittim ve kucağına oturup boynuna sarılıp ağladım ben ağladıkça o da ağladı kızım dedi ağlayan sesiyle o an kalbimde ki bıçağı çıkarıp tekrar soktular daha da acıdı salondan ayrılırken dedemin sallanan sandalyesini gördüm boştu. Arkamda duran abime sarıldım ne zaman kendimi kötü hissetsem abim yanımda olurdu abime sarıldım beni dışarı çıkardı dışardaki hamakta yan yana turduk ve yavaş yavaş sallandık bir süre sonra uykum gelmiş abimin dizine yatmıştım ve gözlerimde yaşlar ile uyudum.

Yine aynı hamakta yatmış gözlerimden akan yaşların dinmesini bekledim. Kafamı dağıtmak için yanıma aldığım kitabı okumaya başladım. İlk sayayı okumaya başladım ve kendimi kitapların dünyasına bıraktım.

Reçel kavanozu

Yine o aya geldik reçel ayı kendimce böyle bir isim taktım. Haziran Temmuz çilek reçeli, Temmuz Ağustos vişne reçeli, Haziran Temmuz Ağustos ise kayısı reçeli yapmak için uygun zamandı ama biz hepsi ortak olsun diye temmuz ayını seçerdik ve işte bu yüzden en sevdiğim aydı. Haziran otuz bir saat on biri elli dokuz geçerken bir dakikayı sayar tüm ev halkına haber verirdim tabi küçükken ilk torundum bu yüzden herkes istediğimi yapardı. Bir de büyük bir konakta yaşıyorduk annem, babam, ben, halam, amcam, babaannem ve dedem. Ev halkı derken kastettiğim buydu. Şimdi gelelim bir Temmuz gününe ben herkesten erken kalkar alınacaklar listesi hazırlardım listede yazanlar; dört kilo kayısı, beş kilo vişne, dört kilo çilek, istediğiniz kadar şeker ve ekmek. Evet listemde ekmek de vardı çünkü reçel ekmeksiz yenmezdi öyle değil mi? Bir de beş kilo vişne bunun nedeni vişneyi çok sevmem ben zaten reçel yemeyi seven biriydim ama vişneyi daha çok seviyordum. Listeyi hazırladım ve tatile gittiğimiz yerlerden aldığımız magnetlerden aldım ve liste ile beraber buzdolabına tutturdum. Sonrasında hemen odama çıktım ama öyle bir hızla çıktık ki sanırsınız jet geçti. Odama vardığımda üstüme üstünde kavanozlar olan ve içinde reçel olan bir t-short, altıma ise üstünde bir sürü vişne olan bir eşofman taktım ve odamdan çıktım. Sonra aşağıya saate bakmaya gittim saat tam dokuzda artık uyanma vaktiydi hızlıca yukarı çıktım ve ilk baştan başlayarak herkesin kapısını çalarak “Bugün günlerden reçel günü hadi kalkın” diye neşeyle bağırıyordum en sonunda tüm kapıları çaldım ve başladığım yere geri geldim çünkü konağımız ortası boş kareydi alta büyük oturma alanı vardı yukarıda ortası boş kenarlarında yatak odaları bulunan bir yerdi. Herkes tek tek odasından çıktı annem, babam, dedem ve babaannem, halam son olarak da amcam çıktı. Herkese neşeyle gülümsedim ve “hadi herkes hazırlansın daha çok iş var” dedim herkes küçük bir kahkaha attı ve odalarına geri döndüler. Ben ise beklerken sıkıntıdan etrafta koşturuyordum. En sonunda herkes odasından çıktı ve aşağıya mutfağa gittiler. Çok büyük bir mutfaktı herkes mutfağa toplandı ve listeyi okudular amcam, babam ve dedem listeyi alıp listedekileri almak için evden çıktılar. Bizde oturma alanına gittik oturup sohbet ettik sonra kapı çaldı. Koşarak kapıyı açtık amcam, babam ve dedem ellerinde poşetlerle içeri geçtiler gerçi ben onlara reçel adamlar diyordum ama olsun. Reçel adamlar eşyaları mutfağa bıraktılar bizde arkalarından geldik. Bizim ailede gelenekti ilk vişne yapılırdı ve yapımı iki gün sürerdi tabi bu gelenek benim sayemdeydi. Babamla birlikte Kayısı ve çilekleri dolap yerleştirdik. Ve işte o an geldi kocaman mutfak bomboş kaldı reçel adamlar içeri gittiler hemen hazırlıklara başlandı. Annem ve halam vişneleri hazır hale getirilen babaannem tencereleri arıyordu. Sonra annem ve halam ilk paketi bitirdi ve babaannem işe koyuldu ve bir süre sonra mutfağı o güzel mi güzel vişne kokusu kapladı derin derin içime çektim bu kokuyu. Bir yıl boyunca bu kokuyu beklerdim ve şimdi camları açıp bu konunun gitmesine izin veremem.

Birkaç saat sonra …

Ve işte bu günkü işimiz bitti saat bire geliyordu erken başladığımız için erken bitmişti. Şimdi ise kahvaltı zamanı bu zamanlarda hep geç kahvaltı yapardık çünkü reçel ile ekmek favorimdi. Herkes oturma alanına geldi ortada dört tabak reçel vardı yanında ekmek ve çay. Hemen ekmekten bir parça kopardım ve reçele bandırdım ve hızlıca ağzıma attım tadı çok ama çok güzeldi. O kadar saatin emeğiydi bu. Bol sohbetli bol gülüşmeli sıcak bir sofra oluştu. Kahvaltı bitti ve sofra toplandı sonrasında reçelleri kavanozlara koymaya gittik hepsini teker teker yerleştirdik tabi benim ulaşamamam için en üst rafa saklanırdı ama babaanneme göre ben bir karıncaydım ve yine yiyecektim o reçelden. Zaman su gibi aktı ve hava karardı akşam yemeği yendi sonra sohbet ettik ve uyku vakti geldi ne de olsa yarın çok iş var.

Ertesi gün…

Yine en erken ben uyandım bu sefer liste hazırlamadım çünkü reçel adamlar bugün işe gidecekler. Yine aynı rutin kıyafetleri giy, herkesi uyandır ve reçeller için mutfağa git vişneler hazır, babaannem vişneleri kaynattı ve o mis koku tekrar burnuma ulaştı derin derin içime çektim. Hemen sonra kahvaltı yaptık yine sohbet muhabbet ettik ve o sıcak sofra. Kahvaltı bitti ortalık toplandı halam ve annem içeride etrafı silip süpürüyorlardı babaannem ise içerde reçelleri kavanozlara koyuyordu bende babaannemin yanına gittim önce bana gülümsedi sonra kavanoz kapağını sıkıca kapatmaya çalıştı sonra tekrar bana döndü yüzünde korkmuş bir ifade vardı ve bir anda “Deprem oluyor” diye bağırdı “bir şey olmuyor babaanne” dedim çünkü her şey normaldi ama sonra, önce babaannemin elinden kavanoz yere düştü sonra babaannem yere yığıldı. Çığlık attım ve koşarak annem ve halamın yanına gittim dilim tutuldu konuşamadım o yüzden ellerinden tutup hızlıca mutfağa götürdüm annem ve halam aynı anda “anne!” Diye bağırdılar. Halam hemen babamı aradı babam jet hızında eve geldi koşarak kapıyı açtım nefes nefese babaannemin yanına geldik babam ve amcam babaannemi hastaneye götürdüler bizde arkalarından onları takip ettik. Hastaneye geldiğimizde babaannemi yoğun bakıma aldılar. Biz ise yoğunu bakım kapısında bekledik. Bir saat sonra doktor yoğun bakımdan çıktı biz hemen doktorun etrafında çember olduk ve doktoru dinlemeye başladık doktor “başınız sağ olsun ani bir ölüm oldu herhangi bir hastalığı yok ölüm nedeni bilinmiyor” dedi ve aramızdan ayrıldı. Tüm aile şoktaydı ve bir anda herkes ağlamaya başladı. Sonra yoğun bakım odasından bir sedye çıktı üstü beyaz örtülü morga gidiyordu ve o benim babaannemdi. Dünyanın ne acı cümlesiydi bu.

Eve döndük ilk işim mutfağa gitmek oldu mutfağa gittim ve camları açtım asla kokusun gitmesini istemeyeceğim reçel kokusu gitsin diye.

Yıllar sonra…

Ben büyüdüm herkes büyüdü ama içimdeki özlem daha da büyüdü. Bugün günlerden bir Temmuz reçel günü, eskiden öyleydi ama artık değil. O günden sonra da hiç olmadı ben artık reçelden nefret ediyorum. O günden sonra da hiç reçel yemedim, hiç reçelli t-shortumu giymedim o vişneli eşofmanımı giymedim yaktım hepsini reçel ile ilgili tüm anılarımı çok ağlayarak yaptım bunu. O günden sonra babaannemin yaptığı tüm reçelleri komşulara dağıttık. Günlerce ağladım ama bir faydası olmadı. Büyüdüm ve artık kuzenlerim var ama beni onlardan ayıran tek bir şey var ben babaannemin reçellerini yiyen ilk ve son torunum ve bir daha ne başka biri reçel yaptı ne de biz yedik. O mutlu günleri çok özledim hem de çok babaannemin bana karınca deyişini benim için reçel yapışını babaannemi çok özledim ama maalesef artık bu evde o mutlu reçel günleri yok, sıcak kahvaltılar, gülüşmeler, sohbetler hiçbiri yok birçok reçel kavanozunun olmadığı gibi.

ZEYNEP ASYA SEVİLAY

Okumayı bitirince fark ettim sayfa ıslanmıştı gözyaşlarım ile çünkü ben bu hikâyeyi biliyordum o kız bendim sarma yemeği çok seven fakat babaannesi ölünce bir daha hiç sarma yemeyen bu hikâye benim için sarma tabağıydı.

Kitabı kapattım ve orada uyumaya karar verdim küçüklüğümdeki gibi.

Uyandığımda saat geç olmuştu yerimden kalktım üşümüştüm çünkü kar yamağa başlamıştı üstümdeki pikeyi kaldırıp daha çok üşümeden eve girdim akşam yemeği hazırdı direk mutfağa geçip yemeğimi yedim. Yedikten sonra odam çıkıp yarın için çantamı hazırladım içine birkaç not kâğıdı koydum Ada’dan aldığım bilgilerin yazılı olduğu kağıtları. Üstümdekileri çıkardım ve pijamalarımı giyip yatağa oturdum biraz sosyal medyada takıldım ve komidinin yanındaki kitabı çantama koymayı unuttuğumu fark edip çantama yerleştirdim saat 10 olmuştu bu yüzden yattım ve yeni bir gün için kapadım gözlerimi.

