
13. Bölüm
Artık kaç gün geçmişti. Ortalık sakindi. Bir tatil yapacaktık. Grup olarak. Bunu hak etmiştik.
Valizlerimiz hazırdı. Biz tam olarak beş tane küçük oda tutmuştuk. Aslında bu bir kar tatiliydi. Oda olmasa bile biz ahşap, minik prefabrikler tutmuştuk. Mutluydum. Güzele benziyordu.
Biletimiz bile vardı.
Müşteri: Alara-Kutay Karalı.
Ev numarası: 2
Günler: 8-15 Şubat
Giriş: 7 Şubat 18.00
Akşama burada kalacaktık. Çok mutluyum. Kutay da hazırlanmıştı. Artık gidiş saatimiz yaklaşıyordu. Güzel bir Uludağ tatili bizi bekliyordu.
Yola çıktık. Kızlar çok heyecanlıydı ancak onlarla görüşmeyecek, çift olarak baş başa tatil yapacaktık.
-
Artık yerleşmiştik. Kutay içerideydi bense saat sekizde başlayacak olan dizimi izliyordum. “Of neden 20.00 diyorsunuz? O saatte dizinin özeti başlıyor ya! Ben de hazırlanıyorum, başlayacak diye.” Dedim kendi kendime.
Ben bunları söylerken ela gözlerinin bana baktığını gördüm. Yanım geldi. Boynumdan sarıldı.
“Ne oldu Kutay?” dedim.
“Hiç.” Dedi.
“Olmuş bir şey olmuş.” Dedim.
“Evet. Karım oldun.”
“E günaydın.” Dedim. Ben biraz odunum galiba. Adam bana romantik cümle kurmaya çalışıyor, ben ona ‘e günaydın.’ diyorum.
“Seni çok seviyorum Alara.” Dedi. Bu sırada yanıma oturmuştu. Belimi kavradı. Alnımı alnına değirdiğimde gözlerimi açtım. Elaları bana kilitlenmişti. “Ben de.” Diyebilmiştim. Dudaklarını dudaklarıma değdiğinde dudaklarımda hafif bir tebessüm oluştu.
Allah’ım sonunda.
Ben. Asla aşık olamayacağını düşünen o kız, sadece sekizinci sınıfta aşık olmuştu. Hem de sırılsıklam. Ama aşık olmak için illa ki midende kelebekler mi uçuşmalı? Benim kelebeklerim galiba kalbimde uçuşuyordu.
Başlarda ona hiç bu gözle bakmamıştım.
Baksaydın ne olurdu acaba? Dedi sağımdaki melek. ama haklıydı. Baksaydım ne olurdu? Daha şimdi beni öptüyse baksaydım ne olurdu?
Tarih atayım hemen şuraya da; 7 Şubat 2025. Saat 20:10 civarlarındaydık. Biz buradaydık. Ben değil biz olmuştuk. Sahi biz kimdik?
-
Sabah olmuştu. Ona kahvaltı hazırlıyordum. Kaç saat olmuştu dün akşam? Kaç saat değdirmişti dudaklarını dudaklarıma? En az iki saat. Şimdiyse uyanmasını bekliyordum. Tıpkı annem gibi ona kahvaltı hazırlıyordum. Annem de çok severdi babama kahvaltı hazırlamayı. Bize hazırlarken o kadar fazla heyecanlı olmazdı mesela. Ama babama hazırlarken eksik etmezdi yüzündeki tebessümü.
Benim yemek yeteneğim mi vardı? Açtım buzdolabını, baktım yiyeceklere.
“Tamam. Önce salatalık doğrayalım. Sonra da annemin tarifi şu patatesli şeyden yaparım.” Salatalıkları doğradım. Annemi aradım.
“Ha söyle kuzum.”
“Anne, senin şu patatesli tarifin vardı ya, he onu bana versene.”
“Ne oldu yapcan mı?”
“Evet.”
“Aman Allah’ım, kızım kalk gel o Uludağ mıdır kocadağ mıdır ne, Masterchef’e göndercem seni.”
“Anne abartma ama o kadar da değil.”
“Neyse söylüyorum dinle beni.”
