@zeynephafsacan
|
Bölüm: 1
23.02.2007 Yazarın Anlatımıyla İlsu Algın, kocası Aktan Algın ile beraber hastaneden çıkmıştı. Az önce ikisi de doğacak olan ilk çocuklarının cinsiyetini öğrenmişti. İlsu ve Aktan oldukça heyecanlıydı. Eve gittiklerinde ikisi de yakınlarına haber verecekti. Arabaya bindiklerinde İlsu sürekli karnını okşuyordu. Aktan’ın yüzünden gülümsemesi bir türlü silinmiyordu. Birkaç dakikanın ardından eve vardıklarında, Aktan arabayı evin otoparkına park edip dışarı çıktı. Hemen karısının olduğu tarafa yürüyüp ona kapıyı açtı. İlsu onun kolunu tutunca beraber evlerine girdiler. İlsu salona geçtiğinde hemen çantasından telefonunu alıp en yakın arkadaşı olan Peyda’yı aradı. Peyda kendi bebeğinin cinsiyetini öğrenmek için İlsu’yu beklemişti. Onlar bir gün önce çocuklarının cinsiyetini öğrenmişlerdi. Peyda telefonu açınca heyecanla konuştular. “Eve şimdi geldik,” dedi İlsu. “Müsaitseniz Baha ile gelin.” “Bizde sizi bekliyorduk zaten,” diye karşılık verdi Peyda. İlsu Peyda’nın ayaklandığını gelen seslerden anlayabiliyordu. “Şimdi yola çıkıyoruz. İstediğin herhangi bir şey var mı? Gelirken alabiliriz.” “Hayır, hemen gelin siz. Bekliyoruz.” Telefonu kapattıklarında İlsu büyük bir heyecan ve merakla Peyda’yı bekliyordu. Bebeklerin cinsiyetleri her ne olursa olsun sağlıkla gelmelerini istiyorlardı. Aktan karısının yanına geldiğinde gülümsedi. “Anneme söyledim, çok sevindi. Peydaları davet ettin mi?” “Evet, geliyorlar. Birazdan burada olurlar,” deyip ayaklandı. “Ben bir kahve yapayım. Her an burada olabilirler. Evleri çok yakın zaten.” Aktan karısını durdurup, oturttu. “Ben dururken kahveyi niye sen yapıyorsun? Ben hazırlarım,” deyip İlsu’nun alnına bir öpücük kondurdu. İlsu ona derin bir şekilde gülümserken, Aktan mutfağa doğru ilerledi. Az sonra zil çalınca İlsu ve Aktan kapıyı açmaya gittiler. Kapıyı açtıklarında Peyda ve İlsu hemen birbirlerine sarıldılar. Kardeş gibiydiler. Baha, Peyda’nın kocasıydı. Baha ve Aktan’da selamlaşıp sarıldıklarında salona geçtiler. İlsu ve Peyda yan yana oturmuşlardı ve ikisi de fazlasıyla heyecanlıydı. Baha ikisinin heyecanını görünce gülerek bir fikir sundu. “Bence ikinizde aynı anda söyleyin bücürlerin cinsiyetini. En azından diğerinin cevabını beklerken kalpten gitmemiş olursunuz.” Peyda kahkaha attığında, İlsu gülerek başını salladı. İki arkadaş birbirlerinin gözlerine baktığında her an ağlayacak gibiydiler. Peyda dolu gözleriyle sordu. “Hazır mısın?" “Evet, üç deyince söyleyelim!” “1" “2” “3” “Kız!” “Erkek!” İki arkadaş gülerek birbirlerine tekrardan sarıldıklarında, aynı şekilde Baha ve Aktan’da birbirlerine sarılmışlardı. Baha ve Aktan’da lisede tanışmışlardı. Her iki tarafında dostlukları çok kuvvetliydi. Aktan kahveleri getirmek için mutfağa gittiğinde Peyda ve İlsu isim düşünmeye başlamışlardı bile. Çocuklarının isimlerini uyumlu yapmak istiyorlardı. Aktan kahveleri getirdiğinde hep beraber isim düşünmeye başlamışlardı. “Göktuğ nasıl?” diye sordu Baha. Peyda ve İlsu aynı anda başlarını sağa sola sallayınca düşünmeye devam ettiler. Aktan telefonunu alıp internetten çocuk isimleri aratmıştı. Birkaç tanesini yanında oturan arkadaşına gösterince, Baha olumsuz anlamda başını salladı. İlsu aklına gelen bir ismi söyledi. “Ansel ya da Asel nasıl olur?” Peyda heyecanla başını salladı. “Asel olsun bence. Benimkine de Arel ismini veririz.” Büyük bir istekle Baha ve Aktan’a baktılar. Aktan telefonundan bir isim daha söyledi. “Miran’da güzel. Arel’in adı Arel Miran da olabilir, isterseniz.” Baha ekledi. “Asel Miray olsun sizinki de. Uyumlu oldu işte.” İlsu ve Peyda onayladıklarında isimleri seçmişlerdi. Birkaç ay sonra kucaklarında taşıyacakları bebeklerinin isimlerini hep beraber seçmişlerdi. Hepsi fazlasıyla heyecanlıydı. Bir an önce o günü bekliyorlardı.