Uyandığımda saat beş buçuk olmuştu uyandığım gibi kendimi banyoya attım elimi yüzümü yıkayıp çıktım üstüme sporda giydiğim gibi dışarı çıktım fakat hala kar yağıyordu u yüzden spor salonuna inip oradaki koşu bandında koşmaya başladım. Ağırlık antrenmanı yapıp bitirdim yukarı çıkıp duş aldım üstüme dün giydiğim taytı giydim içime uzun kollu boğazlı badi ve gri sweetshort’umu giydim. Aşağıya inip hızla kahvaltımı yaptım çorabımı ve botumu giydim belime silahımı yerleştirdim. Yanıma çantamı aldım ve saçımda bozulan örgüleri açıp tekrar aynı şekilde ördüm. Aşağıya indim. Şoförüm kapımda bekliyordu. “Ömer abi sana artık gerek kalmadı sen babamla bir konuş başka bir yerde iş bulsun” başıyla onayladı ve anahtarı bana verdi üzgün görünmüyordu çünkü babam ona başka bir iş bulabilirdi. Arabama binip hızlıca işe geçiyordum o sırada Ada aradı.

“Efendim”

“Lavinya 2. casusu teşkilatı basmış çetesi ile acil git senin ekibe de haber ver bizde yoldayız”

“Tamam”

Sesi telaşlıydı ben de dörtlüleri yakıp hızlıca ilerledim.

Adı: Zeynep Günok

Yaş: 27

Çete lideri

Çantamdan çıkardığım not kağıdında başka bir şey bulamadım. Ateşi aradım.

“Alo”

“Ateş çabuk ekiple teşkilata gelin teşkilatı basmışlar casus ve çetesi hızlı olun” dedim ve anında telefonu kapattım kapatmadan önce “hazırlanın gidiyoruz” diye bağrışını duydum teşkilatın önüne geldim tim ile eş zamanlı gelmiştik arkamızdan ise ekip geldi beraber teşkilatın kapısına ilerledik dikkatlice 9 kişi ellerimizde silahlarla ilerledik. Kapının önüne geldik Gökhan ve Ateş aynı anda iki yandan cam olan kapıyı kırdılar herkes bize döndü 12 kişi vardı saydığım herkes 2 kişiyi rehin almış duruyordu birkaç kişi 1 kişiyi rehin almıştı. Aslında plan ajanlara zarar vermeden çeteyi öldürmekti fakat rehin alındıkları için buna yapmazdık bir tek hareketimizde öldürürlerdi. “Dur sakın yaklaşma” anında durduk hata yapmıştık arka kapıdan girmeliydik. “Tamam” dedim yutkunarak. Gökhan'a baktım düşünceli şekilde rehinelere bakıyordu zeki bir adamdı plan yapıyor olmalı. O sırada şakağımda bir silah namlusu hissettim “silahı yere bırak” diye bağırdı yavaşça eğilip silahı yere bıraktım bir yandan Ateş’e baktım silahını arkamdaki adama doğrultmuş bir şekilde bakıyordu. Gökhan bana baktı ve diğerlerine başını salladı aynı anda ne yapacağımızı biliyorduk ben bana silah tutan adamın silahını tutup çevirdim reflekse bağırmaya başladı ben adama tekme atıp yere düşürdüm onun silahını alıp bir el kolundan vurdum bu ona yeterdi. Ada karşısındaki 2 adamı saniyeler içinde kafasından vurmuş yere düşürmüştü. Ateş benim yarıladığım işi bitirip adamın kafasından vurdu ve benim karşımdaki adamı da vurdu. Gökhan ise Zeynep’in kolundan vurdu fakat aynı anda Zeynep Gökhan'ı da omzundan vurdu Gökhan'ın yüzü buruştu ve eli direk omzuna gitti. Diğer çetedekiler bundan cesaret alıp bize sıkmaya başladılar fakat bir yandan rehineleri tutup bir yandan vurmak zor gelmiş olmalı ki ıskaladılar ben bir elimde silahı onlara doğrulttum ve ateş ederek Gökhan'ın yanına gittim Gökhan'ın yarasına baktım çok kanıyordu şu durum da yapacak bir şey yoktu o yüzden silahımı Zeynep'e doğrulttum ateş ettiğim anda kolumda bir acı hissettim silah elimden düşecekken diğer elime silahı alıp Zeynep'i göğüs kafesinden vurdum. Ben elimi koluma attığım anda elime kan geldi dirseğim ve omzumun arasında bir noktadan vurulmuştum. Tüm herkes kurtulmuştu hepsini öldürdük fakat Gökhan ve ben iyi değildik Ateş anında yanıma geldi ve koluma baktı benim elimi kolumdan çekti. Kendi eliyle bastırdı ve beni çekiştirdi. “Hastaneye gidiyoruz çok kanaman var” dedi telaşla ben ise “komutanım oda vuruldu” deyip arkama baktım Gökhan Ada’nın yanında geliyordu diğerleri ölüler ile uğraşıyorlardı. Dördümüzde arabaya bindik Ateş ile hızlıca arabaya bindik. Hastanenin önüne gelip acile geçtik. Yanımda Ateş kolumdan tutuyordu

“Ben kendim giderim” dedim soğuk sesle

“Yaralısın” dedi

“ee normal bir durum bizim için bu ilk değil ve daha öncesinde sende yoktun yani sağ ol” dedim sesim hala soğuktu ve biraz sert çıkmıştım.

“Peki” dedi buruk sesle.

“Özür dilerim biraz sert çıktım”

“Önemli değil”

Bir polise göre tam bir İstanbul beyefendisiydi.

Acile girdik “Doktor yok mu? Yaralılar var” diye bağırdı Ateş. Bir doktor ve bir hemşire geldi Gökhan ve bana baktı. Onu takip etmemizi söyledi bizi karşılıklı iki sedye olan kırmızı alana götürdü. İkimizde karşılıklı oturduk sarışın bir kadın doktor benimle ilgilendi. Koluma anestezi uyguladı. Birkaç saniye sonra uykuya daldım.

Uyandığımda kolumda serum vardı omzum bandajla kapatmışlardı. Yanımdaki koltukta Ada ve Ateş yan yana oturmuş bekliyorlardı benim olduğum yerin karşısında da Gökhan vardı. Yavaşça doğrulduğum anda fark ettiler Ada yanıma geldi “iyi misin?” dedi “iyiyim” dedim. O sırada Gökhan da uyanmış bize bakıyordu. Hemşire geldi ve serumlarımıza bakıp “uyanmışsınız” dedi başımı salladım. “Serumun bitmiş çıkartalım” dedi ve bandajı kolumdan hızlıca çekti ardından pamuk bastırdı. Gittiğinde bende pamuğu tutup sonra açıp kontrol ettim kanama durmuş diye pamuğu çekip ve kenara koydum. Gökhan da aynı şekilde yaptı ikimizde sedyelerde oturduk “çıkalım artık” dedim. Ateş ayağa kalktı “ben doktorla konuşayım” dedi ve çıktı.

“Bu çocuk sana niye böyle davranıyor?” dedi Gökhan.

“Nasıl davranıyor?” dedim

“Seni önemsiyormuş gibi daha önceden tanıyor muydun?” sesi sert olmaya yakındı.

“Hayır tanımıyorum nedenini ben de bilmiyorum” dedim.

“Peki bir şey olursa haber verirsin” dedi.

Ateş geldi doktordan izin almış hepimiz çıktık arabaya bindik teşkilata gittik ben kendi arabama bindim. Fakat arkamdan Ateş geldi “ne oldu komiserim?” “Sen yaralısın ben kullanacağım arabayı” dedi sertçe. “Sağ olun komiserim ben hallederim” dedim ve elimi direksiyona attım omzum ağrıyordu fakat belli etmemeye çalışıyordum. “Sana komiserin olarak emrediyorum yan koltuğa geç Lavinya” dedi bu sefer sesi sertti. Emrettiği için yan koltuğa geçtim ve arabayı sürmeye başladı. Eve geldim “Çaya gelmez misiniz komiserim” dedim elimle içeriyi gösterirken “sağ ol sen dinlen” dedi ve gitti. Ben de eve geldiğim anda üstümü yıkamaya atıp pijamalarımı giydim ve direk uyudum.

1 hafta iznim vardı yaralandığım için ve bu bir haftayı dinlenerek geçirdim her gün pansuman yaptım yaram yavaş yavaş iyileşti artık eskisi kadar acıtmıyordu. Bu bir haftayı tamamen dinlenerek geçirdim tekrardan. Yeni casus ile ilgili hiç konuşmadım ve düşünmedim. Bir haftanın sonunda sabah uyandım bugün tekrar bir casusu bulmak için savaşacaktım.

Casus 3

Ada’nın mesajı ile 3. casus için dosyalara gelmişti bir de bu görevde tek olduğumu belirten mesaj geldi “Bu görevde teksin biz bir buçuk haftalığına göreve gidiyoruz.” Bu daha zorlu olacaktı.

Altıma siyah bir pantolon üstüme lacivert bir gömlek giydim yanıma siyah bir kol çantası aldım belime silahımı yerleştirdim çantama telefonumu koydum saçlarımı açık bıraktım hafif bir makyaj yapıp evden çıktım kahvaltı yapmamıştım çünkü aç hissetmiyordum. Altımda siyah düz bir bot vardı montumu giyip evde çıktım. Arabama binip teşkilata geçtim odama geldim ve direk bilgisayarımı açıp Ada’nın attığı dosyayı bilgisayara aktardım dosyayı açtım ve okumaya başladım.

Gizem Karataş

Yaş 24

Örgüt üyesi

Ajan

Kumral dalgalı saçları kısa saçları vardı mavi gözlüydü. Kolay bir ava benziyordu.

O sırada kapı tıklandı kahverengi saçlı uzun boylu bir çocuk girdi üstünde siyah gömlek, pantolon vardı. Ne için geldiğini sordum o da ajan olarak çalışmaya geldiğini söyledi onun özgeçmişini okudum uzun bir konuşmadan sonra işe aldım ve kalan işime döndüm.

Uzun süre kızı araştırdım buraya 2 hafta önce gelmişti bundan haberim yoktu teşkilat çok kalabalıktı ve buraya o kadar kolay bir şekilde sızabiliyorlardı.

Odamdan kurumda olup olmadığına bakmak için çıktım. Koridorlarda gezdim ve onun siminin yazılı olduğu odayı buldum ardından kapıyı çalarak içeri girdim fakat umduğum olmadı ve odada yoktu kapıyı tekrar kapattım ve arkamdan geçmek üzere olan sekretere “Gizem Hanım nerede acaba?” diye sordum “o bu sabah göreve gitti” dedi. Fakat bundan benim haberim yoktu. “Peki tamam” dedim ve sinirle Çağlanın odasına gittim kapıyı çaldım ve içeri girdim kapıyı sinirle açtım ve iki tane yüz bana döndü biri Çağla diğeri Yiğitti yeni gelmişti. “Çağla konuşabilir miyiz?” dedim sinirimi yatıştırarak Yiğit ayaklandı ve teşekkür edip kapıya yöneldi ben de başımı sallayıp Çağla’nın karşısına geçtim “Gizem nerde?” dedim ve karşısındaki koltuğa oturdum. Burada benden sonra en yetkili kişi oydu. “Görevde bu sabah gitti” dedi. “Peki benim niye bundan haberim yok?” ellerimi birleştirmiş sakin kalmaya çalışıyordum. “Niye olmak zorunda mı?” ukala sesi ile. “Evet Çağla hani ben burada en yetkili kişiyim ya hani bana söylemden yapamazsın ya hani Çağla” sesim sert çıkmıştı hem de çok sertti. “Bana nereye gittiği hakkında hemen dosya hazırlayıp veriyorsun” dedim otoriterlikle beraber. Başını salladı ben de bir hışımla odadan çıktım birkaç meraklı ajan ve Yiğit karşım da duruyordu “Herkes işine dönsün” biraz hava almaya çıktım. Arkamdan gelen adımları duydum Yiğit gelmişti elin de iki kahve vardı birini bana uzattı “Teşekkürler” başını eğdi. Yavaş yavaş kahvelerimiz yudumladık bir yandan rüzgâr yüzümüze vururken.

