@zeynephafsacan
|
Bölüm: 2
17.01.2015 Yazarın Anlatımıyla Kışın en soğuk günlerinden biriydi. Gecenin bir yarısı kar yağmaya başlamıştı ve sabah vakti her yer bembeyazdı. Arel iki gündür Asellerin evinde kalıyordu ve bu onlar için çok güzel bir sürpriz olmuştu. Bir an önce bahçeye çıkıp karla oynamak istiyorlardı. Beraber pencereden dışarıyı izledikleri esnada, İlsu onların fotoğrafını çekip Peyda’ya atmıştı. Arel’in eldivenleri yanlarında değildi ve bu büyük bir sorundu. Peyda ve Baha bir haftalığına akraba ziyaretine gitmişlerdi. Arel, Asel’i bırakmak istemeyince onu mecburen yanlarında götürememişlerdi. Peydaların evinin yedek anahtarı İlsu’daydı. Peyda ve İlsu eldiven meselesini konuşmuşlardı. Arel, kendi eldivenleri konusunda ısrarcı olursa mecburen gidip alacalardı. İlsu, Arel’in karşısına geçip eğildi. “Arelciğim, eldivenlerini annen bavuluna koymayı unutmuş tatlım,” dediğinde Arel’in suratı asıldı. “Karla oynamaya gittiğimizde Asel’in eldivenlerinden birini giymek ister misin? Eğer istemezsen evinize gidip eldivenlerini alabiliriz.” Arel, Asel’e bakıp biraz düşündü ve cevap verdi. “Asel’in eldivenlerinden giyebilirim,” dedi gülümseyerek. “Mümkünse pembe olsun. Asel’in en sevdiği renk pembe.” İlsu gülümseyerek Arel’in saçlarını karıştırınca, Arel birkaç adım geriledi. Saçlarına dokunulmasını sevmiyordu. Beş yaşlarındayken, dayısı ona bir hikâye anlatmıştı ve o günden beri bu konuda çok hassastı. Sadece Asel’in dokunmasını dert etmiyordu. Aksine Asel’in dokunması çok hoşuna gidiyordu. Birkaç dakikanın ardından hep beraber kahvaltıya oturmuşlardı. Aref meyve suyunu içerken yanlışlıkla üzerine döktüğünde, İlsu ile beraber üstünü değiştirmeye gitmişlerdi. Arel, Aref’in tabağındaki omleti aldığında Asel kaşlarını çattı. “Ne yapıyorsun? O Aref’in.” “Küçük bir şaka yapmak istiyorum sadece,” dedi Arel. Aref’in tepkileri onun fazlasıyla hoşuna gidiyordu. Bu yüzden sürekli olarak onunla uğraşıyordu. Asel yavaşça başını salladı. “Peki madem.” Aref koşarak salona geldiğinde Arel hiçbir şey yapmamış gibi masumca oturuyordu. Aref sandalyesine oturup tabağına baktığında bir şeyin eksik olduğunu fark etti. Eksik olan şeyin omleti olduğunu anlaması uzun sürmedi. Ağlamaya başladığında İlsu telaşlandı. “Canım, ne oldu?” “Omletim yok! Canavarlar almış olmalı!” diyerek ağlamaya devam ettiğinde İlsu, Asel ve Arel’e baktı. Onların aldığını tahmin edebiliyordu. Asel hiç düşünmeden lafa atıldı. “Özür dilerim, ben almıştım. Yemedim ama, alabilirsiniz.” İlsu, Asel’in tabağına hiç dokunmadı. Kendi tabağında duran omletini Aref’e verdi. Asel’in yalan söylediğini biliyordu çünkü Arel’i kendi omletini yerken görmüştü