Yeni Üyelik
4.
Bölüm

Bölüm: 3

@zeynephafsacan

Bölüm: 3

 

 

24.05.2015

Yazarın Anlatımıyla

Asel, masasında oturmuş, Elsa'lı boyamasını yapıyordu. Canı çok sıkkındı. Sürekli olarak Arel ile oyun oynadığı zamanları düşünüyordu. Birkaç gün öncesinde Arel ile kavga etmişlerdi. O zamandan bu zamana hiç konuşmamışlardı bile. Asel, Arel'i özlüyordu fakat barışmayı da düşünmüyordu. Arel, Asel'in son zamanlarda onunla takılmamasına çok bozulmuştu. Asel, Arel ile çok sık konuşmuyor, başkalarıyla sürekli olarak oyun oynuyordu. Arel fazlasıyla bu durumu kıskanmaya başlamıştı. Asel'in arkadaşlıklarını dert etmiyordu fakat onunla yakın olmamasına üzülüyordu. Parktayken Asel'in arkadaşı olan Metin'e sinir olup çelme takmıştı. Çocuk yere düşünce canı çok acımıştı. O gün Asel, Arel'e küsmüştü. Arel, Metin'den Peyda'nın zoruyla özürde dilemişti. Metin affetmişti fakat Asel, Arel'i affetmemişti.

Evlerinin zili çalmıştı. Birkaç dakika sonra İlsu, Asel'in yanına gelip kapıya bakmasını istemişti. Asel ikiletmeden kalkıp kapının oraya gittiğinde karşısında Arel ve Peyda teyzesini gördü. Peyda gülümseyip İlsu ile beraber salona geçtiğinde Asel ve Arel baş başa kalmıştı. Asel, Peyda ve İlsu'nun arkasından bir süre baktıktan sonra Arel'e döndü. Gülümsemesini sevdiği çocuk çok mutsuz görünüyordu. Asel ona bir süre baktıktan sonra odasına doğru yürümeye başladı. Arel elindeki poşetlerle Asel'in arkasından gidiyordu. Aref üst kattan hızla Arel'in yanına koştu.

"Miran! Hoş geldin!" gözü poşetlere kaydı. "Poşetlerde ne var?"

Arel başını kaldırıp Asel'e baktıktan sonra tekrar Aref'e döndü. Poşetten bir çikolata çıkarıp ona verdi. "Ablana bir şeyler almıştım Aref. Bunu da sana vereyim o zaman."

"Allah razı olsun."

Arel gözlerini devirdiğinde, Aref gülerek salona koştu. Arel açık olan kapıdan içeriye girdiğinde, Asel kollarını göğsünde birleştirmiş bir vaziyette ona bakıyordu. Arel birkaç adım atıp Asel'in hemen karşısında durdu. Poşetten bir çikolata çıkarıp Asel'e uzattı. Bu Asel'in en sevdiği çikolataydı. Arel ne zaman ona bu çikolatadan verse çok mutlu oluyordu. Çikolatayı Arel'in elinden alıp bir süre başını yere eğdi. Sessizliği bozan Arel oldu.

"Özür dilerim," dedi kısık bir sesle. Defalarca özür dilemişti Asel'den, ama bir türlü affedilmemişti. "Çok özür dilerim," dedi bu kez. "Gerçekten çok özür dilerim Asel. Sen beni unuttun, beni bıraktın, benimle konuşmamaya başladın. Bende yerime koyduklarını kıskandım. Metin'e sinir olunca çelme taktım. O beni affetti ama sen... Affetmedin."

"Ben senin yerine kimseyi koymadım ki."

"Koydun Asel. Sen beni unuttun."

"Unutmadım!" diye bağırdı Asel. "Senden başka arkadaşım olamaz mı benim? Arkadaşlarımdan uzak dur Arel."

"Ben, benden başka arkadaşın olmasın demiyorum. Arkadaşın olsun ama bende bir arkadaşın olayım. Kenara attığın biri olmak çok kötü bir his Asel. Benim sana verdiğim değeri hiç bana veriyor musun? Hayır! Seninle en son ne zaman doğru düzgün takıldık; ben onu bile hatırlamıyorum."

Asel ağlamaya başladığında Arel kendini çok kötü hissetti. Ne yapacağını bilemez bir haldeydi. Asel'in yüzüne son bir defa bakıp arkasına döndü. Dışarı çıkmak için kapıya yöneliyordu ki, çikolata ambalajının açılma sesiyle duraksadı. Yavaşça arkasına döndüğünde Asel ambalajı açmıştı ve ağlayarak çikolatasını yiyordu. Arel'e baktı. "Her yediğim çikolatada seni affedeceğim ve seninle konuşacağım."

