Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@zeynepiremm

Herkese merhaba! Wattpad'deki yasak devam ederken Bilinmeyen Hayatlar'ıı tekrardan sizinle buluşturabilmek için buradan yayımlamaya karar verdim. Aranızda ilk defa okuyacak olanlarınız varsa öncelikle hoş geldiniz, Bilinmeyen Hayatlar'a bir şans verdiğiniz ve bu yolculukta benimle ilerlemeye başladığınız için teşekkür ederim. Çok fazla uzatmadan sizi bölümle başbaşa bırakmak istiyorum.

Başlama tarihinizi buraya bırakabilirsiniz.

Keyifli okumalar!


GECE

03.55 İstanbul, Türkiye

Başım dönüyordu. Başım öyle çok dönüyordu ki, tavandan yere doğru uzanan camlardan görebildiğim İstanbul manzarası renklerin birbirine karışıp değişik şekiller oluşturduğu bir kaleydoskop gibi gözüküyordu gözüme. Hıçkırıklarımın arasında parke zemine düştüğümde elimdeki cam bardakta parke zemine düşmüş, paramparça olmuştu.

"GECE! AÇ ŞU KAPIYI!"

O panikle kapıyı yumruklasa da ayağa kalkıp ona kapıyı açacak gücüm yoktu. Tüm bu pisliğin içinde oturup ağlamak, kendi köşeme çekilmek istiyordum. Paramparça olan bardağın parçaları ellerimi kanatırken yaptığım tek şey camlardan türlü türlü hikayeyi, İstanbul'u izlemekti.

Yapamamıyordum, dayanamıyordum, nefes alamıyordum. Yaşamak istiyordum, yaşayamıyordum. Ruhum sanki ölümle yaşam arasına sıkışmış da hiçbir tarafa hareket edemiyor gibi hissediyordum. Bu acı tohumu yıllar önce ruhuma ekilmişti, şimdiyse filiz vermiş, sarmaşıkları tüm ruhumu sarmış ve beni hapsetmişti.

Kaldıramıyordum ki artık. Rol yapamıyordum, berbat bir haldeyken çok mutluymuşum gibi davranamıyordum…

"Geçti gitti unut artık, takma kafana, geçmiş geçmişte kaldı, kendine zarar veriyorsun..." gibi cümleleri ve daha nicesini duymaktan bıkmıştım.

Biliyordum bana en çok ben zarar veriyordum ama elimde değildi. Her şey bu kadar basit değildi. Birkaç cümleyle hayatımı düzeltemiyordum. Geçmişimden kaçamazdım, o bu kadar acıyla ve cevapsız sorularla doluyken onu kabullenemezdim.

Sokak kapısının gürültüyle açılması ve Cenk'in telaşlı sesi birbirine karışırken gözlerimi kapattım. Bunları yaşamak istemiyordum. Böyle olsun istemiyordum. Böyle olmak istemiyordum.

"NEREDESİN!"

Cenk koridordan bana seslenirken gözlerimi kapatmaya devam ettim. Onu bu halde görmek istemiyordum. Beni böyle gördüğündeki yüz ifadesini görmek istemiyordum. Adım sesleri salondaki parke zeminde yankılandığında gözlerimi daha sıkı yumdum. Onu daha fazla üzmeye hakkım yoktu.

"Gece..."

Karşıma oturduğunu hissettiğimde gözlerimi kapalı tutmaya devam ederek başımı eğdim. Şu an bunların hiçbirini yaşamak istemiyordum. Cenk ellerimi tuttuğunda yavaşça gözlerimi açtım.

Başım hala öne eğikti, yüzüne bu haldeyken bakmak istemiyordum. "Gece! Bana bak." Yavaşça başımı kaldırıp yüzüne baktım. En az benim kadar berbat görünüyordu. Korkmuştu. Benim yüzümden korkmuştu. Siyah saçları dağılmış, birkaç tutam alnına düşmüştü. Gözlerinde korkunun karanlık silüeti kol geziyordu.

"Gel buraya…"

Sıkıca beni sardığında, hıçkırıklarımı daha fazla tutamadım. Gözyaşlarım üzerindeki gömleği ıslatırken çenesini kafama yasladı. "Yapma böyle! Biliyorum geçmiyor, biliyorum on yıl önce de olduğu gibi şimdi de aynı acıyı çekiyorsun. Biliyorum ama artık ayağa kalkman lazım. Canını yakıyorsun, kendi canını yakmak için elinden geleni yapıyorsun! Kalbin paramparça olsun diye hançeri kendin saplıyorsun... Yapma, ne olursun Gece, yapma."