Günümüz Asel Miray Algın Elimi yavaşça ondan ayırdığımda açıkçası ağzım açık kalmıştı. Onunla şimdi karşılaşmak beklemediğim bir şeydi. Aynı durum onun içinde geçerli olmalıydı çünkü bakışları bunu çok iyi anlatıyordu. Ayrıca geldiğimizden haberi yoktu ve bu onun için büyük bir sürpriz olmuştu. Sürpriz yapmayalım derken sürpriz yaptık arkadaş! Bir süre birbirimize baktığımızda; onu yıllar sonra tekrar görmenin duygusallığı içerisindeydim. Ona küçük bir çocukken sarıldığım gibi sarılmak istiyordum. Ama bu pek mümkün değildi. O eski Arel değildi, bende eski Asel değildim. Eskiden en yakın arkadaşım oydu. Hatta neredeyse tek arkadaşım oydu. Açıkçası o varken başka bir arkadaşa ihtiyaç bile duymuyordum. Başımı yere eğip, ayakkabılarıma bakmaya başladığımda sessizliğimizi böldü. “Nasılsın?” dedi. Söyleyecek çok şeyimiz vardı fakat öyle bir durumdaydık ki hiçbir şey söyleyemiyorduk. “İyi, sen?” “İyi bende.” Dolu gözlerimle ona baktığımda gülümsedi. “Özlemişim.” “Bende…” Biraz durdum. “Peyda teyzem seni çağırmış ama başka planların varmış. Öyle demişsin.” “Annem her yere benimle gitmeye bayılıyor da,” dedi. “İki üç katım olan insanlarla ha bire burun buruna gelmeyi sevdiğim söylenemez. Bahanem bu şekildeydi.” Başımı salladığımda Aref’in bana seslendiğini duyduk. “Miray! Dışarıda mısın, Miray?” Aref, aralık olan demir kapıdan çıktığında gözleri beni ve Arel’i buldu. Büyük ihtimalle Arel’i hatırlamıyor olmalıydı. Sorgulayan bakışları sürekli olarak Arel ve benim aramda git gel yapıyordu. Yanıma geldi. “Miray, annem ve Efken teyze gideceğimiz okulu konuşuyorlar. Senide çağırmak için odana baktım ama yoktun. Buradaymışsın,” dediğinde gözleri Arel’deydi. Boğazımı temizleyip Aref’e döndüm. “Aref, tanışmak istersin belki.” Başını salladığında, Arel’e doğru bir adım atıp elini uzattı. Bu hali çok güzeldi. “Aref ben,” dedi. “Miray kardeşim olur.” Ben gözlerimi devirdiğimde, Arel Aref’in uzattığı elini sıktı. “Arel bende,” dediğinde Aref gözlerini kocaman açtı. Şaşırdığı çok bariz ortadaydı. Aksini iddia etmek mümkün değildi. Elini çektiğinde Aref hemen sordu. “Miran sen misin? Oha oğlum çok değişmişsin! Böyle karşılaşmayı beklemiyordum.” “Yani şimdi 11 yaşındaki Arel olmadığıma göre değişmem normal bence. Sende baya büyümüşsün. Son gördüğümde çok küçüktün.” Aref gülmeye başladığında bana döndü. “Hadi içeri geçelim. Okulu seçeceğiz dediğim gibi.” Ardından Arel’e baktı. “Sende gel hadi." Arel kararsız bir şekilde bana baktığında hiçbir tepki vermedim. Ardından tekrar Aref’e döndü. “Şimdi gelmesem daha iyi olur,” dedi. “Hem annem işimin olduğunu düşünüyor.” Benim tepkisizliğim yüzünden mi böyle bir karara varmıştı bilmiyorum, ama eğer öyleyse gelmesinde bir sakınca yoktu. “Gelsene,” dedim. “Bence annen işinin olup olmadığını düşünmez. Hem yıllar sonra tekrar karşılaştık. Konuşacak çok şeyimiz olmalı.” Biraz düşündükten sonra başını salladı. Hep beraber içeri girdiğimizde