Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1.BÖLÜM : Hazırlık

@zeynepezgo

 

Bölümün Sözü;

Ve Hilal bu kaza ile,

tek ailesini kaybetmişti...

~ZE~

 

Gözümü araladığımda hamakta olduğumu fark etmiştim, anlaşılan gece burada uyuyakalmıştım. İzmir'de bir ormanın ortasında, hatta ormanlık bile denemez birkaç ağacın bulunduğu bir alandı burası, küçük bir yazlığımız vardı ve yedi yıldır ben burada babaannemle kalıyordum.

 

Annem ve babam bir motor kazasında, ölmüşler ben hatırlayamıyorum. Babaannem ise bu kazanın konusunu açmamı dahi istemiyordu, neden olduğunu anlamasam da babaannem üzülmesin diye bende konuyu açmamayı tercih ediyordum.

 

"Hilal'im, güzel kızım." dedi Babaannem, içten bir gülümsemeyle. Babaannem lacivert beyaz karışığı bir şalvar giyip, üzerine uzun bordo bir penye ve kahverengi hırkasını giymişti, başörtüsünü de geribaş yapınca tam köylü kadınlara benzemişti ama bu hali onu çok minnoş yapıyordu.

 

"Canımm, gönlümün sultanı uyandın mı?" dedim, sevecen bir ses tonuyla. Babaannemi hızlı hızlı yanaklarından öpmeye başladım, huylandığı için kahkahayı basmıştı ve bende ona eşlik ediyordum.

 

"Bugün de doyduk çok şükür." dedim alaylı bir ses tonuyla.

 

"Deli kız, seni deli." dedi babaannem, onu o kadar çok güldürmüştüm ki hâlâ nefes nefeseydi.

 

"Buyurun benim." dedim, babaannemi güldürmeye çalışarak.

 

"Hadi hadi, kahvaltı hazır geç çabuk bitir. Daha seninle ev bakmaya gideceğiz." dedi babaannem, ben ise çoktan terastaki hazırlanmış kahvaltıya geçerek, yemeye başlamıştım.

 

"Yavaş ye, boğulacaksın." dedi Babaannem, üstüme gülerek.

 

"Karar ver yavaş mı, hızlı mı?" gülerek dalga geçtiğimde, Hatice Sultan da eşlik etmişti. "Sende ye, Hatice Sultan az önce ev bakacağız diyen kimdi?" dedim gülerek, babaannem de gülerek yanıma geçip yemek yemeye başlamıştı. Ben ise çoktan yemeğimi bitirmiştim.

 

"Ben hemen hazırlanıp geliyorum." dedim sofradan ayrılarak, tahta merdivenlerle üst kata çıkıp. Mosmor odamda kendimi bulmuştum, en sevdiğim renk odama girdiğimde kendini haykırıyordu ama rengi kendi ağırlığını koymuştu, asalet akıyordu resmen.

 

Morumsu gri, gardolabımı açıp içinden beyaz tişörtümü aldım, altıma da gri, geniş, kot pantolonumu giymiştim. Gri boyalı saçlarımı düzleştirip, kirpiklerimi rimel ile dolgunlaştırdığımda yeşil mi kahverengi mi karar veremediğim gözlerim ortaya çıkmıştı. Siyah bel çantamı alıp, babaannemin yanına inmiştim. Babaannem de hazırlanmıştı, üzerinde siyah bir pardösü ve siyah yaşmak vardı.

 

Yeni model siyah kaplamalı, mor aydınlatmalı motorumun, yanına geldiğimde babaannem bana çok endişeli bakıyordu.

 

"Güzel kızım, sürme şu zıkkımı." dedi babaannem, gözleri çok tedirgin bakıyordu, buna anlam veremesem de babaannemin üzülmesi beni daha çok üzüyordu.

 

"Sultanım bunun korkulacak bir şey yok ki!" dedim rahatlatmak için, çaba sarf ediyordum ama babaannem bir türlü ısınmak istemiyordu.

 

"Bak sana zamanı gelince anlatacağım, şimdi sürmezsen bana dünyaları verirsin." babaannem her motora binecekken bunu yapıyordu. Bu olay sinirimi bozsa da, babaanneme bu hissettiklerimi söylememeyi tercih ediyordum.

