@zeynepclkzc
|
Mekana geldiğimizde heyecanım daha çok arttı. Uzun zaman sonra şarkı söyleyecek olmak hem heyecanlandırıyordu hemde aşırı geriyordu.
Bakışlarım mekanın içinde gezerken benim en son burada çalıştığım dönemden bu yana çok fazla şey değişmişti. Burası öncedende güzel ve şık bir mekandı fakat şimdiki haliyle çok daha güzeldi.
Kızlarla Burak'ın bizim için ayırdığı localardan birine geçtik. Bir süre kendi aramızda sohbet etmiştik daha sonra yanımıza Burak geldi, kısa bir sarılmanın ardından o da yanımıza oturdu.
Burak iyi çocuktu ve burada çalıştığım zamanlarda az çok konuşup sohbet etmişliğimiz vardı. "Birazdan misafirler gelir. Bu misafirler babam için çok önemli inşallah bir sorun çıkmaz." dedi. Buğra. Oturduğundan beri çok gergindi.
Babasının misafirlerini en iyi şekilde ağırlamak istiyordu. Onu rahatlatmak için, "Her şey çok güzel gözüküyor. İnan bana memnun kalmamaları için hiçbir sebep yok." dedim.
"Yengem haklı. Gerçektende her şey çok güzel abimin mekanlarından sonra kesinlikle favori mekanım burası oldu." diyen İrem'in sesinde anlamadığım bir heyecan vardı.
"Ben ne zaman şarkı söyleyeceğim ve kaç tane söyleyeceğim?" dedim.
"2 tane söylesen yeter birini şimdi diğerini misafirler gelince söylesen yeter."
"Peki hangi şarkıyı söyleyeceğimi ben mi seçeceğim?"
"Evet."
Aklımda ilk hangi şarkıyı söyleyeceğimi düşünerek ayağı kalktım. "Gidiyorum o zaman." deyip gergince Burak'a baktım.
"Git." dediği ama tekrar önüme dönüp sahneye doğru adımladım. Ben sahneye doğru giderken mekanda bir hareketlilik oldu bizim tarafa bakınca Burak'ın yerinden hızla kalktığını gördüm.
Büyük ihtimalle babasının misafirleri gelmişti. Umursamadan sahneye doğru yürümeye devam ettim. Tam o sırada Can karşıma çıktı.
Can samimi bir şekilde, "Duru, seni burada görmek ne güzel." dedi.
Hemen yanındaki Ceyda'ya kısa bir bakış atıp tekrar Can'a baktım. "Hande'yle beraber geldik." dedim Ceyda'nın duyabileceği bir sesle.
Can bana o ve Ceyda arasında hiç bir şey olmadığını söylemişti zaten fakat Ceyda'nın Can'a olan duygularını çok önceden Hande ve Can sevgiliyken dahi hep hissetmiştim.
Can ağzının içinde kısık bir şeyler homurdanıp, "Keşke görmeseydim ama gördüm. Hanımefendi 3 santimlik kumaş parçasıyla gelmiş." dedi kızgın bir sesle.
Demek derdi buydu, her zamanki gibi Hande onu sinir etmeyi başarmıştı. Elbisenin gerçekten fazla açık olmasını bilmeme rağmen, "Abartma," dedim.
"Abartma mı? Cidden sırf bana inat o elbise demeye bin şahit isteyen kumaş parçasını giyme diyse bende Can değilim."
Can gerçektende sinirli gözüküyordu. Çene kasları gergin ve kaşları çatıktı. "Neyse ben sahneye gidiyorum sonra konuşuruz." dedim.
Can kafa sallayıp "Bol şans diyeceğim ama şansa ihtiyacın yok." dediğinde tebessüm edip yürümeye başladım. Sahneye geldiğimde dijey durmuştu.
Bir anda mekandaki gürültülü müzik sesi kesildiğinde anlık müşterilerden aaaaa nidası yükseldi. Bu genelde hep olurdu o yüzden takmamaya çalışarak hızla söyleyeceğim şarkıyı adama söyledim.
Aydilge - Aşk paylaşılmaz
Sahnenin tam ortasında durup gözlerimi kısaca etrafta gezdirdim. Mikrofon standının önünde durduktan sonra içimde ki heyecana kulak astım.
Bu hissi özlemiştim.
Müziğin sesi kısaca etrafa yayılmaya başlarken, mikrofon standını ve başlığını iki elimle sıkıca tutup, önünde ki yüksek bar koltuğuna oturdum. Müziğin sesi ufak ufak artarken, dikkatlerin de bize doğru kaydığını fark ettim. Üzerimde ki siyah, mini elbisemin açılmamasına dikkat ederek bacak bacak üstüne attım, dudaklarımı mikrofono yaklaştırdım ve şarkıyı söylemeye başladım.
