@zeynepclkzc
|
Bu duyuruyu son kez yapıyorum, bölümler Cumartesi, Salı, Perşembe günleri gelecek yani haftada 3 bölüm olacak. Tabi ara ara sürprizler yapacağım.
Hayat bana Mert doğana kadar hiç gülmemişti, hep canımı yakmıştı ama Mert doğduktan sonra her şey artık o kadar kötü değildi. Mert bana yaşama isteği vermişti, umudum olmuştu, her şeyim olmuştu.
Onun için çıktığım bu yolda neler yaşayacağımı bilmiyordum ama ne olursa olsun pişman olmayacağımı biliyordum. Hiç bir zaman gururlu bir kadın olmamıştım yaşadığım hayat şartları buna izin vermemişti. Mert yaşasın diye yine gurursuz olurdum, canım yansada kendimi çok kötü hissetmede Mert için bu yolda sonuna kadar yürüyecektim.
Mert'in yüzüne bakarken gözümden bir damla yaş aktı, uykudayken bile acı çektiği belliydi. Gece durumu daha da kötüye gidince hastaneye getirmiştim ve Mert'in korktuğu olmuştu, bir süre hastanede kalması gerektiğini söyledi doktoru.
Benimle beraber Hanede gelmişti ama onu geri gönderdim, burada beklemesinin bir anlamı yoktu kontrol amaçlı tutuluyordu Mert.
Telefonum çalınca çantamdan çıkarttım. Ekrandaki Uyuz Herif yazısıyla derin bir nefes aldım ve telefonu açtım.
"Nerdesin." harika telefonu açar açmaz söylediği ilk şeyin bu olması tam onluk bir hareket.
"Hastanede."
"Sana haber ver demiştim."
"Unuttum." sinirli bir nefes verdiğini duydum.
"Mert iyi mi?"
"İyi değil."
"Neden hasta olduğunu en başta söylemedin?"
"Bilmiyorum." bilerek söylemiştim ona gıcık olduğum için bu tür önemli bir konuyu söylemek istememiştim.
"Ne demek bilemiyorum." dedi bu kez aşinası olduğum sinirli ses.
"Başka bir şey yoksa kapatıyorum."
"DURU" diye kükredi, ismimi ilk defa söylemişti ve yine tam onluk bir şekilde yapmıştı bunu.
"Beni delirtme. Sorularıma adam akıllı cevap ver." bu kez bağırmamıştı ama sesi sertliğinden ödün vermemişti yine.
"Ne var biliyor musun? Şu an seninle tartışacak halde değilim." diyip telefonu suratına kapattım.
Tekrar Mert'e çevirdim bakışlarımı, saniyesinde tüm sinirim kendini derin bir acıya bıraktı. Acı çekiyordu, her halinden belliydi.
Kardeşim çok acı çekiyordu ve ben hiç bir şey yapamıyordum.
...
Göz kapaklarımı acıyla açtım boynum felaket bir şekilde ağırıyordu koltukta uyuduğum için. Mert'e baktığımda hala uyuduğunu gördüm.
Yanına doğru ilerleyip yanağına hafif bir öpücük kondurdum. Onu uyandırmamaya çalışarak yavaş adımlarla odadan çıktım.
Dışarı çıkıp biraz hava alamya ihtiyacım vardı, ben bahçedeyken siyah bir araba hastaneye giriş yaptı, bu araba Arslan'ın arabasıydı.
Niye gelmişti şimdi bu?
Arabadan inip bana doğru yürümeye başladı, yanıma geldiğinde her zamanki sert bakışlarıyla bana bakıyordu.
"Niye geldin?"
"Planda değişiklik oldu, hemen bugün evlenmemiz lazım."
"Neee"
"Duydun."
Bu ani evliliğe mi şaşıracaktım yoksa bunu gayet normal bir şekilde söyleyen Arslan'a mı?
"İyi ama neden?"
"Acil bir durum oldu."
Normalde bunu bile söylememesini, sanane demesini bekliyordum, o yüzden daha fazla üstelemeden kafa salladım.
"Ne zaman olacak peki?"
"Sen şimdi çıkabilir misin?"
"Hande'yi aramam lazım, o gelince çıkabilirim."