 

"Babaannem niye böyle yapıyorsun? Benim motor sevgimi en iyi sen biliyorsun!" dedim vazgeçmeyeceğimi belirterek.

 

"Öyle de, kızım ben seni düşünüyorum." dedi ve yutkunarak devam etti "Korkuyorum!" deyince yüzündeki tedirginlik diline de yansımıştı.

 

"Biliyorsun ben sırf motor sürebilmek için yaşımı büyüttüm." dedim ikna etmeye çalışarak, evet böyle bir şey yapmıştım 17 yaşında olmama rağmen kimlikte 19'du. Geçen sene ehliyetimi almış ve yeni bir dünyaya yelken açmıştım.

 

"Dikkatli sür de... Senin motor kıyafetlerin nerede?" dedi sitemkâr bir ses tonuyla. Bu sefer yırtmıştık, babaannem kararını değişmeden hemen montumu ve kaskımı alıp babaannemin yanına dönmüştüm. Hemen motora binip kontağa çevirmiştim. Babaannem bana endişeli bakışlar gönderiyordu, ben ise her şeyin iyi olacağına dair bakışlar gönderiyordum.

 

"Gel bakalım, Hatice Sultan seni istediğin yere bırakayım." dedim gülerek.

 

"Yok, ben ona binmem!" dedi söylenerek, korkuyordu ama neyden, kaza yapmamdan mı?

 

"Tamam, durağa kadar eşlik edeyim o zaman." dedim ısrarcı olarak.

 

"Yok, olmaz binmem."

 

"Hadi be Sultanım, kırma beni." dedim sevimli bir ses tonuyla.

 

"Kızım lütfen, ben o şeye binemem." gözlerime hızlı hızlı açıp kapadım ve dudaklarımı büzdüm. Bu babaannemi ikna etmek için yeterliydi.

 

"Durağa kadar." sesindeki titremeyi ve kararlılığı buradan hissedebiliyordum.

 

"Tamam tamam" dedim geçiştirerek, kafamdaki kaskı babaanneme uzattığımda, elinin tersiyle itmişti.

 

"Sen ne takacaksın?"

 

"Hiçbir şey." dedim kendimden emin bir şekilde.

 

"O zaman gelmem, hadi sen tak da gidelim." dedi babaannem, içindeki şefkat bir ailemin olduğunu hatırlatmıştı.

 

"Peki, hadi gidelim." dedim, bir anda Yola baktığımda gözümü hırs bürümüştü. Yollar tam hız yapma yeriydi, babaannem arkama binmişti ve belime sımsıkı sarılmıştı. Bir an yolla göz göze gelmiştik, motoru çalıştırdığımda sesinin bile bana huzur verdiğini fark etmiştim. Düz yol olduğu için istemsizce gazı kökleşmiştim ve durmaksızın ilerliyordum. Belki de babaannem bu vasıtayla korkusunu yener diye düşünmüştüm ve kendime engel olmamıştım.

 

Babaannem çığlığı bastığında, korktuğunu anlamıştım Bu yüzden yavaşlamak için frene bastığımda, artık her şey için çok geçti. KAHRETSİN… Fren tutmuyordu şu anda canlı bir bombanın üzerindeydik. Kafamı bir an yanan farlara çevirdiğimde siyah motorlu... Evet, bize çarpmıştı ama kasıtlı çarpmış gibiydi. Çarpmanın etkisiyle havada yuvarlandığım sırada motorda babaannemin olduğunu hatırlamıştım.

 

"Hilal'imm" diye feryat etmişti babaannem... Yere çakıldığımda, vücuduma giren ağrı neredeyse bilincimi kaybettiriyordu. Çarpmanın etkisiyle çocukta yere savrulmuştu, o benden de babaannemden de iyi durumdaydı. Bana doğru yaklaştığı sırada bana yardım edeceğini düşünmüştüm, gözlerim net görmekte zorlanıyordu ama çocuğun gözleriyle göz göze gelmiştim. Çocuk gözlerimi görünce birine benzetiyormuşçasına uzun bir süre bakmıştı ama kısa sürede toparlanıp hemen yanımdaki siyah motorunu alıp yoluna devam etmek için motoru çalıştırmaya çalışınca tüm hayallerim yıkılmıştı. Gözlerim kamaşmasına rağmen çocuğun kel kafasındaki dövmeyi görebilmiştim. İki kanat çiziliydi; sağ taraftaki yaralanmış ve cılız bir kanada benziyordu, sağ tarafta ki ise oldukça heybetli ve güçlü duruyordu. Başıma giren ağrıyla görüş açım tamamen kaybolmuş ve olduğum yere geri uzanmıştım.