ve tabağında şu an bir tane daha vardı. Hiçbir şey demeden kahvaltısına devam etti. Arel, Asel’e üzgün bir şekilde bakınca Asel ona derin bir şekilde gülümsedi. Arel’i her zaman gülerken görmüştü ve üzülmesini istemiyordu. Asel, Arel’in gülüşünü çok seviyordu. Ona göre Arel her zaman gülmeliydi. Kahvaltılarını bitirdiklerinde, üçü de hemen yukarı doğru koştu. Montları kapının yanındaki askılıkta asılıydı ve boyları yetişmiyordu. Aref eliyle alnına vurup ofladığında, Asel bir fikir sundu. “Ben Arel’i kucağıma alayım, o da montlarımızı alsın.” Arel başını iki yana salladı. “Ben Asel’i kucağıma alayım, o da montlarımızı alsın.” İlsu odaya girdiğinde montları askılıktan alıp onlara baktı. “Bence ben montlarınızı birini kucağıma almadan alıp size giydireyim. Daha basit öyle değil mi?” Üçü de gülerek İlsu’nun elinden montlarını aldıklarında, İlsu yardıma ihtiyaçları olmadığını anladı. Hızla montlarını giydiler. Fermuarlarını çektiklerinde İlsu onlara eldivenlerini uzattı. Aref, eldivenlerini eline geçirmekte zorlanınca, İlsu ona yardımcı olmak için yanına eğildi. Arel ve Asel ise pembe eldivenleri çoktan ellerine giymişlerdi. Şapka ve atkılarını da taktıklarında tamamen hazırlardı. Bahçeye çıktıklarında Arel ve Asel el ele tutuşup karın üstünde koşmaya başladı. Asel’in ayağı taşa takılınca ikisi de aynı anda yere düştü. Yerdeki karlar sayesinde canları acımamıştı. Arel ayağa kalkıp elini Asel’e uzattı. “İyi misin?” “İyiyim,” diyerek Arel’in elini tutup ayağa kalktı. İlsu ve Aref yanlarına gelince hep beraber kartopu savaşı yaptılar. O gün onlar için eğlenceli ve bir o kadarda yorucu geçmişti.
Günümüz Asel Miray Algın Banyoda dişlerimi fırçalıyordum. Diş macununu üzerime damlatmamak için büyük bir çaba sarf ediyordum. Sabahın bir saati annemin seslenmesi üzerine uyanmıştık. Peyda teyzem bizi kahvaltıya çağırmıştı ve tam yarım saattir hazırlanıyorduk. Aref çoktan hazırdı. Bize söylenmekten başka bir şey yapmıyordu. Ağzımı çalkalayıp banyodan çıktım. Aşağı indiğimde herkesin hazır bir şekilde beklediğini gördüm. Annem benimde aşağıya indiğimi görünce ayaklandı. “Hadi gidiyoruz. Yeterince geciktik zaten.” “Saat henüz 8,” diye söylenmeye devam etti Aref. “Biz her zaman 9’da kahvaltı yapıyorduk. Bu mu geç kalmış halimiz?” “Biraz bizde yardımcı olsak fena olmaz bence Aref.” Ayakkabılarımızı giyip hızla dışarı çıktık. Arabanın yanına gittiğimizde, Aref bana arka kapıyı açtı. Ona baktığımda öne binecek olduğunu anladım. “Pardon da niye öne sen biniyorsun? Kapıyı açman büyük nezaket ama öne binen niye sensin?” “Canım öyle istiyor,” diyerek göz kırptığında gözlerimi devirdim. Öne binme niyetinde değildim, sadece