Kendimi tutamadım. Onu üzeceğini bilsem de kontrol altına almaya çalıştığım hıçkırıklarımı tamamen serbest bıraktım. "Dayanamıyorum Cenk, yapamıyorum. Geçmişin kuytu köşelerinde yaşamayı geleceğe tercih ediyorum. Zamanı on yıl önceye geri alabilmek, o güne geri dönebilmek için her şeyi yapardım, her şeyi!"

Cenk beni daha sıkı sardı. "Biliyorum. Anlıyorum seni ama ne olur yapma böyle. Kötü olmana dayanamıyorum. Mutlu olmayı, gerçekten yaşamayı hak ediyorsun. Daha fazla acı çekmemelisin. Artık kendini herkese ve her şeye karşı kapatıp kapından içeri sadece acıyı sokamazsın."

Derin bir iç çektim. "Bu durumdan nasıl kurtulacağımı bilmiyorum Cenk." Cenk çenesini başımdan ayırarak ona bakmamı sağladı. "Tekrar destek a-" Cümlesini bölerek onu durdurdum. "Hayır, hayır, hayır, hayır..." Sayıklamalarım onda hayal kırıklığı yaratırken devam ettim. "Kendimi anlatamıyorum, yapamıyorum. Açık olamıyorum ve insanların beni çözmesini de istemiyorum. Kullandığım ilaçlar geçici bir süre bana iyi geliyor sonra yine aynı acıyı iliklerime kadar hissediyorum. İlaçları daha yeni bırakmışken yeniden başlamak istemiyorum. Yapamıyorum. Bu yüzden çözüm bu değil. Tek bir çözümü var ama... On yıl sonra bunu yapabileceğime emin değilim, kendimde o gücü bulamıyorum."

Cenk neden bahsettiğimi anladığında sessiz kaldı ve birkaç saniye boyunca bakışlarını üzerimde gezdirdi. "Eğer yapmak istersen her koşulda yanında olacağım, bunu biliyorsun." Kafamı sallayıp gözyaşlarımın arasında ona burukça gülümsediğimde beni tekrardan sıkıca sardı. Cenk sanırım bu hayatta başıma gelen en güzel şeydi.

Karanlığın kollarına hapsolsa bile asla hayatın durmadığı bu büyük şehirde, yüksek rezidansın en üst katındaki sessiz dairede, parke zemine oturmuş birbirimize sarılarak hayatımıza devam etmeye çalışıyorduk. Peki kalabalığın ortasında insan ne kadar durabilirdi? Ne kadar hayatın yavaşlamasını sağlamaya çalışabilirdi?

"Hadi biraz uyu artık. Malum, bugün büyük gün." Cenk'in sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. "Acaba gitmesem mi? Daha gitmeden bu hale geldim, ya orada da böyle olursam?" Cenk yavaşça beni ayağa kaldırdı. "Hayır, gideceksin. Her şey iyi olacak, güzel geçecek güven bana. Sadece şimdi geçmişi düşünmemeye çalış Gece, biliyorum zor, çok zor ama bunu yapabilecek kadar güçlüsün. Kötü düşünceler kafanın içinde dolaşmaya başladığı an iyi bir şey düşünmeye çalış. Bırak kötünün yerine iyi gelsin."

Sessiz kaldığımda konuşmaya devam etti. "Bak, bu akşam gitmeyebilirsin ama unutma her zaman bu şekilde hayattan kaçamazsın. Bu yüzden lütfen oraya git, baktın olmuyor eve dönersin ama için rahat olur, en azından denedim dersin."

Haklıydı, hayattan daha fazla kaçamazdım. Denemeliydim. "Tamam, gideceğim."

Cenk gülümsedi. "İşte bu!" Bende burukça gülümseyerek ona sıkıca sarıldım. "Hadi gel önce ellerine pansuman yapalım sonra seni yatıralım." Koluna girdiğimde ellerimdeki kanın gömleğine bulaştığını fark ettim. "Neden söylemedin! Kan oldu hep üstün..." Cenk omuz silkti. "Boş versene. Senden değerli değil." Gülümsedim. "Çok şey yaptın ve yapıyorsun. Her seferinde bana çok iyi geliyorsun. İyi ki hayatımın yirmi altı yılını seninle geçirdim. İyi ki varsın, iyi ki..."