Arel buruk bir şekilde gülümsedi ve sonra aklına annesinin sözleri geldi. Annesi her şeyin fazlasının zararlı olduğunu söylemişti ona. Şimdi Asel'in bu söylediğini çok istese de yapamazdı çünkü onun sağlığı her şeyden önemliydi. Gülümsemesi yüzünden yavaşça silindi. "Bana küs kalmaya devam edeceksin o zaman; çünkü bunu yapamam. Sana tüm mağazayı almak isterdim Asel, ama sağlığın benimle konuşmandan daha önemli. Tamam, konuşma benimle. Yeter ki sen iyi ol."

Arel ağlayacak duruma geldiğinde, Asel'in ağlaması da şiddetlenmişti. Asel artık hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Çikolatasını masasına koyup hızla Arel'e doğru koştu. O kadar hızlı bir şekilde Arel'e sarıldı ki Arel az kalsın yere düşecekti. Anın etkisiyle Arel'de ağlamaya başlamıştı. Kollarını Asel'in beline sardığında ikisi de birbirlerine sıkı sıkı sarılıyordu artık.

"Bende özür dilerim," dedi Asel hıçkırıklarının arasından. "Fazla abarttım. Başka arkadaşlarım olunca sana zaman ayıramadım. Hâlbuki sen en yakın olduğum kişisin. En sevdiğim kişi sensin."

Arel burnunu çekip gülümsediğinde Asel ondan ayrıldı. Yüzü kıpkırmızıydı ve bu ona ayrıdan bir tatlılık katıyordu. Dudaklarını Arel'in yanağına değdirip onu öptü. Geri çekildiğinde Arel'in neşesi yerine gelmiş gibiydi.

"Seni çok seviyorum Asel," dedi Arel. "Çok seviyorum."

"Bende seni çok seviyorum Arel," kollarını iki yana açabildiği kadar açtı. "Bu kadar seviyorum!"

Arel gülmeye başladı. Ellerini Asel'in kollarının altından uzatıp belini kavradı. Asel'i kucağına aldığında hızla döndürmeye başlamıştı bile. Asel kollarını Arel'in boynuna doladığında çığlık atıyordu.

"Düşeceğim! Arel, düşeceğiz!"

Arel gülerek onu döndürmeye devam etti. Asel, Arel'in boynuna çok sıkı sarılıyordu. Bu hoşuna gidiyordu fakat düşecekler diye ödü kopuyordu. Başka bir bahane bulmaya çalıştı. "Arel çok başım dönüyor. Kusacağım!"

Arel, panikle hızını azaltmaya çalışırken dengesini kaybedince ikisi de yere düştü. Arel oflayıp belini tutarken, Asel mırıldandı. "Ben dedim sana düşeceğiz diye. Dinlemiyorsun ki."

"Kusacağım dedin, panikledim bende!"

Asel gözlerini devirdikten sonra tekrardan Arel'e baktı. Yüzü asılınca onun yanına doğru ilerledi.

"İyi misin?"

"İyiyim."

"Emin misin?"

"Eminim."

"Emin olduğuna emin misin?"

"Emin olduğuma da eminim."

"Emin oldu..."

Arel sözünü kesti. "İyiyim ben Asel," gülümsedi. "Nasıl iyi olmayabilirim ki?"

 

 

Günümüz

Asel Miray Algın

Geçen birkaç saatin ardından şu an lunaparktaydık. Ben eve gitmeyi ne kadar istesem de, Peyda teyzem hepimizi buraya getirmişti. Evet, bu lunapark işinin sorumlusu Peyda teyzemdi. Okullar açılmadan önce hepimizi hem eğlendirmek istemiş, hem de zaman geçirmemizi istemişti.

Annem ve Peyda teyzem biletleri almak için sıraya girdiğinde ben saatime bakıyordum. Saat henüz ikiydi. Burada büyük ihtimalle birkaç saat oyalanabilirdik. Başımı saatimden kaldırdığımda sağ tarafıma baktım. Aref etrafa bakınıyor, Arel ise sıkıntıyla ayağını yere vuruyordu. Arel, Peyda teyzemin dilinde asosyal olduğu için bu halleri oldukça normaldi. Bugün tamda onun günüydü.