Rüzgârın ahenkli tekrarları kahveleri daha fevkalade kılıyor. Saçlarımızı dünya tiyatrosunda oynatıyor kuklalarla. Sanki yönetiyor bu oyunun rüzgâr perdesini. Kukla ediyor hislerimizi. Karşımıza çıkıyor gökkuşağı küçükken en ulaşılamaz sandığımız o gökkuşağı. Saf bir çocuk kadar neşeliydi bir o kadar heyecanlıydı. Güneşin ışığı kahvelerimizi aydınlatırdı. Manzara hiç bu kadar güzel olmamıştı Güneş, gökkuşağı ve rüzgâr ahenk ile dans ederken bir gülüş yeterdi.

Kahvemi bitirdiğimde fark ettim aramızda bir bağ vardı bir ortak nokta. Kafamı çevirdim ve ona baktım manzaraya bakıyordu ve yüzünde minik bir gülümseme vardı ben de yani fark etmiştim ben de gülüyordum. Aramızdaki bağ sanırım buydu fakat daha ilk günden böyle bir bağ oluşması saçmaydı. Ya da normaldi bilmiyordum çünkü çok az arkadaşım olmuştu toplam 2 taneydi biri Ada’ydı diğeri ise bilmiyorum onu hatırlamıyorum o küçükken gülüp eğlendiğim kişiydi küçükken ailelerimiz ile Londra’ya gitmiştik kar yağıyordu ve biz o meşhur telefon kulübesine girmiştik sonra bir bahçede oturmuştuk bahardı ve ben çiçeklerle oynuyordum sadece bu kadarını hatırlıyordum. Hatırlayamıyordum.

Elimdeki kahvenin boş bardağını yanımdaki çöpe attım “Teşekkür ederim iyi geldi” dedim ve gülümsedim yalan değildi bu gülümsedim. Oda bana gülümsedi “Rica ederim biliyordum” biliyordu aramızdaki bağ buydu.

Ben teşkilata yöneldim oda arkamdan geldi odama geçtim masamdaki dosyaya baktım Gizem’in dosyayı olmalıydı masama oturup dosyayı açtım tahmin ettiğim gibiydi. Kısa bir dosyaydı.

Gizem Karataş

Ajan

Göreve çıkma tarihi: 04:03.2023 10.00

Görev yeri: Ankara

Görev arkadaşları: Yiğit Karahan, Sevim Koray

Görev süresi: 2 hafta

Gözüme Yiğit ismi takılmıştı oda gidecekti fakat gitmemişti belki de Çağla ile bu yüzden konuşuyordu odada. Bir plan lazımdı bu planı Yiğit ile yapacaktım bu göreve tek çıkamazdım risk alamazdım fakat Yiğit ile çıkabilirdim hem de Yiğit için bir sınav olurdu.

Yiğittin odasını bulmak için koridora çıktım ve sonunda buldum. Kapıyı tıklatıp içeri girdim. “Bir sorun mu var Lavinya Hanım?” dedi merakla “Yok sadece beraber bir göreve gideceğiz” dedim ve karşısındaki sandalyeye turdum elimdeki dosyayı koydum önüne ellerini birleştirmiş bir dosyaya bir bana bakıyordu. “Bu görev gizli olacak” dedim derin bir nefes alıp konuşmaya başladım. “Burada bazı casuslar var bunlardan biri de Gizem ve o bu sabah göreve çıktı sen de biliyorsun çünkü normalde sende gidecektin fakat gitmedin şimdi seninle bu kızı yakalamamız lazım fakat sadece ikimiz olacak senin için zor olur mu bilmiyorum bende buraya seninle plan yapmaya geldim” dedim oda beni dikkatle dinliyordu. “Benim için zor olmaz siz ne diyorsanız o ben göreve hazırım” gururla baktım ona işte tam bir takım arkadaşı. “Tamam şimdi planı yapalım benim fikrim Sevim ile konuşup tam olarak göreve çıktıklarında Gizemi almak” dedim fikir öne sürerek oda o sırada dosyayı okudu “katılıyorum bence de olabilir” dedi ben Sevim’i aramak için telefonu çıkardım ve hoparlöre alıp aradım bir süre çaldı ve açıldı “Sevim kimsenin olmadığı bir yere geç” dedim hızlıca

“Tamam geçtim”

“Şimdi neredesiniz?”

“Ankara'ya ulaştık şu an kalacağımız karakoldayız”

“Tamam şimdi siz teröristlerin arsına sızıp baskının ne zaman olacağını öğreniyorsunuz ama Gizem’e dikkat et ve bana haber veriyorsun baskın olacağı gün biz geleceğiz”

“Tamam fakat niye Gizem’e dikkat edeyim”

“Boş ver sen haber bekliyorum”

“Tamamdır”

“Kolay gelsin”

“Sağ olun” diyerek telefonu kapattı

“Bu iş tamamdır şimdi haber bekleyeceğiz” dedim “denildiği kadar varmış” dedi “ne?” “İşinizde, işinizde denildiği kadar iyiymişsiniz boşuna burada en yetkili kişi olmamışsınız” dedi gülümseyerek “Teşekkürler” dedim “Neyse ben numaranı alayım ararım seni” dedim ve telefonumun kişi kısmını açtım numarasını verdi. “Teşekkür ederim” dedim oda başını eğdi bende odadan çıktım.

Bekleyecektik yapacak başka bir şey yoktu. Akşam eve geldim ve bekledim bir hafta boyunca bekledim Yiğit ile konuştuk sohbet ettik artık ona karşı içimde bir bağ vardı bir halattı bu hiç kopmayacak gibiydi onla her sabah spora gidiyor ara sıra atış sahasına gider atış yapardık. Sabah beraber koşuyorduk nasıl bilmiyorum ama ona bir haftada çok fazla güvenmiştim sanki yıllardır hayatımda gibi hissediyordum o yıllardır birini tanımanın verdiği güveni veriyordu. Beklemekten sıkılmış geçen hafta okuduğum kitabı okumaya devam ettim Reçel Kavanozu ’nu 2. bir öyküye başladım.

Gül mahallesi

Sadık dost; bulut ve güneş

Bulutların arkasına saklanmış saklambaç oynayan bir güneş, onun sadık dostları bulutlar saklar onu daima. Güneş belli etmez rengini. Sevdiğine sapsarı saçlı kızın saçlarını güneş gibi parlatacak kadar güzel görünür. Çok sevdikleri vardır bide onlara her renk olur bazen camın başında bir elinde kahvesi diğer elinde bir kitap, yeni bir dünya, sır kapılarını açan anahtar ve elinde bir kitap olan bir kızı mutlu edebilir, bulutların arkasına saklanır belli etmez rengini işte istediği de budur. Bazen güneşin yakıcı ışınları altında havuzda birbirine su atan bir genç grup için rengini belli eder, sapsarı olur. Bazıları için erken doğar sırf onlar uyansın ellerinde içlerini ısıtan bir çay olsun ve güneşin sıcak turuncu rengini izlesin diye kızıllığını gösterir. Güneştir bu merhametlidir. Peki bulut o nasıldır? Bulut…

Onun hakkında söylenecek çok şey vardır aslında ama kısaca anlatayım. Bulut güneşin en sadık dostudur en başta da söylediğimiz gibi. Güneş ağlamaz çünkü güneş mutluluğun simgesidir ama bulut öylemi ne zaman bulut görsek aaa yağmur yağacak, diyoruz. Ee o zaman güneşin derdi olursa ne olacak diyebilirsiniz işte o zaman yine bulut ağlayacak çünkü bulut hep üzgündür. Bu yüzden bulut güneşin en sadık dostudur. Yine o bulutun ve güneşin olduğu günlerde güneş tepede parlarken bulut yanında ona eşlik ediyordu. Bu küçük kızın en sevdiği gökyüzüydü. Küçük kız camdan dışarı baktı önce gökyüzünün eşsiz güzelli ile mest oldu sonra kafasını huzurla eğdi ve mahalleye baktı mahalleli günün ilk saatlerinde kimisi ekmek alıyor kimisi çocuğunu okula yetiştiriyordu belli ki herkes yine ve yeniden bir şeylere yetişmeye çalışıyordu küçük kız düşündü neden her şeye yetişmek zorundalar bir kere geç kalsalar küserler mi insanlar birbirine ve tekrar düşündü ama güneş ve bulut birbirine hiç küsmez onlar hep beraberler bulut hiç kızar mi güneş geç doğdu diye tatbikî hayır bekler onu hep bekler dostlar böyledir değil mi diye düşündü. Arkasına döndü ve bu karmaşayı bırakıp bir diğerine geçti, odasına. Mışıl mışıl uyuduğu yatağını düzenledi doğum günü hediyesi peluş ayıcığı yatağının üzerine yerleştirdi. Bir karmaşayı daha düzeltti ve odasından çıktı evin içi güneşin mükemmel ışığı ile aydınlanıyordu. Yavaş yavaş mutfağa ilerledi burnuna enfes yeni ekmek konusu geliyordu annesi yeni ekmek almış olmalıydı. Bu hayatta en sevdiği şeylerden biriydi. Hemen mutfağa girdi. Annesinin boynuna atladı canım annem, diye sevinçle bağırdı annesi onu sımsıkı sardı etrafında bir bağ oluştu, sevgi bağı bu bağ cidden mutlu olunduğunda ortaya çıkardı bu da o anlardan biriydi, bu küçük kız bilirdi küçük şeyler ile mutlu olmayı. Annesi kucağından indirdi küçük kızı sonra sofraya davet etti kız sofraya oturdu ve karşısındaki televizyonu açtı en sevdiği çizgi filmi; *rafadan tayfayı izlemeye başladı. Hep çok gülerdi izlerken. Annesi küçük kızın tabağına sıcak ekmek ve menemen koydu. Kendinde aynı şekilde koydu sonra kızının yanına oturdu. Zaman aktı saniyeler dakikayı dakikalar saati kovalarken zaman geçti. Tahminen bir saat sonra kız masadan kalktı annesine ellerine sağlık anne, dedi küçük naif sesi ile annesi her zamanki gibi o sıcak gülümse ile. Küçük kız annesine sordu annecim aşağıya inebilir miyim? dedi. Annesi yine sıcak gülümsemesi ile tatbikîde kızım ama dikkatli ol, dedi her anne gibi o da kızına çok önem veriyordu. Küçük kız sevinçle çığlık attı annesi çok mutlu oldu kızının mutluluğu onun da mutluluğu demekti.