nedenini merak ettiğimden sormuştum. Arkaya oturduğumda Aref kapıyı kapatıp öne bindi. Annem çoktan oturmuştu ve anahtarı takıyordu. Arabayı çalıştırdığında yola koyulmuştuk. Peyda teyzemlerin evi bize oldukça yakındı. Varmamız sadece 8 dakikamızı almıştı. Vardığımızda annem arabayı evin önüne park ediyordu. Uzun zaman sonra evlerine ilk defa gelmiştim. Eve baktığımda geçmişte yaşadıklarımız anılar gözümün önünde canlandı ve gülümsedim. Bu evde çok fazla anı biriktirmiştim. Şimdi tekrar buraya gelmek, hepsini hatırlamama neden olmuştu. Hep beraber demir kapıyı açıp içeri girdik. Ardından evin kapısının önüne geldiğimizde annem zili çaldı. Birkaç saniye içerisinde kapı Peyda teyzem tarafından açıldı. Kapıyı sonuna kadar açarak bize gülümsedi. “Hoş geldiniz! Biraz erken geldiniz aslında. Kahvaltıyı hazırlıyordum,” dediğinde annem baya mutlu görünüyordu. “Çok iyi işte, bende yardımcı olmak istiyordum,” deyip içeri girdi. Peyda teyzem ile birbirlerine sarıldıktan sonra mutfağa doğru ilerledi. Aynı şekilde Aref’le de selamlaştıktan sonra sıra bana gelmişti. Bana sıkıca sarılırken “Arel birazdan gelir. Ekmek almaya yollamıştım,” dedi. Başımı salladım. “Ben bahçede beklesem olur mu? Biraz daha hava almak istiyorum ve Arel’le de karşılaşırız,” diye sordum. “Tamam, nasıl istersen,” diyerek bana gülümsedi. Peyda teyzem kapıyı kapattığında, etrafa bakınmaya başladım. Bakışlarımı sol tarafa çevirdiğimde, yıllar önce Arel ile ektiğimiz çam ağacını gördüm. O zamanlar bir fidandı. Şimdi ise baya büyümüştü. Bakımıyla çok iyi ilgilenmişlerdi. Çam ağacının yanına gittiğimde gözlerim dolmuştu. Geçmişten hâlâ izlerimiz vardı. Ağacın boyu benden baya uzundu ve tabii ki bu oldukça normaldi. Ağacın gövdesine baktığımda kırmızı bir kurdele gördüm. Güldüğümde gözlerimden bir damla yaş aktı. Bunu Arel ile fidanı ektiğimiz gün planlamıştık. Ağaç büyüdüğünde kurdele takacaktık ve o hayalimizi gerçekleştirmiş olmalıydı. Birinin varlığını hissettiğimde, başımı o yöne doğru çevirdim. Arel birkaç metre ötemde durmuştu ve beni izliyordu. Onunla göz göze geldiğimizde elimle gözyaşlarımı sildim. Yavaşça yanıma doğru geldi. Tam dibimde durduğunda ağaca baktı. “3 yıl önce bu kurdeleyi takmıştım. Ağaç yeterince büyümüştü ve bende seninle olan hayalimizi hatırlamıştım. Sonrada buraya bağlamıştım,” bana döndü. “Kurdelenin arkasında ne yazıyor bakmak ister misin?” Söylediği üzerine merakla ağacın arka tarafına geçtim. Kurdelenin üstünde tükenmez kalem ile iki isim yazılmıştı. Ve ağacı diktiğimiz tarih. “Asel Miray ve Arel Miran, 07.11.2017” Gülümseyerek ona döndüğümde, o da bana aynı şekilde bakıyordu. Elindeki ekmek poşetini biraz