Yeni Üyelik
26.
Bölüm

26. Bölüm

@zeynepclkzc

Esiriz aslında her birimiz. Kimimiz geçmişteki yaşadıklarımıza kimimizse yaşıyor olduğumuz şu ana...

Diyordu okuduğum bir kitapta şu an daha iyi anlıyorum aslında ne kadar doğru bir söz olduğunu.

 

Hayatım boyunca hep kaçtım yaşadığım her şeyden kaçtım. Kaçmak artık benim için bir savunma mekanizmasıydı esir olmamak için oluşturduğum bir savunma mekanizması...

 

İşe yaradı mı? Bilmiyorum kimi zaman işe yaradı yada ben kendimi kandırdım. Bir insanın kendini kandırmasıda zaten kaçmak değil mi?

 

Karşımdaki adamın neyi ne kadar bildiğini ölçmek ister gibi bakıyordum. Ona her şeyi anlatmak demek bu zamana kadar kaçtıklarımla yüzleşmek demekti. Esir olmak demekti ve benim artık gücüm yoktu.

 

"Ne bilmek istiyorsun?" diye sordum duygusuz bir sesle. Gözlerimin içinde ne gördüyse yine ve yine çattı o güzel kaşlarını.

 

"Duru, o adam sana ne yaptı. Gözlerindeki ifadenin sebebi ne?"

 

"Ne varmış gözlerimde."

 

"Acı var. Saf bir acı var."

 

"O adam bana hiçbir şey yapmadı." dedim. Sesimin kararlı çıkması için ekstra bir çaba göstermiştim fakat ne kadar başarılı olduğu kosunda hiçbir fikrim yoktu.

 

Arslan bana inanmayan gözlerle bakıyordu bir şeyler bildiği kesindi zaten o hep bir şeyler bilirdi sadece benim anlatmamı beklerdi değil mi?

 

"Bak Arslan o adamdan haz etmiyorum çünkü pisliğin teki ve maalesef Mert'in babası. O arayınca panik olamamın tek sebebi ya Mert'i benden alırsa düşüncesiydi hepsi bu." dedim tek seferde. İnandırıcı konuşmaya çalışmıştım fakat karşımdaki adamdan hala inandığına dair hiç bir tık yoktu.

 

"Mert'i bizden kimse alamaz bu konuda endişelenmene gerek yok."

 

Bizden demesi neden beni bu kadar heyecanlandırıyor?

 

Birde soruyor musun? Kabul et artık.

 

Sus.

 

Arslan, "Sana gelecek olursan, dediğin gibi olsun şimdilik seni zorlamayacağım." diyip ayağı kalktı. Anlıma ufak bir öpücük kondurup odadan çıktı fakat ben hala girdiğim şoktan çıkamadım.

 

Ay yoksa buda sana-

 

İç sesimin ne diyeceğini bildiğim için onu susturdum. Aptal bir kadın değildim ona olan hislerimi dillendirmesemde yok sayamazdım fakat onunda bana aynı hisleri besliyor olma düşüncesi neden bu kadar uzaktı bana? Belkide en başında bana kendimi değersiz hissettirdiği içindi bilmiyorum. O ve ben farklıydık işte. Bunu sınıf ayrımı için söylemiyordum karakterlerimiz, zevklerimiz, hayatımız her şeyimiz farklıydı.

      

       

                                ...

 

ARSLAN KIRAÇ

 

Hayatım boyunca bir lider gibi yetiştirildim. Lider gibi yetiştirilmek kulağa o kadarda korkunç gelmiyor aslında kim lider olmak istemez ki zaten değil mi? Ben istemedim hemde hiç istemedim.

 

Henüz dokuz yaşındayken zorla bir adamı öldürmek zorunda kalmak istemdim, tüm arkadaşlarımın bana sırtını dönemsini istemedim, dokuz yaşımdan on altı yaşıma kadar her akşam işkence görmeyi istemedim, duygusuz bir insan olmayı istemedim.