Sevgi ağacı; koca çınar

Küçük kız aynadan kendine baktı sapsarı saçları, ince vücudu vardı üstünde sarı renkli bir t-şort vardı altında ise toz pembe bir tayt vardı. Tatlı bir küçük kızdı. Yüzünde piyangoyu kazanmışçasına bir sevinç vardı ama onu asıl mutlu eden güneşti güneş gülümserse oda gülümserdi. Kapıyı açtı ve tatlı pembe terliklerin giydi. Sevinçle merdivenleri ikişer ikişer atladı en son binanın kapısını açtı. Sıcak güneşin ışınları yüzüne vurdu. Güneş ışınları gamzelerinin içini doldurdu. Hızlıca binadan dışarı adım attı. Doğdu büyüdüğü mahalleye baktı burada herkes herkesi tanırdı yıllardır mahalle özelliğini korurdu bu mahalleye giren çıkmazdı içinde her şey vardı. Sevgi dahil. Önünde her sabah ekmek aldıkları fırın vardı fırıncı Ekrem amca çok sevimliydi ne zaman önünden geçse ona bir poğaça verirdi. Küçük kız bunu çok severdi. Hemen yanında bakkal vardı o bakkal küçük kızın çocukluğuydu. Küçükken arkadaşları ile her gün o bakkala gider dondurma alırlardı âdem amca ve eşi Hatice teyze her zaman güler yüzlüydü onlara karşı. Mahalleli ona ve onlara karşı çok güler yüzlüydü çok severdi çocukları. Onlara hep hediye verirlerdi. Çam sakızı çoban armağanı hesabı. Az ileride kasap Mehmet amca vardı hiç gitmemişti pek tanımazdı ama onun için somurtan bir adam olduğu söylenirdi. Mahalleyi hızlıca gözleriyle taradı ve küçüklüğünden beri gittiği o bakkala doğru yöneldi. İçeri girdi bakkalın eski tarzda bir havası vardı tezgâhın üstünde ilmek ilmek döşenmiş bir dantel vardı. Hatice teyze koymuştu sırf bu yüzden âdem amca ile kavga ederlerdi. Yan tarafta raflarda 2000’lerden kalma çikolatalar, şekerler vardı. Küçük kız Hatice teyzeye selam verdi belli ki âdem amca Cuma namazına gitmişti. Küçük kız raftan en sevdiği çikolatayı aldı ve tezgâhın üstüne koydu. Merhaba Hatice teyze nasılsın? dedi küçük kız. İyiyim yavrum sen nasılsın? dedi Hatice teyze. İyiyim Hatice teyze bugün de çikolata almaya geldim, dedi ve çikolatayı uzattı. Bende nerde kaldı bu kız diyordum, dedi Hatice teyze ve uzatılan çikolatayı aldı. Çikolatanın barkodunu okuttu ve küçük kıza uzattı sana hediyem olsun, dedi. Küçük kız aldı ve teşekkür ederim Hatice teyze, dedi ve ona bir öpücük yolladı, dükkândan çıktı. Elinde çikolata ile ilerledi çikolata paketini açtı ve kaldırımda yürümeye başladı uzun uzun yürüdü kaldırımda ve sonuna geldi -en sevdiği köşeye- koca çınarın olduğu yere geldi. Her gün gelirdi çok severdi burayı. Her zaman gölgesinde otururdu. Bu çınar 102 yaşındaydı. Yıllar önce dedesinin babası dikmişti buraya. Yıllar önce bu çınarın altına bir kırmızı beyaz kareli sofra bezi sermişti kenarlarında uçmasın diye küçük kendi elleri ile boyadığı renkli taşlar vardı, üstünde bir de yastık vardı. Çınarın diğer tarafında ahşaptan yapılma bir salıncak vardı güneşten ışıl ışıl parlıyordu. Küçük kız sofra bezinin üstündeki yastığa başını koydu ve güneşe doğru döndü, gözlerini kapattı. Kısa sürede rüyaya daldı. Rüyasında, bu mahallede bu çınarın yanına geldi ilk günü gördü. Dedesi ile gelmişti daha 3 yaşındaydı, dedesi elinden tutuyordu. Bu çınarın yanına gelmişlerdi dedesi ona şunu söyledi. Canım torunumu ağacı benim babam dikti ve şimdi senle bu ağaca salıncak Kuracağız beraber sallanacağız, dedi küçük kız çok sevindi dedesi ağacı kurdu küçük kız salıncağa atladı ve sallanmaya başladı sonra salıncakta indi ve dedesi ile çınarın gölgesine kareli kırmızı beyaz sofra bezini serdi ardından evde boyadıkları taşları uçmasın diye kenarlarına koydular o sırada annesi geldi elinde piknik sepeti ile ve onlarla beraber çınar ağacının gölgesine oturdu beraber sıcak sohbetler ile annesinin getirdiği meyveleri yediler sonra güneş ışığı her yeri kapladı ve her yer güneş ışığı ile kaplandı. Kız rüyadan uyandı. Gamzeleri belli oluyordu yattığı yerden kalktı ve çınarın önüne geldi uzun uzun uzun baktı ve gözünden bir damla yaş süzüldü sonra güneşe döndü ve gözlerini kısarak baktı hayatımda gördüğüm en güzel rüyaydı diye düşündü. Öyleydi hayatında gördüğü en güzel rüyaydı.

Zeynep Asya SEVİLAY

Duygusal değildim fakat herkesin bir kırılgan noktası vardır benim de vardı dedem ve babaannemdi ikisinin ölümünde de 10 yaşındaydım bu yüzden ne zaman böyle bir hikâye okusam duygulanırdım.

Hafta içinde abim Teşkilata geldi bende o sırada Yiğit ile sohbet ediyordum gerçi her gün Yiğitle sohbet ediyordum. Abim girdi odaya beraber sarıldık Yiğit’e bize biraz müsaade etmesini söyledim oda odadan çıktı abimin ilk sorusu tatbikî bu kim oldu ben de arkadaşım olduğunu anlattım. Sonrasında havadan sudan sohbet ettik. Onu uğurladıktan sonra odama geçtim yaklaşık bir 10 dakika gelmedi ve sonra anladım abim küçük bir uyarmış Yiğit'i abim işte hep böyle korumacı olmak zorunda.

12.03.2023

Gece saat 2 buçuktu bir telefon çalması ile uyandım anında aklıma görev geldi hızlıca yatakta doğruldum arayan Sevimdi “Alo” “Lavinya baskın yarın gece saatlerinde düzenlenecek bu gece konuşuldu ben de dinledim sana konum attım oradayız şu an” dedi sesi telaşlıydı saklanıyor olmalı “Tamam sen çaktırma kimseye normal devam et” dedim sakince. “Tama- Gizem ne işin var senin burada Gizem ne yapıyorsun” telefonu kulağından çekmiş olmalı ki ses kısık geliyordu ardından silahın emniyet açılma sesi duydum gizem öğrenmiş olmalıydı hiç ses çıkarmadım çünkü ses çıkarırsam Gizem anlardı “sakın ses çıkartma” ve bir silah sesi kimden gelmişti bilmiyorum fakat Gizemin “ah” diyerek bağırdığını duydum sevim vurmuş olmalı “kapatıyorum” dedi ve kapattı.

Ayağa fırladım hemen üstüme uzun kollu fakat ince olan siyah t-şortumu giydim altıma yine ince bir tayt giydim hava ısındığı için altıma boğazlı bir siya ayakkabı üstüme çelik yeleğimi giydim üstüne ekipmanlarımın olduğu yeleği giydim şarjörümü koydum silahımı yerleştirdim kaskımı yanıma aldım ve evden çıktım bir yandan Yiğit’i aradım “gece gece ne oldu ya?” dedi uykulu bir şekilde “Göreve gidiyoruz hadi uyan geliyorum ben eve” dedim “Tamam uyandım” dedi sesi hala uykulu iken. 10 dakika sonra evine vardım. Kapının önünde karizmatik şekilde beni bekliyordu altında siyah pantolon üstünde bendekilerin aynısı vardı kaskı elinde arabaya geldi. “Sabah çıksak ne olurdu?” dedi hala uykuluydu “Sevim aradı fakat o sırada Gizem geldi Sevim ve Gizem arasında olay oldu falan o yüzden” detaylı anlatmadım ve telefonumdan konumu açtım 6 buçuk saat gösteriyordu.

İlk 3 saat ben sürdüm sonra bir yerde durup yemek yedik ardından Yiğit sürdü o sırada biraz uyumaya çalıştım. Uyandığımda 1 saat yolumuz kalmıştı saat 10 buçuk olmuştu. Gözlerim ovuşturdum “Günaydın” dedim uykulu ardından yola baktım ayılmak için önümüzde bir petrol vardı “şu petrole gir de kahve alalım” dedim onun günaydın demesine izin vermeden “kızım bir bismillah de ne bu acele günaydın bile dedirtmedin” güldüm kahve aşığı olduğumu biliyordu oda güldü petrole girdi arabadan indik ve kahve almaya gittik ben filtre kahve aldım o ise çikolatalı kahve aldı “şeker komasına gireceksin” dedim yüzümü buruşturarak “zift içiyorsun resmen” dedi karşılık vererek kahvelerimizi ödeyip çıktık. Arabaya bindik. Kalan bir saat yolumuzda bitirdik ve karakola geldik. Arabayı park ettik burası Ankara dışında bir yerdi ıssız bir yerdeydi. Arabadan indik ve karakola doğru yürüdük. Karşımızda askerler vardı kartımızı gösterdik ve içeri geçtik komiser bizi karşıladı “Hoş geldiniz Lavinya Hanım” dedi ve elini uzattı elini sıkıp “Hoş buldum” dedim aynısını Yiğit’e de yaptı “Toplantı odasına gidelim” dedim “Tabii buyurun” dedi o sırada Sevimi gördüm “Hoş geldiniz” dedi başımızı eğdik “Gizem nerede?” “İçerde toplantı odasında” dedi ardından beraber toplantı odasına geçtik oturduk biraz sonra komiser geldi hepimiz ayağa kalktık oturun işareti verince oturduk. “Toplanma nedenini biliyorsunuz zaten fakat bugün detaylı bir plan yapacağız bu görevde de bize Lavinya Hanım ve Yiğit Bey yardım edecek” dedi herkes bize baktı başımızı eğdik Yiğit ile “Lavinya Hanım size detayları anlatsın” diyerek topu bana attı “Evet arkadaşlar bu saldırı gece saatlerinde yapılacak tüm askerlerimiz ile pusuya yatacağız gece onları bekleyeceğiz komiserim de izin verirse emir komutanın Yiğit ile bende olmasını istiyorum” dedim ve komisere baktım “Tabii ki emir komutayı size devrediyorum” dedi yiğitle başımızı eğdik ve gururla Yiğit’e baktım oda göz kırptı. Komiser ayağa kalktı hepimiz ayağa kalktık ve “Toplantı bitmiştir” dedi ve çıktı ben ise Gizeme baktım bir parmağı sarılıydı Sevim parmağından vurmuş olmalıydı. Hepimiz dışarı çıktık tekrardan bekleyecektik saat 1 olmuştu öğle yemeğine indik yiyip tekrar çıktık. Dışarıya çıkıp bir bankta Yiğit ile oturdum sonra telefonum çaldı Gökhan arıyordu telefonu açıp Yiğit’ten uzaklaştım. “Efendim” “Lavinya nasılsın?” dedi

“İyiyim sen nasılsın?” dedim garipseyerek

“Hani sen Gizem’i bulacaktın ya”

“Evet”

“Öldür onu” sesi sertti.

