Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3.Bölüm

@zeynepazrabayrak

Merhaba sevgili okurlarım,

Maceraya kaldığımız yerden devam...

Yukarıdaki müziği dinlemeyi unutmayalım. Keyifli okumalar dilerim.

 

3.BÖLÜM

 

“Yalnızlığın kaderimde olduğu düşüncesi bir saçmalıktan ibaretti.Yalnızlık bir seçimdi.”

Bir gece... Her şeyimi kaybettim. Elimde kendimden başka bir şey kalmadı. Gün geldi elimde kalan tek şeyi kendimi de kaybedebileceğimi öğrendim.

Aynı gece bir karar aldım. Ben kendimden vazgeçmeyecektim. Kendimle bir savaşa giriyordum ve bu savaşta mağlup olma şansım yoktu. Kazanırsam ben kazanacaktım. Kaybedersem de ben...

O geceden sonra üç gün geçmişti. Evde ne yapacağıma karar vermeye çalışarak geçen üç gün... Birkaç ufak izlenim dışında hiç tanımadığım birine yaşadığım her şeyi anlatıp yardım istedikten sonra eve gelip pişman olmak ve olmamak arasında bütün gece düşüneceğimi zannediyordum. Ama pişman değildim.

Kaybedecek hiçbir şeyi kalmayan bir kızın son çırpınışlarıydı çünkü yaşadıklarım. Sadece akışına bıraktım. Her şeyin bir zamanı vardı nasıl olsa.

Yağız ise anlattıklarımı sessiz bir şekilde dinlemişti. Arada bir endişeli bakışlarını üzerimde hissetmiştim. Her şeyi anlattığımda gözyaşlarım yine istemsizce süzüldü yanaklarımdan.

Gittikçe daha çok ağlarken ve hıçkırıklara boğulurken büyük bir patlama yaşadığımın farkındaydım. Ama durmadım. Ağlamaya devam ettim. Bana bakışları o kadar derin ve anlamlıydı ki. Çaresizmiş gibi... Hiçbir şey yapmıyordu sadece gözlerimin içine bakıyordu. Çok tuhaf bir şekilde yavaş yavaş sakinleştiğimi hissediyordum. Sonra bakışlarını gökyüzüne çevirdi.

"Biliyor musun? Peygamber Efendimiz (S.A.V), sevinince toprağa üzülünce göğe bakarmış. Yerde tevazu gökte ferahlık vardır çünkü." Sonra bana döndü. "Göğe bakalım mı?"

" Bakalım." Dedim. Ve kafamı gökyüzüne çevirdim. Hava iyice kararmıştı. Bir sokak lambasının yanında bankımın bir ucunda ben bir ucunda Yağız oturuyorduk. Öylece gökyüzüne bakıyorduk. Gerçekten baya sakinleşmiştim. Sonra yıldızlara takıldı gözlerim.

" Ne kadar parlaklar." Dedim. " Bense çok sönüğüm."

" Sen de parlayacaksın. Gökteki en parlak yıldız olmana yardım edeceğim. Her şeyi çözeceğiz." Dedi güven verici bir ses tonuyla.

"Birlikte parlayacağız. Ben de senin yarışmayı kazanmana yardım edeceğim." Dedim ona bakarak.

"Ben zaten parlıyorum. Sen yalnız kalma diye söneceğim." Dediğinde gülmeme engel olamadım.

"Şu egonu biraz tutsan olmazdı yani." Dedim gözyaşlarımı silerken.

"Seni güldürdü ama." Dediğinde ister istemez biraz yüzüm kızarmıştı.

"Teşekkür ederim." Dedim kafamı tekrar gökyüzüne çevirerek.

" Kime teşekkür ediyorsun? Gökyüzüne mi bana mı?" Diye sordu alaycı bakışlarla.

"Ciddi olmazsın." Dedim. "Sana..."

"Neden?" Dedi gözlerimin içine bakarak.

"Bana yardım ettiğin için ve battaniye için." Dedim ikimizin arasında duran kırmızı polar battaniyeyi gösterirken.

"Sen nereden..?" Diyerek şaşkınlıkla bana baktı.

"Umut söyledi." Dedim gülümseyerek. "Senin üzgün göründüğünü ve sana yardım etmem gerektiğini de söyledi."

" O ufaklık kesinlikle sır saklayamıyor." Dedi kafasını olumsuz anlamda sağa sola sallarken. " Önemli değil bu arada. Uyumak için sıcacık yatağını değil de bu bankı tercih eden tuhaf bir kızın bu soğuk kış günlerinde üşümesini istemedim sadece."