havaya kaldırıp işaret etti. “Eve bırakıp geliyorum. Bekler misin?” Başımı salladığımda eve doğru ilerledi. Arkasından hâlâ gülümseyerek bakıyordum. Anahtarıyla kapıyı açarken bana bakınca göz göze geldik. Hemen bakışlarımı kaçırıp yüzümdeki gülümsemeyi sildim. Kısa bir süre sonra tekrar yanıma geldi. Beraber bahçelerindeki çardakta yan yana oturduk. Bana baktığında, bende ona aynı şekilde baktım. “Siz gidince uzun bir süre kendime gelememiştim,” dedi birden. “ O zamanlar her şeyim sendin. Sen gidince hiçbir şeyim kalmamıştı,” diye devam etti. “Annem ve babama çok yalvarmıştım sizin yakınınıza taşınmak için. Ama onlar bunun mümkün olmadığını söyleyip duruyordu. Sizin buraya ileride geleceğinizi söylüyorlardı. Bende bununla teselli oluyordum. Baksana meğersem dedikleri gün 6 yıl sonrasıymış,” alayla güldü. “Nasılda kanmışım?” Bakışlarımı ellerime çevirdim. Parmaklarımla oynamaya başlamıştım. “Ben hep üstüne yazılar yazdığın beyaz tişörtüme bakıyordum,” diye bir itirafta bulundum. Kaşlarını çattı. “O parkta yırtılmamış mıydı?” “Anneme diktirmiştim,” dedim. “Benim için güzel bir anıydı. Tişörtü öylece atmak istemeyip anneme diktirmiştim. Yazılar sadece hafif silik duruyor ama hâlâ anlaşılır bir vaziyette.” “Şey yazmıştım; ‘Önüne dönmeyeni prensim ile tanıştırırım.’” Arel gülmeye başladığında yazılar aklıma geldi ve bende güldüm. Çok heveslenmiştim. Ona her şeyi eskiden olduğu gibi anlatmak istiyordum. “İstanbul’dan Ankara’ya taşındığımızda kendini bana çok aratıyordun. Annem birileriyle arkadaş olmamı söylüyordu fakat ben senden başkasıyla arkadaş olmak istemiyordum. Hatta biliyor musun, okulumdan bir veli ve çocuğu bizim eve gelmişti. Çocuk, sınıfın en zeki kişisiydi. Beraber ödevleri yapıyorduk. Bana soruları anlatıyor, ardından konuyu bambaşka yerlere getiriyordu. En son sinir olup yanımızdaki su bardağına elimle vurmuştum ve içindeki tüm su onun ödevine dökülmüştü. Çocuk telaş yapıp annesine gidince çok gülmüştüm.” “Asel Miray’ı sinir etmemeliydi. Kendisi kaşınmış,” dediğinde gülümsedim. “Bu arada anlatıyorum ama sıkılmıyorsun değil mi?” diye sorduğumda başını iki yana salladı. “Ee başka neler yaptın bu 6 yılda? Neler yaşadın ya da neler yaşadınız?” “İlk yıllar sessiz sakindim. Sonra liseye geçince değişmeye başladım,” dedim açıkça. “Hatta 9. sınıfın sonlarında bir çocukla çıkıyorduk,” dediğimde kaşları havalandı. Bir şey onu düşündürüyor gibiydi. “Şu an sevgilin var mı?” diye açık bir şekilde sorduğunda duraksadım. Ardından cevap verdim. “Hayır, ayrılalı çok oluyor. Ondan sonra da hiç sevgilim olmadı,” dediğimde hâlâ aynı şekilde duruyordu. “Ne oldu sana?” diye sordum. “Bir şey olmadı,” dediğinde