"Söyle çabuk gelsin."
Göz devirip telefonumu aldım elime, Hande'yi aradım. Bir süre sonra telefonu açmıştı,
"Alo,"
"Hande hastaneye hemen gelebilir misin? Benim acil çıkmam lazım."
"Gelirim tabi de bir sorun yok demi?"
"Yok. Sonra anlatırım."
"Tamam şimdi çıkıyorum işte."
"Tamam, çok sağol." diyip kapattım telefonu, gözlerimi tekrar Arslan'ın kara gözlerine sabitledim.
...
Yaklaşık 15 dakika sonra Hande gelmişti, bizde yeni çıkmıştık. Bir süre arabayla ilerledikten sonra evlendirme dairesinin önünde durduk.
Arslan arabadan inince bende inip peşinden ilerledim. Her şey çok hızlı oluyordu, aklım bu hıza yetişmiyordu.
Salona girdiğimizde 2 tane tanımadığım adam, nikah memuru ve biz vardık.
Yerlerimize geçince nikâh memuru tam lafa girecekti ki ondan önce Arslan konuştu, "Uzatmaya gerek yok." Kaba Herif!
Nikah memuru kafa sallayıp direkt konuya girdi, "Siz Duru Yılmaz, Arslan Kıraç'ı eş olarak kabul ediyor musunuz?"
"Evet."
"Siz Arslan Kıraç, Duru Yılmaz'ı eş olarak kabul ediyor musunuz?"
"Evet."
"Siz şahitlik ediyor musunuz?."
"Evet."
"Evet."
"Bende belediyenin bana verdiği yetkiye dayanılarak sizleri karı koca ilan ediyorum."
İmzaları attıktan sonra nikah memuru evlilik cüzdanını bana uzattı ve Arslan'a doğru dönüp, "Gelini öpe bilirsiniz.? dedi.
Arslan ayağı kalkınca onunla beraber bende ayağı kalkmıştım bana doğru eğilip dudağıma hızlı ama başımı döndürmeye yetecek kadar tutkulu bir öpücük bıraktı. İtiraf etmeliyim ki öpeceğini beklemiyordum.
Nikah salonundan hiç konuşmadan çıkıp arabaya binmiştik. Bu sessizliği bozup aklımdaki şeyi söyledim, "Evlilik sözleşmesi imzalatmayı unuttun galiba ama istersen hemen imzalarım."
"Unutmadım. Karıma evlilik sözleşmesi imzalatmayacağım."
Duyduklarımla kısa çaplı bir şok geçirdim. Karım mı demişti o?
"İyi ama kocam, malum ben para göz biriyim. Bide çocukta yapacağız. Boşandıktan sonra tüm servetinin yarısını almamdan korkmuyor musun?"
"Ben hiçbir şeyden korkmam."
Ona yine göz devirdim, ama tabi ki bunu görmedi çünkü göreceği şekilde devirmekten bir tık korkuyor olabilirdim.
"Şimdi seni Ümit'e bırakacağım, lazım olan eşyalarınızı al, bende hastaneye gidip Mert'i çıkaracağım sonrada geri gelip seni alırım."
"Mert çıkamaz, doktoru bir süre kalması gerektiğini söyledi."
"Ben hallettim o işi."
"Nasıl."
Sorduğum soruya cevap vermemişti, bende daha konuşmadım. Ama aklıma bunuda not ettim, bundan sonra onun bana sorduğu sorularda havada kalacaktı.
...
Arslan beni Ümit amcagile bırakmıştı ve ben şimdi Yelda teyzeyle oturmuş ona nasıl evlendiğimi söyleyeceğimi düşünüyordum. Söyle kurtul taktiğini uygulayarak, "Ben Arslan'la eveldim." dedim bir çırpıda.
Keşke demeseydin kadının yüreğine indirdin.
"Yelda teyze,"
"N-Ne dedin sen."
"Yelda teyze yemin ederim banada sürpriz oldu,"
"İnanamıyorum Duru." dedi hala şaşkın bir şekilde bakarken bana.
"Biliyorsun biz sevgiliydik zaten sadece o bunun bilinmesini istemediği için saklıyorduk. Arslan bugün hastaneye geldi, acil evlenmemiz lazım dedi. Sende biliyorsun erkeklerin işleri biraz değişik o yüzden galiba hemen evlendik."