" Ev arkadaşım ailesinin yanına gitti. Ve geri dönemeyecek. Evde tek kalamıyorum. Özellikle geceleri... Uyuyamıyorum. Bütün gece oturuyorum."

" Yeni bir ev arkadaşı bulman gerek." Dedi.

"Evet, öyle. Bu anlaşmayı yazıya dökmeli miyiz? Sana güvenebilir miyim?" Dedim duraksayarak.

"Her şeyi hatırlamana yardım edeceğim. Eğer hatırlayamazsan ve unutmaya devam edersen seni koruyacağım. Söz veriyorum."

" Yarışmayı kazanmana ve ufaklık için gerekli parayı bulmana yardım edeceğim. Söz veriyorum."

" Yıldızlar şahidimiz olsun." Dedi.

"Olsun." Dedim.

Ve biz üç gün önce o gece birbirimize hayatımızı değiştirecek sözler verdik. O gece Yağız biricik bankımın oturduğu tarafına şu sözleri kazıdı:

"Ben Yağız Efe Ateş. Beste Yıldız'a bir söz verdim. Yıldızlar şahidimdir."

O gece ben biricik bankımın oturduğum tarafına şu sözleri kazıdım:

" Ben Beste Yıldız. Yağız Efe Ateş'e bir söz verdim. Yıldızlar şahidimdir."

O geceden sonra daha görüşemedik. Yağız Akın'ın durumunun biraz kötüleşmesi üzerine birkaç gündür hastanedeydi. Bu arada Akın namı diğer ufaklıktı. Yağız'ın tedavisi için para toplamaya çalıştığı ufaklık...

Yağız'ın anlattığına göre çocukluk arkadaşı Meriç'in kuzeniydi Akın. Ama bir yaşındayken anne ve babasını kaybetmişti ve ona Meriç'in ailesi bakmıştı. Kardeş gibi büyümüşlerdi. Sonra daha sekiz yaşında bir akciğer rahatsızlığına yakalanmıştı. Özel bir hastanede tedavi görüyordu ve tedavisi oldukça maliyetliydi. Neyse ki sabah Yağız durumunun daha iyi olduğunu söylemişti de içim biraz ferahlamıştı.

Küçücük bir çocuğun ne kadar büyük bir mücadele verdiğini gördüğümde kendime çok kızmıştım. Sürekli hayatımın ne kadar zor olduğunu söyleyip duruyordum. Oysaki ne diyordu Mevlana:

"Zor diyorsun... Zor olacak ki imtihan olsun."

Herkesin hayatta bir imtihanı vardı. Herkesin imtihanı kendisine zordu. Yakınmayı bırakıp harekete geçme zamanıydı şimdi.

Sade şekersiz bir kahve yaparak oturma odasına geçtim. Kahvemi sehpanın üzerine bırakıp krem kadife kanepeye adeta kendimi attım. Telefonumu elime alıp sosyal medya hesaplarımı kurcalamaya başladım. İki gün önce ev arkadaşı aradığıma dair bir ilan vermiştim ama henüz bir aday çıkmamıştı. Yine herhangi bir değişiklik olmadığını fark edince sinirlenip telefonu kanepenin diğer ucuna fırlattım ve kahvemden birkaç yudum aldım.

Telefonumdan gelen zil sesiyle uzanıp onu fırlattığım yerden geri alarak ekrana baktım. Kayıtlı bir numara değildi. Bir an açmak ve açmamak arasında kalsam da sonunda açıp kulağıma dayadım.

"Merhaba. Beste Yıldızla mı konuşuyorum acaba."

"Evet, buyurun."

"Ben Alvina Avcı. Ev arkadaşı aradığınızı duydum. Mümkünse bugün gelip konuşmak istiyorum."

.................

Telefonu kapattığımda sevinçten havalara uçmamak için kendimi zor tutuyordum. Her şey yavaş yavaş düzelecekti buna inanıyordum. Buna inanmalıydım. Başka çarem yoktu.

Saate baktım. On bire çeyrek vardı. Sabahtan beri bir şey yememiştim ama aldığım bu güzel haberden sonra sanki iştahım artmıştı. Tam mutfağa girecekken telefonumun tekrar çalmasıyla oturma odasına geri döndüm. Batu arıyordu.

