Yeni Üyelik
3.
Bölüm

3. Bölüm

@zeynepiremm

Keyifli okumalar dilerim!

"Uyku tutmadı mı?"

Büyük ve loş salonda, Cenk'in şehri izlediğini gördüm. Dalgındı. Sorduğum soruyla daldığı düşüncelerden sıçramış, bana dönmüştü. "Tutmadı. Seni de tutmadı sanırım." Burukça gülümserken salonun kapısında dikilmeyi bırakarak yanına gittim. "Kabus gördüm... Sonrada geri uyuyamadım."

Cenk merakla "Aslı'yla mı ilgili mi?" diye sordu. Kafamı salladım. "Evet... Neden benim katilimi aramıyorsun, hala bana kızgın mısın diye sordu sonra çığlık atarak Gece bana yardım et dedi." Cenk omzumu sıvazladı. "Merak etme Gece, Aslı'nın katilini bulacağız." Kafamı yavaşça salladım. "Bulacağız..."

Daha sonrasında biraz daha şehri izledik. Erken saatler olmasına rağmen bu şehir hiç uyumuyordu. Hep bir hareketlilik vardı, canım sıkkın olduğunda buraya geçip saatlerce şehrin ışıklarını izlemeye bayılıyordum. Kızlar hala uyuyordu. Gülümseyerek gözlerimi Cenk'e çevirdim. "Kahve yapayım mı? Hem kendimize geliriz hem de önümüzdeki süreçte ne yapacağımızı konuşuruz."

Alnına gelen siyah saçlarını eliyle arkaya atarken gülümsedi. "Olur içeriz. Yardıma geleyim mi?" Gülümsedim. "Olur, ben kahveleri yapayım sende dolaptan atıştırmalık bir şeyler çıkar bize."

Ben kahveleri yaparken Cenk konuşmaya başladı."Evini çok seviyorum Gece. Tüm odalardan İstanbul’u izleyebiliyorsun. Boş daire bulsam sana komşu olarak taşınacağım!" Güldüm. "Karşı komşum bir hafta içinde taşınmış olacak, bildiğim kadarıyla evi satmayı düşünüyorlar. Şu yeni yapılan siteden bir daire alacaklarmış. İstersen bir düşün orayı karşı komşu oluruz." Cenk'te güldü. "Eski günlerdeki gibi." Özlemle gülümsedim. "Evet. Eski günlerdeki gibi..."

Cenk'le çocukken karşı komşuyduk. Ailelerimiz dosttu. Yıllar süren tanışıklığımız ve dostluğumuz buradan geliyordu.

Bu sırada aklıma dün akşam geldi. Merakla Cenk'e döndüm. "Dün ben ne ara uyudum? En son film izliyorduk." Cenk'te neler olduğunu anlatmaya başladı. "Film izlerken uyuyakaldın, bizde seni uyandırmak istemedik. Ben seni odana götürdüm, sonra da hepimiz uyuduk."

Hatırlamaya çalıştım ama en son hatırladığım şey film izliyor oluşumuzdu. "Hiç hatırlamıyorum. Baya derin uyumuşum." Cenk gülmeye başladı. "Normalde de derin uyuyorsun Gece, eve hırsız girse ruhun duymaz!"

Bende bileğime taktığım tokayla saçlarımı özensizce toplarken gülmeye başladım. "Ama ne yapayım çok seviyorum uykuyu…" Söylediğinde haklıydı, eve biri girse ruhum duymazdı. "İyi ki geçen toplantı günü evin anahtarı bende vardı, yoksa çilingir falan çağıracaktım."

Ailelerimiz İstanbul'dan taşındığında bizi birbirimize emanet etmişlerdi. Bu yüzden evlerimizin anahtarı birbirimizde vardı. Kahveleri kahve makinesine yerleştirirken güldüm. "O günde uyandırmıştın beni yoksa geç kalacaktım. Sağ ol."Cenk küçük kekleri tabağa koyarken gülümsedi. "Her zaman!"

Kahve makinesinin sesiyle ben kahveleri fincana doldururken Cenk'te atıştırmalık olarak çıkardığı küçük keklerle dolu tabağı salona götürüyordu. Kahveleri doldurduktan sonra fincanları alarak salona gittim. Kahvelerimizi içerken Aslı'nın cinayeti hakkında konuşmaya başladık.

Cenk merakla sordu. "Şüphelendiğin kimler var?" Bir süre sessiz kalarak düşündüm. "Aklıma kimse gelmiyor açıkçası. Üzerinden on yıl geçti ve biz Aslı'yla ölümünden bir ay önce küsmüştük. Yani o bir ay içinde hayatına kimler girdi bilmiyorum. Tek bildiğim çevresini çok fazla genişlettiği ve yeni insanlarla tanıştığı... Belki onlardan biriyle bir sorun yaşadı ya da tanıdığımız biri. Sen biraz inceledin sanırım dosyayı, ne düşünüyorsun?"