başımı yavaşça salladım. Aynı soruyu birde ben ona sordum. “Senin hayatında biri var mı peki?” Sorunun cevabını gerçekten merak ediyordum. Cevap bende bir şeyi değiştirmeyecekti fakat gerçektende merak ediyordum. “Şu an yok,” deyip bana baktı. Önceden var mıydı yani? Muhtemelen onun durumu da benimle aynı olmalıydı. Başımı salladığımda Peyda teyzemin bize doğru yaklaştığını gördüm. Yanımıza geldiğinde bize gülümsedi. “Hadi gelin kahvaltı yapacağız.” Hızlıca ayaklanıp Peyda teyzemin yanına geçtim. Beraber eve doğru yürüdüğümüzde Arel arkadan geliyordu. Banyonun yerini az çok hatırlıyordum. Koridordan ilerleyip sağa döndüğümde banyoyu bulmuştum. İçeri girdiğimde kapıyı kapatıp elimi yıkadım. Aynaya bakarak saçlarımı düzenledikten sonra banyodan çıktım. Yüzümde makyaj yoktu çünkü sevmiyordum. Bu şekilde yeterince iyiydim. Salona girdiğimde herkes yerini almıştı. Tek bir boş sandalye vardı ve o da Arel’in yanıydı. Derin bir nefes alıp sandalyeme doğru ilerlediğimde, Arel sandalyeyi benim için çekti. Ona gülümseyip yerime oturdum. Önümde boş bir tabak vardı. Yiyeceğim şeyleri tabağıma koyarken Peyda teyzem sordu. “Asel, güzelim, çay mı istersin meyve suyu mu?” Konuşmak için ağzımı açtığımda Arel benden önce davrandı. “Asel meyve suyunu pek sevmez.” Ona şaşkınlıkla baktıktan sonra Peyda teyzeme başımı salladım. Bir kez daha sordu. “Açık mı istersin, demli mi?” Yine Arel önce davrandı. “Demli sever.” Gözlerimi kaçırıp gülümsedim. Ardından gülümsememi sildiğimde Peyda teyzem son bir soru sordu. Buna cevap vermeye kalkışmadım çünkü Arel’in cevaplayacağını artık tahmin edebiliyordum. “Şekerli mi, şekersiz mi?” “Şekersiz.” Tahminim karşısında gülümsediğimde, sadece bu nedenle gülümsemediğimi fark ettim. Arel’in benim hakkımda hâlâ bir şeyleri hatırlıyor olması beni şaşırtmış ve bir o kadarda mutlu etmişti. Bunlar benim hakkımdaki küçük detaylardı ve o bunları biliyordu. Peyda teyzem önüme çayımı koyduğunda düşüncelerimden sıyrıldım. Çayımdan bir yudum aldıktan sonra, dudaklarımı birbirine bastırıp gülümsedim. Gözlerim karşımda oturan Aref’ kaydı. Bana göz kırptıktan sonra gözleriyle yanımda oturan Arel’i işaret etti. Bir şey mi ima ediyordu bilmiyorum ama bakışlarım istemsizce Arel’e kaydı. Tabağındaki omleti kesiyordu. Tekrar Aref’e baktığımda gözleri ben ve Arel’in arasında gitmeye başlamıştı. Demek istediği şeyi anladığımda aydınlanmış gibi oldum. Tabağımın yanındaki bıçağı alıp hızla omletime batırdığımda herkesin bakışları bana kaydı. Omleti keserken Aref’e baktığımda gözlerini devirip kahvaltısına devam etti. Ona dersini vermeyeceğim için şanslı sayılırdı. Dua etsin ki bugün iyi günümdeydim.