“Niye?”

“Öldür dedim” daha da sertti sesi

“Emredersiniz komutanım” dedim

“Ben komiser ile konuştum onayı var öldür onu”

“Emredersiniz komutanım” dedim ve telefonu kapattı.

Geri yerime döndüm “kim aradı?” dedi yalan söyledim “Sevim aradı Gizem’i öldürme emri gelmiş” bu gizli bir görevdi Yiğit dahil kimseye ye söyleyemezdim.

Uzun süre oturduk sohbet ettik artık akşam olmuştu yemek yemeğe indik yemek yiyip yukarı çıktık ekipmanlarımız giydik 10 kişiydik Gizem’i bilerek ajan olarak teröristlere gönderdim fakat Sevim yanımdaydı. Saat 11 olduğunda pusuya yatmak için yerleştik dağın ilerisindeki mağaradan geleceklerdi karakolun yan tarafına gelecekleri yöne doğru dizildik bir keskin nişancımız vardı o yerine yerleşti ardından 2li olarak yerleştik Yiğit ile ben yan yana geldik birini nöbetçi olarak koydum kalanlar ile birkaç çalının arkasına pusuya geçtik. Yarım saat bekledik nöbetçiden “Hareketlilik var komutanım” dedi “Saat 2 yönünde” diye ekledi söylediği yere baktım uzaktan bir haraketlilik vardı. “Herkes hazır olsun” dedim. Ben de dikkatlice bakıyordum kalabalıktı “Kaç kişiler?” dedim “18 saydım komutanım” dedi nöbetçi “kontrol et Fatih” dedim keskin nişancının ismiydi. “Onaylandı komutanım” dedi güzel diye geçirdim içimden. Yaklaştıklarını gördüm ilk ateş onlardan geldi ıskaladılar “Şimdi, ateş” dedim hepimiz aynı anda ateş etmeye başladık ben gözüme Gizem’i kestirdim ve ateş Gizem yere düştü herkes yerini biliyordu biz Yiğit ile ön sırayı temizleyecektik “son iki sende Fatih” dedi Yiğit kaçmaya çalışanları kastederek. Fatih o iki sinide indirdi. “Kontrol et” “Temiz komutanım” “Temiz” gülümsedim. “Ellerinize sağlık” dedim “Dikkatli olsun herkes” dedi Yiğit etrafa bakarak karakola geri döndük. Herkes üstündekilerden kurtuldu ve yatmaya geçtik. Sabah yola çıkacaktık. Uyandım ve ardından kahvaltıya gittik. En son komiser ile vedalaşıp yola çıktık. 6 buçuk saat sonra İstanbul'a vardık her görev sonrası gibi yine izinliydik. Evime geçtim ve üstümdekilerden kurtuldum güzel bir duş aldım ve pijamalarımla yatağa geçtim. Uyandığımda resmen 12 saat uyumuştum saat 6 idi. Uyanmak için aşağıya inip kahve yaptım odama geldim elimi yüzümü yıkayıp kahvemi içtim biraz daha iyiydim dişlerimi fırçalayıp dolabımdan rahat edebileceğim şeyler giydim altımda beyaz bir pantolon üstümde açık mavi bir gömlek giydim silahımı belime yerleştirdim saçımı topuz yaptım biraz makyaj yapıp evden çıktım çantamı unuttuğumu fark edip geri odama döndüm ve beyaz bir çanta alıp çıktım. Arabama binip teşkilata geçtim yeni bir casus için. Git gide daha zor oluyordu fakat beni durduramazdı.

Casus 4

Teşkilata geldim kartımı okutup içeri geçtim yine tebriklerle karşılandım. Odama geçtim ve artık bu casus işini bitirmek istiyordum çünkü Timi özlemiştim hepsini tek tek çok seviyordum. O sırada aklıma görevde oldukları geldi nasıl olduklarını öğrenmek için Ada’yı aradım. “Alo Ada nasılsın?”

“İyiyim sen?” dedi

“İyi ben de Gizem’i hallettim siz ne yaptınız?”

“Biz de görevden dönüyoruz şimdi”

“Nereye gittiniz?”

“Bir çete var masumları öldürüyorlar o çete yine bir plan düzenlemiş onun için gittik”

“Halledebildiniz mi?”

“Tam olarak değil 1 ölü 2 yaralı var”

“Hallederiz”

“Bu arada bu 4. casus işini oturup konuşmak lazım biz gelince ayarlarız”

“Tamam görüşürüz”

“Görüşürüz” telefonu kapattım.

Tüm gün dosyalarla uğraştım. Akşam eve geçtim yine rutin olarak yaptığım şeyleri yaptım ve biraz kitap okuyup uyudum.

17.03.2023

Bu işi isteyerek seçmiştim tüm riskleri göze almıştım. Gerekirse ölürdüm gerekirse öldürürdüm. İlk başta herkes karşı çıktı annem, babam en çok da annem beni evden atmayı bile düşünmüştü fakat abim engel olmuştu annem hep böyleydi bizi hep kısıtlardı fakat babam öyle değildi her konuda özgür bırakırdı. Dediğim gibi ben abim sayesinde hep böyle büyümüştüm.

Biz bu toprak için yaşar bu toprak için ölürdük.

Şimdi bir masada oturmuş bu insanları nasıl alt edebileceğimizi konuşuyorduk.

Ada, ben, Gökhan ve Kerem

4 vatanseverdik.

“Komutanım niye yüzünüz asık?”

“Hiç şu alçakların işini halledemedik”

“Benim tanıdığım Teğmen Gökhan bu işi bir dahakine halleder”

Gülümsedi.

“Lavinya bu 4. casus biraz tehlikeli seri katil kendisi bu artık teşkilatta değil bu yüzden dışarıda arayacağız ama eğer yapmak istemesen” dedi Ada

“Hayır yapacağım” sertti sesim.

“Peki ama yanında ekibin olmak zorunda tek gidemezsin”

“Sorun değil”

“Bu dosyada yazıyor her şey” dedi ve dosyayı bana uzattı

“Bora Dizdar

Seri katil

24 yaşında”

Gökhan konuşmaya başladı “Lavinya emin misin bak bu adam şu an senin peşinde çok riskli”

“Ben bu riskleri göze aldım Teğmenim”

“Peki bir sorun olursa biliyorsun zaten” deyip göz kırptı.

“Biliyorum” bana hep bir abi şefkati ile yaklaşmıştı. Ben de ona gülümsedim.

“Ee siz ne yaptınız bensiz?”

“Özledik be seni” bu Kerem'di hep sessiz sakin Kerem.

“Ben de sizi” dedim.

2 saatlik bir konuşmayı başlattım. Her şeyden konuştuk eski şeylerden konuşup eskileri yad ettik. Maziye kısa bir dönüş yaptık üniversite anılarımızdan ne zorluklar çektiğimizden bahsettik. Kahvelerin kokusu güneşin kızılına vurdu gülüşlerimiz güneşi ısıttı kalbimiz ısındı. Kahkahaların yerini sakin bir konuşma aldı kahvelerimiz bitti kırk yıl mıdır hatırı bilinmez ama çok yıldır hatırı bizim için.

“Vay be ne günlerdi” dedim sanki gözlerimden okunurdu mazi.

Masadan kalktık artık yüzümüzü geleceğe döndük masada kaldı mazilerimiz onlar sohbete devam. Uzun uzun yürüdük şimdi veda vakti hepsi ile tek tek vedalaştım sarıldım. Hepimiz arabalarımıza binip yolculuğa başladık çünkü biz aynı trenin farklı vagonuyduk.

Ertesi Gün

Üstümdeki tişört altımda eşofman vardı saçlarım düz açıktı yine de bileğime toka takmıştım hafif bir makyaj yapıp çıktım arabayla giderken bir yandan da sandviç yiyordum. Fakat arkamdaki bir araba dikkatimi çekti beni takip ediyordu bundan emin olmak için yolu uzattım ve ara sokaktan gittim uzak takip yapıyordu. Ani bir şekilde yavaşladım ve durdum arabadan indim ve arkamdaki arabaya doğru ilerledim oda yaklaştığımı görüp arabadan indi siyah saçları siyah gözleri vardı üstünde siyah kapşonlu altında gri bir eşofman vardı. Kafasında ise siyah bir şapka vardı. “Hayırdır bir sorun mu var takip ediyorsun?” dedim yüzüne bakarak. “Sorun sensin” dedi ve yüzüme yumruk indirecekken eğildim eli havada iken sertçe koluna vurdum kısa bir sarsıntı sonrası tekrar kendine geldi. Bu sefer yumruğu daha sertti sol yanağımda hissettiğim acı beni daha da hırslanırdı ve kolundan tutup karnına bir tekme geçirdim sandığımdan dayanıklı çıktı normalde kıvranmasını beklediğim kişi tekrar bir yumruk attı bu sefer dudaklarıma gelen kanı hissettim bir yumruk geçirdim ardında bir tane daha o kendi kanına bakarken ben karnına tekme attım bu sefer yere yığıldı o daha ne olduğunu anlamadan ben arabama binmiştim binmeden önce de plakayı almıştım. Trafik ışıklarında durunca aynadan kendime baktım burnum kanamıştı ve dudağıma kadar akmıştı torpidodan ıslak mendil ve beyaz renkte bir yara bandı çıkardım önce kanımı sildim fakat dudağımın kenarı da patlamıştı orayı da silip küçük yara bandını yapıştırdım. O sırada yeşil ışık yandı. Teşkilata geldim kartımı okutup içeri geçtim birkaç kişi ne olduğunu sordu kısaca minik bir kaza dedim ve tabii ki de Yiğit'te sordu ona olayı anlattım “Adamın biri beni takip etmeye başladı ben de şüphelenip ara sokağa girdim hala takip ediyordu sonra arabayı durdurdum indim arabadan neden takip ediyorsun dedim oda sorun sensin falan dedi yumruk atmaya çalıştı sonra işte o bana ben ona derken en son adam yerde kıvranıyordu ben de direk geldim” dedim tam o sırada o aklıma geldi 4. casus bu adam o olabilir miydi Yiğit kendi fikrini söylerken ben Ada’ya mesaj attım “Ada bana 4. casusun fotoğrafını atar mısın?”

“Dinliyor musun?” dedi Yiğit küçük bir çocuk gibi başımı salladım.

“İyi olmuş daha neler yapmıştır o az bile” dedi en nefret ettiği şeydi.