Cenk'te düşüncelere dalmıştı. Saçlarını karıştırdıktan sonra konuşmaya başladı. "İlk beni aradığında ve sorguya girdiğimde birinin cinayeti Masal'ın üstüne yıkmak istediğini düşündüm. Dün ki konuşmadan sonra onun suçsuz olduğuna inandım ama bilmiyorum... Hepiniz o sınıfa girmişsiniz ama bir tek Masal'ın sınıfa girdiği görüntüler var, ona iftira atıldığını düşünmemizi istediği için de o kamera kayıtlarını ortaya çıkarmış olabilir. Düşünüyorum, neden senin ya da Kumsal’ın görüntüleri değilde Masal’ın?

Çünkü kamera kayıtlarından hemen önce ortaya yeni bir tanık çıkmış. Belki de kendini korumak için böyle bir hamle de bulundu, ters psikoloji uygulamaya çalışıyor. Ya da... Gerçekten suçsuz. Emin olamıyorum… Aklımda çok fazla olasılık var."

Dediklerinde haklıydı. "Olabilir. Dünden sonra Masal'a karşı olan şüphelerim azalmıştı fakat bu dediklerinde mantıklı. Şu an kafam o kadar karışık ki... Herkesten şüphelenebilirim bu süreçte.

"Gerçekten mi? Size inanamıyorum!" duyduğumuz sesle yerimizden sıçradık. Bu ses Masal'a aitti. Konuştuklarımızı duymuş olmalıydı. Bağırmaya başladı. "Gerçelten inanamıyorum size! Ya size ben daha nasıl kanıtlayabilirim kendimi? Neden öldüreyim Aslı'yı?"

Cenk "Masal biraz sessiz, kızlar uyu-" derken Masal bağırarak konuşmaya devam etti. "Sessiz falan olmuyorum! Gerçekten o kamera kayıtlarını benim gönderip kendimi suçsuz göstermeye çalışacağımı mı sanıyorsun Cenk? Tekrar söylüyorum, Aslı'yı ben ÖL-DÜR-ME-DİM! Ben öldürsem neden beni suçlu gösterebilecek bir görüntüyü polislere göndereyim, oradan bakınca aptal gibi mi gözüküyorum?"

O sırada Kumsal ve Lalin salona geldi. "Ne oluyor burada?" diye sordu Lalin. Masal öfkeyle kızlara döndü ve konuşmaya başladı. "Gece ve Cenk dün konuşmuş olmamıza rağmen beni suçluyor. Ayrıca bunu yüzüme karşı değil, arkamdan, herkesten gizli bir şekilde yapıyor." Kumsal'da bana dönerek sinirle konuşmaya başladı. "Bu doğru mu Gece?"

Gerçekten sinirlenmiştim. Kendimi daha fazla tutamayarak bağırmaya başladım. "Masal ben senin arkandan konuşmadım, bunları senin yüzüne de söyledim. Ayrıca kimsenin arkasından iş çevirdiğimiz falan yok. Sen mışıl mışıl uyurken ben kabuslar gördüğüm için uyuyamadım!"

Lalin'de konuşmaya başladı. Kızlara göre biraz daha sakindi. "Masal haklı gibi Gece, konuşacaksanız bile bizi beklemeniz daha iyi olurdu. Sonuçta hepimiz arıyoruz Aslı'nın katilini. Ayrıca bence dün Masal'da Kumsal'da kafamızdaki soru işaretlerini giderdi."

İyice kendimi kaybetmiştim. Bağırmaya devam ettim. "Gerçekten mi? Şimdi suçlu ben mi oldum? Aslı benim rüyalarıma giriyor! Burada oturup birilerini bekleyerek zaman kaybedemem. Onun katilini bir an önce bulmam lazım, her kimse onu bulacağım!"

Yine kriz geçiriyordum. Başım dönmeye başlamıştı. Masal bağırmaya başladı. "Biz istemiyor muyuz Aslı'nın katilinin bulunmasını? Böyle yaparak hiçbir şeyi çözemeyeceksin!" Tam ona cevap vereceğim sırada baş dönmem hızlandı ve sendeledim. Düşmemek için Cenk'in koluna tutunduğumda Cenk'te beni tutarak düşmemi engelledi ve "İyi misin?" diye sordu.

Sakinleşmeye çalışarak birkaç saniye gözlerimi kapattım. "İyiyim, başım döndü." Masal sinirle konuşmaya devam etti. "İyidir. Haklı taraf olabilmek için güzel bir taktik kötüleşme numarası yapmak!"