Cenk gülümsedi. "Sende iyi ki varsın Gece. Hadi şimdi bunları düşünme, uyu biraz. Akşama bomba gibi hazır olman lazım!" Yatağın içinde iyice mayışırken gözlerimi kapattım. "İyi geceler Cenk."

"İyi geceler."

Uykuya dalmadan önce Cenk'in evden çıkarken sessizce örttüğü sokak kapısının sesini duydum. Sonrasında kendimi uykunun karanlık kollarına bıraktım...

 

LALİN

03.29 New York, Amerika.

"Özür dilerim!"

Ah şu sakarlığım! Saatlerdir havaalanında bekliyor olmam yetmiyormuş gibi şimdi de insanların üzerine kahve dökmeye başlamıştım. Panikle konuştum. "Gerçekten çok üzgünüm." Ortalama benim yaşlarımda olduğunu tahmin ettiğim adam ise benim aksime sakindi.

Utandığımı ve kendime kızdığımı anlayarak beni sakinleştirmek istercesine gülümsedi. "Önemli değil. Siz iyisiniz, yanmadınız değil mi?"

Bir gün sakarlık yapmasam olmazdı. "İyiyim, tekrardan çok özür dilerim." Yakında adımı "Sakar Lalin" olarak değiştirmeyi düşünüyordum. "Dediğim gibi sorun yok, iyi geceler." Gülümseyerek yanımdan uzaklaştığında ne kadar nazik olduğunu düşünmeden edemedim. Başkası olsa ortalığı çoktan ayağa kaldırmıştı.

Yolun ortasında dikildiğim için insanların tuhaf bakışlarına maruz kaldığımda kendime söylene söylene bekleme alanına geri döndüm. Birkaç dakika sonra üzerine kahve döktüğüm adamın karşımdaki masaya oturduğunu gördüm. Üzerini değiştirmişti ve pür dikkat telefonuyla uğraşıyordu.

Son yarım saatte yaşadığım minik aksiyon uykumu biraz kaçırmış olsa da hala üzerimdeki ağırlık gitmemişti. Bu yüzden döktüğüm kahvenin yenisini almak için ayaklandım. Havaalanının içindeki kafeye doğru yürürken üzerinde kahve döktüğüm kişiye de kahve alma fikri mantıklı gelmişti. Sonuç olarak nazik davranıp sert çıkışmamış, kavga çıkarmamıştı. Bir kahvenin kimseye zararı olmazdı.

Oyalanmadan kahveleri aldıktan sonra oturduğu masaya doğru ilerlemeye başladım. Yanına geldiğimde hala telefonla uğraştığını gördüm. Karşısında durduğumda telefonundan başını kaldırarak bana baktı. "Merhaba, yine ben. Özür mahiyetinde kahve aldım da..."

Telefonunu masanın üzerine bıraktıktan sonra gülümsedi. "Önemli değil, zahmet etmişsiniz. İsterseniz oturun." Çekinerek konuştum. "Rahatsız etmeyeyim." Gülümsedi. "Ne rahatsızlığı? Tek başıma sıkılıyordum zaten."

Gülümseyerek kahveleri masaya bıraktım ve karşısındaki sandalyeyi çekerek oturdum. O da gülümsemesini yüzünden silmeden kendini tanıttı. "Tanışamadık, ben Deniz." Deniz... Güzel bir isimdi. "Ben de Lalin, memnun oldum."

"Bende. Adınız çok güzelmiş. Anlamı ne?" Adımın anlamını merak etmesi beni sebepsizce memnun etmişti. Küçük şeylerden mutlu olan biriydim. "Yakut kırmızısı. Eski dilde kırmızı olan da demek." Saçlarını karıştırdı. "Güzelmiş." Gülümsedim. "Sizin isminizde öyle."

Kahvesinden birkaç yudum aldıktan sonra konuştu. "Deniz diyebilirsiniz. Siz kullanmaya gerek yok." Bende onun gibi kahvemden birkaç yudum aldım. "Tamam, sende Lalin diyebilirsin." Güldü. "Tamam."

Bir süre sessiz kalıp kahvelerimizi içtikten sonra sessizliği bozan taraf ben oldum. "Uçağın saat kaçta?"