 

İçinde yaşadığım bu kirli dünyayı hiç bir zaman istemedim ama hayat işte, sizin ne istediğinizle ilgilenemiyor siz sanki onun için bir piyonsunuz ve o da sizi istediği gibi oynatıp zamanı geldiğinde gözden çıkarıyor.

 

Buna izin vermedim. Bu hayatla benim aramdaki savaşı kazanmak için her şeyi yaptım ve artık bir piyon değildim. Hayır şahta değildim. Ben satranç tahtasıydım, tüm oyun benim üstümde dönüyordu. Ben olamazsam oynanacak bir oyunda olmazdı.

 

Onu o gece gördüğümde ilk gözüme çarpan şey gözleri olmuştu, gözlerindeki hüzün uzak mesafeden bile belli oluyordu. O gün oraya kafa dağıtmaya gitmiştim genelde çok sık gitmezdim içmeye şu an bile neden gittiğimi hatırlamıyorum. Kader dedi içimde susturmaya çalıştığım o ses yinede hep olduğu gibi görmezden geldim o sesi.

 

Bana bakarak içkisni tek seferde içip yanıma gelmişti daha sonra ise kucağıma oturması beni bu hayatta şaşırtmayı başaran nadir şeylerden biriydi. Ona söylediklerimin aksine aklımdan onunla ilgili en ufak yanlış bir şey geçmemişti. O gece, tecrübesiz olmasına rağmen aklımı başımdan almıştı. Her hareketiyle her mimiğiyle beni kendine hayran bırakmıştı.

 

Bir haftalığına önemli bir iş için yurt dışına gittiğimde dahi sürekli aklımda onun olması beni sinir ediyordu. Çok büyük sıçmıştım.

Ona tam bir piskik gibi davrandığımı biliyordum sadece ne zamana kadar bu oyuna devam edecek bilmek istemiştim fakat bana hiçbir zaman doğruyu anlatamayacağını anladığım an bu saçmalığa bir son verdim.

 

İlk başlata onu sadece arzuladığımı düşünmüştüm fakat Duru sadece arzulanacak bir kadın değildi, o her bir zerresiyle sevilecek bir kadındı. Aptal bir adam değildim ondan etkileniyordum hatta bu artık etkilenmektende daha güçlü bir şeydi. Ona bu kadar çabuk bağlanmayı asla beklemiyordum, ben insanlara bağlanmayı yıllar önce bırakmıştım. Bağlanmak zayıflıktı.

 

Normalde kendime kıskanç bir adam demezdim fakat o hayatıma girdikten sonra aslında ne kadar kıskanç olduğumu anlamıştım. Yanında başka bir erek görmek, başka bir erkeğe güldüğünü görmek beni kelimenin tam anlamıyla delirtiyordu. O anlarda kıskançlığımı dizginlemek için olağanüstü bir çaba sarf ediyordum.

 

Karşımdaki adama soğuk gözlerle bakarken düşündüğüm tek şey bu şerefsizin karıma ne yaptığıydı. Ben Duru'nun gözlerinde sadece 2 kez ölüm görmüştüm ve ikiside bu adam aradığı zamandı. Duru'ya sorduğumda her zamanki gibi bana bir şey söylememişti fakat bir çok şeyin farkındaydım. Bu adam, karımı ilk aradığı zaman onu araştırmış ve ne kadar boktan bir herif olduğunu öğrenmiştim. Onu bir süredir adamlarıma takip ettiriyordum fakat bu sabah Duru'ya gelen telefonun ardından bende adamlarıma telefon açmış ve bu adamı bizim depolardan birine kaldırmaslarını söylemiştim.

 

Karımın bu adamdan korkması ve sırf bu yüzden bayılması, bende bu adamın derisini yüzerek öldürme isteği oluşturuyordu. "Bırakın lan artık beni yeter siz kimsiniz ne istiyorsun benden?" diye bağıran adam beni daldığım düşüncelerden çıkarmıştı.

 

"Bence benim kim olduğumu biliyorsun." dedim tehlikeli bir sesle.