Telefonumdan birden bire bildirim sesi gelince elimi cebime attım. Mesaj Erdal'dandı.

"Vardınız mı?"

Erdal ile buraya gelmeden önce lunapark işini konuşmuştuk. Şimdide varıp varmadığımızı merak ediyor olmalıydı. Telefonumdan kamerayı açtıktan sonra lunaparkın resmini çektim. Fotoğrafı ona gönderdiğimde Arel'İn bana baktığını fark ettim. Onunla göz göze gelmiştik. Bakışlarını kaçırmadan bana bakmaya devam ediyordu. Hafifçe öksürdükten sonra cebinden telefonunu çıkarıp, birkaç kere ekrana bastı ve telefonunu bana uzattı. "Ne olur ne olmaz numaranı versen iyi olur, bende sana vereceğim. Herhangi bir şey olursa beni arayabilirsin."

Elimi hafifçe havaya kaldırmıştım ki, birden duraksadım. Bakışlarımı telefondan kaldırıp Arel'e çevirdim. Büyük ihtimalle şu an numaramı almaya çalışıyor olmalıydı. Neyse ki ben, Asel Miray, biliyordum bu numaraları. Telefona kısa bir bakış atıp tekrardan Arel'e baktım. "Aslında bir şey olursa ilk arayacağım kişi zaten annem olur," düşünüyormuş gibi yaptım. "Ya da Aref'i ararım."

Gözlerini birkaç saniyeliğine kapatıp derin bir nefes aldı. Onun gözleri kapalıyken hafifçe gülümsedim. Gülümsememi silmemle o da gözlerini açtı.

"Lunaparktayız ve her an müsait olamayabilirler," Arel bilerek dalga geçtiğimi anlamıştı. "Onlar herhangi bir şeye bindiğinde maalesef ki arayamayacaksın. Bu durumda beni arayabilirsin."

"Kendi başımın çaresine bakabilirim."

"Belki kötü bir şey olur ve bu ihtimali düşünmek bile istemiyorum."

Arel sırıtmaya başladığında oflayarak telefonu onun elinden aldım. Numaramı yazdıktan sonra telefonu ona geri uzattım. "Eee, beni nasıl kaydedeceksin?"

Arel birkaç tuşa bastığında ekrana baktım. Asel Miray yazısını görmemle geri çekilmem bir oldu. "Bu mu yani?" gözlerimi devirdim. "Cidden bu mu?"

Arel tekrardan sırıtmaya başladı. "Ne oldu?"

"Yok bir şey."

Bildirim sesi gelince telefonumu cebimden çıkardım. Kayıtlı olmayan bir numaradan mesaj gelmişti.

"Ayakkabının bağcığı çözülmüş."

Bakışlarım telefonumdan ayakkabılarıma kaydığında bağcığımın çözülmüş olduğunu gördüm. Kafamı kaldırdığımda bana gülerek bakan Arel ile karşılaştım. Mesajı o atmış olmalıydı. Hem de beni sinir etmek için. Tekrardan telefonuma baktığımda elim emojilere kaydı. Başparmağını kaldıran "tamam" anlamındaki emojiye basıp gönderdim. Bu benim en gıcık kaptığım emojiydi. Ve genellikle birilerini gıcık etmek için kullanırdım. Bağcığımı bağlamak için eğildiğimde Arel'in yüzüne baktım. Yüzünü ekşitmiş bir şekilde telefonuna bakıyordu. Bu emojiyi anlaşılan Arel'de sevmiyordu.

Birkaç dakikanın ardından ellerinde biletlerle annemler geldi. Peyda teyzem ve annem şimdiden neye bineceklerini konuşmaya başlamışlardı. Aref ise telefonunu çıkarmış, fotoğraf çekiniyordu. Bizde öylece duruyorduk işte. Annemler önümüze geçtiğinde başımı onlara çevirdim. Peyda teyzem elindeki üç bileti uzattı. "Biz İlsu'yla korku tüneline gireceğiz. Şimdilik şu üçünü alıp istediğinize binin. Birazdan yine buluşuruz. Telefonunuzu sessizdeyse düzeltin, aradığımızda size ulaşabilelim."