Bu söylediklerim biraz daha mantıklı gelmiş olacak ki şaşkınlığı yavaş yavaş gidiyordu.
"Kızım seninle açık konuşacağım, sen evlendiğin adamın tam olarak ne iş yaptığını, ya da nasıl biri olduğunu biliyor musun?"
"Biliyorum." Yalan.
Bilmiyordum. Sadece Hande'nin anlattığı kadar biliyordum.
"Ona rağmen kabul ediyorsun öyle mi?"
"Seviyorum." Yalan.
Sevmiyordum. Sadece Mert için.
Yelda teyzenin gözlerinde tatlı bir hüzün oluştu, "Ben Ümit'le sevgiliyken ne iş yaptığını bilmiyordum, öğrendiğim zaman ayrıldım. Uzun ve sancılı bir ayrılık dönemi yaşadım ama ne o benden gidebildi nede ben ondan gidebildim."
"Diyeceğim o ki sana şimdi kızmaya hakkım yok, insan sevdiği zaman gözü hiçbir şeyi gözü görmüyor."
Yelda teyzeye gülümsedim, "Ümit amcayla sen konuşur musun? Ben biraz çekiniyorum."
"Merak etme sonuçta onların işleri yüzünden apar topar evlendiniz eminim anlayışla karşılayacaktır."
Yelda teyzeyle bir süre daha konuştuktan sonra izin isteyip kaldığım odaya gittim. Küçük bir çantaya kıyafetlerimi koymuştum. Çok fazla kıyafetim yoktu zaten.
Sonrada başka bir çantaya Mert'in eşyalarını koydum.
...
Arslan'dan aldığım mesajla aşağı indim. Yanıma gelip elimdeki çantaları aldı ve bagaja koydu, ben ön koltuğa geçerken o da yanıma geldi.
"Mert nerede."
"Eve bıraktım."
"Zümrüt Hanım biliyor mu?"
"Evet."
Soru sormak dışında ikimizde konuşmuyorduk, sorulan sorulara da tek düze cevaplar veriyorduk, beyefendi bazen cevap verme zahmetinde bile bulunmuyordu.
Biz sesiz yolculuğumuza devam ederken telefonum çaldı, arıyan kişi okuldan arkadaşım Melisa'ydı. Melisa'yla çok yakın değildik, arada sohbetimiz oluyordu o kadar.
Telefonu açıp kulağıma götürdüm,
"Kızım nerdesin sen?" sesi panik geliyordu,
"Ne oldu?"
"Ceylan hoca dersi geçirme sınavı yapacak."
"İyi de ben izinliyim."
"Biliyoruz herhalde, dedi ki gelmeyen ve ya izinli olan arkadaşlarınıza söyleyin hemen gelsinler 1 saat sonra sınav başlayacak sınava giremeyen kimseyi geçirmeyeceğim."
"Ama bu haksızlık,"
"Bencede haksızlık ama gel işte zaten dönem sonu yaklaşıyor boşuna kalma bu cadının dersinden."
"Hiç çalışmadım ben."
"Sen halledersin, hadi çabuk gel."
"Tamam, görüşürüz."
"Görüşürüz."
Telefonu kapatıp Arslan'a döndüm, "Benim okula gitmem lazım normalde izinliyim ama acil bir sınav yapılacakmış." Arslan bana her zamanki sert bakışından atıp kafa salladı, bu adamın bu davranışları beni sinir ediyordu kendini çok beğenmiş bir ukalaydı.
Bir süre sonra Üniversitenin önünde durduğumuzda şaşkınca Arslan'a bakıyordum, hangi üniversitede okuduğumu söylemiştim.
Tabi ki beni araştırmıştı, buna şaşırmam hataydı.
"Sınavın bitince ara." bu kez ben ona cevap vermeden arabadan indim ve üniversiteye doğur ilerledim.
Ben bu adamla nasıl evli kalacaktım, üstelik bebeğimin babası olacaktı ileride boşandığımız zaman bile hep iletişimde kalmak zorundaydık.
Allah'ım sen bana sabır ver.
Lütfen oy verir misiniz? 🙏🏼
|
0% |