 

Gözlerim babaannemin olduğu yöne kaydığında, çocuğun olduğu yöne doğru bağırdım "Yardım et, yalvarırım babaannem iyi görünmüyor." dedim haykırarak, sürüklene sürüklene babaannemin yanına varmıştım. Bana kaskı verip benim hayatımı kurtarmıştı ama şimdi kendisi kan gölünün içinde yatıyordu. Benim ise başım yanmaya başlamıştı, aynı zamanda gözlerim kararıyordu.

 

"Babaanne?" dedim cevap almak istercesine, sesim adeta deprem yaratıyordu. Babaannem ise cevap vermiyordu, ne yapsam diye düşünmeye başlamıştım. Ayağa zar zor kalktığımda başımın dönmesiyle, yeniden yere düşmüştüm. Bu ıssız ormanda nasıl haber gönderecektim, gözlerim çantamı arıyordu ama çantama dair bir iz yoktu. Babaannemin nabzını kontrol etmem gerekiyordu, elim bileğini bulduğunda. Ellerimdeki titremeyi ne yapsam da engelleyemiyordum, babaannemin korkuttuğu başına gelmişti.

Motor Kazası...

Ve Hilal bu kaza ile tek ailesini kaybetmişti. Aklımda bu kelimeler dönüp duruyordu, başımdaki sıcaklığa ve kararmaya daha fazla karşı koyamayıp bilincimi kaybetmiştim.

 

 

 

✧✧

 

 

Gözlerimi araladığımda, nerede olduğumu çözememiştim. Burası yoğunlukla et ve balık korkuyordu, her neredeysem donmak üzereydim. En son ne olmuştu? Diye geçirdim aklımdan, evet motor kazası geçirmiştim... Babaannemin en çok korktuğu şey başımıza gelmişti.

 

Ben şimdi neden buradaydım ve babaannem neredeydi? Ayağa kalktığımda, başımın hâlâ ağırdığını fark etmiştim. Etrafı incelerken aynı zamanda kafamı tutuyordum "Kimse yok mu?" diye bağırdığımda bir ses yoktu, bir anda sallandığımı fark edince bir arabanın içinde olduğumu anlamıştım.

 

Ambulansta mıydık? Eğer ambulanstaysak sedye ve malzemeler neredeydi? Ayağım yerdeki buza çarptığında, gözlerim fal taşı gibi açık kalmıştı. Evet, ben bir aracın soğuk hava deposundaydım, buraya nasıl getirildiğimin ise farkında bile değildim.

 

"KİMSE YOK MU, YARDIM EDİN!" diye bağırdım yalvarırcasına, aynı zamanda da soğuk hava deposunun duraksadığını fark etmiştim, dışarıda bir hareketlilik vardı. Ne olduğunu çözemesem de, ne yapıp edip buradan kurtulmalıydım. Deponun duvarlarına sert bir şekilde vurmaya başlamıştım, aynı zamanda da bağırıyordum "Yardım edin, yalvarırım." diye haykırmıştım.

 

Soğuk hava deposunun kapağı açıldığında, esmer otuzlu yaşlarda bir adam önünde duruyordu. "Çabuk saklan, eğer polislere yakalanırsak anneni öldü bil!" dedi adam, ben ise anın şokundan hâlâ kendime gelememiştim. Annem mi? Adam annemin öldüğünü bilmeden bana şantaj mı yapmaya çalışıyordu, yoksa annem ölmememiş miydi? Saçmalama Hilal, adamı ömrü hayatında bir defa gördün. Sana yalan söylüyor. Diye kendi kendim söylenince, aklım fazlasıyla karışmış durumdaydı. Polislere gidip babaannemi mi kurtaracaktım, yoksa saklanıp babaannemi mi kurtaracaktım? İki ihtimalde de babaannemi kurtaracaktım ama birinci ihtimal benim için çok daha cazip geliyordu. Adama masum bakışlarla yaklaştığda fısıldar bir ses tonuyla konuşuyordum "Peki sen nasıl istersen, Canım." dedim ve adamın tepkisini bekledim. Adam bana pis pis bakarken beklediğim o hamleyi yapmanın zamanı gelmişti "DİYECEĞİMİ Mİ SANDIN, ŞEREFSİZ SAPIK." diye bağırdım ve adamın sırtına atlayıp saçlarını çekmeye başladım. Adam benden kurtulması zor olmamıştı, sert bir şekilde beni depoya geri fırlatınca acıyla inledim. Adam bana delici bakışlar atmakla yetinip, mecburen polislerin yanına gitmişti ama adım kadar emindim bu kadar sesten sonra buraya gelmeleri garantiydi. Tam da tahmin ettiğim gibi polisler hemen gözümün önünde duruyordu.