Gerçekten böyle mi düşünüyordu? Defalarca kez psikolojik sıkıntılarımın beni ne kadar yıpratmış olduğunu anlatmama rağmen… Cenk araya girerek konuşmaya başladı. Ses tonundan ve mimiklerinden sinirlendiğini anlayabiliyordum. "Masal ileri gidiyorsun! Ben Gece'nin anksiyete yüzünden yıllarca neler yaşadığını bizzat kendim gördüm. Tamam ettiğiniz kavgalar sizin aranızda ama lütfen birbirinize karşı kırıcı olmayın.

Burada hepimizin amacı aynı ve ben bir avukat olarak tüm ihtimalleri göz önünde bulundurmaya çalışıyorum. Sizlerin sinir anında birbirinize karşı söylediğiniz sözler yüzünden ileride 'keşke demeseydim' pişmanlığını yaşamanızı istemem. Aslı'yı düşünün, ona söylediğiniz sözleri veya küskünlüğünüzü şu an düzeltebilir misiniz?"

Bu sırada baş dönmem dahada şiddetlenmeye başladı. "Ben-" Cümlemi tamamlayamadan gözlerim kararmaya başladı ve kendimi uçsuz bucaksız bir karanlığın içinde buldum...

MASAL

Kızlar ve Cenk, Gece'yi hastaneye götürürken bende kaldığım otele gitmek için hızlıca taksi çağırdım. Taksiyle otele doğru ilerlerken kulaklıklarımı takarak camdan dışarı izleyip düşünmeye başladım.

İstanbul'a gelirken gerçekten güzel bir ay geçireceğimi ve dostum dediğim insanlarla özlem gidereceğimi düşünüyordum ama Gece'nin beni suçlu olarak görmesine hala çok kızgındım. En çok kırıldığım ve şok olduğum şey benim bir insana zarar vereceğimi düşünebilecek olmasıydı. Oysaki buraya geldiğimde onun cidden beni özlediğini ve sevdiğini düşünüyordum. Kumsal’la daha yakın olmuştuk ama Gece’nin hep benim için yeri ayrıydı. Sinir ve kırgınlıkla boğuşurken taksinin otelin önünde durmasıyla daldığım düşüncelerden çıktım ve taksi ücretini ödeyerek arabadan indim.

Otele girerek asansöre bindim ve odama çıktım. Gerçekten moralim çok bozulmuştu. Yatağıma uzanarak gözlerimi kapattım ve tüm bunların kötü bir kabus olmasını diledim. Çantamdaki telefonumun zil sesini duyduğumda kızlardan birinin aradığını bildiğim için bakmadım. Telefon ısrarla çaldırılınca uzandığım yataktan doğrularak yere attığım çantama yöneldim ve telefonumu çıkardım.

Arayan kişi Kumsal'dı. Telefonumu açarak kulağıma götürdüğümde Kumsal bağırmaya başladı. "Neredesin sen? Ne olursa olsun arkadaşın kötüleşti ve sen çekip gittin! Arkadaşlığın bu kadar mı? Bende seni gerçek bir dost sanardım!"

Bitkin bir halde konuşmaya başladım. "Bana dediklerini duymadın sanırım Kumsal." Kumsal sinirle konuşmaya devam etti. "En azından insan bir arayıp durumunu sorar. Belki de Gece gerçekten haklıdır!" Tam cevap vereceğim sırada telefonu yüzüme kapattı.

Aralarında bana en yakın olan insan, Kumsal'da mı benim katil olabileceğimi düşünüyordu? Bu duruma daha da sinirlenerek çantamı aldığım gibi kendimi otel odasından dışarı attım.

Sahil kaldığım otele yakın olduğu için yürüyerek sahile gittim. Ayaklarımı betondan aşağıya sarkıtarak oturduğumda telefonum tekrardan çalmaya başladı. Bir suçlamayı daha kaldıramayacağım için çantamdan telefonumu alarak kapattım.

GECE
Gözlerimi açtığımda gördüğüm ilk şey beyaz oda duvarlarıydı. Gözlerimi kırpıştırarak ne olduğunu ve nerede olduğumu anlamaya çalışıyordum. Cenk Kumsal ve Lalin telaşla bana bakıyordu. En son Masal ile kavga ettiğimizi hatırlıyordum. Sonrasında gözlerim kararmıştı.

Doğrulmaya çalışırken Lalin beni yavaşça tuttu. "Hastanedeyiz Gece. Serum var. Dikkat et." Dikkatlice doğrulduktan sonra kendime gelmeye çalıştım. O sırada Kumsal bağırarak birini aradı. Konuşmalarından anladığım kadarıyla Masal'la konuşuyordu. "Tamam Kumsal, sakin ol." diyerek onu sakinleştirmeye çalıştım ama daha da sinirlendi. Birkaç dakika sonra tamamen sakinleşmişti ve özür dilemek için Masal'ı aradı ama Masal telefonu açmadı.