"Dörtte. Senin?" Bir dakika, yoksa... Aynı uçakta mıydık? "Benimde dörtte!" Deniz şaşırdı. "Gerçekten mi? Nereye gidiyorsun?"

"İstanbul'a. Sen?"

Saçlarını karıştırdı. "Demek aynı uçaktayız... Bende İstanbul'a gidiyorum." Şaşkınlıkla gülmeye başladım. "Güzel bir tesadüf oldu." Denizde güldü. "Evet." Merakla sordum. "Sen niçin İstanbul’a gidiyorsun? Ben çok uzun zamandır yüz yüze görmediğim arkadaşlarımla buluşacağım."

"Ben de yakın arkadaşımı görmeye gidiyorum. Biraz da tatil yapacağım." Gülümsedim. "Güzel!"

Kahvelerimizi içtik ve gidiş saatimiz gelene kadar sohbet ettik. Daha sonrasında yapılan anonsla uçağa bindik. Deniz benim beş sıra önümde oturduğu için daha fazla sohbet edememiştik. Keşke yan yana otursaydık diye düşünmeden edememiştim. İyi ve eğlenceli biriydi, onu sevmiştim...

 

 

GECE

"Şimdi rezervasyon yaptırdığımız masaya geçtim Cenk, gelmelerini bekliyorum... Evet... Teşekkür ederim... Görüşürüz."

Cenk'le yaptığım kısa telefon görüşmesinden sonra telefonumu masanın üzerine bırakarak sol tarafımda kalan deniz manzarasını izlemeye başladım.

Kızların gelmesini bekliyordum ve oldukça gerilmiştim. Yıllar sonra onları yüz yüze görecek olmak anksiyetemi arttırmıştı. Özellikle yaşadığımız onca şeyden sonra görüşecek olmak... Stresli ve gericiydi.

Ben deniz manzarası eşliğinde düşüncelere dalmışken Masal'ın geldiğini gördüm. Kızlardan gelen ilk kişiydi. On yıl önce olanlardan sonra onu ilk defa yüz yüze görmek kalp çarpıntımı daha da arttırmıştı. "Gece, merhaba!"

"Merhaba!"

O heyecanlı, ben gergindim. Birbirimize sarıldık ve yerlerimize oturduk. Biz oturduktan birkaç dakika sonra Kumsal, sonrasında da Lalin gelmişti. Bir süre birbirimize sarılıp özlem giderdik.

Hepimiz yerimize oturduğumuzda Lalin neşeyle konuşmaya başladı. "Sizi çok özlemişim!" Lalin her zaman ortamın enerjisini ikiye katlayan biri olmuştu. Aramızda en eğlenceli ve çılgın olan oydu. Onun enerjisini özlediğimi fark ederek güldüm. "Bende." Kumsal'da gülümseyerek konuşmaya başladı. "E, neler yapıyorsunuz? Nasıl gidiyor hayat? On yılda neler yaptınız?"

Masal heyecanla anlatmaya başladı. "Türkiye'den İngiltere'ye gittikten sonra okulu bitirdim ve bir süre staj yaptıktan sonra bildiğiniz gibi beyin cerrahı oldum. Birkaç yıl ortalama bir hastanede çalıştım. Sonra oradan çok daha iyi bir hastaneye geçtim. Şu an hala orada çalışıyorum, bir yandan da yüksek lisans yapıyorum. Yoğun ama mutlu olduğum ve sevdiğim bir hayatım var. Bu şekilde yaşayıp gidiyorum işte."

Masal hayatından bahsettikten sonra Lalin'de heyecanla anlatmaya başladı. "Beni biliyorsunuz hayvanlara aşıktım her zaman, Amerika'ya gittikten sonra bende okulu tamamladım ve veteriner hekimi oldum. Sonra kendi kliniğimi açtım. Orada güzel, yoğun ve tatlı hayvanlarla bol bol vakit geçirerek yaşıyorum."

Lalin konuşmasını bitirdiğinde yanımıza gelen garsona siparişlerimizi vermiş ve konuşmaya geri dönmüştük.

Kumsal'da gülümseyerek on yıl içinde neler yaptığını anlatmaya başladı. "Fransa'ya gittikten sonra bende okulu tamamladım ve bir yıl staj yaptım. Sonra kısa süre içinde tasarımlarım beğenilmeye başlandı ve birçok ünlü isimle, markayla çalıştım. Bu sayede birkaç yıl içinde kendi markamı kurdum ve şu an onunla ilgileniyorum. Güzel bir hayatım oldu. Defilelerle, moda haftalarıyla geçiyor ama mutluyum."