 

Polisler bana anlam vermeye çalışan bakışlarla bakıyorlardı ama benim şu anki hedefim kim olduğu bilinmeyen o adamdaydı. Polisler de geldiğine göre o adamda bana hiçbir şey yapamazdı. Hızlı bir manevrayla tırdan inip, adamın arkasına doğru ilerlemiştim. Polisler bana yetişemeden adamın kolunu belinde birleştirdiğimde, diğer elimle de boynundan tutmuş tıra yaslamıştım. "Çabuk söyle, Babaannem nerede ona ne yaptınız." Diye kükredim hesap sorarcasına, ne kadar hesap sorsam da şuan hiçbir şey yapamayacağımın farkındaydım.

 

Polislere dönüp yardım isteyen bir bakış atmıştım, aralarından sarışın mavi gözlü olan polis bunu anlamış olacak ki, yanındaki polisi bir bakışıyla yanıma göndermişti. Aynı pozisyonda yer değiştiğimizde, gönderdiği polis benim yerime adamı tutunca kendimi sarışın mavi gözlü polisin yanında bulmuştum.

 

"Yalvarırım size, Babaannem ağır yaralı. Az önce beni açık açık annemle tehdit etti." dedim yutkunarak, polisler adama keskin bakışlar atıyordu. Annen demişti, ölen biriyle beni tehdit ediyordu salak adam. Diğer bir ihtimal ise babaannemi annem sanmıştı. Dedikleri saçma olduğu için, pek fazla kafama takmamıştım.

 

"Amirim önce karakol-"diyen esmer adamın sözünü kesen, sarışın polis benim için elinden geleni yaptığı ortadaydı. Polise minnet dolu bakışlar attığımda, duruşundan taviz vermemişti ama beni anladığı ortadaydı. Benim yaşadığım bu durumu daha önce kendisi de yaşamış gibiydi. İçimde kopan acıyı anlıyordu. "Kaza yerine bir ekip gönder." dediğinde tüm herkes susmuştu, adamın sözünden çıkamadıkları için şanslı olmalıydım. "Gidelim." arabayı gösteren sarışın polis, gitmemiz için komut vermişti.

 

Benim aklımda bir tek babaannem vardı. Yaraları derin miydi y-yada yaralarının acısına dayanabilmiş miydi ve hâlâ nefes alıyor muydu? Gözümden bir damla yaş süzüldüğünde, yanmış yüreğimin kokusunu buradan alabiliyordum. Tek ailemi kaybetmek üzereydim, yâda çoktan kaybetmiştim...

 

Polislerle beraber kaza yerine geldiğimizde, hızla arabadan inmiştim. Artık bazı şeyler için geç olduğunu hissetmiştim. Motorum parçalanmış, neredeyse patlamaya hazır bekliyordu. Babaannemin kafatası patlamış gibiydi… Kahretsin! Beni kan tutuyordu, ne yapacaktım. Babaannemin yüzünde, kandan başka hiç bir şey yoktu. Kan korkum umrumda değildi, koşarak yanına vardığımda. Babaannemin üzerine sinen kan kokusu, kalbimin durmasına neden olacak kadar hızlı çarpmasına neden oluyordu.

 

"Hatice Sultan ben geldim, aç gözlerini." dudaklarımdan titreyerek bu nidalar dökülürken, ben haykırarak ağlamaya başlamıştım. Yere çöktüğümde, son bir defa sarılmak istemiştim. Ellerimi kafasının altına koyup kaldırdığımda, daha şiddetli ağlamaya başladım. Babaannemin kafatası gerçekten patlamıştı, kafasından akan kanlar. Bana onun çoktan öldüğünü haykırmıştı bile...