Hepimiz şaşkınlıkla, sessizliğe bürünmüş bir şekilde onun bu hızlı duygu değişikliğini izlerken Kumsal bunu fark etti ve konuşmaya başladı. "Size söylemem gereken bir şey var..." Merakla ona bakarken gerginlikle konuşmasına devam etti. "Bende bipolar bozukluk var Size istemeden çok çıkıştım, gerçekten özür dilerim…"

Lalin şaşkınlıkla konuşmaya başladı. "Ne zamandır var?" Kumsal'da üzüntüyle ona cevap verdi. "Yaklaşık bir yıldır. Hatta ilaç kullanıyorum, belki çantamda görmüşsünüzdür. Ama bazen ilaçlar işe yaramıyor." Üzülmüştüm ve şaşırmıştım."Neden bize daha önce söylemedin?" Sıkıntıyla sorumu yanıtladı. "Konusu hiç açılmadı, bende bir şey demek istemedim, zaten bir ton problemle uğraşıyorsunuz…" Bu sırada hemşire odaya girerek serumun bitip bitmediğini kontrol etti. Daha yarısı duruyordu.

Lalin ortamı yumuşatmaya çalışarak konuşmaya başladı. "Serum bitene kadar birer kahve içelim mi? Kendimize geliriz." Hepimiz onu onayladıktan sonra Cenk "Ben alırım." diyerek kapıya yönelmişti ki Lalin onu durdurarak kapıya ilerledi. "Ben alayım, biraz kendime gelmiş olurum." Kumsal'da Lalin'in ardından "Bende biraz bahçeye çıkacağım. Hava almam lazım." diyerek odadan çıktı.

Onlar gittikten sonra odada Cenk'le baş başa kalmıştık. Sedyenin yanındaki koltuğa oturdu ve konuşmaya başladı. "Nasılsın?" Hafifçe gülümsedim. "İyiyim, sadece bu serumlardan nefret ediyorum. O kadar ağır ki, allak bullak oluyor kafam."

Cenk omzumu sıvazladı. "Olsun o kadar, sen iyi ol da." Esnedim. "Yorgunum." Cenk bu halime burukça gülümsedi. "Uyu biraz dinlen." Serumdan dolayı çok rahat hareket edemiyordum. Bunu fark ederek rahatça uzanmama yardımcı oldu. Işığı kapattıktan sonra elimi tutarak konuştu. "İyi uykular, bir şey olursa buradayım merak etme, dinlen sen."

Kocaman gülümsedim ona, iyi ki yanımdaydı. "Teşekkürler, iyi ki varsın... Teşekkür ederim her şey için." O da gülerek bana karşılık verdi. "Ne yaptım ki? Asıl ben teşekkür ederim Gece, hayatıma renk kattığın için." Daha sonrasında gözlerim yavaş yavaş kapanmaya başladı ve kendimi uykunun kollarına bıraktım.

 

⛤⛤⛤⛤

 

Masal, Lalin, Kumsal, Gece ve Cenk yaşadıkları şeylerin ağırlığını üzerlerinden atmaya çalışırken, o hastanede yanlışlarını kendi yöntemiyle çözmeye çalışan iki kişi daha vardı. Deniz ve Burak...

 

MASAL
Yaşadıklarım bana ağır geliyordu. On yıl öncesi geçmişti ve geçmişte kalmalıydı. Katil olmamama rağmen arkadaşlarımın gözünde suçluydum ve zaten yaşananların yükü omuzlarımda ağırlık yaparken haksız yere suçlanmanın yükününü de sırtlayamazdım. Gözyaşlarım benden istemsiz gözlerimden dökülürken düşündüğüm tek şey kendimi bu soğuk sulara bırakmak ve omzumdaki tüm yükten kurtulmaktı.

Biliyorum yanlıştı, kötüydü, doğru yol değildi ama başka bir çıkış yolu göremiyordum. Tüm bunları kaldırabilecek kadar güçlü değildim, eğer olsaydım on yıl önce Aslı’nın katilini aramaya başlardım… On yıl önce de yapamamıştım, şimdi de yapamıyordum. Sanki tek yol hayatıma son vermekmiş gibi hissediyordum ve bu sağlıksız düşünce zihnimde gitgide daha da mantıklı bir hale geliyordu.

Kendimi hafifçe öne ittim fakat daha fazlasını yapamadım, içimde iki taraf çatışmaya girmişti. Biri ölümün kurtuluş olduğunu söylerken diğeri bu hayatta kalabilmek için her şeyi yapabilecek durumdaydı. Gözyaşlarım yanaklarıma süzülürken histerik bir kahkaha attım. Son bir ayda aklımı yoklayan ölüm düşüncesi denemeye gelince aklımdaki kadar keskin olamıyordu, kendimle çelişiyordum ve belki de ölmeyi bile beceremiyordum.