Lalin gülerek konuştu. "Evet, okuyoruz haberlerden Kumsal Hanımcığım ve sizleri de görüyorum, hepinizle gurur duyuyorum!" Hepimiz Lalin'in iltifatıyla gülümsedik.

Neler yaptığını anlatma sırası bana geçmişti. Nefes alış verişlerimi düzene sokmaya çalışarak konuştum. "Bildiğiniz gibi İstanbul'da kaldım, okulu tamamladıktan sonra iç mimar oldum, birkaç yıl sonra kendi şirketimi kurdum. Kısa sürede iyi bir yere de geldi şirket. Öyle, geçip gidiyor.."

Biz hayatlarımızdan bahsederken yemeklerimiz gelmişti. İstanbul'un güzel boğaz manzarasına karşı yemeklerimizi yerken sohbet etmeye devam ettik. Konuştukça üzerimizdeki çekingenlik, stres ve gerginlikte azalıyordu. Hepimiz eski günleri, bir arada olmayı, birlikte eğlenmeyi ve vakit geçirmeyi özlemiştik.

Kumsal'ın anlattıklarıyla gülüyorduk. "Fransa'ya ilk gittiğimde fransızcam berbattı, söyleyebildiğim şeyler sadece “Benim adım Kumsal, merhaba, iyi günler, teşekkür ederim.” demekti! Gerçekten çok zorlanıyordum."

Masal'da içeceğini yudumladıktan sonra konuşmaya başladı. "Senin için baya zor olmuş olmalı, yeni bir dil öğrenmek ve adapte olmak." Lalin'de sohbete katıldı. "Biz şanslıymışız Masal, ben şahsen o kadar kısa sürede öğrenemezdim fransızca gibi bir dili." Kumsal gülümsedi. "Evet, ilk başlarda çok zor geliyordu ama sürekli maruz kalınca hızlıca öğrendim, daha doğrusu öğrenmek zorunda kaldım."

Gözümü masmavi denizin üzerinde gezdirirken burukça gülümsedim. "Dil öğrenmek zorunda kalmadım ama sizden ayrıldıktan sonraki hayata alışmak zordu." Masal'da burukça gülümsedi. "Olsun, hepimiz üstesinden geldik sonuçta." Acaba ben gerçekten üstesinden gelebilmiş miydim? Sanmıyordum.

Lalin hüzünlendiğimi fark ederek konuyu değiştirdi ve yemeklerimiz bitene kadar on yıl içinde neler yaptığımızı anlatmaya kaldığımız yerden devam ettik. Yaklaşık yarım saat sonra sipariş verdiğimiz tatlıları yerken bir ay boyunca nereleri gezeceğimize dair plan yapmıştık.

Daha önce de burada yaşadıkları için zaten bu şehri biliyorlardı. Bu yüzden onların en çok özlediği yerlere gidecek, birlikte tatil yapacaktık. Koskoca bir ayımız vardı. On yıl sonra ilk defa güzelce vakit geçirebilecektik.

"SEN ŞAKA YAPIYORSUN!"

Hepimiz Lalin'in neye bu kadar tepki verdiğini anlamaya çalışırken o çaprazımızdaki masada oturanlara bakmaya devam ediyordu. Bizim anlamayan bakışlarımızı umursamadan ayağa kalkarak masaya gitti. Masadaki adamlardan biri de şaşkınlıkla Lalin'e dönmüştü.

"Senin burada ne işin var?" Lalin merakla konuştuğunda mavi gözlü adam yanındaki arkadaşını gösterdi. "Arkadaşımla buluştum. Senin burada ne işin var?" Diğer adam Lalin'e şaşkın ve muzip bir gülümsemeyle selam verdiğinde Lalin'de başıyla ona selam verdi ve konuşmaya geri dönerek bizi gösterdi. "Bende arkadaşlarımla buluştum!"