 

Ambulansın sirenlerini duyunca, babaanneme daha sıkı sarılmıştım yüzündeki kanları umursamadan kana karışık pamuk kokusunu içime çekmiştim. Ambulanstan inen doktorlar Hatice Sultan’ı kollarımın arasından almaya çalışsalarda kitlenmiş kollarım buna müsaade etmiyordu. Hıçkırarak ağlarken bedenimden sular boşalıyormuşçasına ağlıyordum, halsizleşmiştim kafamı dik tutmakta zorlanıyordum ama kollarımı asla çözemiyordum. Zorla nefes alırken, titreyen dudaklarım aralandı ve kulağına doğru "Sen benim tek ailemdin..." diye mırıldandım. Hıçkırarak ağlarken, konuşmaya devam ettim "Sen hep haklıydın, motor ailemize çökmüş bir lanet!" dedim parçalanmış motoruma, iğrenerek bakarak." Sana bunu yapanı bulup, beynini patlatacağım. Önüme çıkan herkesi ezip geçeceğim!" hırsla ellerimi sıktığımda, son bir defa alnına öpücük kondurmuştum. Kan tadını ağzımda hissettiğimde, artık kandan iğrenmediğimi fark etmiştim. Zaten istesem de artık iğrenemezdim çünkü çoktan kan ve kanın kırmızısı, benim nefesim gibi olmuştu...

 

Benden en kıymetlimi almışlardı, bu saatten sonra kimseye acımayacaktım. Zorla ellerimi babaannemden ayırırken sendeleyerek ayağı kalktım, gözlerimden durmadan yaşlar akıyordu. Umursamadan adımlar atarken başım dönmeye devam ediyordu, yalpalanarak yolda ilerlemeye devam ederken babaannemin katilinin gittiği yöne doğru ilerlemeye devam ediyorum. Motoru kazadan sonra yağ akıtmaya başladığı için gittiği yol belli oluyordu ve onun da yaralı olduğunu var sayarsak onun da pek ileri gitmesi mümkün olmazdı. Arkamdan bir kadının sesini duyunca, umursamaz bir tavırla ilerlemeye devam ettim. Kadın bu sefer kollarımdan tutunca, durmuştum. ”Hanımefendi yaralısınız müdahale etmemize izin verin.” deyince umursamaz bir tavırla ilerlemeye devam ettim.” Kadın tekrardan beni tutmaya çalışınca, tüm gücümle kadını itelemiştim o sağa ben sola savrulunca daha şiddetli bir şekilde ağlamaya başlamıştım. Daha ayakta bile duramazken babaannemin intikamını nasıl alacaktım. Sağa sola savrula savrula ayağı kalkınca, başımdaki ağrı önümü bile görmemi engelleyecek kadar şiddetliydi. Ellerim başıma gidince, adım bile atamayacak kadar halsizleştiğimi fark etmiştim. Gözlerim kararırken, sesler de derinleşmeye başlamıştı. Tam yere yığılırken biri belimden tutarak düşüşümü yumuşatmıştı. Bilincimi kaybetmeden önce beni tutan kişinin sarışın adam olduğunu görünce içim rahatlamıştı ve gözlerimi uzun bir sessizliğe yummuştum.

 

 

 

 

✧✧

 

 

 

Gözlerimi bir hastane yatağında açmamın üzerinden, yarım saat geçmişti. İki haftadır uyuduğumu ve babaannemi gömdüklerini söylemişlerdi. İçimde hiçbir duygu kırıntısı oluşmamıştı aklımdan geçen tek şey hayatımı değiştiren o katili bulmaktı. Hemşireler polislerin ifade alması için birazdan odama geleceklerini söylemişlerdi ama görünürde kimse yoktu. Tam bu düşünce aklımdan geçerken kapı açılmış ve içeriye sarışın polis ve bir başka polis girmişti. Sarışın polis gülümseyerek yanımda ki sandalyeye oturmuştu. Gülüşüne hiçbir karşılık vermeden kafamı çevirince, sarışın polis ağzını araladı. “ Geçmiş olsun Hilal AKAY, umarım kendini iyi hissediyorsundur.” deyince kafamı olumlu anlamda salladım ve “Öyle…” diye mırıldandım.