Ağlamam şiddetlendiğinde bir ses duydum.

“Neden ağlıyorsun güzel kızım?”

Yanıma oturan ablayı yeni fark ettiğimde sakinleşmeye çalışarak ona döndüm. “Hayatım kaydı abla… Tam on yıl önce, hayatım kaydı.” Abla burukça gülümsedi. “Anlatmak istersen dinlerim kızım. Zamanım bol…” Durdurmayı beceremediğim gözyaşlarımın arasında gülümsedim. “Anlatayım, hem zaten, belki de son konuşmam olacak bu…”

Kendimi biraz olsun sakinleştirebildiğimde her şeyi anlatmaya başladım. “On yıl önce, beş kişilik bir arkadaş grubumuz vardı. İçlerinden birisiyle, kavga edip aramızdaki bağı kopardık. Gençtik, hatalar yapmaya müsaittik ve Aslı’nın -bizimle bağını koparan kızın- ailesiyle ilgili ciddi sorunları vardı, o da kendi çapında haklıydı. Bir yerden sonra tüm bunları kaldıramıyor olması çok normaldi.

Biz küstükten bir ay sonra, Aslı öldürüldü… Bizimde orada olduğumuz, tanıştığımız dershanede camdan aşağı itildi. O dönemki ağır soruşturmalar, küs gitmemizin ağırlığı derken biz daha fazla kaldıramadık ve Aslı’nın katilini aramaya çalışmadık, hiçbir şey yapmadık…”

Hıçkırıklarım cümlelerimin yerini doldurduğunda durmak zorunda kaldım. Abla ise sessizce sakinleşmemi bekliyordu. Biraz sakinleştikten sonra anlatmaya devam ettim. “Sonra hepimiz kendimize hiçbir şey olmamış gibi yeni hayatlar kurduk, üçümüz bu şehirden, ülkeden taşındı. Hepimiz kendi işimizi kurduk ve bir şekilde ayaklarımız üzerinde durmaya çalıştık. Bu süreçte iletişimi hiç koparmadık.

On yıl sonra, yani bugünlerde tekrardan yüzyüze buluşma kararı aldık. Dün Aslı’yı öldürme şüphesinden gözaltına alındım. Aslı’nın camdan aşağı itildiği sınıfın katındaki kameralar çalışmıyordu. Şimdi ise benim sınıfa girme görüntülerim ortaya çıkmış. Ben o gün sesleri duyduğum için o sınıfa girdim, aşağı baktığımda Aslı’yı gördüm… Onu itmedim, öldürmedim. Ama bu arkadaş grubumdan biri olan Gece, beni sınıfa girerken görmüş. Benden şüpheleniyordu. Onu da arkadaş grubundan bir diğer arkadaşım sınıfa girerken görmüş… Kısacası hepimiz Aslı öldükten hemen sonra o sınıfa girdik ve birbirimizi görüp şüphelendik.

Ama ben gerçekten onu öldürmedim. Açıkçası ne olursa olsun kızlarında yaptığını düşünmüyorum. On yıl sonra soruşturma açılınca hem vicdanen hem de Aslı’ya bunu borç bildiğimizden dolayı katili araştırmaya karar verdik.

Bugün Gece ve onun yakın arkadaşı olan, avukatımız Cenk’i konuşurken duydum. Benden şüpheleniyorlardı. Kavga ettik ve o gruptan en yakınım olan arkadaşım Kumsal’da benim katil olabileceğimi söyledi…

Artık tüm bunları kaldıramamaya başladım! Yaşayacak gücü kendimde bulamıyorum abla!”

Tekrardan acı bedenimi esir aldığında ağlamam şiddetlendi. Abla omzumu sıvazladı. “Kızım, ölüm hiçbir şeye çare değil. Evet, bu lanet hayat bir çoğumuza kötü ve acımasız ama öldükten sonrasının buradan daha iyi olup olmadığını bilmiyoruz. Hayat risk almaya değer ama ölüm…

Ölümde aldığın risk kötü bir sonuç doğurursa bir daha düzeltemezsin kızım, ölümün geri dönüşü yoktur. Katilin sen olmadığını kendin biliyorsan, vicdanen rahatsan ve arkadaşın için yapman gereken son vazifeni yapmak istiyorsan seni engelleyen sen dışında hiçbir şey yok.

Önce arkadaşlarınla sakince konuşmayı dene, olmuyorsa kendin devam et araştırmana. İllaki ortaya çıkacak katil! Arkadaşların sana inanmadıysa bile, gerçek katili gördüklerinde inanacaklar. Fakat, şu an ölürsen kendine ve katilinin bulunmasını bekleyen arkadaşına yazık etmiş olacaksın. Tüm bunlardan sonra önünde çok güzel bir hayat olacak kızım. Bu dünya her ne kadar acımasız olsa da bazen bir bakıyorsun çok güzel bir şey çıkıyor ortaya. Aniden, sessizce…

Hem bak, belki de benim senin karşına çıkmam yaşaman için bir işarettir. Belki de ‘onun’ sana “Dur, daha yolun ve zamanın var!” deme şeklidir. Ağla, üzül, kız, sinirlen, patla hatta isyan et ama gitme, ölme… Daha zamanın var kızım, bu dünyada hakkın olan nefesin daha var.