 

"Ne istiyorsun benden?" diye sordu bu kez.

 

"Sen karımdan ne istiyorsun?"

 

"Duru benim kızım."

 

"BİR DAHA ONUN ADINI AĞZINA ALIRSAN DİLİNİ KESERİM." Duru'nun adını o pis ağzına almazdı izin vermezdim.

 

"B-Bırak beni gideyim bir daha asla D- Onu aramayacağım." dedi. Korkudan ağlayacak noktaya gelmişti.

 

"Seninle bir anlaşma yapacağız Cemal." dedim ve belimdeki silahı çıkartıp bacağına sıktım. Acıyla haykırmaya başladığında bir süre haykırışının bitmesini bekledim.

 

"Şimdi bana karıma yaptığın her şeyi anlatacaksın. Ben zaten her şeyi biliyorum. Her yanlış veya eksik bir şey söylediğinde başka yerlerine ateş edeceğim. Göz, kulak, yanak, yada," gözlerimle bacaklarının arasını işaret ettiğimde ne demek istediğimi anladı ve ağlamaya başlamışladı

 

"Unutma zaten her şeyi biliyorum yani eksik veya yanlış bir şey olduğu an, anladın sen." Blöf yapıyordum. Komşulardan öğrendiklerim dışında pek bir şey bilmiyordum ama her şeyi öğrenmek istiyordum bu şerefsizin karıma yaptığı her şeyi öğrenip ona aynılarını misliyle yapmak istiyordum.

 

"B-Ben onun anasıyla evlendiğimde o daha çok küçüktü ve ben ona babalık yaptı-" diğer bacağında bir kuruşun sıktığımda sözleri yarıda kesilmişti ve tekrar haykırmıştı.

 

"SON KEZ SÖYLÜYORUM BANA DOĞRULARI ANLAT YOKSA SENİ CANLI CANLI YAKARIM DUYDUN MU BENİ." Ben sabırlı bir adamdım fakat söz konusu karım olunca sabrım yoktu ve bu adam olmayan sabrımı zorluyordu.

 

En sonunda pes etmiş olacak ki ağlayarak yaptığı tüm şeyleri anlatmaya başladı. O anlattıkça içimden bir şeyler koptu, daha önce hiçbir şeye karşı hissetmediğim çok büyük öfke hissetmeye başladım.

 

O anlattıkça ben yandım ve ben yanınca etrafımdakileride yakardım.

 

                                ...

 

Duru Kıraç

 

Arslan evden gittikten sonra kafamı dağıtmak için mutfağa inmiştim. Sevim abla bugün yoktu, kardeşi hastalanmıştı ve onun yanına gitmek için izin almıştı. Elif'le beraber yemek yaparken mutfağa Yiğit girdi. Beni gördüğü an yüzü düşer gibi olsada hemen toparladı.

 

"Yiğit, bir şey mi istedin canım?" diye sorudum tebessüm ederek. Aslında istediği şeyin kesinlikle Elif'i mutfakta tek bulmak olduğunu biliyorlardum ve iyi bir yenge olarak ona istediğini verecektim.

 

"Su içmeye gelmiştim yenge." deyip sürahiden bardağa su doldurmaya başladı. "Bende bir Mert'in yanına gideyim." deyip mutfaktan çıktım.

 

Gerçekten gidecek misin?

 

Evet.

 

Hiç mi merak etmiyorsun?

 

Çok merak ediyorum.

 

Ee o zaman?

 

Ama ayıp.

 

Sus kız hamilesin sen.

 

Ne yani hamileyim diye kapı dinleyebilir miyim?

 

Tabiki de evet.

 

Adımlarımı geri geri atıp kapının önüne geldim ve tüm odağımı Yiğit ve Elif'e verdim.

 

Yiğit'in, "Kime diyorum kızm." deyen sert sesiyle gözlerimi devirdim abisinin daha tatlı versiyonuydu.

 

"Ne istiyorsun Yiğit?"

 

"Gözlerime bakmanı."

