9. Bölüm

9. Bölüm

Zeynep Ela Yıldız
zeynepelayildizz

Bölüm 9

(Düğün Günü)

Gelin odasındaydım. Bindallımı giydim. Üstüme giydiğimde prensese dönmüştüm. Siyah saçlarımı dalgalı yapmıştık. Kafamda bir taç vardı.

Kınam ve düğünüm aynı anda olacaktı. Kınayla başlayacaktık. Dalya makyajı akmasın diye ağlayamıyordu. Kolunda sağdıç yazıyordu. O da çok güzel olmuştu. Makyajından elbisesine kadar fazlasıyla dikkat çekiyordu. Ben çiçeğimi kına kısmında atacaktım. Ama şimdi yine bir evlilik teklifi vardı. Çiçeği atmayacaktım. Dalya’ya verecektim. Arkasında Batu duracak ve yüzüğü çıkartacaktı.

Kınaya başlıyorduk. Ben inanamıyordum. Evleniyordum. Dostum dediğim adama sırılsıklam aşıktım ve onunla evleniyordum. O zamanki dostum hayat arkadaşım oluyordu.

Dansla başlayacaktık. Kutay odaya geldi ve elimi tuttu. Şimdi çıkacaktık. Müzik eşliğinde dansla çıktık. Bugün günlerden 17 Ocak Çarşamba. Evleniyorum. Dansa başladık. Resmen kral ve kraliçe gibiydik. Dansımız bittiğinde eğildik ve Kutay mikrofonu eline aldı.

“Değerli misafirler,

Bizim en mutlu günümüzde yanımızda olduğunuz için teşekkür ederiz.” Dedi ve konuşmasını yaptı.

 

Biraz halay çektikten sonra testi kırmaya gelmişti.

“Aşka yardan başka,” diye başladı şarkı. Testiyi atarken Kutay testiyi tuttu ve kendisi attı. Ortaya karizmatik bir anı oldu.

Çiçek atmaya geliyordu. Çiçeği atma müziği açıldı. Yaklaşık bir dakika geçmişti. Şimdi atar gibi yapıp Dalya’ya verdim. Arkanı dön dediğimde mutluluktan ağlamaya başladı. Sarıldılar ve oturdular. Beraber gelin odasına geçtik.

“Alara ya!” dedi. “Çok mutluyum. Ama sen neden sakladın benden? Şu parmağımdaki yüzüğün kaç yıldır hayalini kurduğumu biliyorsun kızım.” Dedi

Bu konu hakkında konuşmak yerine gelinliğimi giydim. Batu ve Dalya’yla beraber çıkacaktık. Ablam da gelin odasındaydı ama makyajını tazeliyordu. Akıtmıştı makyajını ağlarken.

“Abla!”

“Kız dur acı çekiyorum.”

“Abla ölmedim. Evleniyorum.”

“Bana bak kız, o Kutay seni üzerse kellesini çıkartırım.”

“Tamam ablam. Ama annem ve babam da ağlıyor sen onları sakinleştir.”

“Besle büyüt gitsin elin adamına.” Dedi ablam.

Artık çıkma vaktiydi. Gerçek gelinliğimi giydim ve hazırlandık. Dalya son kez düzeltti beni ve bana motive edici cümleler sıraladı.

“Kutay sana ölsün be! Ayrıca neydi o ilkokulda Kutay’a takıntılı olan kız? Eda. Eda senin tırnağın olamaz be!”

“Şimdi açma konuyu.”

“Ay tamam tamam. Şimdi sizin hemen arkanızdan biz çıkacağız.”

 

Annem odaya geldi ve çıkmamız gerektiğini söyledi.

Kutay elimi eline geçirdi ve yavaş adımlarla yürüdük. Tam dans pistine gelmişken salon bir silah sesiyle irkildi.

“KUTAY KARALI!” diye bağırdı tanıdık bir ses. Yüzümü çevirdiğimde Batu’yu vuran Arkın Volkan’ın ölü olması gereken kardeşi Korhan Volkan karşımızda duruyordu. Yüzümden bir damla yaş süzülürken titriyordum. Beni öldürmeye çalışan adamdı yanımdaki. Rüyamda gördüğüm adamdı bu. Kutay beni arkasına aldı.

“Korkma.” Dedi bana.

“Belki sen beni unuttun Karalı, ama bu sözümü unutma.

Unutanlar unutulmaya mahkumdur. Ben nasıl unutulduysam, sen de unutulmaya mahkum olacaksın. Ölmedim Karalı, sen beni öldü sandın ama senin öldürdüğün ben değildim. Şimdi sen de benim gibi unutulmaya mahkum olacaksın. Sen benim karımı hamileyken öldürdün, senin karın da ölecek.”

Silahtan çıkan kurşuna bakakaldım. Ama kurşun bana isabet etmemişti. Önüme atlayan Kutay’a isabet etmişti. O kurşundan sonra çatışma başladı. Ama derdim o kurşunların havada uçuşması değildi, Kutay’a isabet eden kurşun bana isabet etseydi, daha az canım yanardı. Annemin babama seslendiğini duydum sonra. Gözlerim oraya kaydığında babamın da kanlar içerisinde yığıldığını gördüm.

Volkan, bir volkan gibi hayatımıza girip, ateşini söndürmek için bizi sevenlerimizden etmişti.

Ben ağlarken gelmedi elimden bir şey. Annemin tansiyonu düşmüştü. Ben hangisine yetişecektim? Birkaç koruma yatıyordu yerde. Çatışma bitmişti ancak kalbimdeki çatışma daha yeni başlıyordu.