Yazık etme kendine, pişman olma. Acının seni kanatları altına almasına izin verme. Aldığın her nefesin tadını çıkar, inan bana buradan gitme zamanına yaklaştığında geriye dönebilmeyi her şeyden çok isteyeceksin. Senin yerinde olabilmek isteyen milyonlarca insan varken, yapma. Canının ve sağlığının değerini yok sayma, görmezden gelme.”

Abla haklıydı. Maalesef ki haklıydı… Hayat vazgeçmek için değil savaşmak için vardı. Canımız yana yana direnmeyi öğrenmemiz gerekiyordu. Savaşa savaşa, yaşayarak öğrenmeliydik, bazen çok zor olsa da yaşamalıydık. Bedenen değil, ruhen yaşayabilmek için savaşmalıydık belki de. Acılarımızın ruhumuzu öldürmesine izin vermemeliydik. Bu savaşta korumamız gereken en önemli şey ruhumuzdu sanırım. En azından şimdilik, yaşamaya çalışacaktım, yaşamak için çabalayacaktım. Belki de ablanın dediği gibi karşılaşmamız bir işaretti. Yaşamam için, çabalamam için, savaşmam için…

“Teşekkür ederim abla, az önce hayatımı kurtardın.” Abla gülümsedi. “Ne yaptım ki kızım, asıl ben teşekkür ederim. Farkında olabildiğin için, beni kaale alıp dinlediğin için.” Sarıldık. Bu konuşma bana gerçekten iyi gelmişti. “Ben seni daha fazla tutmayayım abla, saat geç oldu.” Abla gülümsedi. “Bende seni tutmayayım kızım, bir an önce arkadaşlarınla konuş. Memnun oldum tanıştığımıza.” Burukça gülümsedim ve tekrardan sarıldım. “Asıl ben memnum oldum.”

İkimizde kısa sarılmamızdan sonra ayaklandık ve zıt yönlere ilerledik. Az önce hiç tanımadığım, ismini bile bilmediğim bir insan hayatımı kurtarmıştı. Bu şaşırtıcı ve ironikti. Gerçekten hayatın karşımıza ne çıkartacağı belli olmuyordu, bir daha karşılaşır mıyız bilemezdim ama o abla sanırım benim hayatımdaki görevini ve yerini tamamlamıştı.

Tüm bu düşüncelerimin karmaşıklığı arasında onlarca cevapsız çağrı bırakmış olan Kumsal’ı aradım. Bu sefer daha sakindi, hastanenin ismini ondan öğrendikten sonra telefonumdan hızlıca taksi çağırdım ve hastaneye gitmek için yola çıktım.

Kalabalık insanların arasından geçerken hayatı düşünmeyi bırakamıyordum. Camdan dışarıyı izlemeye başladım, herkesin derdi ve hayatının merkezi olan olay farklıydı. Herkes istese de istemese de bir şekilde yaşamaya çalışıyordu. Gözükenin aksine hayat kısaydı. Yaşanmışlıkların ağırlığını belki de bir yerde bırakabilmeliydik, en azından bir süreliğine.

Düşüncelerimle boğuştuğum ve bol bol insanları izlediğim taksi yolculuğunun sonunda hızlıca Gece’nin yanına çıktım. Ne diyeceğimi bilemediğim için kapının önünde biraz bekledim. Hepimiz sakinleşip araştırmaya en kısa sürede başlamalıydık. Bu zamana kadar çok geç kalmıştık ve artık bir yerden başlamamız gerekiyordu.

Kapının önünde dikilmeyi bırakıp içeriye girdiğimde ağlayarak birbirine sarılmış arkadaşlarımı gördüm. Kumsal koşarak yanıma geldi ve bana sarıldı. "Masal ben çok özür dilerim. Bilerek sana öyle demedim. Benim... Benim bipolar bozukluğum var." Şok olmuştum. Az çok neler yaşadığını anlayabiliyordum. "Kumsal... Ben bilmiyordum, asıl ben özür dilerim."

Sonrasında Gece’yle de konuşmalıydım. Ne olursa olsun Gece'nin bir kriz daha geçirmesini istemiyordum. Söylediğim şeyleri anlık bir sinirle söylemiştim, onunda anlık bir sinirle ve yaşadıklarının ağırlığıyla söylediğine inanmak istiyordum. Bu yüzden onunla konuşacaktım. Belki o da kendi açısından haklıydı, hepimizin psikolojisi darmadağın olmuştu ve artık kaldıramıyorduk. Katil her kim ise onu bulduğumuz an kimse elimden alamayacaktı, hayatımı, hayatımızı mahvetmişti.