Aşk paylaşılmaz, anlatsan anlaşılmaz Yine yandım yok olmaz Buzlara sarsan da soğumaz
Gözlerimi sıkıca kapatıp mikrofonu iki elimle daha sıkı kavradım.
Yine yandım Tutulmaz, Ay bile böyle tutulmaz Yine yandım Sorulmaz, "Ah, niye ben?" diye sorulmaz
Bu kısmı çok seviyordum. Sevgime yaraşır bir şekilde yüksek ve güzel bir tınıda söyledim.
Sana doğmuyor ya Güneş'im, ah, neyleyim? Ben bittim Doğmuyor ya Güneş'im, ah, neyleyim? Sen gittin
Derin bir nefes alarak kendimi tamamen kapattım ve şarkının yüksek yerine etkili bir giriş yaptım.
Kalamadın öyle, ah, ben'le Kalamadın öyle, dert bende Yaralarım öyle çok yerde Kalamadın öyle, kalamadın
Anlık bir cesaretle etrafa bakındığımda her zaman olduğu gibi herkes pür dikkat beni dinliyordu.
Kalamadın öyle, ah, ben'le Kalamadın öyle, dert bende Yaralarım öyle çok yerde Yapılır mı böyle? Sen söyle
Son kez şarkının nakarat kısmını söyledim ve bitirdim. Şarkının bitmesine eşdeğer olarak mekandan kocaman bir alkış tufanı yükseldi.
Gülümseyip sahneden inmeden önce hafif bir şekilde dizlerimi kırarak sahne selamı verdim ve tam o sırada asla görmemem gereken kişiyi gördüm. Arslan Kıraç
Kocam.
Şaşkınlığımı hızla atlatıp hemen sahneden indim ben indikten hemen sonra dijey tekrar devreye girdi. Buradan hemen ışınlanmak istiyordum.
Gördüğüm kadarıyla Burak'ın babasının misafirleri için ayarladığı özel yerde oturuyordu. Ne yani misafir o muydu? Gerçekten neden ya? Allah'ım yanlış anlama isyan etmek için söylemiyorum ama yani bu olmak zorunda mıydı?
Hızla kızların olduğu masaya gittim, Hande bana bakarak gülümsüyordu, "Yine ve yine harikaydın Duru." dedi. "Evet yenge ya cidden sesinin bu kadar güzel olduğunu bilmiyordum üstelik şarkıyıda çok içten söyledin cidden büyülenmemek elde değildi." diye devam ettirdi İrem.
Fakat ben ikisinide duymuyordum. "İrem kalk gidiyoruz." dedim. İrem'in anında kaşları çatıldı, "Lütfen ciddi olmadığını söyle yenge." dedi.
"Bir şey mi oldu?" diye soran Hande artık yüzümdeki ifadededen ne anladıysa endişelenmişti. "Sonra Hande." dedim ve tekrar İrem'e döndüm. "Hadi canım lütfen." dedim. İrem üzgün bir şekilde ayağı kalkıp çantasını eline aldı o sırada bende hemen çantamı elime aldım ve İrem'le beraber mekandan çıktık.
Resmen kaçtın.
Daha iyi bir fikrin mi var?
Bilmem farkında mısın ama siz aynı evde yaşıyor hatta aynı yatakta yatıyorsunuz.
İç sesime küfürler ederek şoförün yanına doğru ilerledik. Arabadan inerken bizi beklemesine gerek olmadığını söylemiştim fakat iyi ki beni dinlemeyip beklemiş.
Gerçi bu emri ona Arslan'ın verdiğine adım kadar emindim. İrem'le arabaya bindik. Bir süre sonra şoförün telefonu çaldı.
"Buyrun efendim." dediği ana gözlerimi sımsıkı kapattım. Arayan kişi Arslan'dı. Şöför bir süre Arslan'ı dinledikten sonra "Evet efendim." dedi. Neye evet demişti ki şimdi?
Bu kezde, "Tamam efendim." dedi ve telefonu kapattı. İlla benimle ilgili olacak diye bir şey yok ya kesin iş ile ilgilidir.
Ne kadar zekisin sen ya
Kes sesini iç ses misin düşman mısın belli değil bir kerede yanımda ol ya
Canım ben senin yanındayım zaten kendini boş yere ümitlendirme diye her defasında doğruları söylüyorum o kadar.
Haklısın galiba.
Her zaman.
Şımarma.
Tamam.
"Yenge sen iyi misin?" diyen İrem'e döndü bakışlarım. Ah be İrem hic iyi değilim bu akşam abin kim bilir ne yapacak bana.
