@zeynepclkzc
|
Duyduğum sesle, şaşkın bir şekilde arkamı döndüm. Siyahlarının hedefi ben değildim, Doğrudan Yiğit ve Atalay'a bakıyordu.
Bir kaç adımda onların yanına gitti ve Buğra'nın yapamadığını iki saniyede yapıp Yiğit ve Atalay'ı birbirinden ayırdı.
Bu olayda ikisindende daha fazla yaralanan Buğra'nın yanına gittim hemen. "Yiğit, bu olanı hemen açıkla." dedi Arslan. Bu kez bağırmamıştı fakat onu birazcık tanıyan biri bu ses tonundansa bağırmasını isterdi.
Yiğit, "Hak etti." dedi. Bakışlarımı Arslan'a çevirdiğimde Yiğit'e hiçte iç açıçı bakmadığını gördü. "İkinizde yukarı çıkın ve beni çalışma odamda bekleyin." dedi Arslan. Bir kaç saniye sonra ikiside yukarıya doğru ilerlemeye başladı.
Arslan'ın bakışları geldiğinden beri ilk defa bana döndü. İfadesiz bakışlarında ilk kez çözemediğim farklı bir duygu vardı.
"İyi misin sen?" diye sordu.
"İyiyim." dedim.
Bakışları biraz daha bende oyalandıktan sonra o da yukarı doğru ilerlemeye başladı. Tekrar yanımdaki Buğra'ya döndüm. Bu hikayede yanan kesinlikle o olmuştu.
Mutfağa doğru ilerledim. Geldiğimde mutfak dolabından ilk yardım çantasını alıp tekrar salona gittim.
Buğra'nın yanına gittiğimde, "Otur şuraya kaşın patlamış pansuman yapayım, mikrop kapmasın." dedim.
"Gerek yok abla. İyiyim ben."
"Otur."
El mecbur oturmuştu çocuk. Hızla çantayı açıp gerekli olan malzemeleri çıkardım. Kaşına pansuman yaptım. Keşke sadece kaşı olsaydı. Gözünün altı kızarmış ve dudağı patlamıştı.
"Sen niye araya giriyorsun. Kavga eden ikisi en çok yara alan sensin." diye ufak çaplı bir serzenişte bulundum. Kanım ısınmıştı Buğra'ya ve şu an bu durumuna çok üzülüyordum. Bu kadar üzülmem kesinlikle hamilelik hormonlarındandı. Bu aralar fazla duygusaldım.
Buğra gülerek, "İyi bir arkadaş olarak görevimi yaptım. Gururluyum." dedi. Göz devirdim ama güldümde. Kıyamazdım.
"Ben abimi arayayım gelip aslın beni." dedi.
"Korumalar bıraksın."
"Yok. Çıkınca beni ara ben gelip alırım demişti."
"Peki o zaman."
Bir tık utanma gelmişti şu an. Abisi gelip kardeşini bu halde görecekti. Bu çocuk sapa sağlam gelmişti ve şimdi böyle geri gidiyordu. Mahcubiyet tüm yanımı sarmışken hamilelik hormonlarına içimden küfür etmeyi ihmal etmedim.
"Benimde ablam gelecek almaya." diyen Selin'le bakışlarım ona döndü. Allah'tan ona bir şey olmamıştı.
Takıldığın yer burası mı? dedi çok bilmiş iç sesim.
Nereye takılmam gerekiyor ki?
Ablası gelecek. Irmak olan ablası. Hani şu manken gibi kadın varya işte o. Kim o kadın?
Arslan'ın eski sevgilisi. Hasiktir.
Saçma bir şekilde büyük bir kıskançlık hissettim tüm bedenimde. Kesinlikle buda hormonlardandı. Başka açıklaması olamazdı.
Tüm suçu garibim hormonlara atmayı kes.
Bence sen sesini kes.
Hatırladığım kadarıyla o kadın gerçektende iç sesiminde dediği gibi manken gibiydi. Gerçi bundan bananeydi ki.
Bir süre sonra kapı çaldı, Buğra, "Abim geldi. Ben bakarım kapıya." dediği an Panikle yerimden kalktım.
"Otur oturduğun yere ben bakarım." deyip kapıya doğru ilerledim. Kardeşini karşında öyle görmesinden hala biraz çekiniyordum. Acaba Buğra biraz bizde kalsın diye ısrar edip yaraları geçene kadar abisine göstermesemiydim.
Ne kadar zekisin sen ya.
İç sesimin dalga geçer gibi söylediklerine göz devirip kapıyı açtım. Karşımda Irmak ve Buğra'nın abisi olduğunu düşündüğüm bir adam vardı.