Peyda teyzemden biletleri aldığımızda onlar korku tüneline doğru yürümeye başladılar. Onların arkasından bir süre baktıktan sonra etrafa bakındım. Birçok seçenek vardı fakat karar veremiyordum. Gözlerim, sabırsızca etrafa bakınıp karar vermeye çalışırken Arel ile kesişti. Bana çok ciddi bir ifadeyle bakıyordu. Bu kadar ciddi görünmesini sevmemiştim. Ben direkt ciddi bakışları sevmiyordum aslında. Hemen ardından Aref'e döndüm. "Ee, neye biniyoruz?"

Aref, etrafa bakmayı sonlandırıp bana doğru baktı. Bakışlarımı gördüğünde ona sorduğumu anlamıştı. "Ben gondola binmekle başlayacağım. İsterseniz beraber bineriz."

"Olur," deyip Arel'e döndüm. Aref'e başını sallayıp ellerini cebine koydu ve gondola doğru yürümeye başladı. Yaptığı davranış karşısında ne kadar gıcık alsam da pek takmamaya çalıştım. Aref ıslık çalıp yanımda yürümeye başladı. "Miran'a bir şey olmuş diyeceğim ama her zamanki hali diyorlar."

"Her zaman bu kadar gıcık mı?" yüzümü buruşturdum. "Çok sinir bozucu bir şey. Soğuk davranmasını anlarım ama yaptığı kabaca. Bizi bekleyebilirdi."

"Bunu, geçen sene herkesi tersleyip delirten Miray mı söylüyor?"

"Siz onu çok abartıyorsunuz bence. O kadarda sinir bozucu değildi bence yaptığım."

Aref, kaşlarını çatıp bana baktığında omuz silktim. Önüme tekrar döndüğümde çoktan sırada olduğumuzu fark ettim. Birazdan gondola binecektik. Korkacağım aşikârdı. Adrenalin sevdiğim söylenemezdi ama arada bir böyle çılgınlıklar yapabiliyordum. Arel hemen önümdeydi ve bunu bana dönmesiyle fark etmiştim. Onu tamamen unutmuştum. Bana ifadesiz bir şekilde bakıyordu. Bu bakışları cidden çok sinir bozucuydu. Bana bakmayı sürdürürken bende ona aynı şekilde baktım. Ellerimi onun gibi cebime koyup, bir insanı en rahatsız edebilecek ifademle ona baktım. Gülmemek için dudaklarını sıkıca birbirine bastırdığında hâlâ aynı ifademle ona bakıyordum. Birden gülmeye başladığında bakışlarımı ondan ayırıp etrafa bakındım. Gülme sesleri kesintisiz devam ediyordu. Şimdi gülmeyi bende çok isterdim fakat sağ olsun, tüm havamı kaçırmıştı.

Nihayet sıramız gelmişti ve çoktan yerlerimizi almıştık. Aref deli gibi adrenalin seviyordu. Bu yüzden kendisi en arkaya oturmuştu. Ben Aref'in iki önüne oturmuştum. Ayrıca yanımda birde Arel duruyordu. O da yalnız kalmamam için yanımda oturmak istemişti.

Görevli kişiler kontrolleri yaptıktan sonra gondolu çalıştırdı. Güvenliğimiz için bacağımızın hizasında bir demir bulunuyordu, lakin bizimki nedense çok fazla sallanıyordu. Korkarak Arel'e baktığımda o oldukça rahat gözüküyordu. Elleri iki yanında duruyor, etrafına bakınıyordu. Saçları gondolun getirdiği rüzgârla beraber sürekli olarak hareketleniyordu. Derin bir nefes alıp düşüncelerimden sıyrılmaya çalıştım. Aklıma tekrar güvenliğimiz gelince alt dudağımı istemsizce ısırdım. Arkamı dönüp Aref'e seslenmemle Arel'in de bakışları beni buldu.

"Aref!"

Aref'in gülerek etrafı izleyen yüzü bana doğru döndü. Gondol yavaş yavaş hızlanmaya başlamıştı ve bu beni daha fazla geriyordu. "Ne oldu?"

Kendi kemerimizi sallayıp gösterdim. "Sizinki de böyle mi? Çok sallanıyor."

Aref, birkaç saniyenin ardından başını iki yana salladı. Nabzımın çok hızlı attığını hissedebiliyordum. Korkuyla önüme döndüğümde, Arel sırıtarak bana bakıyordu.

"Niye sırıtıyorsun?"

"Öylesine."