“Bence de” dedim ona katılarak.

O sırada mesaj sesi geldi. Ada bir fotoğraf atmış. Fotoğrafa baktım “İşte bu!” dedim elimi yumruk yaparak. “Ne oldu?” dedi merakla. “Sana anlattığım adam casusmuş” dedim heyecanla çünkü işim kolaylaşmıştı. “Kızım buna niye sevindin?” “İşimiz kolaylaştı” dedim. “Peki plan ne kaptan?” dedi.

“Plan şu öncelikle ben bu adamın plakasını aldım emniyete gidip gps’den yerini bulacağız ve takip edeceğiz en son ıssız bir yerde köşeye sıkıştıracağız” dedim heyecanla.

“Tamam yola çıkalım” dedi ve ayaklanıp arabaya bindik ikimizde kendi arabamıza binip emniyete geldik. Arabadan indik ve emniyete geldik kapıdaki polise kartlarımızı gösterip içeri geçtik. Trafik ile ilgilenilen yere geldik aynen dediğim gibi plakayı verdim ve şu an ki konumuna baktık İstanbul içinde bir yerdeydi ardından polis bize de canlı konumunu bulmamız için yardım etti. Telefondan bakarak bulabilirdik teşekkür edip çıktık “Eve git hazırlan sabah yola çıkacağız” başını salladı ve arabalara bindik bir yandan da Ateşi aradım.

“Alo”

“Merhaba Ateş rahatsız ediyorum bu saatte fakat bu casus konusunda yardımınıza ihtiyacım var”

“Tabii ki ne demek”

“Şimdi bu adam bir seri katil hatta bu adam sabah beni takip etti oradan öğrendim plakayı aldım ve yerini buldum yarın sabah yola çıkacağız ve baskın düzenleyeceğiz”

“Tamam ben ekibe söylerim”

“Tamam sağ ol”

Dedim ve telefonu kapattım eve geldim akşam yemeğimi yiyip odama çıktım üstümdekileri çıkardım ve pijamalarımı giydim ve yatağa girdim son kez konuma baktım evde olmalıydı arabası bir apartmanın önünde görünüyordu. Gözlerimi kapadım ve uykuya daldım.

Uyandığımda saat 6 olmuştu kalktığım gibi banyoya gidip yüzümü yıkadım ardından uykusuzluğumu gidersin diye aşağıya inip kahvemi ve kahvaltımı yaptım.

Yukarı çıkıp konuma baktım hala evin önündeydi. Üstüme siyah uzun kollu bir badi çelik yelek ve ekipmanların olduğu bir yelek daha altıma siyah bir tayt ve siyah bir bot. Saçımı tepeden at kuyruğu yaptım. Silahlarımı yerleştirdim bir de bıçak yerleştirdim ardından yedek şarjörlerimi koydum. Artık hazırdım Yiğit’i aradım hemen açtı şaşırmıştım uyumuyordu. “Günaydın hazır mıyız?” dedi neşeyle “Oo uyanmışız hemen” “Tabii artık senin korkumdan erken uyanıyorum” dedi ve güldü ben de gülerek karşılık verdim “Abartma” dedim dalga geçerek “Neyse ben kapatıyorum şimdi sen Karakola geç” dedim ve arabamın anahtarını alarak evden çıktım. Önce Ada’ya mesaj attım.

“Ada ben göreve gidiyorum bu Bora’nın işini halletmeye Allah’a emanet olun”

Sabah erkendi bu yüzden aramak istemedim. Karakola geldim hepsi beni bekliyordu arabayı park edip indim. Herkesi başımla selamlayıp “Çıkalım yolda anlatırım” dedim hepimiz arabaya bindik büyük bir araçtı 7 kişilikti. Hepimiz oturduk ve ben konumu açtım araç şu an hareket halindeydi konuma baktım ve Ateşe verdim “Bu konuma gideceğiz arabayı takip ederek” dedim “Öncelikle bu adam yani Bora seri katil şu an duyduğum kadarıyla aradığı kişi benim bugün yola çıktı ve biz onu bulup basacağız” dedim o an aklıma bir şey daha geldi “Fakat bu adam sağlam lazım bize ölmesin yani” dedim ve yolumuza devam ettik bir saatin ardından “Nereye gidiyor bu?” dedi Ateş sinirle konuma baktım İstanbul'un dışındaydı “Büyük ihtimale İstanbul'un dışında bir yerde bir depo tarzı bir yer var oraya gidiyor klasik” yüksek ihtimalle böyleydi. Çok uzun süre yol gittik. 2 saat daha yol gittik artık araba bir yerde durmuştu ve yarım saatimiz vardı. Yarım saatin ardından büyük bir depo ile karşılaştık önünde 4 araba vardı karşısı ormanlıktı aracı ormanın biraz içine koyup arabadan indik. “Herkes dikkatli olsun Yiğit benimlesin Ateş Aybüke ile Mert Zehra ve Ayhan berabersiniz Ateş siz sağ tarafa geçin Mert siz sol tarafa biz de arka kapıdan gireceğiz” dedim herkes başını salladı ve dağıldık. Ben ve Yiğit arka kapıya geldik birazı açıktı büyük bir kapıydı zaten depoda büyüktü. İçeriden anlaşılamayan sesler geliyordu. Yiğit'e baktım kapının iki yanına ayrıldık silahlarımızı çıkardık ikimizde iki elimizle silahları tutuyorduk susturucu taktık ve beklemeye başladık bir an da bir gıcırtı geldi kapı yavaşça açıldı iki adam çıktı ikisini de yere yığdık ardından 3 kişi geldi hepsini öldürdük fakat bu sefer kalan beş kişide bizi görmüş ve kapı tamamen açılmıştı. Yiğit’e kafamı salladım ve aynı anda olduğumuz yerden çıktık ve ateş ettik ikisi öldü fakat bir hata yapmıştık arka kapıdaki korumaları hiçe saymıştık. Aradan koruma geldi ve kolunu boğazıma sardı karşımdaki Yiğit'te aynı şekildeydi. Karşımızda Bora ve 2 adam vardı. “Teslim olun” dedi arkadaki koruma biz de 2 elimizi havaya kaldırarak teslim olduk. Ardından Bora’nın sesi duyuldu “Ne oldu Lavinya bu iş öyle ara sokakta adam dövmek ile olmaz” dedi ve güldü “Haklısın bu iş öyle iki burun kanatmakla olmaz tekmeyle dövmek lazım” dedim onu daha da sinir ederek. Adımları bana yöneldi tam karşımda durdu ve gözlerime baktı elimdeki silahı aldı geri geri adımladı ve arkasını döndü silahı Yiğit’e çevirdi o an gözlerim açıldı “Sakın hayır sakın yapma bunu” güldü sırf beni sinir etmek için “Niye neden yapmamam gerektiğini söyle” dedi zor bir soruydu “Beni vur” dedim Yiğit gözümün içine baktı “Saçmalama bunu yapmayacak” dedi Yiğit. Bora aniden arkasını döndü ve nişan aldığı silahı ile beni hedef aldı saniyeler içinde bileğimin biraz altından sıyırdı kurşun yüzüm buruştu acı ile sağ bileğime baktım kanıyordu. Bora’nın yüzündeki gülüş yerini sinir ve ciddiyet aldı “Götürün bunları” diye bağırdı. Korumlar havada duran ellerimiz arkadan bağladı fakat benim bileğim kanıyordu ve acıyordu “Ah” dedim. Bora bize döndü

“Ne oldu acıdı mı?”

“Hayır!”

Güldü.

Zorla içeriye götürdüler koca deponun ortasında depoyu ayıran variller vardı bizi arka kapıya aldılar o an şunu düşündüm diğerleri neredeydi onlara ne olmuştu büyük ihtimalle bizi arayacaklar fakat bulamayacak ve Tim’e haber verecek bizi arayacaklardı. Bizi yan yana iki sandalyeye oturttular. Yiğit’in eli bağlanıyordu halatla bir de ayakları bağlandı ardından sıra bana geldi o sırada Bora’nın sesi duyuldu “Bileğine pansuman yapın” dedi sanki anlayışlıymış gibi. Bir adam geldi önce pansuman yaptı ardından gazlı bezi bileğime sardı. Sonra bileğimi halatla bağladılar üstümüzdeki silahı ve şarjörleri aldılar fakat bir şey unuttular bıçak Yiğit’te var mıydı bilmiyorum ama benim yeleğimin gizli bölmesinde bıçak vardı. Buradan bir şekilde çıkmalıydık. İlk gün sadece bekleyerek geçti bir plan dahi yapmamıştık. Günün sonunda uyuya dalmıştık yaklaşık 4 saat uyumuş olmalıydım hava aydınlanmıştı. Bir şekilde buradan çıkacaktım er ya da geç. Birkaç adım sesi duydum kafamı kaldırdım bir taraftan da Yiğit’e baktım uyuyordu hala. Gelen adımlara yöneldi gözlerim Bora’ydı bu tam karşımda durdu. Eğilip ayaklarımı açtı ayaklarım halattan kurtulduğu an eliyle tuttu “Sakın tek hareketinde Yiğit ölür” o an durdum ve yutkundum.

Sonra arkama geçti ve ellerimi açtı. Yanıma geldi “Ayağa kalk” dedi yavaşça dediğini yaptım eğer yapmaz isem Yiğit zarar görürdü. Kolumdan tuttu ve çekiştirdi merdivenlere geldik bir kat çıktık ve bir kat daha en son terasa geldiğimizi fark ettim. Rüzgâr esiyordu. Terasın sonuna geldik ve kolumu bıraktı sanki arkadaşmışız gibi fakat ben onu boğmak istiyordum. “Kaçmayacağını biliyorum zekisin çünkü kaçarsan ya da ban zarar verirsen Yiğit ölür.”

“Neden ben?”

“Hatırlıyor musun ilk görev yaptığın günler Tim ile göreve çıkmıştın işte o görevde sevdiğim kızı öldürdün şimdi sıra ben de”

“Kimseyi sevmiyorum”

“Yiğit, abin, baban, Ada, Gökhan, Kerem” gözlerim açıldı onlara zarar gelirse kendimi affetmezdim.

“Hayır yapamazsın, hayır” sesim git gide kısıldı.

“Yaparım Lavinya ya bana hizmet edersin ya da ölürler” benim aksine onun sesi sert çıktı.

İşte bunu kabul edecektim çünkü bir kale dıştan yıkılmıyorsa biz de içten yıkardık. Bazen benim ajan olduğumu unutuyor olmalı onu ayakta uyuturdum.

“Hayır olmaz onlara zarar verme bana yap ne yapıyorsan”

“Peki sonunda zaten istediğim olacak” içimden aynen diye geçirdim.