demir kapıya uzandım ama Arel benden önce davrandı. Kapıyı kapattığında ona gülümsedim fakat pek bir tepki vermedi. Bu çocuk cidden çok değişmişti. Eve girmemizle, ayakkabılarımızı çıkarmamız bir oldu. Salona girdiğimizde annem ve Peyda teyzemin gözleri direkt bizi buldu. İkisi de fazlasıyla şaşırmıştı. Peyda teyzem üçümüze de baktı. “Çok çabuk karşılaşmışsınız.” “Evet, öyle oldu,” dememle herkes bana garip bir şekilde baktı. Yanlış bir şey mi dedim ben? Annem “Sanırım iyi bir karşılaşma olmamış,”dediğinde ofladım. “Yanlış anladınız sanırım. Kötü anlamda demedim…” Herkes bir süre birbirine baktıktan sonra annem gülümseyerek Arel’e doğru yaklaştı. Elini Arel’in saçlarını değdirdiğinde Arel çok garip bir şekilde baktı. Hepimiz Arel’in mimiklerine güldüğümüzde annem, elini Arel’in saçlarından çekti. “Bazı şeylerin değişmediğini görmek güzel.” Açık konuşmak gerekirse annemin dediğinden pek bir şey anlamamıştım. Arel saçlarına dokunulmasından pek hoşlanmıyor olmalıydı ama ben küçükken sürekli olarak dokunuyordum ve bir şey demiyordu. Onları izlemeye devam ettiğimiz sırada birbirlerine sarıldılar. Tıpkı ben ve Peyda teyzem gibiydiler. Peyda teyzemde bana bir anne gibi olmuştu. Hem kendi oğluyla, hem de benimle sürekli ilgileniyordu. Aynı şey annem içinde geçerliydi. Annemin gözünde Arel’de onun oğlu gibiydi. Buda bizim bağlılığımızı gösteriyordu. Ayrıldıklarında annem her ikimize de baktı. “Siz pek alışamamış gibisiniz,” dediğinde Peyda teyzem onu onayladı. “Yıllardır konuşmuyordunuz ama hiç özlemiş gibide değilsiniz.” Yanılıyorlardı. En azından benim açımdan durum böyleydi. Taşındığımızda Arel kendini çok aratmıştı. Zar zor arkadaşlık kurmaya başlamıştım. Onun yeri bende hep ayrıydı. Onu gerçekten özlemiştim ama artık eski Arel’i pek göremiyordum. Bu yüzden özlemimi gideremiyordum. “Yorgunum aslında,” diye lafa girdim. “Pek tepki veremiyorum ve yanlış anlaşılıyorum. Kusura bakmayın…” “Bende biraz dalgınım,” dedi Arel. “Normalde eve girmeyi düşünmüyordum ama yinede uğramak istedim. Yakın bir zamanda daha uzun bir şekilde konuşur, sohbet ederiz zaten.” Peyda teyzem ve annem birbirlerine bakıp gülümsediler. Daha sonra annem bana döndü. “Peyda, Arel’in şu an gittiği lisenin gayet iyi olduğunu söyledi. Aref ve senin için orayı düşünüyorum. Ne dersiniz? Kayıtlarınızı ona göre halledelim hemen.” “Fark etmez,” diye cevap verdiğimde Aref’te aynı cevabı verdi. Gözlerimi açık tutmakta gerçekten çok zorlanmaya başlamıştım. Esnediğimde elimle ağzımı kapattım. Peyda teyzem, uykulu olduğumu anlamış olacak ki “Asel, güzelim, sen istersen odana geç. İllaki karşılaşacağız zaten,” dedi. Başımı sallayıp, herkese veda ettim. Salondan dışarı çıkarken başımı son kez onlara çevirdiğimde Arel ile göz göze geldik. Derin bir nefes alıp salondan çıktım. Merdivenlerden hızlıca çıkıp odama girdim. Kapıyı kapattığım gibi kendimi yatağımda buldum ve uykuya dalmam bir dakikamı bile almadı. |
0% |