"İyiyim canım sadece biraz başım döndü o yüzden erken ayrılmak istedim. Senide tek bırakmak istemedim sonuçta bana emanetsin ama üzülme bunu telafi ederiz." İrem erken çıktığımıza bayağı üzüldüğü için ona ufak bir yalan söyledim.
"Yenge ya sen iyi ol gerisi önemli değil." dedi samimi bir sesle. Ona sadece gülümsemekle yetindim, aklım hala Arslan'ın ne tepki vereceğindeydi.
Yarım saat sonra malikanenin önüne gelmiştik tam ineceğim sırada şöför, "Duru hanım, Arslan bey sizi başka bir yere götürmemi söyledi." dedi.
Ne?
Ne
İç sesimle aynı anda verdiğim tepkiyi dışarıdan vermemek için büyük bir mücadele vermiştim. İrem, "Ya demek abim sana sürpriz yapacak." dedi. Aynen kim bilir nasıl bit sürpriz bekliyordu beni. İrem arabadan inmeden önce yanağımdan öpmüştü ve buna hazırlıksız yakalanmıştım.
Beni gerçekten seviyordu. Bende onları seviyordum bu kısa zamanda hepsine o kadar alışmıştım ki bir gün Arslan boşanıyoruz dese bir daha onları göremiyeceğim için üzülürdüm.
Sadece onları göremiyeceğin için mi?
Yine başlama.
Kafam çok karışıktı ve bu karışıklığın sebebi tabiki de Arslan'dı. Ne tepki vereceğini kestirememek ise en zor olanıydı. Fazla kızar mıydı ki?
Yani sonuçta abartılacak kadar kötü bir şey yapmamıştım, sadece şarkı söylemiştim hem bunda ne vardı ki?
Üstelik ben hamileydim bana kıyamazdı.
Acaba beni bir depoya falan mı çağırmıştı çünkü gittiğimiz yol çok sessizdi. Kim bilir depoda bana ne yapacaktı?
...
Uzun sayılabilecek bir süre sonra dağ evi gibi bir yere geldik. Burası normal dağ evlerine pek benzemiyordu daha büyük ve daha güzel duruyordu fakat koskoca bir alanda sadece bu evin olması biraz ürkütücü duruyordu.
Şöför arabadan inip kapımı açınca gerilmiştim. Arabadan inmek istemiyordum.
Arabadan indikten sonra etrafa bakındım. Görünürde Arslan yoktu inşallah çok önemli bir işi çıkardı ve gelmezdi. Ettiğim dua ileride gördüğüm siyah arabayla yarıda kaldı. Bu Arslan'ın arabasıydı.
Şöför, "Arslan bey sizi içeride bekliyor." dedigi an bayılmak istedim. Bilerek mi bu kadar gerilim yaratıyordu. Benden kork hafası falan vermeye çalışıyorsa boşuna çalışmasındı çünkü şu an gerçekten ondan korkuyordum.
Şöför arabaya binip gittiğinde daha çok gerildim. Gecenin bir yarısı burada tek kalmak istemediğim için hızla eve doğru ilerledim, kendimi korku filimde hissediyordum.
Ben hamileydim ve bana bunu yapmaya hakkı yoktu. Belkide bu bahaneyle üste çıkabilirdim.
Ama alt daha zevkli.
OHA sen iyice sapık oldun.
Sapık iç sesimi aldırmamaya çalışarak adımlarımı hızlandırdım. Evin önüne gelince üst üste zili çalmaya başladım. Sinirli gibi davranırsam belki bir umut üste çıkabilirdim.
Ama-
Kes sesini.
Kapı bir hışımla açıldığında yalancı sinirim anlık olarak valizini topladı ve bana el sallayıp gitti onun yerine ise korku korkak adımlarla gelip geçmiş olsun dedi.
Belkide farkı bir taktik denemelisin?
Nasıl bir taktik?
Anladın sen.
Bana öfkeyle bakan adamın gözlerine daha fazla bakamadım ve bakışlarımı kaçırdım. "Geç." dedi her zamanki sert sesiyle fakat bu defa cidden sesi 2x daha sertti. Ürkek adımlarla içeri geçtim.
İçeri geçtiğimde arkamdan kapanan kapının sesi bile beni korkuttu. Belkide fazla dram yapıyor ve gereksiz yere korkuyordum, en fazla ne yapabilirdi ki?
Biraz ilerledikten sonra gördüğüm görüntüyle korkum bir süreliğinede olsa geçti ve yerine huzur geldi. Bu ev kesinlikle hayalimdeki evin aynısıdı. Bu nasıl mümkün olabilirdi?
Yanan bir şömine hemen yanında kitaplar tatlı bir koltuk ve halı. Evin salonu o kadar hoşuma gitmişti ki ağzımın açık olduğunu sonradan fark edip kapattım.