"Hoşgeldiniz. Buyrun içeri gelin." dedim.
Adam, "Gerek yok. Buğra'yı çağır mısınız Aradım açmadı." dedi. O sırada Irmak içeri geçmişti bile. Haspam bir selam bile vermemişti. Yanımda Arslan olsaydı eminim çok daha farklı davranırdı. Umursamamaya çalışarak
Tahmin ettiğim gibi Buğra'nın abisine döndüm ve şu an Buğra'nın yakışıklılığını kimden aldığını anlamıştım. Cidden yakışıklı bir adamdı gerçi Arslan daha yakışıklıydı. Ben şu an neden bir karşılaştırma yapıyordum ya. Cidden bugün iyi değildim.
"Lütfen rica ediyorum içeri gelin." dedim. Başka ne diyeceğimi bilmiyordum. Adam kafa sallayınca sevinçle yana çekildim geçmesi için.
Salona doğru giderken hala gergindim. İçeri girdiğimiz an adamın, "Buğra ne oldu sana." diyen endişeli sesini keşke duymasaydım.
Buğra "Bir şey yok abi her zamanki şeyler. Kavga ayırırken oldu." dedi. Arkamdaki adamın derin bir nefes aldığını duydum. Bende aynı derin nefesi alıp arkamı döndüm. Mahcup bir şekilde gülümseyip, "Gerçekten çok özür dilerim. Güvenip kardeşinizi gönderdiniz ve şu an yüzü gözü dağıl-" cümlemi yarıda kesip, "Sizin bir kusurunuz yok. Bu onların ilk vukuatı değil." dedi.
Böyle düşünmesine gerçekten sevinmiştim. Ne diyeceğimi bilemediğim için gülümsemekle yetindim.
Elini bana uzatıp, "Baran Yıldırım." dedi. Bende elimi uzatıp, "Duru Kıraç." dedim. O sırada belime dolanan ellerle irkildim. "Baran, bu ne güzel bir supriz." diyen Arsalan'a yandan baktım. Niye eli belimdeydi.
Adının Baran olduğunu öğrendiğim adamın bakışları birden değişti, daha sert bakmaya başladı. "Bilirsin seni sevindiren suprizler yapmayı severim. Bu arada evlenmişsin haberimiz yok ayıp ettin." diyen Baran'ın sesi benimle konuşurkenki gibi yumuşak değildi.
"Biraz ani oldu yoksa bilirsin sana haber verirdim."
Bu konuşmayı gayet normal iki arkadaş konuşması sayabilirdim eğer ikisininde gözlerinden ateş çıkmasaydı. Kesinlikle birbirlerini sevmediklerini anladım.
"Bizde bir an önce karınla tanıştık, gerçekten çok şanslı adamsın. Karın çok güzel." Arslan'ın belimdeki eli sıklaştı. "Teşekkür ederim." dedim.
"Sadece doğruları söylüyorum." diyen Baran'a; Arslan, "Öyledir. Darısı başına." dedi tehditkar bir sesle.
Baran, "Buğra hadi, Atalay sende gel bizle." dedi. "Olmadı hiç böyle bir kahve içseydiniz." dedim Baran'a
"Başka zaman sözüm olsun." dedi.
Normalde olsa ısrar ederdim ama anladığım kadarıyla Arslan bu adamı sevmiyordu. Bugün daha fazla gerginlik kaldıracak gücüm yoktu.
Buğra girmeden önce Arslan'ın yanına gelip sarıldı. Arslan'da hiç beklemeden karşılık verdi.
"Görüşürüz Arslan abi."
"Görüşürüz koçum. Kendine dikkat et." diye karşılık veren Arslan'a şaşkın şaşkın bakıyordum. Hani bunlar düşmandı ya?
Buğra bu kez bana dönüp "Her şey için çok teşekkürler Duru abla." dedi. "Ne demek canım yene bekleriz." dedim. Bende.
Atalay'da onlarla girmeden önce benden özür dileyip teşekkür etmişti. Onada aynı şekilde karşılık vermiştim.
Yiğit aşağı inmemişti, salonda İrem, Selin, Irmak, Arslan ve ben kalmıştık. Irmak, "Bizde gidelim." dedi.
Gitmemesi için bir teklif yapamazdım çünkü içimden gelmiyordu. Hem bunun için kimsede bana bir şey diyemezdi. Kadın kocamın eski sevgilisiydi.
"Ben sizi geçireyim." diyen İrem beni bu dertten kurtardığı için ona minnettardım. Tam giderken Irmak bize dönüp, "Görüşürüz Arslan." dedi. Arslan beyse kafa saklamıştı.