"Alo Batu. Hayırdır sabah sabah?"

"Sana da günaydın bal arısı. Bugün sana geleceğim haberin olsun. Bana şu enfes çikolatalı kekinden yaparsın artık."

" Ne? Nevşehir'de Serap teyze seni altın günlerine mi götürdü Allah aşkına Batu? Hayır bir gün önce de börek istemiştin. Benim aşçıya benzer bir halim mi var acaba?"

"Annemin yemeklerinin yokluğuna alışmaya çalışıyorum bal arısı. Ne olur yani biraz yardımcı olsan. Neyse çok konuşturma beni öğleden sonra gelirim. Görüşürüz. Bu arada bol çikolatalı olsun."

"Dur Batu..."

Sözümü tamamlayamadan yüzüme kapattı telefonu resmen. "Bugün olmaz." diyecektim ama maalesef diyemedim. Alvina da gelecek bugün. Oof of! Ayrıca korkuyorum bu çocuk benden bir gün sonra da kısır falan isteyecek. Yine de kızamıyordum ona.

Batu'yla dokuzuncu sınıftayken tanışmıştık. Lisede ilk senem düşündüğüm kadar da iyi başlamamıştı. Bir şekilde sürekli bir belanın içinde buluyordum kendimi. Sonradan anladım ki bir grup öğrenci zorbalıklarına yeni bir kurban arıyorlarmış. Ne tesadüf ki o kişi de ben olmuştum.

Batu ise beni o zorbalardan kurtarmış ve kahramanım olmuştu. Benden bir yaş büyüktü ve sanki abimmiş gibi beni koruyup kollamıştı. Kendimi korumam için bana dövüş sanatlarını bile öğretmişti.

Biz kardeş gibi büyümüştük. Bir ailenin sıcaklığını annemden sonra ilk defa onda ve ailesinde tatmıştım. Serap teyze ve Bekir amcada bana kendi kızlarıymış gibi davranmışlardı. Serap teyze bana hep "Benim bir kız evladım olmadı ama Allah bize senin gibi güzel bir kızla tanışmayı nasip etti." Derdi. Okul çıkışlarında sık sık gider onun harika yemeklerinden yerdik.

Yetimhanede bir hafta kaldıktan sonra dayım beni almaya gelmişti. O zamanlar daha çok gençti. Yirmi yedi yaşındaydı. O günden sonra onunla birlikte kalmıştım. Beni o büyüttü diyemem. O zamanlar çok iş gezisine gider bazen sabahtan akşama kadar çalışırdı. Geceleri bile gelemediği günler oluyordu. Yine de bir babaymış gibi benimle çok ilgilenirdi. Beni Zehra teyze büyütmüştü. Dayımın ev işlerine yardımcı olan çok tatlı bir kadındı. Ben gelince dayım benimle de ilgilenmesini rica etmişti. O da beni öz kızı gibi büyütmüştü. Daha sonraları öğrendim ki. O da küçük yaşta kızını kaybetmiş. O acının yerini benimle doldurmuştu belki de.

Birden daldığım düşüncelerden sıyrılıp kalktım. Mutfağa girip askılıktaki önlüğü boynuma geçirirken söylendim. "Ah Batu ah! Bir de çikolatalı kek çıkardın başıma." On ikiye kadar işlerimi halletmeliydim. On iki ile bir arasında piyano dersi için minik öğrencilerimden biri gelecekti.

Üniversite son sınıf öğrencisi olarak sadece dayımın gönderdiği harçlıklarla değil kendi emeklerimle de geçimimi sağlamam gerektiğini düşünmüştüm ve sosyal medyada piyano dersleri verdiğimi duyurmuştum. Sonuç olarak biri sekiz biri on biri de daha altı yaşında üç tane öğrencim olmuştu.

Kek malzemelerini çıkarırken bir yandan da Yağız'ın telefonuma gönderdiği sesli mesajı açtım.

"Bugün öğleden sonra müzik grubu hakkında konuşmak için geleceğiz Meriç'le beraber. Müsait misin?"

Ne yani herkes bana gelmek için bu günü mü bulmuştu? Tam bugün müsait olmadığımı yazmak için telefonu almıştım ki aceleden doğru düzgün koyamadığım un paketi üstüme devrilip ben ve telefonum yere düştük.

"Of ya bu şanssızlık da nedir ama?" Diye söylenirken un içinde kalmış telefonuma baktım. Unları silkeleyip ekrana baktığımda çığlık atmamak için zor tuttum kendimi. "Tamam" mı yazıyordu orada? Kafayı yemek üzereydim.

