@zeynephafsacan
|
Giriş “Miray, yemeğe oturuyoruz, hadi gel.” Gözlerimi penceremden ayırıp arkama baktığımda Aref’in bana bakan gözlerini gördüm. Aramızda 2 yaş vardı. Bana “abla” diye hitap etmesi gerekiyordu, fakat o bir türlü bunu anlamıyordu. Ona başımı salladığımda kapıyı sonuna kadar açıp gözden kayboldu. Bunu her zaman gıcıklığına yapıyordu. Ben Annemin ve arkadaşlarımın dilinde Asel, kardeşim Aref’in dilinde Miray. Ben Asel Miray Algın. 17 yaşındayım. Geçtiğimiz günlerde ailem ile uzun zaman sonra tekrardan buraya taşındık. Burada en son ben 11 yaşındayken kalıyorduk. Yani anlayacağınız baya oldu. Paraya para demeyen bir ailem olduğu için, birkaç tane eve sahibiz. Annem İlsu, eski evimizde bunalmaya başladığı ve yaşanmışlıkları sürekli olarak hatırladığı için evi değiştirme mecburiyetinde kaldık. Ben şu anki düzenimize pek alışabilmiş değilim fakat annemin mutluluğu için bunu pek takmamaya çalışıyorum. Oturduğum tekli koltuktan kalkıp saçlarımı havadan bağladım. Bugün baya yorgun hissediyordum. Herhangi bir aksaklık çıkmazsa yemek yedikten sonra uyuyabilirdim. Hızlıca odamdan çıkıp aşağıya indim. Büyük salona girmek üzereyken annem ve bir kadının kahkaha sesini duymamla kaşlarımı çattım. Misafirimiz mi vardı? Küçük adımlarla odaya girdiğimde annemin bakışları direkt beni buldu. Gülümseyerek arkası dönük bir şekilde oturan arkadaşına seslendi. “Asel geldi.” Misafirimiz bana döndüğünde aslında tanıdığımız biri olduğunu fark ettim. Peyda teyzem, annemin en iyi arkadaşıydı. Yıllardır yüz yüze görüşemiyorduk fakat annemle iletişimlerini devam ettirmek için ellerinden geleni yapıyorlardı. Bildiğim üzere annemle liseden beri arkadaşlardı. Evlendiklerinde bile iletişimlerini azaltmamış, aksine arttırmışlardı. Peyda teyzem, ayağa kalkıp bana derin bir şekilde gülümsedi. Onu görene kadar özlediğimi fark etmemiştim bile. Hızlıca ona doğru koşup sıkı sıkı sarıldım. Boyum 1.69’du ve ondan birkaç santimetre farkla uzundum. Yıllar sanki ona hiç etki etmemişti. Hâlâ eskisi gibiydi, çok güzeldi. Sarılmamızın sonuna geldiğimizde yüzümde oluşan gülümsemeyle ona baktım. “11 yaşındaki Asel’in boyuyla dalga geçebiliyordunuz, ne oldu şimdi?” Aynı şekilde gülümsedi. “Dalga geçme sırası ona gelmiş olmalı,” dedi. “Çok büyümüşsün. Aradan yıllar geçti ve hâlâ çok güzelsin. Annen ara sıra fotoğraflarınızı atıyordu, görüyordum ama yakından apayrısın.” “Çok teşekkür ederim. Size de yıllar hiç etki etmemiş gibi görünüyor. Hâlâ formunuzdasınız.” “E hadi oturun yemeğe. Sofrada sohbete devam ederiz.” Annemin seslenmesiyle hep beraber sofraya oturduk. Aref yanımda, annem ve Peyda teyzem ise karşımda oturuyorlardı. Sohbete ara sıra dâhil oluyordum fakat daha çok dinleme işini yapıyordum. Yemeğimin sonlarına yaklaştığımda yeni bir konu konuşmaya başlamışlardı. “Arel ile gelecektim aslında ama onun başka planları varmış. Gelemeyeceğini söyleyince tek başıma geldim. Sizi yan yana getiririm bir ara.” “Sahi Arel nasıl? Paylaştıkları şeylerden az çok görüyorum ama hiç konuşma fırsatımız olmuyor.” “11 yaşında ki tanıdığınız Arel diyemem,” dedi Peyda teyze. “O da çok değişti. Top oynamaya bayılırdı, artık topa bakmıyor bile. Dışarı çıkarsa eve gelmiyor, evdeyse de dışarıya çıkmıyor. Asosyal bir çocuğa dönüştü. Güldüğünü nadiren görüyorum.” Arel Miran Efken. Ben kendi adımla beraber bu ismi öğrenmiştim. Çocukluğum bu isim ile beraber geçmişti. Annelerimiz İlsu ve Peyda teyzem; aynı dönemde hamile kalmışlardı. Bu onlar için çok güzel bir durumdu. Hamileliğin her sürecini beraber geçirmişlerdi. Cinsiyetlerimizi öğrendiklerinde bizim isimlerimiz belliydi. Asel Miray ve Arel Miran. İsimlerimizi uyumlu yapmak istemişlerdi ve sonuç bu şekildeydi. Arel benden bir ay önce doğmuştu. 