 

“ Gözünü açar açmaz sorgulanmanı istemezdim ama- “ derken sözünü kestim. “ Önemli değil, sor.” diye mırıldanınca, sarışın polis konuşmaya başladı. “Kaza nasıl gerçekleşti, sen mi dikkatini kaybettin yoksa biri mi çarptı? Kaza yaptığınız yerde hiçbir kamera olmadığı için senin tanıklığına ihtiyacımız var.” Deyince bakışlarımı sarışın polise çevirdim ve duygusuzca ağzımı araladım. “ Biri çarptı, kimdi göremedim sadece kafasında dövmesinin olduğunu gördüm. İki kanat çiziliydi; sol taraftaki yaralanmış ve cılız bir kanada benziyordu, sağ tarafta ki ise oldukça heybetli ve güçlü duruyordu. Bir de gözlerini gördüm, çok derin ve tandık gibiydi aynı hissi o da hissetmiş gibi uzunca baktı bana ama gözlerinin rengini bile hatırlamıyorum.” Deyince sarışın polis kafasıyla onayladı.

“En kısa sürede o katili bulacağız, şikâyetçi olacaksın değil mi?” diye sorunca ağzımı aralayarak mırıldandım, “ Gerek kalmayacak.” Polis kaşlarını çatarak bana bakınca, umursamayarak kafamı çevirdim.

 

 

“Başka bir şey hatırlıyor musun, seninle yâda babaannenle arası bozuk olan biri var mıydı?” diye sorunca kafamı olumsuz anlamda salladım. “Hayır, zaten bizi kimse tanımaz bizim bizde başka kimsemiz yoktu. Benim ailem çok küçükken ölmüş akrabalarım da yok varsa da bilmiyorum. Benim tek dostum Andre ama o da Fransa da ve sürekli görüşemiyoruz. Hatta benim kaza geçirdiğimi bile bilmiyordur, çünkü şuan askerlik yapıyor.”

 

Deyince polis kaşlarını çattı, “Yanlış hatırlamıyorsam, Fransa da zorunlu askerlik kalktı. Askerliğini Fransa da mı yapıyor ?”

 

“Bilmiyorum.” Diye mırıldandım. Bir anda kapı açılınca içeriye polisler girmişti.

 

“Amirim, nöbette beklediğimiz kadın kaçmış. Kaçarken de birini öldürmüş.” Deyince sarışın polis ayaklanmıştı. “ Çıkışları tutun her yeri arayın, çabuk!” diye kükreyince kapıya doğru ilerledi ve bana dönerek gülümsedi. “Çıkarken kıyafetlerini değiştirmeyi unutma. Ben Atakan YAVUZ, ihtiyacın olunca beni bulabilirsin Hilal AKAY!” diyerek odadan çıkınca afallamıştım, hızla toparlanarak ayağı kalktım bir an önce buradan gitmeliydim. En kısa sürede katili bulup onun nefesini kesecektim. Etrafa göz atınca gözlerim giysi dolabını bulmuştu, hiçbir giysi olmayacağımı bile bile dolabımı açtım ve karşılaştığım manzarayla afalladım. Kırmızı bir kazak, siyah bir şapka ve siyah bir kot pantolon vardı. Az önce adının Atakan olduğunu öğrendiğim sarışın polis benim kaçacağımı biliyordu ve bana yardım etmek istemişti. Bir polis neden bana yardım etmek istemişti aklım almıyordu ama zamanımı bunu düşünerek kaybetmeyecektim, hızla üzerimi değiştirip hastahaneden çıkmıştım ve artık beni yepyeni bir hayat bekliyordu. Bu hayat iyi mi kötü mü olacaktı bilmiyordum ama her şeyden farklı olacağı kesindi…

 

Evet canlarım Motor Kazasının ilk bölümle sizlerleyim,

Bende bir küçük wattynin hüsranına uğrayan yazarlardanım, her ne kadar üzülsemde vardır bunda da bir hayır diyerek yolumuza devam edelim.

Umarım sizlerde beğenirsiniz, her yoruma açığım iyiki varsınız.

Yorum yapmayı unutmayın, bir sonraki bölümle görüşmek üzere.

💓💓💓

 

 

 

 

 

 

Loading...
0%