Aklım almıyordu, bir olay insanların hayatını nasıl bu kadar etkileyebilirdi? Her şey; Geçmiş, gelecek, şu an nasıl tek bir olayla değişebilirdi? Aslı'nın ölümüyle hem bizim hayatlarımız hem de Aslı'nın hayatı, hayalleri toprağa gömülmüştü. Aslı'yı bir daha geri getirip hayatını ona veremezdik ama onun için yapmamız gereken son bir şey vardı, hayatının karşılığı bu değildi ama onun bir nebze rahat uyuması için katilini bulmamız gerekiyordu.

“Gece, özür dilerim. Bu olay hepimizin sinirlerini alt üst etti ve düşüncelerimizi saklamanın ağırlığı hepimizi birbirimize düşürdü. Katil gerçekten ben değilim, içimizden birinin olduğunu da düşünmüyorum, düşünmek istemiyorum. Bu yüzden zamanımızı bu kavgalarla harcayalım istemiyorum. Bunu bir tek sana değil, hepimize diyorum.

On yıl içinde herkes birbirini suçlamış ama bence işin içinde başka biri, başka bir şey var. Eğer aramızdan biriyse en sonunda ortaya çıkaracağız zaten. Tek istediğim bir an önce araştırmaya başlayıp katili bulabilmek. Bu zamana kadar durduğumuz, sustuğumuz için hepimiz vicdan azabı çekiyoruz. Geçte olsa Aslı’nın katilini bulup onu huzura kavuşturalım artık.”

Gece yavaşça ayağa kalkıp bana sarıldı. “Haklısın. Bu zamana kadar aklımda sana karşı kendime bile itiraf edemediğim bir şüphe vardı. Fakat şu an katil olmadığını düşünüyorum, güvenimi boşa çıkarmayacağına inanıyorum. Dediğin gibi artık tüm bunları bir kenara itip araştırmaya başlayalım. Bu saatten sonra da birbirimizle ilgili bir sıkıntı veya şüphe olursa konuşalım.”

Kızlarda bize katılmıştı. Sarıldık ve Gece daha fazla ayakta duramadığı için sedyeye geçti. Önümüzdeki günlerde neler yapabileceğimizi konuşmaya başladık. Daha sonra Lalin "Ben susadım, su almaya gidiyorum. Sizde ister misiniz?" diye sordu. Sadece Gece su istemişti. Lalin'de onu onayladıktan sonra su almak için kantine indi.

                

LALİN
Kantine inip kendime ve Gece’ye su aldım. Odaya dönmek için yürürken arkamdan adımın seslenilmesiyle o tarafa döndüm. Geçen gün restoranda gördüğüm ve buraya gelirken havaalanında tanıştığım Deniz buradaydı. Şaşırmıştım. Adımlarımı hızlandırarak yanına gittim.

"Deniz, ne işin var burada?" Yanında geçen gün gördüğüm arkadaşı da vardı. O da beni gördüğüne şaşırmış gibiydi. "Arkadaşım, Burak biraz rahatsızlandı da onun için gelmiştik. Asıl senin ne işin var burada?" Olanları kısaca özet geçtim. "Arkadaşlarımdan biri, Gece hastaneye kaldırıldı, o yüzden geldim."

Deniz'de meraklanmıştı. "Ciddi bir şey mi? Çok geçmiş olsun." Gülümsedim. "Yok, şu an durumu iyi." Yanındaki arkadaşı Burak'ta gülümsedi "Geçmiş olsun."

"Teşekkürler."

Deniz gülerek konuşmaya başladı. "Çok sık karşılaşıyoruz, yoksa bu, evrenin sana kahve ısmarlamam için bir işareti mi?" Bende gülmeye başladım. "Olabilir!" Burak'ta bize gülüyordu. "Eğer işin yoksa gel otur." dedi Deniz. "Su almıştım arkadaşıma. Onları götürüp geleyim sen bana kahve ben size tatlı ısmarlarlarım. Hastane tatlısı ne kadar olursa artık."

Deniz cebinden telefonunu çıkardı. "Olur, ama biz birazdan doktorun yanına çıkacağız. İstersen numaranı ver haberleşiriz." Bende "Tamam." diyerek telefonunu aldım ve kendi numaramı kaydettikten sonra gülümseyerek ona verdim. "Sen beni çaldır ben numaranı kaydederim. "O da gülümsedi. "Tamamdır. Haberleşiriz o zaman."