Annem tarifi vermişti. Ben patatesli omleti hazırlamıştım. Şimdi fırındaydı.
Kutay esneye esneye yanıma geldi.
“Günaydın Kocacığım.” Dedim yanağından öperek.
“Çok güzel kocacığım diyorsun bir daha desene.”
“Kocacığım.”
“Efendim karıcığım?” dedi, boynuma bir buse bırakırken.
“Çok güzel karıcığım diyorsun. Bir daha desene.”
“Karıcığım.”
“Senin karıcığın sana yemek yaptı.”
“O sarmayı yapmak sana yaradı galiba.” Dedi. “Beğenirsem hep isterim.”
“Beğenmeme şansın yok zaten kocacığım. Beğenmesen bile beğendim diyeceksin!”
“Tamam karıcığım. Kızma.” Benimle eğleniyordu. Ama ben de onunla eğleniyordum. Biz eğleniyorduk.
O yanımdayken acılarımı unutuyor, iyileşiyordum. Sizi iyileştirenlerin yanında durun. Onlar sizin yaranızı saracaktır kızlar.
Ultra mükemmel yemeğim pişmişti. Onu çıkardım. Ne yapmayı düşünüyorsun ki? Dedi içimdeki gıcık ses. Sofracığımı hazırladım ve kocacığımı çağırdım.
“Sofra hazır kocam.” Dedim. O gelirken mırıldandım. “Canım kocam gelsene.” Dedim. “Ama kocam gel.”
“Geldim karıcığım.” Dedi. “Ayrıca bana öyle kocam demeye devam edersen kötü şeyler olacak bilgin olsun.” Dedi bana.
“Tamam kocacığım.” Dedim ‘kocacığım’ kelimesini bastırarak. Bana çapkın bir bakış attı ama ona aldırmadım. Yemeği yemeye başladı.
“Teleferiğe binelim mi?” diye sordum. “Baş başa.” Dedim sonra.
“Olmaz.” Dedi.
“Ya Kutiş lütfen lütfen Allah rızası için. Yemin ederim korkutucu değil.”
“Bineriz.” Dedi Kutay.
“Oleyy! Sen benim yemeğimi beğendin mi?”
“En az senin kadar beğendim.” Dedi Kutay.
“Sen yemekle beni aynı mı tutuyorsun Kutay?” dedim kızarak.
“İltifat edeyim diye söyledim Alara.”
“Alara deme bana!”
“Ne diyeyim?” dedi.
“Karıcığım de.” Dedim gülerek. O da güldü.
Yemekten sonra giyindim. Altıma kar pantolonumu geçirdim. Üstüme de montumu giyip bere taktım. Kutay ben gittiğimde çoktan hazırlanmıştı. Altında sadece eşofman vardı. Bu erkekler nasıl üşümüyordu? Herhalde erkeklere otomatik yüklenen bir özellikti bu.
“Gel Karıcığım.”
“Geldim kocacığım.”
Beraber teleferiğin yolunu tuttuk. Bir elini belime koydu ve yürümeye devam ettik. Teleferiğin önüne geldik ve sıramızı bekledik.
“Hazır mısın?” diye sordu.
“Ben hep hazırım.” Dedim.
Elimi tuttu ve teleferiğe bindik. Bindiğimizde biraz korktum. Ama sonra Kutay beni yanına aldı. Onun göğsüne yattım ve manzarayı izledim. Beremi çıkardı ve saçlarımı öptü. Ona döndüğümde bakışları dudaklarım kaydı. Dudaklarını benimkilere değdirdi. Ben de ona karşılık verdim. Öpmeye devam etti. Ellerimden tuttu. Elleri belime kaydı. Dokunuşları bacaklarıma, boynuma, saçlarıma değdi.
“Beni mahvediyorsun karıcığım.” Dedi. Bir kere daha öptü.
“Teveccühümüz kocam.” Dedim. “Ama bence ayrılmalıyız oksa teleferik düşecek.” Dedim.
“Seni seviyorum.” Dedi kocam denen zalim.
Onu seviyordum.
O benimdi.
| Okur Yorumları | Yorum Ekle |