Ani bir hareketle arkama geçti ve ellerimi tutu ardından halatla bağladı sanki uğraşıyormuş gibi yaptım fakat planım başkaydı. Ellerimi bağladı ve önünde ilerledim aşağı kata yere yaklaştıkça sesler arttı yiğit bağırıyordu. Fakat sesler tekrar uzaklaştı çünkü biz zemine inmeden 1. katta koridora geçtik beni bir tane odaya soktu odada bir yatak vardı başkada bir şey yoktu. Arakamdan odaya itti beni ve oda odaya girdi yüzümü ona döndüm tişörtümün yakasından tuttu ve yumruk geçirdi suratıma ona tekme atmak için ayağımı kaldırıp dizimi karnıma çektim ve o yumruk atacakken ona tekme attım fakat pek sert değildi bir daha attım bu sefer oda tekrar yumruk attı kafam yana savrulurken tekrardan ona baktım ela gözleri ban baktı yakamdan iki eli ile tutup ittirdi sırtımı duvara çarptım “Yeter bu kadar” dedi ve odadan çıktı. Odaya sızan ışık küçük bir pencereden giriyordu. Kaç saat kaldım bilmiyorum ama bir ara odaya gelip yemek verdiler ellerimi açtılar ve gittiler. Uzun süre odada kaldım ve odayı inceledim duvarları gri, kapısı gri ve küçük bir penceresi vardı bir de tek kişilik yatak vardı bir süre açılan halatla oynadım artık odanın içi karardı ve yatmak istedim yatağa geçip uyumayı denedim. Bir süre sonra dalmışım.

2 gün geçti kurtulmadım aynı şekilde kaldım geldi biraz yemek verdi ve gitti.

Bugün Bora geldi ona boş gözlerle baktım uykusuz muydum bilemiyorum fakat gözlerim yorgundu. “Kararını verdin mi?” neyden kastettiğini biliyordum.

“Verdim kabul ediyorum” dedim. Gülümsedi ben de gülümsedim o kendi sonunu hazırlıyor ben ise onunkini. “Çık buradan” dedi yavaş adımlarla odadan çıktım “Ne istiyorsun?” dedim hızlıca “Bugün buraya baskın olacak rakipten onlarla çatış” dedi “Rakip kim?”

“Rakip firma illegal yollarla silah satıyorlar”

“Peki silahlar nerde?”

“Ne yapacaksın?”

“Çatışma için”

“Gel”

Beraber koridorun sonuna doğru ilerledik. Bir odaya geçtik odanın içi silah doluydu bir tane tabanca verdi ve odadan çıktık. Aşağıya indim Yiğit bana bakıyordu burnu kanamıştı şaşkınlıkla bakarken ona göz kırptım bu bizim için sorun yok demekti. Gözlerinde bir rahatlama vardı anlamıştı. Ben arka kapıya yöneldiğim anda kapı açıldı ve elinde silahla 3 adam geldi birisinin yüzü çok tanıdıktı. Benle beraber Bora’da silahını doğrultmuştu ben ortadaki yüzünü tanıdığım çocuğa dikkat kesilmiş bakıyordum. Onun yanında eksik biri vardı derken arkamda birini hissettim ve arkama döndüm yanlarındaki o kişi vardı ona silah doğrulttum ondan birkaç adım uzaklaştım fakat arkamda birine çarptım o kolunu boynuma doladı ve kafama silahı yerleştirdi “Yere bırak silahı” dedi arkamdaki tanıdık.

Yavaşça eğildim ve yere bıraktım fakat bir ayağımla karşım da duran Bora’ya attım ayağımla Bora ona tam isabet gelen silahı eline aldı iki elinde silah vardı artık. Boynumdaki eli gevşemişti bunu fırsat bilerek hızlı bir hamle ile sıyrıldım ve silah tutan elini tuttum eli tetikteydi o an yukarıya doğru tuttum silahı ve bir el ateş etti ardından kolunu çevirip silahı elinden aldım. Karşısına geçip silahı doğrulttum tanıdık yanındakilere baktı ve aynı anda kapıdan çıktılar kaçtıkları belliydi arkalarından ateş ettim ama işe yaramadı aslında çok da uğraşmamıştım vurmak için nasıl olsa ben burada bir ajandım kimse bilmese de.

Bora yanıma gelip “İyi işti” dedi ve Yiğit’in yanına geldi onun da ellerindeki ve ayaklarındaki halatı açtı Yiğitte bir hamle yapmaya çalıştı fakat Bora bir şeyler dedi Yiğit bana baktı ne dediğini tahmin ettim Yiğit’i aldı ve yukarı çıkardı arkalarından gittim beni koyduğu odaya koydu ben ise tekrar aşağıya inip sandalyelere oturdum ve elimdeki silahla oynadım. Yanıma Bora geldi “Bana nasıl güvendin istesem kaçardım” dedim

“Sen bir düşmanın elinde bir dostunu bırakmazsın seni tanıyorum sen canını verirsin ama yine de satmazsın dostunu” dedi

“Doğru” dedim başımı oynadığım silahtan kaldırarak.

Uzun süre oturduk orda akşam oldu. “Odanı göstereyim” dedi ve birinci kata çıktık. Koridorun sonunda karşılıklı iki odadan biriydi. Bana odamı gösterdi odayı girdim oda kendi odasına geçti ben de kapıyı kapattım odada diğerinin aksine normal bir pencere bir yatak ve bir masa vardı. Vakit kaybetmeden yatağa geçtim yastığımın altına silahı koydum ve uykuya daldım.

Yine uyandım pek bir şey yapmadım sadece Yiğit’i düşündüm yemek yedim ve oturdum tekrar Yiğit’i düşündüm. Bir gün daha bitti ve plan başladı diğer gün için.

Ertesi Gün

Bugün kaleyi içten fethedecektim. Bu yüzden depoyu bir arayışa çıktım şimdiye kadar gördüğüm kadarıyla 5 kişi vardı bizim dışımızda. Yatağımda doğruldum bir yandan da geçtiğimiz gün gelen rakibe karşılık onla olduğum için Bora’nın güvenini kazanmıştım. Silahımı belime yerleştirdim ve odadan çıktım. Uzun koridorda yürüdüm sonunda aşağıya indim ve bahçeye çıktım. Bahçede dolanırken bir yandan kafamda planlar kuruyordum.

2 nöbetçi vardı onlar dış kapıda duruyorlardı büyük ihtimalle duymazlardı. İçerde 3 kişi kalıyordu o zaman zaten onları bu süreçte görmemiştim o yüzden kolay olacaktı. Bir süre sonra içeriye geçtim Bora merdivenlerden çıkıyordu hızlıca arkasından ilerledim. Adımlarım sesiz ve hızlıydı. O odasına girdi ve ben de kendi odamın kapısına yaslandım çaprazımdaydı. Yarım saat sonra büyük bir ses geldi bir demire vurulma sesiydi sesi duyduğum an silahımı çıkardım bu anda Bora’da odasından çıktı ve bana baktı şaşırmış şekilde ben hızlı adımlarla merdivenden indim ve karşımda onları gördüm. Alev timi ve Ateş. Şaşkınlıkla onlara baktım ardından yanıma Bora geldi ve o 3 kişi hepimiz yan yana dizildik ve silahlarımızı doğrulttuk ben bile. “Lavinya?” dedi Gökhan sondaki soru işaretinin nedenini iyi biliyordum. Yanımda duran Bora’ya bir adım daha yaklaştım. Bir kolumu boynuna geçirdim ve anlına silahı dayadım bir saniye içinde yaptığım hareketi ne kendi idrak edebildi ne diğerleri. Bu yüzden bu işi seviyordum, hızlı ve çevik. “Ne yapıyorsun?” dedi Bora korkak sesi ile. “İntikam, hani bana bahsettiğin intikam var ya işte o intikamı hiçbir zaman alamayacaksın” dedim sinsi, kurnaz sesimle.

“Yiğit’i getirin!” diye bağırdı Bora ardından sadece benim duyabileceğim bir şekilde “kısasa kısas” dedi.

Tam karşımdaki time baktım. Arkalarından 2 silahlı adam geliyordu. “Dikkat arkanızda!” dedim fakat adamlar benim sesimi duymuş ve hareket geçip Ateş’i bileğinden vurmuş Ateş’in tabancası yere düşmüştü. Onu vuran adamı Ada vurmuş diğerini de Kerem halletmişti. Fakat Yiğit’i almaya gidenler çoktan Yiğit’in yanına varmışlardır. “Yiğit, Yiğit’in yanına gidin tek baş edemez 3 kişi ile”

1 gün önce

Bugün planın ilk günüydü. Odamdan çıktım ve boranın bana silah verdiği yere gittim ve tabii ki kitliydi. Fakat boranın kemerinde asılı anahtarlar vardı bir şekilde onu Bora’dan almam gerekirdi. Uzun süre depoda Bora’yı aradım en son ümit bahçeye çıktım. Bahçede elleri arkasında manzaraya bakıyordu. Yan tarafında duran anahtar ile dolu şey kemerine bağlıydı. Yanına geldim ben de onun gibi durdum beni fark etti fakat bir şey demedi. Elim kemerinin yanındaki anahtarlığa gitti yavaşça açtım. Tek elimle yaptığım için zorlandım. Bir anda bana baktı ve tekrar önüne döndü ben ise o sırada anahtarı almıştım. Eşofmanımın cebine koydum bu sırada sesi fazla duyulmasın diye konuşmaya başladım “Sana kolay gelsin” dedim ve cevabını beklemeden depoya gittim. Bir sürü silahın olduğu yerden bir bıçak buldum ve aynı anahtarlığın içinden Yiğit’in odasınınkini buldum ve Yiğit’e bir bıçak verdim. Ardından odadan çıktım ve anahtarlığı Bora’nın odasına koydum.

Şimdi

Ada ve Gökhan aynı anda ilerlediler. “Merdivenlerden çıkın ilk katta 3. oda sağ tarafta” başıyla onayladılar ve gittiler. “Kerem kelepçe versene” dedim. Eli ekipmanlarının olduğu yere gitti ve bir kelepçe çıkarıp bana uzattı. Bora’nın elindeki silaha vurdum ve yere düştü o sırada elleri havada teslim olmuşçasına duruyorken silahımı belime koydum ve iki elini kavrayıp arkasına getirdim ve kelepçe geçirdim. O sırada merdivenden Yiğit, Gökhan ve Ada indi Yiğit biraz darbe almış fakat iyi durumdaydı Gökhan ve Ada’ya zaten bir şey olmamıştı. Gülümsedim. “Gidelim artık” dedim fakat Ateş yaralanmıştı onu unutmuştuk. Ada’da bunu fark etmiş olacak ki yanına gitti. Bileğinde taşıdığı bandanayı Ateşin yarasına bastı. “İyiyim” dedi Ateş fakat sesinden bile belliydi iyi olmadığı. Ben Bora’yı önümde yürütüyor Ada ve Ateş yan yana ilerliyor diğerleri ise yanımızda arabaya gidiyordu. Arabaya bindik ve yola çıktık önce Ateş ve Ada’yı hastaneye bıraktık ve biz karakola geçtik.

Bora’nın ifadesi alındı. Birkaç gün sonra mahkeme kararı ile müebbet hapis cezası aldı.

Şimdi sıra sonuncuda fakat içimden bir his bunun çok daha zor olduğunu söylüyordu.

Fakat zoru aşmak benim görevimdi.