***
Telefonumun çalmasıyla ayağa kalktım. Kahvaltımızı çoktan bitirmiştik ve kahve içiyorduk. Hep beraber geçmiş hakkında sohbet ediyorduk. Ekrana baktığımda kayıtlı olmayan bir numara beni arıyordu. Başımı kaldırdığımda annemle göz göze geldim. Soran gözlerle bana bakıyordu. “Kim bilmiyorum. Numara kayıtlı değil.” Salonun kapısının oraya doğru yürüyüp aramayı cevapladım. Üstümde hâlâ bana bakan gözlerin olduğunu hissedebiliyordum. Telefondan ses gelmeyince sordum. “Alo? Şey kimsiniz?” “Asel, ben Erdal,” dediğinde beklenmedik bir şekilde gülümsedim. Erdal Çiben, benim Ankara’da ki bir arkadaşımdı. Buraya gelmeden önce onunla aynı liseye gidiyorduk. Şimdi araması, beni baya mutlu etmişti. “Numaran mı değişti?” diye sordum. “Bu numara bende kayıtlı değil çünkü.” “Evet, öyle oldu,” deyip derin bir nefes aldı. “Taşınmışsınız ve ben bunu yeni öğreniyorum.” “Evet, öyle oldu,” diyerek onu taklit ettim. “Annem tekrardan buraya taşınmak istedi. Biliyorsun, son birkaç haftamız çok kötü geçmişti. Annem ve bizde etkisinden çıkamadık. O ev bize çok şey hatırlatınca taşındık.” “En azından vedalaşsaydık Asel…” dediğinde sesi çok mutsuz çıkmıştı. Ona haber vermemiş olmam kadar onunla vedalaşamamamıza kırılmıştı. “Özür dilerim,” diye mırıldandım. “Vedalaşamayacak kadar kötü hissediyordum. Sadece sana değil, kimseye bir şey söylemedim.” “Anlıyorum… Evinize geldiğimde bir kadın bana taşındığınızı söyledi. Öyle bir şeyi beklemiyordum. Özellikle de bana bir şey söylemeden gitmiş olmanı beklemiyordum. Numaranı defterleri karıştırıp buldum.” Söyleyecek bir şey bulamıyordum. O da bunu anlamış olmalıydı. “Bir daha karşılaşamayacak mıyız biz şimdi? Göremeyecek miyim seni? Tutamayacak mıyım ellerini?” “Sanki her zaman tutuyordun Erdal,” dediğimde ikimizde güldük. “Ben inanıyorum; bir gün tekrardan yan yana olacağımıza.” “Benim İstanbul’a gelme şansım var aslında. Ama kesin diyemem.” Birkaç ses geldi. “Güzelim, benim kapatmam lazım şimdi. Bir işim varda…” “Bana bak; kavgaya falan bulaşmayacaksın değil mi?” “Kavga da nereden çıktı?” “Genelde, sürekli kavga ediyorsunuz. Şimdi de işim var dedin. Aklıma direkt o geldi.” “Kavga falan etmeyeceğim, işim var sadece.” “Kavga etmeyeceğine dair söz ver.” “Tamam geliyorum! Asel kapatmam lazım. Çağırıyorlar beni. Görüşürüz!” “Hey! Söz ver dedim.” Erdal telefonu suratıma kapatınca ofladım. Kesin kavgaya karışacaktı. Söz vermemek için böyle yapmıştı. Numarayı telefonuma kaydedip eskisini sildim. Odaya geri girdiğimde annem bana döndü. “Kimmiş?” “Erdal.” “Ha tamam,” dediğinde az önceki yerime geri oturdum. Annem Peyda teyzeme dönerken, diğer herkes hâlâ bana bakıyordu. Telefonumdan bildirim sesi gelince ekrana baktım. Erdal: Söz. Mesajı görünce yüzümde bir gülümseme oluştu. Bildirime tıklayıp mesajı beğendim. Sonra mesaj yazmaya başladım. “Hadi görüşürüz. İşin vardır şimdi senin.” “Evet, hâlâ var. Görüşürüz, dikkat et kendine.” “Sende öyle.” Mesajları kapatıp telefonu tekrar cebime koydum. Yanımda oturan Aref kulağıma eğildi. “Bence tekrardan sevgili olmalısınız.” Yüzünü hızla kendimden uzaklaştırdım. “Saçmalama Aref. Hem sen mesajlarımı mı okudun?” “Hayır, sadece ismi gördüm.” Gülümsemesini durdurmaya çalıştı. “Tamam! Mesajları da okudum.” “İyi halt ettin.” Nefesimi sesli bir şekilde dışarıya verdiğimde, gözlerim Arel’in gözlerine denk geldi. Hemen gözlerini kaçırıp başka bir yöne baktı. Aref ile konuştuklarımızı duymuş olmalıydı. Bu demek oluyor ki; eski sevgilimin Erdal olduğunu artık biliyordu.
|
0% |