Görüşürüzde diyebilirdi şükret bence diyen iç sesimi duymazlıktan gelip Arslan'ın elini tuttum. Irmak önüne dönmeden önce bunu görmüştü. Gerekli mesajı verdiğimi düşünerek elimi geri çekmeye çalıştım fakat Arslan izin vermedi.
Yürümeye başladığında mecbur onunla bende ilerlemeye başladım. Odaya gelene kadar sessizdi kapıyı açıp odaya girdiğimizde kapıyı ardımızdan kapattı.
"O adama neden gülümsedin?"
"Hangi adam?"
"Baran şerefsizi."
Odaya gelince bana neden iznim olmamasına rağmen eve misafir aldın diye kızmasını bekliyordum ama şu an kızdığı şeyi zerre kadar beklemiyordum.
"Neden gülmeyeyim?"
"O adam benim düşmanım."
"Benim değil."
"Sen benim karımsın." dedi üstüne basa basa.
"Düşmanın olduğunu bilmiyordum." dedim. Daha fazla konuşmak istemiyordum.
"Çocuklar neden kavga etti?" diye sordu. Bu kez sesi daha normaldi.
"Sana söylemediler mi?"
"Hayır."
Neden kavga ettiklerini bilmiyordum ama Elif için olduğunu tahmin ediyordum. Yinede Yiğit eğer abisine söylemek istemediyse bunu söylemek bana düşmezdi. O yüzden, "Bilmiyorum." demekle yetindim.
Kafa sallayıp banyoya girdi. Büyük ihtimalle duş alacaktı. Bir süre sonra gelen su sesiyle tahminim doğrulandı. Giyinme odasına girip gecelik kısmına göz gezdirdim. Benim sorunum neydi böyle. Henüz 21 yaşında olmama rağmen niye bu kadar seksi geceliğim vardı. Doğru dürüst kıyafetim yoktu ama bir sürü geceliği vardı. Sabahları herkese kot-tişört giyerken gece yatmadan neden bunları giyiyordum ki? Cidden Akrep burcu olmak başa belaydı.
Birden bire gelen dürtüyle elim kırmızı geceliğime gitti. Vazgeçmeden hemen üstünü çıkarıp geceliği giydim. İçimden kendime lanetler yağdırarak giyinme odasından çıktım.
Yatağa doğru ilerleyip oturdum ve Arslan'ın duştan çıkmasını beklemeye başladım.

Kısa bir süre sonra Arslan belinde havluyla banyodan çıktı. Bakışları bana değdiği an ilerleyen adımları durdu. Gözlerinde önce ufak bir şaşkınlık gördüm hemen sonra siyahları tehlikeli bir parıltıyla parladı. Yatağa doğru gelip tam önümde durdu. Uzun sayılacak bir süre beni izledi.
Bana doğru eğilmeye başlayınca kendinden bu kadar emin olmasına sinir oldum. Bu geceliği onun için giydiğimi düşünüyordu büyük ihtimal. İstediğini düşünebilirdi.
Onun bana doğru eğilmsiyle bende yatağa doğru eğilmeye başladım. En sonunda sırtım yatakla buluşunca kaçacak yerim kalmadı.
"Duru, Duru, Duru." dedi ard arada.
Sesindeki tutkuyu hissetmiştim. "Adımı mı ezberliyorsun?" diye sordum.
"Adını kendime mühürlüyorum." dedi.
"Niye?"
"Sen benimsin."
"Bir mal değilim sana ait değilim."
"Benimsin Duru. Here zerren bana ait" dedikten sonra dudaklarıma yapıştı. İlkte karşılık vermediğim öpücüğü dahada şiddetlenmeye başlayınca daha fazla kayıtsız kalamadım. Dudaklarımı biraz daha araladım ve dilini kabul ettim. Normalden uzun sayılacak bir süre beni öptü. Sanki bir şeylerin acısını çıkartıyormuş gibiydi öpüşü.
Dudakları önce çeneme daha sonrada boynuma indi. Dudaklarımı öptüğü gibi sertçe boynumu öpmeye başlayınca bir an için aklımı kaçıracağım sandım. Parmakları geceliğimin içine sızıp iç çamaşırı giymediğim için direkt ıslak kadınlığımı buldu.
zevk noktamı bulup sıktı. "AHHHHH" hissettiğim zevkle sırtımı bir yay gibi germiştim. İçimden geçen titreşim ayak parmaklarıma kadar uzanıyordu.
Ne olursa olsun onu istemekten vazgeçemiyordum. Böyle giderse aklımdaki şeyi yapamamaktan korkuyordum. Her şeye rağmen bedenimin her zerresi onu istiyordu.
Oy verir misiniz?
|
0% |