Casus 5

Olayın üstünden 2 hafta geçmişti Ateş iyileşmişti ben ise bu 2 haftada onu sürekli ziyarete gitmiştim. Sonuçta benim yüzünden olmuştu beni kurtarmak için yapmıştı. O her geldiğimde gerek olmadığını söyledi fakat ben yine de gidiyordum. Bu süreçte işe gitmiştim rutin çalışmıştım fakat uzun süredir 5. casusu düşünüyordum. Ada hiçbir şey söylememişti belki de sadece dinlenmemi istiyor ya da daha bulamamıştı. Bizim kaçırıldığımız süreçte abim görevdeydi annem ve babam da bilmiyordu. Bu 2 haftada da dönmemişti abim fakat bugün dönüyordu. Onu akşam yemeğine çağırmıştım ve olanları anlatacaktım.

Aşağıya indiğimde yemek masası hazırdı çok hazırlanmamıştım zaten abimdi. Kapı çaldı. Kapıya geçtim ve kapıyı açtım abim gelmişti üstünde beyaz yakalı bir tişört altında siyah pantolonu vardı. Elleri cebinde bekliyordu “Hoş geldin” dedim elimle içeriyi gösterdim içeri geçerken “Hoş buldum” dedi ve mutfağa geçti. Ben de arkasından geçtim karşı karşıya oturduk. “Ee görev nasıl geçti?” dedim bir yandan çorbamı yudumladım. “Zordu ya 3 hafta sürdü sınır dışındaydı zaten ama hallettik” dedi sonunda rahatça. “İyi” dedim memnun olmuşçasına. “Sen ne yaptın?” diye sordu derin nefes aldım. “Çok bir şey değil bu 4. casus için uğraştım katilmiş işte onun için baskına gittik sonra Yiğit ve beni rehin aldı bir hafta orada kaldık sonra tim ve Ateş geldi işte öyle son iki haftadır da normal geçti” dedim tek nefeste fakat şaşırmıştım çünkü abim çok sakindi sanki biliyordu o sırada kafamda bin tane senaryo uydurdum. “Niye söylemedin Lavinya?” diye sordu üzgündü sanki “Sen nereden öğrendin?” dedim “Ateş söyledi” dedi cevap vererek ne alaka diye düşündüm “Sen nereden tanıyorsun?” “Yakın arkadaşım” dedi oha neden ben bunu bilmiyordum “Nasıl ya ben neden bilmiyorum?” yüzümdeki ifade şaşkınlıkla doluydu. “Boş ver sen neden bana söylemedin?” dedi “Görevdeydin” diye oyalandım “Bu sebep değil arayabilirdin” dedi sertti sesi “Üzülmeni istemedim” sabahtan beri söylediğim yalanı kenara iterek doğruyu söyledim. Bir şey demedi ardından havadan sudan konuşup yemeklerimizi bitirdik ve oturma odasına geçtik ve çay içmeye başladık. “5. Casus kim?” dedi çayı yudumlarken. “Bilmiyorum” dedim dudaklarımı bükerek “Sana hala sinirliyim bana haber vermediğin için” “Söz bir dahakine haber vereceğim” dedim “Peki ben gidiyorum saat geç oldu” “Tamam ben seni uğurlayayım” dedim ve aynı anda ayağa kalktık. Kapıya geldik birbirimize sarılıp vedalaştık o gidince kapıyı kapattım.

2 hafta olmuştu ve biz hala casusu bulamıyorduk.

Artık nisan ayının sonuna gelmiştik yarın mayıstı ve biz hala bulamıyorduk. Bu sinirlerimi bozmuştu.

Sabah uyanmış kahvaltı masasında çay içiyordum ayın ilk günü önümde kahvaltı duruyor ben ise elimdeki çay bardağında kalan son çayı yudumluyordum. Artık sinirlerim bozulmuştu. Bugün tim ile konuşmaya gidecektim. Kahvaltıda fazla oyalanmadan odama çıktım altıma rahat bir eşofman üstüme ise bir tişört geçirmiştim silahımı belime koydum. Telefonumu da cebime attım ve saçlarımı at kuyruğu yapıp çıktım evden arabama binip karargâha doğru yol aldım. Ne zaman Ada’yı arasam çalışıyoruz deyip kapatıyordu. O an şunu düşündüm casus hala teşkilattaydı fakat biz bulamıyorduk. Şu zamana kadar da dikkatimi çeken olmamıştı fakat birkaç isim vardı. Bundan sonra onlar bulamazsa ben bulurdum bir dedektif edası ile çalışacaktım.

1- Şule

2-Çağla

3-Zeynep

Ve Yiğit

Bu aralar Yiğit işe pek sık gelmiyor ve terasta gizli konuşmalar yapıyordu fakat bir yandan ondan şüphelenmem hata gibi hissediyordum.

Karargâha geldim arabamdan inip karargâha doğru yürüdüm. Kapının önüne geldim duran 2 askerden biri kapıyı açtı içeri girdiğim an koridorda Gökhan’ı gördüm yanına ilerledim “Hayırdır seni buralarda görmeyeli çok oldu Lavinya Hanım?” dedi ban doğru “Özlemişim burayı, şu casus için geldim” dedim yanına gelerek ardından beraber timin ortak alanına doğru yürüdük “Ha o iş valla ben de bilmiyorum Ada yapıyor bu işleri fakat oda bir şey bulamadı sanırım.” odanın kapısını açarak “Ben bulacağım zaten” odanın içine geçtim sırada kolumdan tutu ve odanın dışına çekti

“Canını tehlikeye atıyorsun”

“Bu benim görevim”

“Artık değil”

“Ne şaka yapıyorsun herhalde”

“Değil artık canını tehlikeye atmana izin veremem en son kaçırıldın ve bir hafta orada kaldın hem de sırf adamı yakalamak için kendi isteğinle oradan kurtulabilirdin o adamı orada bırakıp gelebilirdin ve tek bu değil her seferin de böyle yapıyorsun vuruluyorsun fakat devam ediyorsun!”

“Bu benim işim ben bu riskleri göze aldım!”

“Ben alamam ben timimdeki bir ajanı böyle riske atamam sana emrediyorum Lavinya en kısa zamanda Time geri döneceksin”

Sert sesi ile koridor inlemişti.

“Emredersiniz” dedim ve açık olan kapıya ilerledi fakat Kerem ve Ada kapıya yaslanmış bizi izliyordu. Kapıdan içeri girip kendimi koltuğa bıraktım yanıma Ada oturdu karşıya ise Kerem ve Gökhan geçti. İkimiz de sinirliydik “Ada Lavinya görevi bırakıyor” dedi Gökhan “Hayır olmaz son bir kişi kaldı bunu da halledeceğiz” beni savundu “Canını tehlikeye atıyor”

“Komutanım siz asker olabilirsiniz fakat biz de ajanız sizin geçtiğiniz zorluklardan geçtik hatırlatırım okulu 1. ve 2.likle bitirdik hatırlıyor musun Hakan komutanının yaptığı konuşmayı biz gerekirse canımızı verir gerekirse bir asker gibi savaşırdık hatırlarsanız en son gittiğimiz operasyonda canınızı kurtardım yani bizi hafife almayın komutanım.” Ada kendinden çok emindi. Kurt bakışlarını dikmiş Gökhan’a bakıyordu.

“Peki ama Lavinya sakın canını tehlikeye atma ben de Ateşle konuşacağım beraber yapacaksınız bu görevi”

1 saat sonra

“Tek bildiğimiz erkek olduğu” dedi Ada ümitsizce.

“Peki ben bulurum” dedim

“Ben artık gidiyorum malum görev beni bekler” görev kelimesini Gökhan’a bakarak bastırmıştım o ise mahcup bir şekilde “Dikkat et” başımı eğdim ve en son karargâhtan çıktım. Arabamla Teşkilata geçtim. Kartımı okutup geçtim ve Yiğit’in odasına geçtim direk odaya girdim telefonla konuşuyordu benim girdiğimi gördü “Kapatıyorum” dedi ve telefonu kapatıp cebine attı ben ise kaşımı kaldırmış ona bakıyordum “Ne oldu?” tedirgindi. “Hiç öylesine neyse ben gidiyorum” odadan çıktım ve odama geçtim. Bunu kaydetmem gerekiyordu. Büyük bir a4 aldım ve tarihi ile not ettim.

O kâğıt bir hafta boyunca odamda durdu her gün not aldım fakat sadece 4 sefer tuhaf bir hareketini gördüm.

Tarihler 10.05.23’ı gösterdiğinde Yiğit benimle konuşmak istedi.

“Lavinya ben göreve gidiyorum hem de bir aylığına ama sakın korkma çiçeğim geri döneceğim” dedi ve kollarını bana sardı.

Tarihler 3 gün sonrasını göreve gideceği günü gösterdi.

Siyah araba karşımızda ben Yiğit’in boynuna sarılmış ağlıyordum korkuyordum ona zarar gelmesinden.

“Korkma çiçeğim geri geleceğim” arabaya bindi ve gitti araba tozu ile götürdü. Ben arkalarından arabama binip evime gittim. 3 gün izin aldım o 3 gün ağlayarak geçmesini bekledim. En sonunda işe gitmek zorunda kaldım.

İlk gün işerle ilgilendim kafa dağıtmak istedim.

2. gün ise o haberi aldım yıkılmıştım artık yaşamak dahi istemiyor her yaptığım şey bana onu hatırlatıyordu. Yürüdüğüm adım kahve içtiğim kupa bile. 1 yıl geçti koca bir yıl boğazımda bir iğneli tel ile dolaştım yemek yesem acıtıyor ağlasam gülsem dahi acıyordu boğazım. Kendimi işime verdim çok çalıştım kafamı dağıtmak istedim.

Bir süre sonra canıma zarar gelmeye başladı. Kaçırıldım kurtuldum birçok kez kendi evime giderken saldırıya uğradım birçok kez boğazımda bir bıçak başımda bir silah hissettim. Omzumdan vuruldum ameliyata girdim bileğimden vuruldum dikiş atıldı ve tüm bunlar olurken ben kendimi savunamadım. Gökhan komutan çıldırdı bana hep sana kendine dikkat et diyorum dedi fakat benim zihnim bunu algılayamıyordu.

Artık emir gelmişti istifa edecektim öyle de oldu istifa ettim.

Unutmalıydım yaranın zamanla geçmesini bekledim fakat kabuk bağladı ve orada izi kaldı.

Toparlanmaya çalışırken aklıma abimin şu sözü geldi.

“Lavinya sen ajansın karşına zorluklar çıkacak yeri gelecek bir hain kılığına gireceksin yeri gelecek bir asker gibi çatışacaksın yeri gelecek kaçırılacaksın ve kurtulman gerekecek yeri gelecek psikolojik savaşlar vereceksin yeri gelecek bir asker gibi düşmanın karşınsa çıkıp savaşacaksın yeri gelecek etrafında kimse kalmamışken tek başına savaşacaksın Lavinya sen ajansın ve bu toprak için savaşacaksın.”

Toparlandım yeni Lavinya olacaktım çünkü ben bir alevdim ve kül olmuştum ama küllerimden doğacaktım.

 

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%