16 Haziran 2007 doğumluydu. Ben ise 12 Temmuz’da doğmuştum. Ben kendimi bildim bileli onunla yakın arkadaştım. Ta ki 11 yaşıma kadar… “Asel ve Aref,” diye seslendi Peyda teyzem. İsimlerimizi söylemek çok hoşuna gidiyordu. “Arel’in sizin geldiğinizden henüz haberi yok. Bugün benimle gelseydi, haberi olacaktı fakat gelmeyince söylemedim. Belki bir ara sürpriz yaparsınız.” Başımı Aref’e çevirdiğimde, onunda benim gibi isteksiz olduğunu gördüm. Aramızda kısa bir bakışma gerçekleşti. Ardından suyuma uzanıp içmeye başladım. Bu Aref’in sözü almasını istediğim anlamına geliyordu. Aref’te anlamış olacak ki konuşmaya başladı. “Efken teyze,” dedi Aref. Cidden bu çocuğun bir sıkıntısı vardı. Bana abla demek yerine ikinci ismimle hitap ediyor, diğer çoğu kişiye ise soyadıyla hitap ediyordu. “Miray ve ben aslında hem sürpriz yapmayı, hem de bize sürpriz yapılmasını sevmiyoruz. Yaşanmışlıklar yüzünden bundan soğuduk. Ne zaman olur bilmem ama Arel ile illaki denk geliriz. O şekilde karşılaşırız.” Peyda teyzem dudaklarını sıkıca birleştirip başını salladı. Az önceki gülen yüzünün yerini hüzünlü bir yüz aldı. “Özür dilerim çocuklar,” dedi. Gerçekten üzüldüğü çok belli oluyordu. Bizimde yüzümüzü aynı ifade kaplamıştı. Gözlerim dolduğunda Aref elini sırtıma koyup, sıvazladı. Gülümseyerek ona baktığımda onunda bana gülümsediğini gördüm. Bazen beni delirtiyordu fakat Aref bana hep iyi bir kardeş olmuştu. Annem ortamın havasını düzeltmek isteyip konuyu değiştirdi. Yemeğimi çoktan bitirmiştim. Bu yüzden herkesten müsaade isteyip sofradan kalktım. Kendimi çok bunalmış hissettiğimden ayakkabılarımı giyip dışarı çıktım. Hafif bir rüzgâr vardı. Hava çoktan kararmıştı, ay tepemizdeydi. Bahçemizdeki banklardan birine oturup cebimden telefonumu çıkardım. Bir şeyler dinlemek istiyordum fakat kulaklığım odamda kalmıştı. Oflayarak tarihe baktığımda okulun açılmasına çok az kaldığını fark ettim. Hangi liseden devam edeceğimi bilmiyordum. Büyük ihtimalle Aref ile aynı liseye giderdik. Telefonumu tekrardan cebime koyup etrafıma bakınmaya başladım. Dışarıdan miyavlama sesleri gelince oturduğum banktan kalkıp sesin geldiği yöne doğru yürüdüm. Demirden olan kapımızı açıp dışarı çıktım. Karşıdaki sokak lambasının altında iki tane yavru kedi vardı. Yavaş yavaş onların yanlarına gittiğimde beyaz olan kedi birkaç adım geriledi. Eğilip şeftali rengini andıran kediyi sevmeye başladım. Beyaz olan kedi küçük adımlarla tekrar geldiğinde onu da sevmeye başladım. İkisi de fazlasıyla sevimliydi. Onları görmek bana çok iyi gelmişti. Kafamı dağıtabilmiştim. Biraz öteden adım sesleri gelmeye başlamıştı. Adımlar yavaşlayınca başımı o yöne çevirdim. Yüzünü tam olarak seçemiyordum ama bizim eve doğru bakıyordu. Az önceki yavaş adımları durmuştu. Odağı bizim evdeydi. Ayağa kalkıp ona bakmaya devam ettim. Açıkçası ne yapmam gerektiğine karar veremiyordum. Yanına mı gitmeliydim, yoksa hemen eve mi girmeliydim? Bakışları evden ayrılıp beni bulduğunda, ikimizde birbirimize bakıyorduk. Aslında tanıdık bir siması vardı fakat çözemiyordum. Bana doğru gelmeye başladığında, bende ona doğru yürüdüm. Aramızda birkaç adımlık mesafe kaldığında ikimizde durduk. Gerçekten çok tanıdıktı. Küçükken arkadaş olduğum birisi olabilir miydi? “Şey,” dedim. “Sizi tanıyor olabilir miyim?” “Bende sizi tanıyor olabilirim,” dediğinde kim olduğumu anlamaya çalışıyordu. Başını omzuna eğip bakmaya devam ettiğinde bir şeyi düşünüyor gibiydi. Ardından başını hızla sağa sola salladığında elimi uzattım. “Asel ben. Asel Miray.” Bakışları donuklaştığında sertçe yutkundu. Bu hareketleri gerilmeme sebep olmuştu. Uzattığım elimi yavaşça tuttuğunda karşılık verdi. “Arel ben. Arel Miran.”
|
0% |