"Haberleşiriz. Geçmiş olsun bu arada." Adının Burak olduğunu öğrendiğim çocuk tebessüm etti. "Teşekkürler." Vedalaştıktan sonra Gece’nin kaldığı odaya doğru yürümeye başladım.

Odaya geldiğimde Gece’ye suyu uzattım. "Nerede kaldın? Alt tarafı bir su alıyorsun Lalin!" dedi Gece gülerek. Kantinde neler olduğunu anlatmaya başladım heyecanla. "Geçen karşılaştığım, havaalanında tanıştığım çocuk var ya, Deniz, yine onunla karşılaştım. Arkadaşı rahatsızlanmış o yüzden hastaneye gelmişler. Konuştuk biraz. Şey bana kahve ısmarlayacak da… Sen iyiysen ben kantine ineyim mi?" Hepsi şaşırmıştı.

Gece gülmeye başladı. "Ben iyiyim, sen in." Hepsi kahkahalarla gülüyordu. Dudağımı büzerek onlara baktım. "Canım arkadaşlarım neye güldüğünüzü bana da söyleyebilir misiniz?" Masal bir yandan tatlı tatlı gülüyor, bir yandan soruma cevap veriyordu. "Hiiç, ne bileyim bu aralar ne çok karşılaştınız, çok fazla tesadüf olmadı mı?"

Haklı olabilirdi ama umrumda değildi. Deniz'le konuşmak beni sebepsiz bir şekilde mutlu ediyordu. Omuz silktim. "Ne bileyim, Dünya küçük derler işte! İyiyseniz ben gidiyorum, haberleşiriz." Cevap vermelerine izin vermeden hızlıca odadan çıktım ve kantine doğru yürümeye başladım.

Kantinin kapısına geldiğimde telefonumun titremesiyle gelen mesajı gördüm. Kayıtlı olmayan bir numaradan gelmişti. Sohbete girerek baktığımda mesajın Deniz'den geldiğini anladım. İşi çıktığı için gitmek zorunda olduğunu, en kısa zamanda bir kahve içmek için buluşmak istediğini yazmıştı. Bende cevap yazdıktan sonra biraz hava almak isteyerek bahçeye doğru yürüdüm.

Boş banklardan birine oturarak gökyüzünü izlemeye başladım. Gün daha yeni ağarıyordu. Hayat ne tuhaftı. Hayatıma bir çok insan girip çıkmıştı. Bazıları hayatımda olduğu zamanlarda çok değerliydi, önemliydi, ama şimdi hiçbiri yoktu. Belki beni unutmuşlardı bile. Belki şimdi yolda karşılaşsak birbirimizi tanımazdık ama hayatımın bir kısmında değerli olmuşlardı.

Hayatta her şeye alışmış, hep neşeli görünerek acılarımı ve kalbimi insanlara kapatmıştım ama insanların gelip geçmesine alışamamıştım.

Arabada yolculuk yaparken sokak lambalarının hızlı hızlı gelip geçmesi gibiydi insanlar. Gelir geçerlerdi. Yaşarken yavaş ama büyük resme bakınca hızlı.

Esen rüzgar saçlarımı dağıtırken üşüyerek hastanenin kapısına doğru ilerlemeye başladım. Gece’nin kaldığı odaya çıktığımda taburcu olduğunu gördüm. Cenk işlemleri halletmek için danışmaya gitmişti. O geldikten sonra Gece’ye yardım ederek hep birlikte hastaneden ayrıldık ve arabaya binerek eve doğru ilerlemeye başladık.

Gece
Hastaneden çıkıp eve geldikten sonra Kumsal ve Masal odalarına giderek uykuya dalmış, Cenk, Lalin ve bende salona geçerek araştırmaya nereden başlayacağımızla ilgili konuşmaya başlamıştık.

Hararetli konuşmamızın tam ortasında Cenk'in telefonunun çaldı. Arayan özel numaraydı. Cenk telefonu açarak karşıdaki kişinin kim olduğunu sordu fakat cevap veren olmadı. Bir süre sonra telefon Cenk'in yüzüne kapattı. Ne olduğunu hiçbirimiz anlamamıştık. Lalin gerginlikle Cenk'e döndü. "Aynısı bana da oldu. Şaka amaçlı yapıldığını düşündüm fakat sana da ben arandıktan bir gün sonra böyle bir telefon gelmesi tesadüf mü?" Cenk'te meraklanmıştı. "Bilmiyorum… İşe bu telefonların kimden geldiğini araştırarak başlayalım o zaman."

Aslı'nın katilini bulmakta kararlıydık. Biraz daha konuştuktan sonra hepimiz kısa bir uyku çekmek için odalarımıza dağıldık. Uyumadan önce düşündüğüm tek şey şuydu; Ne olursa olsun gerçekler elbet ortaya çıkardı, çıkacaktı…

Düşünceleriniz neler?

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere, sağlıcakla kalın! <3

Loading...
0%