Ona ters ters baktığım esnada, birden hafifçe yerimden sıçramamla irkilip çığlık attım. Gondol hızlanmıştı ve şu an oldukça korkutucu bir hal almaya başlamıştı. Ellerim sıkıca demiri kavradığında diğerlerine baktım. Bazılarının elleri havada süzülüyor ve anın tadını çıkarıyordu. Bazıları ise benim gibi korkup demire sarılıyor ve bağırıyordu. Yinede durumları benim kadar kötü olamazdı.

Bizim kadar.

Başımı çevirip Arel'e baktığımda arada bir dudaklarının adrenalinin etkisiyle aralandığını gördüm. Yinede ifadesi düzdü. Gözlerimiz kesiştiğinde demiri kavrayan ellerim gevşedi ve çok büyük bir çığlık attım. Demiri parmaklarım sıkı sıkı sarıyordu. Ayrıca demir kırılacakmış gibi çok fazla sallandığından çığlıklarım çoğalmıştı. Aref'in kahkaha sesleri kulağıma ulaşabiliyordu. Adrenalinin etkisiyle mi, yoksa benim halime mi gülüyordu bilmiyorum ama bu çok sinir bozucu bir hal almaya başlıyordu. Çığlıklarım durmuştu, bu sefer ağlamaya başlamıştım. Normalde bu kadar korkmazdım ama şu an ölüm riski bana tam dibimden sırıtıyordu.

Kolumda bir el hissetmemle ağlamaktan ıslanıp birbirine yapışan kirpiklerimi kırpıştırdım. Gözlerimi açtığımda görüş hizamda Arel'in endişeyle bakan gözleri vardı. Fark etmemiştim ama iki elide kollarımda çığlık atmaya başladığımdan beri duruyor olmalıydı. Üzerime doğru eğilmeye başladığında, ne olduğunu anlamayıp başımı biraz geri çektim. Kulağıma hafifçe eğilip bağırdı.

"İyi misin?"

Başımı hafifçe ona doğru çevirip bende bağırdım. "Çok iyiyim! Ee Arel, sen nasılsın?"

Bana gözlerini devirdiğinde hafifçe sıçradık ve bulunduğumuz ortam aklıma geldi. Tamda şu an buradan silinmeyi çok istiyordum. Şansımıza oturduğumuz kısım hasarlı denk gelmişti ve ben hiçbir şekilde eğlenemiyordum. Bazıları ara sıra bize bakıp birbirleriyle konuşuyor, gülüyorlardı fakat bunda gülünecek bir şey yoktu. Sokakta yürürken arkadaşınızın ayağı takılıp yere düşmesi gibi değildi bu olay. İkisi arasında oldukça fark vardı. Büyük bir sıkıntı ve gerilimle önüme döneceğim esnada Arel, çenemi tutup yüzümü kendisine çevirdi.

"Az kaldı."

Hadi oradan, sen ciddi misin!

Başımı hafifçe salladım. Bakışlarını benden çektiğinde arkasına yaslandı. Gondol gittikçe daha da yavaşlıyordu. Derin bir nefes aldığımda kendimi biraz daha iyi hissediyordum.

"Miray, sen nasıl benim kardeşimsin ya," diye bağıran Aref'in sesini duymamla, daha derin bir nefes aldım. "Ya valla abi, kızın çığlığı müziği bastırıyordu, dinleyemedim!"

Aref'e bağırmak için dudaklarımı araladım fakat Arel çoğu zaman olduğu gibi önce davrandı. "Ya valla abim, senin kahkahandan da müzik duyulmuyordu."

Aref'e bakış atıp önüme döndüm. Gondol tamamen durmuş sayılırdı. Birazdan inecektik ve bu facia -en azından benim için öyle- sona erecekti.

 

***

 

Cebime para üstünü koyunca gülerek annemlere doğru koştum. Arel arkamdan geliyordu ve açıkçası şu an pek umurumda da değildi. Elimdeki pamuk şekerlerden ikisini onlara doğru uzattım. Peyda teyzem alırken telefonunun çalmasıyla duraksadı. Elindeki pamuk şekerini anneme doğru uzattı. "Biraz tutar mısın? Baha arıyor, cevaplamam lazım."

"Tabii ki. Selamımı ilet."

Peyda teyzem başını sallayıp uzaklaşırken, Aref pamuk şekerimden kocaman bir ısırık aldı. Kaşlarımı çatarak ona baktım. Tek yaptığı gülerek elindeki süt mısırını yemek oldu. Ona gözlerimi devirdiğimde pamuk şekerime bu sefer başka bir el uzandı. Elin sahibine baktım.