Şaşırmış bir şekilde bakmaya devam ediyorduk. En son ağzımız açık bir şekilde bakmayı bırakmamız gerektiğini fark ederek selam verdik. Karşılıklı selamlaştıktan sonra Lalin konuştuğu adama döndü. "Güzel tesadüf oldu. Ben sizi daha fazla rahatsız etmeyeyim. Görüşmek üzere!" Karşısındaki adamın hala bizim gibi şaşkın olduğu anlaşılıyordu. "Görüşürüz!"

Lalin masaya döndüğünde ona şaşkınlıkla bakmaya devam ediyorduk. Masal merakla Lalin'e döndü. "Ne oldu az önce?" Lalin heyecanla anlatmaya başladı. "Ya şimdi biz bu çocukla, yani Deniz'le havaalanında tanıştık. Daha doğrusu üzerine kahve döktüm…" Masal gülmeye başladı. "Lalin sen sırf tanışasın diye bilerek dökmüşsündür o kahveyi." Masal'ın cümlesi hepimizi güldürmüştü.

"E, şey... Normalde olsa bilerek dökebilirdim ama o zaman uykum vardı. O yüzden gerçekten yanlışlıkla döktüm. Sonra uçağa binmeyi beklerken biraz sohbet ettik. Şimdi de burada karşılaşınca bir selam vereyim dedim." Eski günler aklıma geldiğinde kahkaha attım. "Lalin yine formunda!" Kızlarda gülmeye başladığında Kumsal durup eliyle Lalin'e öpücük attı. "Hiç değişmemişsin Lalin'im benim, seviyorum seni! "Lalin'de aynı şekilde ona karşılık verdi. "Bende seni Kumsal'ım!”

Daha sonra sohbet etmeye ve tatlılarımızı yemeye devam ettik. Saat on iki gibi hepimiz yarın sabah buluşmak üzere vedalaştık. Restorandan çıkıp sahile doğru ilerledim. Kızlarla geçirdiğim bu güzel akşamı düşünmeye başladım. Sanırım aralarında en çok Lalin'i özlemiştim. O öldükten sonraki en yakın arkadaşım olmuştu Lalin. Eskiler aklıma geldikçe içimi buruk bir mutluluk kaplıyordu.

Bu gece için bir o kadar da Cenk’e minnettardım. O beni cesaretlendirmese büyük ihtimalle şu an tek başıma evde oturuyor olurdum. Daha yaşananların travmasını yeni yeni atlatabiliyorken, bugün buraya gelmek beni ciddi anlamda tetiklemişti ama başarabildiğim için kendimle gurur duydum. Tüm bunlardan kaçarak bir yol katedememiştim, bu yüzden her ne kadar istesemde üzerine gitmek zorundaydım.

Sahil kenarında ayaklarımı betondan aşağı sarkıtıp manzarayı izlerken birkaç saat böyle kalmak istedim. Açıkçası eve gidip uyumaktan, tekrar aynı kabusları görmekten çok korkuyordum. Karşı yakayı izlerken yaşananları sorguladım. Kendime vicdan azabı çektiriyor olmam mantıksızdı, biliyordum. Tüm bu olanlar benim suçum değildi ama yinede bu durum canımı çok yakıyordu. Biraz daha deniz havasını içime çekip sakinleşmeye çalıştım.

Bir süre sonra ayağa kalktım ve arabaya binerek eve doğru ilerlemeye başladım. Düşünmek beni daha da kötü bir hale getiriyordu.

 

⛤⛤⛤⛤

Eve vardığımda düşüncelerimin ağırlığının vücuduma da yansıdığını hissediyordum. Hızlıca üzerimi değiştirip makyajımı sildikten sonra kendimi yatağın içine bıraktım. Komodinin üzerindeki telefonumu elime aldığımda kızlarla kurmuş olduğumuz gruba bir sürü mesaj geldiğini gördüm. Hepsi çok eğlendiğini ve yarın için çok heyecanlı olduklarını yazmıştı. Onlara katıldığımı söyledikten sonra telefonumu komodinin üzerine geri bıraktım.

Bugün her ne kadar beni yormuş olsa da beklediğimden iyi geçmişti. Başlardaki gerginliğimin yerini rahatlığa bırakmasına sevinmiştim. Geçmişin kirli sayfalarını aklımdan çıkarabilmek için yarın yapacaklarımızı düşünürken kendimi uykunun kollarına bıraktım…

Tekrardan merhaba! Umarım bölüm hoşunuza gitmiştir. Düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum, yorumlarda buluşalım.
Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, sağlıcakla kalın. <3

 

Loading...
0%