Arslan'ın zevki daha sadeydi o yüzden, "Burası kimin?" diye sordum.
"Annemindi." dedi duygusuz bir sesle. Sevim abla daha önce annesinin ikizleri doğurduktan 1 ay sonra vefat ettiğini söylemişti.
İstemedende olsa ona ölmüş annesini hatırlattığım için vicdan azabı çekmiştim. Arkamı dönüp ona baktığımda gözlerinde her zamanki gibi hiç bir duygu yoktu.
"B-Ben bilmiyordum. Özür dilerim." dedim mahcup bir sesle.
"Neden bana söylemedin." dedi. Sanki daha demin söylediğimi duymamış gibi.
"Neyi?" gözlerini sıkıca kapatıp derin bir nefes aldı, "Gece kulübüne gidip şarkı söyleyeceğini." dedi sinirle. "Üstelik bu kıyafetle." diye eklemeyide ihmal etmedi.
"Sana Hande'yle dışarı çıkacağımızı söylemiştim."
"Bara gideceğinizi söylemedin."
"Ne fark eder ki zaten istediğim yere gidebileceğimi izin almama gerke olmadığını söyledin." dedim. Neden bu kadar sinirli gözüküyordu?
"Evet bana haber verdikçe izin almana gerek yok dedim peki sen şarkı söyleyeceğini bana söyledin mi?" dedi. Siniri asla azalmıyordu.
"Biraz fazla abartmıyor musun?"
"AYNEN BEN ABARTIYORUM. KARIM GİYMİŞ ELBİSE DEMYE BİN ŞAHİT İSTEYEN KUMAŞ PARÇASI, KİM BİLİR KAÇ TANE İT KOPUĞUN OLDUĞU BİR BARDA ŞARKI SÖYLÜYOR. ÜSTELİK SESİYLE HERKESİ KENDİNE HAYRAN BIRAKIYOR." diye kükredi.
Korkudan bir adım geriledim. Bu tepkim onu daha çok sinirlendirmiş olacak ki bir süre gözlerini yumdu ve sakinleşmeye çalıştı.
Yürüyüp koltuğa oturdum ve birden bire ağlamaya başladım. Benim ağlama sesimle kapattığı gözlerini açtı ve bana sen ciddi misin der gibi bakamaya başladı.
"Ben hamileyim tamam mı? Bana bu kadar bağırmazsın. Karnımda senin bebeğini taşıyorum ben." dedim hıçkırıklarımın arasından.
Bana bir süre baktı ve yanım gelip oturdu. Sanki daha fazla ağlamama dayanamıyormuş gibi, "Tamam ağlama." dedi.
Banane der gibi omuzumu indirip kaldırdım. "Korkuttun beni."
"Özür dilerim." dediği an dönüp ona baktım. Arslan bana o kadar kötü söz söyledikten sonra bile özür dinlememişti şu an beni korkuttuğu için mi özür diledi?
"Sadece benide anla be güzelim. Orada bir tanrıça gibi şarkı söylerken aklımı kaçıracak gibi oldum. Herkesin odağı sendin, herkes sana büyülenmiş gözlerle bakıyordu. Oradaki tüm erkeklerin gözlerini olmamamam için bana tek bir sebep söyle."
"Ben düşünemedim. Daha önce o gece kulübünde çalışmıştım ve çokça şarkı söylemiştim o yüzden sorun olmaz sandım fakat o zamanlar hayatımda kimse yoktu şimdi ise evli bir kadınım keşke sana söyleseydim."
Keşke ona söyleseydim.
Hiç şüphesiz eğer ağlamasaydım Arslan bana daha çok kızacaktı çünkü hala siniri tam geçmiş değildi. Yinede bana bakıp, "Tamam artık ağlama." dedi.
Burnumu çekip, "Özür dilerim." dedim.
Helal kız sana resmen iki damla göz yaşıyla adamın tüm sinirini aldın.
Yapıyoruz bir şeyler.
"Kuru bir özrü kabul etmiyorum desem."
Kocanda senin gibi yapıyor bir şeyler diyen iç sesimi aldırış etmeden Arslan'ın dudağını yapıştım ve nefessiz kalana kadar öptüm onu.
"Şimdi kabul ettin mi?"
Elini ince askılığıma atıp aşağı indirdi.
"Tüm gece üstündekileri parçalamak için yanıp tutuşmuşken neden sadece bir öpücüğe razı gelmeliyim?"
"Gelme o zaman."
Ay biraz geç oldu ama uzun bölüm yazmak cidden zormuş (sakın kısa demeyin normal attığım bir bölümün iki katı)
Neyse inşallah beğenmişsinizdir.
Oylarınızı ve yorumlarınızı bekliyorum. Hepiniz Allah emanet olun.
|
0% |