"Afiyet olsun!"

Arel sırıtarak Aref gibi süt mısırından yedi. "Sağ ol."

Arel'e "ciddi misin?" der gibi bakışlarımı yönlendirdikten sonra anneme doğru birkaç adım attım. "Bu epey gıcık bir şey olmuş."

Annem, Peyda teyzemden bakışlarını ayırıp bize döndü. Elindeki şekerleri tek eline aldı. Biz ne yapacağını merakla beklerken, o Arel'e doğru ilerledi. Elini havaya doğru kaldırmasıyla Arel hızla geriledi. "Saçımdan uzak durun!"

Gülerek Arel'e doğru yürüdüm. Yanında durduğumda elimi saçlarının arasına daldırdım. Bakışları annemden ayrılıp bana doğru döndü. Gözlerim saçlarından onun gözlerine kaydı. Gözlerimin içine bakıyordu. Bakışları hafifçe titrer gibi olduğunda kaşlarımı çattım. Aklına bir şey gelmiş gibi birden geri çekildi ve saçlarını üstünkörü bir şekilde düzenledi.

"Saçıma dokunmayın."

Anneme bakarken zoraki bir şekilde gülümsedi. Gülümsemesi yüzünden silinirken son kez bana baktı ve uzaklaşmaya başladı.

"Buna ne oldu şimdi," dedi Aref. "Olay ne?"

Omuz silkmekle yetindim. Ne olduğunu tam olarak bende anlamış sayılmazdım. Neden böyle yaptığını bende çok merak ediyordum fakat bir sonuca varamayacağımı da çok iyi biliyordum.

Peyda teyzem yanımıza geldiğinde telefonunda birine mesaj yazdığı açıkça belli oluyordu. Hepimiz ona bakmayı sürdürürken, başını yavaşça telefonundan kaldırıp bize baktı. "Baha, bugün eve erken dönecekmiş," diye mırıldandı. Sesi biraz mutsuz geliyordu. "Anahtarı yanında değilmiş. Bu yüzden bizi buradan almaya gelecek. Kapıda kalmak istemiyormuş." Annem anlayışla başını sallayınca Peyda teyzem devam etti. "Sizi de eve biz bırakalım, olmaz böyle."

Annem itiraz etmeyip başını salladı. Peyda teyzem gülümsedikten sonra bana döndü. "Arel nerede?"

İstemsizce az önce Arel'in gittiği yöne doğru baktım. Başımı tekrardan Peyda teyzeme çevirdiğimde az önce baktığım yöne bakıyordu. "Nereye gittiğini bilmiyorum," diyerek üstünkörü bir cevap verdim. Sıkıntıyla dudaklarını birbirine bastırdı. Tekrardan telefonuna yöneldiğinde Arel'i arayacağını düşündüm.

Geçen bir saatin ardından odamda kahvemi yudumluyordum. Arel yanımıza geldikten birkaç dakika sonra Baha amcam gelmişti. Geçen 6 yıl Peyda teyzeme ne kadar etki etmediyse, Baha amcama bir o kadar etki etmişti. Eskisi gibi bizimle şakalaşan, oyunlar oynayan halinden eser yoktu. Fazla ciddiydi ve kesinlikle eskisini çok aratıyordu. Tabii benim bunca yıl sonraki değişimlerini eleştirmemde pek mantıklı olmuyordu.

Aklıma gelen bir düşünceyle telefonumu elime aldım. Sosyal medya uygulamalarından rastgele birine girip arama kısmını açtım. Parmaklarım klavye tuşlarına değdiğinde onun adını yazmayı ne kadar özlediğimi fark ettim. İsmi çok güzeldi ve onunla uyumlu olan bir ismi paylaşmak çok daha güzeldi. Soyadını da yazdıktan sonra ismi arattım.

"Arel Miran Efken"

Çıkan hesaplara kısaca bir göz gezdirdim. Benim aradığım hesap hemen üçüncü sıradaydı. Hesabının üzerine bastığımda gizli olduğunu görmemle suratım asıldı. 7 gönderisinin olduğu yazıyordu fakat benim hepsini görebilmem için; önce onu takip ediyor olmam gerekiyordu. İstek atıp atmamak arasında çok büyük bir savaş veriyordum. Anlık gelen bir cesaretle "takip et" yazısına dokundum. Alt tarafı onu takip edecektim ve belki de o da beni takip edecekti. En fazla ne olabilirdi ki?

 

Loading...
0%