 

"Neden ya? Neden sana bakıp bakmamam umrunda ki? Sonuçta ben kimim ki sadece bir hizmetçiyim öyle değil mi?"

 

"Elif bak sabrımı taşıyor. İki üç gündür garip garip davranıyorsun şimdide karşıma geçmiş ben kimim ki sadece bir hizmetçiyim diye zırvalıyorsun. Bir şey olmuş belli ne oldu ha güzelim söyle bana."

 

"Bir şey olmadı sadece bir şeylerin farkına vardım."

 

"Sakın bana biz ayrı dünyaların insanıyız deme kötü olur."

 

"Ama öyleyiz."

 

Elif bunu dedikten derin bir sessizlik oldu bir süre bekledim Yiğit ne diyecek diye. Ben Yiğit'ten cevap beklerken Elif'ten gelen inleme sesiyle gözlerim yuvalarından fırlayacak gibi oldu.

 

Merakıma yenik düşüp kafamı birazcık uzattım ve tahmin ettiğim gibi öpüşüyorlardı. Cidden abisinin kardeşi olduğunu kanıtladı. Bunlardan başka kim tartışmanın ortasında birden öperdi ki?

 

Daha fazla dikizlemenin ayıp olacağını düşünüp odama doğru yürümeye başladım.

 

Edep sen ne güzel şeysin.

 

Kes sesini!

 

                                 ...

 

Arslan yaklaşık bir saattir eve gelmişti ve geldiğinden beri çalışma odasından çıkmamıştı. Onu merak etmeye başlamıştım, üstelik saatte çok geçti.

 

02.15'ti

 

Zaten eve geldiğindede çok kötü gözüküyordu.

 

Evet işte o yüzden merak ediyorum ya zaten

 

Bence gitmelisin.

 

Bencede gitmeliyim.

 

İç sesimle aldığımız ortak karar doğrultusunda uzandığım yataktan kalkıp kapıya doğru yürümeye başladım tam kapıyı açacakken Kapı birden açıldı ve anlıma çarptı, "Ah" diye ineyip elimi anlıma attım hemen. Çok sert açılmamıştı ama yinede canım yanmıştı. Onun, "Siktir! İyi misin?" diyen endişeli sesiyle kafamı kaldırıp yüzüne baktım. İlk defa yüzündeki bir ifade tam anlamıyla belli oluyordu. Saf endişe.

 

"İyiyim iyiyim merak etme."

 

"Elini çek bakacağım." dedi, sesindeki endişe yerli yerindeydi.

Dediğini yapıp elimi anlımdan çektiğimde anlıma bakıp derin bir nefes verdi. Dediğim gibi çok hafif çarpmıştı sadece anlık acımıştı. Eminim kızarmamıştır bile.

 

"Acıyor mu?"

 

"Hayır. Zaten çok hafif çarptı, sadece anlık acıdı o da geçti şimdi." gözündeki endişeyi almak için güven vermek istercesine gülümsedim.

 

"Neden uyumadın hala, saat çok geç."

 

"Seni bekledim."

 

"Neden?"

 

"Çünkü seni merak ettim. Geldiğinde saat çok geçti ona rağmen çakışma odasına gittin ve bir saattir ordasın. Bir sorun mu var?" dedim. Burnuma gelen içki kokusuyla artık bir sorun olduğuna emin olmuştum. Arslan çok sık içmiyordu en azından evde içtiğini hiç görmemiştim şu an ise içki kokuyordu. Neden bu saatte içmişti ki?

 

"İyiyim ben. Sende uyu artık."

 

"Sen?"

 

"Duş alıp geleceğim."

 

"Peki." deyip yatağa doğru ilerledim. Arslan çoktan banyoya gitmişti. Bir süre sonra gözlerim kapandı ve bedenimi uykuya telsim ettim. dudaklardı.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arslan'ın ağzından yazarken çok zorlandım umarım beğenmişsinizdir.

 

Yazım hatalarım varsa affola 🥺

 

Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum. 🤍🫠

 

 

Loading...
0%