İşte hayatımız buydu ancak ben daha önce hiç bu kadarını yaşamamıştım. Elimdeki yüzük kana boyanmıştı. Bir garson ambulans ve polisi arıyordu. Bense göz bile kırpmadan sevdiklerimin acı çekişini izliyordum. Dalya geldi yanıma.

“Alara! Sakin ol.” Dedi bana. Nasıl sakin olabilirdim?

“Alara, bak bende kal. Bende kal.” Dedi bana.

Ama o bana bunları söylerken, ben bilincimi çoktan kaybetmeye başlamıştım.

 

Gözlerimi açtığımda hastanedeydim. Bir odaya alınmıştım. Yanımda Dalya ve ablam vardı. Dalya saçımı okşuyordu. İkisinin de ağlamaktan gözleri şişmişti.

“Alara?” dedi burnunu çekerek.

“Babam, Kutay neredeler onlar?” dedim ayağa kalkarak. “Annem?”

“Ameliyatları sürüyor.” Dedi ağlayarak. “Annen iyi serum taktılar.”

Yattığım yerden doğruldum ve serumu kolumdan koparıp koşmaya başladım.

“Alara dur!” diye bağırıyordu ablam. Kusura bakma abla.

“Baba! Kutay!” diye bağırdım.

“Hanımefendi, burası hastane burada bu şekilde bağıramazsınız!” dedi hemşire

“Çok özür dilerim. Kutay Karalı ve Ali Akmaz, ameliyattalardı. Hangi ameliyathanedeler acaba?” diye sordum. Gelinliğimde kan vardı.

“Siz Kutay Beyin eşi misiniz? Az önce onun ameliyatından çıktım. Ama durumu kritik net bir şey söyleyemem.” Dedi gelinliğimi incelerken. “Diğer hasta için de şu hemşireye sorabilirsiniz.” Dedi.

“Merhaba. Ali Akmaz. Ben kızıyım. Ameliyatı nasıl geçti?” diye sordum.

“Doktorumuz ameliyattan çıktı odası ileride.” Dedi bana. İleriye doğru koştum. Kapıyı çalmadan açtım.

“Hanımefendi ne yapıyorsunuz?”

“Babam. Ali Akmaz. Nerede o? Siz ameliyat etmişsiniz.”

“Üzgünüm. Hastaneye geldiğinde kalbi durmuştu. Babanızı kaybettik. Başınız sağ olsun.” Dedi doktor. Ağlamam arttı. Odanın dışına çıktım. Ablama gitmeye çalıştım. Gidemedim.

İstemeden yere çöktüm. Kanlı ellerimi yüzüme sürdüm. Ölmüştü. Babam. Ölmüştü. O benim yüzümden ölmüştü. O kurşun bu sefer babamı değil, beni de öldürmüştü. Boş ve dolu gözlerimle hastane koridorunun zeminine bakıyordum. Dalya ve ablam bana sarılıyordu. Ayağa kalkacak gücüm kalmamıştı.

Kanadımı kırdılar uçamadım anne.

Babam için ağlıyordum. Beni yaşatan oydu. Ama onun kızının gözleri, hala üstündeydi.

“Neden baba?” dedim hıçkırırken.

“Yok ölmedi değil mi?” diye sordum ablama.

“Dalya?” o bana yalan söylemezdi. Bana daha sıkı sarıldıklarında gücümün bittiğini anladım. Babamı bağırdım. Susturamadılar beni. Aşkı bulup, onu kaybettim. Yere yatıp onu sayıkladım. Doktor hemşireye sesleniyordu. Hemşire beni kaldırdı. Tepkisiz kaldım. Dalya’yı şimdi anlıyordum. Beni hemşire odaya götürdü ve sakinleştirici yaptı.

“Benim de babam öldü.”

“Neydi babanız?”

“Polisti. Bombalı patlama olmuştu İstanbul’da. Orada öldü.”

“Başınız sağ olsun.” Dedim ağlayarak. Biraz sakinleştiricinin etkisiyle dinmişti göz yaşlarım.

Başımı koydum yastığa. Uyumuşum.

 

Doktorun önünde söz verdim.

“Korhan, sen ölene kadar ben yaşayacağım.” Dedim.

Daha fazla görürsem ağlayacaktım. Aklıma Kutay geldi. Ameliyathaneye geri gittim. Hemşireye tekrar sordum.

“Az sonra çıkacak. Ameliyat başarılı ancak ilk yirmi dört saat tehlikeli.” Dediler.

 

(24 Saat Sonra)

Kutay uyanmıştı. Ve o beni bırakmamıştı. Babam gitmişti.

Yanına soktular beni. Elini tuttum. Ağlayarak doya doya sarıldım ona. Saçlarını öptüm. Babama son kez sarılamamıştım. Ama onu bırakmayacaktım.

“Peki baban?” dedi çenemi kaldırarak.

“Öldü Kutay.” Dedim gözlerim tekrar dolduğunda.

“Ağlama, ağlama güzelim. Onu da adamlarını da yaşatmayacağım.” Dedi. “Bak sana söz veriyorum.o ölmeden ölmeyeceğiz. Hatta onu sen öldüreceksin.” Dedi bana sarılarak.

“Seni seviyorum.” Dedim.

“Ben de seni çok seviyorum.” “Kendimden, herkesten çok.”

 

 

                                              

Bölüm : 13.01.2025 21:21 tarihinde eklendi
Okur Yorumları Yorum Ekle
Hikayeyi Paylaş
Loading...