Telefonların otomatik düzeltmelerinden nefret ediyorum. Un poşetlerinden nefret ediyorum. Çikolatalı kekten nefret ediyorum. Hepsi senin yüzünden işte ah Batu ah! Yapmıyorum sana kek falan.

Şarjı biten telefonumu şarja takıp etrafı temizledikten sonra kek hamurunu bitirip fırına attım. On ikiye çeyrek kaldığını fark ettiğimde hemen kıyafetlerimi değiştirdim ve mutfağa gidip bir tepsiye limonata ve kurabiye koydum. Maalesef kekimiz daha pişmemişti. Kapının çalmasıyla birlikte tepsiyi masaya bırakıp küçük misafirimi karşıladım.

"Hoş geldin Ela. Siz de hoş geldiniz Seval hanım."

  

....................

Seval hanım Ela'yı bırakıp gittikten sonra birlikte içeri geçmiştik. Bir saatlik bir çalışmanın sonucunda ona ödül olarak hazırladığım limonata ve kurabiyeleri getirmiştim. Keyifli bir dersin sonunda yine annesi onu almaya gelmişti.

Öğle namazını kılıp kendimi tekrardan kanepeye bıraktım. Radyo'dan rastgele bir müzik kanalı açtım ve dinlemeye başladım. Hiç planlamadığım bir şekilde uyuyakalmışım...

Kapı zili çaldığında yattığım yerden adeta fırlayarak kalktım. Üstümü başımı düzeltip hızlı bir şekilde kapıyı açtım. Alvina, Yağız ve Meriç karşımdaydı. Açık kalan ağzımı hemen kapatıp onları içeri buyur edecektim ki Batu ve Dilay nefes nefese merdivenlerden koşarak kapıya geldiler. Ben hâlâ olanları hayretle izliyordum.

Genelde bomboş olan kapımın önünde beş kişi onları içeri almamı bekliyordu. Batu arkadaştan öte kardeşimdi. Dilay'ın da ondan bir farkı yoktu. Alvina yeni ev arkadaşım olacaktı. Yani şu an pek bilememiştim ama her neyse. Yağıza bir sözüm vardı ve Meriç'le de yakında tanışacaktık. Çok yakında...

Ben şok olmuş bir şekilde kapıda onlara bakarken bir yandan da radyodan gelen müzik sesi kulaklarımı dolduruyordu.

 

 

"Ortak olmak her sevince, her derde, kedere.

Ve yürümek beraberce ömür boyu, beraberce, el ele."

Aniden gelirdi mutluluk ve aniden giderdi. Şu an hissetmediğim yalnızlık bir gün dönüp dolaşıp yine benim kapıma uğrayacak mıydı? Ya da zaten az sonra gelip kalbimdeki yerini alacaktı da ben mi ondan kurtulmuşum gibi hissediyordum.

Bazı hisler vardır. Senin için o kadar nadir ve değerlidir ki onlara tutunup hiç ayrılmamak istersin. Ben de tam şu anda kapımdaki yüzlere bakarken bundan sonra yalnız olmayacağım hissine bir günlük de olsa birkaç saatlik de olsa birkaç saniyelik de olsa sıkıca tutunuyordum. Zamanı yok sayarak... Bırakırsam kalbim tekrar parçalanacakmış gibi...

Ben sadece yalnızlığımı kovalayan bir kalabalığa sarılıyordum. Ruhumu buna ikna etmeye çalışıyordum. Onu bir seçime zorluyordum.

"Her seçim bir vazgeçiştir."

- Blaise Pascal -

...

Öncelikle bölümü nasıl buldunuz?

Belki fark etmişsinizdir. Bu bölüm diğer bölümlere göre biraz daha kısa oldu. Bundan sonraki bölümlerin bazılarını diğer karakterlerimizin bakış açısından yazacağım için ilk önce hepsini başrolümüzün bakış açısından görelim istedim.

Oylarınızı ve yorumlarınızı merakla bekliyorum. Siz yazın ben okumak için sabırsızlanıyorum.

Sizleri çoook seviyorum BUM okurları...

Yeni bölümde görüşmek üzere...

Sağlıkla kalın gökyüzünün en parlak yıldızları!

Not:

Bölümün şarkı önerisi: Arkadaş/ Melike Demirağ

Loading...
0%